Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

18 Mayıs 2018 Cuma

Tarihselci Anlayışa Reddiye 3

Salih Selef’in Dinin Naslarına Teslimiyet Göstermeleri

Sahabeler – Allah onlardan razı olsun – dinin naslarına saygı ve teslimiyetin en güzel örneklerini ortaya koymuşlardır. Bu konuda sayılamayacak kadar çok olan numunelerden bazıları şu şekildedir:
Sarhoşluk veren içkilerin haramlığı hükmü nazil olup da Nebi sallallahu aleyhi ve sellem sahabelere bu konudaki ayetleri okudu.
فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ
Artık vazgeçtiniz değil mi?” (Maide 91) ayetine gelince Ömer radıyallahu anh: “Vazgeçtik, vazgeçtik” dedi.[1]
Sonra Medine’de birisi: “Dikkat edin! Şüphesiz sarhoş edici içkiler haram kılındı” diye seslendi. Bunun üzerine insanlar hemen evlerindeki içki kaplarını kırdılar. Öyle ki Medine sokaklarına içkiler aktı.[2] Enes radıyallahu anh şöyle demiştir: “Adamın bu haberinden sonra ne geri döndüler ne de bu konuda sordular.”[3] Hicab ayeti olan:
وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ
Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar…” (Nur 31) ayeti indiği zaman Ensar ve muhacirlerin kadınları elbiselerinin[4] bir kısmından keserek başlarını ve yüzlerini örttüler.[5]
Sahabeler – Allah onlardan razı olsun – kıblenin Ka’be yönüne değiştirildiği haberini aldıklarında Şam tarafına dönük olan yüzlerini hemen Ka’be’ye doğru çevirdiler.[6] O sırada namazda idiler.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem namazda ayakkabısını çıkarınca sahabeler de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olarak hemen ayakkabılarını çıkardılar.[7]
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem birinin elinde altın bir yüzük görünce onu aldı ve attı. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem gidince o adama: “Yüzüğünü al ve ondan faydalan” dediler. O da şöyle dedi: “Hayır vallahi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in attığı bir şeyi asla almam”[8]
Ebu Bekr radıyallahu anh, ifk hadisesinde kızı Aişe radıyallahu anha hakkındaki sözlerinden dolayı Mistah b. Usase’ye yaptığı infakı artık yapmayacağına yemin etmişti. Allah Teâlâ’nın:
وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
İçinizden fazilet ve servet sahipleri, yakınlarına, düşkünlere, Allah yolunda hicret edenlere vermemek hususunda yemin etmesinler; fakat affetsinler, geçsinler.” (Nur 22) ayeti nazil olunca Ebu Bekr radıyallahu anh şöyle dedi: “Vallahi ona yardımı artık asla geri çekmeyeceğim.”[9]
Ma’kıl b. Yesar radıyallahu anh sahabeden birinin kız kardeşiyle evlenmiş ve boşamıştı. Sonra pişman olup ona tekrar talip oldu. Ona tekrar dönmeyeceğine yemin etmişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayeti indirdi:
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَنْ يَنْكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِ
Kadınları boşadığınız, onlar da iddetlerinin sonuna vardıkları zaman, aralarında meşru bir surette anlaştıkları takdirde, eşleriyle evlenmelerine engel olmayın” (Bakara 232) Ma’kıl radıyallahu anh bu ayeti işitince: “Rabbimi dinledim ve itaat ediyorum” dedi. Sonra onu çağırdı ve: “Seninle evleniyor ve sana ikram ediyorum” dedi.[10]
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Mugire radıyallahu anh’e evlenmek istediği kadına bakmasını emredince kızın ailesi bu konuda tereddüt ettiler ve bundan hoşlanmadılar. Perde arkasında olan kız bunu işitti ve şöyle dedi: “Eğer Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sana bakmanı emretmişse bak. Aksi halde Allah adına söylüyorum, bana bakma.”[11]
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Ensar’dan bir aile halkından kızlarını Culeybib radıyallahu anh ile evlendirmelerini istemişti. Ailesi bu konuda tereddüt ettiler. Kızları dedi ki: “Allah rasulünün emrini mi geri çevirmek istiyorsunuz? Eğer o söylemişse sizin beni onunla nikahlamanıza razıyım.”[12]
Abdullah b. Ravaha radıyallahu anh mescide gidiyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hutbede iken:
اجلسوا
Oturun” dediğini işitince hemen bulunduğu yere, mescidin dışında oturdu, hutbe bitinceye kadar da kalkmadı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bundan haberdar olunca:
زادك الله حرصًا على طواعية الله وطواعية رسوله
Allah, kendisine ve rasulüne itaat etmedeki hırsını artırsın” buyurdu.[13]
Cabir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Cuma günü minber üzerine çıktığında
اجلسوا
Oturun” buyurdu. Bunu işiten İbn Mes’ud radıyallahu anh, mescidin kapısına oturuverdi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu görünce:
تعالى يا عبد الله بن مسعود
Gel ey Abdullah b. Mes’ud” buyurdu.[14]
Sa’d b. Ubade radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
خير دور الأنصار: بنو النجار، ثم بنو عبد الأشهل، ثم بنو الحارث بن الخزرج، ثم بنو ساعدة، وفي كل دور الأنصار خير
Ensarın evlerinin en hayırlısı Neccar oğullarıdır. Sonra Abduleşhel oğulları, sonra Haris b. El-Hazrac oğulları, sonra Saide oğullarıdır. Ensarın bütün evlerinde hayır vardır” buyurduğunu duyunca gönlünde bir şey hissetti ve: “Bizi geri bıraktı. Biz dördünden sonuncusuyuz. Eşeğime semer vurun da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gideyim” dedi. Kardeşinin oğlu Sehl ile konuştu ve o şöyle dedi: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü reddetmek için mi gideceksin? Allah rasulü daha iyi bilir. Dördün dördüncüsü olmak sana yetmiyor mu?” Bunun üzerine geri döndü ve: “Allah ve rasulü daha iyi bilir” dedi. Eşeğinin de çözülmesini emretti.”[15]
Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh mestinin üzerini mesh eder ve şöyle derdi: “Şayet bu din şahsi görüşle olsaydı elbette mestlerin üzerini değil de altını mesh etmek daha uygun olurdu. Ancak ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mestin üzerini mesh ettiği gördüm.”[16]
Rafî b. Hadîc radıyallahu anh şöyle demiştir: “Biz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında tarlaları ekime verir, onu üçte birle, dörtte birle ve belirli bir miktar zahire ile kiraya verirdik Bir gün bize amcalarımdan birisi gelerek: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi faydalı olan bir işten[17] yasakladı. Ama Allah ve Resulüne itaat bizim için daha faydalıdır.”[18]
Sahabelerden birisi Ömer radıyallahu anhe karşı kötü söz söyleyince bundan dolayı Ömer radıyallahu anh ona vurmayı düşündü. Sahabelerden birisi ona Allah Teâlâ’nın şu ayetini hatırlattı:
خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
Affı tut; iyiliği emret; câhillerden uzak dur.” (A’raf 199)
İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Allah’a yemin olsun, o ayeti okuyunca Ömer radıyallahu anh ayete aykırı düşecek bir şey yapmadı. Zira o, Allah’ın kitabının dışına çıkmayan biriydi.”[19]
Bir cariye Ali b. El-Huseyn rahimehullah’a namaza hazırlık için su döküyordu. İbriği elinden düşürdü ve o ibrik Ali b. El-Huseyn’in yüzüne gelip yaraladı. Başını ona doğru kaldırdığında cariye: “Muhakkak ki Allah Azze ve Celle:
وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ
Öfkelerini yutanlar..” buyurmuştur” dedi. O da: “Öfkemi yuttum” dedi. Cariye: “Yine şöyle buyurmuştur:
وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ
ve insanları affedenler” dedi. Ali b. El-Huseyn: “Seni affettim” dedi. Sonra cariye:
وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
Allah ihsan edenleri sever” buyrulmuştur” dedi. Bunun üzerine Ali b. El-Huseyn: “Git, artık hürsün” dedi.[20]
Bu ümmetin selefi sahabenin üzerinde bulundukları bu menhecden ayrılmamıştır. Onların durumu; dinin naslarına teslimiyet ve onları tam bir razı oluşla kabul etmek üzerine kurulu idi. “Sahabe ve onlara güzellikle tabi olanlar arasında ittifak edilen esaslardan biri; onlardan hiçbirisinin Kur’âna itiraz, şahsi görüş, zevk, akıl, kıyas veya vecd ile karşılık vermemesi idi”.[21] Bilakis onlar dinin nassını tereddüt veya şüphe söz konusu olmaksızın uygulamaya koşarlardı.
Ebu’l-Misbah el-Mukrâî’den: “Bizler Rum diyarında başlarında Malik b. Abdillah el-Has’amî’nin bulunduğu bir grupla yürüyorduk. Malik, Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’ya uğradı. O katırını yularından tutmuş götürüyordu. Malik ona: “Ey Ebu Abdillah! Bin, Allah sana üzerine binmen için binek vermiştir” dedi. Cabir radıyallahu anh: “Bineğim uygundur ve kavmime ihtiyacım yoktur. Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
من اغبرَّت قدماه في سبيل الله حرَّمَه اللهُ على النَّار
Allah yolunda ayakları tozlanan kimseyi Allah cehenneme haram kılar” dedi. Bunun üzerine Malik, öne doğru ilerleyerek yüksek sesle seslendi: “Ey Ebu Abdillah! Bineğine bin. Allah sana binek vermiştir.” Cabir radıyallahu anh onun maksadını anladı ve şöyle seslendi: “Bineğim uygundur ve kavmime ihtiyacım yoktur. Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
من اغبرَّت قدماه في سبيل الله حرَّمَه اللهُ على النَّار
Allah yolunda ayakları tozlanan kimseyi Allah cehenneme haram kılar.” Bunun üzerine insanlar bineklerinden inmeye başladılar. Bu ordu dışında askerleri bu kadar çok yürüyen bir ordu olmamıştır.”[22]
Onlardan biri dinin bir nassına muhalefet ettiğinde, o nas kendisine ulaşır ulaşmaz muhalefetinden vazgeçerdi. Abdulvahid b. Ziyad şöyle demiştir: “Ebu Hanife’nin ashabından Zufer b. Huzeyl rahimehullah ile karşılaştım ve ona: “İnsanlar arasında alay konusu oldunuz” dedim. “O neden?” dedi. Dedim ki: “Şüpheler sebebiyle had cezalarını kaldırınız” diyorsunuz, sonra had cezalarının en büyüğüne geldiğinizde “Şüpheleri uygulayın” dersiniz.” Zufer: “O nedir?” dedi. Dedim ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
لا يُقتل مسلمٌ بكافر
Bir Müslüman, bir kâfir sebebiyle öldürülemez[23] buyurmuştur. Siz ise “Zımmî sebebiyle (kısas olarak) öldürülür” diyorsunuz.” Bunun üzerine şöyle dedi: “Şahit ol ki şu an ben o görüşten döndüm.” Zehebi rahimehullah der ki: “İşte alim nassa böyle uyum gösterir”[24]
Hatta seleften ilmi az olanların dahi dinin nassına tasdik ve imanları büyük olurdu.
Ebu İshak el-Habbal rahimehullah şöyle demiştir: “Biz bir gün bir şeyhte okuyorduk. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
لا يدخل الجنَّة قتَّات
Kattat (laf taşıyan) cennete giremez” hadisini de okuduk. Cemaat içinde kat (hayvan yemi) satan bir kimse vardı. Kalkıp ağladı ve “Kat (hayvan yemi) satmaktan dolayı Allah’a tevbe ediyorum” dedi. Ona: “Hadiste kastedilen kat satmak değildir. Lakin bir topluluğun sözünü diğer bir topluluğa taşıyan nemmam kastedilmektedir” dediler. Bunun üzerine adam ağlamayı bıraktı ve sakinleşti.[25]
İbnu’l-Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “Selef, naslara kişilerin görüşleriyle karşı çıkanlara şiddet gösterirler ve bunu asla kabul etmezlerdi.”[26]
Ebu Katade’den: İçimizden bir grupla beraber İmran b. Husayn radıyallahu anh’ın yanında idik. Aramızda Beşir b. Ka’b da vardı. İmran radıyallahu anh o gün bize Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
الحياء خيرٌ كلُّه
Haya tamamen hayırdır” hadisini rivayet etti. Beşir b. Ka’b dedi ki: “Biz hikmetli kitaplardan birinde hayanın bazısının huzur, bazısının Allah için vakar ve bazısının zayıflık olduğunu görüyoruz”[27] İmran radıyallahu anh hadise tekrar dönünce Beşir de aynı sözü tekrar etti. Bunun üzerine İmran radıyallahu anh öfkelendi. Biz de: “Ey Ebu Nuceyd! O bizdendir, o sakıncalı biri değildir” demeye devam ettik.[28]
Ebu’l-Meharik’den: Ubade b. Es-Samit radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in bir dinar karşılığında iki dirhem değişmeyi yasakladığını anlattı. Birisi de: “Elden ele vermek şeklinde olursa bunda sakınca görmem” dedi. Bunun üzerine Ubade radıyallahu anh: “Ben Nebi sallallahu aleyhi ve sellem dedi diyorum, sen ise ben bunda sakınca görmüyorum diyorsun! Vallahi bir daha seninle aynı çatı altında kalamam” dedi.[29]
İbnu’l-Mubarek rahimehullah:
لا يزني الزاني حين يزني وهو مؤمن ...
Zina eden kimse zina ettiği sırada mümin değildir…[30] hadisini zikrettiği zaman birisi inkar amacıyla: “Bu nedir?” dedi. İbnu’l-Mubarek rahimehullah öfkelendi ve şöyle dedi: “Şunlar bizi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisini rivayet etmekten engelliyorlar. Manasını bilmediğimiz her hadisi terk mi edeceğiz? Hayır, bilakis işittiğimiz gibi rivayet ederiz, bilmeyişimizi kendimize bırakırız.”[31]
Ebu Muaviye Muhammed b. Hazım şöyle demiştir: “el-A’meş’in Ebu Salih’ten rivayet ettiği hadisleri müminlerin emiri Harun er-Reşid’e okuyordum. Her “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu” deyişimde Harun: “Efendim ve mevlama Allah salat ve selam etsin” diyordu.
التقى آدم وموسى...
Adem ile Musa karşılaştı…[32] hadisini söyleyince Harun er-Reşid’in amcası: “Ey Ebu Muaviye! Nerede karşılaştılar?” dedi. Er-Reşid bundan dolayı çok öfkelendi ve: “Hadise mi itiraz ediyorsun? Bana sergiyi ve kılıcı getirin, hazırlayın” dedi. İnsanlar kalkıp aracılık ettiler. Er-Reşid: “Bu zındıktır” dedi, hapsedilmesini emretti ve bu düşünceyi kendisine kimin attığını haber verinceye kadar çıkarmayacağına yemin etti. Amcası da bunu kendisine kimsenin söylemediğine dair ağır yeminler etti ve şöyle dedi: “Bu söz benden birden çıkıverdi. Allah’tan bağışlanma dilerim ve O’na tevbe ederim.” Bunun üzerine onu serbest bıraktı.[33]
Ebu İsmail es-Sabunî rahimehullah bu kıssayla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: “Bu şekilde kişinin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in haberlerine saygı göstermesi, onu kabul, teslimiyet ve tasdik ile karşılaması gerekir. Harun er-Reşid rahimehullah’ın, işittiği sahih habere itiraz eden, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen bütün haberleri gerektiği gibi kabul ile karşılamayan kimseye karşı çıkması ve ondan uzaklaşması gibi bir yol tutmayanlara şiddetle karşı çıkmalıdır.”[34]
Said b. El-Museyyeb rahimehullah sabah ezanından sonra namaz kılan ve namazı artıran birini gördü. Ona taş attı ve: “Sizden biriniz bilmiyorsa sorsun. Şüphesiz sabaha ezanından sonra iki rekatten başka namaz yoktur” dedi ve ayrılmak için döndü. Adam: “Ey Ebu Muhammed! Namazı artırdığım için Allah’ın bana azap etmesinden mi korkuyorsun?” dedi. İbnu’l-Museyyeb dedi ki: “Hayır. Allah’ın sana sünneti terk etmenden dolayı azap etmesinden korkuyorum.”[35]
Bunun bir benzeri de Malik b. Enes rahimehullah’tan gelmiştir. Bir adam ona gelerek: “Nereden ihrama gireyim?” dedi. İmam Malik: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ihrama girdiği yerden gir” dedi. Adam: “Bundan fazlasını yapmak istesem ne olur?” dedi. Malik: “Bunu yapma. Zira ben senin hakkında fitneden korkarım” dedi. Adam: “Bundaki fitne nedir? Ben fazladan mesafede ihramlı olacağım?” dedi. İmam Malik rahimehullah şöyle dedi:
“Muhakkak ki Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir fitnenin gelmesinden yahut acı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” (Nur 63) Senin kendi tercihini Allah ve rasulünün tercihinden üstün görmenden daha büyük hangi fitne olabilir?”[36]
Kişinin, dinle ilgili konularda görüşünü öne geçirmemesi de dinin naslarına teslimiyettendir. Nitekim Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Ey îman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla işitendir; hakkıyla bilendir.” (Hucurat 1) Emir, yasak, izin ve tasarruf konularında o emredinceye, yasaklayıncaya veya izin verinceye kadar önüne geçilmez.
Bu durum kıyamet gününe kadar nesh edilmeden kalıcıdır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra sünnetinin önüne geçmek, tıpkı hayatında önüne geçmek gibidir. Bütün selim akıl sahiplerine göre arada bir fark yoktur.
Ebu Ubeyde rahimehullah şöyle demiştir: “Araplar şöyle derler: İmamın ve babanın önüne geçme! Bununla emir ve yasağı ondan önce söylemekte acele etmemeyi kastederler.”
Başkaları da şöyle demiştir: “O emretmedikçe siz emretmeyin, o yasaklamadıkça siz yasaklamayın.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sesinden fazla sesi yükseltmek amellerin iptaline sebep oluyorsa, görüşlerini ve fikirlerinin neticelerini Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden ve onun getirdiklerinden yukarı çıkaranlara ne dersin?[37]
Selefin hali işte böyle idi: “Sünnet onların gönüllerinde fıkhî bir görüşü, tartışmalı bir araştırmayı, sufilerin hayallerini, kelamcıların çelişkilerini, felsefecilerin kıyasını ve siyasi hükümleri onun önüne geçirenlerden yüce idi. Bunlardan birini sünnetin önüne geçiren kimse için isabet kapısı kapalıdır ve o kimse doğru yoldan alıkonmuştur.”[38]
Buhari rahimehullah şöyle demiştir: “el-Humeydî’nin şöyle dediğini işittim: “eş-Şafiî’nin yanında idik. Bir adam ona geldi ve bir mesele sordu. O da: “Bu konuda Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle ve şöyle hükmü verdi” dedi. Adam Şafiî’ye: “Peki sen ne dersin?” dedi. Bunun üzerine İmam Şafiî şöyle dedi: “Subhanallah! Beni kilisede mi gördün? Beni sinagogda mı gördün? Yoksa belimde zünnar mı gördün? Ben sana Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hükmetti diyorum, sen de “Sen ne dersin?” diyorsun!”[39]
Er-Rebî b. Suleyman rahimehullah’tan: Bir adam eş-Şafiî’ye bir mesele sordu. O da: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den şu şekilde rivayet edilmiştir” diye hadis nakletti. Soran adam: “Ey Ebu Abdillah! Sen bu konuda ne diyorsun?” dedi. Eş-Şafiî’nin korkup titrediğini gördüm. Sonra şöyle dedi: “Ey oradaki! Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den bir hadis rivayet ettiğimde aynı sözü söylemezsem hangi yer beni taşır, hangi gök beni gölgelendirir? Evet, baş göz üstüne, evet baş göz üstüne.”[40]
Selefin vahye teslimiyeti tam idi.
وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آَمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا
İlimde yüksek dereceye erişmiş olanlar ise, "biz ona inandık; hepsi de Rabbimiz katındandır" derler.” (Al-i İmran 7) Onlar, Allah Teâlâ’dan ve sahih olarak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenlere teslim olurlardı. Kitap ehlinin ve heva ehlinden onlara benzer kimselerin yaptıkları gibi bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr etmezlerdi.

[1] Ahmed (1/53) Ebu Davud (3670) Tirmizi (3049) İbn Hacer Fethu’l-Bari’de: “Ali b. El-Medinî ve Tirmizi sahih dediler” demiştir. (8/279)
[2] Buhari (4620)
[3] Muslim (1980)
[4] Mırt kelimesi yünden abadır. Bkz. Lisanu’l-Arab (7/399)
[5] Buhari (372) Bkz.: Fethu’l-Bari (8/490)
[6] Buhari (403) Muslim (526)
[7] Ahmed (3/20) el-Elbani el-İrva’da (1/314) sahih demiştir.
[8] Muslim (2090) Nevevî dedi ki: “Bu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine uymada ve yasağından uzaklaşmada zayıf tevillere dayalı ruhsatlara aldırmadan mübalağa göstermektir.” Şerhu Sahihi Muslim (14/65)
[9] Buhari (4750)
[10] Tirmizi (2328) bkz.: Fethu’l-Bari (9/187)
[11] İbn Mace (1866) el-Elbanî Gayetu’l-Meram’da (1/142) sahih demiştir.
[12] Ahmed (3/136) İbn Hibban (9/365) isnadı sahihtir.
[13] Beyhaki Delailu’n-Nubuvve’de sahih isnadla rivayet etmiştir. Bkz: İbn Hacer, el-İsabe (4/84) lakin rivayet mürseldir.
[14] Beyhaki (3/206) Hakim (1/420) Hakim sahih demiş, Zehebi de onaylamıştır.
[15] Muslim (2511)
[16] Ebu Davud (162) El-Elbanî el-İrva’da (1/140) sahih demiştir.
[17] Nebi sallallahu aleyhi ve sellem onları tarladan belirli bir sınırın kârı karşılığında kiraya verilmesinden yasaklamıştı. Mesela “Tarlanın doğu tarafından çıkan ürün senindir, batı tarafı benim” der. Bu caiz değildir. Zira tarlanın bir kısmı selamette olup diğer kısmı helak olabilir. Bunun aksi de böyledir. 
[18] Muslim (1548)
[19] Buhari  (4642)
[20] İbn Asakir, Tarihu Dımeşk (41/387)
[21] Mecmuu’l-Fetava (13/28)
[22] İbn Hibban (4604) El-Elbanî, Sahihu’t-Tergib’de (2/43) sahih demistir.
[23] Buhari (3047)
[24] Siyeru A’lami’n-Nubela (8/40)
[25] Siyeru A’lami’n-Nubela (18/499)
[26] Muhtasaru’s-Savaiki’l-Mursele (3/1062)
[27] Karşılık olarak ona aykırı bir sözle itiraz etmişti.
[28] Muslim (37) “O sakıncalı biri değildir” sözünün anlamı onun münafıklıkla, zındıklıkla, bidatle veya istikamet ehline aykırı diğer unsurlarla suçlanan biri değildir demektir.
[29] Darimi (443)
[30] Buhari (2475)
[31] Ta’zimu Kadri’s-Salat (1/504)
[32] Buhari (4736)
[33] Siyeru A’lami’n-Nubela (9/288)
[34] Akidetu’s-Selefi ve Ashabi’l-Hadis (117)
[35] El-Fakih ve’l-Mutefekkih (1/214)
[36] El-Bais Fi İnkari’l-Bid’a (22)
[37] Medaricu’s-Salikin (2/389)
[38] Hadi’l-Ervah (8)
[39] Tarihu Dımeşk (51/287) Ehadisu Fi Zemmi’l-Kelam ve Ehlih (2/13)
[40] El-Fakih ve’l-Mutefekkih (1/218) Hilyetu’l-Evliya (9/601)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)