İmam İbnu’l-Kayyım rahimehullah’ın İ’lamu’l-Muvakkiin’de
kıyasın hüccet oluşuna getirilen delillere dair zikrettiği hadislerden birisi,
Muslim’in rivayet ettiği şu hadistir: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
ashabından bazı insanlar, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “…Eşinizle cima
etmeniz de bir sadakadır” sözünü duyunca dediler ki: “Ey Allah’ın rasulü! Birimiz
şehvetini giderdiğinde de mi ecir kazanıyor?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki: “Ne dersiniz, şayet bunu haram yoldan giderseydi bu günah
olmaz mıydı? İşte helal yoldan gidermesi de ecir kazandırır”[1]
İmam İbnu’l-Kayyım rahimehullah diyor ki: “İşte bu kıyasu’l-aksi’l-celî’dir.
Bu illetin zıddının sabit olmasıyla, aslın hükmünün fer’e uygulanmasının
ispatıdır.”
Kıyasçılara göre burada aslın hükmü: günah, aslın illeti:
haram ilişki, fer’in illeti: helal ilişkidir. Böylece fer’in hükmü de: ecir
olmaktadır.
Lakin şu sebeplerden dolayı hakikatte bu hadiste kıyasçıların
uygulamakta oldukları bir kıyas yoktur:
Birincisi: Kıyasçıların kıyaslarında istinbat ettikleri
illet, helal işlemek veya haram işlemek değildir. Veya haramı terk ya da farzı yerine getirmek de değildir. Kıyasçılardan
hiçbiri şunları dememiştir:
“Mercimeğin fazlalıkla satışının haram olmasının illeti,
onun haram bir şekilde satışıdır. İllet, buğdayı fazlalıkla satan kimsede
mevcuttur. Öyleyse mercimeğin fazlalıkla satışının hükmü de, buğdayın fazlalıkla
satışının hükmüyle aynıdır.”
Şayet müslüman, mercimeğin fazlalıkla satışının, haram bir
satış şekli olduğunu anlarsa, bu satışın da haram olduğunda tereddüt etmez.
Müslümanın, kendisine haram olan kadınla ilişki kurması,
müslümanların üzerinde çekiştikleri bir illet olmaya uygun değildir. İki müslüman,
haram olan bir kadınla ilişkide bulunmanın günah oluşunda ihtilaf etmez. Bu,
kıyasçılarla, kıyası reddedenlerin çekiştikleri husus değildir.
Müslümanın, kendisine helal olan kadınla ilişkisi de,
müslümanların üzerinde çekişecekleri bir illet olmaya uygun değildir. İki müslüman,
kişinin kendisine helal olan eşiyle ilişkisinin caiz oluşunda ihtilaf etmez. Öyleyse
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kıyasçıların kullandıkları istidlali
kullanmamıştır. Hepimiz biliriz ki, kişinin kendi eşiyle ilişkisi caizdir.
Allah Azze ve Celle dilerse bundan dolayı ecir yazar.
İkincisi: Hadiste Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
kıyasçıların istidlalini kullanmış değildir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem onlara şöyle dememiştir: “Ne dersiniz, şayet haram ilişkiye girse bu
kendisine günah olmaz mıydı?” Onlar da: “Evet” deyince: “O zaman bunu helal
yoldan gidermesinin hükmünü nasıl anlamazsınız?” Evet, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem böyle dememiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, haram
ilişkinin hükmünü, helal ilişkinin hükmünü bilmeye bir sebep kılmamıştır.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şunu kastetti: “Şunu yapan
günah kazandığı gibi, şunu yapan da ecir kazanır.”
Öyleyse Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kıyasçıların
istidlal metodunu kullandığı iddiası zandan ibarettir.
Üçüncüsü: Kıyasçıların bu hadisi, kıyasın hüccet olmasına
delil getirmeleri, kıyasın hücciyetini zayıflatmaktadır. Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem’in ashabından olan insanlar, zina edenin günaha girdiğini
biliyorlardı ve helal ilişkiden ecir kazanıldığını öğrenmek için klyasçıların
metodunu kullanmadılar! İşte bu kıyasçıların istidlalini zayıflatmaktadır.
Hadiste bu durum açıktır. Şurası kesindir ki, Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in ashabı kıyasçıların istidlal metodunu kullanmıyorlardı. Dolayısıyla
bu hadisin kıyasın hüccet oluşuna delil getirilmesi, bizzat kıyasın hüccet
olduğu görüşünü zayıflatmaktadır. Hatta şayet bir kimse bu hadisi kıyasın
hüccet olmadığına delil getirse, bu mümkündür.
Çünkü müslümanın kendi eşiyle ilişkiye girmesi ya mubah, ya
farz, ya da mustehaptır. Mubah olması halinde, bunu işleyen ecir kazanmaz. İbn
Hazm’ın dediği gibi, mubah: bir şeyi yapmakla terk etmenin eşit olması, bundan
dolayı sevabın da cezanın da gerekmemesidir.
Bu hadiste ise ecrin
ispatı vardır. O zaman bunu işleyen, usulcülerin tarifine göre mubah işlemiş
olamaz.
Farz olması halinde; farz; terk edenin kınandığı ve
işleyenin ecir aldığı bir fiildir.
Mustehap olması halinde ise, işleyenin ecir aldığı, terk
edenin ne günah ne de ecir kazandığı fiildir.
İmam Nevevi rahimehullah bu hadisin şerhinde şöyle der: “Burada
mubahların, niyetlere göre taate dönüşeceğine delil vardır.”
İki müslüman, cimanın her zaman farz olmadığı hususunda
ihtilaf etmezler. Şayet müslümanın kendi eşiyle cima etmesinin farz olmadığı
bir anda bulunursak, o müslümanın kendisine haram olan kadınla ilişkiyle
girmeyi terk etmesi ecir kazandırır. Eğer kendi eşiyle cimayı terk ederse günah
işlemiş olmaz. Şayet aslın hükmünün zıddını, fer’ için ispat söz konusu olsaydı,
burada illetin zıddı olan: “günah işlemiş” olmanın sözkonusu olması gerekirdi!
Zina etmediği zaman ecir kazandığına göre ve kişinin kendi
eşiyle cima etmediği zaman günahkar olmadığına göre, aslın hükmünün zıddı
nerede?
Şayet bir kimse bu istidlal ile delil getirmek istese şöyle
demeliydi: “Namazı vaktinde kılmak failine ecir kazandırır, bu da kendisine
helal olmayan kadınla ilişkiye giren kimsenin zıddıdır. Birincisini yapmak farz,
ikincisi ise haramdır.” Yine şöyle demeliydi: “Namazı vaktinde kılmayı terk
eden günah kazanır, bu da kendisine helal olmayan kadınla ilişkiyi terk edenin
zıddıdır. Birincisini terk etmek haram, ikincisini terk etmek farzdır” Demek
ki, bu istidlal uygun değildir. Kıyas ehli ise illet olarak bu sıfatı kıyaslarında
zikretmezler!
Yine hadisten anladıkları bu istidlal ile delil getirenlere
şöyle denir:
Ebu Davud, Suneninde, Ebu Hureyre radıyallahu anh’den
rivayet ediyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Sizden
birinin ateş koru üzerine oturarak elbisesini yakması ve bunun cildine
ulaşması, kendisi için bir kabir üzerine oturmasından iyidir.”[2]
Yine şöyle rivayet ediyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki: “Kabirler üzerine oturmayın ve onlara doğru namaz
kılmayın”[3]
Kabir üzerine oturmak haramdır ve günah kazandırır. Sandalyeye
veya yere oturmak ise helaldir ve ecir kazandırmaz!
Kıyasçıların istidlaline göre sandalyeye oturmasından dolayı
ecir uman olabilir mi?
Şayet Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem kıyasçıların hadisten anladığı manayı murad
etseydi, elbette sandalyeye veya yere oturmak failine ecir kazandırırdı! Alemlerin
rabbine hamd olsun.
[1]
Muslim (1006)
[2] Ebu
Davud (3228)
[3] Ebu
Davud (3229)