Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

7 Kasım 2020 Cumartesi

İtikâdî Küfür ve Amelî Küfür Meselesi

Şeyh Nasıruddin el-Elbanî rahimehullah’ın küfrü itikadî küfür ve amelî küfür şeklinde iki kısımda zikretmesi muasır birçok bid’ât ehli tarafından şüpheyle, hatta inkâr ile karşılanmış, iman ve küfür meselelerini idrak edebilecek bir istidata sahip olmayan, konuyu ilmî olmaktan çok magazin yönüne çekmeye çalışan, sözlerini yalan ve çarpıtmalarla süslemeyi marifet zanneden Abdulkadir Polat gibi cühela gençler El-Elbanî’yi bu yüzden tekfir etmişler, El-Elbanî’yi müslüman görenlerin dahi kafir olduklarını iddia etmişlerdir.

Hiçbir zaman kendimi Allame el-Elbanî rahimehullah’ın avukatlığını yapmak durumunda görmedim. Lakin el-Elbanî, son asırda benim de aralarında bulunduğum birçok müslümanın, çalışmalarından istifade ettiği önemli âlimlerden biridir ve onun ismi üzerinden hem el-Elbanînin şahsına zulmedilmektedir, hem de çok önemli bir akide meselesi Haricîler tarafından el-Elbanî’nin ismi üzerinden manipüle edilmektedir.

Bu yüzden bu yazıda el-Elbanî’nin şahsını savunmak gibi gayem yoktur. Lakin el-Elbanî üzerinden saptırılan önemli bir akide meselesinden bahsedeceğim.

El-Elbanî’nin küfrü; itikadî ve amelî küfür olarak iki kısma ayırması önceki selefin ve sonraki âlimlerin sözlerinin dışına çıkan bir söz değildir. Bilakis bu taksim, el-Elbanî’nin akide meselesinde köklü bir ilme sahip olduğuna delalet eder. Şeyh el-Elbanî rahimehullah şöyle demiştir:

Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir”, “zalimlerin ta kendileridir” ve “fasıkların ta kendileridir” şeklindeki üç ayetin, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hükmü hakkında: “Eğer size arzuladığınız hükmü verirse öyle hükmedin, eğer sakındığınız hükmü verirse o hükmü kabul etmeyin” diyen Yahudiler hakkında nazil olduğunu öğrendin. Nitekim bu ayetlerin öncesinde: “Eğer size (kırbaç cezası) verilirse, onu kabul edin; eğer bu ceza verilmez (recm cezası verilir) se, ondan da sakının" derler.” (Maide 41) buyrulmuştur. Bunu anladıysan, bu ayetlerin Allah’ın indirdiği dışında beşerî kanunlarla hükmeden, müslümanların bazı yöneticileri ve kadıları hakkında yorumlanması caiz değildir. Yine eğer Allah’a ve rasulüne iman ettikleri takdirde onların bu yüzden dinden çıktıklarına hükmedilerek tekfir edilmeleri caiz değildir.

Onlar Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmekle suçlu (günahkâr) olsalar da tekfir edilmeleri caiz değildir. Çünkü zikredilen (hükmetme) açısından Yahudiler’e benzemiş olsalar da, diğer bir açıdan Yahudilere muhaliftirler. Bu da onların Allah’ın indirdiklerine iman ve tasdik etmeleridir. Yahudiler ise daha önce geçen “Eğer size (kırbaç cezası) verilirse, onu kabul edin; eğer bu ceza verilmez (recm cezası verilir) se, ondan da sakının" derler.” (Maide 41) ayetinde geçen sözlerinde açıkça görüldüğü gibi hükmü inkar ediyorlardı. Buna bir de onların aslen müslüman olmayışları da eklenebilir.

Bunun sırrı şudur: Muhakkak ki küfür iki kısımdır: İtikadî küfür ve amelî küfür. İtikadî küfür; kalp ile ikrar edilendir. Amelî küfrün yeri ise azalardır. Kimin ameli dine aykırı bir küfür olur da bu küfür kalbinde yerleşik olana mutabık olursa bu itikadî küfürdür. Allah böyle bir küfrü bağışlamaz ve sahibi cehennemde ebedî olarak kalır. Yalnız amelde gerçekleşen ve kalbinde ikrar ettiği şeye muhalif olana gelince, o rabbinin hükmüne iman etmiştir, lakin amelinde muhalefet etmiştir. Bunun küfrü yalnızca amelî küfürdür, itikadî bir küfür değildir. Böyle bir kimse Allah Teâlâ’nın dilemesi altındadır, dilerse azap eder, dilerse bağışlar. Müslümanlardan bazılarının işlediği bazı günahlar hakkında hadislerde kullanılan küfür ifadeleri, küfrün bu türüne hamledilir. Bu hadislerden bazısını zikretmekte sakınca yoktur:

İnsanlarda bulunan iki şey küfürdür; soylara hakaret etmek ve ölü üzerine ağıt yakmak.” Muslim rivayet etmiştir.

Kur’ân hakkında tartışmak bir küfürdür.”

Müslümana sövmek fasıklık, onu öldürmek bir küfürdür.”

Soyundan teberri eden Allah’a kafir olmuştur.”

Allah’ın nimetlerini anlatmak şükür, bunu yapmamak ise bir küfürdür.”

Benden sonra birbirlerinin boyunlarını vuran kafirlere dönmeyin.” Buhârî ve Muslim rivayet etmişlerdir.

Şuan hepsini sayamayacağım bunlar gibi daha birçok hadisler vardır. Müslümanlardan bir kimse bu günahlardan birini işleyecek olursa onun küfrü amelî bir küfürdür. Yani kâfirlerin amelini işlemiştir. Ancak onu helal sayar ve bunun günah olduğunu kabul etmezse o zaman kanı helal olan bir kâfir olur. Çünkü itikadında da kâfirlere katılmıştır.

Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetme konusu da bu kuralın dışına asla çıkmaz. Nitekim Selef’ten gelenler bu minval üzeredir. “Bu, küfrün altında bir küfürdür” dediği Kur’ân’ın tercümanı Abdullah b. Abbas radiyallahu anhuma’dan sahih olarak gelmiştir. Sonra bu sözü tabiinden bazıları ve daha başkaları alıp kabul etmişlerdir…”

Sonra el-Elbanî rahimehullah, Maide 44. Ayetinin tefsiri hakkında bunun küçük küfür olduğunu ifade eden rivayetleri nakleder.

Nitekim İmam İbn Cerir et-Taberî de tefsirinde ilgili ayet hakkında sözlerin sahiplerine ulaştığı isnadları zikrettikten sonra şöyle demiştir: “Bu sözlerden bana göre isabete en uygun olanı; bu ayetlerin kitap ehli kâfirler hakkında nazil olduğunu söyleyenlerin sözüdür. Çünkü bu ayetlerin öncesi ve sonrasındaki ayetler de onlar hakkında inmiştir ve onlar kastedilmektedir. Şayet birisi şöyle diyecek olursa: Muhakkak ki Allah Teâlâ bu haberi Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmeden herkes hakkında umumî olarak zikrediyor, nasıl olur da kitap ehline has kabul edilir?” Cevap olarak denilir ki: “Muhakkak ki Allah haberi Allah’ın kitabında zikrettiği hükmü inkâr eden bir topluluk hakkında umumi olarak zikretmiştir. Onların kendisinin indirdiği ile hükmetmeyi terk etme şekillerinin inkâr suretinde olduğunu bildirmiştir. Aynı şekilde Allah’ın indirdiğini inkâr ederek bununla hükmetmeyen herkes de bu hükme dâhildir. İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın dediği gibi o Allah’ı inkâr etmiştir. Çünkü Allah’ın kitabında indirmiş olduğu hükmünü öğrendikten sonra inkar etmek, bir nebinin nebi olduğunu öğrendikten sonra onun nübüvvetini inkar gibidir.” (Taberî Tefsiri 8/469)

El-Elbani, Taberî’nin bu sözlerini de aktardıktan sonra şöyle devam eder:

“Özetle: ayet, Allah’ın indirdiği hükmü inkâr eden Yahudiler hakkında nazil olmuştur. Kim bu inkârda onlara katılırsa o da itikadî küfürle kâfirdir. Onlara inkâr konusunda iştirak etmeyip yalnız amelinde iştirak edenin küfrü ise amelî küfürdür. Bu kimse onların amelini işlediği için suçlu bir günahkârdır. Lakin İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan gelen nakilde geçtiği gibi, bununla dinden çıkmaz. Nitekim bunu İmam Hafız Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellam Kitabu’l-İman’da genişçe açıklamıştır. Daha fazla ayrıntı isteyen oraya baksın.

Geçen bu açıklamaları yazdıktan sonra Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’ın bu ayetin tefsiri hakkında Mecmuu’l-Fetava’da (26/3) şu sözlerini gördüm:

“Bu, Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmeyi helal sayan hakkındadır.” Sonra (Mecmuu’l-Fetava’da 7/254) şöyle zikretmiştir:

“İmam Ahmed’e bu ayette (Maide 44) zikredilen küfür hakkında sorulunca şöyle demiştir: “Bir kısmına iman edip bir kısmına iman etmeyenin yaptığı gibi imandan çıkaran bir küfür değildir…”

Yine (Mecmuu’l-Fetava 7/312) şöyle demiştir: “Selefin görüşü; “bir kimsede iman ile nifak bir arada bulunabilir” ve yine onların sözleri: “kişide iman ve küfür bir arada bulunabilir” şeklinde olduğuna göre, bu dinden çıkaran bir küfür değildir. Nitekim İbn Abbas ve ashabı Allah Teâlâ’nın: “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir” ayeti hakkında dinden çıkarmayan bir küfür demişler, İmam Ahmed ve diğer sünnet imamları bu konuda onlara tabi olmuşlardır.”

El-Elbani rahimehullah’ın es-Sahiha (6/110) kitabında zikrettiği sözleri bu şekildedir.

Allame İbn Kayyım rahimehullah da Kitabu’s-Salat ve Hukmu Tarikuha kitabında küfrün itikadî ve amelî olmak üzere iki kısım olduğunu, amelî olanın imana zıt olanı ve olmayanı olduğunu zikretmiş, sonra şöyle demiştir: “Putlara secde etmek, mushafı aşağılamak, nebiyi öldürmek ve sövmek imana zıt olanlardandır. Ama Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmek ve namazı terk etmek kesin olarak amelî küfürdendir.”

Şeyh el-Elbani rahimehullah Hukmu Tariki’s-Salat kitabında (s.38) İbn Kayyım’ın bu sözlerine şöyle bir not düşmüştür: “Derim ki, bunun mutlak söylenmesinde itiraz konusu vardır. Çünkü bu bazen itikadî küfür olabilir. Mesela bununla beraber akidesinin bozuk olduğuna delalet eden unsurlar bulunabilir, namazla ve namaz kılanlarla alay etmek, hâkim namaza kılmaya davet ettiğinde öldürülmeyi namaz kılmaya tercih etmek gibi. Bu noktayı iyi düşün, çünkü önemlidir!”

Şeyh el-Elbani rahimehullah et-Tahzir Min Fitneti’t-Tekfir (s.70) adlı risalesinde şöyle demiştir: “Şu halde itikadî küfrün mücerret amelle esasen bir alakası yoktur. en büyük alaka kalp iledir.” Sonra bunun dipnotunda şöyle demiştir: “Muhakkak ki amellerden bazısı vardır ki sahibini itikadî bir küfürle kafir yapar. Çünkü bu ameller onun küfrüne kesin olarak delalet eder. Onun bu fiili, adeta küfrünü dile getirir. Mesela mushafı bilerek ve kasten pisliğe atmak gibi.”

Yine aynı risalede şöyle der: “Bütün günahlar özellikle de şu zamanda yaygınlaşmış olan; amelî olarak helal sayılan faiz, zina, sarhoş edici içkiler içmek vb. bunlar amelî küfürlerdir. Bu günahlara batmış kişileri mücerret olarak bu günahları işledikleri için tekfir etmek caiz değildir. Ancak gönüllerinde yer eden şeyin Allah’ın ve rasulünün haram kıldıklarını haram görmemek şeklinde bir itikad olduğu ortaya çıkarsa o zaman onların bu kalbî muhalefetlerinin dinden çıkaran bir küfür olduğunu anlarız. Ancak bunu bilmezsek onların küfrüne hükmetmemize bir yol yoktur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Kişi kardeşine ey kâfir derse bu söz ikisinden birine döner” hadisindeki tehditin kapsamına girmekten korkarız.”

- İnşaallah devam edecek -

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)