Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

29 Haziran 2024 Cumartesi

Vahyi Akıl Süzgecinden Geçirme Fikrinin Çürütülmesi -10–

 46. Kendilerini ileri sürerek vahye karşı çıkardıkları bu akli bilgiler dışında onlarla çelişen ve onlardan daha güçlü diğer akli bilgiler de vardır. Bunların önermeleri, ötekilerin önermelerinden daha doğrudur. Bunların birbirleriyle çeliştikleri varsayılacak olursa daha kuvvetli olanların öncelenmesi icab eder ve bu gibi kimselerin bu durumda bu akli bilgilere göre nassları reddetmelerine imkân kalmaz.

Bu durumda nasslarla desteklenen akli bir bilgi nasslarca reddedilen akli bir bilgiye göre daha doğru olmalı ve daha çok kabul edilebilir.

Esasen bizler onların akli bilgi diye ileri sürdüklerini kimi zaman bu tür diğer akli bilgilerle, kimi zaman nasslarla, kimi zaman da her ikisiyle birlikte reddediyoruz.

Onların bu akli bilgileri tenkit etmeleri ancak nassın ve bu aklın kabul etmediği önermeler ile mümkün olabilir. O halde hem bu akli bilgiler, hem de nasslar onların reddolunan bu akli bilgileriyle nasıl reddedilebilir?

Bu üzerinde düşünen kimseler için çok kesindir.

Şimdi bunu Muattila mezhebine mensup olanların Allah’ın mahlukatı üzerinde oluşunu ve alemden ayrı oluşunu nefyederken ileri sürdükleri akli deliller ile bunları kabul eden isbat ehlinin onların görüşlerinin zıttına dair gösterdikleri akli deliller üzerinde ibretle düşünülecek olursa, her ikisi arasındaki fark açıkça ortaya çıkar ve vahyin nassları karşısında herhangi bir delil ileri sürülemez.

47. Bu gibi kimselerin sem’i delillere karşı ileri sürdükleri bu akli delillerin batıl olduğunu bilen kimsenin bu akli delillerin sem’i deliller ile çatıştığını kabul etmesine imkan kalmaz. Çünkü batılın hakka karşı bir delil olarak ileri sürülmesi mümkün değildir.

Bunların doğruluğuna inanan bir kimsenin bu inancı sem’i delillerin batıl olmasını gerektirir. Çünkü esasen batıl olan bu akli delillerin sahih (doğru) olduğunu kabul etmek, sem’in batıl olması sonucunu verir. Bu halde de birbirleriyle çatışmalarına imkan kalmaz. Kısacası bu akli delillerin doğruluğu halinde de, yanlışlığı halinde de böyle bir karşı çıkma ve çatışmaya imkan yoktur.

48. Allah rasûlünün aklın apaçık hükümlerine aykırı bilgiler getirdiğini mümkün kabul eden kimselere şöyle denir: “Onun sözleri arasında akla aykırı olan bir şey var mıdır, yok mudur bilmeden önce onun sözünü işitirsen ne dersin?

Acaba hemen sözünü red ve inkar mı edersin?

Yoksa onu kabul eder ve inanır mısın?

Yoksa bu hususta bir hüküm vermez, onu tasdik etmeden veya yalanlamadan, kabul etmeden veya red de etmeden bırakır mısın?

Yoksa onu tasdik etmeyi ve onu kabul etmeyi bir şarta bağlayarak: Eğer akli bilgiler arasında onu reddeden bir şey yoksa bu sözün gereğine itikad ederim mi dersin?

Senin için bu dört tutumdan birisini takınmak kaçınılmazdır.

Birinci, üçüncü ve dördüncüleri rasûle iman ile çok açık bir şekilde çelişmektedir. İkinci tutumu takınmana da senin için imkan yoktur. Çünkü sen aklın apaçık hükümleri arasında rasûlün getirdiği haberler ile çelişebilecek değerler olabileceğini kabul ediyorsun. Durum böyle iken onun verdiği haberin doğruluğuna nasıl kesin inanabilirsin?

İmana giden yolu kendi önünde sen tıkamış oluyorsun. Geri kalan üç kısım ise imanın olmamasını gerektirir.

Bu ise sadece aklın apaçık hükümleri arasında rasûlün verdiği haberler ile çelişebilen hususların bulunabileceğini kabul etmekten kaynaklanmaktadır.

49. Rasûlün getirdiklerini doğrulanabileceği; akıl, keşif, rüya yahut ilham gibi ayrı bir delil tespit etmedikçe rasûlün getirdiklerini kabul etmeyen herkes kesinlikle rasûle iman etmemiş olur ve Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden olur:

Onlara bir âyet, belge, mucize gelse: ‘Allah’ın peygamberlerine verilen gibi bize de verilmedikçe asla iman etmeyeceğiz’ derler.” (En’am, 124)

Hatta bunlar bir bakıma onlardan daha da hayırlı olurlar. Çünkü onlar imanlarını rasûle verilenin benzeri bir sem’i delil verilmeleri şartına bağlamışlardır. Diğerleri ise iman etmek için rasûllerin verdikleri haberlerin doğruluğuna dair akli bir delilin var olmasını şart koşmuşlardır. Böyle bir işi yapan rasûllere iman etmeyen birisi olacağına göre onların getirdiklerine akli bilgisiyle karşı çıkıp, sonra da bu bilgiyi getirdiklerinin önüne geçirenin durumu ne olur?

50. Vahiy ile akıl arasında böyle bir çelişki görmek birisi vahyi bilmemek, diğeri aklı bilmemek olan iki büyük cahilliğin sonucudur:

Vahyin bilinmemesi şöyledir: Karşı çıkan kimse vahyin muhtevasını ve neye delalet ettiğini anlayamamaktadır. Hatta o vahiyden vahyin delalet ettiği ve kastettiği hakkın aksini anlamıştır. Sonra da görüşün ve akli anlayışın delalet ettiği hususu ileri sürerek vahye karşı çıkmıştır.

Biz onun dediğini –tenezzülen- kabul ediyoruz ve şunu açıklıyoruz. Onun sözünü ettiği akli delil –vahyin delalet ettiği sahih ve doğru mana bir tarafa- kendisinin vahiyden anladığı batıl manaya karşı gösterilmeye dahi elverişli değildir. Çünkü vahye kesinlikle doğru bir şekilde karşı çıkabilmek imkânsızdır. Aksine o ötesinde sapıklıktan başka bir şeyin olmadığı hakkın kendisidir.

Allah Azze ve Celle bizzat haktır, onun sözü haktır, rasûlü haktır, dini haktır, vahyi haktır. Buna muhalif olan herbir şey doğruluğuna hiçbir delilin konulamayacağı katıksız batıldır. Hatta önermeleri zorunlu hükümlere ulaşan bütün doğru deliller batılın batıl olduğuna delalet etmektedir.

Bunların aklı bilmeyişlerine gelince, sahih aklın vahiy ile çatışması kesinlikle düşünülemez. Fakat cahil bir kişi bunların akli birtakım şüpheler (delile benzer şeyler) olduklarını zanneder. Oysa bunlar sofistlerin şüpheleri kabilinden hayali ve cehli iddialardır.

Hulasa nassdan anladıklarına batıl olan şeyleri ileri sürerek karşı çıkarsa vahyi ve vahyin delalet ettiği şeyi bilmeyen bir cahil olur. Eğer vahyin delalet ettiği gerçek medlulüne ve hakikatine karşı çıkarsa bu sefer o aklı bilmeyen bir cahil demektir.

Bu şekilde karşı çıkan bir kimsenin hiçbir şekilde vahyi ve aklı birarada bilmesi düşünülemez. Aksine o ya her ikisinde de cahildir –ki çoğunlukla bunların hali budur- ya ikisinden birisini bilmeyen birisidir.

Bizler Müslümanlar, Yahudiler, Hristiyanlar, Mecusiler ve puta tapıcılar arasında ortak olarak kabul edilen bazı akli bilgileri bildiklerini inkâr etmiyoruz. Hatta bu hususta onların ileri gittiklerini ve maharetlerini de reddetmiyoruz.

Ancak apaçık delillerle şunu ortaya koyuyoruz. Onlar yüce Rabbin isimleriyle, sıfatlarıyla ve fiilleriyle ilgili akli bilgileri bilmekte insanların en cahilidirler. Aynı şekilde onun vahyinin ve rasûllerinin getirdiklerinin de cahilidirler.

Allah Azze ve Celle rasûllerinden yüz çeviren kimselerin işitmeyen ve akletmeyen kimseler olduklarını belirttiğine göre onların getirdiklerine karşı çıkanların durumu ne olabilir?

Allah Azze ve Celle şunu haber vermiştir. Ölümden sonra dirilişlerinde onların işitmeyenler ve akletmeyen kimselerden olacaklarını mutlaka göreceklerdir.

- Devam Edecek İnşaallah –

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)