Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

9 Ağustos 2021 Pazartesi

Tatayyur (Uğursuz Sayma) ve Advâ (Hastalığın Bulaşıcı Olduğuna İnanmak) Ne Zaman Büyük Şirk Olur?

 Dr. Hakim el-Mutayri, el-İslam ve Nakzu’l-Cahiliyye kitabında (s.142) şöyle demiştir: “Bazı şeyleri uğursuz saymak, özellikle de hastalık bulaşması korkusunun Allah’a ortak koşmak olduğu sahabeden bir topluluktan mütevatir olarak gelmiştir. Eğer bu bâtıl inançlar dünyevi maslahatların terk edilmesine sürüklüyorsa bu küçük şirke yorumlanmıştır. Ama sahibini Allah’ın farzlarını terk etmeye sürüklüyorsa o zaman büyük şirk olur.

İbn Kayyım şöyle demiştir: “Tıyera böyledir. Lakin mü’min tatayyur yapmaz (uğursuz saymaz). Zira tatayyur şirktir. İşittiği bir şey onu maksadından ve ihtiyacından alıkoymaz, bilakis Allah’a tevekkül edip O’na güvenir. Tatayyurun şerrini tevekkül ile def eder.”[1]

İbn Abidin el-Hanefi’nin Haşiye’sinde şöyle geçer: “ez-Zeylaî dedi ki: Retime; bazı insanların üzerinde temimeye (muska, nazarlık vb.) benzer. Retime; Cahiliyye’de bir zararı def edeceği iddiasıyla boyunlarına veya ellerine bağladıkları bir iptir. Bu yasaklanmıştır. Hududu’l-İman’da bunun bir küfür olduğu zikredilmiştir.” Şelebî’de İbnu’l-Esir’den şöyle nakledilir: “Temâim kelimesi, temime kelimesinin çoğuludur. Temime ise arapların çocuklarına nazardan koruması iddiasıyla taktıkları boncuklardır. İslam bunu iptal etmiştir. Diğer bir hadiste: “Kim temime takarsa Allah onu tamamlamasın” buyrulmuştur. Zira onlar bu şeylerin tedavi ve şifanın tamamlayıcı olduğuna inanıyorlardı. Hatta bunları ortaklar ediniyorlardı. Çünkü bununla kendilerine yazılmış olan kaderleri def etmeyi kastediyorlar ve sıkıntının giderilmesini Allah Teâlâ’dan başkasından talep ediyorlardı.”[2]

Nitekim bunlar küçük şirkin şekilleri arasında zikredilmiştir. İmam Muhammed b. Nasr el-Mervezi, Tazimu Kadri’s-Salat kitabında fısk, şirk ve küfür türleri hakkında şöyle demiştir:

“Selef imamları dediler ki: Fısk iki çeşittir: Dinden çıkarak fısk ve dinden çıkarmayan fısk. Bundan dolayı kâfir, “fasık” diye isimlendirilir. Müslümanlardan olan fasık da “fasık” olarak isimlendirilir. Allah İblis’ten şöyle bahsetmiştir: “Rabbinin emrinden fısk etti (çıktı)” (Kehf 50) Bu, küfür olan fısk idi. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Fasık olanların ise varacakları yer ateştir.” (Secde 20) Burada kâfirler kastedilmektedir. Buna şu ayet delalet ediyor: “Oradan çıkmayı istedikçe geri döndürülürler ve onlara: “Yalanlamakta olduğunuz ateşin azabını tadın” denilir.” (Secde 20) Müslümanlardan olup da iftira eden kişi de “fasık” olarak adlandırılmış, İslam’dan çıkarılmamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini aslâ kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar (el-fasikûn).” (Nur 4) Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Hacc bilinen aylardır. Her kim o aylarda haccı farz ederse hacda refes yok, fusuk yok ve cidal yok!” (Bakara 197) Alimler buradaki “fusuk” kelimesinin tefsirinde: “masiyetler/günahlar kastediliyor” demişlerdir.

Dediler ki: zulüm iki çeşittir, fısk iki çeşittir, küfür de iki çeşittir. Bunlardan biri dinden çıkaran, diğeri dinden çıkarmayandır. Aynı şekilde şirk de iki çeşittir. Bunlardan birisi tevhid hususunda olup dinden çıkarandır, diğeri amel hususunda olup dinden çıkarmayan şirktir. Bu da riyadır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Kim rabbiyle karşılaşmayı umuyorsa salih amel işlesin ve rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf 110)  Burada salih amellerde gösteriş yapmak kastedilmiştir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de: “Tıyera (uğursuz saymak) şirktir” buyurmuştur. Bu iki görüş Ahmed b. Hanbel’den, hadis ashabına muvafakati olarak nakledilmiştir.

580- eş-Şalenci İsmail b. Said, Ahmed b. Hanbel’e, büyük günahlarda israr eden, bütün gayretiyle onları isteyen, lakin namazı, zekatı, orucu terk etmeyen kimsenin günahında ısrar etmesi durumunu sorunca şöyle demiştir: “O şu sözdeki gibi bir şeyde ısrar ediyor: “Zina eden zina ettiği sırada mü’min değildir.” İmandan çıkar ve İslama düşer. Bunun benzeri: “Sarhoş edici içki içen mü’min olduğu halde içmez, çalan mü’min olduğu halde çalmaz” hadisidir. Yine İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın: “Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kafirlerlerin ta kendileridir.” (Maide 44) ayeti hakkındaki sözü de böyledir. Ona dedim ki: “Bu küfür nedir? Dedi ki: “Dinden çıkarmayan bir küfürdür. İmanın bir kısmının yerine gelip bir kısmının yerine gelmemesi gibi. Küfür de böyledir. Ta ki hakkında (küfür olduğu hususunda) ihtilaf edilmeyen bir şey işleyene kadar.”

581- İbn Ebî Şeybe dedi ki: “Zina ettiği sırada mü’min değildir” sözü imanını kemale erdirmiş değildir, imanında eksiktir demektir.

582- Ahmed b. Hanbel’e İslam ve İman hakkında sordum. Dedi ki: “İman söz ve ameldir. İslam ise ikrardır. Dedi ki: Ebu Hayseme de böyle söyledi.

583- İbn Ebî Şeybe dedi ki: İman olmadan İslam olmaz. İslam olmadan da iman olmaz. Konuşma halinde “İmanı kabul ettim” diyen İslam’a girmiş olur. “İslam’ı kabul ettim” diyen de İmana girmiş olur.”

584- el-Meymuni Abdulmelik b. Abdilhamid b. Meymun b. Mihran, Ahmed b. Hanbel’e: “İnşaallah mü’minim” demek hakkındaki görüşünü sorduğu zaman dedi ki: “Ben mü’minim inşaallah derim. Ama müslümanım derken (inşaallah diyerek) istisna yapmam.”

585- Ahmed’e dedim ki: “İslam ile imanın arası ayrılır mı?” Bana dedi ki: “Evet.” Ben ona: “Buna neyi delil getiriyorsun?” dedim. Dedi ki: “Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Bedeviler: “İman ettik” dediler De ki: Henüz iman etmediniz, lakin islam olduk deyiniz.” (Hucurat 14) ve daha başka şeyler de zikretti.

586- eş-Şalencî dedi ki: “Ahmed b. Hanbel’e şöyle diyen kimse hakkında sordum: “Ben nefsimde hükümler, miraslar gibi konularda mü’minim ama Allah katında ne olduğumu bilmiyorum” Ahmed dedi ki: “Böyle diyen mürciî değildir.”

587- Ebu Eyyub dedi ki: “Ben mü’minim” derken istisna yapmak caizdir, Allah katında mü’min olduğunu söylemez ve istisna da yapmazsa bana göre bu caizdir, o kimse bir mürciî değildir. Ebu Hayseme ve İbn Ebî Şeybe de böyle dediler.

588- Bunlardan başkaları da Ahmed’e Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Zina eden zina ettiği sırada mü’min değildir” hadisini sorduklarını naklettiler. O da dedi ki: “Kim bu dört şeyden (sina, hırsızlık, içki içmek ve ganimetten aşırmak) birini işlerse veya bundan daha büyüklerini işlerse o müslümandır ama ona mü’min demem. Kim küçük günahları işlerse onu imanı eksik mü’min diye isimlendiririm.” Mervezi’nin Tazimu Kadri’s-Salat kitabından nakledilenler burada bitti.

Kurtubi Tefsir’inde dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tıyeradan (kötümserlikten) hoşlanmazdı. Çünkü o şirk ehlinin amellerindendir ve Allah Azze ve Celle’ye kötü zanda bulunmaya sürükler. El-Hattabi dedi ki: “Fe’l (iyimserlik) ile tıyera (kötümserlik) arasındaki fark şudur: Fe’l ancak Allah’a güzel zanda bulunma yoluyla olur. Tıyera ise ancak Allah’ın dışındaki bir şeye dayanma yoluyla olur.”[3]

Allah Teâlâ’nın: “Dediler ki sen ve senin yanındakiler yüzünden uğursuzluğa uğradık.” ayetinin tefsirinde dedi ki: “Tıyera inancı kadar görüşe zarar veren ve tedbiri ifsat eden bir şey yoktur.”[4]

Ez-Zemahşeri de ayetin tefsirinde şöyle demiştir: “Bir şeyle tatayyur etmek; onu uğursuz saymak demektir. Bir şeyden tatayyur etmek ise ondan kaçmak demektir.”



[1] Medaricu’s-Salikin (2/460)

[2] Haşiyetu İbn Abidin el-Hanefi (6/363)

[3] Tefsiru’l-Kurtubi (6/60)

[4] Tefsiru’l-Kurtubi (12/214)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)