Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

14 Kasım 2020 Cumartesi

Zorba Yöneticilerin Şirk Dayatmaları Karşısında İman Ehlinin Sebatları


قَالَ الطبراني حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ أَبِي حَسَّانَ الْأَنْمَاطِيُّ ثنا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ ثنا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ حَدَّثَنِي بُكَيْرُ بْنُ مَعْرُوفٍ عَنْ مُقَاتِلِ بْنِ حَيَّانَ عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَبْدِ اللهِ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَا ابْنَ مَسْعُودٍ قُلْتُ لَبَّيْكَ ثَلَاثًا قَالَ هَلْ تَدْرُونَ أَيُّ عُرَى الْإِيمَانِ أَوْثَقُ؟ قُلْتُ اللهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ قَالَ الْوَلَايَةُ فِي اللهِ وَالْحُبُّ فِي اللهِ وَالْبُغْضُ فِي اللهِ قَالَ يَا ابْنَ مَسْعُودٍ قُلْتُ لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ اللهِ قَالَ أَيُّ الْمُؤْمِنِينَ أَفْضَلُ؟ قُلْتُ اللهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ قَالَ إِذا عَرَفُوا دِينَهُمْ أَحْسَنُهُمْ عَمَلًا ثُمَّ قَالَ يَا ابْنَ مَسْعُودٍ هَلْ تَدْرِي أَيُّ الْمُؤْمِنِينَ أَعْلَمُ؟ قُلْتُ اللهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ قَالَ إِذَا اخْتَلَفُوا - وَشَبَّكَ بَيْنَ أَصَابِعِهِ - أَبْصَرُهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنْ كَانَ فِي عَمَلِهِ تَقْصِيرٌ وَإِنْ كَانَ يَزْحَفُ زَحْفًا ثُمَّ قَالَ يَا ابْنَ مَسْعُودٍ هَلْ عَلِمْتَ أَنَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ افْتَرَقُوا عَلَى اثْنَتَيْنِ وَسَبْعِينَ فِرْقَةً لَمْ يَنْجُ مِنْهَا إِلَّا ثَلَاثُ فِرَقٍ فِرْقَةٌ أَقَامَتْ فِي الْمُلُوكِ وَالْجَبَابِرَةِ فَدَعَتْ إِلَى دِينِ عِيسَى فَأُخِذَتْ فَقُتِلَتْ بِالْمَنَاشِيرِ وَحُرِّقَتْ بِالنِّيرَانِ فَصَبَرَتْ حَتَّى لَحِقَتْ بِاللهِ ثُمَّ قَامَتْ طَائِفَةٌ أُخْرَى لَمْ تَكُنْ لَهُمْ قُوَّةٌ وَلَمْ تُطِقِ الْقِيَامَ بِالْقِسْطَ فَلَحِقَتْ بِالْجِبَالِ فَتَعَبَّدَتْ وَتَرَهَّبَتْ وَهُمُ الَّذِينَ ذَكَرَهُمُ اللهُ فَقَالَ {وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانَ اللهِ} إِلَى {وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ} وَفِرْقَةٌ مِنْهُمْ آمَنَتْ فَهُمُ الَّذِينَ آمَنُوا وَصَدَّقُونِي وَهُمُ الَّذِينَ رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ وَهُمُ الَّذِينَ لَمْ يُؤْمِنُوا بِي وَلَمْ يُصَدِّقُونِي وَلَمْ يَرْعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا وَهُمُ الَّذِينَ فَسَّقَهُمُ اللهُ

Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Ey İbn Mes’ud!” Ben üç defa: “Buyur” dedim. Buyurdu ki:

Bilir misin imanın en sağlam kulpu nedir?” Ben: “Allah ve rasulü daha iyi bilir” dedim. Buyurdu ki:

Allah için dostluk etmek, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.” Sonra:

 Ey İbn Mes’ud!” dedi. Ben de: “Buyur ey Allah’ın rasulü” dedim. Buyurdu ki:

Mü’minlerin en üstünü hangisidir?” Ben: “Allah ve rasulü daha iyi bilir” dedim. Buyurdu ki:

Dinlerini bildikleri zaman en güzel amel edenidir.” Sonra:

Ey İbn Mes’ud! Mü’minlerin en bilgilisi hangisidir bilir misin?” buyurdu. Ben: “Allah ve rasulü daha iyi bilir” dedim. Buyurdu ki:

İhtilaf ettikleri zaman – parmaklarını birbirine geçirdi – hakkı en iyi görenidir. Ameli az da olsa ve sürünüyor olsa dahi.” Sonra dedi ki:

Ey İbn Mes’ud! İsrailoğullarının yetmiş iki fırkaya ayrıldığını ve onlardan sadece üç fırkanın kurtulduğunu bilir misin? Bir fırka krallara ve zorbalara ikame edip İsa aleyhi's-selâm’ın dinine çağırdılar, yakalandılar, testerelerle öldürüldüler ve ateşlerde yakıldılar. Allah ile karşılaşıncaya kadar sabrettiler. Sonra kuvvetleri olmayan bir taife ikame etti, hakkıyla yerine getiremediler ve dağlara çekilip ibadet ettiler ve ruhbanlık yaptılar. Bunlar Allah Teâlâ’nın şu ayette zikrettiği kimselerdir:

Allah’ın rızasını kazanmak için uydurdukları fakat gereği gibi uymadıkları ruhbanlığı onlara yazmadık. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasıklardır.” (Hadid 27) Onlardan iman eden diğer fırka; iman edip beni tasdik edenlerdir. Onlar hakkıyla gözetenlerdir. Onlardan fasık olan çoğu ise bana iman etmeyen ve beni tasdik etmeyenlerdir. Onlar (ruhbanlığı) hakkıyla gözetmemişlerdir ve Allah onların fasıklar olduğunu belirtmiştir.”[1]

قَالَ الطبري رَحِمَهُ اللَّهِ فِي جامع البيان عن تأويل آي القرآن حَدَّثَنَا الْحُسَيْنُ بْنُ الْحُرَيْثِ أَبُو عَمَّارٍ الْمَرْوَزِيُّ قَالَ حَدَّثَنَا الْفَضْلُ بْنُ مُوسَى عَنْ سُفْيَانَ عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ كَانَتْ مُلُوكٌ بَعْدَ عِيسَى بَدَّلُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَكَانَ فِيهِمْ مُؤْمِنُونَ يَقْرَأُونَ التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ فَقِيلَ لِمَلِكِهِمْ مَا نَجِدُ شَيْئًا أَشَدَّ عَلَيْنَا مِنْ شَتْمٍ يَشْتُمُنَاهُ هَؤُلَاءِ أَنَّهُمْ يَقْرَأُونَ {وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلُ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ} هَؤُلَاءِ الْآيَاتِ مَعَ مَا يَعِيبُونَنَا بِهِ فِي قِرَاءَتِهِمْ فَادْعُهُمْ فَلْيَقْرَأُوا كَمَا نَقْرَأُ وَلْيُؤْمِنُوا كَمَا آمَنَّا بِهِ قَالَ فَدَعَاهُمْ فَجَمَعَهُمْ وَعَرَضَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلَ أَوْ يَتْرُكُوا قِرَاءَةَ التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ إِلَّا مَا بَدَّلُوا مِنْهَا فَقَالُوا مَا تُرِيدُونَ إِلَى ذَلِكَ فَدَعُونَا قَالَ فَقَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمُ ابْنُوا لَنَا أُسْطُوَانَةً ثُمَّ ارْفَعُونَا إِلَيْهَا ثُمَّ أَعْطُونَا شَيْئًا نَرْفَعُ بِهِ طَعَامَنَا وَشَرَابَنَا فَلَا نَرِدُ عَلَيْكُمْ وَقَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ دَعُونَا نَسِيحُ فِي الْأَرْضِ وَنَهِيمُ وَنَشْرَبُ كَمَا تَشْرَبُ الْوحُوشُ فَإِنْ قَدَرْتُمْ عَلَيْنَا بِأَرْضِكُمْ فَاقْتُلُونَا وَقَالَتْ طَائِفَةٌ ابْنُوا لَنَا دُورًا فِي الْفَيَافِي وَنَحْتَفِرُ الْآبَارَ وَنَحْتَرِثُ الْبُقُولَ فَلَا نَرِدُ عَلَيْكُمْ وَلَا نَمُرُّ بِكُمْ وَلَيْسَ أَحَدٌ مِنْ أُولَئِكَ إِلَّا وَلَهُ حَمِيمٌ فِيهِمْ قَالَ: فَفَعَلُوا ذَلِكَ فَأَنْزَلَ اللَّهُ جَلَّ ثَنَاؤُهُ {وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا} الْآخَرُونَ قَالُوا: نَتَعَبَّدُ كَمَا تَعَبَّدَ فُلَانٌ، وَنَسِيحُ كَمَا سَاحَ فُلَانٌ وَنَتَّخِذُ دُورًا كَمَا اتَّخَذَ فُلَانٌ وَهُمْ عَلَى شِرْكِهِمْ لَا عِلْمَ لَهُمْ بِإِيمَانِ الَّذِينَ اقْتَدَوْا بِهِمْ قَالَ فَلَمَّا بُعِثَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَمْ يَبْقَ مِنْهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ انْحَطَّ رَجُلٌ مِنْ صَوْمَعَتِهِ وَجَاءَ سَائِحٌ مِنْ سِيَاحَتِهِ وَجَاءَ صَاحِبُ الدَّارِ مِنْ دَارِهِ وَآمَنُوا بِهِ وَصَدَّقُوهُ، فَقَالَ اللَّهُ جَلَّ ثَنَاؤُهُ {يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمَنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِهِ} قَالَ أَجْرَيْنِ لِإِيمَانِهِمْ بِعِيسَى وَتَصْدِيقِهِمْ بِالتَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ وَإِيمَانِهِمْ بِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَتَصْدِيقِهِمْ بِهِ قَالَ {وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ} الْقُرْآنَ وَاتِّبَاعِهِمُ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَالَ {لِئَلَّا يَعْلَمَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَلَّا يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ وَأَنَّ الْفَضْلَ بِيَدَ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ}

İbn Abbas radiyallahu anhuma dedi ki: “İsa aleyhi's-selâm’dan sonra Tevrat ve İncil’i değiştiren krallar vardı. Aralarında Tevrat ve İncil’i okuyan mümin kişiler bulunmaktaydı. Krallara: “Şunların bize sövmelerinden daha ağır bir küfür görmüyoruz. Çünkü onlar:

Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir… Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, fasıkların ta kendileridir…” (Maide 44-47) ayetlerini okumaktadırlar. Bunları okumalarıyla beraber işlediğimiz amelleri ayıplamaktadırlar. Siz onları çağırın da bizim okuduğumuz gibi okuyup bizim inandığımız gibi inansınlar” denildi. Kral onları çağırıp topladı ve;

“Ya değiştirilen kısmı hariç Tevrat ve İncil’i okumayı bırakın ya da öldürüleceksiniz” dedi. Onlar da: “Bizi bırakın da istediğiniz şeyi düşünelim” dediler. Müminlerden bir grup:

“Bize bir kule inşa edip bizi üzerine çıkarın. Sonra da kendisiyle yiyeceğimizi ve içeceğimizi yanımıza çıkaracak bir şey verin. Bir daha yanınıza dönmeyiz” dedi. Başka bir grup: “Bizi bırakın, yeryüzünde seyahat edip vahşi hayvanların yediği gibi yiyip, içtiği gibi içelim. Eğer bundan sonra da bizi topraklarınızda yakalarsanız öldürün” dedi. Diğer bir grup ise:

“Siz bize çöllerde manastır yapın. Biz kuyular kazıp baklalar ekelim. Sizden başka bir şey istemiyoruz. Bir daha sizin yanınıza uğramayız” dedi. Fakat onların her kabilede dostları vardı. Onlar böyle yapınca da Allah Teâlâ:

Allah’ın rızasını kazanmak için uydurdukları fakat gereği gibi uymadıkları ruhbanlığı onlara yazmadık” (Hadid 27) âyetini indirdi. Diğerleri ise şirk ehlinin taptığı şeylere tapan kişilerdi. Onlardan da ölenler ölünce:

“Biz de filan kişinin ibadet ettiği gibi ibadet eder, filan kişinin seyahat ettiği gibi seyahat eder ve filan kişi gibi manastır ediniriz” dediler. Onlar şirkleri üzerinde idi ve kendilerine uydukları kişilerin imanlarından habersiz idiler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem gönderildiği zaman onlardan az bir kısım kalmıştı. Seyahatte olan seyahatinden ve manastırda olan manastırından gelerek Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e iman edip kendisini tasdik ettiler. Bu sebeple Allah Teâlâ:

Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve rasulüne iman edin ki rahmetinden size iki pay versin” (Hadid 28) buyurmaktadır. Bu da İsa aleyhi's-selâm’a iman edip nefisleriyle mücadele etmeleri, Tevrat’a, İncil’e ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e iman edip tasdik etmelerinden dolayıdır.

Sizin için aydınlığıyla yürüyeceğiniz bir nur versin” (Hadid 29) kavli de Kur’an’a ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olmalarıdır.”[2]

قَالَ الطَّبَرَانِيُّ حَدَّثَنَا الْفَضْلُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ الْقَاسِمِ أَبُو اللَّيْثِ (اللَّيْثُ أَبُو الْقَاسِمِ) النَّحْوِيُّ الْعَسْكَرِيُّ حَدَّثَنَا الْهَيْثَمُ بْنُ خَارِجَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ سَمِعْتُ الْوَضِينَ بْنَ عَطَاءٍ يُحَدِّثُ عَنْ يَزِيدَ بْنِ مَرْثَدٍ عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ قَالَ خُذُوا الْعَطَاءَ مَا دَامَ عَطَاءً فَإِذَا صَارَ رِشْوَةً عَلَى الدِّينِ فَلَا تَأْخُذُوهُ وَلَسْتُمْ بِتَارِكِيهِ يَمْنَعُكُمُ الْفَقْرُ وَالْحَاجَةُ أَلَا إِنَّ رَحَى بَنِي مَرَحٍ قَدْ دَارَتْ وَقَدْ قُتِلَ بَنُو مَرَحٍ أَلَا إِنَّ رَحَى الْإِسْلَامِ دَائِرَةٌ فَدُورُوا مَعَ الْكِتَابِ حَيْثُ دَارَ أَلَا إِنَّ الْكِتَابَ وَالسُّلْطَانَ سَيَفْتَرِقَانِ فَلَا تُفَارِقُوا الْكِتَابَ أَلَا إِنَّهُ سَيَكُونُ أُمَرَاءُ يَقْضُونَ لَكُمْ فَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ أَضَلُّوكُمْ وَإِنْ عَصَيْتُمُوهُمْ قَتَلُوكُمْ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَكَيْفَ نَصْنَعُ؟ قَالَ كَمَا صَنَعَ أَصْحَابُ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ نُشِرُوا بِالْمَنَاشِيرِ وَحُمِلُوا عَلَى الْخَشَبِ مَوْتٌ فِي طَاعَةٍ خَيْرٌ مِنْ حَيَاةٍ فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ

Muaz b. Cebel radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Bağışı sadece bir bağış olarak kaldığı sürece alın. Ama dinden dolayı verilen bir rüşvet haline geldiği zaman almayın! Ama siz bunu bırakamazsınız. Çünkü ihtiyaç ve fakirlik sizi almamaktan alıkoyar. Dikkat edin Merah oğullarının çarkı dönmüştür. Merah oğulları katledildiler. Dikkat edin! İslam’ın çarkı da döner. Nereye dönerse siz Kitab ile beraber dönün. Dikkat edin! Kur’ân ile yönetim birbirinden ayrılacaktır. Sizler Kitaptan ayrılmayın. Dikkat edin! Sizin için hükümde bulunacak idareciler olacak. Eğer onlara itaat ederseniz sizi saptırırlar. Karşı çıkarsanız sizi öldürürler.” Dediler ki:

“Ey Allah’ın rasulü! O zamana ulaşırsak ne yapalım?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

İsa b. Meryem (aleyhime's-selâm)’ın ashabının yaptığı gibi yapın. Onlar testere ile biçildiler, darağaçlarına çekildiler. Allah Azze ve Celle’ye itaat üzere ölmek, O’na isyan üzere yaşamaktan iyidir.”[3]

قَالَ ضِيَاءُ الدِّينِ الْمَقْدِسِيُّ أَخْبَرَنَا أَبُو جَعْفَرٍ مُحَمَّدُ بْنُ أَحْمَدَ بْنِ نصر أَن فَاطِمَة بنت عبد الله أَخْبَرتهم أبنا مُحَمَّد بن عبد الله أبنا سُلَيْمَانُ بْنُ أَحْمَدَ الطَّبَرَانِيُّ ثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سُنَيْدِ بْنِ دَاوُدَ ثَنَا أَبِي ثَنَا حَجَّاجُ بْنُ مُحَمَّدٍ ثَنَا شُعْبَةُ عَنِ الْحَكَمِ عَنْ مَيْمُونِ بْنِ أَبِي شَبِيبٍ عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ قَالَ ذَكَرَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الأُمَرَاءَ فَقَالَ يَكُونُ عَلَيْكُمْ أُمَرَاءُ إِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ أَدْخَلُوكُمُ النَّارَ وَإِنْ عَصَيْتُمُوهُمْ قَتَلُوكُمْ فَقَالَ رَجُلٌ مِنْهُمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ سَمِّهُمْ لَنَا لَعَلَّنَا نَحْثُوا فِي وُجُوهِهِمُ التُّرَابَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَعَلَّهُمْ يَحْثُونَ فِي وَجْهِكَ وَيَفْقَئُونَ عَيْنَكَ

Ubade b. Samit radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yöneticilerden bahsetti ve şöyle buyurdu:

Üzerinize bazı idareciler gelecek. Şayet onlara itaat ederseniz sizi ateşe sokacaklar. İsyan ederseniz sizi öldürecekler.” Orada bulunan bir adam dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Onların isimlerini bize bildir ki, onların yüzlerine toprak saçalım.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Belki de onlar senin yüzüne toprak saçacak ve gözünü oyacaklar!”[4]

Dine Muhalif Konularda Yöneticilere İtaat Edilmez

قَالَ الطَّبَرَانِيُّ حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ بْنِ الصَّبَاحِ الرَّقِّيُّ حَدَّثَنَا فَيْضُ بْنُ الْفَضْلِ الْبَجَلِيُّ حَدَّثَنَا مِسْعَرُ بْنُ كِدَامٍ عَنْ سَلَمَةَ بْنِ كُهَيْلٍ عَنْ أَبِي صَادِقٍ عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ نَاجِدٍ عَنْ عَلِيٍّ كَرَّمَ اللَّهُ وَجْهَهُ فِي الْجَنَّةِ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ الْأَئِمَّةُ مِنْ قُرَيْشٍ أَبْرَارُهَا أُمَرَاءُ أَبْرَارِهَا وَفُجَّارُهَا أُمَرَاءُ فُجَّارِهَا وَلِكُلٍّ حَقٌّ فَآتُوا كُلَّ ذِي حَقٍّ حَقَّهُ وَإِنْ أُمِّرَ عَلَيْكُمْ عَبْدٌ حَبَشِيٌّ مُجَدَّعٌ فَاسْمَعُوا لَهُ وَأَطِيعُوا مَا لَمْ يُخَيِّرْ أَحَدَكُمْ بَيْنَ إِسْلَامِهِ وَبَيْنَ ضَرْبِ عُنُقِهِ فَإِنْ خُيِّرَ بَيْنَ إِسْلَامِهِ وَبَيْنَ ضَرْبِ عُنُقِهِ فَلْيَمْدُدْ عُنُقَهُ ثَكِلَتْهُ أُمُّهُ فَلَا دُنْيَا وَلَا آخِرَةَ بَعْدَ ذَهَابِ إِسْلَامِهِ (دِينِهِ)

Ali radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

İmamlar Kureyş’tendir. İyileri, iyilerinin imamıdır. Günahkârları günahkârlarının imamıdır. Her birinin hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını verin. Başınıza kolu kesik bir Habeş’li bir köle dahi emir olsa, sizden birinizi İslâm’ı ile boynunun vurulması arasında tercihte bırakmadığı sürece onu dinleyip itaat edin. Eğer İslam’ı ile boynunun vurulması arasında tercihte bırakırsa boynunu uzatsın. Zira İslam’ı (dini) gittikten sonra onun için ne dünyası kalır ne âhireti.”[5]

قال ابن أبي شيبة في المصنف حَدَّثَنَا وَكِيعٌ  قَالَ حدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ عَبْدِ الأَعْلَى عَنْ سُوَيْد بْنِ غَفَلَةَ قَالَ قَالَ لِي عُمَرُ يَا أَبَا أُمَيَّةَ إِنِّي لاَ أَدْرِي لَعَلِّي لاَ أَلْقَاك بَعْدَ عَامِي هَذَا فَاسْمَعْ وَأَطِعْ وَإِنْ أُمِّرَ عَلَيْك عَبْدٌ حَبَشِيٌّ مُجْدَعٌ إِنْ ضَرَبَك فَاصْبِرْ وَإِنْ حَرَمَك فَاصْبِرْ وَإِنْ أَرَادَ أَمْرًا يَنْتَقِصُ دِينَك فَقُلْ سَمْعٌ وَطَاعَةٌ دَمِي دُونَ دِينِي فَلاَ تُفَارِقَ الْجَمَاعَةَ

Suveyd b. Gafele rahimehullah’tan: “Ömer radiyallahu anh bana dedi ki: “Ey Ebâ Umeyye! Ben şu yılımdan sonra belki de seninle karşılaşmam. Başına toy bir habeşli köle dahi yönetici olsa dinle ve itaat et. Seni darb etse de sabret. Seni mahrum etse de sabret. Eğer dinini eksiltmeyi kastederse de ki:

“Dinlemek ve itaat dinim hakkında değil, canım hakkındadır.” Sakın cemaatten ayrılma.”[6]

قال البخاري في صحيحه حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ قَالَ حَدَّثَنِي نَافِعٌ عَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ح وحَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ صَبَّاحٍ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ زَكَرِيَّاءَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنْ نَافِعٍ عَنْ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ السَّمْعُ وَالطَّاعَةُ حَقٌّ مَا لَمْ يُؤْمَرْ بِالْمَعْصِيَةِ فَإِذَا أُمِرَ بِمَعْصِيَةٍ فَلاَ سَمْعَ وَلاَ طَاعَةَ

İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu

 Müslüman kişinin günah ile emredilmediği sürece itaat etmesi bir haktır. Günah ile emredildiğinde ise dinlemek de yoktur, itaat de.”[7]

قال ابن ماجه في سننه حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ قَالَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سُلَيْمٍ ح وحَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ قَالَ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ عَيَّاشٍ قَالَا حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُثْمَانَ بْنِ خُثَيْمٍ عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ سَيَلِي أُمُورَكُمْ بَعْدِي رِجَالٌ يُطْفِئُونَ السُّنَّةَ وَيَعْمَلُونَ بِالْبِدْعَةِ وَيُؤَخِّرُونَ الصَّلَاةَ عَنْ مَوَاقِيتِهَا فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنْ أَدْرَكْتُهُمْ كَيْفَ أَفْعَلُ؟ قَالَ تَسْأَلُنِي يَا ابْنَ أُمِّ عَبْدٍ كَيْفَ تَفْعَلُ؟ لَا طَاعَةَ لِمَنْ عَصَى اللَّهَ

Abdullah b. Mes’ûd radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Benden sonra işlerinizi sünneti öldüren ve bid’atle amel eden kimseler üstlenecektir. Namazları da vakitlerinden erteleyecekler." Ben: “Ey Allah’ın rasulü! Onlara yetişirsem nasıl yapayım?” dedim. Buyurdu ki:

Nasıl yapacağını bana mı soruyorsun ey Ummi Abd’in oğlu! Allah’a isyan edene itaat yoktur[8]

قال أَبُو يعلى في مسنده حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ زَنْجَوَيْهِ حَدَّثَنَا أَبُو الْمُغِيرَةِ عَبْدُ الْقُدُّوسِ بْنُ الْحَجَّاجِ حَدَّثَنَا الْأَوْزَاعِيُّ حَدَّثَنِي الزُّهْرِيُّ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَيَكُونُ بَعْدِي خُلَفَاءُ يَعْمَلُونَ بِمَا يَعْلَمُونَ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ وَسَيَكُونُ بَعْدِي خُلَفَاءُ يَعْمَلُونَ بِمَا لَا يَعْلَمُونَ وَيَفْعَلُونَ بِمَا لَا يُؤْمَرُونَ فَمَنْ أَنْكَرَ عَلَيْهِمْ بَرِئَ وَمَنْ أَمْسَكَ يَدَهُ سَلِمَ وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Benden sonra bildikleriyle amel eden ve emrolunduklarını yapan halifeler olacaktır. Yine benden sonra bilmedikleri şeylerle amel eden ve emrolunmadıkları şeyleri yapan halifeler olacaktır. Kim onlara karşı çıkarsa berîdir. Kim elini (gayri meşru konularda onlara itaat etmekten) çekerse selamettedir. Lakin razı olup tabi olan (helak olur).”[9]

قال البيهقي أَخبَرنا أَبُو عَبْدِ اللهِ الْحَافِظُ أَخبَرنا أَبُو عَبْدِ اللهِ مُحَمَّدُ بْنُ عَلِيٍّ الصَّنْعَانِيُّ حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ أَخبَرنا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخبَرنا مَعْمَرٌ عَنِ ابْنِ خُثَيْمٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَابِطٍ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللهِ أَنَّ النَّبِيَّ صَلى الله عَلَيه وَسَلم قَالَ لِكَعْبِ بْنِ عُجْرَةَ أَعَاذَكَ اللهُ يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ مِنْ إِمَارَةِ السُّفَهَاءِ قَالَ وَمَا إِمَارَةُ السُّفَهَاءِ؟ قَالَ أُمَرَاءُ يَكُونُونَ بَعْدِي لاَ يَهْدُونَ بِهِدَايَتِي وَلاَ يَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِي فَمَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ لَيْسُوا مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُمْ وَلاَ يَرِدُونَ عَلَيَّ حَوْضِي وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ عَلَى كَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُمْ وَسَيَرِدُونَ عَلَيَّ حَوْضِي يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ الصَّوْمُ جُنَّةٌ وَالصَّدَقَةُ تُطْفِئُ الْخَطِيئَةَ وَالصَّلاَةُ قُرْبَانٌ أَوْ قَالَ بُرْهَانٌ يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ إِنَّهُ لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ لَحْمٌ نَبَتَ مِنْ سُحْتٍ أَبَدًا النَّارُ أَوْلَى بِهِ يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ النَّاسُ غَادِيَانِ فَمُبْتَاعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أَوْ بَائِعٌ نَفْسَهُ فَمُوبِقُهَا

Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ka’b b. Ucra radıyallahu anh’e dedi ki:

Ey Ka’b b. Ucra! Ben seni sefihlerin idareciliğinden Allah’a sığındırırım.” Ka’b radiyallahu anh: “Sefihlerin idareciliği nedir?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Benden sonra gelecek bazı idarecilerdir. Benim hidayetime uymazlar ve sünnetlerime tabi olmazlar. Onların yalanlarını tasdik eden ve zulümlerinde onlara yardım eden benden değildir, ben de ondan değilim. O havzıma gelemez. Kim onların yalanlarını tasdiklemez ve onlara zulümlerinde yardım etmezse onlar bendendir, ben de onlardanım. Onlar havzıma geleceklerdir. Ey Ka’b b. Ucra! Oruç bir kalkandır, sadaka hataları giderir, namaz yakınlık veya burhandır. Ey Ka’b b. Ucra! Haramdan beslenmiş bir beden cennete asla gitmeyecektir, cehennem ona daha layıktır. Ey Ka’b b. Ucra! İnsanlar sabah çıktıklarında canını ya kendilerini azat edecek olana ya da cezalandıracak olana satarlar.”[10]

Müslümanlara Maske Takmama Cezası Gibi Haksız Cezalar Yazan Zalim Hükümetlerde Bakan, Hâkim, Devlet Hocası, Polis, Zabıta, Asker ve Vergi Tahsildarı Olanların Vebali

قال ابن حبان أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَلِيِّ بْنِ الْمُثَنَّى قَالَ حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الْمَرْوَزِيُّ قَالَ أَخْبَرَنَا جَرِيرُ بْنُ عَبْدِ الْحَمِيدِ عَنْ رَقَبَةَ بْنِ مَصْقَلَةَ عَنْ جَعْفَرِ بْنِ إِيَاسٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ مَسْعُودٍ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ وَأَبِي هُرَيْرَةَ قَالَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَيَأْتِيَنَّ عَلَيْكُمْ أُمَرَاءُ يُقَرِّبُونَ شِرَارَ النَّاسِ وَيُؤَخِّرُونَ الصَّلَاةَ عَنْ مَوَاقِيتِهَا فَمَنْ أَدْرَكَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَلَا يَكُونَنَّ عَرِيفًا وَلَا شُرْطِيًا ولا جابيا ولا خازنا

Ebu Said ve Ebu Hureyre radıyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu

 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, sefihler yöneticileri olacak, insanların şerlilerini öne geçirecekler ve hayırlılarını geri bırakacaklar. Namazları da vakitlerinden geciktirecekler. İçinizden kim buna yetişirse arîf (milletvekili) olmasın, şurtî (polis, asker, zabıta vb.) olmasın, vergi tahsildarı olmasın ve muhasebeci olmasın.”[11]

قَالَ الطَّبَرَانِيُّ حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ الثَّقَفِيُّ الْبَغْدَادِيُّ قَالَ نا مُعَاوِيَةُ بْنُ الْهَيْثَمِ بْنِ الرَّيَّانِ الْخُرَاسَانِيُّ قَالَ نا دَاوُدُ بْنُ سُلَيْمَانَ الْخُرَاسَانِيُّ قَالَ نا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْمُبَارَكِ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي عَرُوبَةَ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيِّبِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَكُونُ فِي آخِرِ الزَّمَانِ أُمَرَاءُ ظَلَمَةً وَوُزَرَاءُ فَسَقَةً وَقَضَاةٌ خَوَنَةٌ وَفُقَهَاءُ كَذَبَةٌ فَمَنْ أَدْرَكَ مِنْكُمْ ذَلِكَ الزَّمَانَ فَلَا يَكُونَنَّ لَهُمْ جَابِيًا وَلَا عَرِيفًا وَلَا شُرْطِيًّا

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Ahir zamanda zalim yöneticiler, günahkâr bakanlar, hain hâkimler, yalancı fakihler olacak. İçinizden kim onlara yetişirse o zamanda onların vergi memuru olmasın, milletvekili olmasın ve güvenlik gücü olmasın.”[12]



[1] Hasen. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (10/172, 220) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (4479) Taberânî Mu'cemu's-Sagir (624) Hâkim (2/522) Herevi Zemmu’l-Kelam (1480) Ebu Zerr el-Herevî Fevaid (1) İbn Ebî Şeybe Musned (321) Tayalisi (378) Fesevi Marife (3/384) Heysem b. Kuleyb eş-Şaşî Musned (772) Hakîm et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (40) Vahidi el-Vesit (1168) İbn Bişran Emali (774) Şeceri Emali (2135) İbn Şahin Şerhu Mezahibi Ehli’s-Sunne (39) Hatib el-Fakih ve’l-Mutefakkih (741) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (4/177) Mervezi es-Sunne (54) Beyhakî (10/233) Beyhakî Şuab (7/69) el-Hasen b. Ruşeyk el-Askerî Cüz (92) İbn Abdilber Camiu Beyani’l-İlm (1500) İbn Asakir Tarih (36/197)

[2] Buhârî'nin şartına göre sahih. Taberî Tefsir (22/429) Nesâî (5400) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (10/270) Hakîm et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (1/84) Sa’lebî el-Keşfu ve’l-Beyan (9/249) el-Elbani Sahihu Suneni’n-Nesâî (4490)

[3] Sahih ligayrihi. Taberani Mucemu’s-Sagir (749) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (20/90) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (658) Hatib Tarih (3/398) Ebu Nuaym Hilye (5/165) Şeceri Emali (2830) İbn Hacer Metalibu’l-Aliye (4416) Ebu’l-A’la el-Hemedani Futya ve Cevabuha (6) Ravileri güvenilirdir. Ancak Yezid b. Mersed, Muaz radıyallahu anh’den işitmemiştir.

[4] Hasen. Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (8/345) İbn Ebi Şeybe (7/461)

[5] Hasen. Taberânî Mu'cemu's-Sagir (425) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (3521) Hâkim (4/85) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (2/73) İbn Ebî Şeybe (7/737) İbnu’l-A’rabi Mu’cem (2320) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (7/242) el-Hallal es-Sunne (63) el-Muhrevaniyyat (100) Ebu Amr ed-Dani Sunenu’l-Varide Fi’l-Fiten (203) Rafii et-Tedvin (2/422) el-Elbani İrvau’l-Galil (2/298)

[6] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Ebi Şeybe, el-Musannef (6/544) Beyhakî (8/159)

[7] Sahih. Buhârî (2955) Muslim (1839)

[8] Buhari’nin şartına göre sahih. İbn Mâce (2865) Ahmed (1/400) Taberani (10/173) Ebu Muhammed el-Fakihi Fevaid (131) Beyhaki (3/124) İbn Asakir Tarih (63/240)

[9] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ebû Ya'lâ (10/308) İbn Hibbân (15/41, 42) Taberânî Musnedu’ş-Şamiyyin (643) İbn Bişran Emali (14) Tarsusi Musnedu Ebi Hureyre (14) Beyhakî (8/158) Beyhakî Delâilu’n-Nubuvve (6/521) İbn Asakir (7/223, 36/214, 63/268)

[10] Muslim'in şartına göre sahih. Beyhakî Şuabu’l-İman (7/46) El-Hattabi el-Uzlet (224) Bezzar (Keşfu’l-Estar 1609) İbn Hibban (5/11, 10/372) Hâkim (1/152, 3/546, 4/141, 469) Ahmed (3/321, 399) Taberani (19/142, 145, 146, 156, 161) Haris b. Ebi Usame Musned (618) Ma’mer b. Raşid Cami (1330) Begavi Şerhu’s-Sunne (2029) Begavi Mu’cem (2833) Abd b. Humeyd (1138) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1345) el-Esbehani et-Tergib (2106) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/247)

[11] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Hibban (10/446) Ebu Ya’la (2/362)

[12] Sahih. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (4190) Taberânî Mu'cemu's-Sagir (564) Hatib Tarih (12/63)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)