Salih Selef’in Dinin Naslarına Teslimiyet Göstermeleri
Sahabeler – Allah onlardan razı olsun – dinin naslarına saygı ve
teslimiyetin en güzel örneklerini ortaya koymuşlardır. Bu konuda sayılamayacak
kadar çok olan numunelerden bazıları şu şekildedir:
Sarhoşluk veren içkilerin haramlığı hükmü nazil olup da Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem sahabelere bu konudaki ayetleri okudu.
فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ
“Artık vazgeçtiniz değil
mi?” (Maide 91) ayetine
gelince Ömer radıyallahu anh: “Vazgeçtik, vazgeçtik” dedi.[1]
Sonra Medine’de birisi: “Dikkat edin! Şüphesiz sarhoş edici içkiler haram
kılındı” diye seslendi. Bunun üzerine insanlar hemen evlerindeki içki kaplarını
kırdılar. Öyle ki Medine sokaklarına içkiler aktı.[2]
Enes radıyallahu anh şöyle demiştir: “Adamın bu haberinden sonra ne geri
döndüler ne de bu konuda sordular.”[3]
Hicab ayeti olan:
وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ
“Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar…” (Nur 31)
ayeti indiği zaman Ensar ve muhacirlerin kadınları elbiselerinin[4]
bir kısmından keserek başlarını ve yüzlerini örttüler.[5]
Sahabeler – Allah
onlardan razı olsun – kıblenin Ka’be yönüne değiştirildiği haberini
aldıklarında Şam tarafına dönük olan yüzlerini hemen Ka’be’ye doğru çevirdiler.[6]
O sırada namazda idiler.
Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem namazda ayakkabısını çıkarınca sahabeler de Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem’e tabi olarak hemen ayakkabılarını çıkardılar.[7]
Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem birinin elinde altın bir yüzük görünce onu aldı ve attı. Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem gidince o adama: “Yüzüğünü al ve ondan faydalan”
dediler. O da şöyle dedi: “Hayır vallahi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in attığı bir şeyi asla almam”[8]
Ebu Bekr radıyallahu
anh, ifk hadisesinde kızı Aişe radıyallahu anha hakkındaki sözlerinden dolayı
Mistah b. Usase’ye yaptığı infakı artık yapmayacağına yemin etmişti. Allah Teâlâ’nın:
وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا
أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ
وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ
وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
“İçinizden fazilet ve servet sahipleri, yakınlarına, düşkünlere,
Allah yolunda hicret edenlere vermemek hususunda yemin etmesinler; fakat
affetsinler, geçsinler.” (Nur 22) ayeti nazil olunca Ebu Bekr
radıyallahu anh şöyle dedi: “Vallahi ona yardımı artık asla geri çekmeyeceğim.”[9]
Ma’kıl b. Yesar radıyallahu anh sahabeden birinin kız kardeşiyle evlenmiş
ve boşamıştı. Sonra pişman olup ona tekrar talip oldu. Ona tekrar dönmeyeceğine
yemin etmişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayeti indirdi:
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا
تَعْضُلُوهُنَّ أَنْ يَنْكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ
بِالْمَعْرُوفِ
“Kadınları boşadığınız, onlar da iddetlerinin
sonuna vardıkları zaman, aralarında meşru bir surette anlaştıkları takdirde,
eşleriyle evlenmelerine engel olmayın” (Bakara 232) Ma’kıl radıyallahu anh bu
ayeti işitince: “Rabbimi dinledim ve itaat ediyorum” dedi. Sonra onu çağırdı
ve: “Seninle evleniyor ve sana ikram ediyorum” dedi.[10]
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Mugire
radıyallahu anh’e evlenmek istediği kadına bakmasını emredince kızın ailesi bu
konuda tereddüt ettiler ve bundan hoşlanmadılar. Perde arkasında olan kız bunu
işitti ve şöyle dedi: “Eğer Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sana bakmanı
emretmişse bak. Aksi halde Allah adına söylüyorum, bana bakma.”[11]
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem
Ensar’dan bir aile halkından kızlarını Culeybib radıyallahu anh ile
evlendirmelerini istemişti. Ailesi bu konuda tereddüt ettiler. Kızları dedi ki:
“Allah rasulünün emrini mi geri çevirmek istiyorsunuz? Eğer o söylemişse sizin
beni onunla nikahlamanıza razıyım.”[12]
Abdullah b. Ravaha radıyallahu anh
mescide gidiyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hutbede iken:
اجلسوا
“Oturun” dediğini işitince hemen
bulunduğu yere, mescidin dışında oturdu, hutbe bitinceye kadar da kalkmadı.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bundan haberdar olunca:
زادك الله حرصًا على طواعية
الله وطواعية رسوله
“Allah, kendisine ve rasulüne itaat
etmedeki hırsını artırsın” buyurdu.[13]
Cabir radıyallahu anh’den: Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem Cuma günü minber üzerine çıktığında
اجلسوا
“Oturun” buyurdu. Bunu işiten İbn
Mes’ud radıyallahu anh, mescidin kapısına oturuverdi. Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem onu görünce:
تعالى يا عبد الله بن مسعود
“Gel ey Abdullah b. Mes’ud”
buyurdu.[14]
Sa’d b. Ubade radıyallahu anh, Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in:
خير دور الأنصار: بنو النجار،
ثم بنو عبد الأشهل، ثم بنو الحارث بن الخزرج، ثم بنو ساعدة، وفي كل دور الأنصار
خير
“Ensarın evlerinin en hayırlısı Neccar
oğullarıdır. Sonra Abduleşhel oğulları, sonra Haris b. El-Hazrac oğulları,
sonra Saide oğullarıdır. Ensarın bütün evlerinde hayır vardır” buyurduğunu
duyunca gönlünde bir şey hissetti ve: “Bizi geri bıraktı. Biz dördünden
sonuncusuyuz. Eşeğime semer vurun da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e
gideyim” dedi. Kardeşinin oğlu Sehl ile konuştu ve o şöyle dedi: “Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü reddetmek için mi gideceksin? Allah rasulü
daha iyi bilir. Dördün dördüncüsü olmak sana yetmiyor mu?” Bunun üzerine geri
döndü ve: “Allah ve rasulü daha iyi bilir” dedi. Eşeğinin de çözülmesini
emretti.”[15]
Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh mestinin
üzerini mesh eder ve şöyle derdi: “Şayet bu din şahsi görüşle olsaydı elbette
mestlerin üzerini değil de altını mesh etmek daha uygun olurdu. Ancak ben
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mestin üzerini mesh ettiği gördüm.”[16]
Rafî b. Hadîc radıyallahu anh şöyle
demiştir: “Biz
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında tarlaları ekime verir, onu
üçte birle, dörtte birle ve belirli bir miktar zahire ile kiraya verirdik Bir
gün bize amcalarımdan birisi gelerek: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
bizi faydalı olan bir işten[17] yasakladı.
Ama Allah ve Resulüne itaat bizim için daha faydalıdır.”[18]
Sahabelerden birisi Ömer radıyallahu anhe karşı kötü söz söyleyince
bundan dolayı Ömer radıyallahu anh ona vurmayı düşündü. Sahabelerden birisi ona
Allah Teâlâ’nın şu ayetini hatırlattı:
خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
“Affı tut; iyiliği emret; câhillerden uzak dur.” (A’raf 199)
İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle
demiştir: “Allah’a yemin olsun, o ayeti okuyunca Ömer radıyallahu anh ayete
aykırı düşecek bir şey yapmadı. Zira o, Allah’ın kitabının dışına çıkmayan
biriydi.”[19]
Bir cariye Ali b. El-Huseyn
rahimehullah’a namaza hazırlık için su döküyordu. İbriği elinden düşürdü ve o
ibrik Ali b. El-Huseyn’in yüzüne gelip yaraladı. Başını ona doğru kaldırdığında
cariye: “Muhakkak ki Allah Azze ve Celle:
وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ
“Öfkelerini yutanlar..”
buyurmuştur” dedi. O da: “Öfkemi yuttum” dedi. Cariye: “Yine şöyle buyurmuştur:
وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ
“ve insanları affedenler” dedi.
Ali b. El-Huseyn: “Seni affettim” dedi. Sonra cariye:
وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
“Allah ihsan edenleri sever”
buyrulmuştur” dedi. Bunun üzerine Ali b. El-Huseyn: “Git, artık hürsün” dedi.[20]
Bu ümmetin selefi sahabenin üzerinde
bulundukları bu menhecden ayrılmamıştır. Onların durumu; dinin naslarına
teslimiyet ve onları tam bir razı oluşla kabul etmek üzerine kurulu idi. “Sahabe
ve onlara güzellikle tabi olanlar arasında ittifak edilen esaslardan biri;
onlardan hiçbirisinin Kur’âna itiraz, şahsi görüş, zevk, akıl, kıyas veya vecd
ile karşılık vermemesi idi”.[21]
Bilakis onlar dinin nassını tereddüt veya şüphe söz konusu olmaksızın
uygulamaya koşarlardı.
Ebu’l-Misbah el-Mukrâî’den: “Bizler Rum
diyarında başlarında Malik b. Abdillah el-Has’amî’nin bulunduğu bir grupla
yürüyorduk. Malik, Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’ya uğradı. O katırını
yularından tutmuş götürüyordu. Malik ona: “Ey Ebu Abdillah! Bin, Allah sana
üzerine binmen için binek vermiştir” dedi. Cabir radıyallahu anh: “Bineğim
uygundur ve kavmime ihtiyacım yoktur. Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
من اغبرَّت قدماه في سبيل الله
حرَّمَه اللهُ على النَّار
“Allah yolunda ayakları tozlanan
kimseyi Allah cehenneme haram kılar” dedi. Bunun üzerine Malik, öne doğru
ilerleyerek yüksek sesle seslendi: “Ey Ebu Abdillah! Bineğine bin. Allah sana
binek vermiştir.” Cabir radıyallahu anh onun maksadını anladı ve şöyle
seslendi: “Bineğim uygundur ve kavmime ihtiyacım yoktur. Ben Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
من اغبرَّت قدماه في سبيل الله حرَّمَه اللهُ
على النَّار
“Allah yolunda ayakları tozlanan
kimseyi Allah cehenneme haram kılar.” Bunun üzerine insanlar bineklerinden
inmeye başladılar. Bu ordu dışında askerleri bu kadar çok yürüyen bir ordu
olmamıştır.”[22]
Onlardan biri dinin bir nassına muhalefet
ettiğinde, o nas kendisine ulaşır ulaşmaz muhalefetinden vazgeçerdi. Abdulvahid
b. Ziyad şöyle demiştir: “Ebu Hanife’nin ashabından Zufer b. Huzeyl
rahimehullah ile karşılaştım ve ona: “İnsanlar arasında alay konusu oldunuz”
dedim. “O neden?” dedi. Dedim ki: “Şüpheler sebebiyle had cezalarını
kaldırınız” diyorsunuz, sonra had cezalarının en büyüğüne geldiğinizde
“Şüpheleri uygulayın” dersiniz.” Zufer: “O nedir?” dedi. Dedim ki: “Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem:
لا يُقتل مسلمٌ بكافر
“Bir Müslüman, bir kâfir sebebiyle
öldürülemez”[23]
buyurmuştur. Siz ise “Zımmî sebebiyle (kısas olarak) öldürülür” diyorsunuz.”
Bunun üzerine şöyle dedi: “Şahit ol ki şu an ben o görüşten döndüm.” Zehebi
rahimehullah der ki: “İşte alim nassa böyle uyum gösterir”[24]
Hatta seleften ilmi az olanların dahi dinin nassına tasdik ve imanları
büyük olurdu.
Ebu İshak el-Habbal rahimehullah şöyle demiştir: “Biz bir gün bir şeyhte
okuyorduk. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
لا يدخل الجنَّة قتَّات
“Kattat (laf taşıyan)
cennete giremez” hadisini de okuduk. Cemaat
içinde kat (hayvan yemi) satan bir kimse vardı. Kalkıp ağladı ve “Kat (hayvan
yemi) satmaktan dolayı Allah’a tevbe ediyorum” dedi. Ona: “Hadiste kastedilen
kat satmak değildir. Lakin bir topluluğun sözünü diğer bir topluluğa taşıyan
nemmam kastedilmektedir” dediler. Bunun üzerine adam ağlamayı bıraktı ve
sakinleşti.[25]
İbnu’l-Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “Selef, naslara kişilerin
görüşleriyle karşı çıkanlara şiddet gösterirler ve bunu asla kabul etmezlerdi.”[26]
Ebu Katade’den: İçimizden bir grupla beraber İmran b. Husayn radıyallahu
anh’ın yanında idik. Aramızda Beşir b. Ka’b da vardı. İmran radıyallahu anh o
gün bize Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
الحياء خيرٌ كلُّه
“Haya tamamen hayırdır” hadisini rivayet etti. Beşir b. Ka’b dedi ki: “Biz hikmetli kitaplardan
birinde hayanın bazısının huzur, bazısının Allah için vakar ve bazısının
zayıflık olduğunu görüyoruz”[27]
İmran radıyallahu anh hadise tekrar dönünce Beşir de aynı sözü tekrar etti. Bunun
üzerine İmran radıyallahu anh öfkelendi. Biz de: “Ey Ebu Nuceyd! O bizdendir, o
sakıncalı biri değildir” demeye devam ettik.[28]
Ebu’l-Meharik’den: Ubade b. Es-Samit radıyallahu anh Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem’in bir dinar karşılığında iki dirhem değişmeyi yasakladığını
anlattı. Birisi de: “Elden ele vermek şeklinde olursa bunda sakınca görmem”
dedi. Bunun üzerine Ubade radıyallahu anh: “Ben Nebi sallallahu aleyhi ve
sellem dedi diyorum, sen ise ben bunda sakınca görmüyorum diyorsun! Vallahi bir
daha seninle aynı çatı altında kalamam” dedi.[29]
İbnu’l-Mubarek rahimehullah:
لا يزني الزاني حين يزني وهو
مؤمن ...
“Zina eden kimse zina
ettiği sırada mümin değildir…”[30]
hadisini zikrettiği zaman birisi inkar amacıyla: “Bu nedir?” dedi.
İbnu’l-Mubarek rahimehullah öfkelendi ve şöyle dedi: “Şunlar bizi Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisini rivayet etmekten engelliyorlar.
Manasını bilmediğimiz her hadisi terk mi edeceğiz? Hayır, bilakis işittiğimiz
gibi rivayet ederiz, bilmeyişimizi kendimize bırakırız.”[31]
Ebu Muaviye Muhammed b. Hazım şöyle demiştir: “el-A’meş’in Ebu Salih’ten
rivayet ettiği hadisleri müminlerin emiri Harun er-Reşid’e okuyordum. Her
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu” deyişimde Harun:
“Efendim ve mevlama Allah salat ve selam etsin” diyordu.
التقى آدم وموسى...
“Adem ile Musa
karşılaştı…”[32]
hadisini söyleyince Harun er-Reşid’in amcası: “Ey Ebu Muaviye! Nerede
karşılaştılar?” dedi. Er-Reşid bundan dolayı çok öfkelendi ve: “Hadise mi
itiraz ediyorsun? Bana sergiyi ve kılıcı getirin, hazırlayın” dedi. İnsanlar
kalkıp aracılık ettiler. Er-Reşid: “Bu zındıktır” dedi, hapsedilmesini emretti
ve bu düşünceyi kendisine kimin attığını haber verinceye kadar çıkarmayacağına
yemin etti. Amcası da bunu kendisine kimsenin söylemediğine dair ağır yeminler
etti ve şöyle dedi: “Bu söz benden birden çıkıverdi. Allah’tan bağışlanma
dilerim ve O’na tevbe ederim.” Bunun üzerine onu serbest bıraktı.[33]
Ebu İsmail es-Sabunî rahimehullah bu kıssayla ilgili olarak şu açıklamayı
yapmıştır: “Bu şekilde kişinin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
haberlerine saygı göstermesi, onu kabul, teslimiyet ve tasdik ile karşılaması
gerekir. Harun er-Reşid rahimehullah’ın, işittiği sahih habere itiraz eden,
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen bütün haberleri gerektiği gibi
kabul ile karşılamayan kimseye karşı çıkması ve ondan uzaklaşması gibi bir yol
tutmayanlara şiddetle karşı çıkmalıdır.”[34]
Said b. El-Museyyeb rahimehullah sabah ezanından sonra namaz kılan ve
namazı artıran birini gördü. Ona taş attı ve: “Sizden biriniz bilmiyorsa
sorsun. Şüphesiz sabaha ezanından sonra iki rekatten başka namaz yoktur” dedi
ve ayrılmak için döndü. Adam: “Ey Ebu Muhammed! Namazı artırdığım için Allah’ın
bana azap etmesinden mi korkuyorsun?” dedi. İbnu’l-Museyyeb dedi ki: “Hayır.
Allah’ın sana sünneti terk etmenden dolayı azap etmesinden korkuyorum.”[35]
Bunun bir benzeri de Malik b. Enes rahimehullah’tan gelmiştir. Bir adam
ona gelerek: “Nereden ihrama gireyim?” dedi. İmam Malik: “Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in ihrama girdiği yerden gir” dedi. Adam: “Bundan fazlasını
yapmak istesem ne olur?” dedi. Malik: “Bunu yapma. Zira ben senin hakkında
fitneden korkarım” dedi. Adam: “Bundaki fitne nedir? Ben fazladan mesafede
ihramlı olacağım?” dedi. İmam Malik rahimehullah şöyle dedi:
“Muhakkak ki Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ
فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
“Onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir fitnenin gelmesinden yahut
acı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” (Nur 63) Senin
kendi tercihini Allah ve rasulünün tercihinden üstün görmenden daha büyük hangi
fitne olabilir?”[36]
Kişinin, dinle ilgili
konularda görüşünü öne geçirmemesi de dinin naslarına teslimiyettendir. Nitekim
Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ
وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Ey îman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün
önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla işitendir;
hakkıyla bilendir.” (Hucurat 1)
Emir, yasak, izin ve tasarruf konularında o emredinceye, yasaklayıncaya veya
izin verinceye kadar önüne geçilmez.
Bu durum
kıyamet gününe kadar nesh edilmeden kalıcıdır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in vefatından sonra sünnetinin önüne geçmek, tıpkı hayatında önüne
geçmek gibidir. Bütün selim akıl sahiplerine göre arada bir fark yoktur.
Ebu Ubeyde rahimehullah şöyle demiştir: “Araplar şöyle derler: İmamın ve
babanın önüne geçme! Bununla emir ve yasağı ondan önce söylemekte acele
etmemeyi kastederler.”
Başkaları da şöyle demiştir: “O emretmedikçe siz emretmeyin, o
yasaklamadıkça siz yasaklamayın.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sesinden fazla sesi yükseltmek
amellerin iptaline sebep oluyorsa, görüşlerini ve fikirlerinin neticelerini
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden ve onun getirdiklerinden
yukarı çıkaranlara ne dersin?[37]
Selefin hali işte böyle idi: “Sünnet onların gönüllerinde fıkhî bir
görüşü, tartışmalı bir araştırmayı, sufilerin hayallerini, kelamcıların
çelişkilerini, felsefecilerin kıyasını ve siyasi hükümleri onun önüne
geçirenlerden yüce idi. Bunlardan birini sünnetin önüne geçiren kimse için
isabet kapısı kapalıdır ve o kimse doğru yoldan alıkonmuştur.”[38]
Buhari rahimehullah şöyle demiştir: “el-Humeydî’nin şöyle dediğini
işittim: “eş-Şafiî’nin yanında idik. Bir adam ona geldi ve bir mesele sordu. O
da: “Bu konuda Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle ve şöyle hükmü
verdi” dedi. Adam Şafiî’ye: “Peki sen ne dersin?” dedi. Bunun üzerine İmam
Şafiî şöyle dedi: “Subhanallah! Beni kilisede mi gördün? Beni sinagogda mı
gördün? Yoksa belimde zünnar mı gördün? Ben sana Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem hükmetti diyorum, sen de “Sen ne dersin?” diyorsun!”[39]
Er-Rebî b. Suleyman rahimehullah’tan: Bir adam eş-Şafiî’ye bir mesele
sordu. O da: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den şu şekilde rivayet
edilmiştir” diye hadis nakletti. Soran adam: “Ey Ebu Abdillah! Sen bu konuda ne
diyorsun?” dedi. Eş-Şafiî’nin korkup titrediğini gördüm. Sonra şöyle dedi: “Ey
oradaki! Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den bir hadis rivayet ettiğimde aynı
sözü söylemezsem hangi yer beni taşır, hangi gök beni gölgelendirir? Evet, baş
göz üstüne, evet baş göz üstüne.”[40]
Selefin vahye teslimiyeti tam idi.
وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آَمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ
رَبِّنَا
“İlimde yüksek dereceye
erişmiş olanlar ise, "biz ona inandık; hepsi de Rabbimiz katındandır"
derler.” (Al-i İmran 7) Onlar,
Allah Teâlâ’dan ve sahih olarak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den
gelenlere teslim olurlardı. Kitap ehlinin ve heva ehlinden onlara benzer
kimselerin yaptıkları gibi bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr etmezlerdi.
[1] Ahmed (1/53) Ebu Davud (3670) Tirmizi (3049) İbn Hacer
Fethu’l-Bari’de: “Ali b. El-Medinî ve Tirmizi sahih dediler” demiştir. (8/279)
[2] Buhari (4620)
[3] Muslim (1980)
[4] Mırt kelimesi yünden abadır. Bkz. Lisanu’l-Arab (7/399)
[5] Buhari (372) Bkz.: Fethu’l-Bari (8/490)
[6] Buhari (403) Muslim (526)
[7] Ahmed (3/20) el-Elbani el-İrva’da (1/314) sahih
demiştir.
[8] Muslim (2090) Nevevî dedi ki: “Bu Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in emrine uymada ve yasağından uzaklaşmada zayıf tevillere
dayalı ruhsatlara aldırmadan mübalağa göstermektir.” Şerhu Sahihi Muslim
(14/65)
[9] Buhari (4750)
[10] Tirmizi (2328) bkz.: Fethu’l-Bari (9/187)
[11] İbn Mace (1866) el-Elbanî Gayetu’l-Meram’da (1/142)
sahih demiştir.
[12] Ahmed (3/136) İbn Hibban (9/365) isnadı sahihtir.
[13] Beyhaki Delailu’n-Nubuvve’de sahih isnadla rivayet
etmiştir. Bkz: İbn Hacer, el-İsabe (4/84) lakin rivayet mürseldir.
[14] Beyhaki (3/206) Hakim (1/420) Hakim sahih demiş, Zehebi
de onaylamıştır.
[15] Muslim (2511)
[16] Ebu Davud (162) El-Elbanî el-İrva’da (1/140) sahih
demiştir.
[17] Nebi sallallahu aleyhi ve sellem onları tarladan belirli
bir sınırın kârı karşılığında kiraya verilmesinden yasaklamıştı. Mesela
“Tarlanın doğu tarafından çıkan ürün senindir, batı tarafı benim” der. Bu caiz
değildir. Zira tarlanın bir kısmı selamette olup diğer kısmı helak olabilir.
Bunun aksi de böyledir.
[18] Muslim (1548)
[19] Buhari (4642)
[20] İbn Asakir, Tarihu Dımeşk (41/387)
[21] Mecmuu’l-Fetava (13/28)
[22] İbn Hibban (4604) El-Elbanî, Sahihu’t-Tergib’de (2/43)
sahih demistir.
[23] Buhari (3047)
[24] Siyeru A’lami’n-Nubela (8/40)
[25] Siyeru A’lami’n-Nubela (18/499)
[26] Muhtasaru’s-Savaiki’l-Mursele (3/1062)
[27] Karşılık olarak ona aykırı bir sözle itiraz etmişti.
[28] Muslim (37) “O sakıncalı biri değildir” sözünün anlamı
onun münafıklıkla, zındıklıkla, bidatle veya istikamet ehline aykırı diğer
unsurlarla suçlanan biri değildir demektir.
[29] Darimi (443)
[30] Buhari (2475)
[31] Ta’zimu Kadri’s-Salat (1/504)
[32] Buhari (4736)
[33] Siyeru A’lami’n-Nubela (9/288)
[34] Akidetu’s-Selefi ve Ashabi’l-Hadis (117)
[35] El-Fakih ve’l-Mutefekkih (1/214)
[36] El-Bais Fi İnkari’l-Bid’a (22)
[37] Medaricu’s-Salikin (2/389)
[38] Hadi’l-Ervah (8)
[39] Tarihu Dımeşk (51/287) Ehadisu Fi Zemmi’l-Kelam ve Ehlih
(2/13)
[40] El-Fakih ve’l-Mutefekkih (1/218) Hilyetu’l-Evliya
(9/601)