İmam Berbeharî Şerhu’s-Sunne’de
(s.23) şöyle der: “İşlerin sonradan uydurulan küçüklerinden sakın! Çünkü bid’atlerin
küçükleri gün gelir büyük olur. Bu ümmette ihdas edilen her bid’at böyledir.
Başlangıcı küçük olup hakka benzerdi. Ona giren bu şekilde aldanır, sonra da
ondan çıkmaya güç yetiremez. Böylelikle o küçük bid’at büyür, kendisine boyun
eğilen bir din haline dönüşür. Böylece doğru yola muhalefet eder ve İslam’dan
çıkar.
Allah sana rahmet
etsin, özellikle kendi zamanının ehlinden sözünü işittiğin her bir kişiye bak!
O konuda Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından ya da (selef) alimlerinden
birisi konuşmuş mu? Sorup araştırana kadar onun hakkında aceleci ve şüpheci
davranma. Eğer o konuda onlardan bir eser (rivayet) bulursan derhal ona
temessük et ve ona hiçbir şeyi tercih etme. Yoksa ateşe düşersin.
Bil ki, yoldan
çıkmak iki şekilde olur: Birincisi hayırdan başka bir şey istemediği halde hata
yapıp yoldan çıkan bir adamın misalidir. Onun hatasına uyulmaz. Çünkü ona
hatasında uyan helak olur.
İkincisi ise hakka
karşı çıkıp direnen, kendisinden önceki muttakilere muhalefet eden bir adamın
misalidir. O haktan sapan ve saptırandır! Şeytan bu ümmete karşı isteklidir.
Onu bilenin üzerine, insanları ondan sakındırmak bir haktır. İnsanlara onun
durumunu anlatır ki, hiç kimse onun bidatine düşüp de helak olmasın.
Allah sana rahmet
etsin, şunu da bil ki, kulun İslam’ı; ittiba edip, tasdik edip, teslim
olmadıkça tamam olmaz. Her kim İslam’ın işinden, Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem’in ashabının koruyup muhafaza etmedikleri bir şeyin kaldığını
zannederse onları yalanlamış olur. Bu da bölücülük ve onlara hakaret olarak
yeter. İşte o, bid’atçi, sapan ve saptıran, İslam’da ondan olmayan bir şeyi
ihdas edendir”
(İmam el-Evzai rahimehullah
şöyle der: “İlim; Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından gelendir,
Onlardan birinden gelmeyen şey ilim değildir” İbn Abdilberr, Camiu Beyani’l-İlm
1/18-19)
Berbahari’nin bu
sözlerine açıklama olarak Ali el-Halebî, İlmu Usuli’l-Bid’a’da (s.193) şöyle
demiştir:
“İşte bu harika söz bilgisiz davetçilerin(!) ya da avamın ya da
kültürlü(!) bir takım kimselerin tekrar edip durdukları bazı sözlere karşı
konulmaz bir cevaptır. İrtikap etmiş oldukları bir bid’ati ya da bulaşmış
oldukları bir muhdesi inkar eden biri ile karşılaştıkları zaman onların şöyle
dediğini görürsün:
“Bunlar formalitedir”!
“Bunlar küçük
şeylerdir”!
“Bunlar önemsiz,
cüziyyattan sayılan şeylerdir”!
Bütün bunlar bu yüce
dinin hakikati hakkında anlayış kıtlığına işaret eden faydasız sözlerdir. Onlar
aslında ancak kendisine insanların aşina olup, alışmış oldukları, dine sonradan
yamanan ve dinin onlardan uzak olduğu bid’atler ve muhdesatta insanların peşi
sıra gitmenin ve onlara dalkavukluk yapmanın esiri olan ihmalkarların ya da
avamın duygularını okşayan ya da heveslerini kaşıyanlardan sadır olur.
Sonra derler ki: “Özle
ilgilenin” “Büyük işlerle ilgilenin”
Bir cevap ve
açıklama olarak derim ki: Sizler ne tuhaf insanlarsınız! Kendinizde olan bir
bidati engellemeye ya da bir sünneti tatbik etmeye güç yetiremezsiniz, sonra
kalkıp kendinizden başkasından ondan daha büyük bir şeyi (!) talep edersiniz.
Bu şaşılacak, acayip bir şeydir!
Salih Selef’ten sabit
olan eserleri düşünen birisi kabuk ve öz şeklinde yapılan bu batıl ayrımın
onların aklının ucundan dahi geçmediğini açık olarak görür…
Her kim – onların tabirine
göre – teferruatta gevşek davranırsa özde de ihmalkar davranır. “Kim azda
gevşek olursa, bu alışkanlık onu çokta da gevşekliğe götürür” (İbn Badis, Asar
1/243)
İmam Şatıbî,
el-Muvafakat’ta (2/61) şöyle der: “Aslî konuların yerine gelmesinde tâlî
konular dikkate alınır. Aksi halde teşrî ile istenilen maslahat kaybolur gider.”…
İmam Buharî, Sahih’inde
(1/160) Allah Teâlâ’nın: “Bilakis şöyle demesi gerekir: Okutmakta ve öğretmekte
olduğunuz kitap uyarınca Rabbaniler olunuz” (Al-i İmran 79) ayetinin tefsirinde
şunu nakletmiştir: “Rabbanî: insanları büyüğünden önce ilmin küçüğü ile terbiye
edendir” İşte bu en mükemmel tanımlardandır.
Üstadımız Şeyh
Muhammed Şakra, nefis kitabı Tenviru’l-Efham’da (s.36-44) bu önemli meseleyi
güçlü kelimeleriyle tartışarak şöyle der: “İçinde bulunduğumuz bu zamanda
insanların ihdas etmiş oldukları şeylerden birisi de çok geniş, sınırları
alabildiğine kapsamlı, başlangıcı olmayan, sonu bilinmeyen bir sözdür. Acizlik,
cehalet ve heva hep beraber onu insanların gözünde süslemiştir. O söz şudur: “Bugün
müslümanların yapması gereken şey, teferruatla alakalı meseleleri bırakıp öze
önem vermeleridir!...” (Daha sonra müellif bu konunun ayrıntılarıyla ilgili
kuvvetli cevaplar zikretmiştir.)