Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

29 Haziran 2024 Cumartesi

Vahyi Akıl Süzgecinden Geçirme Fikrinin Çürütülmesi -8–

 36. Eğer akıllarda rasûlün haberi ile çelişen yargıların bulunması mümkün olsaydı, rasûle iman kesinlikle düşünülemezdi. Bunun da iki sebebi vardır:

a. Karşı delilin tümü ile reddedilmesi halinde bilgi edinmeye imkan kalmaz. İmkânsıza bağlı olarak kabul edilen bir şey de imkânsızdır.

b. Akılcıların peygamberleri tasdik ve onlara iman etmeleri şarta bağlı olur. İmanın bir şarta bağlı olması ise sahih değildir. “Şayet babam bana izin verirse rasûle iman ettim” yahut “siz bana şunu verirseniz, ya da ondan sonra yönetim işi bana verilirse” ve buna benzer şartlar koşarak iman ettim diyecek olursa ittifakla iman etmiş olmaz.

Aynı şekilde eğer: Akli bir delilin onunla çatışması hali müstesna verdiği haberlere iman ettim demesi de böyledir. İşte bu, bu gibi kimselerin gerçekte söyledikleridir. Böyle diyen bir kimse ise ümmetin ittifakı ile rasûle iman etmiş olmaz. Ayrıca böyle bir iman şer’i bakımdan küfür olduğu gibi, akli bakımdan da fasiddir.

O halde insanlara düşen görev Allah’ın rasûlüne herhangi bir şarta bağlı olmaksızın mutlak ve kesin bir şekilde iman etmektir.

Aklımın yahut benden daha akıllı olanın ya da benim gibi olanın aklının tasdik ettiğini tasdik, reddettiğini reddederim” diyen bir kimse de ümmetin ittifakı ile kâfirdir ve aklı fasiddir.

37. Böyle bir karşı çıkmak yüce Allah’ın kitab-ı keriminde âyetleri hakkında herhangi bir delil ve bir bilgileri olmadan mücadele edip tartışmakla yerdiği kimselerden kalmış bir mirastır.

Allah Teâlâ’nın haber verdiğine göre böyle bir tartışmanın kaynağı da kibirdir, kendilerinden daha bilgili olduklarını gördükleri kimselerin takındıkları hakkı kabule karşı bir büyüklenmedir.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Peygamberleri onlara apaçık deliller ile geldiğinde onlar yanlarındaki ilim dolayısı ile şaşırdılar...” (Mu’min, 83)

Cahil ve zalim nefisler eğer kendilerinden daha cahil olan kimselerden onun vesilesiyle ayrıcalık kazandıkları bir parça bilgi ve yine o sebeble bir çeşit liderlik ve mal elde etmişse zalim ve cahil ruhların hali budur.

Bunlara ilimlerinin, bilgilerinin izlerini kendi bilgi ve ilmi içerisinde silecek türden daha bilgili kimseler gelirse ona sahip olduğu bilgi ile karşı çıkar ve onun sahip olduklarına çeşitli bakımlardan tenkitlerde bulunmaya kalkışır.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Allah haddi aşan şüpheci kimseleri işte böyle saptırır. Onlar ki kendilerine gelmiş bir delil (sultan) olmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında tartışırlar. Gerek Allah indinde, gerek mü’minler nezdinde bu öfke oldukça büyüktür. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” (Mu’min, 34-35)

Yine Allah Azze ve Celle bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: “Kendilerine kesin bir delil (sultan) gelmemiş iken Allah’ın ayetleri hakkında tartışanlar var ya şüphesiz onların göğüslerinde asla kendisine ulaşamayacakları bir kibirden başka bir şey yoktur. (Mu’min, 56)

Sultan (delil, kesin delil) semadan indirilmiş kitaptır. Allah’ın kitaplarına ve rasûllerine, kendi ellerinde bulunan görüş, akli değerler, bid’atler ve bâtıl kelam ile karşı çıkan kimseleri yeren bu tür ayetler Kur’ân-ı Kerim’de pek çoktur.

Her kim insanların görüşleri ile vahye karşı çıkarsa onun söylediği bu söz işte bu tür sapıkların sözleri kabilinden olur. İmam Malik şöyle demiştir:

“Bizler bize bir diğerinden daha çok tartışma gücüne sahip bir kimsenin geldiği her seferinde Cebrail’in, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’er getirdiklerini o kimsenin tartışma gücü dolayısıyla terkedecek miyiz?”

Kim bu karşı çıkanların benimsedikleri esaslara, bunların kaynaklarına vakıf olursa onların bu karşı çıkışlarının iki esastan ortaya çıktığını açıkça görür: Hakka tabi olmaya karşı kibirlenmek ve basireti körelten bir heva

Böyle kimseler kapkaranlık geceler gibi şüphelerin darbesine uğrarlar. Bu nitelikte olan kimseler kendi akıllarıyla ve haklarında hüsn-ü zan besledikleri kimselerin akıllarıyla peygamberlerin getirdikleri haberlere nasıl olur da karşı çıkmazlar.

Daha sonra bu şüpheler dine bağlı, imana ve hayra sahip kimselerin kalblerine girdi. Bunlar da bu şüpheleri çürütemediler. Bu sebepten ötürü bunları din edindiler ve Allah’ın kendisi ile rasûlünü gönderdiği hususların tahkiki olduklarını sandılar. Bunları himaye için savaştılar, bu hususta kendilerine muhalefet eden kimselerin Allah ve rasûlü tarafından haram kılınmış haklarını helal olarak değerlendirdiler.

Bunların kimisi mukallid ve cahil, kimisi hata eden ve iyi niyetli müçtehid, kimisi zalim, haddi aşan ve mutaassıptır.

Hepsi için vaadolunan yer kıyamettir ve o gün emir yalnız Allah’ın olacaktır.

38. Aklî bilgilerden sem’i delillerle çelişen herbir şeyin tutarsız olduğu yine akıl tarafından bilinen bir husustur.

Şayet sem’i delil ile çatışmıyor olsa bile bizler onu çürütmekte ve sem’i delil ile çelişki halinde olduğundan ötürü tutarsız olduğunu kabul etmekte tereddüt etmeyiz. Hatta böyle bir delil bizatihi de batıldır.

Sem’i delil ile çelişki olması halinde onun batıl olduğuna dair sem’i bir delil var demektir. Çünkü böyle bir bilginin tutarsızlığı ve batıl oluşu üzerinde akıl ve sem’in delili ittifak halindedir. Bu şekilde olan bir bilginin akla da, sem’e de karşı delil olarak gösterilmesi uygun olmaz.

Bu özet bilgi vahye muhalefet edenlerin şüpheleri ile bunun tutarsızlığının ve aklın apaçık hükümlerine muhalefetinin açıklanması ile ortaya konulur.

Bu durum –Allah’a hamdolsun ki- rasûlün dininin yardımcılarının hâlâ yerine getirdikleri ve açıklamasını üstlendikleri bir husustur. Bu hususta onlar ilim, iman ve beyan bakımından mevkilerine göre Allah nezdinde derece derecedirler.

Hiçbir mesele görülemez ki, onunla Allah rasûlüne karşı çıkılsın da onun yardımcıları ve taraftarları onu reddedip tutarsızlığını açıklamasın.

Yine onlar, bunu ileri sürerek karşı çıkanların akıllarının oldukça basit olduğunu ilim türlerinden herbiriyle mutlaka ortaya koymuşlardır.

Allah’ın sünnet ve âdeti bu şekilde devam edegelmiştir. Sem’i delile karşı çıkan kimselerin kusurlarını açığa çıkartmış, onları rezil ve rüsvay etmiştir.

İnsanları güldürecek şeyler söylemelerine kadar Allah onları akılları konusunda yardımsız bırakmıştır. Nitekim sem’i delile kendi sözüyle itiraz eden, karşı çıktığı hususta insanlar kendisine gülünceye kadar yardımsız bırakılmaktadır.

İşte bu peygamberliğin delillerinin eksiksizliğinden, vahyin sıhhatinin belgelerinin mükemmelliğinden kaynaklanır. Ona karşı çıkan kimse akıl sahiblerini güldürecek şeyler söyler.

Birisi şöyle diyebilir: “Peygamberlerin getirdiklerine karşı haklı bir itiraz bulunabilir.” Eğer karşı çıkanın yetersizliği tesbit edilir ve batıl olduğu tahakkuk ederse bu o kişinin imanını ve yakînini arttırır ve böylece bu başkasının yanında benzeri bulunmayan bir kokuya sahip olduğunu ve bunun gibi hoş bir kokunun kimsede bulunmadığını ileri süren bir kimse durumunda olur.

Bir başkası ona karşı çıkarak kendisinin yanında onun gibi hatta ondan daha üstün koku bulunduğunu ileri sürebilir. Onu dışarı çıkartınca bakarsın ki o en kötü ve en berbat bir koku imiş fakat ortada pisliklerde, çöplüklerde yetişmiş, pislik böcekleri kabilinden akıllar da vardır. Bunlar ancak içinde yaşadıkları ortamda rahat edebilirler.

39. Şüphesizki akıl ile vahyin nassları arasında çatışma, peygamberliğe gerçekten iman eden müslümanların kurallarına da, peygamberliğin hakikatini tasdik eden dinlere mensup herhangi bir kimsenin benimsediği esaslara da uygun bir şekilde ortaya konulamaz.

Böyle bir karşı çıkmanın peygamberliğe iman ile hiçbir ilgisi yoktur. Böyle bir karşı çıkış onlar arasından peygamberliği kabul eden kimselerden beklenebilir.

Onların bu kabulleri de kendisine tabi olunmasını gerektiren özel bir zuhuru olan hikmet sahibi bir varlığın mevcudiyetini itiraf etmektir. Bu zat onlara akıllarının idrak edemediği bir şeyi haber verecek olursa, onlar da akıllarını ileri sürerek onun haberine karşı çıkar ve akıllarını haberlerinin önüne geçirirler.

İşte akıl ile peygamberlerin nassları arasında çatışma olduğunu kabul edenler ve Allah’a, meleklerine, kitablarına, rasûllerine ve ahiret gününe iman bahislerinde peygamberlerin nasslarına karşı çıkanlar bunlardır. Bu beş iman esasında bunlar akıllarıyla karşı çıkmışlar ve peygamberlerin yolu üzere bunların hiçbirisini tasdik etmemişlerdir.

Daha sonra bunların bu karşı çıkışları peygamberlere uyanlara da bulaştı ve kendi aralarında bunu kendilerine miras bırakan kimsenin mirasını paylaştıran mirasçılar gibi paylaştılar. Herbir kesimin vahiyden payı mezheblerinin ve taklid ettikleri kimselerin muhalefeti oranında olmuştur. Onlar vahyin nasslarını dışarda tutarak böyle bir karşı çıkmaya sığındılar ve ona sıkı sıkıya yapıştılar.

Bilindiği gibi bu peygamberliğe iman ile çelişmektedir. Bunu iddia eden bir kimsenin kendisi çelişkiye düşse bile kabul edebileceği en ileri nokta peygamberin ilmi hususlar dışında ameli hususlar için bir rasûl yahutta bir kısmı dışarda kalmak üzere haber verdiği bir kısım ilmi hususlar hakkında bir rasûl olduğunu kabul etmekten ileriye gitmez.

Böyle birisinin durumu onun insanların hepsine değil de bir bölümüne peygamber gönderildiğini kabul edenlerden daha kötüdür. Çünkü bu görüşü kabul eden bir kimse onu hem ilmi hem ameli hususlarda bir rasûl kabul eder. Fakat risaletinin bütün mükelleflere umumi olduğunu inkâr edişinde çelişkiye düşmekle birlikte onun getirdiği haberler ile akıl arasında bir çelişki görmez.

Böyle bir kişi peygamberin davet olunanlara risaletinin umumiliğini inkar ederken öteki davet ettiği ve haber verdiği şey hakkındaki risaletinin genelliğini inkar etmektedir.

Gerçekte ne bu ne öteki onun risaletine iman etmiş olmaz.

Çünkü buna şöyle denilir: Eğer bu gerçekten bunlara Allah’ın gönderdiği bir rasûlu ise o zaman diğerlerine de rasûl olduğu kesindir. Çünkü o bunu da haber vermektedir. Onu tasdik etmenin zorunlu bir gereği olarak risaletinin umumi olduğuna iman etmek gerekir.

Diğerine de şöyle denilir: Eğer o ameli hususlarda Allah’ın rasûlü ise ve bu hususlar Allah’tan gelmiş hak iseler ilmi hususlarda da Allah’ın rasûlüdür, çünkü o bunu da, ötekini de Allah’tan diye haber vermiştir.

40. Akıllarıyla vahye karşı çıkan bu kimseler dört büyük hata işlemişlerdir:

a. Peygamberlerin nasslarını reddetmeleri

b. Nakil hakkında kötü zan besleyip, onu akla aykırı ve akıl ile çelişir konumda görmeleri

c. Aklın bilgileri arasında nasslara uyanları reddetmek suretiyle akla karşı suç işlemeleri. Çünkü aklın reddettiğini iddia ettikleri nassların akla uygunluğu akıl ile çatışmalarından daha açık bir şekilde ortada bulunmaktadır.

d. İcad ettikleri esas ilkelerinde uydurdukları görüşlerinde –bunlar hem akla, hem nakle muhalif olmakla birlikte- kendilerine muhalefet eden kimseleri küfürle yahut bid’atçi ve sapık olmakla itham etmeleri.

Böylelikle onlar hem akla ve nakle aykırı olan görüşü kabul edenlerin görüşünün doğru olduğunu her ikisine uygun düşenlere yapışanların hata içerisinde olduğunu söylemişlerdir. Bu görüş ise Allah’ın kendilerine bir nur vermediği ve kalbinde nubuvvet nuru aydınlığının ulaşmadığı kimseler arasında revaç bulmuştur.

- Devam Edecek İnşaallah –

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)