Ali el-Halebî, İlmu Usuli’l-Bid’a’da
(s.62 vd.) Suyuti’nin el-Emru bi’l-İttiba ve’n-Nehyu Ani’l-İbtida adlı
eserinden (s.92-93) şöyle nakleder:
“Çirkin görülen bidatler;
dine aykırı olan veya dine aykırılığı gerektiren şeyler olup haram ve mekruh
olmak üzere iki kısımdır.[1]
Meydana gelen şeylerin
farklılığına göre bu da farklılık gösterir. Bazen dine aykırı olur, haram
kılınmasını gerektiren bir neticeye vardırır, bazen tenzihen mekruh olma
derecesini aşmaz. Başarılı kılınan her fakih, Allah’ın yardımıyla, iman ve
amelindeki kıdemine göre bu iki kısmı ayırt eder.
Bu çirkin bidatler iki
kısma ayrılır. Birincisi akide konusundaki bidatlerdir ki sapıklığa ve hüsrana
götürür.
Sapık fırka mensuplarının
aslı altıdır. Bunlardan her bir fırka on iki fırkaya daha ayrılmıştır. Bunların
toplamı yetmiş iki fırka eder.[2] Nitekim
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem onların cehennemde olacaklarını haber
vermiştir. Şimdi konumuz bunları açıklamak değildir. Lakin sünnet ve cemaate
sarılıp bu bidat fırkalarının asıllarından ve dallarından uzaklaşan, Allah
Teâla’nın lütfuyla kurtuluş fırkasından olur.
İkinci kısım: Sonradan
çıkan çirkin bidat fiilleridir. Bu babda kastedilenler de iki kısımdır:
Bir kısmı herkesin haram ya
da mekruh olduğunu bildiği sonradan çıkan bidatlerdir.
İkinci kısmı da çoğu
kimsenin ibadet, yakınlık, taat ve sünnet zannettiği bidatlerdir.
Birinci kısma; İslam
şeriatinden uzaklaşan, din imamlarına uymayı terk eden cahil halkın bir
grubunda meydana gelenler dâhildir. Bunlar fakirliğin hakikatini imandan kabul
edip kendilerini fakirliğe nispet edenler, yabancı kadınlarla kardeşlik kurup
onlarla halvet edenlerdir.[3]
Müslümanların ittifakıyla bu haramdır. Bunu helal sayan kâfirdir. Hafife alarak
işleyen sapık ve saptırıcı bir isyankârdır. Dinden ok gibi çıkmış,
Müslümanların cemaatinden ayrılmıştır. Bunu yapanları Allah uzak kılsın!
Şüphesiz mahrem olmayan yabancı kadınlara bakmak, onlarla halvet etmek,
sözlerini dinlemek; kitap, sünnet ve icma ile haramdır. Burası bunun
delillerini detaylı olarak sayma yeri değildir. Maksat sadece delili ve bidati
ortaya koyup ondan sakındırmaktır. Hiçbir Müslümana bu husus gizli kalmaz.”
[1] Mekruh; işleyen
kimsenin günaha girmediği fakat terk edenin ecir aldığı işlerdir. Bidatler
arasında mekruh olanı yoktur. Zira mekruhun işlenmesi haram değildir.
Bidatlerin ise tümü haramdır. Şeyh
Elbani rahmetullahi aleyh Haccetu’n-Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’de (103)
şöyle demiştir: “Bilmek gerekir ki, kişinin bidat olduğu açıklandıktan sonra
dinde işlediği en küçük bir bidat dahi, haramdır. Bazılarının zannettikleri
gibi bidatlerden mekruh mertebesinde olanı yoktur.”
[2] Telbisu
İblis (s.19) el-Bağdadi, el-Farku Beyne’l-Firak adlı eserinde (s.25) şöyle der:
“…Bu anlattıklarımızın toplamı yetmiş fırkayı kapsar. Bunlardan yirmisi Rafizi,
yirmisi Havaric, yirmisi Kaderiye, yirmisi Mürcie, üçü Neccariye, Bekriyye,
Dırariye, Cehmiyye ve Kerramiye’dir. Bunlar yetmiş iki fırkadır…” El-Bağdadi,
seksenden fazla fırka zikrettiği halde “Bunlar yetmiş iki fırka eder” demiştir.
İbn Cevzi ve el-Bağdadi, kendi asırlarına kadar olan fırkalardan söz etmişler,
yeni çıkan fırkaları saymamışlardır. Fakat onlardan sonra da yeni fırkalar
türemeye devam etmiştir.
[3] Bkz.:
el-Bais (s.22-23)