Huzeyfe radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
“Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır.”[1]
Nitekim hadis bu lafızla birçok sahabeden gelmiş olup mütevatirdir.
Rivayetin diğer lafzı şu şekildedir: Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
لَا يشبه الزي بالزي حَتَّى يشبه الْخلق
بالخلق وَمن تشبه بِقوم فَهُوَ مِنْهُم
“Huy,
huya benzemedikçe, görünüş de görünüşe benzemez. Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır.”[2]
İbn Mes’ud radıyallahu anh şöyle demiştir:
لاَ يُشْبِهُ
الزِّيُّ الزِّيَّ حَتَّى تَشْتَبِهَ الْقُلُوبُ الْقُلُوبُ
“Kalpler birbirine benzeşmedikçe dış görünüşler
birbirine benzeşmez.”[3]
Paganist din düşmanları tapmış oldukları şeytandan aldıkları
emirle maske takmayı mecburi yapmışlardır. Böylece şeytanın emrine itaat eden küfür
sistemlerine itaat eden kemiyeti tespit ettiler, hes kodunu zorunlu kılmaya
başladılar, bu adımlarda şeytana itaat edenler, genetik yapıya müdahale eden
MRNA aşılarına ve hatta beyinlerine çip taktırmaya da hazır hale gelecekler.
Nitekim corona yalanlarına, bulaşıcı hastalığa inanmayan
biri, sadece bir gün eldivenli ve maskeli olarak dışarı çıktığını, psikolojisinin
bozularak hastalığın varlığına dair vesveselere düştüğünü anlatmıştır.
Şüphesiz din düşmanı paganistlere zahirdeki bu benzeşmeye
göz yuman kimseler, inançlarında da onlara benzeşmeye başlamışlar ve Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’în “Bulaşıcı hastalık yoktur” hadisini dahi ya
inkar etmişler yahut geçmişte şeytanın vesvesesiyle bu hadisi çarpık bir
şekilde tevil eden alimlerin zellelerine tabi olarak içeriğini işlevsiz
bırakmışlar, “Evet hastalık bulaşmaz, ama Allah dilerse bulaşır” demişlerdir.
Bu söz bana sufilerin sapmasının mukaddimelerini hatırlatıyor: onlara Allah’tan
gayrından manevi yardım istemenin ve istigasede bulunmanın şirk olduğu
anlatıldığında: “Allah dilerse evliya yardıma koşamaz mı?” şeklinde garip
mukabelelerde bulunuyorlardı. Allah neleri dileyip emrettiğini ve neleri
dilemeyip yasakladığını kitabında ve nebisinin dili üzerinden açıklamıştır.
Dünyadaki bütün ispat malzemeleri hastalığın bulaştığını ve virüs diye bir şeyin
var olduğunu iddia etseydi bile Allaha ve İman ve Rasulüne imanın gereği, “Hastalık
bulaşması yoktur” hadisine teslim olmayı gerektirirdi. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem isra ve mirac hadisesini anlattığında o günün insanları bu
olayı “bilimsel(!) gerçeklerine” aykırı bularak inkar ettiler, Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem’i tasdik edenler ise sıddıklardan oldular.
Tarih araştırılırsa buna benzer iman imtihanları her dönemde
olagelmiştir. Her bir fitnede (imtihanda) haktan sapan fırkalar türemiştir.
Haricilik, Şia, Mu’tezile, Cehmiyye, Mürcie, Sufilik, Maturidilik, Eş’arilik
gibi fırkalar hep bu türden, ümmetin büyük kesimini akidelerinde şüpheye
düşüren fitnelerden sonra kalıcı bir iz olarak devam etmişlerdir.
Bugün hala dünyanın küre olduğuna ve döndüğüne inanan
kimselerin olması da Allah ve rasulünün beyanları ile bilim olduğu iddia edilen
felsefeleri karşı karşıya getirip sentez yapılmaya çalışılması sapıklığının bir
neticesidir.
Her kim Allah ve rasulünün beyanları ile şeytanın beşerden
bazılarının dili üzerinden pazarladığı görüşleri sentez yapmaya kalkarsa
bulanık bir haktan sapış elde eder.
Mu‘âz b. Cebel radıyallahu anh şöyle
demiştir: “Zaman gelecek Kur’ân insanlara açılacak öyle ki onu kadın, çocuk,
erkek herkes okuyacak. Derken adam diyecek ki:
“Kur’ân’ı okudum ama bana uyan
olmadı. Vallahi onu onların içinde uygulayacağım veya onlara okuyarak içlerinde
namaz kılacağım belki bana uyan olur. Bunun üzerine onu onların içinde tatbik
eder. Ama yine de kendisine uyan olmaz. O zaman der ki:
“Kur’ân’ı okudum bana uyan olmadı.
Onu içlerine uyguladım bana uyan olmadı. Vallahi evimde bir mescit yeri
çevireceğim belki bana uyarlar.” Bu sebeple evinde bir mescit yeri yapar. Ama
yine kendisine uyulmaz. O zaman der ki:
“Kur’ân’ı okudum bana uyan olmadı.
Onu içlerine uyguladım bana uyan olmadı. Evimde bir mescit yeri çevirdim bana
yine uyan olmadı. Vallahi onlara mutlaka Allah’ın Kitâbı’nda bulamayacakları ve
Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem’den duymadıkları bir haber getireceğim.
Belki bana uyulur.” Mu‘âz radıyallahu anh dedi ki:
“İşte onun getirdiğinden sakının,
çünkü onun getirdiği şey sapıklıktır.”[4]
İbn Amr
radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
لَيَأْتِيَنَّ عَلَى أُمَّتِي مَا أَتَى
عَلَى بني إسرائيل حَذْوَ النَّعْلِ بِالنَّعْلِ، حَتَّى إِنْ كَانَ مِنْهُمْ مَنْ
أَتَى أُمَّهُ عَلَانِيَةً لَكَانَ فِي أُمَّتِي مَنْ يَصْنَعُ ذَلِكَ، وَإِنَّ
بني إسرائيل تَفَرَّقَتْ عَلَى ثِنْتَيْنِ وَسَبْعِينَ مِلَّةً، وَتَفْتَرِقُ
أُمَّتِي عَلَى ثَلَاثٍ وَسَبْعِينَ مِلَّةً، كُلُّهُمْ فِي النَّارِ إِلَّا
مِلَّةً وَاحِدَةً، قَالُوا: وَمَنْ هِيَ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ: مَا أَنَا عَلَيْهِ الْيَوْمَ وَأَصْحَابِي
“İsrailoğullarının
başına gelenler, tıpkı bir ayakkabının diğerini takip ettiği gibi ümmetimin
başına da gelecektir. Hatta onlardan birisi alenen anasıyla zina etmişse
ümmetimden de bunun yapacak olan çıkacaktır. Muhakkak ki İsrailoğulları yetmiş
iki fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri
dışında hepsi de ateştedir.” Dediler ki:
“O (kurtulan)
hangisidir ey Allah’ın rasulü?” Şöyle buyurdu:
“BUGÜN benim
ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlardır.”[5]
1328- Enes
radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
تَفْتَرِقُ هَذِهِ الأُمَّةُ عَلَى ثَلاثٍ
وَسَبْعِينَ فِرْقَةً كُلُّهُمْ فِي النَّارِ إِلا وَاحِدَةً قَالُوا وَمَا هِيَ
تِلْكَ الْفِرْقَةُ قَالَ مَا أَنَا عَلَيْهِ الْيَوْمَ وَأَصْحَابِي
“Ümmetim
yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri dışında hepsi de ateştedir.” Dediler
ki:
“O (kurtulan)
hangisidir ey Allah’ın rasulü?” Şöyle buyurdu:
“BUGÜN
benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlardır”[6]
[1] Hasen. Bezzar (7/368) Taberani Evsat
(8/179) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin
(1/135, 3/94 no: 1862) Bkz.: İbn Hacer ed-Diraye (2/267) Zeylai Nasbu’r-Raye
(4/347).
[2] Hasen ligayrihi. Deylemi (7824, 7845) İbn
Hacer, Garaibu’l-Multekita (el yazma no: 3018)
[3] Hasen mevkuf. İbn Ebi Şeybe (7/105) Vekî Zuhd
(324) Hennad Zuhd (862)
[4]
Sahih.
Ebû Dâvud (4611) Hâkim (4/466) Beyhakî (10/210) Şu‘abu’lİmân (6/484) Firyâbî
Sıfâtu’l-Munafık (s. 58) Lalekâ’î İ‘tikâd (1/88) Abdurrezzâk,(11/363) Darimî,
(199) Âcurrî, eş-Şerî‘a (s. 45) İbn Asakir, Târîhu Dımaşk, (65/337) Ebû Nu‘aym,
Hilyetu’l-Evliyâ (1/230)
[5]
Hasen.
Hâkim (1/218) Tirmizi (2641) Taberânî (13/30) Mervezi esSunne (59) Acurri
eş-Şeria (24)
[6]
Hasen.
Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (7/277) Taberânî Evsat (5/137, 8/22) Eslem b. Sehl
Bahşel Tarihu Vasıt (s.196)
* Ebu Hureyre
radiyallahu anh’den: Deylemi (2361)