Dr. Hakim el-Mutayri, el-İslam ve Nakzu’l-Cahiliyye kitabında (s.142) şöyle demiştir: “Bazı şeyleri uğursuz saymak, özellikle de hastalık bulaşması korkusunun Allah’a ortak koşmak olduğu sahabeden bir topluluktan mütevatir olarak gelmiştir. Eğer bu bâtıl inançlar dünyevi maslahatların terk edilmesine sürüklüyorsa bu küçük şirke yorumlanmıştır. Ama sahibini Allah’ın farzlarını terk etmeye sürüklüyorsa o zaman büyük şirk olur.
İbn Kayyım şöyle demiştir: “Tıyera böyledir. Lakin mü’min
tatayyur yapmaz (uğursuz saymaz). Zira tatayyur şirktir. İşittiği bir şey onu
maksadından ve ihtiyacından alıkoymaz, bilakis Allah’a tevekkül edip O’na
güvenir. Tatayyurun şerrini tevekkül ile def eder.”[1]
İbn Abidin el-Hanefi’nin Haşiye’sinde şöyle geçer: “ez-Zeylaî
dedi ki: Retime; bazı insanların üzerinde temimeye (muska, nazarlık vb.) benzer.
Retime; Cahiliyye’de bir zararı def edeceği iddiasıyla boyunlarına veya
ellerine bağladıkları bir iptir. Bu yasaklanmıştır. Hududu’l-İman’da bunun bir
küfür olduğu zikredilmiştir.” Şelebî’de İbnu’l-Esir’den şöyle nakledilir: “Temâim
kelimesi, temime kelimesinin çoğuludur. Temime ise arapların çocuklarına
nazardan koruması iddiasıyla taktıkları boncuklardır. İslam bunu iptal
etmiştir. Diğer bir hadiste: “Kim temime takarsa Allah onu tamamlamasın”
buyrulmuştur. Zira onlar bu şeylerin tedavi ve şifanın tamamlayıcı olduğuna
inanıyorlardı. Hatta bunları ortaklar ediniyorlardı. Çünkü bununla kendilerine
yazılmış olan kaderleri def etmeyi kastediyorlar ve sıkıntının giderilmesini
Allah Teâlâ’dan başkasından talep ediyorlardı.”[2]
Nitekim bunlar küçük şirkin şekilleri arasında
zikredilmiştir. İmam Muhammed b. Nasr el-Mervezi, Tazimu Kadri’s-Salat
kitabında fısk, şirk ve küfür türleri hakkında şöyle demiştir:
“Selef
imamları dediler ki: Fısk iki çeşittir: Dinden çıkarak fısk ve dinden
çıkarmayan fısk. Bundan dolayı kâfir, “fasık” diye isimlendirilir. Müslümanlardan
olan fasık da “fasık” olarak isimlendirilir. Allah İblis’ten şöyle
bahsetmiştir: “Rabbinin emrinden fısk etti (çıktı)” (Kehf 50) Bu, küfür
olan fısk idi. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Fasık olanların ise
varacakları yer ateştir.” (Secde 20) Burada kâfirler kastedilmektedir. Buna
şu ayet delalet ediyor: “Oradan çıkmayı istedikçe geri döndürülürler ve
onlara: “Yalanlamakta olduğunuz ateşin azabını tadın” denilir.” (Secde 20)
Müslümanlardan olup da iftira eden kişi de “fasık” olarak adlandırılmış, İslam’dan
çıkarılmamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra
dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini
aslâ kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar (el-fasikûn).” (Nur 4) Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Hacc
bilinen aylardır. Her kim o aylarda haccı farz ederse hacda refes yok, fusuk
yok ve cidal yok!” (Bakara 197) Alimler
buradaki “fusuk” kelimesinin tefsirinde: “masiyetler/günahlar kastediliyor”
demişlerdir.
Dediler ki: zulüm iki
çeşittir, fısk iki çeşittir, küfür de iki çeşittir. Bunlardan biri dinden
çıkaran, diğeri dinden çıkarmayandır. Aynı şekilde şirk de iki çeşittir. Bunlardan
birisi tevhid hususunda olup dinden çıkarandır, diğeri amel hususunda olup dinden
çıkarmayan şirktir. Bu da riyadır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Kim
rabbiyle karşılaşmayı umuyorsa salih amel işlesin ve rabbine ibadette kimseyi
ortak koşmasın.” (Kehf 110) Burada
salih amellerde gösteriş yapmak kastedilmiştir. Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem de: “Tıyera (uğursuz saymak) şirktir” buyurmuştur. Bu iki görüş
Ahmed b. Hanbel’den, hadis ashabına muvafakati olarak nakledilmiştir.
580- eş-Şalenci İsmail
b. Said, Ahmed b. Hanbel’e, büyük günahlarda israr eden, bütün gayretiyle
onları isteyen, lakin namazı, zekatı, orucu terk etmeyen kimsenin günahında
ısrar etmesi durumunu sorunca şöyle demiştir: “O şu sözdeki gibi bir şeyde
ısrar ediyor: “Zina eden zina ettiği sırada mü’min değildir.” İmandan
çıkar ve İslama düşer. Bunun benzeri: “Sarhoş edici içki içen mü’min olduğu
halde içmez, çalan mü’min olduğu halde çalmaz” hadisidir. Yine İbn Abbas radiyallahu
anhuma’nın: “Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kafirlerlerin ta
kendileridir.” (Maide 44) ayeti hakkındaki sözü de böyledir. Ona dedim ki: “Bu
küfür nedir? Dedi ki: “Dinden çıkarmayan bir küfürdür. İmanın bir kısmının
yerine gelip bir kısmının yerine gelmemesi gibi. Küfür de böyledir. Ta ki
hakkında (küfür olduğu hususunda) ihtilaf edilmeyen bir şey işleyene kadar.”
581- İbn Ebî Şeybe
dedi ki: “Zina ettiği sırada mü’min değildir” sözü imanını kemale erdirmiş
değildir, imanında eksiktir demektir.
582- Ahmed b. Hanbel’e
İslam ve İman hakkında sordum. Dedi ki: “İman söz ve ameldir. İslam ise
ikrardır. Dedi ki: Ebu Hayseme de böyle söyledi.
583- İbn Ebî Şeybe
dedi ki: İman olmadan İslam olmaz. İslam olmadan da iman olmaz. Konuşma halinde
“İmanı kabul ettim” diyen İslam’a girmiş olur. “İslam’ı kabul ettim” diyen de
İmana girmiş olur.”
584- el-Meymuni
Abdulmelik b. Abdilhamid b. Meymun b. Mihran, Ahmed b. Hanbel’e: “İnşaallah mü’minim”
demek hakkındaki görüşünü sorduğu zaman dedi ki: “Ben mü’minim inşaallah derim.
Ama müslümanım derken (inşaallah diyerek) istisna yapmam.”
585- Ahmed’e dedim ki:
“İslam ile imanın arası ayrılır mı?” Bana dedi ki: “Evet.” Ben ona: “Buna neyi
delil getiriyorsun?” dedim. Dedi ki: “Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Bedeviler:
“İman ettik” dediler De ki: Henüz iman etmediniz, lakin islam olduk deyiniz.”
(Hucurat 14) ve daha başka şeyler de zikretti.
586- eş-Şalencî dedi
ki: “Ahmed b. Hanbel’e şöyle diyen kimse hakkında sordum: “Ben nefsimde
hükümler, miraslar gibi konularda mü’minim ama Allah katında ne olduğumu
bilmiyorum” Ahmed dedi ki: “Böyle diyen mürciî değildir.”
587- Ebu Eyyub dedi ki: “Ben mü’minim” derken istisna yapmak caizdir, Allah
katında mü’min olduğunu söylemez ve istisna da yapmazsa bana göre bu caizdir, o
kimse bir mürciî değildir. Ebu Hayseme ve İbn Ebî Şeybe de böyle dediler.
588- Bunlardan başkaları da Ahmed’e Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Zina
eden zina ettiği sırada mü’min değildir” hadisini sorduklarını naklettiler. O
da dedi ki: “Kim bu dört şeyden (sina, hırsızlık, içki içmek ve ganimetten
aşırmak) birini işlerse veya bundan daha büyüklerini işlerse o müslümandır ama
ona mü’min demem. Kim küçük günahları işlerse onu imanı eksik mü’min diye
isimlendiririm.” Mervezi’nin Tazimu Kadri’s-Salat kitabından nakledilenler
burada bitti.
Kurtubi Tefsir’inde dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
tıyeradan (kötümserlikten) hoşlanmazdı. Çünkü o şirk ehlinin amellerindendir ve
Allah Azze ve Celle’ye kötü zanda bulunmaya sürükler. El-Hattabi dedi ki: “Fe’l
(iyimserlik) ile tıyera (kötümserlik) arasındaki fark şudur: Fe’l ancak Allah’a
güzel zanda bulunma yoluyla olur. Tıyera ise ancak Allah’ın dışındaki bir şeye
dayanma yoluyla olur.”[3]
Allah Teâlâ’nın: “Dediler ki sen ve senin yanındakiler yüzünden
uğursuzluğa uğradık.” ayetinin tefsirinde dedi ki: “Tıyera inancı kadar
görüşe zarar veren ve tedbiri ifsat eden bir şey yoktur.”[4]
Ez-Zemahşeri de ayetin tefsirinde şöyle demiştir: “Bir şeyle tatayyur
etmek; onu uğursuz saymak demektir. Bir şeyden tatayyur etmek ise ondan kaçmak
demektir.”