İbn Hacer, Bezlu’l-Maun’da (s.330 vd.) şöyle demiştir: “Tabiblerden
bir topluluğun, sağlıklı olanın taun zamanında hastalığa yakalananlarla bir
araya gelmesinden sakındırdıkları zikredildi.
Kadı Tacuddin es-Subkî şöyle dedi: “Gördüğümüz kadarıyla
halkın geneli bundan sakınıyor, hatta hastaları ziyaret etmeyi terk ediyorlar. Bu
konuda deriz ki; eğer işinin ehli iki müslüman adil tabib, sağlıklının hasta
olan ile temasının eziyet vereceğine şahitlik ederlerse, hasta olanın yanına
girmekten engellenmesi caizdir…”
Hafız İbn Hacer rahimehullah onu reddederek şöyle demiştir:
“Derim ki: “Buna şahitlik edenin şahitliği kabul edilmez. Çünkü hissedilen
gerçekler bunu yalanlamaktadır. İşte Mısır’da ve Şam’da taunlar çokça tekrar
etmektedir ve bu hastalığın bulunmadığı bir ev yoktur. Bu evlerde bu hastalığa
yakalanan aile üyeleri vardır ve onların hastalarla teması kesinlikle aile
dışındakilerden daha fazladır. Onlardan birçoğu hatta çoğunluğu bu hastalıktan
selamette kalmaktadır. Kim hastayla temasın ezaya sebep olduğuna şahitlik
ederse bu kibirlenmektir.
Nitekim hastalığın bulaştığı inancının iptaline dair
açıklama geçti. Tekrarına gerek yok. Tacuddine Allah rahmet etsin, hastalığın
bulaştığını adeten meydana gelmesi yoluyla ispatlamaya çalışıyor: Hastalığın
bulaşmasının nefyedilmesi ile kastedilen ise hastalığın kendi tabiatiyle
bulaşıcı olmamasıdır!
El-Kurtubi, el-Mufhim’de şöyle demiştir: “Hastalığın
bulaştığı düşüncesi, Arap cahillerinin kuruntusudur. Zira onlar hasta olanın
yanına sağlıklı girerse onu hastalandıracağına inanıyorlardı. Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem bunu nefyederek iptal etti. Onların şüphelerini tek bir kelime
ile giderdi: “İlkine hastalık bulaştıran kim?” Bunun manası; uyuz
nereden geldi? Diğer bir deve mi uyuz yaptı? Bu zincirlemenin sonu yoktur, bu imkânsızdır.
Yoksa bunun sebebi uyuzlu deveden başkası mıdır? İlk deveyi uyuz yapan,
ikinciyi de uyuz yapandır. O da her şeyin yaratıcısı olan ve her şeye kadir
olan Allah Teâlâ’dır.”
Yine dedi ki: “Bu cahillerde meydana gelen bu şüphe,
öncelikle şu tabiatçılarda (materyalistlerde) de meydana geldi ve eşyanın
birbirine tesir ettiğini söylediler ve buna tabîî tesir dediler. İkinci olarak
Mutezile hayvanların fiilleri hususunda dediler ki: “Onların güçleri var
etmede etkilidir. Onlar kendi fiillerinin yaratıcısıdırlar. Meydana getirme
hususunda bağımsızdırlar.” Bu iki taife hissî olarak şahit olunan şeylere
dayandılar, bazen bunu inkâr edeni de apaçık gerçekleri inkâr etmekle
suçladılar. Bu yanlıştır! Sebebi, hislerin idraki ile aklın idrakinin birbirine
karışmasıdır. Onların şahit oldukları şey sadece bir şeyin diğer bir şeye tesir
etmesidir. Bu hislerin (duyu organlarının) nasibidir. Ama ondaki tesir hislerle
değil, akıl ile idrak edilir. Allah en iyi bilendir.”
Derim ki (İbn Hacer): Hastalık bulaşması hakkındaki görüşler
dört sınıftır:
Birincisi: Hastalık kendi tabiatiyle bulaşır ve
tasarruf eder. Bu kâfirlerin görüşüdür.
İkincisi: Hastalık, onu yaratan Allah’ın emriyle bulaşır
ve kişiden bu ayrılmaz. Ancak hastalığın sahibine bir mucize veya keramet
gerçekleşirse bundan kurtulur. Bu İslamî bir görüş olsa da tercih edilmeyen bir
görüştür.
Üçüncüsü: Hastalık bulaşır, ancak bu kendi tabiatiyle
değil, bilakis Allah’ın icra ettiği adetle meydana gelir. Ateşin adeten yakması
gibi. Kişi bundan Allah’ın dilemesi ile kurtulur. Ancak adeten bu nadir bir
durumdur.
Dördüncüsü: Hastalık asla tabiatiyle bulaşmaz.
Bilakis kimde hastalık meydana gelirse Allah Subhanehu ve Teâlâ o kimsede baştan
onu yaratmıştır. Bu yüzden bulaşıcı olduğu söylenen birçok hasta ile sağlıklı
olan temas ettiği halde sağlıklıya hiçbir şey isabet etmez. Yine hastalıklı
olanla hiçbir teması olmayan birçok kimsede hastalık meydana gelir. Bütün
bunlar Allah’ın takdiriyledir.
Bu son iki görüş meşhurdur. Hastalık bulaşması hakkında tercih edilen bu sonuncu görüştür. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Hiçbir şey bir şeye hastalık bulaştırmaz” buyurmuştur. Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hastalığın bulaştığını söyleyen kimseye:
“İlkine kim bulaştırdı?” demiştir…”
Hafız İbn Hacer rahimehullah'ın, hastalığın bulaşması
şüphesine cevap olarak yukarıda işaret ettiği açıklamaları tercüme ediyorum:
Hafız İbn Hacer el-Askalanî rahimehullah, Bezlu’l-Maun Fi Fadli’t-Taun’da
(s.281 vd.) dedi ki:
“Dördüncü mesele: Ez-Zerkeşî dedi ki: “Taunlu bölgeden çıkmayı cüzzamlıdan kaçmaya kıyaslayarak delil getirdiler.” Buhârî’nin Said b. Minya tarikiyle Ebu Hureyre radiyallahu anh’den rivayet ettiği şu hadisi kastediyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Hastalık
bulaşması yoktur. Uğursuzluk inancı yoktur. Baykuş uğursuzluğu yoktur. Safer
ayının uğursuzluğu yoktur. Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaç”
Muslim’in Sahih’inde; Amr b. eş-Şerid es-Sekafi yoluyla
babasından rivayet ediyor: “Sakif heyetinde cüzzamlı bir adam vardı. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem ona haber gönderip: “Senin biatını kabul ettik,
dönebilirsin” dedi.
Ebû Dâvûd’un Sünen’inde İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Cüzzamlılara bakışı devam
ettirmeyin.” İbn Hibban ve İbn Huzeyme sahih dediler.[1]
Buna iki açıdan cevap verildi:
Birincisi: İbn Salah, başkalarına tabi olarak, Ebu Hureyre
radiyallahu anh’den gelen: “Hastalıklıyı sağlıklının yanına uğratmayın”
ve “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaç” hadisleri ile “Hastalık
bulaşması yoktur” hadislerinin arasını bulmak için şöyle demiştir:
“Bunların arası şöyle cem edilir: Bu hastalıklar kendi
tabiatiyle bulaşmazlar, lakin Allah Tebarek ve Teâlâ, sağlıklı olanın hastalıklı
olanla bir araya gelmesini, hastalığın bulaşmasına bir sebep kılmıştır. Nitekim
hastalığın sebebi diğer sebeplerden farklılık gösterebilir. “Hastalık
bulaşması yoktur” hadisi ise Cahiliyye halkının inancını reddetmektedir.
Onlar hastalığın kendi tabiatiyle bulaştığını sanırlardı. Bu yüzden: “Peki
ilkine kim bulaştırdı?” buyrulmuştur. İkinci olarak, bil ki Allah Subhanehu
ve Teâla bunu buna bir sebep kılmış, Allah Teâlâ’nın fiiliyle meydana gelen ve
galip gelen zarardan sakındırmıştır…”
Şeyhlerimiz muhtasarlarında onun bu açıklamasını
kabullenmişlerdir. Lakin onlardan biri olan el-Bulkini dedi ki: “İfadenin
doğrusu; “Allah bunu sebep kılmıştır” şeklinde değil, “sebep kılabilir”
şeklinde olmalıydı.” Bu güzel bir sakındırmadır. Böylece bunun her zaman veya
genellikle böyle olduğu zannedilmesin, nitekim durum farklı şekilde meydana
gelebilmektedir.
Sonra bu meselede Şafii rahimehullah’ın sözü asıldır. Beyhaki el-Marife’de Nikâh Kitabı bölümünde, kusurlar başlığı altında şöyle dedi:
“Bize Ebu Said es-Sayrafi haber verdi, dedi ki; bize Ebu’l-Abbas el-Asam haber verdi, dedi ki; bize er-Rebi b. Suleyman, Şafii’nin şöyle dediğini haber verdi:
“Cüzzam ve baras – tıp âlimlerinin iddiaları ve tecrübelere göre –
çoğunlukla eşlere bulaşır. Bu, cimaya mani bir hastalıktır. Neredeyse hiç kimse
bu hastalıkla beraber cima etmekten hoşlanmaz. Kadın da kocasında bu hastalık
varsa onunla cimadan hoşlanmaz. Ama çocuğa gelince, cüzzamlı ve baraslı doğan
çocuğun selamette kalması nadirdir. Selamette olursa evlenip çocuk dünyaya getirebilir.
Allah’tan keremiyle bundan afiyette kılmasını dileriz.”
Beyhakî dedi ki: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in “Hastalık bulaşması yoktur” buyurduğu sabit olmuştur. Lakin bununla cahiliyyede itikad edilen yön kastedilmiştir. Bu da fiilin Allah Teâlâ’dan başkasına nispet edilmesidir. Nitekim Allah’ın dilemesiyle sağlıklı olanın hastalıklı olanla bir araya gelmesinde bu hastalığın bulaşmasına sebep kılabilir. Bu sebeple Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
“Hastalıklı olanı sağlıklı olanın yanına uğratmayın” buyurmuştur. Taun hastalığı ile ilgili olarak da
“Bir yerde taun olduğunu işittiğiniz zaman
oraya girmeyin…” buyurdu. Bütün bunlar Allah Teâlâ’nın takdiriyledir.”
Benim anladığım kadarıyla, ileride açıklaması gelecek olan
hastalığın bulaşması yoktur hadisini İmam Şafii rivayet etmemiştir. Bu yüzden
hadisin yorumuna girmeden, bu konuda tabiplerin ve tecrübe ehlinin sözlerine
dayanmıştır.
Nitekim İbn Huzeyme Kitabu’t-Tevekkül’de “Hastalığın bulaşması yoktur” hadisini Ebu Hureyre, İbn Ömer, Sa’d b. Ebi Vakkas radiyallahu anhum’den,
“Hastalıklıyı sağlıklının yanına uğratmayın” hadisini Ebu Hureyre radiyallahu anh’den zikretmiş, ilk hadis hakkında
“Hastalığın bulaşmasını reddedip Allah’a tevekkül etmek” başlığını, ikinci hadise de:
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem reddetmesine rağmen bazı alimlerin hastalığın bulaşmasını ispat etmede, yanlış mana verdikleri haberin zikri” başlığını koymuştur. Sonra da
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bu
sözüyle hastalığını bulaştığını kastetmediğinin delili” başlığını
koymuştur.
Sonra Ebu Seleme’nin, Ebu Hureyre radiyallahu anh’den, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu hadisi zikretti:
“Hastalık
bulaşması yoktur, baykuş uğursuzluğu yoktur, safer ayının uğursuzluğu yoktur.”
Bir Bedevi dedi ki:
“Kumda ceylan gibi koşan develer uyuzlu deve ile bir araya
getirilince nasıl hepsini uyuz ediyor?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
buyurdu ki:
“İlk deveyi hasta eden kim?” Nitekim bunu Buhârî ve
Muslim bu tarikten rivayet etmişlerdir.
Yine Ebu Zur’a – Ebu Hureyre radiyallahu anh yoluyla şöyle rivayet
ettiler:
“Bir bedevi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip dedi
ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Devenin dudağında uyuz bulunuyor, bütün
develere uyuz bulaştırıyor” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“İlk deveyi hasta eden kim?”
İbn Mes’ud radiyallahu anh hadisinde Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir şey bir şeye hastalık bulaştırmaz.” Bir
bedevi dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Devenin dudağında veya kuyruğunda uyuz
bulunuyor, büyük bir deve sürüsüne giriyor ve hepsini uyuz ediyor.” Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Hastalık bulaşması yoktur, baykuş uğursuzluğu yoktur,
safer ayının uğursuzluğu yoktur. Allah her canın hayatını, rızkını ve musibetini
yazmıştır.”[2]
İbn Huzeyme sonra şu başlığı açmıştır: “Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet edilen cüzzamlıdan kaçmanın emredilmesi
haberinin zikri. Ben bazı insanların bu hadisin hastalığın bulaştığını
gösterdiğini zannetmelerinden korkuyorum. Allaha hamd olsun durum böyle
değildir.”
Sonra bu başlığın altında Ebu Hureyre radiyallahu anh
hadisini Said b. Minya yoluyla rivayet etmiştir. Yine Aişe radiyallahu anha’dan
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisini rivayet etti:
“Hastalık bulaşması yoktur. Cüzzamlı görürsen aslandan
kaçar gibi ondan kaç.” Sonra İbn Abbas radiyallahu anhuma hadisini rivayet
etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Cüzzamlılara bakışı devam ettirmeyin.” Amr b.
eş-Şerid’in babasından rivayet ettiği, Sakif heyetindeki cüzzamlı adamın biatı
hadisini rivayet etti. Yine Cabir radiyallahu anh’den, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem’in cüzzamlının elinden tutup beraber yemek tasına koyması ve sonra
“Allah’ın adıyla, Allah’a güvenerek ve tevekkül ederek”
buyurması hadisini rivayet etti. Diğer lafzı: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
yemek yerken bir cüzzamlı geldi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu
ki:
“Yaklaş, Allah’a güvenerek ve tevekkül ederek ye.”[3]
İbn Huzeyme dedi ki: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
ümmetine şefkat ve merhametinden dolayı cüzzamlıdan kaçmalarını emretmiştir.
Nitekim hastalıklının sağlıklı olana uğratılmasını da yasaklaması, onlara
şefkatinden dolayıdır. Cüzzamlıya yaklaşan kimseye cüzzam isabet ederse ve
sağlıklı olan koyun hastalıklı olan koyunun yanına sokulunca, onda da hastalık
isabet ederse bazı müslümanların kalbinde cüzzamın bulaştığı düşüncesi
düşebilir. Koyunlar da böyledir. Diğer koyun da uyuz olursa sahibinin kalbine
diğer koyunun buna hastalık bulaştırdığı kuruntusu düşer. Böylece Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in reddetmiş olduğu “hastalık bulaşması” kuruntusu
meydana gelir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hastalık bulaşması
düşüncesini reddettikten sonra:
“Hiçbir şey hiçbir şeye hastalık bulaştırmaz”
buyurmuş ve bu düşünceden uzaklaşmayı emretmiştir. Bu, müslümanların hastalık
bulaştığı düşüncesini tasdik etmemeleri içindir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem insanların gönüllerinde bulunan uğursuzluk düşüncesini biliyordu.
Sonra tevekkülün bu düşünceyi gidereceğini bildirdi. Aynı şekilde cüzzam ve
uyuz hastalıkları da böyledir. Tevekkülü zayıf olanlar bu hastalıkların
bulaştığı düşüncesinden kurtulamazlar. Cüzzamlıya yaklaşan bir kimse cüzzam
olursa, tevekkülünün zayıf olmasından dolayı hastalığın bulaştığı düşüncesini
ve uğursuzluk düşüncesini tasdikler. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
cüzzamlıdan kaçmayı emretmiş, cüzzamlı kimseye haber göndererek geri dönmesini
söylemiştir. Bu açıklamayı, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in cüzzamlıyla
beraber Allah’a güvenip tevekkül ederek yemek yemesi pekiştirmektedir.
Cüzzamlıya bakışı devam ettirmenin yasaklanmasına gelince,
daha önce açıklandığı gibidir. Muhtemeldir ki bunun manası, sağlıklı kimselerin
kendisine bakışı devam ettirmelerinden dolayı kederlenmesi olabilir. Çünkü akıl
sahiplerinden afet sahibi olmayan azdır ve bunu gizlemeyi isterler.” İbn
Huzeyme’den özetle nakledilenler bunlardır.
Bu açıklama gayet ikna edici bir tahkiktir. Bana göre bu
açıklamalar, Beyhakî’nin zikrettiği ve ona tabi olarak İbn Salah ve
sonrakilerin benimsedikleri açıklamadan daha evlâdır. Çünkü sahih rivayetlerde
açıkça geldiği gibi hastalık bulaşması baştan sona nefyedilmekte, zıddı olarak
gelen haberleri açıklamaktadır. Diğerleri ise hastalığın bulaştığını söyleyerek
cem ediyorlar!
Nitekim İmam Malik rahimehullah, kendisine cüzzamlılara
bakmak hakkındaki hadis sorulduğu zaman şöyle demiştir:
“Bunda bir kerahet olduğunu işitmedim. Bu konudaki
yasaklamanın ancak mü’minin gönlüne (hastalık bulaşması inancı gibi) bir şey
düşürme korkusu sebebiyle olduğunu düşünüyorum.
Beyhakî’nin Ebu İshak el-Haşimi – Ebu Hureyre radiyallahu
anh yoluyla rivayet ettiği şu hadise gelince: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki:
“Hastalık bulaşması yoktur. Hastalıklı olan sağlıklı
olanın yanına bırakılmaz, sağlıklı olan ise dilediği gibi bırakılır”.
Denildi ki:
“Bu nedendir ey Allah’ın rasulü!” Buyurdu ki:
“Çünkü bu eziyet verir.” Bu hadis zayıftır. Çünkü İbn
Lehi’a’nın Bukeyr’den rivayetidir ve Ebu İshak el-Haşimî de meçhuldür.
Nitekim Abdulmelik b. Muhammed er-Rakaşi, Bişr b. Ömer
ez-Zahrani’den, o Malik’ten, o Bukeyr’den, o Ebu Atiyye’den, o da Ebu Hureyre
radiyallahu anh’den bunu rivayet etmiştir. Beyhakî dedi ki: “Eğer er-Rakaşi
bunu iyi ezberlemişse, bu garib (tek kaldığı) bir rivayettir.”
Derim ki: Bunu Darekutni Garaibu Malik’te, er-Rakaşi’nin
rivayetiyle, Muhammed b. Yahya b. Said el-Kattan rivayetiyle ve Ali b. Muslim
rivayetiyle, bunların hepsi Bişr b. Ömer’den rivayet etmişlerdir. Sonra dedi
ki: “Ebu Haşim er-Rifaî onlara muhalif olarak Bişr b. Ömer – Malik yoluyla, Ebu
Hureyre yerine Ebu Berze el-Eslemî radiyallahu anh’den rivayet etmiştir. Bu,
Ebu Haşim’in yanılgısıdır. Ebu Kurre Sunen’de Malik’ten, Bukeyr b. Abdillah
el-Eşecc – Ebu Avsece – Ebu Hureyre radiyallahu anh yoluyla rivayet etmiştir.
Hadis Muvatta’da Malik’ten; ona ulaştığına göre Bukeyr b. Abdillah el-Eşec –
Ebu Atiyye el-Eşcai – Ebu Hureyre radiyallahu anh yoluyla geçmektedir.
Derim ki: Tercih edilen şudur ki, Ebu Hureyre radiyallahu anh
ile Bukeyr arasındaki vasıta; Ebu Atiyye el-Eşcai’dir ve o meçhul bir ravidir.
Malik ile Bukeyr arasındaki vasıta ise İbn Lehia’dır. Dolayısıyla zikredilen
ziyade sabit olmamıştır. Şayet bu ziyade mahfuz olsaydı, zamir hastalığa
dönerdi. Şüphe yok ki hastalık bir eziyettir. Zamir, sağlıklı kimsenin yanına
giren hastaya ait değildir. Aksi halde hadisin baş tarafında nefyedilen
hastalık bulaşmasının ispatı söz konusu olurdu ve durum yorumu geçen konuya
dönerdi. Allah en iyi bilendir.
Nitekim et-Tahavî, hadislerin arasını bulma konusunda Şerhu
Meani’l-Asar kitabında İbn Huzeyme ile aynı yolu tutmuştur. “Hastalıklıyı
sağlıklının yanına uğratmayın” hadisini zikretmiş, sonra şöyle demiştir:
“Bunun manası; sağlıklı olana bu hastalık isabet ederse, onu
hastanın yanına götüren der ki: “Şayet onu hastanın yanına götürmeseydim
hastalık isabet etmeyecekti” Hâlbuki onun yanına götürmeseydi yine Allah’ın
takdiri gereği ona hastalık isabet edecekti. Onun hastanın yanına
götürülmesinin yasaklanması, insanların genelinin kalplerine böyle bir
düşüncenin (hastalığın bulaştığı düşüncesinin) düşmesi sebebiyledir.”
Sonra “Hastalık bulaşması yoktur” hadisini Said b.
Ebi Vakkas, İbn Mes’ud, İbn Ömer, Ebu Hureyre, Cabir ve Enes radiyallahu
anhum’den rivayet etmiş, sonra Ali b. Ebi Talib radiyallahu anh’ın Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’den şu rivayetini zikretmiştir:
“Hasta olan sağlıklı olana hastalık bulaştırmaz.” İbn
Abbas radiyallahu anhuma’dan şu hadisi zikretti: “Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem buyurdu ki:
“Hastalık bulaşması yoktur, uğursuzluk yoktur, baykuş
uğursuzluğu yoktur.” Bir adam dedi ki:
“Uyuzlu koyunu sürüye kattığımda onları uyuz ediyor.” Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“İlkine kim hastalık bulaştırdı?” Yine Ebu Umame
radiyallahu anh’den şu hadisi zikretti: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
“Hastalık bulaşması yoktur” buyurdu. Yine
“İlkine kim hastalık bulaştırdı” buyurdu. İbn Mes’ud
radiyallahu anh hadisini zikretti. Daha önce İbn Huzeyme’den nakilde
zikretmiştim. Yine Ebu Hureyre radiyallahu anh hadisinin bütün yollarında “ilkine
hastalığı kim bulaştırdı” şeklinde rivayet etmiştir.
Sonra Cabir radiyallahu anh’den, cüzzamlı ile beraber yemek
yeme hadisini zikretti. Yine Ebu Zer radiyallahu anh’den, Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in:
“Bela sahibiyle, rabbine tevazu ile ve O’na iman ederek
ye” hadisini zikretti.
Sonra şöyle dedi: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
hastalığın bulaşması düşüncesini reddetmiş ve “İlkine kim bulaştırdı?”
buyurmuştur. Yani şayet öyle olsaydı, ikinci, birincisinin bulaştırması ile
hasta olurdu. İlkine bulaşan bir şey olmadığına göre onun da hastalık
bulaştırması söz konusu değildir. Lakin birincisine hastalık Allah’ın
takdiriyle isabet ettiği gibi, ikincisine de böyle isabet etmiştir.”
Sonra şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in: “Hastalık bulaşması yoktur” sözü en başında hastalık
bulaşması yoktur şeklinde yorumlanır. “Hastalıklı, sağlıklının yanına
götürülmesin” hadisi, ilkinde olduğu gibi, ikincisine de Allah’ın
takdiriyle hastalık isabet etmesi halinde, nefislere birincisinin ikincisine
hastalık bulaştırdığı düşüncesinin düşmesi sebebiyledir. Bundan dolayı böyle
bir korku sebebiyle hastalıklının sağlıklı olanın yanına sokulması mekruh
görülmüştür. Allah en iyi bilendir.
Tahavi'nin bu şekilde cem etmesine, Ebu Bekr er-Razi, Ahkamu’l-Kur’an kitabında tabi olmuş, onun sözlerini âdeti üzere özet olarak aktarmıştır.
Nitekim Beyhakî de Sakif kabilesindeki cüzzamlı hadisi ile
cüzzamlının yediği kaptan yeme hadisinin arasını bulurken, bunlardan birini
çirkinliklere sabretmek ve takdirin meydana gelmesini tercih etmek şeklinde,
diğerini ise nefsi hakkında çirkinliklere tahammülden ve sabretmekten aciz
olmaktan korkana yorumlamıştır.
Kurtubi, el-Mufhim’de probleme cevap vererek şöyle demiştir:
“Hastalıklı olanın sağlıklı olanın yanına uğratılmasından yasaklanması,
cahiliyye halkının itikadına düşme korkusu sebebiyledir. Yahut nefislerde
kuruntuların etki etmesi korkusuyladır. Bu tıpkı “Cüzzamlıdan kaçın”
hadisi gibidir. Çünkü bizler cüzzamın bulaşmadığına inansak da, nefislerimizde
bundan hoşnutsuzluk hissederiz. Hatta insan kendisini cüzzamlıya yakın olmaya,
onunla oturmaya zorlasa, bundan rahatsız olur. Bazen de bundan eziyet duyar. Durum
böyle olursa kişi için en layık olanı, insanın kendisini nefsiyle mücahedeye
muhtaç olacağı bir duruma maruz bırakmaması ve kuruntuya düşürecek yollardan
uzaklaşmasıdır. Bununla beraber bilmelidir ki, sakınması, takdir edilen şeyden
kendisini kurtarmaz. Allah en iyi bilendir.”
Sonra seleften bu şekilde cem edenler buldum: Ebu Ubeyd
el-Kasım b. Sellam rahimehullah, hastalıklının sağlıklı olana uğratılmaması
hadisinin, hastalığın bulaştığını ifade etmediğini zikretmiştir. Bilakis,
sağlıklı olan şayet Allah’ın takdiriyle hastalanacak olursa, hastanın sahibinin
nefsine hastalığın bulaştığı düşüncesi düşer. Bu şüpheyle fitneye düşer. Bundan
uzaklaşmak emredilmiştir. Sonra Ebu Ubeyd dedi ki: "Bazı insanlar bu hadisi,
hastalık sahibinin sağlıklı olanı hastalandırmasından korkulduğuna
yorumlamışlardır. Bu hadise yapılan en şerli yorum budur. Zira bu yorum,
yasaklanmış olan uğursuzluk inancına ruhsat vermek demektir. Lakin hadisin
manası açıkladığım şekildedir.”
İbn Hacer rahimehullah’tan tercüme ederek aktardıklarım bu
kadar. Konuyla ilgili yazdığım riselede önceki ve sonraki alimlerden hastalığın
bulaşmasını tamamen reddeden diğer bazı açıklamaları aktarmış bulunuyorum. Hamd
ve minnet Allah’adır.
Böylece cemaatle namazı yasaklayan, maskeli ve mesafeli
namaz uydurarak açıkça küfre girenleri savunmak için hadisleri çarpıtanların,
aslında cahiliyyedeki kâfirlerle aynı itikadda oldukları anlaşılmıştır. Zira
onlar, Allah ve rasulü cemaatle namazı, safları sıklaştırmayı emretmiş
olmalarına rağmen, bunu yasaklamaktadırlar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem namazda ağzı örtmeyi yasaklamış olmasına rağmen maske takmayı ve Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem, namaz saflarında boşluk açanlara beddua etmesine
rağmen, saflar arasında mesafe bırakılmasını emretmektedirler! Çünkü onlara
göre şeytanın arzuladığı bu tedbirler(!) uygulanırsa, Allah’ın takdir ettiği
şeyden kaçabilecekler!
Onların, Allah’ın ve rasulünün emrettikleri şeyleri iptal
edip, Allah ve rasulünün yasakladıkları şeyleri emretmekle, Allah’ın
takdirinden kaçabileceklerini düşünmeleri, cahiliyye kâfirlerinin küfründen
bile daha tehlikelidir! Allah mü’minlere basiret versin, kalbi, “hastalık
bulaşması düşüncesi” gibi bozuk kuruntularla hastalananlara da selamet versin!
[1]
Zayıf. İbn Mâce (3543) Ahmed (1/78, 233) Hafız İbn Hacer Fethu’l-Bari’de
(10/159) isnadının zayıf olduğunu söylemiştir. Hadisin Ebû Dâvûd’a nispet
edilmesi Hafız İbn Hacer’in yanılgısıdır.
[2]
Sahih. Tirmizî (2143) Ahmed (1/440, 2/327)
[3]
Hasen. Ebû Dâvûd (3925) Tirmizî (1818) İbn Mâce (3542) Hâkim (1/137) Hafız İbn
Hacer, Tahricu’l-Ezkar’da (5/216) “Bu hadis hasendir. İbn Huzeyme ve Hakim
sahih dediler. Bu tashihte şüphe vardır.” dedi.