Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

15 Temmuz 2018 Pazar

Selefî Davet, Hükümleri Herkesin Kitap ve Sünnetten Almasına mı Çağırıyor?

Soru: “Selefî davet hükümleri, ilim ve ihtisas sahiplerinden değil de kitap ve sünnetten almayı şart koşuyor. Avamdan bir kimsenin ilim ehline müracaat etmeden naslarda kendi anlayışına dayanması mümkün müdür?”
Şeyh el-Elbani rahimehullah'ın cevabı: Selefi daveti fıkhetmemiş ve anlamamış bazı insanlardan bunu çok işitiyoruz. Bunları selefîliğe davet eden şahısların kendilerinden ve eserlerinden işitmeyiz. Bu ancak selefî davetin rakipleri ve düşmanları tarafından böyle anlaşılmaktadır. Onlar bu daveti kötü anladıklarından bu gibi belaları getiriyorlar. İnsanların çoğu bizden naklediyorlar, bazılarının bizimle bağlantısı vardır, bazısı da bize karşı harp ediyor ve arkadan saldırıyorlar. Diyorlar ki:
Biz bütün müslümanları, hatta avamlarını dahi kitap ve sünneti doğrudan anlamaya çağırıyormuşuz” Ben açıkça şunu söylüyorum:
Şayet burada okuma yazma bilmeyen, Kur’an ayetini güzelce okuyamayan ve hadis rivayetlerini bilmeyen cahilleri, fıkıh, akide ve dinin tamamını kitap ve sünnetten almaya çağıran kimseler olsaydı o düşmanların bu iddiaları doğru olurdu. Lakin davet bu şekilde midir?
Bizler ilimden bir şey anlamayan kimseleri, cahilliklerini, avamlıklarını kitap ve sünnete karşı ümmiliklerini görmezden gelerek,  kitap ve sünnetten doğrudan almaya mı çağırıyoruz? Sonra böyle bir kimse çıkıp diyor ki: “Ben bunu böyle anlıyorum. Ben kitap ve sünnete tabi olmakla emrolunmuşum!” Selefî ya da Halefî dilediğiniz gibi niteleyin, böyle bir söz konuşacak bir müslüman asla bulamazsınız. Biz ise asla böyle söylemeyiz.
Yakın geçmişte Humus’tan bazı şahıslar bana geldiler, aralarında biraz kültürlü olan bir genç vardı. Ona meşhur “Mezhepsizlik” kitabından bir şeyler ulaşmıştı. O kitaba işaret ederek bizim bütün insanları kitap ve sünnete tabi olmaya çağırdığımızı, yani cahillerin kitap ve sünneti cehaletleriyle anlayamaya çağırdığımızı okumuş. Ona meseleyi ayrıntılı olarak açıkladım. Özetle ona dedim ki:
Kurân-ı Kerim nassı insanları ilim bakımından iki kısma ayırır: Birincisi âlimler ki, onlar kitap ve sünneti anlayanlardır. Âlimlere karşılık olarak ikincisi de kitap ve sünneti anlayamayan cahillerdir.
Kur’an-ı Kerim nassıyla, her iki sınıfa da vacip olan bir şeyler vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.” (Nahl 43) O halde bu, âlimleriyle, cahilleriyle, kültürlüsüyle, ümmisiyle bütün ümmeti muhatap almaktadır. Deniliyor ki; sizler; âlimler ve âlim olmayanlar olarak iki taifesiniz. Âlim olmayanlara düşen şey âlimlere sormaktır: “Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.” (Nahl 43) İşte bizim insanları davet ettiğimiz şey budur. Lakin taklitçilerle ihtilaf ettiğimiz şey ilim ve âlim kavramlarıdır. İlim nedir? Âlim kimdir?”
(Durusun ve Muhadaratun Muferriga)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)