Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

29 Kasım 2020 Pazar

Maske Takmak Küfre Teslimiyetin Sembolüdür

 Huzeyfe radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ

Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır.[1] Nitekim hadis bu lafızla birçok sahabeden gelmiş olup mütevatirdir.

Rivayetin diğer lafzı şu şekildedir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

لَا يشبه الزي بالزي حَتَّى يشبه الْخلق بالخلق وَمن تشبه بِقوم فَهُوَ مِنْهُم

Huy, huya benzemedikçe, görünüş de görünüşe benzemez. Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır.”[2]

İbn Mes’ud radıyallahu anh şöyle demiştir:

لاَ يُشْبِهُ الزِّيُّ الزِّيَّ حَتَّى تَشْتَبِهَ الْقُلُوبُ الْقُلُوبُ

“Kalpler birbirine benzeşmedikçe dış görünüşler birbirine benzeşmez.”[3]

Paganist din düşmanları tapmış oldukları şeytandan aldıkları emirle maske takmayı mecburi yapmışlardır. Böylece şeytanın emrine itaat eden küfür sistemlerine itaat eden kemiyeti tespit ettiler, hes kodunu zorunlu kılmaya başladılar, bu adımlarda şeytana itaat edenler, genetik yapıya müdahale eden MRNA aşılarına ve hatta beyinlerine çip taktırmaya da hazır hale gelecekler.

Nitekim corona yalanlarına, bulaşıcı hastalığa inanmayan biri, sadece bir gün eldivenli ve maskeli olarak dışarı çıktığını, psikolojisinin bozularak hastalığın varlığına dair vesveselere düştüğünü anlatmıştır.

Şüphesiz din düşmanı paganistlere zahirdeki bu benzeşmeye göz yuman kimseler, inançlarında da onlara benzeşmeye başlamışlar ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’în “Bulaşıcı hastalık yoktur” hadisini dahi ya inkar etmişler yahut geçmişte şeytanın vesvesesiyle bu hadisi çarpık bir şekilde tevil eden alimlerin zellelerine tabi olarak içeriğini işlevsiz bırakmışlar, “Evet hastalık bulaşmaz, ama Allah dilerse bulaşır” demişlerdir. Bu söz bana sufilerin sapmasının mukaddimelerini hatırlatıyor: onlara Allah’tan gayrından manevi yardım istemenin ve istigasede bulunmanın şirk olduğu anlatıldığında: “Allah dilerse evliya yardıma koşamaz mı?” şeklinde garip mukabelelerde bulunuyorlardı. Allah neleri dileyip emrettiğini ve neleri dilemeyip yasakladığını kitabında ve nebisinin dili üzerinden açıklamıştır. Dünyadaki bütün ispat malzemeleri hastalığın bulaştığını ve virüs diye bir şeyin var olduğunu iddia etseydi bile Allaha ve İman ve Rasulüne imanın gereği, “Hastalık bulaşması yoktur” hadisine teslim olmayı gerektirirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem isra ve mirac hadisesini anlattığında o günün insanları bu olayı “bilimsel(!) gerçeklerine” aykırı bularak inkar ettiler, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’i tasdik edenler ise sıddıklardan oldular.

Tarih araştırılırsa buna benzer iman imtihanları her dönemde olagelmiştir. Her bir fitnede (imtihanda) haktan sapan fırkalar türemiştir. Haricilik, Şia, Mu’tezile, Cehmiyye, Mürcie, Sufilik, Maturidilik, Eş’arilik gibi fırkalar hep bu türden, ümmetin büyük kesimini akidelerinde şüpheye düşüren fitnelerden sonra kalıcı bir iz olarak devam etmişlerdir.

Bugün hala dünyanın küre olduğuna ve döndüğüne inanan kimselerin olması da Allah ve rasulünün beyanları ile bilim olduğu iddia edilen felsefeleri karşı karşıya getirip sentez yapılmaya çalışılması sapıklığının bir neticesidir.

Her kim Allah ve rasulünün beyanları ile şeytanın beşerden bazılarının dili üzerinden pazarladığı görüşleri sentez yapmaya kalkarsa bulanık bir haktan sapış elde eder.

Mu‘âz b. Cebel radıyallahu anh şöyle demiştir: “Zaman gelecek Kur’ân insanlara açılacak öyle ki onu kadın, çocuk, erkek herkes okuyacak. Derken adam diyecek ki:

“Kur’ân’ı okudum ama bana uyan olmadı. Vallahi onu onların içinde uygulayacağım veya onlara okuyarak içlerinde namaz kılacağım belki bana uyan olur. Bunun üzerine onu onların içinde tatbik eder. Ama yine de kendisine uyan olmaz. O zaman der ki: 

“Kur’ân’ı okudum bana uyan olmadı. Onu içlerine uyguladım bana uyan olmadı. Vallahi evimde bir mescit yeri çevireceğim belki bana uyarlar.” Bu sebeple evinde bir mescit yeri yapar. Ama yine kendisine uyulmaz. O zaman der ki: 

“Kur’ân’ı okudum bana uyan olmadı. Onu içlerine uyguladım bana uyan olmadı. Evimde bir mescit yeri çevirdim bana yine uyan olmadı. Vallahi onlara mutlaka Allah’ın Kitâbı’nda bulamayacakları ve Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem’den duymadıkları bir haber getireceğim. Belki bana uyulur.” Mu‘âz radıyallahu anh dedi ki: 

“İşte onun getirdiğinden sakının, çünkü onun getirdiği şey sapıklıktır.”[4]

İbn Amr radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 

لَيَأْتِيَنَّ عَلَى أُمَّتِي مَا أَتَى عَلَى بني إسرائيل حَذْوَ النَّعْلِ بِالنَّعْلِ، حَتَّى إِنْ كَانَ مِنْهُمْ مَنْ أَتَى أُمَّهُ عَلَانِيَةً لَكَانَ فِي أُمَّتِي مَنْ يَصْنَعُ ذَلِكَ، وَإِنَّ بني إسرائيل تَفَرَّقَتْ عَلَى ثِنْتَيْنِ وَسَبْعِينَ مِلَّةً، وَتَفْتَرِقُ أُمَّتِي عَلَى ثَلَاثٍ وَسَبْعِينَ مِلَّةً، كُلُّهُمْ فِي النَّارِ إِلَّا مِلَّةً وَاحِدَةً، قَالُوا: وَمَنْ هِيَ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ: مَا أَنَا عَلَيْهِ الْيَوْمَ وَأَصْحَابِي

İsrailoğullarının başına gelenler, tıpkı bir ayakkabının diğerini takip ettiği gibi ümmetimin başına da gelecektir. Hatta onlardan birisi alenen anasıyla zina etmişse ümmetimden de bunun yapacak olan çıkacaktır. Muhakkak ki İsrailoğulları yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri dışında hepsi de ateştedir.” Dediler ki:

“O (kurtulan) hangisidir ey Allah’ın rasulü?” Şöyle buyurdu: 

BUGÜN benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlardır.[5] 

1328- Enes radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

تَفْتَرِقُ هَذِهِ الأُمَّةُ عَلَى ثَلاثٍ وَسَبْعِينَ فِرْقَةً كُلُّهُمْ فِي النَّارِ إِلا وَاحِدَةً قَالُوا وَمَا هِيَ تِلْكَ الْفِرْقَةُ قَالَ مَا أَنَا عَلَيْهِ الْيَوْمَ وَأَصْحَابِي

Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri dışında hepsi de ateştedir.” Dediler ki:

“O (kurtulan) hangisidir ey Allah’ın rasulü?” Şöyle buyurdu: 

BUGÜN benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlardır[6]

 



[1] Hasen. Bezzar (7/368) Taberani Evsat (8/179)  Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (1/135, 3/94 no: 1862) Bkz.: İbn Hacer ed-Diraye (2/267) Zeylai Nasbu’r-Raye (4/347).

[2] Hasen ligayrihi. Deylemi (7824, 7845) İbn Hacer, Garaibu’l-Multekita (el yazma no: 3018)

[3] Hasen mevkuf. İbn Ebi Şeybe (7/105) Vekî Zuhd (324) Hennad Zuhd (862)

[4] Sahih. Ebû Dâvud (4611) Hâkim (4/466) Beyhakî (10/210) Şu‘abu’lİmân (6/484) Firyâbî Sıfâtu’l-Munafık (s. 58) Lalekâ’î İ‘tikâd (1/88) Abdurrezzâk,(11/363) Darimî, (199) Âcurrî, eş-Şerî‘a (s. 45) İbn Asakir, Târîhu Dımaşk, (65/337) Ebû Nu‘aym, Hilyetu’l-Evliyâ (1/230)

[5] Hasen. Hâkim (1/218) Tirmizi (2641) Taberânî (13/30) Mervezi esSunne (59) Acurri eş-Şeria (24)

[6] Hasen. Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (7/277) Taberânî Evsat (5/137, 8/22) Eslem b. Sehl Bahşel Tarihu Vasıt (s.196)

* Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Deylemi (2361) 

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)