İmam İbnu’l-Kayyım rahimehullah, kıyasa işaret eden ayetler
zikretmiştir. Bu sözleri, kıyasçıların dili üzerinden naklederek şöyle
demiştir:
“Allah Azze ve Celle’nin: “Kendi yaratılışını unutup bize
misal veriyor ve diyor ki: “Çürümüş olduğu halde bu kemikleri kim diriltecek?"
(Yasin 78) ayetinde, ölülerin öldükten sonra diriltilmeleri, yeryüzünün
ölümünden sonra bitki bitirerek diriltilmesine kıyas vardır. (Burada şu ayete
işaret etmiştir: “O'nun âyetlerinden biri de şudur: Sen, yeryüzünü kupkuru
görürsün; üzerine su indirdiğimiz zaman da, toprak harekete geçer ve kabarır.
işte, yeryüzüne böyle hayat veren, muhakkak ki ölüleri de diriltendir.” (Fussilet
39)
Yeniden yaratma, göklerle yerin yaratılmasına kıyas edilerek
neticeye ulaşılmıştır. Bu da bir şeyin aynısı olan diğer şeyin hükmünü
almasıdır”
Bu sözler, şu açılardan fasittir:
Birincisi: Kıyas ehlinin hüccet getirdikleri şey, naslarda
hükmü belirtilen şeyin hükmünü, aralarındaki ortak illet sebebiyle, naslarda
belirtilmeyen şeye vermektir. Kıyas ehline göre bu illetin nas ile gelmiş
olması ile kendilerinin istinbat etmiş oldukları bir illet olması arasında fark
yoktur. Bir şeye verilen hüküm; farz, haram, mubah, mustehap veya mekruh gibi
hükümlerdir.
Bu, Allah Azze ve Celle’nin yaratma, öldürme, helak etme, hidayet
etme vb. fiilleri hakkındaki hükümler değildir. Bu tür, fıkıhtaki kıyasın
kaynaklarından değildir.
Mesela kıyas ehli, Allah Azze ve Celle’nin kafirleri,
rasullerine isyan etmeleri sebebiyle kendilerinden önceki kafirlerin başlarına
gelenlerle sakındırmasını delil getirmezler. Hiç kimse: “Hud kavminin fiilini
işledikleri takdirde, Allah Azze ve Celle onlara akim bir rüzgar gönderecektir”
dememiştir. Yine, Semud kavminin fiilini işledikleri takdirde Allah Azze ve
Celle’nin onlara sayha gönderecektir demezler. Üzerinde konuşulan konu bu
değildir. Kıyas ehlinin maksatları da bu değildir. Böyle bir istidlal, öne
sürülen kayıtlara uymaz ve reddedilmiş, batıl bir iddiadır. O halde İbn Kayyım’ın
kıyas ehlinden naklederek zikrettiği bu misalin, kıyas ehlinin delil
getirdikleri şeyle alakası yoktur. Bu
batıl bir istidlaldir. Hatta bunu delil getirmenin anlamı da yoktur.
Yine burada ne kıyas zikredilmiştir, ne kıyasın uygulanma
şekli, ne şartları ve ne de emri! O halde kulun, emrolunmadığı bir şeyi kıyasla
hükme kaynak edinmesi nasıl helal olur? Hatta şayet Allah Azze ve Celle,
kıyasçıların şartlarına göre kıyas yapmış olsaydı bile, O Allah Azze ve Celle’dir,
yapar, biz ise hükümler çıkarmak için kıyas yapamayız derdik. Çünkü Allah Azze
ve Celle yaptıklarından sorulmaz, insanlar ise sorumludur!
Görmüyor musun, O bir şeye hükmeder, sonra bu sizin için
hayırlı olandır der. Yani bu bize caizdir ve onun bizim için hayırlı olduğuna
hükmederiz?
Onlardan biri itiraz
eder ve şöyle diyebilir: “Bu, sizin inkar etmek istediğiniz kıyastır. Kulların rabbi,
haramlığa kıyas yaptığı gibi, kulları da haramlığa kıyas yapar.”
Cevap olarak şöyle denilir:
Birincisi: Bizim kastettiğimiz istidlal bu değildir. Buna
rağmen itiraz ettiğiniz şey de kıyas değildir. Zira kulların hüküm vermesi,
Allah Azze ve Celle’nin izin vermediği bir teşrî (din koyma)dır. Kulların kıyas
yapmaları da, Allah Azze ve Celle’nin izin vermediği bir din koymadır. Allah Azze ve Celle’nin kıyası
emrettiğine dair delil bulunmadığı sürece, Allah Azze ve Celle izin vermediği
şeyi din kılmayı da haram kılmıştır. Kulların hükmü ve kıyasları haramdır. Zira
her ikisi de Allah Azze ve Celle’nin
izin vermediği bir teşridir.
İkincisi: Bizim delil getirdiğimiz şey şudur:
Sizler Allah Azze ve Celle’nin yaptığı herşeyi yapmanın kulları için de caiz
olduğunu zannediyorsunuz. İşte bu zannınıza uygun olarak da: “Allah Azze ve
Celle kıyas yapmıştır, kulları da kıyas yapabilirler” demeye devam ediyorsunuz.
Allah Azze ve Celle haram kıldıkça veya
helal kıldıkça kulların da haram kılmaları ve helal kılmalarının caiz olduğunu
söylersiniz. İşte bu da apaçık bir küfürdür! Akibetini görünce zannınız iptal
olmuştur!
* "Allah'ın indirdiğinden başkasıyla hükmedenler kafirlerin ta kendileridir" ayetini, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ve sahabelerinin açıklamalarına aykırı bir anlayışla ele alarak, bütün yöneticileri, hakimleri, belediye başkanlarını, muhtarları, hatta oy kullananları tekfir eden muasır harici köpeklerinin kıyası savunmaları bu bakımdan büyük bir tezattır! Çünkü tekfir ettikleri şahıslar belki küçük küfrü işlemektelerken, kendileri büyük küfür olan teşrî'yi/din koyma fiilini meşru görmektedirler!
Yine kıyasçıların Kur’ânda kıyasa işaret ettiğini
düşündükleri ayet, kendilerinin aleyhlerine delil olmaktadır. Onlar: “Allah Azze
ve Celle’nin ikinci diriltmesini, birinci diriltmesine kıyasladığını
söylüyorlar. Böylece birinin hükmünü diğeri de alıyor. Onların bu sözleri, şu
anlama gelir: “Şayet bu konuda Allah Azze ve Celle katından bir nas olmasaydı,
bizler kıyas yoluyla yeniden diriltileceğimizi anlardık!” İşte bu Allah Azze ve
Celle’ye iftiradır! Böylece bu ayeti kıyasa delil getirmeyi terk etmeleri farz
olmuştur!
Şayet şöyle derlerse: “Bilakis, bu mümkündür. İbnu’l-Kayyım,
“İkinci dirilişin, birinci dirilişe kıyaslanması, bunun mümkün olduğunu
gösterir” demiştir.”
Cevap: Sizinle bu konuda tartışmayız. Biz ancak kıyas
metodunun dinî bir hüküm çıkarmak için kaynak edinilmesine karşı çıkarız. Bu
imkan, hükmün Allah Azze ve Celle katından olmasını gerektirmez. Bizler Allah Azze
ve Celle’nin tıpkı buğdayı buğdaya karşı fazlalıkla satmayı haram kıldığı gibi, mercimeğin,
mercimeğe karşı fazlalıkla satılmasını da haram kılmaya kâdir olduğunu inkar
etmeyiz. Biz ancak Allah Azze ve Celle bize haram kılmadığını bildirdiği halde,
bunun kıyas yoluyla haram kılınmasına karşı çıkarız.
Yine İbnu’l-Kayyım rahimehullah, kıyasçıların dili
üzerinden, Allah Azze ve Celle’nin kitabında misaller vermesini zikreder.
Burada da az önce söylediğimizi söyleriz. Zira Allah Azze ve Celle bize darbı
mesel yapmamızı emretmemiştir. Bu, Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın, Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisini rivayeti esnasında yapmadığı bir
şeydir: “:
‘Ateşin değdiği her şeyden hatta peynir parçasından bile abdest lazım
gelir.’ Bunun üzerine İbn Abbâs radıyallahu anhuma, ona şöyle dedi: “Ey Ebû Hureyre! (Yani şimdi)
yağdan yersek abdest mi alacaz? Sıcak sudan içersek abdest mi alıcaz?” Bunun
üzerine Ebû Hureyre radıyallahu anh, İbn Abbâs radıyallahu anhuma’ya şöyle dedi:
“Ey kardeşimin oğlu! Eğer Rasûlüllâh sallallahu
aleyhi ve sellem’den bir hadis işitirsen sakın ona darbı mesel yapma!’”[1]
İşte Ebu Hureyre radıyallahu anh, ancak Allah Azze ve Celle katından
hüküm bildiren Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisine darbı mesel yapmaktan
sakındırmıştır! İbn Abbas radıyallahu anhuma da Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın
yasakladığı şeyi reddedecek bir şey bulamamıştır. Her ikisi de büyük
sahabelerdir ve Allah Azze ve Celle’nin hükümlerine misal getirmeyi uygun
görmemişlerdir.
Yine İbnu’l-Kayyım rahimehullah, kıyasçıların bir şeyin hükmünü, aynısı
olan başka şeye giydirmelerini zikreder.
Bir kilo buğdaya karşı iki kilo buğdayı fazlalıkla satmanın hükmü, iki
kilo buğdayı bir kilo buğdaya karşı satmakla birdir. Ama mercimeği fazlalıkla
satmak zorunlu olarak aynı hükümde değildir. Zira buğday başka bir şey,
mercimek başka bir şeydir. İkisinin aynı olduğunu iddia eden büyüklenen bir
inatçıdır.
Yine şöyle der: Kur’an’da
zikredilen misaller, benzerleriyle hükümde aralarının eşitlenmesini gerektirir.
Bu doğrudur, Allah Azze ve Celle dilediğini yapar. Ancak bizler deriz
ki: şayet Allah Azze ve Celle bize bir şeyin benzerinin hükmünü haber
vermemişse hiçkimse bunun hükmünden haberdar olamaz. Bu da kıyası yıkar. Eğer: “Biz
Allah Azze ve Celle’nin böyle hükmetmesinin mümkün olduğunu biliriz” derlerse,
denilir ki: buna daha önce cevap verdik. Bizler sizinle, Allah Azze ve Celle’nin
herşeye kadir olması hakkında tartışmıyoruz. Nitekim Kur’ân’da bir şey ile
diğeri benzetilerek aralarındaki hükmün eşitlenmesine dair misaller vardır. Yine
bir şey, diğerine benzediği halde hükümlerinin farklı oluşuna da misaller
vardır.
Yine kıyas ehli, itibar ayetini de kıyasa delil getirmişlerdir. Bu ayet
şudur:
“Kitap ehlinden inkâr edenleri kendi ülkelerinden ilk sürgünde
çıkaran O'dur. Oysa siz (ey mü'minler), onların çıkacaklarını sanmamıştınız.
Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'ın cezasından koruyacağını
zannediyorlardı. Fakat Allah'ın azabı hiç hesab etmedikleri bir yerden
kendilerine gelmiş ve kalblerine bir korku salmıştır. Öyle ki evlerini kendi
elleriyle, hem de mü'minlerin elleriyle tahrib etmişlerdir. Ey akıl sahipleri!
Bundan ibret alın” (Haşr 2)
Diyorlar
ki: Allah Teâlâ’nın: “ibret alın” sözü, “Kıyaslayın” demektir. Halbuki bu
tefsiri şer’î naslar onaylamaz! Hatta Allah Azze ve Celle’nin bize hitap ettiği
arap dili de onaylamaz. İnşaallah bunu da ileriki zamanlarda mustakil olarak
açıklarız. Kısaca şöyle diyelim: Şayet “ibret alın” sözünün, “kıyaslayın”
manasında olduğunu varsayarsak, durum burada mücmeldir, açık değildir. Ne Kur’an’da,
ne sünnette, ne de icmada kıyasın
açıklaması gelmemiştir!
[1] Tirmizî, (no: 79); Ebû Dâvud, (1/194) ve
İbn Mâce, (2/485) rivayet etmiştir. Elbânî sahih demiştir.