İmam Abdullah b. İmam Ahmed b. Hanbel rahimehumallah, es-Sunne'de (no:793) şöyle rivayet etti:
Dedi ki: Babam rahimehullahın kitabında şu rivayeti
buldum: dedi ki: “Bana Fudayl b. Iyâd rahimehullah’tan haber verildiğine göre,
Enfâl suresinin başından, “İşte gerçek mü'minler bunlardır. Rableri katında
onlar için dereceler, bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.” (Enfal 4) ayetine
kadar okudu. Okumayı bitirdikten sonra şöyle dedi:
“Bu ayet sana imanın söz ve amel olduğunu ve mü’min bir
kimse gerçek mü’min olduğu zaman onun cennet ehlinden olduğunu haber
vermektedir. Her kim gerçek bir mü’minin cennet ehlinden olduğuna şahitlik etmezse
o, Allah Azze ve Celle'nin kitabını yalanlayarak, O’nun kitabından şüphe eden
bir kimse olur. Yahut o kimse hiçbir şey bilmeyen cahil bir kimsedir. Kim (ayette
anlatılan) bu sıfat üzere olursa o, gerçek bir mü’mindir ve imanı tamamlamıştır.
İman ise ancak amel ile tamamlanır. Lakin bir kul, dinini arzularına tercih
etmedikçe imanı asla tamamlayamaz ve o gerçek mümin olamaz. Yine bir kul,
arzularını dinine tercih etmedikçe de helâk olmaz.
Ey sefih
kimse! Ne kadar da cahilsin! “Ben mü’minim” demeye hatta “Ben imanı tamamlamış gerçek
bir mü’minim” demeye razı olamazsın!
Vallahi,
Allah Azze ve Celle’nin sana farz kıldıklarını yerine getirmedikçe,
Allah'ın sana haram kıldıklarından sakınmadıkça, Allah Azze ve Celle'nin senin
için taksim ettiğine rıza göstermedikçe ve Allah Azze ve Celle’nin bunları
senden kabul etmeyeceğinden korkmadıkça imanı tamamlamış gerçek bir mü’min
olamazsın.”
Fudayl rahimehullah imanı “söz ve ameldir” diyerek niteledi
ve şu ayeti okudu:
“Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler
(Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru
kılmak ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve
sapasağlam olan) din budur.” (Beyyine 5)
Allah Azze ve Celle ayette en doğru dini söz ve amel olarak
isimlendirdi. Söz: tevhidi (Allah'ın
birliğini) ikrar etmek ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in tebliğ ettiğine
şahitlik etmektir. Amel ise: Farzları yerine getirmek ve haramlardan sakınmaktır.”
Sonra şu ayeti okudu: “Kitap'ta İsmâîl'i de zikret. Çünkü
o, vâadinde doğruydu ve gönderilmiş (Rasul) bir peygamberdi. Halkına, namazı ve
zekâtı emrediyordu ve o, Rabbi katında kendisinden razı olunan bir kimseydi.” (Meryem 54-55)
Yine Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“O: “Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye dinden Nuh'a
vasiyet et- tiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da vasiyet
ettiğimizi sizin için de bir din kıldı” (Şura 13)
Yani Allah Azze ve Celle'nin vasfettiği, nebilerine ve rasullerine
dosdoğru ayakta tutmalarını emrettiği din; ameller ile tasdik etmektir. Dinde ayrılmak ise amelleri terk
etmek, söz ve amelin arasını ayırmaktır. Allah Azze ve Celle ayetinde şöyle
buyurdu:
“Eğer onlar tevbe edip namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir.” (Tevbe 11)
Allah Azze ve Celle, şirkten tevbe etmenin ancak söz
ve amelle, namazı kılıp
zekâtı vermek suretiyle
olabileceğini belirtmiştir. Re’y ashabı ise: “Ne namaz, ne zekât ne de farz
olan amellerden herhangi bir şey imandan değildir” diyorlar. Bu ancak Allah
Azze ve Celle'ye iftira etmek ve O’nun kitabına, nebisi sallallahu aleyhi ve
sellem’in sünnetine aykırı
düşmektir. Şayet iman yalnızca sözden ibaret olmuş olsaydı Ebû Bekr radiyallahu
anh irtidat ehlinden olan kimselerle savaşmazdı.”
Yine Fudayl
(rahimehullah) şöyle demiştir: “Bidat ehli şöyle diyorlar: “İman amel olmaksızın sadece ikrar etmektir. İman birdir. İnsanlar ancak amellerle üstünlük
kazanırlar, iman ile üstünlük kazanmazlar.” Her kim bunu söylerse eserlere
(seleften gelen rivayetlere) muhalefet etmiştir ve Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’in sözünü reddetmiştir. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur:
“İman yetmiş küsur şubedir.
En üstünü la ilahe illallah
sözüdür. En aşağısı ise eziyet veren bir şeyi yoldan
kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir şubedir.”
Müminlerin iman konusunda birbirlerinden üstün olmadıklarını
söylemenin manası, farzların imandan olmadığını söylemektir. Böylece bid’at
ehli ameli imandan ayırıyorlar ve şöyle diyorlar:
“Allah Azze ve Celle’nin farz kıldığı
şeyler imandan değildir.” Kim bunu söylerse en büyük
iftirayı atmıştır. Onun farzları inkâr eden, Allah Subhanehu’nun emrini
reddeden bir kimse olmasından korkulur.
Ehl-i Sunnet ise şöyle der: “Şüphesiz Allah Azze ve Celle
ameli iman ile birbirine bağlamıştır. Allah Azze ve Celle'nin farz kıldıkları
da imandandır. Ve: “İman edip salih amellerde bulunanlar ise..” âyeti amelin
iman ile bağlı olduğunu ortaya koymaktadır.
İrca ehli (Murcie) ise şöyle diyorlar: “İman ile amel
birbirinden ayrıdır, birbirine bağlı değildir.”
Ehl-i Sünnet ise şöyle dedi: Allah Teâlâ’nın: “Erkek
olsun, kadın olsun kim salih bir amelde bulunursa o mü’mindir.” (Nisa 124) ayeti amelin iman ile bağlı olduğunu ortaya
koymaktadır. İrca ehli ise bunun aksine “iman ve amel birbirinden ayrıdır.” diyorlar.
Ehl-i Sünnet dedi ki: Allah Teâlâ’nın: “Kim de ahireti
ister ve ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa o mü’mindir” (İsra 19) ayeti amelin iman ile bağlı olduğunu ortaya koymaktadır.
Kurandaki her şey bunun
bir benzeri şeklindedir ve Ehl-i
Sünnet şu şekilde söylerler: “Amel iman ile bağlıdır ve bir aradadır.” İrca
ehli ise şöyle diyorlar: “Amel iman ile bağlı değildir, ondan ayrıdır.” Şayet bu
mesele onların dedikleri gibi olsaydı, isyan eden, günahları ve haramları
işleyen kimse için onun aleyhine hiçbir
yol olmazdı. Amelin yerine getirilmiş olması için, onu ikrar etmesi ona yeterli
olurdu. Gerçekten de bu söz ne kadar da kötü ve çirkin bir sözdür!
İnna lillahi ve inna ileyhi
râciûn.
Fudayl rahimehullah dedi ki: “Bizim yanımızda imanın aslı ve
fer’leri vardır. (Aslı;) şehadet ve tevhid, sonra Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in tebliğ ettiğine şahitliktir. Sonra (fer’leri;) farzları edâ etmek,
doğru sözlü olmak, emaneti korumak, hıyaneti terk etmek, ahdini yerine getirmek, sılay-ı rahim yapmak,
müslümanların tümüne samimî olmak ve insanların
geneline merhamet etmek.”
Fudayl rahimehullah’a denildi ki: “Bu senin görüşün mü yoksa
bunu (seleften hocalarından) işittin mi?” Dedi ki:
“Bilakis bunu işittik ve öğrendik. Şayet bunu faziletli
fıkıh ehlinden almamış olsaydık bunun hakkında konuşamazdık.”
Yine Fudayl rahimehullah şöyle dedi: “İrca ehli: “İman; amel
olmaksızın sadece sözden ibarettir” diyorlar. Cehmiyye: “İman; söz ve amel
olmaksızın sadece bilmekten ibarettir” diyor. Ehl-i Sünnet ise: “İman; bilmek,
söz ve ameldir” diyorlar. Kim imanın söz ve amel olduğunu söylerse
sapasağlam bir kulpa tutunmuştur. Kim de imanın
amel olmaksızın sadece sözden
ibaret olduğunu söylerse kendisini tehlikeye atmıştır. Çünkü o kimse ikrarı
kabul oldu mu yoksa günahları sebebiyle geri mi çevirildi bilemez. Kör olmaman
için sana bunu iyice açıkladım.”
Fudayl rahimehullah dedi ki: “Şayet biri: “Sen mü’min misin?”
diye sorarsa, yaşadığım sürece onunla konuşmam.”
Yine dedi ki: “Allah’a iman ettim” demen “Ben mü’minim” demenin
yerine geçer. Ama “Ben mü’minim” dediğin zaman, “Allah'a iman ettim” demen yerine
geçmez. Çünkü “Allah'a iman ettim” demek, Allah'ın şu ayette de olduğu gibi emrettiği bir şeydir:
“Deyin ki: Allah'a
iman ettik...” (Bakara 136) Senin “Ben mü’minin” sözün ise zorlamadır. Bunu söylememek sana bir zarar vermez. İkrar etme
cihetinden bunu söylemende sakınca yoktur. Temize çekme cihetinden ise bunu
söylemeyi çirkin görürüm.
Fudayl rahimehullah dedi ki: “Sufyân es-Sevrî rahimehullah’ı
şöyle derken işittim:
“Kim bu kıbleye namaz kılarsa o bizim katımızda mü’mindir.
İnsanlar bizim katımızda ikrar, miraslar, nikâhlar, hadler, kurbanlar ve
nüsükler açısından mü’mindir. Bununla birlikte insanların günahları ve hataları
vardır. Onları hesaba çekecek olan Allah'tır. Dilerse onlara azab eder, dilerse
onları bağışlar. Biz onların Allah Azze ve Celle katında durumlarının nasıl
olacağını bilemeyiz.”
Fudayl rahimehullah dedi ki: “el-Muğîre ed-Dabbî rahimehullah’ı şöyle
derken işittim:
“Kim dininden şüphe ederse o kâfirdir ve ben
inşaallah mü’minim.” Fudayl rahimehullah dedi ki: “İstisna
yapmak imanda şüphe etmek demek değildir.”
Yine Fudayl rahimehullah dedi ki: “Mürcie,
ne zaman içinde korkutmanın olduğu bir hadis işittiyseler şöyle dediler:
“Bu bir tehdittir.” Dediler ki: “Mü’min ise Allah'ın tehdidinden, ikazından, korkutmasından, uyarısından korkar ve Allah'ın vaad ettiklerini temenni eder. Münafık ise Allah'ın tehdidinden,
ikazından, korkutmasından, uyarısından korkmaz ve Allah'ın vaad ettiklerini
temenni etmez.”
Fudayl rahimehullah dedi ki: “Bazı ameller, bazı amelleri
iptal eder ve bazı ameller bazı amelleri değiştirir.”