Makale sahibi: Prof. Dr. Hakim el-Mutayrî Tarih: 4/9/1442 hicri-16/4/2021 miladi
Tercüme: Ebu Muaz
el-Çubukâbâdî
Siyonistlerin işgali
altında oldukları halde mübarek Mescidu’l-Aksa’da yetmiş bin kişi Cuma namazını
meşru şekliyle kıldılar.
Müslümanların kendi
ülkelerinde Dünya Sağlık Örgütünün Başkanı Adhenom’un tavsiyelerini gözeterek mescidlerinde
Cuma namazını ve cemaat namazlarını Allah’ın ve rasulü sallallahu aleyhi ve
sellem’in meşru kıldıkları şekilde kılmaktan yasaklandıkları bir vakitte!
Nitekim Dünya Sağlık
Örgütü müslümanların mescidlerini namaz kılanlardan boşaltmıştı! Sonra minberler
üzerinden dinin şiarlarını değiştirmeye kalktı. Tatayyur (uğursuzluk) inancına,
Allah’a ortak koşmaya, hastalık bulaşması inancına, hastalık korkusuyla
farzların terkine, Allah’a tevekkül etmemeye, maddeye iman etmeye minberler
üzerinden davet yapıldı! Halbuki Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: “Hastalık bulaşması yoktur! Tıyera (uğursuzluk/kötümserlik)
yoktur!” Yine şöyle buyurmuştur: “Tıyera
(kötümserlik) şirktir, Lakin Allah Azze ve Celle onu tevekkül ile giderir.”
Bugün korona ile
tatayyür (uğursuz sayma) ve teşaum (kötümserlik)in en açık şekli
sergilenmektedir! Hatta bu tatayyürün en bariz göstergesi mescidlere
uygulanmış, minberler bu davete alet edilmiş, Kitap ve sünnetin; Allah’a
tevekkül, tıyeranın (kötümserliğin) ve hastalık bulaşması inancının
reddedilmesi gibi esaslarına aykırı her şey emredilmiştir.
Şayet Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in tıyera ve hastalık bulaşması inancından yasaklamasına
rağmen bugün müslümanların hastalık korkusuyla dinlerinin farzlarını ve
şiarlarını terk ettiklerini, birbirlerinden kaçtıklarını, işlerini bırakıp
maslahatlarını iptal ettiklerini cahiliyye halkı görselerdi, kendilerinin
üzerinde bulundukları cahiliyye ve tatayyürlerinden dolayı Allah’a hamd
ederlerdi!
Nitekim Cahiliyye
araplarının tatayyür (uğursuz sayma) ve teşaum (kötümserlik)leri delilik ve sebepleri
ortak koşma derecesine ulaşmamıştı. Onlar, bugünkü müslümanların yaptıkları
gibi uğursuz saydıkları şeylerin Allah’ın kaza ve kaderi dışında etki ettiğine inanmıyorlardı.
Bundan daha çetini ve
daha çirkini, bütün bunların İslam, kitap ve sünnet, tevhid adına, Mescidu’l-Haram’da
yapılmasıdır! Bu yapılanlarda Allah’a tevekkülün hakikatine hiç yer
kalmamıştır! Tevhidin kemali bir yana, onun aslını oluşturan; sebepleri ortak
koşmama ve tevekkül esaslarına yer kalmamıştır!
Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem cennete hesapsız olarak girecek olan yetmiş bin kişiyle ilgili
hadiste onların Allah’a tevekkül etmeleri, ister rukye yaptırma, ister dağlama
gibi bedenî tedaviler olsun, tedaviyi tamamen terk etmeleri ve tatayyur
(kötümserlik) inancını terk etmelerini birbirine bağlamıştır. Buhârî ve Muslim’in
Sahih’lerinde geçtiği gibi onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar
(cahiliyye rukyesiyle) rukye yaptırmayaniar, dağlama yaptırmayan, tatayyür
etmeyen (kötümser düşünmeyen ve uğursuzluğa inanmayan), Rablerine tevekkül
edenlerdir.”
Başlıkta verilen Yusuf
suresi 106. Ayeti hakkında en güzel tefsir, İmam el-Bikaî’nin (Nazmu’d-Durer
10/267) ayeti müslümanlar ve müşrikler hakkında genel kapsamlı yorumlayarak
yaptığı şu tefsirdir:
“Allah Teâlâ’nın şu ayetine gelince: “Onların
çoğu Allah’a şirk koşmadan iman etmezler” (Yusuf 106) Nitekim buna şu
ayetlerde de işaret edilmiştir: “Lakin insanların çoğu iman etmezler.” “Ancak
akıl sahipleri hatırlar (öğüt alırlar).” “Onlar İman edenler
ve kalpleri Allah’ın zikriyle tatmin olanlardır! Dikkat edin! Allah’ı zikretmek
kapleri tatmin eder.” (Ra’d 28) Kalpleri Allah’ın zikriyle tatmin olanlar;
öğüt alarak iman eden akıl sahipleridir. Onların da ne kadar az olduklarına
işaret edilerek: “Onlar ne kadar da azdır” (Sad 24) buyrulmuştur. Onlar
haklarında şöyle buyrulan kimselerdir: “İşte onlar hakkıyla iman edenlerdir.”
(Enfal 4) İman etmiş olanlardan bu seviyede olmayanlar ise onların derecesinde
değillerdir, onların yakînine ulaşamamışlardır. Onlara da şu ayette işaret
edilir: “Onların çoğu Allah’a ortak koşmadan iman etmezler.” (Yusuf 106)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur: “Ümmetimde şirk
karıncanın adımlarından bile gizlidir.” İşte bu “Onların çoğu şirk
koşmadan iman etmezler” ayetinin özet bir açıklamasıdır.”
Yine el-Bikaî (Nazmu’d-Durer 10/239) şöyle
demiştir: “Ayette, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Ümmetimde şirk
karıncanın adımlarından daha gizlidir” hadisiyle işaret ettiği gizli şirk kastediliyor
gibidir. Bu; kulun kendisi vasıtasıyla ulaşmak için Allah’ın takdir ettiği
sebepleri ortak koşmaktır. Sebepleri müsebbibine nispet eden ne kadar da azdır!
Er-Razi, el-Levami’de şöyle demiştir: “İmam Muhammed b. Ali et-Tirmizî dedi ki:
“Bu ancak tereddüt ve şirktir.” Tereddüt, musibetler anında gönlün
daralmasıdır. Şirk ise kalbin bir şeye bağlanmasıdır. Gönlü ancak yakîn nuru
genişletir. Şirkten de ancak tevhid nuru ile kurtulunur. İşte o zaman Allah
Teâlâ’nın dostluğu gerçekleşir.” El-Vasiti dedi ki: “Onlar şirk koşmadan iman
etmezler; yani düşüncelerinde ve hareketlerinde şirk koşarlar.”
Sebepler hakkındaki düşüncelerde gizli
şirk meydana geldiğine göre, müslümanların hastalık korkusuyla Cuma ve cemaat
namazlarını terk etmeleri, akraba ve komşu ziyaretinden uzaklaşmaları, mushafa
elleriyle dokunmaktan uzak durmaları nasıl olur! Hastalar bir yana, hiçbir
belirtisi olmayan sağlıklı olanların dahi virüs taşıyo olabilir diye birbirlerinden
kaçmaları!
Bu gizli değil apaçık bir şirktir! Bundan
dolayı Cuma ve cemaat namazları, namazlarda safların meşru şekli gibi açık farz
ameller terk edilmiştir! Bu sahibinin mazur olacağı hissî veya vehmî bir şey
değildir!
Linki: موقع الشيخ حاكم المطيري :-: ﴿وما يؤمن أكثرهم بالله إلا وهم مشركون﴾! (dr-hakem.com)