Öncekilerden bazılarının
nasları anlamada sapmalarına örnekler[1]
Zekatı vermeyenler: Onlar Allah Teâlâ’nın:
خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِمْ بِهَا وَصَلِّ
عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلَاتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Müslümanların mallarından (belirli miktarda)
bir sadaka al ki, bununla onları temizleyesin ve (nefislerini) yükseltesin;
onlara duâ da et; zira senin duan, onlar için bir rahatlıktır. Allah, her şeyi
hakkıyla işitendir: her şeyi hakkıyla bilendir.” (Tevbe 103) ayetinin sadece Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e
zekat vermeyi gerektirdiğini, vefatından sonra zekatın söz konusu olmadığını
iddia ettiler.
Bu yüzden Ebu Bekr es-Sıddîk radıyallahu
anh onlarla savaştı.
Batınî Karmatîler:
Namazı; dua eden kimsenin selamet yurduna
ulaşması olarak yorumladılar.
Zekatı; hikmetin hak sahiplerine
ulaştırılması olarak yorumladılar.
Orucu; sırlarını gizlemek olarak
yorumladılar.
Haccı; şeyhlerine yolculuk etmek olarak
yorumladılar.
Cenneti; dünyada lezzetlerden
faydalanmak, cehennemi de kurallara bağlanıp onun ağırlığı altına girmek olarak
yorumladılar.
Felsefeci Batınîler melekleri ve
şeytanları iyi nefisle kötü nefsin kuvvetleri olarak yorumladılar.
Ahiret, berzah, cennet ve cehennem ile
ilgili nasların avam halkın anlamaları için kullanılan misaller olduklarını,
bunların bir hakikatinin olmadığını söylemişlerdir.
Mu’tezile: Allah Teâlâ’nın:
وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا
“Allah, Musa'ya da hitab ederek
(onunla) konuştu” (Nisa 164) ayetindeki kelam/konuşmayı; imtihan
tırnaklarıyla ve fitnelerin pençeleriyle yaralamak olarak yorumladılar.[2]
Bazı aşırı sufiler Allah Teâlâ’nın:
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
“Sana yakîn/ölüm gelinceye kadar
rabbine ibadet et” (Hicr 99) ayetini şöyle yorumlamışlardır: “Bu Allah’a
yakınlıkta belirli bir mertebeye ulaşman demektir. O mertebeye ulaştığın zaman
mükellefiyet senden kalkar.”
Veya Allah Teâlâ’nın:
وَإِلَى السَّمَاءِ كَيْفَ رُفِعَتْ
“Göğün
nasıl yükseltildiğine bakmazlar mı?” (Gaşiye 18) ayetini şöyle yorumlamışlardır: “Ruhların gayb âlemlerinde
nasıl gezdiklerine bakmaz mısınız” demektir.
وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ
“Dağların nasıl dikildiğine…” (Gaşiye 19) ayetiyle de Allah Teâla
ariflerin kalplerinin marifeti nasıl taşıdıklarına işaret ediyor demişlerdir.[3]
Sufilerden birine raks etmenin delili sorulduğu zaman şöyle demiştir:
إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا
Bazı aşırılar
Allah Teâlâ’nın şu ayetinde boğazlanması istenen sığırın müminlerin annesi Aişe
radıyallahu anha olduğunu yorumlamışlardır:
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ
تَذْبَحُوا بَقَرَةً
“Mûsâ
kavmine "Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor" dediğinde…” (Bakara 67)
مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ
“İki
denizi birbirine kavuşmaları için salıvermiştir” (Rahman 19) ayetinde iki deniz ile kastedilenin; Ali ve Fatıma olduğunu
söylemişler,
يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ وَالْمَرْجَانُ
“Her iki denizden de inci ve mercan çıkar” (Rahman 22) ayetinde kastedilenin de
el-Hasen ile el-Huseyn olduğunu söylemişlerdir.
Kur’ân’daki
lanetli ağacın Ümeyye oğulları olduğunu söylemişlerdir.
Bazıları Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem’in:
إنه لا نَبيَّ بعدي
“Benden sonra bir nebi yoktur”[5] hadisinin, Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem’den sonra “la: yoktur” adında bir peygamber geleceğinin
müjdesi olarak yorumlamışlardır.
Bazıları:
مَنْ بَدَّلَ دينَه فاقتلوه
“Dinini değiştireni öldürünüz”[6] hadisine Yahudilikten veya
Hristiyanlıktan İslâm’a geçenlerin de dahil olduğunu ve öldürülmesinin
gerektiğini söylemişlerdir!!
Dinin
naslarının anlamlarının tahrif edilmesi olgusu zaman boyunca kesintiye
uğramamış ve şu zamanımıza kadar da sürmeye devam etmektedir.
[1] Bu konuda geniş bilgi için bkz.: Dr. Muhammed Levh,
Cinayetu’t-Te’vili’l-Fasid.
[6] Buhari (3017)