Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

12 Ağustos 2021 Perşembe

Onların Çoğu Şirk Koşmadan Allah’a İman Etmezler! (Yusuf 106)

Makale sahibi: Prof. Dr. Hakim el-Mutayrî  Tarih: 4/9/1442 hicri-16/4/2021 miladi

Tercüme: Ebu Muaz el-Çubukâbâdî

Siyonistlerin işgali altında oldukları halde mübarek Mescidu’l-Aksa’da yetmiş bin kişi Cuma namazını meşru şekliyle kıldılar.

Müslümanların kendi ülkelerinde Dünya Sağlık Örgütünün Başkanı Adhenom’un tavsiyelerini gözeterek mescidlerinde Cuma namazını ve cemaat namazlarını Allah’ın ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in meşru kıldıkları şekilde kılmaktan yasaklandıkları bir vakitte!

Nitekim Dünya Sağlık Örgütü müslümanların mescidlerini namaz kılanlardan boşaltmıştı! Sonra minberler üzerinden dinin şiarlarını değiştirmeye kalktı. Tatayyur (uğursuzluk) inancına, Allah’a ortak koşmaya, hastalık bulaşması inancına, hastalık korkusuyla farzların terkine, Allah’a tevekkül etmemeye, maddeye iman etmeye minberler üzerinden davet yapıldı! Halbuki Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hastalık bulaşması yoktur! Tıyera (uğursuzluk/kötümserlik) yoktur!”  Yine şöyle buyurmuştur: “Tıyera (kötümserlik) şirktir, Lakin Allah Azze ve Celle onu tevekkül ile giderir.”

Bugün korona ile tatayyür (uğursuz sayma) ve teşaum (kötümserlik)in en açık şekli sergilenmektedir! Hatta bu tatayyürün en bariz göstergesi mescidlere uygulanmış, minberler bu davete alet edilmiş, Kitap ve sünnetin; Allah’a tevekkül, tıyeranın (kötümserliğin) ve hastalık bulaşması inancının reddedilmesi gibi esaslarına aykırı her şey emredilmiştir.

Şayet Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in tıyera ve hastalık bulaşması inancından yasaklamasına rağmen bugün müslümanların hastalık korkusuyla dinlerinin farzlarını ve şiarlarını terk ettiklerini, birbirlerinden kaçtıklarını, işlerini bırakıp maslahatlarını iptal ettiklerini cahiliyye halkı görselerdi, kendilerinin üzerinde bulundukları cahiliyye ve tatayyürlerinden dolayı Allah’a hamd ederlerdi!

Nitekim Cahiliyye araplarının tatayyür (uğursuz sayma) ve teşaum (kötümserlik)leri delilik ve sebepleri ortak koşma derecesine ulaşmamıştı. Onlar, bugünkü müslümanların yaptıkları gibi uğursuz saydıkları şeylerin Allah’ın kaza ve kaderi dışında etki ettiğine inanmıyorlardı.

Bundan daha çetini ve daha çirkini, bütün bunların İslam, kitap ve sünnet, tevhid adına, Mescidu’l-Haram’da yapılmasıdır! Bu yapılanlarda Allah’a tevekkülün hakikatine hiç yer kalmamıştır! Tevhidin kemali bir yana, onun aslını oluşturan; sebepleri ortak koşmama ve tevekkül esaslarına yer kalmamıştır!

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem cennete hesapsız olarak girecek olan yetmiş bin kişiyle ilgili hadiste onların Allah’a tevekkül etmeleri, ister rukye yaptırma, ister dağlama gibi bedenî tedaviler olsun, tedaviyi tamamen terk etmeleri ve tatayyur (kötümserlik) inancını terk etmelerini birbirine bağlamıştır. Buhârî ve Muslim’in Sahih’lerinde geçtiği gibi onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar (cahiliyye rukyesiyle) rukye yaptırmayaniar, dağlama yaptırmayan, tatayyür etmeyen (kötümser düşünmeyen ve uğursuzluğa inanmayan), Rablerine tevekkül edenlerdir.”

Başlıkta verilen Yusuf suresi 106. Ayeti hakkında en güzel tefsir, İmam el-Bikaî’nin (Nazmu’d-Durer 10/267) ayeti müslümanlar ve müşrikler hakkında genel kapsamlı yorumlayarak yaptığı şu tefsirdir:

“Allah Teâlâ’nın şu ayetine gelince: “Onların çoğu Allah’a şirk koşmadan iman etmezler” (Yusuf 106) Nitekim buna şu ayetlerde de işaret edilmiştir: “Lakin insanların çoğu iman etmezler.” “Ancak akıl sahipleri hatırlar (öğüt alırlar).” “Onlar İman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle tatmin olanlardır! Dikkat edin! Allah’ı zikretmek kapleri tatmin eder.” (Ra’d 28) Kalpleri Allah’ın zikriyle tatmin olanlar; öğüt alarak iman eden akıl sahipleridir. Onların da ne kadar az olduklarına işaret edilerek: “Onlar ne kadar da azdır” (Sad 24) buyrulmuştur. Onlar haklarında şöyle buyrulan kimselerdir: “İşte onlar hakkıyla iman edenlerdir.” (Enfal 4) İman etmiş olanlardan bu seviyede olmayanlar ise onların derecesinde değillerdir, onların yakînine ulaşamamışlardır. Onlara da şu ayette işaret edilir: “Onların çoğu Allah’a ortak koşmadan iman etmezler.” (Yusuf 106) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur: “Ümmetimde şirk karıncanın adımlarından bile gizlidir.” İşte bu “Onların çoğu şirk koşmadan iman etmezler” ayetinin özet bir açıklamasıdır.”

Yine el-Bikaî (Nazmu’d-Durer 10/239) şöyle demiştir: “Ayette, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Ümmetimde şirk karıncanın adımlarından daha gizlidir” hadisiyle işaret ettiği gizli şirk kastediliyor gibidir. Bu; kulun kendisi vasıtasıyla ulaşmak için Allah’ın takdir ettiği sebepleri ortak koşmaktır. Sebepleri müsebbibine nispet eden ne kadar da azdır! Er-Razi, el-Levami’de şöyle demiştir: “İmam Muhammed b. Ali et-Tirmizî dedi ki: “Bu ancak tereddüt ve şirktir.” Tereddüt, musibetler anında gönlün daralmasıdır. Şirk ise kalbin bir şeye bağlanmasıdır. Gönlü ancak yakîn nuru genişletir. Şirkten de ancak tevhid nuru ile kurtulunur. İşte o zaman Allah Teâlâ’nın dostluğu gerçekleşir.” El-Vasiti dedi ki: “Onlar şirk koşmadan iman etmezler; yani düşüncelerinde ve hareketlerinde şirk koşarlar.”

Sebepler hakkındaki düşüncelerde gizli şirk meydana geldiğine göre, müslümanların hastalık korkusuyla Cuma ve cemaat namazlarını terk etmeleri, akraba ve komşu ziyaretinden uzaklaşmaları, mushafa elleriyle dokunmaktan uzak durmaları nasıl olur! Hastalar bir yana, hiçbir belirtisi olmayan sağlıklı olanların dahi virüs taşıyo olabilir diye birbirlerinden kaçmaları!

Bu gizli değil apaçık bir şirktir! Bundan dolayı Cuma ve cemaat namazları, namazlarda safların meşru şekli gibi açık farz ameller terk edilmiştir! Bu sahibinin mazur olacağı hissî veya vehmî bir şey değildir!  

Linki: موقع الشيخ حاكم المطيري :-: ‏﴿وما يؤمن أكثرهم بالله إلا وهم مشركون﴾! (dr-hakem.com)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)