46. Kendilerini ileri sürerek vahye karşı çıkardıkları bu akli bilgiler dışında onlarla çelişen ve onlardan daha güçlü diğer akli bilgiler de vardır. Bunların önermeleri, ötekilerin önermelerinden daha doğrudur. Bunların birbirleriyle çeliştikleri varsayılacak olursa daha kuvvetli olanların öncelenmesi icab eder ve bu gibi kimselerin bu durumda bu akli bilgilere göre nassları reddetmelerine imkân kalmaz.
Bu durumda nasslarla
desteklenen akli bir bilgi nasslarca reddedilen akli bir bilgiye göre daha
doğru olmalı ve daha çok kabul edilebilir.
Esasen bizler onların
akli bilgi diye ileri sürdüklerini kimi zaman bu tür diğer akli bilgilerle,
kimi zaman nasslarla, kimi zaman da her ikisiyle birlikte reddediyoruz.
Onların bu akli
bilgileri tenkit etmeleri ancak nassın ve bu aklın kabul etmediği önermeler ile
mümkün olabilir. O halde hem bu akli bilgiler, hem de nasslar onların
reddolunan bu akli bilgileriyle nasıl reddedilebilir?
Bu üzerinde düşünen
kimseler için çok kesindir.
Şimdi bunu Muattila
mezhebine mensup olanların Allah’ın mahlukatı üzerinde oluşunu ve alemden ayrı
oluşunu nefyederken ileri sürdükleri akli deliller ile bunları kabul eden isbat
ehlinin onların görüşlerinin zıttına dair gösterdikleri akli deliller üzerinde
ibretle düşünülecek olursa, her ikisi arasındaki fark açıkça ortaya çıkar ve
vahyin nassları karşısında herhangi bir delil ileri sürülemez.
47. Bu gibi kimselerin
sem’i delillere karşı ileri sürdükleri bu akli delillerin batıl olduğunu bilen
kimsenin bu akli delillerin sem’i deliller ile çatıştığını kabul etmesine imkan
kalmaz. Çünkü batılın hakka karşı bir delil olarak ileri sürülmesi mümkün
değildir.
Bunların doğruluğuna
inanan bir kimsenin bu inancı sem’i delillerin batıl olmasını gerektirir. Çünkü
esasen batıl olan bu akli delillerin sahih (doğru) olduğunu kabul etmek, sem’in
batıl olması sonucunu verir. Bu halde de birbirleriyle çatışmalarına imkan
kalmaz. Kısacası bu akli delillerin doğruluğu halinde de, yanlışlığı halinde de
böyle bir karşı çıkma ve çatışmaya imkan yoktur.
48. Allah rasûlünün
aklın apaçık hükümlerine aykırı bilgiler getirdiğini mümkün kabul eden
kimselere şöyle denir: “Onun sözleri arasında akla aykırı olan bir şey var
mıdır, yok mudur bilmeden önce onun sözünü işitirsen ne dersin?
Acaba hemen sözünü red
ve inkar mı edersin?
Yoksa onu kabul eder
ve inanır mısın?
Yoksa bu hususta bir
hüküm vermez, onu tasdik etmeden veya yalanlamadan, kabul etmeden veya red de
etmeden bırakır mısın?
Yoksa onu tasdik
etmeyi ve onu kabul etmeyi bir şarta bağlayarak: Eğer akli bilgiler arasında
onu reddeden bir şey yoksa bu sözün gereğine itikad ederim mi dersin?
Senin için bu dört
tutumdan birisini takınmak kaçınılmazdır.
Birinci, üçüncü ve
dördüncüleri rasûle iman ile çok açık bir şekilde çelişmektedir. İkinci tutumu
takınmana da senin için imkan yoktur. Çünkü sen aklın apaçık hükümleri arasında
rasûlün getirdiği haberler ile çelişebilecek değerler olabileceğini kabul
ediyorsun. Durum böyle iken onun verdiği haberin doğruluğuna nasıl kesin
inanabilirsin?
İmana giden yolu kendi
önünde sen tıkamış oluyorsun. Geri kalan üç kısım ise imanın olmamasını
gerektirir.
Bu ise sadece aklın apaçık hükümleri arasında rasûlün verdiği haberler ile çelişebilen hususların bulunabileceğini kabul etmekten kaynaklanmaktadır.
49. Rasûlün
getirdiklerini doğrulanabileceği; akıl, keşif, rüya yahut ilham gibi ayrı bir
delil tespit etmedikçe rasûlün getirdiklerini kabul etmeyen herkes kesinlikle
rasûle iman etmemiş olur ve Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden
olur:
“Onlara bir âyet,
belge, mucize gelse: ‘Allah’ın peygamberlerine verilen gibi bize de
verilmedikçe asla iman etmeyeceğiz’ derler.” (En’am, 124)
Hatta bunlar bir
bakıma onlardan daha da hayırlı olurlar. Çünkü onlar imanlarını rasûle
verilenin benzeri bir sem’i delil verilmeleri şartına bağlamışlardır. Diğerleri
ise iman etmek için rasûllerin verdikleri haberlerin doğruluğuna dair akli bir
delilin var olmasını şart koşmuşlardır. Böyle bir işi yapan rasûllere iman
etmeyen birisi olacağına göre onların getirdiklerine akli bilgisiyle karşı
çıkıp, sonra da bu bilgiyi getirdiklerinin önüne geçirenin durumu ne olur?
50. Vahiy ile akıl
arasında böyle bir çelişki görmek birisi vahyi bilmemek, diğeri aklı bilmemek
olan iki büyük cahilliğin sonucudur:
Vahyin bilinmemesi
şöyledir: Karşı çıkan kimse vahyin muhtevasını ve neye delalet ettiğini
anlayamamaktadır. Hatta o vahiyden vahyin delalet ettiği ve kastettiği hakkın
aksini anlamıştır. Sonra da görüşün ve akli anlayışın delalet ettiği hususu
ileri sürerek vahye karşı çıkmıştır.
Biz onun dediğini
–tenezzülen- kabul ediyoruz ve şunu açıklıyoruz. Onun sözünü ettiği akli delil
–vahyin delalet ettiği sahih ve doğru mana bir tarafa- kendisinin vahiyden
anladığı batıl manaya karşı gösterilmeye dahi elverişli değildir. Çünkü vahye
kesinlikle doğru bir şekilde karşı çıkabilmek imkânsızdır. Aksine o ötesinde
sapıklıktan başka bir şeyin olmadığı hakkın kendisidir.
Allah Azze ve Celle bizzat
haktır, onun sözü haktır, rasûlü haktır, dini haktır, vahyi haktır. Buna
muhalif olan herbir şey doğruluğuna hiçbir delilin konulamayacağı katıksız
batıldır. Hatta önermeleri zorunlu hükümlere ulaşan bütün doğru deliller
batılın batıl olduğuna delalet etmektedir.
Bunların aklı
bilmeyişlerine gelince, sahih aklın vahiy ile çatışması kesinlikle düşünülemez.
Fakat cahil bir kişi bunların akli birtakım şüpheler (delile benzer şeyler)
olduklarını zanneder. Oysa bunlar sofistlerin şüpheleri kabilinden hayali ve
cehli iddialardır.
Hulasa nassdan
anladıklarına batıl olan şeyleri ileri sürerek karşı çıkarsa vahyi ve vahyin
delalet ettiği şeyi bilmeyen bir cahil olur. Eğer vahyin delalet ettiği gerçek
medlulüne ve hakikatine karşı çıkarsa bu sefer o aklı bilmeyen bir cahil
demektir.
Bu şekilde karşı çıkan
bir kimsenin hiçbir şekilde vahyi ve aklı birarada bilmesi düşünülemez. Aksine
o ya her ikisinde de cahildir –ki çoğunlukla bunların hali budur- ya ikisinden
birisini bilmeyen birisidir.
Bizler Müslümanlar,
Yahudiler, Hristiyanlar, Mecusiler ve puta tapıcılar arasında ortak olarak
kabul edilen bazı akli bilgileri bildiklerini inkâr etmiyoruz. Hatta bu hususta
onların ileri gittiklerini ve maharetlerini de reddetmiyoruz.
Ancak apaçık
delillerle şunu ortaya koyuyoruz. Onlar yüce Rabbin isimleriyle, sıfatlarıyla
ve fiilleriyle ilgili akli bilgileri bilmekte insanların en cahilidirler. Aynı
şekilde onun vahyinin ve rasûllerinin getirdiklerinin de cahilidirler.
Allah Azze ve Celle
rasûllerinden yüz çeviren kimselerin işitmeyen ve akletmeyen kimseler
olduklarını belirttiğine göre onların getirdiklerine karşı çıkanların durumu ne
olabilir?
Allah Azze ve Celle şunu
haber vermiştir. Ölümden sonra dirilişlerinde onların işitmeyenler ve akletmeyen
kimselerden olacaklarını mutlaka göreceklerdir.
- Devam Edecek İnşaallah –