Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

16 Nisan 2021 Cuma

Tâlut ile Calut Kıssası ve Nehirle İmtihan

 

Allah Azze ve Celle şöyle Bakara suresinde şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الْمَلَإِ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَى إِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ إِنْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ أَلَّا تُقَاتِلُوا قَالُوا وَمَا لَنَا أَلَّا نُقَاتِلَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَقَدْ أُخْرِجْنَا مِنْ دِيَارِنَا وَأَبْنَائِنَا فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْا إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ

246) Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Hani onlar nebilerine: “Bize bir melik tayin et de Allah yolunda savaşalım!" demişlerdi. "Ya savaş size yazılır da savaşmazsanız?” demişti. Onlar: “Niçin Allah yolunda savaşmayalım? Ayrıca yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldık" demişlerdi. Savaş onlara yazıldığında ise -onlardan pek azı müstesna- yüz çevirdiler. Şüphesiz Allah, zalimleri çok iyi bilendir.

وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا قَالُوا أَنَّى يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِنَ الْمَالِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

247) Nebileri de onlara: "Şüphesiz ki Allah size melik olarak Talut'u göndermiştir" dedi. "Bizim üzerimize mülk nasıl onun olur ki biz mülke ondan daha layığız ve ona mal genişliği de verilmemiştir" dediler. Dedi ki: "Muhakkak ki Allah onu sizin üzerinize seçti de onun ilimce ve vücutça gücünü artırdı.” Allah mülkünü dilediği kimseye verir, şüphesiz Allah Vasi'dir, Alîm’dir.

Tefsirinde Gelen Rivayetler

Rebî b. Enes şöyle dedi: “Allah daha iyi bilendir ama bize burada anlatılan şudur: “Musa aleyhi's-selâm vefat edince İsrailoğullarına Yuşâ b. Nun halife oldu. Yuşa b. Nun Allah’ın kitabı Tevrat’a ve Musa aleyhi's-selâm’ın sünnetine göre hükmetti.

Sonra Yuşa b. Nun vefat edince başka biri halife oldu. O da Allah’ın kitabı ve Musa aleyhi's-selâm’ın sünnetine göre hükmetti.

Ondan sonra başkası halife oldu, o da aynı şekilde hükmetti.

Sonra yine başkası halife oldu, onun bazı emirlerini tutup, bazılarını da reddettiler.

Sonra yine başkası halife oldu, onun da çoğu emirlerini reddettiler.

Sonra yine başkası halife oldu, onun da bütün emirlerini reddettiler.

Sonra İsrailoğulları mallarında ve canlarında gördükleri eziyetten dolayı peygamberlerinden bir peygambere gidip:

“Savaşmak için bize rabbinden izin iste” dediler. O peygamber onlara:

Ya üzerinize savaş farz kılındığı halde savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar:

“Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde neden savaşmayalım?” diye cevap vermişlerdi. Bunun üzerine Allah onlara Talut’u hükümdar olarak gönderdi.

İsrailoğullarının iki kolu vardı. Bir kol peygamberlik, diğeri de hükümdarlık üzereydi. Hâlbuki Talut ne peygamberlik, ne de hükümdarlık kolundan idi. Onlara hükümdar olarak seçilince onu kabul etmediler ve:

“Biz hükümdarlığa daha layık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur?” dediler. Peygamberleri de onlara:

“…Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah Vasî’dir, Alîm’dir” dedi.”[1]

Vehb b. Münebbih dedi ki: “Musa aleyhi's-selâm'dan son­ra İsrâiloğulları bir süre doğru yolda kaldılar. Sonra birtakım yeni şeyler icâd ettiler ve bazıları putlara taptı. Bu yaptıklarına gelinceye kadar aralarında kendilerine iyiliği emredip kötülükten alıkoyan pey­gamberler vardı. Bundan sonra Allah düşmanlarını üzerlerine musallat etti de birçokları öldürüldü, birçokları esir alındı ve düşmanları ken­dilerinden birçok memleketi aldılar. Onlarla kim savaştıysa kendileri­ne gâlib geldi. Eski zamanlardan Musa aleyhi's-selâm'a gelinceye kadar nesil­den nesile mîrâs kalan Tâbut ve Tevrat ellerindeydi.

Onlar bu şekilde sapıklıkta devam edegeldiler ve nihayet bir harbte krallardan birisi kendilerinden Tâbût'u ve ellerinden Tevrat'ı alıverdi. İçlerinden Tevrat'ı muhafaza eden çok az kişi kaldı ve soylarından peygamberlik ke­sildi. İçlerinden peygamberler çıkan Lavî kabilesinden kocası öldürül­müş hâmile bir tek kadın kalmıştı. Onu da alıp bir evde hapsettiler. Allah'ın ona peygamber olacak bir çocuk vereceği ümidiyle onu mu­hafaza ediyorlardı. Kadın; kendisine bir erkek çocuk vermesi için Al­lah'a devamlı duâ ediyordu. Allah; kadının duasına icabet buyurarak kendisine bir erkek çocuk bahşetti. O da çocuğuna: “Allah duamı kabul buyurdu” anlamında olmak üzere “Şemuyel” adını verdi. Bazıları yine aynı anlamda olmak üzere çocuğa “Şem'ûn” diyorlardı.

Çocuk içle­rinde büyüyüp yetişti ve iyi bir çocuk oldu. Çocuk peygamberlik yaşına gelince, Allah kendisine vahyederek insanları Allah'ın birliğine da'veti emretti. O da İsrâiloğullarını çağırdı. İsrâiloğulları kendisinden, birlikte düşmanlarıyla savaşacak bir kral belirlemesini istediler. O sıra­larda aralarında bir de kral zuhur etmişti. Peygamber onlara dedi ki:

“Allah size bir kral tayin eder de onunla birlikte savaşma sözüne uymaz iseniz ne olacak?” Onlar dediler ki:

“Biz Al­lah yolunda neden savaşmayalım? Hem yurtlarımızdan çıkarıldık, hem de oğullarımızdan ayrıldık”…”[2]

Allah Azze ve Celle Şöyle buyurdu:

وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَى وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلَائِكَةُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

248) Ayrıca nebileri onlara dedi ki: "Muhakkak ki onun mülkünün alameti size tabutun gelmesidir ki onda Rabbinizden bir sekinet ve Musa ile Harun ailesinin bıraktıklarından kalıntılar vardır. Onu melekler taşır. Eğer mümin kimselerseniz, şüphesiz ki bunda sizin için elbette bir ayet vardır.”

فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ مُبْتَلِيكُمْ بِنَهَرٍ فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ فَشَرِبُوا مِنْهُ إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُمْ مُلَاقُو اللَّهِ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللَّهِ وَاللَّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ

249) Talut ordularla ayrıldığında dedi ki: "Şüphesiz Allah sizi bir nehirle imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir; kim de -eliyle bir avuç aldığı dışında- onu tatmazsa şüphesiz o bendendir." -İçlerinden pek azı müstesna- ondan içtiler. Nihayet o ve beraberindeki iman edenler onu geçince dediler ki: "Bugün Calut ve ordularına karşı gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacaklarına kesin olarak inananlar ise: "Nice az olan topluluk Allah’ın izniyle çok olan topluluğu yenmiştir; çünkü Allah sabredenlerle beraberdir!” dediler.

Tefsirinde Gelenler

Katade dedi ki: “Allah halkını, kendisine itaat edenle isyan edenin bilinmesi için dilediğiyle imtihan eder.”[3]

Katade dedi ki: “Kâfirler o sudan içiyor, ama susuzlukları gitmiyordu. Müslümanlar ise avuçlayarak içtikleri için susuzlukları gidiyordu.”[4]

Bera radıyallahu anh’den: “Biz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabı, Bedir savaşına katılanların sayısının, Talut’la ırmağı geçenlerin sayısı kadar olduğunu konuşurduk. Onunla beraber ancak mü’min olan üç yüz on küsür kadar kişi ırmağı geçmişti.”[5]

Suddî dedi ki: “Ayette geçen: “Allaha kavuşacaklarını zannedenler” kavlinin manası; buna kesin olarak inananlar demektir.”[6]

وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُوا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

250) Calut ve ordusuyla karşılaştıklarında: "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ver ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!" dediler.

Suddî dedi ki: “Sandık ve içindekiler Talut’un evine geçince Şem’un’un nübüvvetine iman ettiler ve hükümdarlığı Talut’a teslim ettiler. O’nunla beraber çıktıklarında seksen bin kişi idiler. Calut insanların en irisi ve güçlüsü idi. Çıkıp ordunun önünde gider ve ashabı yanında toplandığında karşılaştığı herkesi mağlup ederdi. Çıktıkları zaman Talut onlara dedi ki:

“Muhakkak ki Allah sizi bir nehirle imtihan edecektir. Ondan içen benden değildir. Tatmayan ise bendendir.” Calut’un korkusundan dolayı ondan içtiler. Onlardan dört bin kişi nehri geçti, yetmiş altı bin kişi geri döndü. Nehirden içenler susuzluğa yakalandı. Sadece avuçlayarak içenlerin ise susuzlukları gitti.”[7]

فَهَزَمُوهُمْ بِإِذْنِ اللَّهِ وَقَتَلَ دَاوُودُ جَالُوتَ وَآتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاءُ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَفَسَدَتِ الْأَرْضُ وَلَكِنَّ اللَّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمِينَ

251) Nihayet Allah'ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud da Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi. Ayrıca ona dilediği şeyleri öğretti. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla savması olmasaydı yeryüzü fesada uğrardı. Fakat Allah âlemlere karşı lütuf sahibidir.

Vehb b. Munebbih’ten: “Talut, Calut ile karşılaşınca Calut: “Benimle teke tek savaşacak kişiyi gönder. Eğer beni öldürürse malım sizindir. Ancak ben onu öldürürsem sizin malınız benim olur” dedi. Davud aleyhi's-selâm, Talut’un yanına getirilince, Talut ona Calut’u öldürmesi halinde kızını kendisine verip malının tasarrufunu kendisine bırakacağını söyledi ve ona silah vermek istedi. Davud aleyhi's-selâm bu silahla savaşmayı istemeyip:

“Eğer Allah Teâlâ ona karşı bana yardım etmezse bu silahın bana faydası olmaz” dedi. Sonra sapanı ve torbasıyla Calut’un karşısına çıktı. Calut:

“Benimle savaşacak sen misin?” dedi. Davud aleyhi's-selâm:

“Evet” dedi. Calut:

“Vay haline! Bir köpeğin karşısına çıkar gibi sapan ve taşla mı geldin? Senin etlerini parçalayıp bugün kuşlara ve aslanlara yedireceğim” dedi. Davud aleyhi's-selâm:

“Sen Allah’ın düşmanısın ve köpeklerden de hakirsin” dedi. Sonra taş alıp sapanıyla onu iki gözünün arasından vurdu. Taş onun beynine ulaştı. Calut feryad edince beraberinde olanlar da kaçtılar. Davud aleyhi's-selâm da onun başını kesti.”[8]

Suddî dedi ki: “Talut öldürüldükten sonra Davud aleyhi's-selâm hükümdar oldu. Allah onu bir nebî kıldı. Bu yüzden: “Allah ona mülk ve hikmeti verdi” buyruldu. Hikmet; nübüvvettir. Nübüvvet Şem’un’da, mülk Talut’ta idi.”[9]

Mucahid dedi ki: “Eğer Allah Teâlâ iyiler sebebiyle günahkârlardan, geriye kalan başka şeylerle, başka kişiler sebebiyle de başka kimselerden belayı def etmeseydi, insanların helak olmasıyla yeryüzü bozulurdu.”[10]

Muaviye radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لاَ يَزَالُ مِنْ أُمَّتِي أُمَّةٌ قَائِمَةٌ بِأَمْرِ اللَّهِ، لاَ يَضُرُّهُمْ مَنْ خَذَلَهُمْ، وَلاَ مَنْ خَالَفَهُمْ، حَتَّى يَأْتِيَهُمْ أَمْرُ اللَّهِ وَهُمْ عَلَى ذَلِكَ

Her zaman ümmetimden Allah’ın emirlerini ayakta tutan bir topluluk bulunur. Onlara ihanet eden ve muhalefet edenler de herhangi bir zarar veremezler. Allah’ın emri gelene kadar da diğer tüm insanlardan üstün kalırlar.”[11]

Ebu İnebe el-Havlanî radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا يَزَالُ اللَّهُ يَغْرِسُ فِي هَذَا الدِّينِ غَرْسًا يَسْتَعْمِلُهُمْ فِي طَاعَتِهِ

Şüphesiz ki Allah Teâlâ her zaman emirlerini ikame edecek birilerini yaratır ve böylelerini hiç eksik etmez.[12]

 

- Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî'nin Sahih Tefsir kitabından alınmıştır - 

[1] Hasen. Taberi (4/44, 452)

[2] Hasen ligayrihi. Taberi (4/437, 440, 448, 449) Taberi Tarihi (1459, 464)

[3] Sahih. Taberi (5709)

[4] Sahih. Abdurrazzak Tefsir (1/101)

[5] Sahih. Buhârî (3958, 3959) Taberi (4/490) İbn Ebi Hatim (2513) Beyhaki (3/36)

[6] Hasen. Taberi (5739) İbn Ebi Hatim (2518)

[7] Hasen. Taberî (5720)

[8] Sahih. Abdurrazzak Tefsir (1/103) Taberi (4/498) İbn Ebi Hatim (2526)

[9] Hasen. Taberi (5748)

[10] Sahih. Taberi (4/515)

[11] Sahih. Buhârî (3641, 7312) Muslim (1037)

[12] Hasen. İbn Mace (8) Hâkim (1/381)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)