İmam Taberî Rahimehullah’ın Açıklamaları
Hafız, müfessirler imamı, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî
rahimehullah Tehzibu’l-Asar’da (4/15) şöyle demiştir:
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Advâ (hastalık
bulaşması) yoktur” sözüyle kastedilen şudur: Hastalık sahibi olan hastalığı
yakınında olan bir başkasına bulaştırmaz. Cahiliyye halkı hastalık sahibiyle
beraber oturmaktan, onlarla yemek yemekten, içmekten sakınırlar ve sağlıklı
olanın hastalıklı olana yaklaşması halinde hastalığı ona bulaştıracağını iddia
ederlerdi. Nitekim Lebid b. Rebia, en-Nu’man b. el-Munzir’e, er-Rebî’ b. Ziyad
el-Absî hakkında böyle demişti. En-Nu’man, er-Rebî b. Ziyad el-Absî ile
arkadaşlık ediyordu. Lebid Nu’man’ı ondan tiksindirmek için er-Rebi’de baras
hastalığı olduğunu söyledi ve Nu’man onunla arkadaşlığı terk etti:
مَهْلًا أَبَيْتَ اللَّعْنَ، لَا تَأْكُلْ مَعَهْ
... إِنَّ اسْتَهُ مِنْ بَرَصٍ مُلَمَّعَهْ
وَإِنَّهُ يُولِجُ فِيهَا إِصْبَعَهْ
“Yavaş! Lanetlenecek bir şey yapmadın, onunla beraber yemek
yeme, onun kıçı baras ile cilalanmıştır, muhakkak ki o parmağını oraya sokar!”
Bunun üzerine Nu’man onunla arkadaşlık etmekten sakındı. Er-Rebî
dedi ki: “Lanetlenecek bir şey yapmadın. Muhakkak ki Lebid söylediği şeyde yalancıdır.”
En-Nu’man ona dedi ki:
قَدْ قِيلَ ذَلِكَ إِنْ حَقًّا، وَإنْ كَذِبَا ... فَمَا اعْتِذَارُكَ مِنْ شَيْءٍ إِذَا قِيلَا؟
“Doğru da olsa, yalan da olsa bu söylenmiştir! Söylenmiş bir
şeye karşı savunman nedir?
Nitekim Zuheyr b. Ebi Selma şöyle demiştir:
جَانِيكَ مَنْ يَجْنِي عَلَيْكَ وَقَدْ ... يُعْدِي الصِّحَاحَ مَبَارِكُ الْجُرْبِ
“Yanındaki seni kötüledi, sağlıklı deveye uyuz bulaştı.”
Cahiliyye şairlerinin bu şekilde kullanımları ve hastalık
bulaşmasını tasdiklemelerinin örnekleri çoktur. Nitekim bu tabirler İslam’da da
şairler tarafından çokça kullanılmıştır. El-Ferazdak İslam’da iken şöyle
demiştir:
أَلَا لَيْتَنَا كُنَّا بَعِيرَيْنِ لَا نَرِدْ ... عَلَى حَاضِرٍ إِلَّا نُشَلُّ وَنُقْذَفُ
كِلَانَا بِهِ عَرٌّ يُخَافُ قِرَافُهُ ... عَلَى النَّاسِ، مَطْلِيُّ الْمَسَاعِرِ أَخْشَفُ
“Keşke ikimiz sürüye ancak çalınarak atılan iki deve
olsaydık, insanlara hastalık bulaştırma korkusuyla katrana bulanmamız her
birimiz için bir utançtır”
Bundan dolayı şöyle derler: “Şuna hastalık bulaştırdı, o
hastalık bulaştırır, adam ve at kalabalığa girerse hastalık bulaştırırlar,
falan atına hastalık bulaştırdı, o hastalık bulaştırıcıdır, falan filana
uyuzunu bulaştırdı” Yine haksızlık ve zulüm manasında olarak da “adâ
fulanun (falan taşkınlık/düşmanlık etti)” derler… (Burada İmam Taberî rahimehullah,
adv kelimesinin, hastalık bulaşmasıyla alakası olmayan kullanımlarından örnekler
verir, sonra şöyle devam eder):
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Safer yoktur”
sözüne gelince, Ebu Ubeyde Ma’mer b. el-Musenna’dan bana rivayet edildiğine
göre o şöyle demiştir:
“Yunur el-Cermî’nin şöyle dediğini işittim: Ru’be b.
el-Accâc’a safer hakkında sorulunca şöyle dedi:
“O karında bulunan bir yılandır. Otlayan hayvanlara ve
insanlara isabet eder.” Dedi ki: “Bu araplara göre uyuzdan daha bulaşıcıdır.”
Ebu Ubeyde dedi ki: “Safer yoktur” sözünün, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in Cahiliyye’deki Muharrem ayını Safer ayına erteleme uygulamalarını
iptal etmesi demek olduğu söylenmiştir. Bana göre isabetli olan görüş, Ru’be b.
el-Accac’ın söylediğidir. Onun bu açıklamasını, A’şâ Bahile’nin, bir adamı
vasfederken söylediği şu şiir doğrulamaktadır:
لَا يَشْتَكِي السَّاقَ مِنْ
أَيْنٍ وَلَا وَصَمٍ ... وَلَا يَعَضُّ عَلَى شُرْسُوفِهِ الصَّفَرُ
“Dizler bulunduğu yerden rahatsız değil, şikâyet etmez,
kaburgasını da safer ısırmamıştır”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “el-Hâme
yoktur” sözüne gelince, el-Hâme; bir kuştur. Denildi ki araplar küçük
kulaklı baykuşu böyle isimlendirirler. Yine denildi ki o erkek baykuştur. Başka
şeyler de söylenmiştir. Bana göre isabete en yakını, onun erkek baykuş olduğu
görüşüdür. Et-Tirmah b. Hakim’in şu sözü de bundan dolayıdır:
وَفَلَاةٍ يَسْتَفِزُّ الْحَشَا،
مِنْ صُوَاهَا ضَبْحُ بُومٍ وَهَامْ
“Dişi ve erkek baykuşların sesleri ıssız arazinin taşlarını
ürkütür”
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in “el-Hâme yoktur”
sözüyle kastedilen de ancak, Cahiliyye’de söyledikleri şu sözü iptal etmektir:
Cahiliyye halkı bir adam öldürüldüğü zaman velilerinden kanını talep etmez ve
intikamını almazlarsa, onun yerinden el-hâme dedikleri bir kuşun çıkacağını,
intikamı alınıncaya kadar kabri başında öteceğini söylerlerdi. Bundan dolayı
şair şöyle demiştir:
يَا عَمْرُو، إِلَّا تَدَعْ
شَتْمِي، وَمَنْقَصَتِي، أَضْرِبْكَ حَيْثُ تَقُولُ الْهَامَةُ اسْقُونِي
“Ey Amr! Ya bana dil uzatmayı ve hakaret etmeyi bırak, ya da
seni baykuşa “beni sula” diyeceğin yere gönderirim.”
Yine Ebu Davud el-Eyadî de şöyle demiştir:
سُلِّطَ الْمَوْتُ وَالْمَنُونُ عَلَيْهِمْ ... فَلَهُمْ فِي صَدَى الْمَقَابِرِ هَامُ
“Ölüm musallat oldu, ecel üzerlerindedir, onların
kabirlerinde baykuş sesi vardır”
Şairlerin çoğu bu manada kullanmışlardır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Gûl yoktur”
sözüne gelince, el-Esmaî’den bana rivayet edildiğine göre bu kelime cinin kılık
değiştirmesi demektir. Onun bu sözüne Ka’b b. Zuheyr’in şu şiiri delil
getirilir:
لَكِنَّهَا خُلَّةٌ قَدْ سِيطَ مِنْ دَمِهَا ... فَجْعٌ وَوَلْعٌ وَإِعْرَاضٌ وَتَبْدِيلُ
فَمَا تَدُومُ عَلَى حَالٍ تَكُونُ بِهَا ... كَمَا تَلَوَّنُ فِي أَثْوَابِهَا غُولُ
“Lakin o öyle bir dostluktur ki kanından oluşan çamurunda; eziyet,
tutku, yüz çevirme ve dönüşme vardır. Olduğu gibi kalmaya devam etmez, gûl’un
kılıktan kılığa girmesi gibi.”
Şairlerin şiirinde buna benzer manada kullanılmıştır.
(Burada İmam Taberî rahimehullah arap şairlerinden örnekler zikreder ve şöyle
devam eder):
“Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in “Gûl yoktur” sözüyle iptal ettiği inanç
bana göre, Cahiliyye halkının “gûl fayda verir veya zarar verir veya âdemoğullarına
karşı zarar veya faydaya güç yetirebilir” şeklindeki sözleridir. Onlar Allah Azze
ve Celle’nin ezeldeki takdiri dışında fayda veya zarar veremezler. Bu yüzden Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem bunu, arapların fayda veya zarar vereceğine inanıp
tasdik ettikleri; hastalık bulaşması, safer ve uğursuzluk ile birlikte
zikretmiştir. Tıyera (uğursuzluk) inancına gelince, bunun açıklaması daha önce
geçtiği için burada tekrarına gerek yoktur.”
Yine İmam İbn Cerir et-Taberî rahimehullah Tehzibu’l-Asar’da
(4/14) şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Hastalıklıyı
sağlıklının yanına sokmayın” sözü, hasta koyunun sağlıklı koyunların yanına
sokmaktan yasaklamaktadır. Böylece sağlıklı olan hayvanın sahibi, sağlıklı
koyunların yanına hasta koyunun sokulması sebebiyle hastalığı bulaştıracağını
zannetmesin! Eğer sağlıklı koyun hastalanırsa, onun sahibi, hasta koyunun onun
yanına girmesi sebebiyle hastalandığını zanneder. Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem bu bâtıl inancı iptal etmiştir. Aynı şekilde hastalık bulaşması
yoktur demekle beraber, cüzzamlı kimseden kaçınmayı emretmesi de bu anlamdadır.
Sağlıklı kimse, bir gün cüzzam hastalığına yakalanırsa, cüzzamlının yakınına
geldiği, onunla yemek yeyip içtiği için hastalandığını zannetmesin diyedir.”
İbn
Hazm Rahimehullah’ın Açıklaması
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
لاَ عَدْوَى وَلاَ طِيَرَةَ وَلاَ هَامَةَ وَلاَ صَفَرَ وَفِرَّ مِنَ
المَجْذُومِ كَمَا تَفِرُّ مِنَ الأَسَدِ
“Advâ (hastalığın bulaşması) yoktur, tıyera (uğursuzluk, kötümserlik)
yoktur, hâme (maktülün mezarında baykuşun intikam için ötmesi) ve Safer yoktur.
Cüzzam hastasından, tıpkı aslandan kaçar gibi kaç” (Buhârî 5707)
İbn Hazm rahimehullah bu hadisi zikrettikten
sonra el-Muhalla’da (4/204) şöyle demiştir: “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi
kaçmanın emredilmesi, hastalık bulaştırmasından dolayı değil, kötü kokusundan
dolayıdır. Nitekim hadisin başında hastalık bulaşması yoktur buyrulmuştur.
Ondan kaçmak Allah’ın takdirinden seni kurtarmaz… Nitekim Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in asrında hiç kimse cüzzamlılardan kaçınmazdı…”
Zehebî
Rahimehullah’ın Açıklaması
Zehebi rahimehullah
Tıbbu’n-Nebevi’de (s.241) şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in “Hastalıklı olanı sağlıklı olanın yanına sokmayın” hadisi
hasta olan insan hakkında değil, hasta olan hayvanın, sağlıklı hayvanların
yanına sokulmaması hakkındadır. Çünkü sağlıklı olan, Allah’ın takdiriyle hasta
olsa sahiplerinin nefsinde hastalığın bulaştığı zannı meydana gelir. Bundan
kaçınmak gerekir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hastalığın
bulaşması ve uğursuzluk yoktur” buyurmuş ve bu düşünceden uzak durmayı
emretmiştir.”
Ebu’l-Velid el-Bâcî Rahimehullah’ın
Açıklaması
Ebu’l-Velid el-Bâcî
rahimehullah, el-Munteka’da (7/263) şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’in: “Hastalığın bulaşması yoktur” hadisi hakkında İsa b. Dinar
rahimehullah dedi ki: “Bunun manası bir şey bir şeye bulaştırmaz” demektir.
Yani Hastalıktan bir şeyi başkasına taşımaz demektir. İbn Vehb rahimehullah’ın
şöyle dediğini işittim: “Bana göre bunun manası şudur: Araplar sağlıklı
kimsenin hastanın yakınında durduğu zaman ona hastalığını bulaştıracağına
inanırlardı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bunu yalanlamış ve bunların
hepsinin Allah Tebarek ve Teâlâ tarafından olduğunu açıklamıştır…Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Hastalığın bulaşması yoktur” hadisinin
manası bana göre hasta kimseyle yakın olan sağlıklı kimsenin bu sebeple
hastalanmayacağıdır. Eğer sağlıklı kimse hasta olursa bu hastalığın etkisiyle
değil, Allah Azze ve Celle’nin ilk hastaya olan takdirindeki gibi bir
takdiriyle olur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Hastalıklı olan
sağlıklı olanın yanına sokulmasın” hadisi ise bu manada değildir. Allah en
iyi bilendir, bu iki manaya ihtimal taşır:
Birincisi:
Hadisin zahirinde ifade edildiği gibi sağlıklı kimsenin sıkıntı hissetmemesi
içindir. Yahya b. Yahya bu görüşü tercih etmiştir.
İkincisi: el-Bârî
Tebarek ve Teâlâ’nın bu konudaki âdeti sebebiyledir. Hastalığı ve sıhhati
yaratan Allah Azze ve Celle olsa da, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Hastalığın
bulaşması yoktur” sözüyle, hastalanmanın Allah Azze ve Celle’nin fiiliyle
değil de, hastaya yakın olmak sebebiyle olduğuna inanan kimsenin inancını
reddetmiştir. Burası açık değildir. Çünkü bizler adeten hastaya yakın duran
sağlıklı kimsenin hastalanmadığına da şahit oluyoruz. Nitekim Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’den: “Cüzzamlıdan aslandan kaçışın gibi kaç”
buyurduğu rivayet edilmiştir. Bu hadisin zahiri, ondan zarar göreceği manasına
gelir. Sadece ona yakın durmaktan hoşlanmamak sebebiyle değildir. Çünkü eğer
ona yakın durmaya sabredebilen bir kimseyse, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in yasaklamasının manası olmazdı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in yasağı ancak onun kokusundan zarar görmek ve yakın durmaktan
tiksinmek sebebiyledir. Bu durumda aslandan kaçar gibi ondan kaçman mubah olur.
Allah en iyi bilendir…”
İbnu’l-A’rabî Rahimehullah’ın
Açıklaması
İbnu’l-A’rabî
rahimehullah, el-Kabes’te (s.1134) Taun hastalığının bulunduğu yere girmemek ve
orada bulunanların çıkmaması hakkındaki hadisi hastalığın bulaşmasına delil
getirenlere cevap olarak şöyle demiştir: “Şüphesiz ki bazen kişi oraya girer de
kader gereği ona hastalık isabet eder veya orada bulunan oradan çıkar da
hastalığa yakalanmaz. Böylece giriş veya çıkışın etkisi olduğuna inanır ve
Allah Teâlâ’nın hükmünü unutur. Bazen de oradan çıkmış olmasına rağmen hastalık
kendisini yakalar.”
Tahavî Rahimehullah’ın Açıklaması
Tahavi Şerhu Meani’l-Asar’da (4/306) şöyle dedi: “Bu görüşün
sahipleri şöyle derler: “İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu
rivayetlerde taunun bulunduğu yere gidilmemesini emretmektedir. Bu ise ondan
korkulduğu için verilmiş bir emirdir.” Bunlara şöyle cevap verilir:
Bunlarda sizin dediğiniz hususa delil yoktur. Çünkü onun
bulunduğu yere gidilmesini terk etme emri ondan duyulan korku sebebiyle
olsaydı, taunun ortaya çıktığı yerde bulunan kimselere de oradan çıkmak için
serbestlik verilmesi gerekirdi. Çünkü taun dolayısıyla onlar hakkında duyulan
korku, onların dışındakiler için duyulan korkuyla aynıdır. Taunun ortaya çıktığı
yerde bulunan kimselere oradan çıkmaları yasaklanmış olduğuna göre bu, orada
bulunmayan kimselere, hastalığın görüldüğü yere gitmelerinin yasaklanış
sebebinin sizin benimsediğiniz sebep ve anlamdan farklı olduğunu
ispatlamaktadır. Bir kimse: “Peki sizin dediğiniz bu sebep ve anlam ne
demektir?” diyecek olursa ona şöyle cevap verilir:
“Doğrusunu en iyi bilen Allahtır. Bize göre bunun anlamı
şudur: Bir kimsenin taunun bulunduğu yere gidip Allah Azze ve Celle’nin onun
hakkındaki takdiri gereği bu hastalığa yakalanırsa “Ben buraya gelmemiş
olsaydım bu hastalığa yakalanmayacaktım” dememesidir. Hâlbuki o çıkıp gittiği
yerde kalmaya devam etmiş olsaydı belki de bu hastalık ona bulaşmayacaktı.
Bundan dolayı böyle bir sözü söyleme korkusu ile bu hastalığın olduğu yere
gitmemesi emredilmiştir.
Aynı şekilde taunun bulunduğu yerden çıkmaması da
emredilmiştir. Ki çıkacak olursa “Ben orada kalmış olsaydım, oranın halkının
başına gelen benim de başıma gelirdi” demekten kurtulamaması korkusudur.
Hâlbuki orada kalmaya devam edecek olsaydı ona bu hastalıktan bir şey
bulaşmayabilirdi. Bundan dolayı açıkladığımız anlam sebebiyle taunun bulunduğu
yere gidilmemesi ve yine sözünü ettiğimiz anlam sebebiyle onun bulunduğu yerden
çıkılmaması emredilmiştir.
Aynı şekilde bizim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den: “Hastalıklı
olan sağlıklı olanın bulunduğu yere gitmesin” hadisi de bu şekildedir.
Bunun sonucunda sağlıklı olan kimse bu hastalığa yakalanır ve sağlıklı olan
kimseyi hastalıklı olanın yanına götürdüğü için “Eğer ben bunu bu hastanın
yanına getirmemiş olsaydım ona da bu hastalık bulaşmazdı” demeye kalkışır.
Hâlbuki sağlıklı olanı o hastanın yanına götürmese dahi hastalık ona
bulaşabilirdi. İşte bundan dolayı sağlıklı birisinin hastalıklı olanın yanına
götürülmemesi emredilmiştir. Bu emrin sebebi ise insanların kalplerine bu
yanlış kanaatin düşmesinden ve dilleriyle onu ifade edip söylemelerinden emin
olunamamasıdır. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den hastalığın
bulaşmayacağı ile ilgili rivayetler de nakledilmiştir…”
Yine Şerhu Meani’l-Asar’da (4/310) şöyle demiştir: “İşte
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sözünü ettiğimiz bu rivayetlerde “Birincisine
kim bulaştırdı?” buyurarak hastalığın bulaşmasının söz konusu olmadığını
belirtmiştir. Yani eğer ikincisi, birincisi ona hastalığı bulaştırdığı için
hasta olmuşsa, birincisinin hiçbir şekilde hastalanmaması gerekirdi. Çünkü
onunla beraber bu hastalığı bulaştıracak kimse bulunmuyordu. Birincisinin
başına gelen hastalık ancak Allah Teâlâ’nın kaderiyle geldiğine göre ikincisine
gelen hastalık da böyledir.
Bir kimse “Bizler bunu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den
hasta olan bir kimse sağlıklı olanın yanına götürülmesin şeklinde rivayet
edilen hadise zıt görüyoruz” diyecek olursa ben de şöyle derim:
“Hayır, ancak hastalığın bulaşması yoktur sözü Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu şekliyle hastalığının bulaşmasının
asla söz konusu olmayacağı anlamında kabul edilir. O’nun “Hasta olan bir
kimse sağlıklı olanın yanına götürülmesin” sözü de hastanın sağlıklının
yanına götürülerek Allah’ın kaderi gereği birincisinin başına gelen hastalığın
aynısının ona da gelmesi ve insanların bu sebeple “Birincisi hastalığı ona
bulaştırdı” demeleri korkusu hakkında kabul edilir. İşte böylelikle bu söz
söylenir korkusu ile sağlıklı olan, hasta olanın yanına götürülmesi mekruh
görülmüştür. Biz yine bu rivayetler arasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den cüzzamlının elini yemek kabının içerisine koymuş olduğunu da rivayet
ettik. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in fiili uygulaması böylelikle
bulaşmanın söz konusu olmadığına delil olmaktadır. Çünkü hastalığın bulaşması
mümkün şeylerden olsaydı bu takdirde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
bulaşmasından korkulan böyle bir fiili de ortaya çıkmazdı. Çünkü bunu yapmakla
telef olma tehlikesini üzerine çekmiş oluyordu. Oysa Allah Azze ve Celle bunu
yasaklamış, kendinizi öldürmeyin buyurmuştur. (Nisa 29) Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem yana doğru kaymış yüksekçe bir duvarın yanından hızlıca
geçmişti. Ölüm korkusuyla yan yatmış bir duvarın yanından hızlıca geçtiğine
göre hastalığın bulaşmasından korkulan bir işi yapması nasıl caiz olabilir?
Yine bu bölümün bundan önceki kısımlarında Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in taunun bulunduğu yere gidilmesini ve bulunduğu yerden
çıkılmasını yasakladığına dair nakledilmiş rivayetlerin anlamını, onun
bulunduğu yere gidilmesini yasaklamasının, Allah Teâlâ’nın ilminde onların
oraya gittikleri takdirde o hastalığa yakalanacakları ve oraya gidince bu
hastalığa yakalanarak: “biz bu hastalığın olduğu yere geldiğimiz için bu hastalığa
yakalandık. Gelmemiş olsaydık yakalanmayacaktık” demelerinin korkusu olduğunu,
aynı şekilde oradan çıkmayı yasaklamasının da oradan çıkan bir kimsenin
kurtulması ve arkasından: “Ben oradan çıktığım için kurtuldum, çıkmasaydım
kurtulamayacaktım” dememesi için olduğunu da belirtmiştik. Taunun bulunduğu
yerden çıkmanın ve bulunduğu yere gitmenin yasaklanış sebebi aynı olduğuna ve
bunun hastalığın bulaşmasından değil de, onun uğursuzluğundan korkup
çekinmekten dolayı olduğu anlaşıldığına göre, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in “Hasta olan sağlıklı olanın yanına götürülmesin” sözü de, hastalığın
bulaşması endişesiyle değil, yine uğursuz görme ile alakalıdır. Bundan dolayı
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bütün bu sözleri insanların
endişelenip uğursuz saymalarına götüren bu sebeplerle ilgilidir.“