Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

18 Mayıs 2018 Cuma

Tarihselci Anlayışa Reddiye 6

Dinin Naslarını Yeniden Yorumlama Daveti

Şüphesiz bu asırda ortaya çıkan fitnelerden birisi de eski Batınîlerin metodunun modern şekillerde diriltilmesidir: Dinin naslarını yeniden yorumlama daveti! Bu yeniden yorumlama onların iddialarına göre modern hayatın gelişmeleriyle birlikte uyumlu olacaktır.
Bu davetin hedefi, dinin bütün naslarını yeniden yorumlamayı kapsamaktadır. Dinin esaslarından ve ayrıntılarından hiçbir şey bu yorumların dışında kalmayacaktır. Hatta İslâm’daki tevhid konusunun da te’vil edilmesi ve yeniden yorumlanması mümkündür.[1]
Nitekim bu yeni yorumlar Kur’ân ve sünnetin anlamlarını tahrife ve dinin kesin konularıyla çelişmeye götürmüş, hatta kararlaştırılmış sabit esaslarla çatışmıştır.
Bu yönelişin tehlikeleri iki açıdan gelmektedir:
Birincisi: Bu davet, bu dine mensup olduklarını ortaya koyan insanların elleriyle öne sürülmektedir. Hatta insanların çoğu katında davetlerinin kabul görmesi için bazılarına “İslâm mütefekkiri” denilir.
Bu plan, dinin naslarıyla eğlenerek tahrif etmeleri ve hakiki içeriğinden boşaltılarak istedikleri içeriği koymaları için İslâm binasını içinden değiştirmek üzere kurulmuştur. Onlar fikirlerini ve görüşlerini dinin anlaşılmasında içtihattan kaynaklanan İslâmî bir görünüm içinde ortaya atarlar.
Nitekim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu gibi kimselerden sakındırmıştır. Huzeyfe b. El-Yeman radıyallahu anh’den: “İnsanlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hayırdan sorarlardı. Ben ise yetişirim korkusuyla şer/kötülükler hakkında sorardım. Dedim ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Bizler cahiliyye ve şer içindeydik. Allah bize bu hayrı getirdi. Bu hayırdan sonra şer var mıdır?
Evet” buyurdu. Dedim ki:
“Bu şerden sonra hayır dönemi olacak mı?”
Evet, onda bulanıklık da olacak” buyurdu.
“Onun bulanıklığı nedir?” dedim.
Bir topluluk benim yolumdan başka bir yol tutacaklar. Onları tanır ve karşı çıkarsın” buyurdu.
“Bu hayırdan sonra şer olacak mı?” diye sordum.
Evet, cehennem kapılarına çağıran davetçiler olacak, kendilerine icabet edenleri oraya atacaklar” buyurdu.
“Ey Allah’ın rasulü! Bize onları anlat” dedim.
Onlar bizim derimizden olup, bizim dilimizden konuşacaklar” buyurdu.[2]
Onlar da bizim delil getirdiğimiz nasları delil getirirler, onları inkar etmezler. Lakin salih selefin açıkladığından başka türlü açıklarlar.
İkincisi: Bu olgu, bugünkü İslâm aleminde ortaya çıkıp gelişmiş, farklı İslâmî Arap topraklarından fertler bu daveti ortaya koymuşlar, onların görüşlerini kabul ile karşılayan gazete gibi yayın araçlarını ele geçirmişler ve onlara karşılık üstüne karşılık verilerek itiraz edilmiştir.
Modernistler, yenilikçiler, liberaller ve İslâmcı liberaller onlardandır. Bunlar da batı felsefesinin mezheplerine bölünmüşlerdir ve dinin naslarını bu mezheplerin görüşlerine boyun eğdirmek için atışlar yapmaktadırlar.
Neredeyse İslâm beldelerinin tamamında bu grubun temsilcilerinden ve onların sütlerinden beslenip yollarından giden bağlıları bulunmaktadır.
Bu eski bir davetin yenilenmesidir. Bu davet eskidir, çünkü tarihte bu davetin kökeni mevcuttur. Nitekim bu ümmette daha önce de nasları batıl tevillerle anlamlarından tahrif etmeye kalkışanlar olmuştur.
Bu davet yenidir, çünkü bu batıl hedef için köklü esaslar, kaideler ve metotlar üzerine kurulmuştur. Bu, onların arzu ve isteklerine uygun batıl anlamlar ve hedeflenen kötülük için çare üreten, bunlar için dayanaklar icad eden bir fabrikadır.
Bu yöneliş, bu asırda ortaya atılan sloganların en tehlikelilerini taşımaktadır. O da: “İslâm’da yenilik ve modernizm” sloganıdır. Onlar bununla bizden üzerinde ümmetin icma ettiği Kur’ân ve sünnet anlamlarını terk etmemizi, salih selefin anlayışından farklı, içinde yaşadığımız asra uygun yeni anlayışlarla anlamamızı istiyorlar.
Bu yüzden Muhammed Arkun’a ihtimal taşımayan:
لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ
 Erkeğe, kadının iki katı kadardır” (Nisa 11) ayeti gibi açık naslara karşı nasıl muamele edileceği sorulduğunda şöyle demiştir: “Bu gibi durumlarda Kur’ân’ın yeniden tefsir edilmesinden başka bir şey yapmak mümkün değildir. Kadına da adil taksim yapılmadan bu şekilde kabul etmeye devam etmemizin imkanı yoktur!! Nassın hayal aleminde şekillendirilmesi mümkün olmazsa değiştirerek amel etmek gerekir.”[3]
Muhammed Şahrur şöyle der: “Mal ve şehvetlerle alakalı her konuda Allah’ın rasulü Muhammed’e vahyedilen şer’î naslara bağlı kalma zorunluluğu yoktur. Her defasında bu dinî nasların gerçekle uyuşmadığını, ilerlemeye, öne geçmeye ve refaha engel olduğunu görüyoruz. Bunlardan uzaklaşmaktan başka yolumuz yoktur.”[4]
Gerçeğe uyum ve batılı yaşam tarzı isteği, batının felsefe ekollerinin etkisi[5], üniversitelerinde düşmanların baskısıyla devam eden dersler ve din hakkındaki bilgisizlik bu sapmış ekolün ortaya çıkmasının sebeplerindendir.

[1] Muhammed Arkun Tevhid düşüncesiyle münakaşa ederek şöyle diyor: “… Ben bu düşünce ile bunlardan dönmek gerektiğini söylemiyorum. Bundan Allah’a sığınırım. Tevhidde, İslâm’ın çeşitliliğini tecelli ettiren mutlak münezzehlik vardır. Ben sadece yeniden yorumlanmasını söylüyorum.  Yani orta çağlara hâkim olanlardan farklı şekilde yorumlanmasını söylüyorum… Burada bütün İslâm kültürüne müracaat etme ve İslâm’da yeni bir ilahiyat anlayışı kurulması konusunda büyük çekişmelerin meydana gelmesi mümkündür.” Kadaya Fi Nakdi’l-Akli’d-Dînî (281)
[2] Buhari (7084) Muslim (1847)
[3] Fransız Dergisi: “Observateur Nouvel” Şubat 1986 sayısındaki bir röportajdan.
[4] El-Kitab ve’l-Kur’ân (445)
[5] Batı medeniyetinden şiddetle gözleri kamaşan yazılarında ve sanki münakaşa kabul etmeyen hakikatlermiş gibi uygulanan teorilerinde bu durum açıktır. Hatta bazıları Kur’ân’ı bu teorilere göre tefsir etmeyi amaçlamıştır. Şehrur şöyle diyor: “Büyük bilgin Charles Darwin’in “Türlerin kökeni” teorisi yorum için yani insanın yaratılışı hakkındaki ayetlerin tevili için seçkin bir örnektir.” El-Kitab ve’l-Kur’ân (195)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)