Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

18 Mayıs 2018 Cuma

Tarihselci Anlayışa Reddiye 10

Çağdaş Yorumun Sonuçları

Şer’î nasları yeniden ve modern olarak yorumlama daveti, tehlikeli sonuçları olan bir davettir.[1] Bunlardan bazıları şöyledir:
1- Dinin kaynaklarına güvenin kalkması. Bu nasları yeni yorumlama düşüncesi dinin kaynakları olan Kur’ân ve sünnete olan güveni gönüllerden kaldırır.
2- İnsanlara başvuru kaynağı ve metod olması için indirilen Kur’ân ile amel edilmesi ortadan kalkar. Zira her insan Kur’ân’ı diğerinden farklı anlayacaktır. Bunun sonucu olarak da bütün insanların muhakeme olacağı genel bir kanun bulunmayacaktır. Şu gayet açıktır ki, onlardan birine vahiyden bir ayet delil getirildiğinde hemen: “Bu senin ayet hakkındaki beni bağlamayan anlayışındır” diyecektir. Veya: “Kur’ân hakkındaki bu yorum, pekçok yorumdan sadece biridir, daha başka yorumlar da söz konusu olabilir” der.
Ona: “İbn Abbas veya seleften bir başkası böyle demiştir” denilse, o da: “İbn Abbas’ın yorumu diğer yorumlardan farksızdır” der.
O halde sonuç: İlahî Kur’ân’ın yeryüzünden kaldırılması, geriye sadece göreceli ve muhtemel beşerî yorumların kalmasıdır. Allah’ın ayetten muradı ise tek hak olandır. Onların iddiasına göre buna da ulaşmak imkânsızdır.
Nasr Hamid Ebu Zeyd şöyle diyor: “Kur’ân nassının bizzat delaleti olduğu varsayılsa, bir kimsenin kendi anlayışının bu delalete uygun olduğunu iddia etmesi imkânsızdır.”[2] Allah’ın bize Kur’ân’ı bizi hidayet eden, doğruyu gösteren ve karanlıklardan aydınlığa çıkaran apaçık bir nur olması için indirmesinden sonra bu kimseler kullar ile rabbi arasındaki bu bağı koparmaya kalkışıyor ve insanlardan birinin Allah’ın muradına ulaşmasının imkânsız olduğunu iddia ediyorlar!
Şüphesiz bu görüşün sonucu Kur’ân ve sünnetin anlamları olmayan ve müracaat edilemeyecek lafızlar sayılmalarıdır. Böylece bu ümmet tıpkı diğer ümmetler gibi ilahi vahiyle amel etmeyi iptal edeceklerdir. Ziyad b. Lebid radıyallahu anh’den: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bir şey anlattı ve şöyle dedi: “Bu anlar ilmin gittiği anlardır.” Ben: “Ey Allah’ın rasulü! İlim nasıl gider? Biz Kur’ân okuyoruz, çocuklarımıza okutuyoruz, onlar da kıyamet gününe kadar çocuklarına okutmaya devam edecekler” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
ثكلتك أمُّك يا ابنَ أمِّ لبيد؛ إن كنتُ لأراك من أفقه رجل بالمدينة، أَوَلَيس هذه اليهود والنصارى يقرؤون التَّوراةَ والإنجيلَ لا يَنتفعون ممَّا فيهما بشيء
Annen seni düşüreydi ey İbn Umm Lebid! Ben de seni Medine’nin en fakih/anlayışlı kimselerinden sanırdım. Şu yahudi ve hristiyanlar Tevrat ve İncil’i okudukları halde bunlar onlara bir fayda vermiyor değil mi?[3]
3- Bu yorumun en tehlikeli sonucu dini doğru anlamanın ortadan kalkmasıdır:
Şer’î nassı yeniden yorumlama düşüncesi nasları sonu gelmeyen ihtimallerle, şahsî anlayışlarlarla ve bizlerin şu an daha önceki zamanlarda olmadığı kadar şartların köklü değişikliklerle değiştiği bir zamanda olduğumuz gerekçesiyle tahrif etmektir. Şüphesiz bu, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in asrından beri ümmetten birçok toplulukların şu ana kadar nakledegeldiği sahih dinin nesh edilmesi/kaldırılması demektir.[4]
Bu yeni yorum İslâm dışında her ismi alabilen yeni bir din kurmaktır.
Nitekim bu tahrifçiler bu yeni din anlayış hakkında “İslâm’ın ikinci risaleti” veya “İslâm risaletinin ikinci yüzü” diyerek yeni bir terim kullanmak istemişlerdir. Bununla ilk risaletin İslâm ümmetinin anlayışında yerleşen risalet olduğuna ve ikinci risaletin ise anlaşılmamış olan hakiki risalet olduğuna işaret ederler. Şu an anladıkları risalet yeni yorumun müjdelediği hak dindir![5]
Şüphesiz bu yorumun sonucu olan dinde yeni anlayış, başladığı yerde baskın gelen her anlayışın muhalefetiyle son bulur. Meselenin akide, kanunlar veya ahlak ile ilgili olması fark etmez.[6]
Bu modern yorumla hakkında konuştukları İslâm, Allah Azze ve Celle’nin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e indirdiği İslâm değildir:
إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَنْ يَكْفُرْ بِآَيَاتِ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Allah katında asıl din, şüphesiz, İslâm’dır. Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık sebebiyle ihtilafa düşmüşlerdir. Her kim Allah’ın ayetlerini inkar ederse, bilsin ki, Allah, hesabı çok çabuk görendir.” (Al-i İmran 19)
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآَخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Her kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa, (bu dîn), kendisinden asla kabul edilmiyecektir. O kimse, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır” (Al-i İmran 85)
Yeni İslâm anlayışı sadece açıktır, kapalı değildir, kemale erdirilmemiştir. Bu ise Yaratıcı Azze ve Celle’nin belirttiği dinin aksidir:
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا
Bugün size dîninizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve dîn olarak, sizin için İslâm'ı seçtim.” (Maide 3)
Çağdaş yeni İslâm ise beş şartı zorunlu tutmaz, yeni dinde iki şehadetin imanî bir delaleti yoktur. Zira “işin hakikatinde ve asrın gereklerine uygun olana göre şehadet kelimelerinin telaffuz edilmesi veya yazılması ile ancak asra şahitlik kastedilir. O halde şehadet kelimeleri ulûhiyet ve nübüvvetin lafzi olan ilan edilmesi değildir. Bilakis bu, asrın hükümlerine ve tarihin olaylarına nazarî/teorik şahitlik ve amelî/pratik şahitliktir.”[7]
Şehadetin ikinci cüzü ise İslâm’dan değildir. Zira Müslümanlar, İslâm’ın başlangıcında bütün dinlerle karşılaşmaya davet edildiklerinde İslâm’a nispet edilen kimselerdir.[8]
Namazı kılmak için insanların mescidlerde sıkışmaları zorunlu değildir. Zira namaz kişisel bir meseledir.[9] Farz değildir.[10] Nitekim namaz, arap tabiatinin yumuşatılması ve komutanlara itaate alıştırılmaları için farz kılınmıştı.[11] Bu iş için Yoga seansları yeterlidir.[12] Fakihler bundan gafil kalmışlardır.[13]
İki namazı birleştirmekte sakınca yoktur. Zira birçok hallerde modern ortamlar vakitleri gözetme konusunda mazur kılmaktadır.[14]
Yine zekat da farz değil, yalnızca tercihe bağlıdır.[15]
Yine bu bir hedefe yönelik değildir. Zira zekat arapların üzerinde bulundukları hayatlarında gözettikleri adetlerdendi. Bu, küçük ve orta halli servetlere, büyük servetlerden daha fazla zarar vermektedir…”[16]
Yine oruç da farz olmayıp sadece isteğe bağlıdır.[17]
Bu sadece Araplara farz kılınmıştır. Zira bu Arap çevrelerinde şarttır. Bu yüzden oruç, Arap olmayan bir Müslüman için delaleti ve dini bir anlamı olmayan bir kelimedir.[18] Hatta şu asırda oruç Müslümanlara haramdır. Çünkü başarıyı azaltmaktadır.[19]
Hacca gelince, o da bilinen şekliyle yerine getirilmesi zorunlu değildir. Zira aklî hac veya ruhî hac bu konuda yeterlidir.[20]
Yeni anlayışın kökenindeki bu esasa göre bu yorum, hükümlerinin asrımıza uymayan tarihî hükümler olması sebebiyle had cezalarını da ortadan kaldırmaktadır.[21] Bu cezalar vahşî, barbar ve iğrençtir.[22]
Veraset düzeni erkek ile kadın arasında ayrım yapmaktadır ve bu asra uygun olmadığı için kaldırılması gerekir.[23]
Aile düzeni: aile reisliği düzeni, boşanma hükümleri, çocuk bakımı, birden fazla evlilik hükümleri ve kürtajın haramlığı asrın gelişmesiyle uyumlu değildir. Bunların kaldırılması veya erkek ile kadın arasındaki eşitliği sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekir.[24]
Arkun’un dediğine göre Kur’ân’ın acelesiz yorumunun çok eşliliğin yasaklanmasından başka birşeye sebep olması mümkün değildir![25] Yine bu yorumun neticesinde zina türlerinden bazısı mubahlaştırılmakta ve kesin naslarla haramlığı belli olduğu halde haram dairesinden çıkarılmaktadır. Muhammed eş-Şerafî diyor ki: “Erkek ile kadın arasındaki cinsel ilişkinin zînâ anlamında olmasının, ikisinden birinin evli olmasıyla sınırlandırılması gerekir. Zira yalnızca böyle bir ilişki suç sayılabilir.”[26]
El-Uşmavî ve Muhammed Şahrur’un dediğine göre şarap haram değildir. Lakin sadece ondan uzak durmak emredilmiştir![27] Faizin de sadece kat kat artırılmış olanı haramdır!
Böylece Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in kendisiyle gönderildiği rabbanî islâm’ın söndürülmesi tamamlanır ve yeni, modern, belirli bir sınırı olmaksızın her türlü anlayış ve yorumların kabulüne açık, uydurma bir İslâm ortaya konulur. Zira bu yorumları durduracak sınırlar söz konusu değildir. Aynı şekilde iman da altı rüknü üzerine kurulu olan iman değildir! “Asrımızdaki iman, Allah’ın Kur’ân’da açıkladığı şekliyle kâinatın yaratılışındaki metodu derinlemesine idrak etmektir. Bu iman derecesi, Allah’ın seçtikleri dışında daha önce kimsenin ulaşamadığı bir derecedir[28]
Onlardan bazılarına göre modern imanda sadece iki rüknün gerçekleşmesi yeterlidir. Bunlar da: Allah’a iman ve ahiret gününe imandır.[29] Diğer bazısına göre de: “Allah’a iman ve istikamet/dosdoğru olmaktır[30]
Buradaki amaç, Hristiyanları ve Yahudileri de iman ve İslâm kapsamına sokup onları Kıyamet gününde kurtulanlardan saymaktır.
Üçüncü bir gruba göre Budistleri ve diğer bütün beşeri dinleri de kurtuluş gemisine alma imkânı vardır.[31]
Çünkü bugünkü dünyada mümin, varis olduğu dinine aykırı diğer dinlerin meydan okumalarını göz ardı etmekte zorlanır. Ben Müslüman olduğum için insanlığın dörtte üçünü oluşturan çağdaş gayri müslimlerin cehenneme gideceklerine hükmetmem ilahi hikmetten değildir![32]
Müslüman ve Mümin kelimeleri onlara göre Yahudileri, Hristiyanları ve diğerlerini de kapsamaktadır. Sosyallik, vatancılık, siyasilik kavramları ve tevhidin kastedildiği millet-i ibrahim kavramı geliştirilerek dinlerin birliğine dönüştürülmüştür.
Allah Azze ve Celle’den başkasına ibadeti yönlendirmek Allah Azze ve Celle’ye şirk olarak sayılmamaktadır. Bu ancak hareketli olan bu kainatta sabit kalmak ve sürekli gelişen şartlara uygun olarak ilerleme göstermemek anlamındadır. Böylece geri kalmak şirk, ilerlemek tevhiddir![33]
Şüphesiz tevhid, ümmet ve fikir birliğidir, ilahların birlenmesi değildir![34]
Raks ve musiki konularında ilim yapmak iman ve tevhid şubelerindendir.[35]
Arş, Kursî, melekler, cinler, şeytanlar, sırat köprüsü, amel defterleri ve diğer gaybî konular efsanevî düşüncelerden ibarettir.[36]
Ahiret âlemi insanlara hâkimiyet kurmak için kâhinlerin uydurduğu efsanelerdir.[37]
Kur’ân’ın ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in kastettiği yeniden diriliş, ölümden sonraki diriliş değildir. Bu sadece çocukluk ve geri kalmışlık âleminden ilerleme ve bilinçlilik âlemine diriliştir.[38]
“Diriliş, maddi olarak dağların hareketlenmesi ve cesedlerin çıkmasıyla gerçekleşmeyebilir. Bilakis bu grubun, ümmetin ve ruhun dirilişidir. Bu, ölüm ve durgunluk anına karşılık,  hayattaki uyanıklık anı ile ortaya çıkan, bilinçte gerçekleşen bir diriliştir.”[39]
Kur’ân’ın Levhi’l-Mahfuz’dan bahsetmesi; “Bilimsel şekildir. Bundan amaç bilimin kaydedilmesidir. Kaydedilmiş bilim ise hafızada tutulan veya zihinde şekillenen bilimden daha inceliklidir.”[40]
Kişinin Müslüman olması için cinlere ve meleklere iman etmesine gerek yoktur. İman, kalpte yerleşen ve amelin tasdik ettiği şeydir.[41]
“Cennet ve cehennem; insanın ölümden sonra haşredileceği ahiret âleminde deği, lbu dünyadaki nimetler ve azaptır. Dünya da yeryüzüdür, âhiret âlemi de yeryüzüdür. Cennet, insana dünyada isabet eden iyiliklerdir. Cehennem ise insana dünyada isabet eden kötülüklerdir.”[42] “Modern lügatte ahiret işleri geleceğe yönelik çalışmalar ve hazırda bulunan hesaplarla geleceğin sonuçlarını ortaya çıkarmaktır.”[43]
“Sûr’a üflenmesi ve kıyamet günüyle kastedilen; zıtlıkların kavgasıdır.”[44]
“Hûri’l-Iyn ve lezzetler ise bilim ve endişesiz hayatın ifadesidir.”[45]
Bu topluluğun metodu: şer’î nasları, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yalanlanmasını gerektiren bozuk te’villerle yorumlamaktır. Bu da bu metodun batıl olmasına yeter.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in onlar hakkındaki şu sözü ne kadar doğrudur!:
سيكون في آخر أمتي أناس يحدِّثونكم ما لم تسمعوا أنتم ولا آباؤكم، فإيَّاكم وإيَّاهم
Ümmetimin sonlarında sizlerin ve babalarınızın işitmediği şeyler anlatan kimseler olacaktır. Onlardan sakının![46]
Diğer lafzı şöyledir:
يكون في آخر الزَّمان دجَّالون، كذّابون، يأتونكم من الأحاديث بما لم تسمعوا أنتم ولا آباؤكم، فإيّاكم وإيّاهم، لا يضلّونكم، ولا يفتنونكم
Ahir zamanda yalancı deccaller[47] olacaktır. Size ne sizlerin ne de babalarınızın işitmediği hadisler/sözler getirecekler. Onlardan sakının! Sizi saptırıp fitneye düşürmesinler![48]
Bazıları bunun Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisinde haber verdiği dinde yenilik olduğunu iddia etmişlerdir:
إنَّ اللهَ يبعث لهذه الأمَّة على رأس كلِّ مائة سنة مَن يجدِّد لها دينَها
Muhakkak ki Allah bu ümmet için her yüz senenin başında dinini yenileyecek kimseler gönderir.”[49] Bu yorum doğru değildir. Zira burada kastedilen, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in, ashabının ve onlara güzellikle tabi olanların da üzerinde bulundukları bu dinin eskiyen özelliklerini hayata geçirerek yenilemektir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, sahabeleri ve faziletli asırların imamlarının üzerinde bulunduğu dine aykırı yeni bir uydurulmuş[50] din getirmek değildir.
Dinin aslı sabittir, değiştirilemez ve bozulamaz. Lakin insanların akıllarında ve uygulamalarında din hakkında lekeler, kuruntular ve yanlışlar meydana geldiğinde bunların yenilenmeye ihtiyacı olur.
Mecmau’l-Fıkhi’l-İslâmî, Kur’ân’ı yeniden yorumlama konusunda şu kararları yayınlamıştır:
“Birleşik Arap Emirlikleri Devleti/Dubei’de 30 Safer – 5 Rebiu’l-evvel 1426 hicri/ 9-14 Nisan 2005 miladî tarihinde İslâmî istişare için düzenlenen Devlet İslâm Fıkhı Cemiyet Meclisi 16. Devresinde özellikle Kur’ân’ın ve şer’î metinlerin yeniden yorumlanmasına dair cemiyete gelen konunun görüşülmesinden ve bu konu etrafındaki münakaşaların dinlenilmesinden sonra - özetle - şu kararlar alınmıştır:
Birincisi: Şer’î nasların/metinlerin yeniden yorumlanması denilen şey, nasların anlamlarının tahrif edilmesine sebep olursa – şaz görüşlere dayalı olsa dahi üzerinde icma edilen nasların dışına çıkılmasından ve dinin hakikatleriyle çelişmesinden dolayı – çirkin bidatlerden sayılır. Bunun İslâm toplumuna, kültürüne ve değerlerine karşı büyük bir tehlikesi söz konusudur. Bununla beraber düşünüldüğünde, bu yöneliş sahipleri, tefsiri kayıtlayan ölçüleri bilmemeleri veya dinî kayıtlarla bağlı olmayan yenilik hevesinden dolayı bu fikre düşmektedirler.
Bunun üzerine bazı üniversitelerde bu yorumlar usul olarak okutulması, çeşitli yayın vasıtalarıyla makaleler yayınlanması, üniversite dergilerinde bu konuların kullanılmasına cesaretlendirilmesi, şüpheli toplantılarda ve konferanslarda bu görüşe davet edilmesi, bu görüşlerin kitaplarını yabancı dillere terceme etmeye yönelinmesi ve onların zehirli vesveselerinin bulunduğu kitapların yayınlanmasıyla telafi edilemez tehlikeler ortaya çıkmıştır.  
İkincisi: Bu yorum akımı her kişiye farz olan hususlardan alıkoymaktadır. Bu akıma engel olma ve tehlikesini sonlandırma vesilelerinden bazıları şöyledir:
* İslâmî hükümetlerin bu tehlikeli musibete karşı koymaya çağrılması, değişmez saygınlıkları hedefleyen fikir hürriyeti ile yıkıcı serbestlik anlamındaki hürriyet arasındaki farkın ortaya konulması. Bu hükümetlerin yayınevlerini, kültür merkezlerini ve yayın kuruluşlarını kontrol ederek bağlayıcı yaptırımlar uygulaması, genel İslâm bilincini yeni neslin ve üniversite gençliğinin gönüllerinde yerleştiren çalışmalar yapması, dinî içtihat, doğru tefsir ve nebevî hadisleri şerh etme ölçülerini tarif etmesi.
* Dinî ilimler ve terimlerine dair derslerde derinleşmeye yönlendirici vesileler edinmek, dinî kayıtlarla, Arap dili usulüyle ve dindeki ittifaklarla kayıtlı içtihada cesaretlendirmek.
* İslâmî araştırmalarda uzman olan kimselerin ciddi ilmî reddiyelere yoğunlaşmaları ve çeşitli dergilerde özellikle de öğretim metoduyla onların makaleleriyle münakaşaya cesaretlendirilmeleri.
*  Ciddî araştırmaların kitaplaştırılmasına hazırlık olarak, reddiyeler hazırlanması için bu konuda telif edilen eserleri kapsayan bir kütüphane kurulması, bu konuda araştırma yapanlar arasında İslâm âleminde ve bunun dışında çeşitli araştırma kuruluşlarının teminatı altında yarışma düzenlenmesi. Allah en iyi bilendir.”[51]  

[1] Daha fazla bilgi için bkz.: Dr. Ahmed İdris et-Ta’ân, el-Ulmaniyyun ve’l-Kur’âne’l-Kerim (815-842)
[2] Nakdu’l-Hitabi’d-Dini (219)
[3] İbn Mace (4048) el-Elbani el-Mişkat’te (277) sahih demiştir.
[4] Hatta “Allah” kavramı onlara değişim kabul edebilir. Arkun şöyle der: “Hayat sahibi, yüce, değişmez, sabit bir ilahın bulunmasını şart koşan yerleşik taklidçi anlayışın aksine, Allah kavramı tarihi baskının etkisinden kurtulamamıştır. Asırların ve zamanların değişmesiyle bunun da değişebileceğini kastediyorum.” Mefhumu’n-Nas (20)
[5] Mahmud Muhammed Taha dinde yeni anlayışını açıkladığı kitabına “İslâm’da İkinci Risalet” adını vermiştir. Diğer kitabının adını da: “İslâm’ın Birinci Risaleti Yirminci Asrın İnsanına Fayda Vermez” koymuştur.
[6] Nasr Hamid Ebu Zeyd, en-Nas, es-Sulta, el-Hakikat (134)
[7] Hasen Hanefi, Mine’l-Akideti İle’s-Sevre (1/17)
[8] Bkz.: Sadık en-Neyhum, Savtu’n-Nas Mihnetun Sekafetun Mezuretun (25)
[9] Abdurrazzak Humas’ın “el-Kıraatu’l-Cedide Fi Dav’i Davabiti’t-Tefsir kitabında (169) naklettiğine göre Arkun böyle demiştir.
[10] Abdulmecid eş-Şerafi, el-İslâm Beyne’r-Risalet vet-Tarih (63)
[11] Abdulhadi Abdurrahman, Sultatu’n-Nas (110-111)
[12] Bu, hissi ve aklî kabiliyetlerle nefsi özgürleştirmek ve derece derece hakikate ulaştırmak için yapılan bazı alıştırmalar üzerine kurulu bilimsel bir yoldur.
[13] Sadık en-Niyhum, el-İslâm Fi’l-Usr (127-134)
[14] Cemal el-Benna, La Harac, Kadiyyetu’t-Teysir Fi’l-İslâm (58-61)
[15] Abdulmecid eş-Şerafi, el-İslâm Beyne’r-Risalet ve’t-Tarih (63) el-Uşmavî, Cevheru’l-İslâm (7-8)
[16] El-Cabiri, Vichetu’n-Nazar (150-151)
[17] Eş-şerafi, Libenat (173) el-İslâm Beyne’r-Risalet ve’t-Tarih (63-64)
[18] Abdulhadi Abdurrahman, Sultatu’n-Nas (109)
[19] Arkun, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabını ramazanda harp anlarında oruç açmaya davet etmesiyle ilgili olarak şöyle diyor: “Bizler de geri kalmışlığa karşı savaştayız.” Fransız dergisi Observateur Nouvel, 1986 Şubat sayısında yapılan röportaj.
[20] Arkun, El-Keremi dergisi (1/23) sayı 34, yıl 1989 miladî.
[21] Et-Turabî Alman Der Spiegel dergisinde yapılan ropörtajında (17/4/1995) sayısında şöyle diyor: “Bu had cezaları bugün Sudan’da uygulanamaz. Zira dini tefsir ediş şeklimiz, diğer İslâm ülkelerinden daha fazla gelişmiştir.”
[22] Muhammed eş-Şerafi, el-İslâm ve’l-Hurriyet (89)
[23] El-Cabiri diyor ki: “Zira o zamandaki toplumun gereklerine göre erkeğe kadının iki katı pay verilmekteydi.” Bkz.: et-Turas ve’l-Hadase (54-55)
[24] Abdulmecid eş-Şerafî el-İslâm Beyne’r-Risalet ve’t-Tarih (82)
[25] Fransız Observateur Nouvel dergisinin ropörtajı, Şubat 1986 sayısı.
[26] El-İslâm ve’l-Hurriyet (85)
[27] Muhammed Said Uşmavi, el-İslâmu’s-Siyasi (121) Muhammed Şahrur, el-Kitab ve’l-Kur’ân (606)
[28] Ebu’l-Kasım Hac Ahmed, el-Alemiyetu’l-İslâmiyeti’s-Saniye (2/497-498)
[29] Muhammed Şahrur, Nahvu Usululi Cedide Li’l-Fıkhi’l-İslâmi (31)
[30] El-Uşmavi, Cevheru’l-İslâm (109-121)
[31] Bkz.: Nafizetu Ale’l-İslâm (60) Arkun, el-Fikru’l-İslâmi Nakd ve İçtihad (84)
[32] Abdulmecid eş-Şerafi, Li Benât (101)
[33] Şahrur, el-Kitab ve’l-Kur’ân (496)
[34] Hasen Hanefi, Hivaru’l-Maşrik ve’l-Magrip (54-57)
[35] Bunu Hasen et-Turabî Kıymetu’d-Din, Risaliyetu’l-Fen adlı kitabında söyler.
[36] Nasr Hamid Ebu Zeyd, en-Nas, es-Sulta, el-Hakika (135)
[37] Es-Sadık en-Niyhum, el-İslâm Fi’l-Usr (82)
[38] Es-Sadık en-Niyhum, el-İslâm Fi’l-Usr (106-107)
[39] Hasen Hanefi, Mine’l-Akide İle’s-Sevre (4/508)
[40] Mine’l-Akide İle’s-Sevre (4/135)
[41] Hasen Hanefi, Fikruna’l-Muasır (93)
[42] Hasan Hanefi, Mine’l-Akide İle’s-Sevre (4/601)
[43] Mine’l-Akide İle’s-Sevre (4/605)
[44] El-Kitab ve’l-Kur’ân (236, 237)
[45] Turki Ali er-Rebiov, el-Anef ve’l-Mukaddes ve’l-Cins Fi’l-Misolociya’l-İslâmiye (140-141)
[46] Muslim (6)
[47] İnsanlara batılı süsleyip karıştırmalarından dolayı deccal denilmiştir. Lisanu’l-Arab (11/236)
[48] Muslim (7)
[49] Ebu Davud (4291) el-Elbani Sahihu’l-Cami’de (2755) sahih demiştir.
[50] Hasen Hanefi tecdid/yenilik ile kastedilenin bu dinin binasının yeniden kurulması olduğunu açıkça belirterek şöyle demiştir: “Din esaslarından başlayarak varis olunan bu düşünceleri asrın ihtiyaçlarına göre değiştirmek gerekir.” Et-Turas ve’t-Tecdid (61)
[51] Mecelletu Mecmau’l-Fikhi’l-İslâmî (4/16 karar no: 146)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)