Şeyh Salih b. Abdillah el-Bekrî şöyle demiştir:
Birinci şüphe: “Dernekler; yetimlere ve davetçilere kefalet,
muhtaçların evlendirilmesi ve buna benzer hayırlı işler ile Allah’a davet üzere
kurulmuştur”
Cevap: 1- Bu amelleri Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ve
selef, bu derneklerin varlığından önce de en kamil şekliyle yerine
getirmişlerdir. Yine ilim ehli, davetçiler, zengin kimseler ve sadaka verenler
de bu işleri dernekler yokken bugüne kadar yapmışlardır. Bu ameller derneklere,
hükümetlere ve devletlere bağlı işler değildir. Dernek kurmak, bu amellerin
şart ve gereklerinden de değildir.
2- Bahsedilen hayırlı işler, Allah için halis kılındıktan ve
sünnete uygun olduktan sonra karşı çıkılacak işler değildir. Karşı çıkılan şey
ancak bu amellerin grupçuluğa ve dünyalık menfaatlere vesile kılınmasıdır.
3- Derneklerin hepsinde olmasa da, birçoğunda bu ameller
grupçuluk ve fitnelere vesile edinilmektedir.
İkinci Şüphe: “Dernekler sebebiyle insanlar
faydalanmaktadırlar.”
Cevap: 1- Bidatler ve günahların sahipleri de bunların
faydalı olduğunu zannederler. Lakin bunlar dünyevî ve özel faydalardır. Allah
Teâlâ şöyle buyurmuştur: “ Sana
içkiyi ve kumarı soruyorlar. (Onlara) de ki: İkisinde de insanlar için hem
büyük günâh, hem de faydalar vardır; fakat günâhları faydalarından daha
büyüktür. Yine sana (sadaka olarak) ne
vereceklerini soruyorlar. De ki: ihtiyaçtan fazlasını. İşte
Allah, dünya ve âhiret işlerini iyice düşünesiniz diye âyetleri böyle açıklar”
(Bakara 219)…
2- Derneklerin faydaları özeldir, terkindeki fayda ise
umumidir. Umumun maslahatı özel maslahatın önüne geçer.
3- Genellikle dernekler faydasından büyük kötülükler
içermektedir. Alimlerin üzerinde ittifak ettikleri ve şer’î delillerin
gösterdiği şey, kötülüklerin giderilmesinin, eşit oldukları takdirde iyiliklerin
elde edilmesinden öncelikli olmasıdır…
4- Ancak Allah’ın ve rasulünün yasakladıkları şeyleri
işlemekle ulaşılan maslahat geçersizdir.
5- Ancak dernek kurmak vasıtasıyla gerçekleşen faydalar
zannî veya geçicidir. Nice derneklere hizipçiler ve tamahkarlar hakim olmuş,
bunun sebebiyle insanlar fitnelere düşmüş, malları olmadık yerlere
harcanmıştır.
Üçüncü şüphe: “İslam için çalışmak ve daveti yaymak ancak
dernekler kurmak ve bazı muhalefetleri işlemek suretiyle mümkün olmaktadır. Vacibin
kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir.”
Cevap: 1- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra
insanların en şereflileri, içlerinden bazılarının muhalefeti sebebiyle Uhud’da
yenilgiye uğramışlardır. Bidatler ve günahlar ise bütün şer ve belanın
sebebidir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Eğer seni sağlam tutmamış
olsaydık, neredeyse onlara azıcık meyledecektin. O takdirde de sana, hayatın
da, ölümün de kat kat azabını tattırırdık; sonra sen, bize karşı kendine bir
yardımcı da bulamazdın” (İsra 74-75)
“Başınıza gelen her musîbet, sizin kendi ellerinizin
yaptıkları işler yüzündendir.” (Şura 30)
Ebu Bekr es-Sıddık radıyallahu anh şöyle demiştir: “Muhakkak
ki ben (Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in) emrini terk edersem sapmaktan
korkarım.”
Cubeyr b. Nufeyr’den: “Kıbrıs feth edilip de, halkı
birbirinden ayrı düşünce ağlaşmaya başladılar. Ebu’d-Derda’yı gördüm, tek
başına oturmuş, ağlıyordu. Dedim ki: “Ey Ebu’d-Derda! Allah’ın İslam’ı ve
Müslümanları aziz kıldığı bir günde sen niçin ağlıyorsun?” diye sordum. Ebu’d-Derda:
“Yazıklar olsun sana ey Cubeyr! Hakimiyet ve mülk sahibi bir ümmet olduğu
halde, Allah’ın emrini terk ettiklerinden dolayı insanlar Allah’ın katında ne
kadar da basittirler! Allah’ın emrini terk ettiler ve bu gördüğün hale
düştüler” dedi. (Ahmed, Zühd, 762)
Şeyh el-Elbani’ye dernekler ve dernek paralarının bankalara
yatırılması hakkında sorulduğu zaman şöyle demiştir: “Bu muhalefet bunun meşru
bir iş olmadığına yeter. Batıl üzerine kurulan şey ancak batıldır.”…
2- Alimler, dünyevî
bakımdan zayıf olmalarına rağmen, dernekler bir tarafa, devletlerin dahi maddi
kuvvetleriyle yaptıklarından fazlasıyla İslam için çalışmışlardır. Nitekim Şeyh
Rebi’nin, Şeyh el-Elbani’nin oğluna telefonda şöyle dediğini işittim: “Allaha
yemin olsun ki baban, devletlerin aciz oldukları konularda İslam ve sünnete
hizmet etmiştir.”
İmam Ahmed, Buhari, Muslim ve diğer imamlar da aynı şekilde,
devletlerin ordularıyla, işçileriyle, komutanlarıyla ve mallarıyla aciz kaldığı
konularda İslam ve sünnete hizmetler etmişlerdir. Bu alimler buna ancak sadakat
ve sünnete ittiba ile ulaşmışlardır…
3- “Vacibin ancak kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir”
sözüne gelince, kendilerinin aleyhinedir. Zira yetimlere kefalet, muhtaçlara
yardım ve Allah’a davet gibi meşru vaciplerin meşru olmayan yollardan
başkasıyla yerine getirilmesi mümkündür. Helaller, harama ihtiyaç bırakmayacak
kadar çoktur.
Dördüncü şüphe: “Selefî ve meşhur alimler tarafından kurulan
dernekler de var”
Cevap: 1- Alimler hata da eder, isabet de ederler. Onların
Kitap, sünnet ve selef menhecine uygun sözleri alınır, kabul edilir, uygun
olmayan ise reddedilir.
2- Takva ve vera sahibi, zahid ve güvenilir olup dernek kuran
alim ile cahil veya yarım alim, meçhul, dini ve vera’ı zayıf kimseler arasında
fark açıktır.
3- Meşhur alimlerin yönettikleri dernekler ayrılık ve
ihtilafa sebep olmamaktadır.
4- Alimlerin yönettikleri dernekler; Kur’an ezberi, hak
sahiplerinin evlendirilmesi, mescid bina etmek, yetimlere kefil olmak ve buna
benzer işler için kurulmuştur.
5- Bütün bunlarla beraber bu dernekler hilekar bidat ehlinin
saptırmalarından selamette değillerdir.
6- Onlar gibi diğer bazı alimler de vardır ki dernek kurmuyorlar.
Daha doğrusunu yapmalarına rağmen neden bu alimlere tabi olunmuyor? Bu ancak
hevaya uymak değil midir?
7- Bu fiil o alimlerden meşhur olmamış ve onlara nispet
edilmemektedir.
Beşinci şüphe: “Hükümetler, bu dernekler olmadıkça davete
izin vermiyorlar. Derneklere ise bankalara para yatırmadıkça, suretler
asmadıkça, başkan tayin etmedikçe izin vermiyorlar. Bu “zaruretler, mahzurları
mubah kılar” ve “iki kötülükten hafif olanını işleme” türündendir.
Cevap: 1- Günah konusunda itaat edilmeyeceği İslam
esaslarındandır. Bunun delilleri pek çoktur.
2- Davet ve bu hayırlı ameller, devlet ve dernek kurulmasına
bağlı değildir.
3- Mahzurları mubah kılacak olan zaruretler, def edilmesi
ancak sakıncalı işin işlenmesiyle mümkün olan işlerdir. Böyle bir durumda
sakıncalı olandan başka bir yol yoktur. Canının telef olmasından korkan
kimsenin leş yemesi gibidir. Eğer leşten başkası bulunamazsa leş yemek zorunda
kalınır. Ancak leşten başkası varsa leş yemek caiz değildir. Davet dernekler,
suretler, faiz, yalan, hile, ayrılık ve diğer fitneler olmadan da yerine getirilebilir
ve yayılabilir. Davet eğer mescidlerden engellenirse, evlerde, çarşılarda,
yollarda, iş yerlerinde, caddelerde, kitaplarda, yazılarda, alimlere yolculukla
yapılır. İslam ve sünnet düşmanlarının dikkatlerini çeken büyük dernekler
kurmak davetin şartı değildir. Bu şekilde düşmanlar tedbirler almakta, tuzaklar
kurmakta, ehlinin arasını ayırmaktadır. Yetimlerin, fakirlerin, yoksulların kefaleti
için onların resimlerini çekmek, sakıncaları mubah kılan zaruretlerden
değildir. zira suretler ve dernek olmadan da onların kefaleti mümkündür. Nitekim
heva ehli bu kaideyi genişletmişler, Allah’ın ve rasulünün haram kıldıkları
şeyleri bu isim altında işlemişlerdir…
Altıncı Şüphe: “Suretlere nasıl karşı çıkarsınız? Sizler de
Hac ve Umre için araba ruhsatlarında ve pasaportlarda suret kullanmaktasınız?”
Cevap: Bu zaruretler türündendir. Zira bu ameller ancak bu
yolla yerine getirilebilmektedir. Bununla beraber bu günahtan kalben de ikrah
duymak gerekir. Şayet bu amelleri yerine getirmek için başka bir yol varsa
suretler caiz olmaz. İşte burada “zaruretler mahzurları mubah kılar” kaidesi
tatbik edilir.
Yedinci şüphe: “Dernekler için fetva veren alimler vardır.”
Cevap: 1- Buna fetva vermeyen alimler de vardır. Neden buna
fetva veren alimlere tutundunuz da muhalifin sözünü terk ettiniz? Zira Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in üzerinde olduğu yola ve salih selefin menhecine
uygun olan diğeri idi.
2- Dernekler için fetva veren alimler; mescidler kurulması,
kuyular açılması, yetimlere kefalet ve buna benzer hayırlı ameller için fetva
vermişlerdir. Hizipçilik, taassup, yalan, hile, malları batıl yolla yemek, hak
ehline düşmanlık, suretler, bankalara para yatırmak ve daha önce zikri geçen
diğer fitneler için fetva vermemişlerdir. Şayet bunların bazısına fetva veren
alim varsa onun sözü reddedilir. Zira Kitap ve sünnete muhalif olan her şey
reddedilmiştir.
3- Dernekler için fetva veren alimler, derneklerin
hakikatlerini ve işin nereye varacağını bilememişlerdir. Veya durum kendilerine
karışık gösterilmiştir.
Sekizinci Şüphe: “Derneklere karşı çıkanlar cemaat halinde
ve düzenli çalışmaya karşı çıkıyorlar”
Cevap: 1- Cemaat halinde ve düzenli çalışmalar iki kısımdır:
Meşru olanı: Cemaatle namaz, safların düzeltilmesi, hac, Müslüman
olan uli’l-emr ile beraber cihad ve buna benzer meşru, farz, müstehap veya caiz
olan amellerdir. Bundaki düzen dine uygun olmasıdır. Selefiler de bu
görüştedir, buna karşı çıkmazlar.
Meşru olmayıp bid’at olanı: Hizipçilik, gruplar için sayı
artırma, bid’at olan biat ve başkanlık/emirlik gibi şeylerdir. Selefilerin
karşı çıktıkları şey, niteliğinde ve yolunda dine aykırı olan her amel ve düzendir.”
Şeyh Salih b. Abdillah el-Bekrî el-Yafii hafazahullah’ın; El-Berahin
ve’l-Beyyinat Fi Beyani Fiteni’l-Cem’iyyat kitabından (s.137-143) özetle
tercüme eden: Ebu Muaz