Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

6 Ekim 2024 Pazar

Allah Azze ve Celle Hakkında Kuûd ve Culus Lafızları Hakkında

 Yazı ve sesli kayıtlarda Allah Azze ve Celle’ye kuûd ve culûs lafızları nispet etme konusunda Allah’ın kitabından ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahih sünnetin bir nas bulunmadığı için tevakkuf etmenin en sağlıklı yol olduğunu ifade etmekteyim.

Bununla beraber seleften istivâyı bu lafızlarla tefsir eden imamlar bulunduğu, istivâyı oturma manasına gelen kuud ve culus kelimeleriye tefsir ettikleri şeklinde bir şüphe yayılmaktadır.

Zamanımızda selefin isim ve sıfatlar konusundaki menhecini bilmeyen bazı cahiller, bu kelimeleri Allah Azze ve Celle hakkında bir sıfat olarak ispat etmeyenleri tekfir veya tebdî ediyorlar, Cehmîlikle suçluyorlar! Şüphesiz bu kimseler bid’atçilerdir.

Burada detaylandırılması gereken birkaç husus var:

Birinci Şüphe: “Allah Azze ve Celle hakkında culus ve kuûd kelimelerinin geçtiği merfû hadisleri bazı hafızlar sahihlemişlerdir.”

Cevap: Bu konuda bazı gevşek muhaddislerin sıhhat hükmü verdikleri iki tane merfû hadis vardır. Ancak bu iki rivayetten birisi aslında uydurma bir hadistir, diğeri de sıhhatten alabildiğine uzak, çok zayıf bir rivayettir. Bunların beyanı şu şekilde:

1- Sa’lebe b. el-Hakem radıyallahu anh dedi ki: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

يَقُولُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ لِلْعُلَمَاءِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ  إِذَا قَعَدَ عَلَى كُرْسِيِّهِ لِقَضَاءِ عِبَادِهِ إِنِّي لَمْ أَجْعَلْ عِلْمِي وحُكْمِي فِيكُمْ إِلا وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أَغْفِرَ لَكُمْ عَلَى مَا كَانَ فِيكُمْ وَلا أُبَالِي

Allah Azze ve Celle kıyamet gününde kulları arasında hüküm vermek için kürsisine oturduğu zaman âlimlere şöyle buyurur: “Muhakkak ki ilmimi ve hükmümü aranızda ancak, sizde ne (ameller) bulunursa bulunsun aldırmaksızın sizi bağışlamak için verdim.”[1]

Heysemi “Ricali tevsik edilmiştir” demiştir![2]

Es-Suyuti bu rivayeti zikretmiş ve: “Taberani bunu sakıncasız bir tarik ile rivayet etti” diyerek isnadı zikretmiştir.[3]

İbn Kesir Tefsirinde “isnadı ceyyid (iyi)” demiştir![4]

Mu’cemu’l-Kebir muhakkiki Şeyh Hamdi es-Selefî dedi ki: “el-A’lâ b. Mesleme metruktur. Hadis uydurmakla itham edilmiştir.”

Hafız İbn Hacer et-Tehzib’de el-A’lâ b. Mesleme hakkında dedi ki: “el-Ezdî dedi ki: “Kötü bir adam idi. Ne rivayet ettiğine aldırmazdı. Onu tanıyan bir kimsenin ondan rivayette bulunması helal olmaz.”[5]

İbn Hibban dedi ki: “Değiştirilmiş ve sika raviler üzerine uydurulmuş şeyler rivayet ederdi. Onunla hüccet getirmek helal değildir.”[6]

İbn Tahir el-Makdisî dedi ki: “Hadis uydururdu.”[7]

El-Elbani hadisin uydurma olduğunu açıklamıştır.[8]

2- Abdullah b. Halife rahimehullah’tan: “Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh dedi ki:

أَتَتِ امْرَأةٌ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتِ ادْعُ اللَّهَ أَنْ يُدْخِلَنِي الْجَنَّةَ فَعَظَّمَ الرَّبَ عَزَّ وَجَلَّ ثُمَّ قَالَ إِنَّ كُرْسِيَّهُ وَسِعَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَإِنَّهُ يَقْعُدُ عَلَيْهِ مَا يَفْضُلُ مِنْهُ مِقْدَارُ أَرْبَعِ أَصَابِعٍ ثُمَّ قَالَ بِأَصَابِعِهِ فَجَمَعَهَا وَإِنَّ لَهُ أَطِيطًا كَأَطِيطِ الرَّحْلِ الْجَدِيدِ إِذَا رَكِبَ مِنْ ثِقَلِهِ 

“Bir kadın Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi ki:

“Allah’a beni cennete koyması için duâ et.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Rab Azze ve Celle’yi yüceltti, sonra şöyle buyurdu:

Muhakkak ki O’nun kürsisi gökleri ve yeri kaplamıştır. Allah onun üzerine oturur, ondan dört parmaklık yer kalır.” Sonra parmaklarını birleştirerek buyurdu ki:

Şüphesiz onun yeni bir semerin üzerine binildiğine ağırlıktan dolayı çatırdaması gibi çatırdaması vardır.”[9]

Bu hadisi Ziyau’l-Makdisi sahihleyerek el-Muhtare’de zikretmiştir. Ziyau’l-Makdisi, tıpkı İbn Hibban gibi, hakkında cerh ve ta’dil bilinmeyen mestur ravilerin hadislerini sahihleme konusunda gevşekliğiyle bilinen bir hafızdır.

ed-Deştî dedi ki: “Hadis sahihtir. Ravileri Buhârî ve Muslim şartına göredir.”!

Ebu Muhammed ed-Deştî’nin bu sözleri doğru değildir! İsnadında Abdullah b. Halife, meçhul bir ravi olup ne Buhârî ne de Muslim ondan rivayette bulunmuştur! Hatta İbn Mace dışında Kütüb-ü Sitte sahipleri de ondan rivayette bulunmamışlardır. İbn Mace de Sünen’de değil, Tefsir’de rivayette bulunmuştur. Belki de Abdullah b. Halife’den bu hadisten başka bir şey rivayet eden kimse olmamıştır.

Yine Silm b. Kuteybe’den Muslim rivayette bulunmamıştır. Buhârî ondan mutabaat yoluyla üç hadis rivayet etmiştir. Dört Sünen sahipleri ondan rivayette bulunmuşlardır.

Abdullah b. Halife’yi İbn Hibban es-Sikat’ta zikretmiştir.[10] Abdullah b. Halife’yi İbn Hibban’dan başkası tevsik etmemiştir ve imamlar İbn Hibban’ın tevsikine itibar etmezler. Çünkü onun âdeti meçhul ravileri tevsik etmektir.

Zehebi dedi ki: “Neredeyse bilinmeyen biridir.”[11]

İbn Kesir dedi ki: “Bu şahıs meşhur değildir. Ömer radıyallahu anh’den işittiğinde de şüphe vardır.”[12]

Ayrıca isnadında ızdırap vardır. Abdullah b. Halife bunu bazen Ömer radıyallahu anh’ı zikretmeden mürsel olarak rivâyet etmiş, bazen de Ömer radıyallahu anh’ın kendi sözü olarak rivâyet etmiştir.

İbn Huzeyme: “Bunun Ömer radıyallahu anh’den rivâyetinde şüphe var” demiştir. Bezzar zayıf olduğunu söylemiştir.[13]

İbnu’l-Cevzi bu hadisi iki tarikten rivayet ettikten sonra dedi ki: “Bu hadis Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sahih değildir. İsnadında cidden ızdırap vardır. Abdullah b. Halife sahabeden değildir. Önceki rivayet mürseldir. İbnu’l-Hakem ve Osman bilinmeyen ravilerdir. Bazen İbn Halife – Ömer – Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yoluyla, bazen İbn Halife’den mevkuf, bazen: “Ondan dört parmaklık yer kalır” lafzıyla, bazen “Ondan dört parmaklık yer kalmaz” lafzıyla rivayet edilmiştir. Bütün bu karıştırmalar ravilerdendir.”[14]

İbn Kesir “Çatırdama lafzı hakkında sabit bir nas gelmemiştir” dedi.[15]

İlimle veya başka bir vasıfla tanınmayan Abdullah b. Halife, Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh ile çokça bir arada bulunmuş olan Abdullah b. Ömer, İbn Abbas radıyallahu anhum gibi sahabelerin ve başka tabiîlerin rivayet etmedikleri bir şeyi nakletmekte nasıl tek kalabilir?

Yine isnadında Ebu İshak es-Sebiî mudellis olup an’ane ile rivayet etmiştir.

Zehebi dedi ki: “Vekî, İsrail’den, o Ebu İshak’tan, o Abdullah b. Halife’den, o Ömer radıyallahu anh’den: “Rab kürdiye oturunca…” hadisini rivayet etti. Bunun üzerine bir adam rahatsız oldu. Veki öfkelendi ve dedi ki: “el-A’meş’e, Sufyan’a yetiştik, bu hadisleri rivayet ediyorlar ve karşı çıkmıyorlardı!”[16]

Vekî b. el-Cerrah rahimehullah’ın öfkelenmesine sebep olan şey, o adamın Allah Azze ve Celle’nin uluv gibi bir sıfatını inkâr etmesi olabilir. Sonra el-A’meş ve Sufyan’ın bu hadisleri rivayet ediyor olmaları Ehl-i Sünnet katında bir hüccet değildir. O ikisi ve başkaları sahih isnadlar getirirlerse kabul edilir, zayıf isnadlar getirirlerse Ehl-i Sünnet menhecine göre kabul edilmez!

İmam Ahmed, Sufyan, el-A’meş ve Veki de Ehl-i Sünnet’tendir. Şeyhulislam İbn Teymiyye ve başkalarının dedikleri gibi; ricale delil getirilir, kendileri delil olmazlar.

İbn Teymiyye’nin: “Ehli Sünnetin çoğu bu hadisi kabul ettiler” sözüne gelince, Şeyhulislam İbn Teymiyye Sünnete nispet edilen bir taifeyi istidlal metodları konusunda eleştirmiştir. Muhaliflerini tekfir eden diğer bir taifeyi de eleştirmiş ve istidlal metotlarındaki hatayı açıklamıştır. Şeyhulislam İbn Teymiyye, işaret ettiğimiz sözlerinden sonra şöyle demiştir:

“Abdullah b. Halife’nin Ömer radıyallahu anh’den, onun da Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayetiyle meşhur olan hadis de böyledir. Nitekim bunu Ebu Abdillah Muhammed b. Abdivahid el-Makdisi Muhtar’ında rivayet etmiştir. Hadis ehlinden bir taife ızdırabından dolayı bu hadisi reddetmişlerdir. Ebu Bekr el-İsmailî, İbnu’l-Cevzî ve başkalarının yaptıkları gibi. Lakin Ehl-i Sünnetin çoğu bunu kabul etmişlerdir. Lakin şer’î delillerin isnad ve metin olarak bilinmesi gerekir. Kur’ân’ın lafızlarının sabit oluşu malumdur. Onun delalet yönlerinin bilinmesi gerekir.

Sünnetin de sabit olanının ve yalan olanının bilinmesi gerekir. Sünnete nispet edilen ve sünneti ve dini yücelten bir taife, bu babda kitap ve sünnete sarıldıklarını zannettiler, sıfatlar hakkında gelen hadisleri topladılar. Topladıkları arasında yalan olduğu bilinen, yalan olması ihtimali bulunduğu bilinen, sahihe yakın olduğu bilinen ve hakkında tereddüt edilen rivayetler de vardı. Bu hadisleri akideler kıldılar ve tasnifler yaptılar. Kimisi bu hadislerin delaleti sebebiyle muhalifini tekfir etti, buna karşlık onlar da hadislerin cinsini yalanladılar ve sahih hadislerden haber verildiğinde: “Bunlar ahad haberlerdir, ilim ifade etmez” dediler. Bunların sözleri: “Kur’ân’ın delaleti lafzî sem’î’dir. Sem’î lafzî delalet ise yakîn ifade etmez” demeye vardı. Aklîyyattan söyledikleri şeyleri de dayanak kıldılar. Bu ise bâtıl ve bozuk bir yoldur.

Yine bunlarda batıl ve yalan oluşu bilinen şeyler vardır. Bunlar da diğerlerinin yaptığı gibi muhaliflerini tekfir ettiler. Her iki taife de, muhalifini tekfir etmese de bâtıldır. Muhalifini tekfir edince bir bid’at çıkarıp bu konuda kendilerine muhalefet edeni tekfir eden bid’at ehli haline gelirler. Hariciler ve başkalarının yaptıkları gibi…

(Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in) Rabbini gözüyle gördüğünü söyleyen bir taife, muhaliflerini tekfir etmiştir. Bunlar bu hususun sahih hadislerle geldiğini zannetmişlerdir. Ebu’l-Hasen Ali b. Şukr’un yaptığı gibi! Zira o, sünnetten olduğunu iddia ettiği konuda muhalifini tekfir etmede hızlı davranan biriydi. Bu konuda da hata edebiliyordu. Ya zayıf hadislerle ya da onun maksadına delalet etmeyen sahih hadislerle delil getiriyordu. Sünnete isabet ettiği konuda her muhalefet edeni tekfir etmesi de caiz değildir. Her hata eden kâfir değildir. Özellikle de ümmetin çokça ihtilaf ettikleri ince meselelerde! Nitekim bu konu başka bir yerde geniş açıklanmıştır.

Aynı şekilde Ebu Ali el-Ehvazî’nin Sıfatlar hakkında bir tasnifi vardır. Orada zayıf, uydurma ve sahih herşeyi toplamıştır.

Yine Abdurrahman b. Mende’nin derlediği şeyler de böyledir. Bununla beraber O, insanların en çok hadis rivayet edenlerindendir. Fakat zayıf hadisler ve sahih mi zayıf mı olduğu ayırt edilemeyen hadisleri çokça rivayet eder. Bazen tamamen zayıf hadislerden topladığı bir bab derler. Çamur yemek hakkında ve diğer bazı konulardaki hadisler gibi. O, Ebu Ali el-Ehvazi’den rivayette bulunmuştur. Nitekim onun garip ve uydurma rivayetleri Hasen b. Adiy’e ulaşınca, o da bu batıllar üzerine akide bina etmiş ve: “Allah’ın dünyada gözlerle görülebileceğini” iddia etmiştir. Sonra bunu söyleyen takipçileri, muhaliflerini tekfir etmeye başlamışlardır. Daha önce geçtiği gibi bu metod, bid’at ehlinin ve Haricilerin fiilidir.”[17]

Sahih olanla delil getirip, sahih olmayan zayıf ve uydurma hadislere dayanmamayı öngören sağlam ilmî menhece dayanan bu ilmî sözleri iyi düşün! Sonra da Adil Hamdan gibi Haddadîlerin sıfatları ispat etme hususunda bu Abdullah b. Halife hadisi gibi münker ve zayıf hadisleri savunmaya kalkışmalarına, isnadını eleştirenleri de tekfir edip düşmanlık etmelerine bir bak! 

Buna karşılık diğer bir taife de hadisin cinsini yalanlamakta, Buhari ve Muslim hadisleri gibi sahih hadisler hakkında: “Bunlar ahad haberlerdir, ilim ifade etmez” demektedirler! Bunlar sapıklık ehlidir!

Bu iki taifeden daha kötü olanı: “Kur’ân’ın delaleti lafzî sem’îdir, yakin ifade etmez” diyerek bâtıl ve bozuk akliyyatı dayanak edinenlerdir! Sonra bu sapıklıklarına muhalefet edenleri tekfir ederler!

Her iki taife ve bu üçüncüleri de hepsi bâtıl ehlidir. Özellikle de muhalifini tekfir eden taifeler! Dördüncü bir taife de Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in rabbini gözüyle gördüğünü, bu konuda gelen hadislerin sahih olduğu zannıyla iddia etmişler, bu konuda zayıf hadislere yahut onların maksadına delalet etmeyen sahih hadislere dayanmışlardır.

Şeyhulislam İbn Teymiyye bu sınıfa Ebu’l-Hasen Ali b. Şukr’u, Ebu Ali el-Ehvazi’yi, Abdurrahman b. Mende’yi ve Allah’ın dünyada gözlerle görülebileceğini iddia eden Hasen b. Adiy’i örnek olarak zikretmiştir. O da Abdurrahman b. Mende ve el-Ehvazi’nin garip ve uydurma rivayetlerine dayanmıştır!

Şeyhulislam İbn Teymiyye bu köklü menhece muhalefet edenleri şiddetle tenkid ederek diyor ki: “Abdullah b. Halife’nin Ömer radıyallahu anh’den, onun da Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayetiyle meşhur olan hadis de böyledir. Nitekim bunu Ebu Abdillah Muhammed b. Abdivahid el-Makdisi Muhtar’ında rivayet etmiştir. Hadis ehlinden bir taife ızdırabından dolayı bu hadisi reddetmişlerdir. Ebu Bekr el-İsmailî, İbnu’l-Cevzî ve başkalarının yaptıkları gibi. Lakin Ehl-i Sünnetin çoğu bunu kabul etmişlerdir.”[18]

3- Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma dedi ki:

لَمَّا قَدِمَ جَعْفَرُ بْنُ أَبِي طَالِبٍ مِنْ أَرْضِ الْحَبَشَةِ، تَلَقَّاهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَلَمَّا نَظَرَ جَعْفَرٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَجَلَ إِعْظَامًا مِنْهُ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَبَّلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْنَ عَيْنَيْهِ، وَقَالَ لَهُ: «يَا حَبِيبِي، أَنْتَ أَشْبَهُ النَّاسِ بِخَلْقِي وَخُلُقِي، وَخُلِقْتَ مِنَ الطِّينَةِ الَّتِي خُلِقْتُ مِنْهَا، يَاحَبِيبِي، حَدِّثْنِي عَنْ بَعْضِ عَجَائِبِ أَرْضِ الْحَبَشَةِ» قَالَ: نَعَمْ، بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي يَا رَسُولَ اللَّهِ، بَيْنَا أَنَا قَائِمٌ فِي بَعْضِ طُرُقِهَا، إِذَا أَنَا بِعَجُوزٍ عَلَى رَأْسِهَا مِكْتَلٌ، وَأَقْبَلَ شَابٌّ يَرْكُضُ عَلَى فَرَسٍ لَهُ، فَزَحَمَهَا، وَأَلْقَى الْمِكْتَلَ عَنْ رَأْسِهَا، فَاسْتَوَتْ قَائِمَةً، وَأَتْبَعَتْهُ الْبَصَرَ، وَهِيَ تَقُولُ: الْوَيْلُ لَكَ غَدًا إِذَا جَلَسَ الْمَلِكُ عَلَى كُرْسِيِّهِ، فَاقْتَصَّ لِلْمَظْلُومِ مِنَ الظَّالِمِ. قَالَ جَابِرٌ: فَنَظَرْتُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَإِنَّ دُمُوعَهُ لَتَنْحَدِرُ عَلَى عَيْنَيْهِ مِثْلَ الْجِمَارِ، ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَا قَدَّسَ اللَّهُ أُمَّةً لَا يَأْخُذً الْمَظْلُومُ حَقَّهُ مِنَ الظَّالِمِ، غَيْرَ مُتَعْتَعٍ»

“Cafer b. Ebi Talib radıyallahu anh Habeş diyarından dönünce Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu karşıladı. Ca’fer, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i görünce ona saygıdan dolayı sıçradı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu iki gözü arasından öptü. Ona buyurdu ki:

Ey sevdiğim! Sen insanlar arasında benim ahlakıma ve yaratılışıma en çok benzeyenisin. Ben senin yaratıldığın çamurdan yaratıldım. Ey sevdiğim! Bana Habeş diyarında gördüğün şaşırtıcı şeylerden anlat.” Ca’fer radıyallahu anh dedi ki:

“Tamam. Babam ve annem sana fedadır ey Allah’ın rasulü! Ben oranın yollarından birinde duruyorken yaşlı bir kadın başı üzerinde bir sepetle geçiyordu. Atı üzerinde bir genç onu sıkıştırdı ve başı üzerindeki sepeti devirdi. Kadın ayağa kalktı, gözüyle onu takip ederek dedi ki:

“Sana yazıklar olsun! Yarın el-Melik kürsisine oturduğu zaman mazlumun hakkını zalimden alacaktır.” Cabir radıyallahu anh dedi ki:

“Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e baktım, göz yaşları yanaklarına doğru aktı. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Allah mazlumun hakkını zalimden almayan bir ümmeti kutsamaz. Bunda tereddüt yoktur.”[19]

Taberani dedi ki: “Bu hadisi Sufyan b. Uyeyne’den Mekki b. Abdillah er-Ruayni’den başkası rivayet etmemiştir.”

Bu hadisin isnadı çürüktür. Mekki b. Abdillah er-Ruayni hakkında Zehebi dedi ki: “Münker rivayetleri vardır.”

El-Ukaylî dedi ki: “Hadisi mahfuz değildir. Ancak bu rivayetle bilinmektedir.”[20]

İbn Yunus dedi ki: “İbn Uyeyne ve İbn Vehb’den kendisine kimsenin tabi olmadığı münker rivayetlerde bulunmuştur.”[21]

Özetle, kuud ve culus lafızları hakkında merfu bir hadis sabit olmamıştır!

El-Elbanî rahimehullah şöyle demiştir: “Bu babda münker şeylerden birisi Ebu Muhammed ed-Deşti’nin İsbatu’l-Had kitabında (144/1-2) Ebu’l-İz Ahmed b. Ubeydillah b. Kadiş yoluyla şu rivayetidir: Bize Ebu Talib Muhammed b. Ali el-Harbi rivayet etti, dedi ki: bize İmam Ebu’l-Hasen Ali b. Ömer ed-Darekutni rahimehullah rivayet etti, dedi ki:

... فأما حديث إقعاده على العرش فلا نجحده. أمروا الحديث على وجهه ولا تدخلوا فيه ما يفسده. ولا تنكروا أنه قاعد ولا تجحدوا أنه يقعده

“(Allah’ın Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i) arşında oturtacağı hadisine gelince, bunu inkâr etmeyiz. Hadisi geldiği gibi rivayet edin, ona manasını bozacak bir şey katmayın. Oturtmayı inkâr etmeyin. Zira onu arşa oturtacaktır.”

Bu isnad, Ebu’l-İz sebebiyle sahih değildir. İbnu’l-İmad Şezerat’ta (4/78) dedi ki: “Abdulvehhab el-Enmatî onun ihtilata uğradığını söyledi.”..

Bil ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arşa oturtulması hakkında sadece bâtıl bir hadis gelmiştir. Allah Teâlâ’nın arşa oturması hakkında ise sahih bir hadis yoktur. İstiva kelimesi mutlaka oturmak anlamında da değildir…”[22]

İkinci Şüphe: “Seleften bazıları istivâyı; kuûd (oturmak) olarak tefsir etmişlerdir. İstivânın manasını onlar daha iyi bilirler. Bu yüzden bu tefsirin kabul edilmesi gerekir

Cevap: Öncelikle seleften yani sahabe, tabiîn ve tebâu’t-tâbiinden istivayı kuud veya culus (oturmak) diye açıklayan kimse var mıdır bunun tespit edilmesi gerekir.

1- İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya nispet edilen söz

Zehebî Şeyhulislam Ebu’l-Kasım İsmail b. Muhammed et-Teymi’nin hal tercemesinde şöyle demiştir:

قال أبو موسى المديني سألت إسماعيل يوما أليس قد روي عن ابن عباس في قوله استوى قعد؟ قال نعم قلت له إسحاق بن راهويه يقول إنما يوصف بالقعود من يمل القيام قال لا أدري أيش يقول إسحاق

“Ebu Musa el-Medinî dedi ki: “İsmail’e bir gün: “İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “İstivâ oturmak demektir” dediği rivayet edilmiyor mu?” dedim. “Evet” dedi. Dedim ki: “İshak b. Rahuye rahimehullah diyor ki: “Kuud (oturmak) ile ancak ayakta durmaktan yorulan kimse nitelenir.” Dedi ki: “İshak bunu nasıl söylüyor bilmiyorum.”[23]

Burada İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya istivayı oturma şeklinde açıkladığı nispet edilmiştir. Ancak bu söz meçhul bir siga ile İbn Abbas’a nispet edilmekte, isnad zikredilmemektir.

İbn Kayyım şöyle demiştir:

وفي تفسير السدي عن أبي مالك وأبي صالح عن ابن عباس الرحمن على العرش استوى قال قعد

“es-Suddi’nin Tefsir’inde Ebu Malik ve Ebu Salih yoluyla İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şöyle dediği geçer: “Rahman arşa istiva etti: yani oturdu.”[24]

Bu rivayet İbn Kayyım’ın eseri dışında başka bir kaynakta bulunamamıştır. İbn Kayyım ile es-Sudddî arasında asırlar vardır.

Öncelikle İbn Kayyım ile es-Suddi arasındaki ravilerin bilinmesi veya es-Suddi’ye nispet edilen Tefsir kitabının tespit edilmesi gerekir.

İkinci olarak es-Suddî’nin İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan bu rivayetinde, İbn Teymiyye’nin er-Reddu Ale’l-Bekri kitabında söylediği gibi inkıta vardır.

Ravilerinden Ebu Salih de Beyhakî’nin dediği gibi metruk bir ravidir.

Bu sözün İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya nispeti sahih değildir.[25]

Beyhakî el-Esma ve’s-Sifat’ta Muhammed b. Mervan – el-Kelbî – Ebu Salih – İbn Abbas radıyallahu anhuma isnadıyla, “Sonra Rahman arşa istiva etti” (A’raf 54) ayeti hakkında İbn Abbas radıyallahu anhumanın şöyle dediğini rivayet etti:

استقر على العرش

“Arşın üzerine yerleşti.”[26]

Sonra Beyhakî dedi ki: “Ebu Salih, el-Kelbî ve Muhammed b. Mervan (es-Suddi), hepsi de hadis âlimleri katında metrukturlar. Çokça münker rivayette bulunmalarından, riayetlerinde yalanlarının ortaya çıkmış olmasından dolayı onların rivayetleriyle hiçbir şeye delil getirmezler.”

2- İbn Mes’ud radıyallahu anh’e nispet edilen söz:

El-Hakem b. Ma’bed’in Kitabu’r-Ru’ye’de şöyle rivayet ettiği zikredildi: Bize Musa (b. Abdirrahman b. Mehdî) tahdis etti, dedi ki: bize Ruh b. Ubade tahdis etti, o Hammad b. Seleme’den, o Atâ b. es-Saib’den, o eş-Şa’bî’den, Abdullah (b. Mes’ud) radıyallahu anh’den rivayet etti, dedi ki:

{الرحمن على العرش استوى} قال جالس

“Rahman arşa istivâ etti” Yani oturdu.”[27]

Bu isnad zayıftır. Şa’bî rahimehullah, Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’den işitmemiştir. Musa b. Abdirrahman b. Mehdi de meçhuldür. İbn Hibban’dan başkası onu tevsik etmemiştir.

3- Harice b. Mus’âb’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

وهل يكون الاستواء إلا الجلوس

“İstivâ ancak oturmak ile olmaz mı?”[28]

Bunun isnadı çok zayıftır. Ahmed b. Said ed-Darimi’nin babası Said meçhuldür.[29]

Harice b. Mus’ab’ın kendisi de metruktur. Yalancı ravilerden tedlis yaparak rivayette bulunmuştur. İbn Main’in onu yalanla itham ettiği söylenmiştir.[30]

Ümmetin selefi Allah Azze ve Celle’nin celal ve azametine layık şekilde arşı üzerine istivâ etmiş olduğuna, manasını tahrif etmeden, lafzını iptal etmeden iman etmek hususunda icma etmişlerdir. İstivanın manası onların katında malum olup keyfiyeti meçhuldür. Nitekim bunu hicret diyarının imamı Malik b. Enes rahimehullah kendisine istivanın keyfiyeti sorulduğu zaman şöyle diyerek açıklamıştır:

الاستواء معلوم والكيف مجهول والإيمان به واجب والسؤال عنه بدعة

“İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldür. Buna iman etmek vacip, hakkında soru sormak bir bid’attir.”[31]

4- el-Hasen (el-Basrî) ve İkrime rahimehumallah’a nispet edilen söz:

ed-Deştî, İsbatu’l-Had kitabında Abbad b. Mansur’dan şöyle dediğini rivayet etti:

سألت الحسن وعكرمة عن قوله {الرحمن على العرش استوى} قالا  جالس

“el-Hasen ve İkrime’ye “Rahman arşa istiva etti” ayeti hakkında sordum. İkisi de: “Oturdu” dediler.”[32]

El-Hakem b. Ma’bed bunu Kitabu’r-Ru’yet’te; Muhammed b. Hâtim – el-Fadl b. Abbas – Abdurrahman b. Sabit – Yezid b. Harun – Abbad b. Mansur isnadıyla rivayet etmiştir.[33]

Usame el-Ataya: “İsnadı hasendir” dedi. Ancak bu doğru değildir. İsnadına el-Fadl b. Abbas ve Abdurrahman b. Sabit meçhuldürler.

Abbad b. Mansur zayıf ve müdellistir. Sonradan ihtilata da uğramıştır.[34]

Muhenna dedi ki: “Ahmed b. Hanbel’e Abbad b. Mansur’u sordum. Dedi ki: “Münker hadisler rivayet ederdi ve müdellis idi.”[35]

İsnadı böyle olan bir rivayete hasen demek mümkün değildir.

5- Muhammed b. Ka’b el-Kurazî rahimehullah’ın sözü

İbn Vehb, Tefsir’inde (187) Harmele b. İmran – Suleyman b. Humeyd yoluyla Muhammed b. Ka’b el-Kurazî rahimehullah’ın Ömer b. Abdilaziz rahimehullah huzurunda şöyle dediğini rivayet etti:

حتى يستوي في مجلسه

“…Allah meclisinde istiva edinceye kadar…”[36]

Bu rivayet de zayıftır. Suleyman b. Humeyd meçhuldür. Nitekim İbn Kesir bu rivayeti zikretmiş ve “Garibdir” demiştir.

Görüldüğü gibi sahabe, tabiin ve tebau’t-tabiinden olan selefimizden de Allah Azze ve Celle hakkında oturma fiili nispet ettikleri sabit olmamıştır!

Sonraki imamlardan Abdulvehhab el-Verrak, İmam Darekutni gibi bazıları Allah Azze ve Celle’ye oturma fiili nispet etmişlerdir. Ancak onların yukarıda sahih olmadığını açıkladığımız rivayetlere dayanarak bu şekilde yorum yapmış olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Allah Azze ve Celle hakkında isim ve sıfat nispet etmek ancak ve ancak Kur’ân nassıyla yahut sahih ve sabit hadisler ile yapılabilir. Alimlerin sözlerine gelince, onlar hata da, isabet de etmeleri mümkün olan beşerdirler. İsabet ettiklerini ancak sabit olan naslara muvafakat etmeleri ile bilebiliriz. Bu konuda sabit olan bir nas bulamadığımıza göre, bu alimlerin bu gib sözleriyle Allah Azze ve Celle hakkında sıfat ispat etmek mümkün değildir!



[1] Uydurma, Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (2/84) Ebu’l-Hasen es-Sukkerî Meşiha (29) Ebu Ya’la İbtalu’t-Tevilat (554)

[2] Mecmau’z-Zevaid (1/126)

[3] Suyuti el-Lealiu’l-Masnua (1/281)

[4] Tefsiru İbn Kesir (3/141)

[5] Et-Tehzib (8/192)

[6] El-Mecruhin (2/185)

[7] Bkz.: Zehebi Mizanu’l-İ’tidal (3/105)

[8] El-Elbani ed-Daife (867)

[9] Çok zayıf. Abdullah b. Ahmed es-Sunne (585, mürsel olarak: 593) İbn Ebi Asım es-Sunne (574) İbn Huzeyme et-Tevhid (151) Ebu’ş-Şeyh el-Azamet (193) Darekutni es-Sifat (35) Ebu’l-A’la el-Hemedani Futya ve Cevabuha Gi Zikri’l-İtikad ve Zemmi’l-İhtlaf (s.75 no:21) Ziyau'l-Makdisi el-Muhtâre (1/264-265 no: 153) ed-Deştî İsbatu’l-Had (s.104 no:32) Zehebi el-Uluv (504) İbn Hacer el-İsabe (7/302) Suyuti ed-Durru’l-Mensur (1/328)

[10] İbn Hibban es-Sikat (5/28)

[11] Zehebi el-Mizan (2/414)

[12] İbn Kesir el-Bidaye (1/11)

[13] Bezzar Bahru’z-Zehhar (1/458)

[14] el-İlelu’l-Mutenahiye (1/5)

[15] İbn Kesir Tefsir (1/310) Bkz.: Zehebi el-Uluv (1/415, 2/1034) Şeyhulislam İbn Teymiyye dedi ki: “Çatırdama kelimesi Ebu Davud’un Sünen’inde ve İbn Asakir’in İbn İshak’a eleştiriye dayanak olarak yazdığı cüzünde Cubeyr b. Mut’im’den rivâyet ettikleri hadiste de geçmektedir. Hadisi Ahmed, Ebu Davud ve başkaları gibi sünnet imamları rivâyet etmişlerdir. Çatırdama lafzına diğer hadiste şahit gelmiştir.” Mecmuu’l-Fetava (16/435)

[16] Zehebi el-Uluv (s.155)

[17] Mecmuu’l-Fetava (16/432-434)

[18] Mecmuu’l-Fetava (16/434-435)

[19] Çok zayıf. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (6559) Saydavi Mu’cem (s.170)

[20] Mizanu’l-İtidal (4/179)

[21] Zehebi Tarihu’l-İslam (538) İbn Hacer Lisanu’l-Mizan (8/149)

[22] El-Elbani ed-Daife (2/256)

[23] Siyeru A’lami’n-Nubela (20/87)

[24] İctimau’l-Cuyuşi’l-İslamiyye (s.158)

[25] Bkz.: İbn Teymiyye er-Reddu Ale’l-Bekrî (1/74)

[26] Uydurma. Beyhakî el-Esma ve’s-Sifat (2/155-156)

[27] Zayıf. Deşti İsbatu’l-Had (s.234)

[28] Harb el-Kirmani Mesailu’l-İmam Ahmed (s.414) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1/105) Hallal es-Sunne (1691) hepsi de Ahmed b. Said ed-Darimi – babası yoluyla rivayet etmişlerdir.

[29] Bkz.: Lisanu’l-Mizan (3/34)

[30] Et-Takrib (s.126)

[31] El-Lalekai Şerhu Usuli İtikad (664)

[32] Deşti İsbatu’l-Had (s.234)

[33] Bkz.: Fethu’l-Mecid (4/1675)

[34] Bkz.: Siyeru A’lam (7/105) Mizanu’l-İtidal (4141)

[35] El-A’lai Camiu’t-Tahsil (27)

[36] Zayıf. İbn Vehb Tefsir (187) Dârimî er-Reddu Ale’l-Cehmiyye (146) Taberi (19/468)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)