Şeyh el-Elbani, İbn Useymin, İbn Baz ve Şeyh Mukbil gibi müçtehit
alimlerin vefatlarından sonra özellikle Suud’da bulunan Hanbeli Mezhebinin ve
diğer mezheplerin mutaasıpları, mezhep taklidi bidatini yeniden diriltmek için
habis faaliyetlerine hız vermişlerdir. Önce “dört imamın akideleri birdir” gibi
söylemler ortaya atarak Ebu Hanife’nin akidesinin de diğer üç imamla aynı
olduğu zannını uyandırmışlar, sonra güya “sünnete en uygun mezhep Hanbeli’liktir”
söylemiyle, isimlerinin sonuna “el-hanbeli”, başkaları da “el-Hanefi”, “eş-Şafii”
gibi nispetler eklemeye başlamışlardır. Halbuki muayyen bir mezhebe nispet
edilmenin kendisi sünnete ve selefin menhecine muhaliftir. Ebu Hanife’yi
Şeyhulislam İbn Teymiyye gelene kadar doğru dürüst savunan bir ehl-i sünnet
alimi de olmamıştır. Lakin İbn Teymiyye rahimehullah, Ebu Hanife ile
kendilerini Ebu Hanife’ye nispet eden Maturidilerin akidelerinin birbirinden
uzak oluşuna işaret ederken, Ebu Hanife’nin iman konusunda mürcie oluşunu da
belirtir.
Günümüzde mezhepleri revaca getirmeye çalışanlar ise, Ebu Hanife’yi
sütten çıkmış ak kaşık gibi sunmak için mürcielik bidatinden döndüğü iddiasını
da ortaya atmışlardır.
Bunlardan birisi Dr. Muhammed el-Humeyyis’in, Dört İmamın İtikadı
kitabında Ebu Hanife’nin “iman artmaz ve eksilmez” görüşünü zikrettikten sonra
şöyle demesidir: “Ebu Hanife’nin imanın artıp eksilmesi hakkındaki görüşüyle,
onun imanı tarif ederken “iman kalp ile tasdik, dil ile ikrardır, amel iman
hakikatinin dışındadır” sözü, O’nu Malik, Şafii, Ahmed, İshak, Buhari vb.
imamlardan ayıran en bariz farklılığıdır. Hak ise saymış olduğumuz diğer
imamların dediğidir. Ebu Hanife bu sözü ile hakka isabet edememiştir. Ancak o,
bu halde de ecir sahibidir. İbn Abdilberr ve İbn Ebi’l-İz’in dediklerine
bakılırsa, Ebu Hanife, bu görşünden vazgeçmiştir. Allah daha iyi bilir” Bkz.:
et-Temhid (9/247) Tahavi Akidesi (s.395)
Bu ifadeler şu çarpıtmaları içermektedir:
Birincisi: Ebu Hanife, Sahabe ve Tabiinin icma ettikleri bir akide
esasına muhalefet etmesine rağmen, içtihadında hata eden bir hakim gibi,
hatasında da ecir sahibi olarak lanse edilmiştir. Halbuki selefin icma
ettikleri bir akide konusunda böyle bir hata, sahibine değil ecir kazandırmak,
ehl-i sünnetin dışına çıkarır. Üstelik kitap ve sünnet nasları açıkça “imanın
artmasından” bahsederken, Ebu Hanife hangi ayete yahut hangi hadise dayandı da
içtihat etti? Humeyyis, bunun kitap ve sünnete dayalı bir içtihat olamayacağını
bilmesine rağmen rağmen Ebu Hanife’nin ecir aldığını iddia etmektedir! Üstelik
şayet Ebu Hanife’nin bu konuda dayandığı bir nas olsaydı bile, Selefin icma’ına
muhalefet ettiği için yine mazur görülemezdi.
İkincisi: Ebu Hanife’nin bu sapık görüşünden de dönmüş olduğu ima
edilerek aklanmaya çalışılmıştır. Buna kaynak olarak da İbn Abdilberr ve İbn
Ebi’l-İz verilerek iftira edilmiştir. İbn Ebi’l-İz muahhirundan olduğu için
onun sözü hüccet değildir. - Yine de İbn Ebi'l-İz Ebu hanife'nin bu görüşünden döndüğüne dair herhangi bir şey dememiş, sadece aradaki farklılığın lafzî olduğunu iddia etmiştir - İbn Abdilberr’in et-Temhid'inde (9/247) kaynak verilen bölümünü
aktaralım ki, nasıl iftira edildiği açıkça ortaya çıksın:
مؤمل عن حماد بن زيد قال كلمت أبا حنيفة في الأرجاء فجعل
يقول وأقول فقلت له حدثنا أيوب عن أبي قلابة قال حدثني رجل من أهل الشام عن أبيه ثم
ذكر الحديث سواء إلى آخره قال حماد فقلت لأبي حنيفة ألا تراه يقول أي الإسلام أفضل
قال والإيمان ثم جعل الهجرة والجهاد من الإيمان قال فسكت أبو حنيفة فقال بعض أصحابه
ألا تجيبه يا أبا حنيفة قال لا أجيبه وهو يحدثني بهذا عن رسول الله صلى الله عليه وسلم
وفي رواية مؤمل وغيره في هذا الحديث عن حماد بن زيد قال كنت بمكة مع أبي حنيفة فجاءه
رجل فسأله عن الإيمان وعن الإسلام فقال الإسلام والإيمان واحد فقلت له يا أبا حنيفة
حدثنا أيوب عن أبي قلابة وذكره
“Muemmel, Hammad b. Zeyd’in şöyle dediğini nakletti: “Ebu Hanife
ile irca hakkında konuştum. “Ben şöyle derim” demeye başladı. Ben de ona dedim
ki: “Bize Eyyub, Ebu Kılabe’den, o da Şam’lı bir adamdan, o da babasından
rivayet etti. Sonra hadisi sonuna kadar zikretti.
Hammad dedi ki: “Ebu Hanife’ye: “Görüyor musun, hangi islam ve hangi iman en
üstündür diyor, sonra hicret ve cihad imandan sayılıyor” dedim.” Bunun üzerine
Ebu Hanife sustu. Arkadaşları ona: “Ey Ebu Hanife cevap vermeyecek misin?”
dediler. O da: “Cevap veremem. O bana bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den rivayet etti” dedi. Diğer rivayette Muemmel ve başkaları şöyle
rivayet ettiler: “Hammad b. Zeyd dedi ki: “Ben Mekke’de Ebu Hanife ile
beraberdim. Bir adam gelip iman ve islam hakkında sordu. Ebu Hanife: “İman ile
islam birdir” dedi. Ben de ona dedim ki: “Ey Ebu Hanife, bize Eyyub, Ebu Kılabe’den
rivayet etti…” böylece hadisi zikretti.
Evet, İbn Abdilberr’in nakli böyle. Muemmel, ezberi iyi olmayan bir
ravi olduğu için isnadında zayıflık olmakla beraber, Humeyyis’in çarpıtmaları
şu noktadadır:
1- Humeyyis, Ebu Hanife’nin “iman artmaz ve eksilmez” görüşünden
döndüğüne İbn Abdilberr’in bu naklini delil getirmiştir. Halbuki burada imanın
artması ve eksilmesi değil, amellerin imandan bir cüz olması ve iman ile
islamın birbirinden farklı oluşu söz konusu edilmektedir.
2- Humeyyis, “İbn Abdilberr’in ifadesine bakılırsa Ebu Hanife bu
görüşünden vaz geçmiştir” diyor. Oysa burada Ebu Hanife’nin görüşünden
döndüğüne dair bir ifade yoktur. Sadece kendisine getirilen delil karşısında
cevap veremeyişi zikredilmiştir.
Hulasa, Ebu Hanife’nin, “iman artmaz ve eksilmez” şeklindeki mürcie
akidesinden döndüğüne dair bir delil yoktur. Ebu Hanife’ye aşırı hüsnüzanla
hareket eden muasır araştırmacılar işin şurasını gözden kaçırıyorlar: Onların
Ebu Hanife’yi her konuda aklamak adına yaptıkları bu girişim, aslında Ebu
Hanife’yi Ehl-i Sünnet dışı sayan Veki b. el-Cerrah, Şa’bî, Hammad b. Zeyd,
el-Evzai, Sufyan es-Sevrî, Malik b. Enes, Abdullah b. Mubarek, Buhari, Nesai,
Fesevî, Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Ahmed ve diğerleri gibi imamları itham
etmektir!