Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

9 Ocak 2013 Çarşamba

Kıyas Taraftarı Bidatçilerin Belini Büken Reddiye

Filistin Müftüsü Şeyh Salahuddin b. İbrahim Ebu Arafe’nin – Allah onu hıfzeylesin - Mescidu’l-Aksa’daki bir sohbetinden çeviren: Ebu Muaz el-Çubukâbâdî
… Kul bilmelidir ki Allah, onu gözetmekte, işitmekte ve yaptığı her işi yazmaktadır. Allah’tan okumakta olduğumuz bu makamda bizi razı olduğuna ulaşmada yardım etmesini, bize hakkı söyletmesini, bizi hakka tabi oldurmasını ve bizi dinimizde şehvetlerimize re’ylerimize, zanlarımıza bırakmamasını dileriz. Allah Azze ve Celle Hakka suresinde şöyle buyurmaktadır: Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o, muhakkak şerefli bir rasulün/elçinin sözüdür. Yoksa o, bir şâirin sözü değildir. Ne kadar da az îman ediyorsunuz. O bir kâhin sözü de değildir. Ne kadar az düşünüyorsunuz. O alemlerin rabbinden bir indirilmedir. Eğer Muhammed, bize karşı bazı sözler iftira etmiş olsaydı, elbette ondan gücünü kuvvetini alır, sonra onun şah damarını elbette keserdik. İçinizden hiçbiri de buna engel olamazdı.” (Hakka 38-47)
Ne demek istiyoruz? Kıyası iptal etmeyi kastediyoruz. Allah meseleye şöyle başlıyor, dinle: “Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki muhakkak o şerefli bir rasulün sözüdür.” Burada rasul/elçi ile kastedilen Cibril de olsa, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem de olsa, her iki ihtimalde de sözün aslı vahye dönmektedir. Bu açıktır. Allah vahyinde, gördüklerinize ve göremediklerinize yemin ediyor. yalnızca görülen herşeyin Allah’ın vahyi olduğuna hükmedilemez. Allah’ın vahyi, görebildiklerinizden de, göremediklerinizden de gelir. Allahın vahyini yalnız gördüklerinizle hakem kıldığınızda hata edersiniz. Allahın vahyini gördüklerinizle kıyaslarsanız hata edersiniz. Çünkü Allah, indirdiğine yemin etmeden önce, görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin etmekle başlıyor. Kıyası ise ancak görebildikleriniz üzerinden yaparsınız. Allah, indirdiği vahiyden önce görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ediyor. Görebildiğiniz herşeyi ve göremediğiniz herşeyi bir araya getirebilirseniz, peygamberlerden sonra dilediğiniz gibi kıyaslayın. Bundan sonra Allah şöyle buyuruyor, dinle: “O bir kâhin sözü de değildir” kahin nedir? Söyleyin kahin nedir?  Yani kahin ne kadar isabet eder ve ne kadar hata eder? Bir defa isabet etse, yüz defa hata eder. İşte kıyasın sonucu budur. Kahin görmediklerini, görebildiklerine kıyaslar, remil ile bakıp ölçtükten sonra kıyasla kehanette bulunur. Bütün bunlar kıyas mıdır? Evet, kehanet bir ilimdir. Kehanet, kendisine ulaşılan yolları bulunan bir ilimdir. Putlardan, cinlerden ve ifritlerden ibaret şeyhlerden yardım da isterler… Sonra Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: “Eğer Muhammed, bize karşı bazı sözler iftira etmiş olsaydı..” yani kıyasla bizim adımıza bir şey söyleseydi. Yani kıyas, Allah’a söylemediği şeyi söylemiş gibi nispet etmektir. Çünkü kıyas yapan, belli olmayan bir şey için kıyas yapar. Helal bellidir, haram bellidir. Kıyas yapan kimse, Allah’ın hakkında sükut ettiği bir şey hakkında kıyas yapar. Böylece kıyas ile şu helaldir, şu haramdır dediğinde zorunlu olarak Allah’a iftira etmiş olur. Allah Azze ve Celle ise kendisine vahiyde bulunduğu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hakkında; şayet kendisi adına söylemediği şeyi nispet edecek olursa “elbette ondan gücünü kuvvetini alır, sonra onun şah damarını elbette keserdik. İçinizden hiçbiri de buna engel olamazdı” buyuryor.  Sonra Allah Azze ve Celle şöyle tamamlıyor Gerçek şu ki Kur’ân, Allah'tan sakınanlar için bir öğüttür.” Böylece delil getirir ve açıklarız ki, Nebimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra salih emirimiz Ömer radıyallahu anh’e nispet edilen kıyas iddiası da batıldır…”
Sohbetin ses kaydının linki: tıklayın

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)