Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

1 Ekim 2024 Salı

Müşriklerin ve Fasıkların Duâlarının Kabul Edilmesinin Hikmeti

 İbn Teymiyye rahimehullah İktizau’s-Sirati’l-Mustakîm kitabında (2/190-192) şöyle demiştir:

“Dahası, Allah, kendisine yapılacak duaların kabul edici­si olduğuna kesinlikle inanılarak yapılan duaları, dua eden­ler müşrik ve fasık bile olsalar, kabul etmektedir. Nitekim aşağıdaki ayetIer bize bu gerçeği haber vermektedir:

وَإِذَا مَسَّ الْإِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَائِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَنْ لَمْ يَدْعُنَا إِلَى ضُرٍّ مَسَّهُ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder, zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner gider. İşte ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böylece süslü gösterilir.” (Yunus 12)

وَإِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ إِلَّا إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الْإِنْسَانُ كَفُورًا

Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, dönersiniz. İnsanoğlu çok nankördür.” (İsra 67)

قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللَّهِ تَدْعُونَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ * بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِنْ شَاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ

De ki: “Eğer doğru söylüyorsanız bana haber verin, size Allah’ın azabı gelirse ya da saat gelip çatarsa Allah’tan başkasını mı çağıracaksınız?” Hayır yalnız O’na yalvarırsınız. O da dilerse yalvardığınız şeyi giderir ve şirk koşmakta olduklarınızı unutursunuz.” (En'am 40-41)

Fakat Allah'ın ilahlığını kabul ettikleri için istekleri ka­bul edilen söz konusu kimseler yaptıkları ibadetleri sırf Al­lah için yapmadıkları veya Allah'a ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e itaâtkâr olmadıkları takdirde dileklerinin karşılanması saye­sinde sağladıkları kazanç kendileri için sadece bir dünya metâı olur, buna karşılık âhirette hiçbir nasipleri olmaz. Nite­kim Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:

مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاءُ لِمَنْ نُرِيدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلَاهَا مَذْمُومًا مَدْحُورًا * وَمَنْ أَرَادَ الْآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا * كُلًّا نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا

Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız. Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür. Hepsine, onlara da bunlara da rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.” (İsrâ 18-20)

Bilindiği gibi İbrahim aleyhi's-selâm zamanının mü'minlerine rızık vermesi için Allah'a dua etmiştir:

رَبِّ اجْعَلْ هَذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُمْ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ

Rabbim! Burayı güvenli bir şehir kıl, halkından Allah'a ve âhiret gününe iman edenleri çeşitli ürünlerle rızıklandır.” (Bakara 126)

Fakat Allah Azze ve Celle bu duasına şöyle karşılık ver­di:

وَمَنْ كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلًا ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَى عَذَابِ النَّارِ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ

Kâfir olanı dahi az bir süre faydalandırır, sonra onu ateş azabına mahkûm ederim. Ne kötü bir dönüş yeri!” (Bakara 126)

Demek ki, gerek yapılan dualara karşılık olarak ve gerek­se duasız olarak rızka başarıya kavuşturulan herkes Al­lah'ın sevdiği ve hoşlandığı kullardan değildir. Bilakis AIlah mü'mini de kâfiri de iyiyi de kötüyü de rızıklandırır ve bu meyanda kâfirlerin dualarını kabul ederek dünya ile il­gili dileklerini karşılar, ama onların ahirette hiç bir nasibi ol­maz.

Nitekim bu anlamda şöyle bir hikâye anlatılır. Vaktiyle bir Hıristiyan ordusu Müslümanların bir şehrini kuşatır. Fa­kat günün birinde içme suları biter. Bunun üzerine müslümanlara kendilerine içme suyu verdikleri takdirde kuşatma­yı kaldırmayı teklif ederler. Teklifi aralarında görüşüp değerlendiren Müslüman yetkililer düşmanları susuz bırakıp zayıf düşürdükten sonra üzerlerine aniden baskın düzenlemeyi kararlaştırırlar. Fakat bunun üzerine çaresiz kalan Hıristiyanlar, Allah'a yönelerek dua ederler, O’ndan yağmur yağdırmasını isterler. Çok geçmeden yağmur yağar ve Hıristiyanlar da suya kavuş­muş olur.

Bu olay bir kısım müslümanların inançlarının sarsılma­sına yol açar. Bunun üzerine şehrin hükümdarı ermiş bir ki­şiyi halkın imanını yeniden güçlendirmekle görevlendirir. Ermiş kişi hemen kurdurduğu bir minbere çıkarak Allah'a şöyle dua eder:

“Ey rabbim! Karşımızdaki düşmanlarımızın rızıklarını üstlendiğini biliyoruz. Çünkü sen kitabında: “Yeryüzündeki bütün canlıların rızkı Allah'ın ga­rantisi altındadır.” (Hud 6) buyuruyorsun. Düşmanlarımız sıkıntı içindeyken sana dua ettiler. Ayrıca sen sıkıntı içindeyken sana dua edenlerin dualarını kabul edeceğini bildirdin. Bu adamların rızkını sağ­lamayı üstlendiğin ve de sıkıntılı durumda sana dua ettikle­ri için yağmur yağdırıp onlara su verdin. Yoksa onları sev­diğin veya dinlerini onayladığın için dileklerini karşılamış değilsin. Şimdi de biz senden mü'min kulların kalplerindeki imanı pekiştirecek bir olağanüstü destek diliyoruz.”

Bu duanın bitiminden bir süre sonra ortaya çıkan şiddet­li bir kasırga Hıristiyan ordusunu kısa sürede helak ediver­di.

Buna benzer bir olay da Allah'ın koyduğu sınırları aşan bir şey dileyen kimsenin duasıdir. Allah'ın sınırlarını aşmak ya yararlı olmayan veya özü bakımından günah olan bir şey dilemekle olur. Böyle bir kimsenin duası şu veya bu oranda gerçekleşince bu sonucu isteğinin yerinde ve amel­lerinin salih olduğuna delil sayar. Tıpkı Allah'ın dünyada mühlet vererek mal ve evlad sağladığı bazı kötülerin bu gelişmeleri iyilikleri için meydana gelmiş gelişmeler sayma­ları gibi. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ * نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ

Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile kendilerine faydaları arttıracağız? Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar " (Mu'minun 55-56)

Yine bu gerçeği vurgulayan bir kaç ayet daha okuyalım:

فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَإِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ

Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında biz de üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler ile şımardıklarında onları ansızın yakalayıverdik. Böylece onlar ümitlerini kestiler.” (En'am 44)

وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ خَيْرٌ لِأَنْفُسِهِمْ إِنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ لِيَزْدَادُوا إِثْمًا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ

Kâfirler, onlara mühlet vermemizi kendileri için asla bir hayır zannetmesinler. Onlara ancak günahlarını artırmak için mühlet veriyoruz. Şüphesiz ki onlar için alçaltıcı bir azap vardır!” (Âl-i İmrân 178)

Buradaki mühlet vermekten maksat ömrü uzatmak ve bunun gereği olarak geçim kaynağı ve başarı sağla­maktır.

فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَذَا الْحَدِيثِ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ * وَأُمْلِي لَهُمْ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ

Artık beni ve bu sözü yalanlayanları başbaşa bırak. Biz onları bilmeyecekleri bir yerden derece derece azaba yaklaştıracağız. Ben onlara süre tanıyorum. Düzenim elbette sapasağlamdır." (Kalem 44-45)”

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)