Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

8 Eylül 2012 Cumartesi

El-Ciyzânî’nin Kıyas Hakkında Yazdıklarının Değerlendirmesi


Muhammed b. Huseyn b. Hasen el-Ciyzânî, “Meâlimu Usûli’l-Fıkh İnde Ehli’s-Sunne ve’l-Cemaa adını verdiği bir fıkıh usulü kitabı yazmıştır. Daha önce incelediğim fıkıh usulü kitaplarının genelinde kıyas başlığına gelince bariz bir şekilde, papağan gibi önceki kelamcıların dediklerinin tekrarından ibaret mugalatalar dikkatimi çekiyordu. El-Ciyzani’nin kitabında kendisinin diğer fıkıh usulü kitaplarından farklı olarak şahsi çabalar harcadığını ve bir takım ıslahlarda bulunduğunu gördüm. Lakin kıyas babında, her ne kadar değişik ifadeler ve farklı deliller zikretmiş olsa da, yine de kelamcıların fakihleri hapsettiği sınırların dışına pek çıkamadığını gördüm.
Bu kitabında çoğunlukla Ebu’l-Abbas İbn Teymiyye en-Numeyrî ve Ebu Abdillah b. el-Kayyım ez-Zer’î rahimehumallah’tan nakilde bulunmuştur. Bu iki imam sünnetin yayılmasında ve değerinin yüceltilmesinde gayret göstermişlerdir. Ancak alimin, ihtilaf edilen konuda hükmetmek için alimlerin sözlerini delil getirmesi, bunlarla itirazda bulunması veya bu sözleri kaide kılması mümkün değildir. Zira bu, büyük bir hatadır. İhtilaf anında bu ihtilafın sadece iki vahye (kitap ve sünnete) ve bu ikisinin delillerine döndürülmesi hususunda icma vardır. Zira kitap ve sünnet, her türlü eksiklik, şaşkınlık ve kötülükten korunmuştur.
Bu kitabın kıyas ve delil olması bölümünde – Allah kendisine selamet versin – kıyas-ı celî hakkında şöyle diyor: “Bu tür kıyasın üzerinde ittifak vardır.”[1] Peki nerede bu ittifak?
Kıyas-ı celî’ye, Allah Teâlâ’nın şu ayetini örnek veriyor: “Yetimlerin mallarını zulümle yiyenler…” (Nisa 10) Bu ayette geçen yetim malı yemeye kıyasla,  yetimin malını yakmak ve batırmak da haramdır diyor. Bu açık bir hatadır. Çünkü bu ayet yetimin malını yemenin haramlığını belirtmektedir. Diğer bir ayette ise “Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa nefsine zulmetmiş olur” (Talak 1) buyrulmaktadır. Bu ayetle ilahî sınırları aşmak yasaklanmıştır. Bu meselenin bir açısıdır. Diğer açıdan, yetimin malını yakmak veya batırmak sabit ve açık naslarla yasaklanmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
 "Ergenlik çağına erişinceye kadar, en güzel bir şekilde olmadıkça yetimin malına yaklaşmayın" (Enam 152, İsra 34)
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur: “Müslüman kişinin malı, ancak kendisinin gönül hoşluğuyla helal olur.
Her müslümanın diğer müslümana kanı, malı ve şerefi haramdır.”
Bunun gibi daha birçok naslar, bu konuda “kıyas-ı celî” denilen kıyasa ihtiyaç bırakmamaktadır.
İllet kıyasına Allah Teâlâ’nın şu ayetini örnek veriyor: “Sizden önce, (ibret alınması gereken pek çok) hâdise olup bitmiştir. Bu itibarla, yeryüzünde şöyle bir dolaşın sonra da, yalanlayanların akıbetlerinin ne olduğunu görün.” (Al-i İmran 137) Yani onlar asıl, siz fer’siniz, aradaki cami illet yalanlama, hüküm de helaktir.”[2]
Şu sebeplerden dolayı bu sözleri gerçekten tuhaftır:
*  Helak hükmü kaderî bir meseledir. Burada haramlık, farzlık, mekruhluk ve bunun gibi şer’î hükümler nerede?
* Bunun illet kıyası olduğu varsayılsa, şöyle itiraz etmek mümkündür: Fertler veya cemaatler halinde bulunan kafirler görüyoruz. Onların hakkında bu yalanlama illeti gerçekleşmiştir. Lakin helak hükmü onlara uygulanmamıştır! Bilakis nimetler ve rızık içindedirler. Malları ve çocukları boldur. Beldeler hakkındaki hüküm, halklarını da kuşatır. Burada iki şeyden biriyle cevap vermek zorunludur:
- Ya helak hükmü mutlaka gerçekleşmiştir denilir ki, bunu diyen gerçeğe karşı inat etmiştir. çünkü kendisi de bunun batıl olduğunu bilir.
- Ya da illetinden dolayı bu hüküm zorunluluğu gerektirmez, cevazı ifade eder denilir.
O zaman biz de deriz ki; illetin mevcut olmasından dolayı, fer’de aslın hükmünün bulunmasını gerektirmeyen bütün illet kıyasları çelişkidir. Bunun itibar edilecek bir tarafı yoktur.
Sonra şöyle diyor: “Yine bundan dolayı Kur’ân’da bunun (kıyasın) medhi, zemmi, emri veya yasağı gelmemiştir. Zira bu (kıyas) sahih ve fasid diye taksim edilir.”[3] Kıyastan bahsederken işte böyle diyor! Sonra da bu söylediklerine bütün açıklığıyla muhalefet ederek, kıyasın hücciyeti için: “İbret alın ey akıl sahipleri” ayetini delil getiriyor![4] Az önce Kur’ân’da kıyasın emredilmediğini söylerken, burada kıyasın emredildiğini iddia ediyor! Bu tehlikeli bir tökezlemedir!
Allah onu affetsin, sonra meşhur Muaz b. Cebel radıyallahu anh hadisini delil getiriyor. Halbuki bu rivayet isnad olarak zayıf, metin olarak münkerdir. Bunun zayıf oluşunu Buhari, Darekutni, İbn Hazm, el-Elbânî ve daha birçok uzman muhaddisler açıklamışlardır. Bu hadis Ebu Davud’un Sünen’inde  Şu’be – Ebu Avn – el-Haris b. Amr – Mugira b. Şube’nin yeğeni – Muaz b. Cebel radıyallahu anh’ın ashabından Humus’lu bazı insanlar tarikiyle, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu… şeklinde gelir.[5]
Sonra diğer bir tarikle; Şube – Ebu Avn – el-Haris b. Amr – Muaz’ın ashabından bazı insanlar – Muaz radıyallahu anh isnadıyla rivayet eder.[6]
Tirmizi de bir rivayette Muaz radıyallahu anh’ı zikrederek, diğerinde zikretmeksizin rivayet eder ve sonra şöyle der: “Bu hadisi sadece bu tarikten biliyoruz. Bana göre isnadı muttasıl/kesintisiz değildir. Ebu Avn es-Sekafi’nin ismi Muhammed b. Ubeydillah’tır.”[7]
Görüldüğü gibi hadisin isnadında meçhul kimseler ve kopukluk vardır. Bu şiddetli bir zayıflıktır. Şeyh el-Elbânî rahimehullah, rivayet yolları, ravileri ve metni hakkında faydalı açıklamalar yapmış, önceki imamların bu rivayetin zayıf oluşuna dair hükümlerini zikretmiştir.[8] Hadis ilimlerinden bir nasipleri olmayan mutaassıp fakihlerin bu hadisi sahih saymalarına da reddiye vermiştir.
El-Elbanî rahimehullah’ın zikrettiği şu rivayet hakkında uyarıda bulunmak gerekir: Ali b. el-Ca’d’ın, Şu’be’den rivayetinde o Ebu Avn’dan, o da el-Haris b. Amr’dan, o da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından, o da Muaz radıyallahu anh’den şeklinde gelmiştir. Sonra bunu İbn Abdilberr’e nispet etmiş ve şaz olduğuna hükmetmiştir.
Yani diğer rivayetlerde “Muaz’ın ashabı” şeklinde geçen ifade: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı” şeklinde geçmektedir. Denilir ki: bilakis bu asla mevcut değildir! Zira el-Cami’nin muhakkiki Ebu’l-İşbal ez-Zuheyrî, şöyle demiştir: “(ta) nüshasında “sahabe” diye zikredilirken, (elif) nüshasında “Muaz’ın ashabı” şeklinde geçmektedir. Doğrusu da budur. Şüphesiz bu ancak istinsah hatasıdır ve buna itibar edilmez. Böylece Ali b. el-Ca’d’ın rivayetinin de Şu’beden rivayet eden diğer ravilerin rivayetlerine uygundur. Allaha hamd olsun.”[9]
Bütün bu açıklamalardan sonra, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebi için münker ve zayıf rivayetlerle delil getirmeye nasıl müsaade edilebilir!! Halbuki ehl-i sünnet, hadisin sahihini sakiminden ayırmaya insanların en layık olanlarıdırlar! Onlar gerçek hadis ehlidir! Onlar, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahih hadislerine insanların en çok ittiba edenleri, batılları ve bu haber gibi uydurmaları en çok terk edenleridirler. El-Ciyzanî, nasıl olur da el-Burhan’da, Muaz radıyallahu anh rivayeti hakkında: “Bu rivayet sahih kitaplarda geçer. Sahih oluşunda ittifak vardır. Tevile yol yoktur” (!!!)[10]diyen Ebu’l-Meali el-Cuveynî gibi bir adamı örnek alabilir?!! Allah yardımcımız olsun.


[1] Mealimu Usuli’l-Fıkh (s.187)
[2] A.g.e. (s.188)
[3] A.g.e. (s.191)
[4] A.g.e. (s.198)
[5] Ebu Davud (3592)
[6] Ebu Davud (3593)
[7] Tirmisi (1327, 1328)
[8] Daha fazla bilgi için bkz.: el-Elbani, ed-Daife (2/273 no:286)
[9] Camiu Beyani’l-İlm (2/845, 1 nolu dipnot)
[10] El-Burhan (2/505, mesele no:720)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)