Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

18 Mayıs 2018 Cuma

Tarihselci Anlayışa Reddiye 9

Dördüncü Esas: Hakikatin Göreceli Olup Mutlak Gerçeğin Bulunmadığı Görüşü

Onlar her zaman ve mekanda tek bir sabit hakikatin bulunmadığı, bilakis hakkın göreceli olduğu görüşündedirler. Senin hak gördüğünü başkası batıl görebilir. Bugün doğru zannettiğin şey yarın öyle olmayabilir.
Arkun şöyle diyor: “İslâmi hakikatin örnekliğinin ve özünün tarih boyunca hatta bugüne kadar devam ettiği görüşü mitolojik bir kuruntudur. Bunun gerçekle bir alakası yoktur.”[1]
Diyorlar ki: “Hiç kimse mutlak hakikate sahip değildir.” Bunu siyasi olarak görev bilip “Çok seslilik” ve “Başkalarını kabul” şeklinde sloganlaştırırlar.
Başkalarını kabul ile kastettikleri; dinsizler, ilhad ehli ve günahkârlardır. Bu anlayışların hepsine de eşit seviyede muamele etmenin zorunlu olduğu görüşündedirler. Hangi fikirden olursa olsun karşı çıkılmamalıdır ya da hangi aykırılık olursa olsun çirkin görülmemelidir. Çünkü mutlak gerçek yoktur derler. Onlardan biri şöyle der: “Görüşü hakikat kabul etmedikçe ve hakikatin mutlak olup göreceli olmadığı kabul edildiği sürece ilerleme veya öne geçmeye dair düşünce sahibi olunamayacaktır.”[2]
Bu görüşlerin özeti şudur: Hiç kimse kendi görüşünün veya inancının hak, başkalarının görüş veya inancının yanlış olduğunu kesin olarak söylemesi mümkün değildir. Ancak kendi görüşünün hata ihtimali olan bir doğru olduğunu, başkasının görüşünün ise doğruluk ihtimali olan hata olduğunu söyleyebilir.”[3]
Hak görülen bir şeyi bir başkası batıl görebilir. Hayır gördüğünü bir başkası şer görebilir. Hakikatin göreceli olması denilen şey budur.
Bu görüşlerine göre hak, İslâm’da da olabilir, tahrif edilmiş veya batıl dinlerde de olabilir!
Hak, Ehl-i sünnette’de olabilir, bidat ehli olan diğer kimselerde de olabilir!
Bu yüzden onlardan biri kişinin İslâm devletinde herhangi bir yerde başka bir dine ikna olursa dinini değiştirme hakkı olduğu görüşündedir.[4]
Hiç kimsenin hakikati tekelinde bulunduramayacağını kabul eden bu görüşler imanın aslıyla çelişmeye yeterlidir. Zira iman esasları kesinlik üzerine kuruludur. Allah’ın birliğine kesin olarak inanmayan Allah’ın dininde iman etmiş değildir. Allah’ın tek olduğu, hiçkimseye muhtaç olmayıp herkesin O’na muhtaç olduğu, mülkünde ve yaratmasında ortağı bulunmadığı hususunda şüphesiz ve kesin olarak iman etmeyen kimse Allah’ın dininde mümin değildir.
Kur’ânın bozulma ve değiştirilmeden korunmuş olduğu, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in peygamberlerin ve rasullerin sonuncusu olduğu ve O’nun vefatıyla vahyin kesildiği hususunda tereddütsüz ve kesin bir şekilde iman etmeyen kimse Allah’ın dininde mümin değildir.
Dinin esasları ve kesinlikleri ile başka şeyleri eşit görenler hakkında şöyle söyle:
فَذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
İşte hak olan Rabbınız Allah budur. Hakkın dışında ise, sadece sapıklık vardır. O halde nasıl yüz çeviriyorsunuz?” (Yunus 32) Bu, üçüncüsü olmayan iki yoldur: Hak ve onun dışındaki sapıklıktır.
Hak tek olup birden fazla değildir. Sapıklığın ise çeşitleri ve biçimleri vardır. Haktan sonra sapıklıktan başka ne vardır?
Mutlak hakikat olmasaydı Allah’ın hakka uymayı emretmesi ve bununla yükümlü kılması anlamsız olurdu. Bu doğru olsaydı şu ayetin anlamı ne olurdu?:
وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Bu, hiç şüphesiz, benim dosdoğru yolumdur; bu itibarla ona uyun; diğer yollara uymayın. Aksi halde sizi O'nun yolundan ayırır. İşte sakınasınız diye Allah size bunları tavsiye etmiştir” (En’am 153)
Hiç kimsenin hakikate sahip olması söz konusu değilse, Allah Azze ve Celle’nin bize tabi olmamızı emrettiği dosdoğru yol nerededir? Hakikat göreceli ise, bizleri tabi olmaktan yasakladığı şu sapıklık yolları nerededir?
“Bu mezhebin başı safsata, sonu zındıklıktır. Zira emir, yasak, farz kılma, haram kılma ve bu hükümlerdeki tehdit ortadan kalkmakta, geriye insanın dilerse farz kılması, dilerse haram sayması, itikatlarla fiilleri eşit görmesi kalmaktadır ki bu küfür ve zındıklıktır.  [5]
Nitekim İbnu’l-Cevzi rahimehullah bu görüşü dile getirenleri cahillikle niteleyerek şöyle demiştir: “Cahillik edenlerden bir fırka, eşyanın bizatihi tek hakikati olmadığını, bilakis her topluluğun kendi inancına göre hakikati olduğunu iddia etti.”[6]

[1] El-Fikru’l-İslâmî Nakd ve İötihad (246-247)
[2] Min Huna Yebdeu’t-Tagyir (347)
[3] Evet, içtihada açık konularda “hiç kimse sadece kendisinin hakka isabet ettiğini söyleyemez” demek doğrudur. Bu, İmam Şafii’nin şu sözünde kastettiği anlamdır: “Benim görüşüm hata ihtimali olan doğrudur. Başkasının görüşü ise isabet ihtimali olan hatadır”
[4] Bkz.: el-Muharrar dergisinin Hasen et-Turabi ile ropörtajı, sayı 263, yıl 1994
[5] Mecmuu’l-Fetava (19/144-145)
[6] Telbisu İblis (54)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)