Şeyh Hamd b. Atik rahimehullah
şöyle demiştir: “Şirk yaygın ise mesela Kâbeye, makama, hatime dua etmek,
nebilere ve salihlere seslenip dua etmek gibi şirkler, şirke tabi olan; zina,
faiz ve çeşitli zulümlerin yaygınlaşması, sünnetin geriye atılıp bid’at ve
sapıklıkların yaygınlaşması, zalim yöneticilere ve müşriklerin vekillerine
muhakeme olunması, Kur’ân ve sünnet dışındaki şeylere davet edilmesi, herhangi
bir beldede bunlar söz konusu olduğu zaman en küçük bir şüphe olmaksızın böyle
bir beldenin küfür ve şirk beldesi olduğuna hükmedilir. Özellikle de Tevhid
ehline düşmanlık ediliyorsa ve dinlerinin yok olması için çaba gösteriliyorsa,
İslam beldelerinin tahrip edilmesi için yardımlaşılıyorsa böyledir. Eğer buna
delil sunulması istenirse Kur’ân’ın tamamı bunu gösterir. Nitekim alimler bunda
icma etmişlerdir ve her alim katında bu durum zorunlu olarak bilinmektedir.
Ne dersiniz, şayet sizden
birisi; Kabe’ye, Makam’a, Hatim’e, bir rasule veya sahabeden birine seslenerek
dua eden birine: “Ey falan! Allah’tan başkasına dua etme! Aksi halde sen bir
müşriksin” dese, ne yaparlar zannedersiniz? Ona müsamaha (hoşgörü) mü
gösterirler, yoksa onun aleyhine tuzaklar mı kurarlar? Bilin ki onlar Allah’ı
tevhid etmek üzere değildirler. Vallahi tevhidi tanımadıkları gibi Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in dinini de gerçekleştirmezler!
Muhakkiklerin
kararlaştırdıkları şey şudur: Bir ülkede şirk zahir olursa, orada haramlar
açıkça işlenirse, dinin alametleri iptal edilirse orası küfür beldesi olur.
Oranın halkının malları ganimet edinilir ve kanları mubahtır.
Nitekim bu ülkenin halkı
bunlara bir de dine sövmeyi eklemiştir ve halk üzerinde uygulamak için Allah’ın
kitabına ve nebisinin sünnetine aykırı kanunlar koymuşlardır. Bunlardan bir
tanesi bile bunu işleyenin İslam’dan çıkmasına yeten şeylerdendir. Bundan
dolayı diyoruz ki: “Mustazaf olduğundan dolayı bâtında bu ülkenin küfrüne hükmetmeyen
kimse bulunabilir. Ama zahirde durum açıktır. Hamd Allah’adır.
Cahillerin üzerinde olduğu
duruma ve şüphe ehlinin söylediklerine aldanma! Nitekim bana ulaştığına göre
bazı insanlar şöyle diyorlarmış: “Ahsâ şehrinde dinini izhar edenler vardır.
Çünkü mescidlere ve namaza gidenleri geri çevirmiyorlar.” Onlara göre bu dini
izhar etmekmiş! Bu çirkin bir yanlıştır! Gayesi şudur: “Bağdat halkı, Bunâ
halkı ve Mısır halkı onlara göre dinlerini izhar ediyorlarmış! Çünkü namaz
kılana mani olmuyorlarmış! Mescidlere gideni geri çevirmiyorlarmış!
Ey Allah’ın kulları!
Akıllarınız nerede? Bizimle onlar arasındaki çekişme namaz hakkında değildir,
Tevhid ve bunun emredilmesi, şirkin kötülenmesi ve yasaklanması hakkındadır!
(ed-Dureru’s-Seniyye Fi’l-Ecvibeti’n-Necdiyye
kitabından.)
Bu satırların sahibi bu günleri görseydi, cemaatle namazların yasaklandığını, sahih namazın yerine uyduruk mesafeli ve maskeli namazlar uydurulduğunu vs. görseydi ne derdi demeyeceğim, bu zaten malum, asıl şaşılacak durum şurası: Sırf mescidlerde namaz sebebiyle dinin izhar edilmesinin yeterli olduğunu iddia eden muhalifler, cemaatle namazların yasaklanmasından sonra hangi bahanenin ardına saklanıyorlar da nefislerini tatmin edebiliyorlar?
Türkiye'deki namaz yasağını onaylayan, virüse inanan ve korona yalanına revaç veren sapık davetçiler, hakeza Arap şeyhlerinden mürtet olanlar, hükümetlerine doğrudan veya dolaylı olarak yalakalık yapanlar, kendi nefislerini dinden çıkmadıklarına nasıl ikna edebiliyorlar acaba?!