Kıyası İnkar Eden Herkes Zahiri’midir?
Son devrin müceddid alimlerinden Şeyh Muqbil b. Hâdi
el-Vadiî rahimehullah’ın İcabetu’s-Sail kitabından (s.310-313) tercüme eden:
Ebu Muaz
Soru 158: Cidde’deki kardeşlerden biri senin Zahiri
mezhebine ve Ebu Muhammed b. Hazm’ın sözlerine meylettiğini söyledi.”
Cevap 158: “Derim ki: Allah için kardeşlerim! Hepiniz bizim
komunistlerle, solcularla, Nasır’cılarla, İhvanu’l-Muslimin ile, şia ile ve
bütün gruplarla kavgamızı bilmektesiniz. Hatta Abdurrahman Abdulhalık’ın
selefilik iddiasına da karşıyız, ona da inanmayız. Kuveyt’li kardeşlerimizi
değil, yalnızca Abdurrahman Abdulhalık’ın kendisine karşıyız. Zira Kuveyt’liler
arasında iyi insanlar, hatta bizden de iyi durumda olan kimseler vardır. Onlar da
Allah için kardeşlerimizdir. Öyleyse bir kimsenin: “Bu zahiridir”, diğerinin: “O
anlamaz, onun haddesena ve ahberana’dan başka bildiği yoktur” demesi, bir
başkasının: “O nefret ettiriyor” demesi, ötekinin: “Davet konusunda onun
basireti yoktur” demesi, berikinin: “Vakıayı bilmiyor” demesi garipsenecek bir
şey değildir. Neden bu duruma düştük? Çünkü bizler Allah’a hamd olsun onların
hepsiyle başlamadık, lakin onlar bize katıldılar. Önce şia ile başladık,
onlardan sonra ihvanu’l-muslimin, sonra komunistler ve solcular, nasıriler,
sufiler ve diğerlerine geçtik. Öyleyse çirkin iddiaların ortaya atılması garip
değildir. Ebu Muhammed b. Hazm ve ondan önce Davud b. Ali – ki o fıkıhta imam
olup, hadiste zayıftır – Ebu Muhammed b. Hazm rahimehullah fıkıhta bir imamdır.
Yine kendisinin hadis ilminde de köklü bir yeri vardır. Hadislerin sahihliğini
ve zayıflığını belirler. Onun ilmini ancak O’na buğzeden bir kimse inkar eder.
Hatta İmam Zehebî, Tezkiratu’l-Huffaz’da onu müdafaa etmiştir. Yine Şeyhulislam
İbn Teymiyye onun ilmi hakkında sorulunca: “İlmi inkar edilemez, lakin nasların
zahiri üzere katıdır” demiştir.
Kardeşlerimize kendilerinin rahatını ve fikirlerin
kirlerinden selamette olmayı istiyorlarsa, zahire tutunmalarını nasihat ederiz.
Lakin Ebu Muhammed b. Hazm’ın zahiriliğine değil! Nasların zahirine
tutunsunlar. Ebu Muhammed b. Hazm’ın zahiriliğine ve “İdrar necistir, gaita
necis değildir” görüşü ve benzerlerine gelince, bu zahiriliğin kabul edilmeyip
reddedilecek meselelerindendir. Bundan sonra yine İbn Hazm’ın imamlara
saldırılarını da kabul etmeyiz. İbn Hazm’ın kıyası kabul etmediği gibi benim de
kıyası kabul etmiyor oluşum ve “kıyas hüccettir” demeyişime gelince, ben Ebu
Muhammed b. Hazm’ı taklit etmiyorum. Bilakis Allah Azze ve Celle kerim
kitabında: “Hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyin hükmü Allah’a aittir”
buyurmaktadır. Yine: “Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız bir şey
hakkında çekiştiğinizde onu Allah’a ve rasulüne döndürün” buyurmuştur.
Ben size soruyorum: Buharî mi önce gelmiştir, yoksa Ebu
Muhammed b. Hazm mı? elbette Buhari, Ebu Muhammed’den öncedir. Ebu Muhammed b.
Hazm hicri 4. Asrın alimlerindendir. Lakin Buhari, hicri 3. Asrın alimlerindendir.
Şunu kastediyorum: Sahihu’l-Buhari’de kıyası kabul edenlere göre zahirilik
sayılacak olan ve Ebu Muhammed b. Hazm’a uygun şeyler mevcuttur.
Buhari rahimehullah şöyle bir bab açmıştır: “Re’y (şahsi
görüş) ve zorlama kıyasın kötülenmesi hakkında gelenler. “Hakkında ilmin
olmayan şeyin peşine düşme” yani söyleme.” Sonra şöyle demiştir: “Bize Said b.
Telid tahdis etti, dedi ki: bana İbn Vehb tahdis etti, dedi ki; bana Abdurrahman
b. Şurayh ve başkası – ki o göründüğü kadarıyla İbn Lehia’dır - tahdis etti,
onlar Ebu’l-Esved’den, - Urve’nin yetimi lakabıyla bilinen Muhammed b. Abdurrahman
– o da Urve’den rivayet etti, dedi ki: Abdullah b. Amr’ın şöyle dediğini
işittim: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Muhakkak
ki Allah ilmi, size verdikten sonra çekip alarak kaldırmaz. Lakin alimlerin
canlarını ilimleriyle birlikte almak suretiyle kaldırır. Geriye cahil insanlar
kalır. Onlara fetva sorulur, onlar da görüşleriyle fetva verirler. Böylece hem
kendileri sapar, hem de başkalarını saptırırlar.” Dedi ki: Bunu Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımı Aişe radıyallahu anha’ya anlattım. Sonra
Abdullah b. Amr bir daha hacca gelince Aişe radıyallahu anha dedi ki: “Ey
kızkardeşimin oğlu! Abdullah’a git ve bana rivayet ettiğin şeyi tekrar sor.”
Bunun üzerine ona gittim ve sordum. Senin rivayet ettiğin şeyin aynısını
rivayet etti. Aişe radıyallahu anha’ya gittim ve haber verdim. Buna şaşırdı ve
şöyle dedi: “Allaha yemin olsun Abdullah b. Amr’ın hafızası iyidir” Bkz.: Fethu’l-Bari,
Selefiyye baskısı c. 13, s.282
Kıyas, re’y (şahsi görüş) türündendir. Hadis ise re’yi
(şahsi görüşü) kötülemektedir.
Buhari rahimehullah şöyle demiştir: Bize Abdân – ki o Abdullah b. Osman b. Cebele’dir – tahdis etti, dedi ki; bize Ebu Hamze – Muhammed b. Meymun – haber verdi, dedi ki: el-A’meş’ten – o Süleyman b. Mihran’dır – işittim, dedi ki: Ebu Vail’e: “Sıffin’e katıldın mı?” diye sordum. Dedi ki: “Evet, Sehl b. Huneyf’in şöyle dediğini işittim… diğer tariki: Bize Musa b. İsmail tahdis etti, dedi ki: bize Ebu Avane, el-A’meş’ten, o da Ebu Vail’den tahdis etti, dedi ki: Sehl b. Huneyf şöyle dedi: “Ey insanlar! Dininiz hakkında re’ylerinizi (şahsi görüşlerinizi) itham edin! nitekim ben Ebu Cendel gününü gördüm. Şayet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in (Ebu Cendel’i) geri vermesi emrini reddetmeye gücüm yetseydi, muhakkak onu reddedecektim. Biz Allah yolunda kılıçlarımızı henüz omuzlarımızdan indirmemiştik. Ebû Cendel'i geri vermeme teşebbüsümüz bizleri muhakkak korkunç bir iş içine düşürecekti. Şu kadar var ki, kılıçlarımız bizi şu harb işinden başka hayırlı bilmekte olduğumuz kolay bir işe götürmüştür.” el-A'meş şöyle dedi: “Ebû Vâil dedi ki: “Ben Sıffîn vak'asında hazır bulundum. O ne kadar çirkin Sıffîn idi”
Buhari rahimehullah şöyle demiştir: Bize Abdân – ki o Abdullah b. Osman b. Cebele’dir – tahdis etti, dedi ki; bize Ebu Hamze – Muhammed b. Meymun – haber verdi, dedi ki: el-A’meş’ten – o Süleyman b. Mihran’dır – işittim, dedi ki: Ebu Vail’e: “Sıffin’e katıldın mı?” diye sordum. Dedi ki: “Evet, Sehl b. Huneyf’in şöyle dediğini işittim… diğer tariki: Bize Musa b. İsmail tahdis etti, dedi ki: bize Ebu Avane, el-A’meş’ten, o da Ebu Vail’den tahdis etti, dedi ki: Sehl b. Huneyf şöyle dedi: “Ey insanlar! Dininiz hakkında re’ylerinizi (şahsi görüşlerinizi) itham edin! nitekim ben Ebu Cendel gününü gördüm. Şayet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in (Ebu Cendel’i) geri vermesi emrini reddetmeye gücüm yetseydi, muhakkak onu reddedecektim. Biz Allah yolunda kılıçlarımızı henüz omuzlarımızdan indirmemiştik. Ebû Cendel'i geri vermeme teşebbüsümüz bizleri muhakkak korkunç bir iş içine düşürecekti. Şu kadar var ki, kılıçlarımız bizi şu harb işinden başka hayırlı bilmekte olduğumuz kolay bir işe götürmüştür.” el-A'meş şöyle dedi: “Ebû Vâil dedi ki: “Ben Sıffîn vak'asında hazır bulundum. O ne kadar çirkin Sıffîn idi”
Sonra Buhari şöyle demiştir: “Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem kendisine vahiy indirilmeyen konularda soru
sorulduğunda "bilmiyorum" der veya kendisine o konuda vahiy indirilinceye
kadar, o soruya cevap vermezdi. Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem: “Hakikat biz sana Kitâbı insanlar arasında Allah'ın sana
gösterdiğiyle hükmetmen için, hakk olarak indirdik...” (en-Nisâ: 105) kavlinden
dolayı, re'y ile de kıyâs ile de söz söylemezdi babı. İbn Mesud radıyallahu
anh dedi ki: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e ruh hakkında soruldu da, o
konuda âyet indirilinceye kadar sükût etti”
Sonra Buhari dedi ki: “Bize Ali b. Abdillah – İbnu’l-Medinî –
tahdis etti, dedi ki: bize Sufyan tahdis etti, dedi ki: İbnu’l-Munkedir’in
şöyle dediğini işittim: “Ben Câbir b. Abdillah radıyallahu anh’den işittim,
şöyle diyordu: “Ben hasta oldum. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile Ebû
Bekr yürüyerek Selime oğulları yurdundaki evime, bana hasta ziyaretine
geldiler. Onlar bana geldiklerinde ben bayılmış hâldeydim. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem abdest aldı ve sonra abdest aldığı sudan benim üzerime döktü.
Ben bunun üzerine ayıldım ve: “Ey Allah’ın rasulü! Ben malımda nasıl
hükmedeyim, malımda nasıl yapayım?” diye sordum. Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem bana mîrâs ayeti ininceye kadar hiçbir cevap vermedi.”
Sonra Buhari rahimehullah
bazı delillerin kıyastan olduğunu zannedenleri reddederek şöyle dedi: “Soranın maksadı anlaması için
bilinen bir asılı, beyân edilen bir asıla benzeten kimseye Allah bu ikisinin
hükmünü beyân etmiştir babı”
Bize Asbag b.
el-Ferac tahdis etti dedi ki; bana İbn Vehb, Yûnus'tan; o da İbn Şihâb'dan; o
da Ebû Seleme b. Abdirrahmân'dan; o da Ebû Hureyre radıyallahu anh'den şöyle
tahdîs etti: “Bir bedevi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve: “Benim
kadın siyah bir çocuk doğurdu. Ben bu çocuğu reddetmek istiyorum!” dedi. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem ona: “Senin develerin var mı?” diye sordu. Bedevi: “Evet
vardır” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “O develerin renkleri
nasıldır?” diye sordu. Bedevi: “Kırmızıdır!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem: “Bunların içinde beyazı siyaha çalar boz deve var mıdır?” dedi. Bedevî:
“Evet, onların içinde boz renkli develer elbette vardır!” dedi. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem: “Öyleyse bu boz renkler nereden gelmiş olabilir?” diye sordu.
Bedevî: “Yâ Rasûlallah! Bu, soyunun bir damarına çekmiştir” dedi. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem: “Belki bu oğlan da eski bir soy köküne çekmiştir” buyurdu. Ebû
Hureyre radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem o bedevîye,
çocuğunu kendinden reddetmek hususunda ruhsat vermedi.”
Kıyas ashabı bu
rivayeti kıyasa delil getirirler, halbuki burada kıyasa delil yoktur. Çünkü bu
Buhari’nin dediği gibi, bilinen, açıklanmış bir iş hakkındadır.
Sonra Buhari rahimehullah
şöyle demiştir: Bize Musedded tahdis etti, dedi ki; bize Ebû Avâne, Ebû
Bişr'den; o da Saîd b. Cubeyr'den; o da İbn Abbâs radıyallahu anhuma’dan şöyle
tahdîs etti: “Bir kadın Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve: “Annem hac
yapmayı adamıştı, hac edemeden öldü. Şimdi ben onun adına hac yapabilir miyim?”
diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evet, annenin yerine
vekâleten hac etmelisin! Bana ne düşündüğünü söyle: Eğer onun üzerinde bir
kula borcu olsaydı, sen annenin bu borcunu öder miydin?” diye sordu. Kadın: “Evet
öderdim” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah, onun şahsında: “Allah'ın hakkı olan
borcu da ödeyiniz! Şüphe yok ki, Allah hakkı ödenmeye başkalarından daha ziyâde
lâyıktır!” buyurdu.
Hafız İbn Kayyım, İ’lamu’l-Muvakki’in
kitabında bu gibi delillerin kıyasa hüccet getirildiğini zikretmiştir. Halbuki
burada kıyasa delil yoktur. Allah yardımcımız olsun. Şimdi İmam Buhari için “Zahiridir”
diyebilir miyiz, diyemez miyiz? Bunu demeyiz. Sonra, bu kıyasın kimseye caiz
olmadığını değil, lakin hiçkimsenin bunun Allah’ın dini olduğunu söylemesinin
caiz olmadığını söyleriz. Ey kitap ve sünnetin ilminde kökleşmiş büyük alim! Sen
kıyas yap, lakim bu Allah’ın dinidir deme ve “İndimizde deliller; kitap,
sünnet, icma ve kıyastır” diyerek bunu müslümanlara bağlayıcı kılma! Doğrusu
deliller; kitap, sünnet ve icmadır. Bu yeter. Allah yardımcımız olsun.
******
Kıyas hakkındaki diğer yazılarım için bakınız:
http://ebumuaz.blogspot.com/2013/01/kyas-taraftar-bidatcilerin-belini-buken.html
http://ebumuaz.blogspot.com/2012/09/ey-menhecimize-dil-uzatan-ahmak-don-ve.html
http://ebumuaz.blogspot.com/2012/09/selefi-davet-hakknda-yaplan-zahirilik.html
http://ebumuaz.blogspot.com/2012/01/ihmal-edilen-ittiba-tevhidi.html
http://ebumuaz.blogspot.com/2010/03/allame-kannuci-der-ki.html
http://ebumuaz.blogspot.com/2012/09/ey-menhecimize-dil-uzatan-ahmak-don-ve.html
http://ebumuaz.blogspot.com/2012/09/selefi-davet-hakknda-yaplan-zahirilik.html
http://ebumuaz.blogspot.com/2012/01/ihmal-edilen-ittiba-tevhidi.html
http://ebumuaz.blogspot.com/2010/03/allame-kannuci-der-ki.html