Bu Ekolün Metotlarını Üzerine Bina Ettiği Esaslar
Modern Batıniye ekolünün üzerine kurulduğu esaslar ve temeller ile
bunları yaymak ve revaç sağlamak için çekici vesileleri vardır. Bu esasların en
önemlileri şunlardır:
Birincisi: Şer’î Nassın Delaletinin Mutlak Olarak Zannî Olduğu Görüşü
Bu ekolün mensupları Kitap ve sünnetteki şer’î nassın mutlak olarak
delaleti zanni olan bir nas olduğunu, sadece tek bir anlama ihtimali
olmadığını, bilakis birçok anlamlara ihtimalinin açık olduğunu kabul ederler.
Sadece tek delaleti olan muhkem bir nas yoktur.[1]
Bunun üzerine yani şer’î nas hakkındaki anlayışlara saygı göstermek gerekir.
Zira onun doğru olması mümkündür. Anlayışlardan biri doğru olup diğeri hatalı
değildir. Bilakis bütün anlayışlar doğrudur.[2]
“Kur’ân, bütün anlamlara açık
olan bir nastır. Tefsir veya yorumlardan herhangi birinin bu anlamları
kilitlemesi veya son şeklini vermesi mümkün değildir.”[3]
Nitekim Arkun böyle demiştir.
Buna göre, hiç kimsenin başkaları dışında yalnız kendisinin ulaştığı
anlayışın doğru olduğunu iddia etmeye hakkı yoktur. Hatta bu anlayış üzerinde
ümmet icma etmiş olsa dahi böyledir.
Arkun’un bu sözleri, müçtehit alimlerin dil açısından birçok anlamlara
delalet eden şer’i nasların tek anlamına bakmaya çağıramayacakları anlamına
gelir. Bilakis her fert, bu nassın delalet ettiği anlamlardan beğendiği özel
anlayışı seçip, ona davet edebilme özgürlüğüne sahiptir. Bu konuda sadece
vicdanını hakem kılar.[4]
Bu yüzden şöyle der: “Hayal ettiğim yorumlama biçimi, bütün yönelişler
içerisinde amaçsız ve hedefsiz olacak derecede hür bir yorumlamadır. Bu yorum
tarzı her insanın gönlünde bulunmaktadır.”[5]
Onlardan biri de şöyle der: “Nas, herkese uygun ve her açıdan ve her
seviyeden bakışa müsaittir.”[6]
Bu ekolün destekçileri şu sloganı yükseltirler: “Nas mukaddestir, yorum
özgürdür” Nasları uygun gördüğü şekilde yorumlamak her Müslümanın hakkıdır.
Buna göre Allah Teâlâ’nın:
وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ
“Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar” (Nur 31)
ayetindeki ceyb: yaka kelimesini bir kimse bir anlamda anlarken, bir başkası
başka anlamda anlayabilir, üçüncü bir şahıs da daha başka anlayabilir. Her biri
bir yorumdur. Bu ayet hakkında selefin anlayışı ise sadece bu yorumlardan
biridir ve bağlayıcı değildir!
Mesela Şahrur bu ayet
ile kastedilenin iki tabakadan olmasını anlamıştır: buna göre kadının örtüsü,
eş-Şahrurî mezhebine göre sadece cinsel organın, göğüslerin ve koltuk
altlarının örtülmesinden ibarettir!![7]
Dizlerinin yarısına kadar inen elbise giyen ve göğüslerle koltuk altlarını
örten kadın, Allah’ın rızasına kavuşmak ve emirlerini gerçekleştirmek için gizlenen
kadındır!!
Allah Teâlâ’nın:
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا
“Erkek ve kadın
hırsızın ellerini kesin…” (Maide 38) ayetini şöyle tefsir ederler: “Yani mesela
hapsetmekte olduğu gibi, onların ellerini hırsızlıktan çektirin demektir.”[8]
Bir başkası da şöyle der: “Onlara değerli bir hayat yaşatarak
hırsızlıktan ellerini çektirin anlamındadır.”
Allah Teâla’nın:
كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ
“O'nun vechinden
başka her şey yok olacaktır” (Kasas 88)
ayetini, varlıkların kendi zıtlarını taşıdığı şeklinde anlarlar. Madde, zıddını
da beraberinde taşır. Bu yüzden kâinat yok olacak, değişikliğe uğrayacak ve
helak olacaktır. Lakin o maddelerin helaki başka maddelere dönüşmesi şeklinde
olur derler.
Diğer bir
örnek: Allah Teâla’nın:
خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا
“Sizi tek
bir nefisten yaratan, yine ondan eşini meydana getiren…” (Nisa 1) ayetini şöyle anlarlar: Tek bir nefis: protondur, eşi
de elektrondur.[9]
Başkaları da Allah Teâla’nın:
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ
الْمُقَدَّسِ طُوًى
“Ben, senin Rabbınım! Pabuçlarını çıkar;
sen, mukaddes vadide, Tuvâ'dasın.” (Taha 12) ayetinde pabuçlar ile
kastedilenin nefis ile beden olduğunu ve nefsin hevası ile bedenin lezzetlerini
terk etmenin kastedildiğini anlamışlardır.[10]
Bu ekolün nasları tefsire dair metotlarına
devam edecek olsak bu iş sınırı olmayan görüşlere ve fikirlere sürükler. Zira
onların görüşlerine göre anlamlardan birini kayıtlayacak bir kanun yoktur.
Dedikleri gibi Kur’ân bütün anlamlara açık bir
kitap olursa, onun iman edenler için bir minhac ve bir yol olması için
indirilmesinin ne faydası olur? Buna karşılık herhangi bir insanın nasları tıp,
hendese ve diğer ilimlere göre anlaması, sonra amaçsız ve hedefsiz derecede olan
bu heveslerin uygulama alanlarında her yönelişe karşı çarpışma hakkı var mıdır?
Şüphesiz bu ekolün üzerine kurulduğu bu giriş
şayet nasların yorumlanmasında uygulanırsa toplum hayatı tamamen çöker.
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَوَاتُ
وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ
ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ
“Eğer hak, onların hevâ ve heveslerine tâbi olsaydı, gökler, yer ve
içindeki herkes, mutlaka boğulurdu. Oysa biz onlara, şân ve şereflerini ihtiva
eden Kur'ân'ı getirdik; fakat onlar, bundan yüz çevirmektedirler.” (Muminun 71)
Çünkü bu hayat,
insanların üzerine koydukları lügavi delaletle üzerine kurulmuş olup,
aralarındaki anlaşma ile tamamlanır. Şayet bu ortadan kalkarsa herkes nasları
kültürel gelişiminin gerektirdiği kendisine has yorumla anlar. Sonuçta hiçkimse
diğerinin anlayışını kabul etmez. Böylece dindarlık bir tarafa, aralarındaki
bağlar ve yardımlaşma da ortadan kalkar.
Herkes kendisine özel yorum yapınca kanun adamları, kanun hükümlerini bu
yorumlarla nasıl uygulayacaklar?
Herkesin kendisine göre bir yorumu olunca bu kanunla insanları nasıl
muhakeme edecekler?
Onlar öğretmenlerinin veya kendilerine tebliğde bulunan yazarın
anladığından farklı anlayınca öğretmenler nasıl öğretim yapacaklar?
Bu fikrin sahiplerinden biri öğrencilerini imtihan ederken el-Mutenebbi’nin
Seyfuddevle’ye övgü kasidesini sunsa, sonra öğrenciler cevap verirken modern
yorum ekolünden olduklarını hatırlasalar ve onlardan biri el-Mutenebbi’nin
bütün sözlerini istiare ve alaya almaya yorumlayarak “Bu bir hicviyedir” yazsa,
Bir başkası da: “Bu duygusal bir gazeldir. El-Mutenebbi, Seyfuddevle’yi
gerçeği bulamayan bir kadın şekline sokmuştur” yazsa,
Üçüncü bir öğrenci de: “Bu kaside şairin kendisini övmesi hakkındadır.
Fakat başkasına bir övgü gibi hayal ettirmektedir. Bu kasidede geçen
Seyfuddevle, el-Mutenebbi’nin sadece alt benliğidir” yazsa,
Dördüncü öğrenci de boş bir kağıt sunsa,
Öğretmenin, kendi mezhebine göre öğrencilerinden birinin cevabını
doğrulaması nasıl mümkün olacaktır? Zira onları herhangi bir ölçü ile
değerlendirecek olsa kendisiyle çelişmiş olur. Öğrenciler de ona: “Bize nasıl
kendi anlayışınla hükmedersin? Hâlbuki bize her yorumun uygun olduğunu
öğrettin” derler.
Bu yeni yorum mantığıyla hareket edilirse mutlaka kaos olur. Hatta boş
kağıda dahi not verilmesi verekir. Çünkü öğrencinin cevap vermemesi de,
kültürün her nassına karşı modern bir kışkırtma tepkisi ve el-Mütenebbi’nin
şair kişiliğine karşı tam bir protesto olarak değerlendirilir.[11]
Şüphesiz bu kaosun son noktası ve toplumsal öğretim hayatının yıkımının
son aşamasıdır. Şayet durum onların iddia ettikleri gibi, anlattıklarımıza
benzer şekilde olsaydı, dinin naslarının bir faydası ve Kur’ân’ın arap diline
has kılınmasının da bir önemi olmazdı.
Allah’ın indirdiği, uyulması için özelleştirdiği, ona teslim olmayı
emrettiği ve yüzçevrilmesinden dolayı cezalandırdığı vahiydeki ilahî maksadın
her kişinin dilediği anlama bırakılmasını akıl hiç kabul eder mi?
Vahyin özünün ve anlamlarının esaslarının, yorumu üzerinde toplulukların
çelişmelerinin kökeni olduğu düşünülebilir mi?
[1] Bkz.: Tayyib Teyzînî, en-Nassu’l-Kur’ânî (261) Ali Harb,
Nakdu’n-Nas (20)
[3] El-Arkun, Tarihiyetu’l-Fikri’l-Arabi’l-İslâmî (145)
[4] Bazıları bu görüşte aşırı giderek İslâm toplumunda
yaşayan gayri Müslimlerin de Kur’ânı kendi kültürlerine ve inançlarına göre
tefsir edebilme hakları olduğunu belirtmişlerdir. Bkz.: Tayyib Teyzinî,
en-Nassu’l-Kur’ânî (226)
[5] El-Arkun, el-Fikru’l-Usulî ve İstihaletu’t-Te’sil (76)
[6] Ali Harb, Nakdu’l-Hakika (45)
[7] El-Kitab ve’l-Kur’ân (604) burun ve gözlere gelince, bu
bakış açısına göre açıkta kalan cuyub/yakalardandır ve örtülmesi gerekmez!
[9] Abdurrazzak Nevfel, el-Kur’ân ve İlmu’l-Hadis (136)
Lakin ayetin devamındaki şu açık ifadelerden gafil kalmıştır: “İkisinden de
birçok erkek ve kadınlar türeten…” (Nisa 1) Muhakkak ki buradaki hitap
varlıklara değil yalnızca insanlaradır.
[10] Mustafa Mahmud, el-Kur’ân Muhaveletun Li-Fehmi Asri
(135)
[11] Mustefad min Şebeketi’t-Tefsir ve’d-Dirasati’l-Kur’âniyye