Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

18 Mayıs 2018 Cuma

Tarihselci Anlayışa Reddiye 7

Bu Ekolün Metotlarını Üzerine Bina Ettiği Esaslar

Modern Batıniye ekolünün üzerine kurulduğu esaslar ve temeller ile bunları yaymak ve revaç sağlamak için çekici vesileleri vardır. Bu esasların en önemlileri şunlardır:

Birincisi: Şer’î Nassın Delaletinin Mutlak Olarak Zannî Olduğu Görüşü

Bu ekolün mensupları Kitap ve sünnetteki şer’î nassın mutlak olarak delaleti zanni olan bir nas olduğunu, sadece tek bir anlama ihtimali olmadığını, bilakis birçok anlamlara ihtimalinin açık olduğunu kabul ederler.
Sadece tek delaleti olan muhkem bir nas yoktur.[1] Bunun üzerine yani şer’î nas hakkındaki anlayışlara saygı göstermek gerekir. Zira onun doğru olması mümkündür. Anlayışlardan biri doğru olup diğeri hatalı değildir. Bilakis bütün anlayışlar doğrudur.[2]
 Kur’ân, bütün anlamlara açık olan bir nastır. Tefsir veya yorumlardan herhangi birinin bu anlamları kilitlemesi veya son şeklini vermesi mümkün değildir.[3] Nitekim Arkun böyle demiştir.
Buna göre, hiç kimsenin başkaları dışında yalnız kendisinin ulaştığı anlayışın doğru olduğunu iddia etmeye hakkı yoktur. Hatta bu anlayış üzerinde ümmet icma etmiş olsa dahi böyledir.
Arkun’un bu sözleri, müçtehit alimlerin dil açısından birçok anlamlara delalet eden şer’i nasların tek anlamına bakmaya çağıramayacakları anlamına gelir. Bilakis her fert, bu nassın delalet ettiği anlamlardan beğendiği özel anlayışı seçip, ona davet edebilme özgürlüğüne sahiptir. Bu konuda sadece vicdanını hakem kılar.[4]
Bu yüzden şöyle der: “Hayal ettiğim yorumlama biçimi, bütün yönelişler içerisinde amaçsız ve hedefsiz olacak derecede hür bir yorumlamadır. Bu yorum tarzı her insanın gönlünde bulunmaktadır.”[5]
Onlardan biri de şöyle der: “Nas, herkese uygun ve her açıdan ve her seviyeden bakışa müsaittir.”[6]
Bu ekolün destekçileri şu sloganı yükseltirler: “Nas mukaddestir, yorum özgürdür” Nasları uygun gördüğü şekilde yorumlamak her Müslümanın hakkıdır. Buna göre Allah Teâlâ’nın:
وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ
Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar” (Nur 31) ayetindeki ceyb: yaka kelimesini bir kimse bir anlamda anlarken, bir başkası başka anlamda anlayabilir, üçüncü bir şahıs da daha başka anlayabilir. Her biri bir yorumdur. Bu ayet hakkında selefin anlayışı ise sadece bu yorumlardan biridir ve bağlayıcı değildir!
Mesela Şahrur bu ayet ile kastedilenin iki tabakadan olmasını anlamıştır: buna göre kadının örtüsü, eş-Şahrurî mezhebine göre sadece cinsel organın, göğüslerin ve koltuk altlarının örtülmesinden ibarettir!![7] Dizlerinin yarısına kadar inen elbise giyen ve göğüslerle koltuk altlarını örten kadın, Allah’ın rızasına kavuşmak ve emirlerini gerçekleştirmek için gizlenen kadındır!!
Allah Teâlâ’nın:
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا
Erkek ve kadın hırsızın ellerini kesin…” (Maide 38) ayetini şöyle tefsir ederler: “Yani mesela hapsetmekte olduğu gibi, onların ellerini hırsızlıktan çektirin demektir.”[8]
Bir başkası da şöyle der: “Onlara değerli bir hayat yaşatarak hırsızlıktan ellerini çektirin anlamındadır.”
Allah Teâla’nın:
كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ
O'nun vechinden başka her şey yok olacaktır” (Kasas 88) ayetini, varlıkların kendi zıtlarını taşıdığı şeklinde anlarlar. Madde, zıddını da beraberinde taşır. Bu yüzden kâinat yok olacak, değişikliğe uğrayacak ve helak olacaktır. Lakin o maddelerin helaki başka maddelere dönüşmesi şeklinde olur derler.
Diğer bir örnek: Allah Teâla’nın:
خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا
Sizi tek bir nefisten yaratan, yine ondan eşini meydana getiren…” (Nisa 1) ayetini şöyle anlarlar: Tek bir nefis: protondur, eşi de elektrondur.[9]
Başkaları da Allah Teâla’nın:
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
Ben, senin Rabbınım! Pabuçlarını çıkar; sen, mukaddes vadide, Tuvâ'dasın.” (Taha 12) ayetinde pabuçlar ile kastedilenin nefis ile beden olduğunu ve nefsin hevası ile bedenin lezzetlerini terk etmenin kastedildiğini anlamışlardır.[10]
Bu ekolün nasları tefsire dair metotlarına devam edecek olsak bu iş sınırı olmayan görüşlere ve fikirlere sürükler. Zira onların görüşlerine göre anlamlardan birini kayıtlayacak bir kanun yoktur.
Dedikleri gibi Kur’ân bütün anlamlara açık bir kitap olursa, onun iman edenler için bir minhac ve bir yol olması için indirilmesinin ne faydası olur? Buna karşılık herhangi bir insanın nasları tıp, hendese ve diğer ilimlere göre anlaması, sonra amaçsız ve hedefsiz derecede olan bu heveslerin uygulama alanlarında her yönelişe karşı çarpışma hakkı var mıdır?
Şüphesiz bu ekolün üzerine kurulduğu bu giriş şayet nasların yorumlanmasında uygulanırsa toplum hayatı tamamen çöker.
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ
Eğer hak, onların hevâ ve heveslerine tâbi olsaydı, gökler, yer ve içindeki herkes, mutlaka boğulurdu. Oysa biz onlara, şân ve şereflerini ihtiva eden Kur'ân'ı getirdik; fakat onlar, bundan yüz çevirmektedirler.” (Muminun 71)
Çünkü bu hayat, insanların üzerine koydukları lügavi delaletle üzerine kurulmuş olup, aralarındaki anlaşma ile tamamlanır. Şayet bu ortadan kalkarsa herkes nasları kültürel gelişiminin gerektirdiği kendisine has yorumla anlar. Sonuçta hiçkimse diğerinin anlayışını kabul etmez. Böylece dindarlık bir tarafa, aralarındaki bağlar ve yardımlaşma da ortadan kalkar.
Herkes kendisine özel yorum yapınca kanun adamları, kanun hükümlerini bu yorumlarla nasıl uygulayacaklar?
Herkesin kendisine göre bir yorumu olunca bu kanunla insanları nasıl muhakeme edecekler?
Onlar öğretmenlerinin veya kendilerine tebliğde bulunan yazarın anladığından farklı anlayınca öğretmenler nasıl öğretim yapacaklar?
Bu fikrin sahiplerinden biri öğrencilerini imtihan ederken el-Mutenebbi’nin Seyfuddevle’ye övgü kasidesini sunsa, sonra öğrenciler cevap verirken modern yorum ekolünden olduklarını hatırlasalar ve onlardan biri el-Mutenebbi’nin bütün sözlerini istiare ve alaya almaya yorumlayarak “Bu bir hicviyedir” yazsa,
Bir başkası da: “Bu duygusal bir gazeldir. El-Mutenebbi, Seyfuddevle’yi gerçeği bulamayan bir kadın şekline sokmuştur” yazsa,
Üçüncü bir öğrenci de: “Bu kaside şairin kendisini övmesi hakkındadır. Fakat başkasına bir övgü gibi hayal ettirmektedir. Bu kasidede geçen Seyfuddevle, el-Mutenebbi’nin sadece alt benliğidir” yazsa,
Dördüncü öğrenci de boş bir kağıt sunsa,
Öğretmenin, kendi mezhebine göre öğrencilerinden birinin cevabını doğrulaması nasıl mümkün olacaktır? Zira onları herhangi bir ölçü ile değerlendirecek olsa kendisiyle çelişmiş olur. Öğrenciler de ona: “Bize nasıl kendi anlayışınla hükmedersin? Hâlbuki bize her yorumun uygun olduğunu öğrettin” derler.
Bu yeni yorum mantığıyla hareket edilirse mutlaka kaos olur. Hatta boş kağıda dahi not verilmesi verekir. Çünkü öğrencinin cevap vermemesi de, kültürün her nassına karşı modern bir kışkırtma tepkisi ve el-Mütenebbi’nin şair kişiliğine karşı tam bir protesto olarak değerlendirilir.[11]
Şüphesiz bu kaosun son noktası ve toplumsal öğretim hayatının yıkımının son aşamasıdır. Şayet durum onların iddia ettikleri gibi, anlattıklarımıza benzer şekilde olsaydı, dinin naslarının bir faydası ve Kur’ân’ın arap diline has kılınmasının da bir önemi olmazdı.
Allah’ın indirdiği, uyulması için özelleştirdiği, ona teslim olmayı emrettiği ve yüzçevrilmesinden dolayı cezalandırdığı vahiydeki ilahî maksadın her kişinin dilediği anlama bırakılmasını akıl hiç kabul eder mi?
Vahyin özünün ve anlamlarının esaslarının, yorumu üzerinde toplulukların çelişmelerinin kökeni olduğu düşünülebilir mi?

[1] Bkz.: Tayyib Teyzînî, en-Nassu’l-Kur’ânî (261) Ali Harb, Nakdu’n-Nas (20)
[2] Bkz.: Hasen Hanefi, et-Turas ve’t-Tecdid (112)
[3] El-Arkun, Tarihiyetu’l-Fikri’l-Arabi’l-İslâmî (145)
[4] Bazıları bu görüşte aşırı giderek İslâm toplumunda yaşayan gayri Müslimlerin de Kur’ânı kendi kültürlerine ve inançlarına göre tefsir edebilme hakları olduğunu belirtmişlerdir. Bkz.: Tayyib Teyzinî, en-Nassu’l-Kur’ânî (226)
[5] El-Arkun, el-Fikru’l-Usulî ve İstihaletu’t-Te’sil (76)
[6] Ali Harb, Nakdu’l-Hakika (45)
[7] El-Kitab ve’l-Kur’ân (604) burun ve gözlere gelince, bu bakış açısına göre açıkta kalan cuyub/yakalardandır ve örtülmesi gerekmez!
[8] Muhammed Şahrur, Nahvu Usuli Cedide (99-103)
[9] Abdurrazzak Nevfel, el-Kur’ân ve İlmu’l-Hadis (136) Lakin ayetin devamındaki şu açık ifadelerden gafil kalmıştır: “İkisinden de birçok erkek ve kadınlar türeten…” (Nisa 1) Muhakkak ki buradaki hitap varlıklara değil yalnızca insanlaradır.
[10] Mustafa Mahmud, el-Kur’ân Muhaveletun Li-Fehmi Asri (135)
[11] Mustefad min Şebeketi’t-Tefsir ve’d-Dirasati’l-Kur’âniyye

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)