Bismillah
Son günlerde İslâm’ın düşmanları, müslümanları tahrik ederek ve
galeyâna gelmelerini sağlayarak, müslümanların kendi elleriyle acizliklerini
sergilemelerini hedeflemişlerdir. Bunun neticesinde birçok yanlışlar meydana
gelmiştir ki, bunların sebebi ümmetin Kur’ân ve sünnetten uzak hareket
etmeleridir. Bu yanlışları şöylece özetleyebiliriz:
1- Müslümanlar dinlerinin hükümleriyle ilgili pekçok meseleyi Kitap
ve Sünnete başvurarak halledebilecek durumda olmalarına ve bununla emrolunmuş
olmalarına rağmen, kendi üzerlerine düşenleri yerine getirmeksizin, fer’î her
meseleyi mezheplerine veya hocalarına başvurarak, delil sormaksızın taklit
ederek halletmeye kalkışıyorlar, Lakin kendi kapasitelerinin üzerinde olan,
müslümanların genelini ilgilendiren ve ancak istinbat ehli uzman alimlere
başvurarak çözüm aramaları gereken aktüel meselelerde ise, ehil olmadıkları
halde içtihat etmeye kalkışıyorlar!
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Onlara güven, yahut
korku verici bir haber geldiği zaman, onu hemen yaymışlardır. Halbuki o haberi
Peygambere ve mü'minlerden olan emir sahiplerine götürselerdi, onlardan (kendi
ihtisasları dâhilinde) hüküm çıkaranlar, onu bilirler (ve daha iyi
değerlendirirler)di. Allah'ın, sizin üzerinizdeki fazlu inayeti ve merhameti
olmasaydı, çok azınız müstesna. (hepiniz de) şeytana uyardınız” (Nisa 83)
Bu ayette görüldüğü gibi, ümmetin genelini ilgilendiren konularda,
kitap ve sünnet delilleri üzerinde istinbat ehli uzmanlardan olmayan kimselerin
fevrî hareketleri, hakka uyulduğu zannıyla şeytana uymaya sebep olabilir. Lakin
ümmet, bizzat geyret göstermeleri gereken konuları ilim ehlinin omuzlarına
yıkarken, ilim ehline başvurulması gereken konularda ise hisleriyle içtihat(!)
etmektedir! Bu yüzden belli bir şahsın tekfirine hükmederek en tehlikeli
içtihattan çekinmezken, abdest, namaz, nikah vb. hükümlere dair ne yapılacağını
hocalara sorduklarına şahit oluyoruz!
2- Dinin şiarlarına ve saygı gösterilmesi gereken değerlerine karşı,
müşrikler tarafından yapılan sözlü saldırılara Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
ve ashabının nasıl tavır aldıkları ve ne yaptıkları ölçü alınmamakta, bilakis
miting, gösteri gibi, küfür ideolojilerinin ürünü metotlarla, kişilerin
hislerini tatmin etmekten ve acizlik sergilemekten başka bir şeye yaramayan,
hatta belki de kafirlerin olmasını istedikleri şeylerin yerine gelmesini
sağlayan, karikatürlerde veya filimlerde oluşturulmak istenen sahte imajı
tasdikleyen müslüman prototipi meydana gelmesine fırsat verilmektedir. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in, müslümanların zayıf oldukları ortamda Ebu Zerr
radıyallahu anh’ı meydanlarda bağırmaktan yasaklamasını değil de, Ebu Zerr radıyallahu
anh’ın bu yasağa aykırı hareketini örnek almak, naslarla değil, hislerle
hareketin göstergesidir.
3- Yine dinin naslarıyla değil de, hislerle hareket etmenin bir
neticesi olarak çok daha çirkin olaylar meydana gelmekte, (A) şahsına kızıp,
(B) şahsına saldırı düzenlenmektedir. Şüphesiz bu terördür. İslamda,
müslümanların yaşadığı topraklarda eman ile yaşayan kafirlerin – onlar şartlara
muhalefet etmedikçe -haklarının korunması esastır. Bu konuda aykırı hareket
edenler hakkında ciddi tehditler içeren hadisler gelmiştir. Bu hadisleri görmek
isteyenler, Ebu Enes el-Benkani’den tercüme ettiğim “Bombalı Gençlik” adlı
risaleye ve “Bizden Olmayanlar” adlı çalışmama bakabilirler. Şüphesiz bahsi
geçen bu hadislere muhalif olan bu eylemler, maalesef “Müslüman” adı ile “terörist”
sıfatını bir araya getirenlere haklılık payı kazandırmaktadır. Bu kimseler
İslâma ve müslümanlara iyilik yaptıklarını zannediyorlar, halbuki bu
kötülüklerinden uzak durmalarından daha faydalı bir şey yapamazlardı.
Hülasa, İslam aleyhinde çirkinlik yapan müşriklere karşı
takınılacak tavır ve bu tarz çirkinlikleri önlemek adına yapılması gerekenler
hakkında müslümanlara düşen görev, hislerle hareketi bir tarafa bırakarak,
temkin sahibi alimlere müracaat etmektir.