Yazı ve sesli kayıtlarda Allah Azze ve Celle’ye kuûd ve culûs lafızları nispet etme konusunda Allah’ın kitabından ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahih sünnetin bir nas bulunmadığı için tevakkuf etmenin en sağlıklı yol olduğunu ifade etmekteyim.
Bununla beraber
seleften istivâyı bu lafızlarla tefsir eden imamlar bulunduğu, istivâyı oturma
manasına gelen kuud ve culus kelimeleriye tefsir ettikleri şeklinde bir şüphe
yayılmaktadır.
Zamanımızda selefin
isim ve sıfatlar konusundaki menhecini bilmeyen bazı cahiller, bu kelimeleri
Allah Azze ve Celle hakkında bir sıfat olarak ispat etmeyenleri tekfir veya
tebdî ediyorlar, Cehmîlikle suçluyorlar! Şüphesiz bu kimseler bid’atçilerdir.
Burada detaylandırılması
gereken birkaç husus var:
Birinci Şüphe: “Allah Azze ve
Celle hakkında culus ve kuûd kelimelerinin geçtiği merfû hadisleri bazı
hafızlar sahihlemişlerdir.”
Cevap: Bu konuda bazı gevşek muhaddislerin sıhhat
hükmü verdikleri iki tane merfû hadis vardır. Ancak bu iki rivayetten birisi
aslında uydurma bir hadistir, diğeri de sıhhatten alabildiğine uzak, çok zayıf
bir rivayettir. Bunların beyanı şu şekilde:
1- Sa’lebe b. el-Hakem
radıyallahu anh dedi ki: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
يَقُولُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ لِلْعُلَمَاءِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِذَا قَعَدَ عَلَى كُرْسِيِّهِ لِقَضَاءِ عِبَادِهِ إِنِّي
لَمْ أَجْعَلْ عِلْمِي وحُكْمِي
فِيكُمْ إِلا وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أَغْفِرَ لَكُمْ عَلَى مَا كَانَ فِيكُمْ وَلا أُبَالِي
“Allah Azze ve
Celle kıyamet gününde kulları arasında hüküm vermek için kürsisine oturduğu
zaman âlimlere şöyle buyurur: “Muhakkak ki ilmimi ve hükmümü aranızda ancak,
sizde ne (ameller) bulunursa bulunsun aldırmaksızın sizi bağışlamak için verdim.”[1]
Heysemi “Ricali tevsik
edilmiştir” demiştir![2]
Es-Suyuti bu rivayeti
zikretmiş ve: “Taberani bunu sakıncasız bir tarik ile rivayet etti” diyerek
isnadı zikretmiştir.[3]
İbn Kesir Tefsirinde
“isnadı ceyyid (iyi)” demiştir![4]
Mu’cemu’l-Kebir
muhakkiki Şeyh Hamdi es-Selefî dedi ki: “el-A’lâ b. Mesleme metruktur. Hadis
uydurmakla itham edilmiştir.”
Hafız İbn Hacer
et-Tehzib’de el-A’lâ b. Mesleme hakkında dedi ki: “el-Ezdî dedi ki: “Kötü bir
adam idi. Ne rivayet ettiğine aldırmazdı. Onu tanıyan bir kimsenin ondan rivayette
bulunması helal olmaz.”[5]
İbn Hibban dedi ki:
“Değiştirilmiş ve sika raviler üzerine uydurulmuş şeyler rivayet ederdi. Onunla
hüccet getirmek helal değildir.”[6]
İbn Tahir el-Makdisî
dedi ki: “Hadis uydururdu.”[7]
El-Elbani hadisin
uydurma olduğunu açıklamıştır.[8]
2- Abdullah b. Halife
rahimehullah’tan: “Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh dedi ki:
أَتَتِ امْرَأةٌ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتِ ادْعُ اللَّهَ أَنْ يُدْخِلَنِي الْجَنَّةَ
فَعَظَّمَ الرَّبَ عَزَّ وَجَلَّ ثُمَّ قَالَ إِنَّ كُرْسِيَّهُ وَسِعَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَإِنَّهُ يَقْعُدُ
عَلَيْهِ مَا يَفْضُلُ مِنْهُ مِقْدَارُ أَرْبَعِ أَصَابِعٍ ثُمَّ قَالَ بِأَصَابِعِهِ فَجَمَعَهَا وَإِنَّ لَهُ
أَطِيطًا كَأَطِيطِ الرَّحْلِ الْجَدِيدِ إِذَا رَكِبَ مِنْ ثِقَلِهِ
“Bir
kadın Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi ki:
“Allah’a
beni cennete koyması için duâ et.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Rab
Azze ve Celle’yi yüceltti, sonra şöyle buyurdu:
“Muhakkak
ki O’nun kürsisi gökleri ve yeri kaplamıştır. Allah onun üzerine oturur, ondan
dört parmaklık yer kalır.” Sonra parmaklarını birleştirerek buyurdu ki:
“Şüphesiz
onun yeni bir semerin üzerine binildiğine ağırlıktan dolayı çatırdaması gibi
çatırdaması vardır.”[9]
Bu hadisi Ziyau’l-Makdisi sahihleyerek el-Muhtare’de zikretmiştir.
Ziyau’l-Makdisi, tıpkı İbn Hibban gibi, hakkında cerh ve ta’dil bilinmeyen
mestur ravilerin hadislerini sahihleme konusunda gevşekliğiyle bilinen bir
hafızdır.
ed-Deştî dedi ki: “Hadis sahihtir. Ravileri Buhârî ve Muslim
şartına göredir.”!
Ebu
Muhammed ed-Deştî’nin bu sözleri doğru değildir! İsnadında Abdullah b. Halife,
meçhul bir ravi olup ne Buhârî ne de Muslim ondan rivayette bulunmuştur! Hatta
İbn Mace dışında Kütüb-ü Sitte sahipleri de ondan rivayette bulunmamışlardır.
İbn Mace de Sünen’de değil, Tefsir’de rivayette bulunmuştur. Belki de Abdullah
b. Halife’den bu hadisten başka bir şey rivayet eden kimse olmamıştır.
Yine
Silm b. Kuteybe’den Muslim rivayette bulunmamıştır. Buhârî ondan mutabaat
yoluyla üç hadis rivayet etmiştir. Dört Sünen sahipleri ondan rivayette
bulunmuşlardır.
Abdullah b. Halife’yi İbn Hibban
es-Sikat’ta zikretmiştir.[10]
Abdullah b. Halife’yi İbn Hibban’dan
başkası tevsik etmemiştir ve imamlar İbn Hibban’ın tevsikine itibar etmezler.
Çünkü onun âdeti meçhul ravileri tevsik etmektir.
Zehebi dedi ki: “Neredeyse bilinmeyen biridir.”[11]
İbn Kesir dedi ki: “Bu şahıs meşhur değildir. Ömer
radıyallahu anh’den işittiğinde de şüphe vardır.”[12]
Ayrıca isnadında ızdırap vardır. Abdullah b. Halife bunu
bazen Ömer radıyallahu anh’ı zikretmeden mürsel olarak rivâyet etmiş, bazen de
Ömer radıyallahu anh’ın kendi sözü olarak rivâyet etmiştir.
İbn Huzeyme: “Bunun Ömer radıyallahu anh’den rivâyetinde
şüphe var” demiştir. Bezzar zayıf olduğunu söylemiştir.[13]
İbnu’l-Cevzi bu
hadisi iki tarikten rivayet ettikten sonra dedi ki: “Bu hadis Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den sahih değildir. İsnadında cidden ızdırap
vardır. Abdullah b. Halife sahabeden değildir. Önceki rivayet mürseldir.
İbnu’l-Hakem ve Osman bilinmeyen ravilerdir. Bazen İbn Halife – Ömer –
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yoluyla, bazen İbn Halife’den mevkuf,
bazen: “Ondan dört parmaklık yer kalır” lafzıyla, bazen “Ondan dört parmaklık
yer kalmaz” lafzıyla rivayet edilmiştir. Bütün bu karıştırmalar ravilerdendir.”[14]
İbn Kesir “Çatırdama lafzı
hakkında sabit bir nas gelmemiştir” dedi.[15]
İlimle
veya başka bir vasıfla tanınmayan Abdullah b. Halife, Ömer b. el-Hattab
radıyallahu anh ile çokça bir arada bulunmuş olan Abdullah b. Ömer, İbn Abbas
radıyallahu anhum gibi sahabelerin ve başka tabiîlerin rivayet etmedikleri bir
şeyi nakletmekte nasıl tek kalabilir?
Yine isnadında Ebu
İshak es-Sebiî mudellis olup an’ane ile rivayet etmiştir.
Zehebi dedi ki: “Vekî,
İsrail’den, o Ebu İshak’tan, o Abdullah b. Halife’den, o Ömer radıyallahu anh’den:
“Rab kürdiye oturunca…” hadisini rivayet etti. Bunun üzerine bir adam rahatsız
oldu. Veki öfkelendi ve dedi ki: “el-A’meş’e, Sufyan’a yetiştik, bu hadisleri
rivayet ediyorlar ve karşı çıkmıyorlardı!”[16]
Vekî
b. el-Cerrah rahimehullah’ın öfkelenmesine sebep olan şey, o adamın Allah Azze
ve Celle’nin uluv gibi bir sıfatını inkâr etmesi olabilir. Sonra el-A’meş ve
Sufyan’ın bu hadisleri rivayet ediyor olmaları Ehl-i Sünnet katında bir hüccet
değildir. O ikisi ve başkaları sahih isnadlar getirirlerse kabul edilir, zayıf
isnadlar getirirlerse Ehl-i Sünnet menhecine göre kabul edilmez!
İmam
Ahmed, Sufyan, el-A’meş ve Veki de Ehl-i Sünnet’tendir. Şeyhulislam İbn
Teymiyye ve başkalarının dedikleri gibi; ricale delil getirilir, kendileri
delil olmazlar.
İbn
Teymiyye’nin: “Ehli Sünnetin çoğu bu hadisi kabul ettiler” sözüne gelince,
Şeyhulislam İbn Teymiyye Sünnete nispet edilen bir taifeyi istidlal metodları
konusunda eleştirmiştir. Muhaliflerini tekfir eden diğer bir taifeyi de
eleştirmiş ve istidlal metotlarındaki hatayı açıklamıştır. Şeyhulislam İbn
Teymiyye, işaret ettiğimiz sözlerinden sonra şöyle demiştir:
“Abdullah
b. Halife’nin Ömer radıyallahu anh’den, onun da Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’den rivayetiyle meşhur olan hadis de böyledir. Nitekim bunu Ebu Abdillah
Muhammed b. Abdivahid el-Makdisi Muhtar’ında rivayet etmiştir. Hadis ehlinden
bir taife ızdırabından dolayı bu hadisi reddetmişlerdir. Ebu Bekr el-İsmailî,
İbnu’l-Cevzî ve başkalarının yaptıkları gibi. Lakin Ehl-i Sünnetin çoğu bunu
kabul etmişlerdir. Lakin şer’î delillerin isnad ve metin olarak bilinmesi
gerekir. Kur’ân’ın lafızlarının sabit oluşu malumdur. Onun delalet yönlerinin
bilinmesi gerekir.
Sünnetin
de sabit olanının ve yalan olanının bilinmesi gerekir. Sünnete nispet edilen ve
sünneti ve dini yücelten bir taife, bu babda kitap ve sünnete sarıldıklarını
zannettiler, sıfatlar hakkında gelen hadisleri topladılar. Topladıkları
arasında yalan olduğu bilinen, yalan olması ihtimali bulunduğu bilinen, sahihe
yakın olduğu bilinen ve hakkında tereddüt edilen rivayetler de vardı. Bu
hadisleri akideler kıldılar ve tasnifler yaptılar. Kimisi bu hadislerin
delaleti sebebiyle muhalifini tekfir etti, buna karşlık onlar da hadislerin
cinsini yalanladılar ve sahih hadislerden haber verildiğinde: “Bunlar ahad
haberlerdir, ilim ifade etmez” dediler. Bunların sözleri: “Kur’ân’ın delaleti
lafzî sem’î’dir. Sem’î lafzî delalet ise yakîn ifade etmez” demeye vardı.
Aklîyyattan söyledikleri şeyleri de dayanak kıldılar. Bu ise bâtıl ve bozuk bir
yoldur.
Yine
bunlarda batıl ve yalan oluşu bilinen şeyler vardır. Bunlar da diğerlerinin
yaptığı gibi muhaliflerini tekfir ettiler. Her iki taife de, muhalifini tekfir
etmese de bâtıldır. Muhalifini tekfir edince bir bid’at çıkarıp bu konuda
kendilerine muhalefet edeni tekfir eden bid’at ehli haline gelirler. Hariciler
ve başkalarının yaptıkları gibi…
(Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in) Rabbini gözüyle gördüğünü söyleyen bir taife,
muhaliflerini tekfir etmiştir. Bunlar bu hususun sahih hadislerle geldiğini
zannetmişlerdir. Ebu’l-Hasen Ali b. Şukr’un yaptığı gibi! Zira o, sünnetten
olduğunu iddia ettiği konuda muhalifini tekfir etmede hızlı davranan biriydi.
Bu konuda da hata edebiliyordu. Ya zayıf hadislerle ya da onun maksadına
delalet etmeyen sahih hadislerle delil getiriyordu. Sünnete isabet ettiği
konuda her muhalefet edeni tekfir etmesi de caiz değildir. Her hata eden kâfir
değildir. Özellikle de ümmetin çokça ihtilaf ettikleri ince meselelerde!
Nitekim bu konu başka bir yerde geniş açıklanmıştır.
Aynı
şekilde Ebu Ali el-Ehvazî’nin Sıfatlar hakkında bir tasnifi vardır. Orada
zayıf, uydurma ve sahih herşeyi toplamıştır.
Yine
Abdurrahman b. Mende’nin derlediği şeyler de böyledir. Bununla beraber O,
insanların en çok hadis rivayet edenlerindendir. Fakat zayıf hadisler ve sahih
mi zayıf mı olduğu ayırt edilemeyen hadisleri çokça rivayet eder. Bazen tamamen
zayıf hadislerden topladığı bir bab derler. Çamur yemek hakkında ve diğer bazı
konulardaki hadisler gibi. O, Ebu Ali el-Ehvazi’den rivayette bulunmuştur.
Nitekim onun garip ve uydurma rivayetleri Hasen b. Adiy’e ulaşınca, o da bu
batıllar üzerine akide bina etmiş ve: “Allah’ın dünyada gözlerle
görülebileceğini” iddia etmiştir. Sonra bunu söyleyen takipçileri,
muhaliflerini tekfir etmeye başlamışlardır. Daha önce geçtiği gibi bu metod,
bid’at ehlinin ve Haricilerin fiilidir.”[17]
Sahih
olanla delil getirip, sahih olmayan zayıf ve uydurma hadislere dayanmamayı
öngören sağlam ilmî menhece dayanan bu ilmî sözleri iyi düşün! Sonra da Adil
Hamdan gibi Haddadîlerin sıfatları ispat etme hususunda bu Abdullah b. Halife
hadisi gibi münker ve zayıf hadisleri savunmaya kalkışmalarına, isnadını
eleştirenleri de tekfir edip düşmanlık etmelerine bir bak!
Buna
karşılık diğer bir taife de hadisin cinsini yalanlamakta, Buhari ve Muslim
hadisleri gibi sahih hadisler hakkında: “Bunlar ahad haberlerdir, ilim ifade
etmez” demektedirler! Bunlar sapıklık ehlidir!
Bu
iki taifeden daha kötü olanı: “Kur’ân’ın delaleti lafzî sem’îdir, yakin ifade etmez”
diyerek bâtıl ve bozuk akliyyatı dayanak edinenlerdir! Sonra bu sapıklıklarına
muhalefet edenleri tekfir ederler!
Her
iki taife ve bu üçüncüleri de hepsi bâtıl ehlidir. Özellikle de muhalifini
tekfir eden taifeler! Dördüncü bir taife de Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
rabbini gözüyle gördüğünü, bu konuda gelen hadislerin sahih olduğu zannıyla
iddia etmişler, bu konuda zayıf hadislere yahut onların maksadına delalet
etmeyen sahih hadislere dayanmışlardır.
Şeyhulislam
İbn Teymiyye bu sınıfa Ebu’l-Hasen Ali b. Şukr’u, Ebu Ali el-Ehvazi’yi,
Abdurrahman b. Mende’yi ve Allah’ın dünyada gözlerle görülebileceğini iddia
eden Hasen b. Adiy’i örnek olarak zikretmiştir. O da Abdurrahman b. Mende ve
el-Ehvazi’nin garip ve uydurma rivayetlerine dayanmıştır!
Şeyhulislam
İbn Teymiyye bu köklü menhece muhalefet edenleri şiddetle tenkid ederek diyor
ki: “Abdullah b. Halife’nin Ömer radıyallahu anh’den, onun da Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’den rivayetiyle meşhur olan hadis de böyledir. Nitekim bunu
Ebu Abdillah Muhammed b. Abdivahid el-Makdisi Muhtar’ında rivayet etmiştir.
Hadis ehlinden bir taife ızdırabından dolayı bu hadisi reddetmişlerdir. Ebu
Bekr el-İsmailî, İbnu’l-Cevzî ve başkalarının yaptıkları gibi. Lakin Ehl-i
Sünnetin çoğu bunu kabul etmişlerdir.”[18]
3-
Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma dedi ki:
لَمَّا قَدِمَ جَعْفَرُ بْنُ أَبِي طَالِبٍ
مِنْ أَرْضِ الْحَبَشَةِ، تَلَقَّاهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ،
فَلَمَّا نَظَرَ جَعْفَرٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَجَلَ
إِعْظَامًا مِنْهُ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَبَّلَ رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْنَ عَيْنَيْهِ، وَقَالَ لَهُ: «يَا حَبِيبِي،
أَنْتَ أَشْبَهُ النَّاسِ بِخَلْقِي وَخُلُقِي، وَخُلِقْتَ مِنَ الطِّينَةِ الَّتِي
خُلِقْتُ مِنْهَا، يَاحَبِيبِي، حَدِّثْنِي عَنْ بَعْضِ عَجَائِبِ أَرْضِ الْحَبَشَةِ»
قَالَ: نَعَمْ، بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي يَا رَسُولَ اللَّهِ، بَيْنَا أَنَا قَائِمٌ
فِي بَعْضِ طُرُقِهَا، إِذَا أَنَا بِعَجُوزٍ عَلَى رَأْسِهَا مِكْتَلٌ، وَأَقْبَلَ
شَابٌّ يَرْكُضُ عَلَى فَرَسٍ لَهُ، فَزَحَمَهَا، وَأَلْقَى الْمِكْتَلَ عَنْ رَأْسِهَا،
فَاسْتَوَتْ قَائِمَةً، وَأَتْبَعَتْهُ الْبَصَرَ، وَهِيَ تَقُولُ: الْوَيْلُ لَكَ
غَدًا إِذَا جَلَسَ الْمَلِكُ عَلَى كُرْسِيِّهِ، فَاقْتَصَّ لِلْمَظْلُومِ مِنَ الظَّالِمِ.
قَالَ جَابِرٌ: فَنَظَرْتُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ وَإِنَّ دُمُوعَهُ لَتَنْحَدِرُ عَلَى عَيْنَيْهِ مِثْلَ الْجِمَارِ، ثُمَّ
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَا قَدَّسَ اللَّهُ أُمَّةً
لَا يَأْخُذً الْمَظْلُومُ حَقَّهُ مِنَ الظَّالِمِ، غَيْرَ مُتَعْتَعٍ»
“Cafer b. Ebi Talib radıyallahu anh Habeş diyarından dönünce
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu karşıladı. Ca’fer, Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’i görünce ona saygıdan dolayı sıçradı. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem onu iki gözü arasından öptü. Ona buyurdu ki:
“Ey sevdiğim! Sen insanlar arasında benim ahlakıma ve
yaratılışıma en çok benzeyenisin. Ben senin yaratıldığın çamurdan yaratıldım.
Ey sevdiğim! Bana Habeş diyarında gördüğün şaşırtıcı şeylerden anlat.” Ca’fer
radıyallahu anh dedi ki:
“Tamam. Babam ve annem sana fedadır ey Allah’ın rasulü! Ben
oranın yollarından birinde duruyorken yaşlı bir kadın başı üzerinde bir sepetle
geçiyordu. Atı üzerinde bir genç onu sıkıştırdı ve başı üzerindeki sepeti
devirdi. Kadın ayağa kalktı, gözüyle onu takip ederek dedi ki:
“Sana yazıklar olsun! Yarın el-Melik kürsisine oturduğu
zaman mazlumun hakkını zalimden alacaktır.” Cabir radıyallahu anh dedi ki:
“Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e baktım, göz
yaşları yanaklarına doğru aktı. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
buyurdu ki:
“Allah mazlumun hakkını zalimden almayan bir ümmeti
kutsamaz. Bunda tereddüt yoktur.”[19]
Taberani dedi ki: “Bu hadisi Sufyan b. Uyeyne’den Mekki b.
Abdillah er-Ruayni’den başkası rivayet etmemiştir.”
Bu hadisin isnadı çürüktür. Mekki b. Abdillah er-Ruayni
hakkında Zehebi dedi ki: “Münker rivayetleri vardır.”
El-Ukaylî dedi ki: “Hadisi mahfuz değildir. Ancak bu rivayetle
bilinmektedir.”[20]
İbn Yunus dedi ki: “İbn Uyeyne ve İbn Vehb’den kendisine
kimsenin tabi olmadığı münker rivayetlerde bulunmuştur.”[21]
Özetle, kuud ve culus lafızları hakkında merfu bir hadis
sabit olmamıştır!
El-Elbanî rahimehullah şöyle demiştir: “Bu babda münker
şeylerden birisi Ebu Muhammed ed-Deşti’nin İsbatu’l-Had kitabında (144/1-2) Ebu’l-İz
Ahmed b. Ubeydillah b. Kadiş yoluyla şu rivayetidir: Bize Ebu Talib Muhammed b.
Ali el-Harbi rivayet etti, dedi ki: bize İmam Ebu’l-Hasen Ali b. Ömer
ed-Darekutni rahimehullah rivayet etti, dedi ki:
... فأما
حديث إقعاده على العرش فلا نجحده. أمروا الحديث على وجهه ولا تدخلوا فيه ما يفسده.
ولا تنكروا أنه قاعد ولا تجحدوا أنه يقعده
“(Allah’ın Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i) arşında
oturtacağı hadisine gelince, bunu inkâr etmeyiz. Hadisi geldiği gibi rivayet
edin, ona manasını bozacak bir şey katmayın. Oturtmayı inkâr etmeyin. Zira onu
arşa oturtacaktır.”
Bu isnad, Ebu’l-İz sebebiyle sahih değildir. İbnu’l-İmad
Şezerat’ta (4/78) dedi ki: “Abdulvehhab el-Enmatî onun ihtilata uğradığını
söyledi.”..
Bil ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arşa
oturtulması hakkında sadece bâtıl bir hadis gelmiştir. Allah Teâlâ’nın arşa
oturması hakkında ise sahih bir hadis yoktur. İstiva kelimesi mutlaka oturmak
anlamında da değildir…”[22]
İkinci Şüphe: “Seleften bazıları istivâyı; kuûd (oturmak) olarak tefsir
etmişlerdir. İstivânın manasını onlar daha iyi bilirler. Bu yüzden bu
tefsirin kabul edilmesi gerekir”
Cevap: Öncelikle seleften yani sahabe, tabiîn ve
tebâu’t-tâbiinden istivayı kuud veya culus (oturmak) diye açıklayan kimse var
mıdır bunun tespit edilmesi gerekir.
1- İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya nispet edilen söz
Zehebî Şeyhulislam Ebu’l-Kasım İsmail b. Muhammed
et-Teymi’nin hal tercemesinde şöyle demiştir:
قال أبو موسى
المديني سألت إسماعيل يوما أليس قد روي عن ابن عباس في قوله استوى قعد؟ قال نعم
قلت له إسحاق بن راهويه يقول إنما يوصف بالقعود من يمل القيام قال لا أدري أيش
يقول إسحاق
“Ebu Musa el-Medinî dedi ki: “İsmail’e bir gün: “İbn Abbas
radıyallahu anhuma’dan: “İstivâ oturmak demektir” dediği rivayet edilmiyor mu?”
dedim. “Evet” dedi. Dedim ki: “İshak b. Rahuye rahimehullah diyor ki: “Kuud
(oturmak) ile ancak ayakta durmaktan yorulan kimse nitelenir.” Dedi ki: “İshak
bunu nasıl söylüyor bilmiyorum.”[23]
Burada İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya istivayı oturma
şeklinde açıkladığı nispet edilmiştir. Ancak bu söz meçhul bir siga ile İbn
Abbas’a nispet edilmekte, isnad zikredilmemektir.
İbn Kayyım şöyle demiştir:
وفي تفسير السدي عن أبي مالك وأبي صالح عن ابن عباس الرحمن على العرش استوى قال قعد
“es-Suddi’nin Tefsir’inde Ebu Malik ve Ebu Salih yoluyla İbn
Abbas radıyallahu anhuma’dan şöyle dediği geçer: “Rahman arşa istiva etti: yani
oturdu.”[24]
Bu rivayet İbn Kayyım’ın eseri dışında başka bir kaynakta
bulunamamıştır. İbn Kayyım ile es-Sudddî arasında asırlar vardır.
Öncelikle İbn Kayyım ile es-Suddi arasındaki ravilerin
bilinmesi veya es-Suddi’ye nispet edilen Tefsir kitabının tespit edilmesi
gerekir.
İkinci olarak es-Suddî’nin İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan
bu rivayetinde, İbn Teymiyye’nin er-Reddu Ale’l-Bekri kitabında söylediği gibi
inkıta vardır.
Ravilerinden Ebu Salih de Beyhakî’nin dediği gibi metruk bir
ravidir.
Bu sözün İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya nispeti sahih
değildir.[25]
Beyhakî el-Esma ve’s-Sifat’ta Muhammed b. Mervan – el-Kelbî
– Ebu Salih – İbn Abbas radıyallahu anhuma isnadıyla, “Sonra Rahman arşa istiva
etti” (A’raf 54) ayeti hakkında İbn Abbas radıyallahu anhumanın şöyle dediğini rivayet
etti:
استقر على العرش
“Arşın üzerine yerleşti.”[26]
Sonra Beyhakî dedi ki: “Ebu Salih, el-Kelbî ve Muhammed b.
Mervan (es-Suddi), hepsi de hadis âlimleri katında metrukturlar. Çokça münker
rivayette bulunmalarından, riayetlerinde yalanlarının ortaya çıkmış olmasından
dolayı onların rivayetleriyle hiçbir şeye delil getirmezler.”
2- İbn Mes’ud radıyallahu anh’e nispet edilen söz:
El-Hakem b. Ma’bed’in Kitabu’r-Ru’ye’de şöyle rivayet ettiği
zikredildi: Bize Musa (b. Abdirrahman b. Mehdî) tahdis etti, dedi ki: bize Ruh
b. Ubade tahdis etti, o Hammad b. Seleme’den, o Atâ b. es-Saib’den, o eş-Şa’bî’den,
Abdullah (b. Mes’ud) radıyallahu anh’den rivayet etti, dedi ki:
{الرحمن على
العرش استوى} قال جالس
“Rahman arşa istivâ etti” Yani oturdu.”[27]
Bu isnad zayıftır. Şa’bî rahimehullah, Abdullah b. Mes’ud radıyallahu
anh’den işitmemiştir. Musa b. Abdirrahman b. Mehdi de meçhuldür. İbn Hibban’dan
başkası onu tevsik etmemiştir.
3- Harice b. Mus’âb’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
وهل يكون
الاستواء إلا الجلوس
“İstivâ ancak oturmak ile olmaz mı?”[28]
Bunun isnadı çok zayıftır. Ahmed b. Said ed-Darimi’nin
babası Said meçhuldür.[29]
Harice b. Mus’ab’ın kendisi de metruktur. Yalancı ravilerden
tedlis yaparak rivayette bulunmuştur. İbn Main’in onu yalanla itham ettiği
söylenmiştir.[30]
Ümmetin selefi Allah Azze ve Celle’nin celal ve azametine
layık şekilde arşı üzerine istivâ etmiş olduğuna, manasını tahrif etmeden,
lafzını iptal etmeden iman etmek hususunda icma etmişlerdir. İstivanın manası
onların katında malum olup keyfiyeti meçhuldür. Nitekim bunu hicret diyarının
imamı Malik b. Enes rahimehullah kendisine istivanın keyfiyeti sorulduğu zaman
şöyle diyerek açıklamıştır:
الاستواء معلوم
والكيف مجهول والإيمان به واجب والسؤال عنه بدعة
“İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldür. Buna iman etmek
vacip, hakkında soru sormak bir bid’attir.”[31]
4- el-Hasen (el-Basrî) ve İkrime rahimehumallah’a nispet
edilen söz:
ed-Deştî, İsbatu’l-Had kitabında Abbad b. Mansur’dan şöyle
dediğini rivayet etti:
سألت الحسن وعكرمة عن قوله {الرحمن على العرش استوى} قالا جالس
“el-Hasen ve İkrime’ye “Rahman arşa istiva etti” ayeti
hakkında sordum. İkisi de: “Oturdu” dediler.”[32]
El-Hakem b. Ma’bed bunu Kitabu’r-Ru’yet’te; Muhammed b.
Hâtim – el-Fadl b. Abbas – Abdurrahman b. Sabit – Yezid b. Harun – Abbad b.
Mansur isnadıyla rivayet etmiştir.[33]
Usame el-Ataya: “İsnadı hasendir” dedi. Ancak bu doğru
değildir. İsnadına el-Fadl b. Abbas ve Abdurrahman b. Sabit meçhuldürler.
Abbad b. Mansur zayıf ve müdellistir. Sonradan ihtilata da
uğramıştır.[34]
Muhenna dedi ki: “Ahmed b. Hanbel’e Abbad b. Mansur’u
sordum. Dedi ki: “Münker hadisler rivayet ederdi ve müdellis idi.”[35]
İsnadı böyle olan bir rivayete hasen demek mümkün değildir.
5- Muhammed b. Ka’b el-Kurazî rahimehullah’ın sözü
İbn Vehb, Tefsir’inde (187) Harmele b. İmran – Suleyman b. Humeyd
yoluyla Muhammed b. Ka’b el-Kurazî rahimehullah’ın Ömer b. Abdilaziz rahimehullah
huzurunda şöyle dediğini rivayet etti:
…حتى يستوي في مجلسه…
“…Allah meclisinde istiva edinceye kadar…”[36]
Bu rivayet de zayıftır. Suleyman b. Humeyd meçhuldür.
Nitekim İbn Kesir bu rivayeti zikretmiş ve “Garibdir” demiştir.
Görüldüğü gibi sahabe, tabiin ve tebau’t-tabiinden olan
selefimizden de Allah Azze ve Celle hakkında oturma fiili nispet ettikleri
sabit olmamıştır!
Sonraki imamlardan Abdulvehhab el-Verrak, İmam Darekutni
gibi bazıları Allah Azze ve Celle’ye oturma fiili nispet etmişlerdir. Ancak
onların yukarıda sahih olmadığını açıkladığımız rivayetlere dayanarak bu
şekilde yorum yapmış olmaları kuvvetle muhtemeldir.
Allah Azze ve Celle hakkında isim ve sıfat nispet etmek
ancak ve ancak Kur’ân nassıyla yahut sahih ve sabit hadisler ile yapılabilir.
Alimlerin sözlerine gelince, onlar hata da, isabet de etmeleri mümkün olan
beşerdirler. İsabet ettiklerini ancak sabit olan naslara muvafakat etmeleri ile
bilebiliriz. Bu konuda sabit olan bir nas bulamadığımıza göre, bu alimlerin bu
gib sözleriyle Allah Azze ve Celle hakkında sıfat ispat etmek mümkün değildir!
[1]
Uydurma, Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr
(2/84) Ebu’l-Hasen es-Sukkerî Meşiha (29) Ebu Ya’la İbtalu’t-Tevilat (554)
[2]
Mecmau’z-Zevaid (1/126)
[3]
Suyuti el-Lealiu’l-Masnua (1/281)
[4]
Tefsiru İbn Kesir (3/141)
[5]
Et-Tehzib (8/192)
[6]
El-Mecruhin (2/185)
[7]
Bkz.: Zehebi Mizanu’l-İ’tidal (3/105)
[8]
El-Elbani ed-Daife (867)
[9]
Çok zayıf. Abdullah b. Ahmed es-Sunne
(585, mürsel olarak: 593) İbn Ebi Asım es-Sunne (574) İbn Huzeyme et-Tevhid
(151) Ebu’ş-Şeyh el-Azamet (193) Darekutni es-Sifat (35) Ebu’l-A’la el-Hemedani
Futya ve Cevabuha Gi Zikri’l-İtikad ve Zemmi’l-İhtlaf (s.75 no:21)
Ziyau'l-Makdisi el-Muhtâre (1/264-265 no: 153) ed-Deştî İsbatu’l-Had (s.104
no:32) Zehebi el-Uluv (504) İbn Hacer el-İsabe (7/302) Suyuti ed-Durru’l-Mensur
(1/328)
[10]
İbn Hibban es-Sikat (5/28)
[11]
Zehebi el-Mizan (2/414)
[12]
İbn Kesir el-Bidaye (1/11)
[13]
Bezzar Bahru’z-Zehhar (1/458)
[14]
el-İlelu’l-Mutenahiye (1/5)
[15]
İbn Kesir Tefsir (1/310) Bkz.: Zehebi el-Uluv (1/415, 2/1034) Şeyhulislam
İbn Teymiyye dedi ki: “Çatırdama kelimesi Ebu Davud’un Sünen’inde ve İbn
Asakir’in İbn İshak’a eleştiriye dayanak olarak yazdığı cüzünde Cubeyr b.
Mut’im’den rivâyet ettikleri hadiste de geçmektedir. Hadisi Ahmed, Ebu Davud ve
başkaları gibi sünnet imamları rivâyet etmişlerdir. Çatırdama lafzına diğer
hadiste şahit gelmiştir.” Mecmuu’l-Fetava (16/435)
[16]
Zehebi el-Uluv (s.155)
[17]
Mecmuu’l-Fetava (16/432-434)
[18]
Mecmuu’l-Fetava (16/434-435)
[19]
Çok zayıf. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat
(6559) Saydavi Mu’cem (s.170)
[20]
Mizanu’l-İtidal (4/179)
[21]
Zehebi Tarihu’l-İslam (538) İbn Hacer Lisanu’l-Mizan (8/149)
[22]
El-Elbani ed-Daife (2/256)
[23]
Siyeru A’lami’n-Nubela (20/87)
[24]
İctimau’l-Cuyuşi’l-İslamiyye (s.158)
[25]
Bkz.: İbn Teymiyye er-Reddu Ale’l-Bekrî (1/74)
[26]
Uydurma. Beyhakî el-Esma ve’s-Sifat
(2/155-156)
[27]
Zayıf. Deşti İsbatu’l-Had (s.234)
[28]
Harb el-Kirmani Mesailu’l-İmam Ahmed (s.414) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1/105)
Hallal es-Sunne (1691) hepsi de Ahmed b. Said ed-Darimi – babası yoluyla
rivayet etmişlerdir.
[29]
Bkz.: Lisanu’l-Mizan (3/34)
[30]
Et-Takrib (s.126)
[31]
El-Lalekai Şerhu Usuli İtikad (664)
[32]
Deşti İsbatu’l-Had (s.234)
[33]
Bkz.: Fethu’l-Mecid (4/1675)
[34]
Bkz.: Siyeru A’lam (7/105) Mizanu’l-İtidal (4141)
[35]
El-A’lai Camiu’t-Tahsil (27)
[36]
Zayıf. İbn Vehb Tefsir (187) Dârimî
er-Reddu Ale’l-Cehmiyye (146) Taberi (19/468)