Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

29 Kasım 2020 Pazar

Hadis Ehlinin “Hastalık Bulaşır” Diyenlere Reddiyesi 2

 

İmam Taberî Rahimehullah’ın Açıklamaları

Hafız, müfessirler imamı, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî rahimehullah Tehzibu’l-Asar’da (4/15) şöyle demiştir:

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Advâ (hastalık bulaşması) yoktur” sözüyle kastedilen şudur: Hastalık sahibi olan hastalığı yakınında olan bir başkasına bulaştırmaz. Cahiliyye halkı hastalık sahibiyle beraber oturmaktan, onlarla yemek yemekten, içmekten sakınırlar ve sağlıklı olanın hastalıklı olana yaklaşması halinde hastalığı ona bulaştıracağını iddia ederlerdi. Nitekim Lebid b. Rebia, en-Nu’man b. el-Munzir’e, er-Rebî’ b. Ziyad el-Absî hakkında böyle demişti. En-Nu’man, er-Rebî b. Ziyad el-Absî ile arkadaşlık ediyordu. Lebid Nu’man’ı ondan tiksindirmek için er-Rebi’de baras hastalığı olduğunu söyledi ve Nu’man onunla arkadaşlığı terk etti:

مَهْلًا أَبَيْتَ اللَّعْنَ، لَا تَأْكُلْ مَعَهْ ... إِنَّ اسْتَهُ مِنْ بَرَصٍ مُلَمَّعَهْ

وَإِنَّهُ يُولِجُ فِيهَا إِصْبَعَهْ

“Yavaş! Lanetlenecek bir şey yapmadın, onunla beraber yemek yeme, onun kıçı baras ile cilalanmıştır, muhakkak ki o parmağını oraya sokar!”

Bunun üzerine Nu’man onunla arkadaşlık etmekten sakındı. Er-Rebî dedi ki: “Lanetlenecek bir şey yapmadın. Muhakkak ki Lebid söylediği şeyde yalancıdır.” En-Nu’man ona dedi ki:

قَدْ قِيلَ ذَلِكَ إِنْ حَقًّا، وَإنْ كَذِبَا ... فَمَا اعْتِذَارُكَ مِنْ شَيْءٍ إِذَا قِيلَا؟

“Doğru da olsa, yalan da olsa bu söylenmiştir! Söylenmiş bir şeye karşı savunman nedir?

Nitekim Zuheyr b. Ebi Selma şöyle demiştir:

جَانِيكَ مَنْ يَجْنِي عَلَيْكَ وَقَدْ ... يُعْدِي الصِّحَاحَ مَبَارِكُ الْجُرْبِ

“Yanındaki seni kötüledi, sağlıklı deveye uyuz bulaştı.”

Cahiliyye şairlerinin bu şekilde kullanımları ve hastalık bulaşmasını tasdiklemelerinin örnekleri çoktur. Nitekim bu tabirler İslam’da da şairler tarafından çokça kullanılmıştır. El-Ferazdak İslam’da iken şöyle demiştir:

أَلَا لَيْتَنَا كُنَّا بَعِيرَيْنِ لَا نَرِدْ ... عَلَى حَاضِرٍ إِلَّا نُشَلُّ وَنُقْذَفُ

كِلَانَا بِهِ عَرٌّ يُخَافُ قِرَافُهُ ... عَلَى النَّاسِ، مَطْلِيُّ الْمَسَاعِرِ أَخْشَفُ

“Keşke ikimiz sürüye ancak çalınarak atılan iki deve olsaydık, insanlara hastalık bulaştırma korkusuyla katrana bulanmamız her birimiz için bir utançtır”

Bundan dolayı şöyle derler: “Şuna hastalık bulaştırdı, o hastalık bulaştırır, adam ve at kalabalığa girerse hastalık bulaştırırlar, falan atına hastalık bulaştırdı, o hastalık bulaştırıcıdır, falan filana uyuzunu bulaştırdı” Yine haksızlık ve zulüm manasında olarak da “adâ fulanun (falan taşkınlık/düşmanlık etti)” derler… (Burada İmam Taberî rahimehullah, adv kelimesinin, hastalık bulaşmasıyla alakası olmayan kullanımlarından örnekler verir, sonra şöyle devam eder):

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Safer yoktur” sözüne gelince, Ebu Ubeyde Ma’mer b. el-Musenna’dan bana rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:

“Yunur el-Cermî’nin şöyle dediğini işittim: Ru’be b. el-Accâc’a safer hakkında sorulunca şöyle dedi:

“O karında bulunan bir yılandır. Otlayan hayvanlara ve insanlara isabet eder.” Dedi ki: “Bu araplara göre uyuzdan daha bulaşıcıdır.” Ebu Ubeyde dedi ki: “Safer yoktur” sözünün, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Cahiliyye’deki Muharrem ayını Safer ayına erteleme uygulamalarını iptal etmesi demek olduğu söylenmiştir. Bana göre isabetli olan görüş, Ru’be b. el-Accac’ın söylediğidir. Onun bu açıklamasını, A’şâ Bahile’nin, bir adamı vasfederken söylediği şu şiir doğrulamaktadır:

لَا يَشْتَكِي السَّاقَ مِنْ أَيْنٍ وَلَا وَصَمٍ ... وَلَا يَعَضُّ عَلَى شُرْسُوفِهِ الصَّفَرُ

“Dizler bulunduğu yerden rahatsız değil, şikâyet etmez, kaburgasını da safer ısırmamıştır”

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “el-Hâme yoktur” sözüne gelince, el-Hâme; bir kuştur. Denildi ki araplar küçük kulaklı baykuşu böyle isimlendirirler. Yine denildi ki o erkek baykuştur. Başka şeyler de söylenmiştir. Bana göre isabete en yakını, onun erkek baykuş olduğu görüşüdür. Et-Tirmah b. Hakim’in şu sözü de bundan dolayıdır:

وَفَلَاةٍ يَسْتَفِزُّ الْحَشَا، مِنْ صُوَاهَا ضَبْحُ بُومٍ وَهَامْ

“Dişi ve erkek baykuşların sesleri ıssız arazinin taşlarını ürkütür”

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in “el-Hâme yoktur” sözüyle kastedilen de ancak, Cahiliyye’de söyledikleri şu sözü iptal etmektir: Cahiliyye halkı bir adam öldürüldüğü zaman velilerinden kanını talep etmez ve intikamını almazlarsa, onun yerinden el-hâme dedikleri bir kuşun çıkacağını, intikamı alınıncaya kadar kabri başında öteceğini söylerlerdi. Bundan dolayı şair şöyle demiştir:

يَا عَمْرُو، إِلَّا تَدَعْ شَتْمِي، وَمَنْقَصَتِي، أَضْرِبْكَ حَيْثُ تَقُولُ الْهَامَةُ اسْقُونِي

“Ey Amr! Ya bana dil uzatmayı ve hakaret etmeyi bırak, ya da seni baykuşa “beni sula” diyeceğin yere gönderirim.”  

Yine Ebu Davud el-Eyadî de şöyle demiştir:

سُلِّطَ الْمَوْتُ وَالْمَنُونُ عَلَيْهِمْ ... فَلَهُمْ فِي صَدَى الْمَقَابِرِ هَامُ

“Ölüm musallat oldu, ecel üzerlerindedir, onların kabirlerinde baykuş sesi vardır”

Şairlerin çoğu bu manada kullanmışlardır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Gûl yoktur” sözüne gelince, el-Esmaî’den bana rivayet edildiğine göre bu kelime cinin kılık değiştirmesi demektir. Onun bu sözüne Ka’b b. Zuheyr’in şu şiiri delil getirilir:

لَكِنَّهَا خُلَّةٌ قَدْ سِيطَ مِنْ دَمِهَا ... فَجْعٌ وَوَلْعٌ وَإِعْرَاضٌ وَتَبْدِيلُ

فَمَا تَدُومُ عَلَى حَالٍ تَكُونُ بِهَا ... كَمَا تَلَوَّنُ فِي أَثْوَابِهَا غُولُ

“Lakin o öyle bir dostluktur ki kanından oluşan çamurunda; eziyet, tutku, yüz çevirme ve dönüşme vardır. Olduğu gibi kalmaya devam etmez, gûl’un kılıktan kılığa girmesi gibi.”

Şairlerin şiirinde buna benzer manada kullanılmıştır. (Burada İmam Taberî rahimehullah arap şairlerinden örnekler zikreder ve şöyle devam eder):

 “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Gûl yoktur” sözüyle iptal ettiği inanç bana göre, Cahiliyye halkının “gûl fayda verir veya zarar verir veya âdemoğullarına karşı zarar veya faydaya güç yetirebilir” şeklindeki sözleridir. Onlar Allah Azze ve Celle’nin ezeldeki takdiri dışında fayda veya zarar veremezler. Bu yüzden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu, arapların fayda veya zarar vereceğine inanıp tasdik ettikleri; hastalık bulaşması, safer ve uğursuzluk ile birlikte zikretmiştir. Tıyera (uğursuzluk) inancına gelince, bunun açıklaması daha önce geçtiği için burada tekrarına gerek yoktur.”

Yine İmam İbn Cerir et-Taberî rahimehullah Tehzibu’l-Asar’da (4/14) şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Hastalıklıyı sağlıklının yanına sokmayın” sözü, hasta koyunun sağlıklı koyunların yanına sokmaktan yasaklamaktadır. Böylece sağlıklı olan hayvanın sahibi, sağlıklı koyunların yanına hasta koyunun sokulması sebebiyle hastalığı bulaştıracağını zannetmesin! Eğer sağlıklı koyun hastalanırsa, onun sahibi, hasta koyunun onun yanına girmesi sebebiyle hastalandığını zanneder. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu bâtıl inancı iptal etmiştir. Aynı şekilde hastalık bulaşması yoktur demekle beraber, cüzzamlı kimseden kaçınmayı emretmesi de bu anlamdadır. Sağlıklı kimse, bir gün cüzzam hastalığına yakalanırsa, cüzzamlının yakınına geldiği, onunla yemek yeyip içtiği için hastalandığını zannetmesin diyedir.”

İbn Hazm Rahimehullah’ın Açıklaması

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لاَ عَدْوَى وَلاَ طِيَرَةَ وَلاَ هَامَةَ وَلاَ صَفَرَ وَفِرَّ مِنَ المَجْذُومِ كَمَا تَفِرُّ مِنَ الأَسَدِ

Advâ (hastalığın bulaşması) yoktur, tıyera (uğursuzluk, kötümserlik) yoktur, hâme (maktülün mezarında baykuşun intikam için ötmesi) ve Safer yoktur. Cüzzam hastasından, tıpkı aslandan kaçar gibi kaç” (Buhârî 5707)

İbn Hazm rahimehullah bu hadisi zikrettikten sonra el-Muhalla’da (4/204) şöyle demiştir: “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçmanın emredilmesi, hastalık bulaştırmasından dolayı değil, kötü kokusundan dolayıdır. Nitekim hadisin başında hastalık bulaşması yoktur buyrulmuştur. Ondan kaçmak Allah’ın takdirinden seni kurtarmaz… Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in asrında hiç kimse cüzzamlılardan kaçınmazdı…”

Zehebî Rahimehullah’ın Açıklaması

Zehebi rahimehullah Tıbbu’n-Nebevi’de (s.241) şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Hastalıklı olanı sağlıklı olanın yanına sokmayın” hadisi hasta olan insan hakkında değil, hasta olan hayvanın, sağlıklı hayvanların yanına sokulmaması hakkındadır. Çünkü sağlıklı olan, Allah’ın takdiriyle hasta olsa sahiplerinin nefsinde hastalığın bulaştığı zannı meydana gelir. Bundan kaçınmak gerekir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hastalığın bulaşması ve uğursuzluk yoktur” buyurmuş ve bu düşünceden uzak durmayı emretmiştir.”

 Ebu’l-Velid el-Bâcî Rahimehullah’ın Açıklaması

Ebu’l-Velid el-Bâcî rahimehullah, el-Munteka’da (7/263) şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Hastalığın bulaşması yoktur” hadisi hakkında İsa b. Dinar rahimehullah dedi ki: “Bunun manası bir şey bir şeye bulaştırmaz” demektir. Yani Hastalıktan bir şeyi başkasına taşımaz demektir. İbn Vehb rahimehullah’ın şöyle dediğini işittim: “Bana göre bunun manası şudur: Araplar sağlıklı kimsenin hastanın yakınında durduğu zaman ona hastalığını bulaştıracağına inanırlardı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bunu yalanlamış ve bunların hepsinin Allah Tebarek ve Teâlâ tarafından olduğunu açıklamıştır…Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Hastalığın bulaşması yoktur” hadisinin manası bana göre hasta kimseyle yakın olan sağlıklı kimsenin bu sebeple hastalanmayacağıdır. Eğer sağlıklı kimse hasta olursa bu hastalığın etkisiyle değil, Allah Azze ve Celle’nin ilk hastaya olan takdirindeki gibi bir takdiriyle olur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Hastalıklı olan sağlıklı olanın yanına sokulmasın” hadisi ise bu manada değildir. Allah en iyi bilendir, bu iki manaya ihtimal taşır:

 Birincisi: Hadisin zahirinde ifade edildiği gibi sağlıklı kimsenin sıkıntı hissetmemesi içindir. Yahya b. Yahya bu görüşü tercih etmiştir.

İkincisi: el-Bârî Tebarek ve Teâlâ’nın bu konudaki âdeti sebebiyledir. Hastalığı ve sıhhati yaratan Allah Azze ve Celle olsa da, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Hastalığın bulaşması yoktur” sözüyle, hastalanmanın Allah Azze ve Celle’nin fiiliyle değil de, hastaya yakın olmak sebebiyle olduğuna inanan kimsenin inancını reddetmiştir. Burası açık değildir. Çünkü bizler adeten hastaya yakın duran sağlıklı kimsenin hastalanmadığına da şahit oluyoruz.  Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den: “Cüzzamlıdan aslandan kaçışın gibi kaç” buyurduğu rivayet edilmiştir. Bu hadisin zahiri, ondan zarar göreceği manasına gelir. Sadece ona yakın durmaktan hoşlanmamak sebebiyle değildir. Çünkü eğer ona yakın durmaya sabredebilen bir kimseyse, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yasaklamasının manası olmazdı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yasağı ancak onun kokusundan zarar görmek ve yakın durmaktan tiksinmek sebebiyledir. Bu durumda aslandan kaçar gibi ondan kaçman mubah olur. Allah en iyi bilendir…”

İbnu’l-A’rabî Rahimehullah’ın Açıklaması

İbnu’l-A’rabî rahimehullah, el-Kabes’te (s.1134) Taun hastalığının bulunduğu yere girmemek ve orada bulunanların çıkmaması hakkındaki hadisi hastalığın bulaşmasına delil getirenlere cevap olarak şöyle demiştir: “Şüphesiz ki bazen kişi oraya girer de kader gereği ona hastalık isabet eder veya orada bulunan oradan çıkar da hastalığa yakalanmaz. Böylece giriş veya çıkışın etkisi olduğuna inanır ve Allah Teâlâ’nın hükmünü unutur. Bazen de oradan çıkmış olmasına rağmen hastalık kendisini yakalar.”

Tahavî Rahimehullah’ın Açıklaması

Tahavi Şerhu Meani’l-Asar’da (4/306) şöyle dedi: “Bu görüşün sahipleri şöyle derler: “İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu rivayetlerde taunun bulunduğu yere gidilmemesini emretmektedir. Bu ise ondan korkulduğu için verilmiş bir emirdir.” Bunlara şöyle cevap verilir:

Bunlarda sizin dediğiniz hususa delil yoktur. Çünkü onun bulunduğu yere gidilmesini terk etme emri ondan duyulan korku sebebiyle olsaydı, taunun ortaya çıktığı yerde bulunan kimselere de oradan çıkmak için serbestlik verilmesi gerekirdi. Çünkü taun dolayısıyla onlar hakkında duyulan korku, onların dışındakiler için duyulan korkuyla aynıdır. Taunun ortaya çıktığı yerde bulunan kimselere oradan çıkmaları yasaklanmış olduğuna göre bu, orada bulunmayan kimselere, hastalığın görüldüğü yere gitmelerinin yasaklanış sebebinin sizin benimsediğiniz sebep ve anlamdan farklı olduğunu ispatlamaktadır. Bir kimse: “Peki sizin dediğiniz bu sebep ve anlam ne demektir?” diyecek olursa ona şöyle cevap verilir:

“Doğrusunu en iyi bilen Allahtır. Bize göre bunun anlamı şudur: Bir kimsenin taunun bulunduğu yere gidip Allah Azze ve Celle’nin onun hakkındaki takdiri gereği bu hastalığa yakalanırsa “Ben buraya gelmemiş olsaydım bu hastalığa yakalanmayacaktım” dememesidir. Hâlbuki o çıkıp gittiği yerde kalmaya devam etmiş olsaydı belki de bu hastalık ona bulaşmayacaktı. Bundan dolayı böyle bir sözü söyleme korkusu ile bu hastalığın olduğu yere gitmemesi emredilmiştir.

Aynı şekilde taunun bulunduğu yerden çıkmaması da emredilmiştir. Ki çıkacak olursa “Ben orada kalmış olsaydım, oranın halkının başına gelen benim de başıma gelirdi” demekten kurtulamaması korkusudur. Hâlbuki orada kalmaya devam edecek olsaydı ona bu hastalıktan bir şey bulaşmayabilirdi. Bundan dolayı açıkladığımız anlam sebebiyle taunun bulunduğu yere gidilmemesi ve yine sözünü ettiğimiz anlam sebebiyle onun bulunduğu yerden çıkılmaması emredilmiştir.

Aynı şekilde bizim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den: “Hastalıklı olan sağlıklı olanın bulunduğu yere gitmesin” hadisi de bu şekildedir. Bunun sonucunda sağlıklı olan kimse bu hastalığa yakalanır ve sağlıklı olan kimseyi hastalıklı olanın yanına götürdüğü için “Eğer ben bunu bu hastanın yanına getirmemiş olsaydım ona da bu hastalık bulaşmazdı” demeye kalkışır. Hâlbuki sağlıklı olanı o hastanın yanına götürmese dahi hastalık ona bulaşabilirdi. İşte bundan dolayı sağlıklı birisinin hastalıklı olanın yanına götürülmemesi emredilmiştir. Bu emrin sebebi ise insanların kalplerine bu yanlış kanaatin düşmesinden ve dilleriyle onu ifade edip söylemelerinden emin olunamamasıdır. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den hastalığın bulaşmayacağı ile ilgili rivayetler de nakledilmiştir…”

Yine Şerhu Meani’l-Asar’da (4/310) şöyle demiştir: “İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sözünü ettiğimiz bu rivayetlerde “Birincisine kim bulaştırdı?” buyurarak hastalığın bulaşmasının söz konusu olmadığını belirtmiştir. Yani eğer ikincisi, birincisi ona hastalığı bulaştırdığı için hasta olmuşsa, birincisinin hiçbir şekilde hastalanmaması gerekirdi. Çünkü onunla beraber bu hastalığı bulaştıracak kimse bulunmuyordu. Birincisinin başına gelen hastalık ancak Allah Teâlâ’nın kaderiyle geldiğine göre ikincisine gelen hastalık da böyledir.

Bir kimse “Bizler bunu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den hasta olan bir kimse sağlıklı olanın yanına götürülmesin şeklinde rivayet edilen hadise zıt görüyoruz” diyecek olursa ben de şöyle derim:

“Hayır, ancak hastalığın bulaşması yoktur sözü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu şekliyle hastalığının bulaşmasının asla söz konusu olmayacağı anlamında kabul edilir. O’nun “Hasta olan bir kimse sağlıklı olanın yanına götürülmesin” sözü de hastanın sağlıklının yanına götürülerek Allah’ın kaderi gereği birincisinin başına gelen hastalığın aynısının ona da gelmesi ve insanların bu sebeple “Birincisi hastalığı ona bulaştırdı” demeleri korkusu hakkında kabul edilir. İşte böylelikle bu söz söylenir korkusu ile sağlıklı olan, hasta olanın yanına götürülmesi mekruh görülmüştür. Biz yine bu rivayetler arasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den cüzzamlının elini yemek kabının içerisine koymuş olduğunu da rivayet ettik. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in fiili uygulaması böylelikle bulaşmanın söz konusu olmadığına delil olmaktadır. Çünkü hastalığın bulaşması mümkün şeylerden olsaydı bu takdirde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in bulaşmasından korkulan böyle bir fiili de ortaya çıkmazdı. Çünkü bunu yapmakla telef olma tehlikesini üzerine çekmiş oluyordu. Oysa Allah Azze ve Celle bunu yasaklamış, kendinizi öldürmeyin buyurmuştur. (Nisa 29) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yana doğru kaymış yüksekçe bir duvarın yanından hızlıca geçmişti. Ölüm korkusuyla yan yatmış bir duvarın yanından hızlıca geçtiğine göre hastalığın bulaşmasından korkulan bir işi yapması nasıl caiz olabilir?

Yine bu bölümün bundan önceki kısımlarında Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in taunun bulunduğu yere gidilmesini ve bulunduğu yerden çıkılmasını yasakladığına dair nakledilmiş rivayetlerin anlamını, onun bulunduğu yere gidilmesini yasaklamasının, Allah Teâlâ’nın ilminde onların oraya gittikleri takdirde o hastalığa yakalanacakları ve oraya gidince bu hastalığa yakalanarak: “biz bu hastalığın olduğu yere geldiğimiz için bu hastalığa yakalandık. Gelmemiş olsaydık yakalanmayacaktık” demelerinin korkusu olduğunu, aynı şekilde oradan çıkmayı yasaklamasının da oradan çıkan bir kimsenin kurtulması ve arkasından: “Ben oradan çıktığım için kurtuldum, çıkmasaydım kurtulamayacaktım” dememesi için olduğunu da belirtmiştik. Taunun bulunduğu yerden çıkmanın ve bulunduğu yere gitmenin yasaklanış sebebi aynı olduğuna ve bunun hastalığın bulaşmasından değil de, onun uğursuzluğundan korkup çekinmekten dolayı olduğu anlaşıldığına göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in “Hasta olan sağlıklı olanın yanına götürülmesin” sözü de, hastalığın bulaşması endişesiyle değil, yine uğursuz görme ile alakalıdır. Bundan dolayı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bütün bu sözleri insanların endişelenip uğursuz saymalarına götüren bu sebeplerle ilgilidir.“

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)