Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

5 Ekim 2024 Cumartesi

Bid’atçiliğe Hükmetmede Tekfirin Şartları Gözetilir mi?

 Ali el-Halebî, “Vela ve Bera Konusunda Akidevi ve Menheci Şartlar” adlı konuşmasında diyor ki: “Hakkı kesin olarak bilmesine rağmen yeryüzünde yükselmek için hakkı inkar edene hecr uygulanır ve ondan sakındırılır. Onun fiillerinden teberrî edilir.”

Ali el-Halebî muhalifin bid’atçi sayılabilmesi, ona hecr uygulanması ve ondan sakındırılması için, onun hakkı inkar ettiğinin kesin olarak bilinmesini şart koşmayı uydurmuştur!

Hatta bu sözün zahiri fıska düşüren bid’at ile küfre düşüren bid’atin arasını eşitlemektir!

İbn Hacer, Nuzhetu’n-Nazar’da ravinin cerhine sebep olan şeyleri sayarken şöyle der: “5- “Fıskı” yani küfre varmayan fiil veya söz. Bununla önceki arasında genellik farkı vardır. İlkinde yaralayıcı illet daha şiddetlidir. İtikaddaki fıskın açıklaması ileride gelecektir.

6- “Veya vehmetmesi” rivayetinde yanılgıya düşmesi

7- “Veya muhalefeti” yani sika ravilere aykırı rivayette bulunması

8- “Veya cehalet” yani ravi hakkında belli bir cerh veya ta’dil bilinmemesi

9- “Veya bid’ati” Bu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den bilinenlere aykırı olarak inat olmaksızın, bilakis bir tür şüphe sebebiyle ortaya koyduğu bir itikaddır.”

Bid’atiyle fasık olan bidatçide inatçı olmaması şart koşulur. Çünkü dine karşı inat eden kâfirdir.

Ali el-Halebi’nin açıklamasına göre fıska düşürücü bid’at sahibi olan bid’atçiye hecr uygulanmaz, ondan sakındırılmaz, onun fiillerinden teberri edilmez!

İbn Teymiyye rahimehullah Mecmuu’l-Fetava’da (13/361) şöyle demiştir:

“Özetle, sahabe ve tabiînin mezhebinden sapan, onlara aykırı tefsir yaparak hata eden kimse, hatası bağışlanmış bir müçtehid olsa dahi bid’atçidir.”

Görüldüğü üzere te’vil mazereti olmasına rağmen İbn Teymiyye böyle bir kimseye “bid’atçi” ismini vermiştir. Hatta Şeyhulislam İbn Teymiyye dinin genel maslahatının korunması için te’vil sahibi olan bid’at davetçisinin cezalandırılması görüşünü açıkça belirtmiştir! (bkz.: Mecmuu’l-Fetava (10/376)

İbn Teymiyye, Ehl-i Sünnet’in genelinden şunu nakletmiştir: “Ehl-i Sünnet imamları, te’vil sahibi olsa dahi, eğer bid’atine davetçi ise bid’at ehlinden sakındırmaya devam edegelmişlerdir. Bu konuda yalnızca onların bid’atlerine davetçi olmalarını şart koşmuşlardır.

Hem sonra Ali el-Halebî, hecr uygulama konusunda hecir uygulayan kişinin kastettiği maslahatı gözetmiyor! Bu maslahat; ister inatçı olsun, ister te’vil sahibi olsun zararı olan herkese hecr uygulanmasıdır.

Ebu Muhammed b. Ebi Zeyd el-Kayravanî, el-Cami adlı eserinde (s.121) şöyle demiştir: “Ehl-i Sünnetin görüşünden birisi de şudur: İçtihadı neticesinde bir bid’ate ulaşan kimse mazur görülmez. Zira Hariciler de te’vil yaparak içtihad ettiler ve mazur görülmemişlerdir.”

Bu açıklama dünyevî muameleye yorumlanır. Bid’ati Haricilerin bid’ati gibi olan, onlar gibi zarar veren boyutta olanlar, onlar gibi değerlendirilir.

İbn Receb, Şerhu İleli’t-Tirmizî’de (s.363) şöyle demiştir: “Bid’at ehlinden rivayet alınmasına mani olmanın gerekçeleri:

Birincisi: Hevâ ehlinin tekfiri veya fasık sayılmaları konusunda meşhur bir ihtilaf vardır.

İkincisi: Kendilerinin küfrüne veya fıskına hükmetmesek bile onların aşağılanması, hecr uygulanması, onlardan rivayet terk etmek suretiyle cezalandırılmaları

Üçüncüsü: Hevâ ve bid’at ile beraber yalanın bulunmamasından emin olunamaz. Özellikle de rivayet ravinin hevâsını destekliyorsa…”

Bid’at sahibi ravi tekfir edilmemesine ve fasık olduğuna hükmedilmemesine rağmen nasıl ceza uygulandığını iyi düşünün!

Ali el-Halebî ise hecr uygulamak için bid’at sahibinin inatçı olmasını şart koşuyor! Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Tebük harbinden geri kalan üç kişiye hecr uygulamasına da muhalefet ediyor!

Abdullah b. Abdirrahman Ebu Batin Mecmuatu’r-Resail ve’l-Mesaili’n-Necdiyye’de (1/685) şöyle demiştir:

“Bir kimsenin zahirinde hayır görsek lakin onun fasıklarla uyuştuğunu, bid’at ve sapıklık ehliyle arkadaşlık ettiğini görürsek deriz ki, bu kimse itham edileceği kötü bir haslete sahiptir. İç aleminde güzellik olsa dahi böyledir.

Ebû Dâvûd, İmam Ahmed rahimehullah’tan, bid’atçi biriyle birlikte yürüyen biri hakkında: “Onunla da konuşma” dediğini nakletmiştir.

Bir başkası da İmam Ahmed’in: “Bid’atçiye selam veren onu seviyor demektir” dediğini nakletmiştir.

İmam Ahmed rahimehullah dedi ki: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem üç kişiye onları nifakla itham ettiği için hecr uyguladı. Bize gerçek hali gizli kalan herkes için durum böyledir. Bu kimse nifak bulunduğunu inkar ediyor. Sebebi, İslam’ı ve zıddını bilmemektir. Nifakın hakikati hayrı ortaya koyup bunun aksini içinde gizlemektir.”

Muhammed b. Ömer b. Selim (Mecmuatu’r-Resail ve’l-Mesaili’n-Necdiyye 1/762) diyor ki: “Anlattığınız bu sözleri söyleyen kimse itham edilir ve onun hakkında nifaktan korkulur. Bana göre bu sözleri söyleyen kimseye maslahat gereği hecr uygulanmalıdır. İmam Ahmed rahimehullah şöyle demiştir: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem üç kişiye ancak onları nifak ile itham etmesinden dolayı hecr uyguladı. Durumu bize gizli olan herkes için bu geçerlidir.”

Muslim Sahih’inde (no:8) rivayet ediyor: Yahya b. Ya’mer rahimehullah dedi ki:

كَانَ أَوَّلَ مَنْ قَالَ فِي الْقَدَرِ بِالْبَصْرَةِ مَعْبَدٌ الْجُهَنِيُّ فَانْطَلَقْتُ أَنَا وَحُمَيْدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْحِمْيَرِيُّ حَاجَّيْنِ – أَوْ مُعْتَمِرَيْنِ – فَقُلْنَا لَوْ لَقِينَا أَحَدًا مَنْ أَصْحَابِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَسَأَلْنَاهُ عَمَّا يَقُولُ هَؤُلَاءِ فِي الْقَدَرِ فَوُفِّقَ لَنَا عَبْدُ اللهِ بْنُ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ دَاخِلًا الْمَسْجِدَ فَاكْتَنَفْتُهُ أَنَا وَصَاحِبِي أَحَدُنَا عَنْ يَمِينِهِ، وَالْآخَرُ عَنْ شِمَالِهِ فَظَنَنْتُ أَنَّ صَاحِبِي سَيَكِلُ الْكَلَامَ إِلَيَّ فَقُلْتُ أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ إِنَّهُ قَدْ ظَهَرَ قِبَلَنَا نَاسٌ يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ وَيَتَقَفَّرُونَ الْعِلْمَ وَذَكَرَ مِنْ شَأْنِهِمْ وَأَنَّهُمْ يَزْعُمُونَ أَنْ لَا قَدَرَ وَأَنَّ الْأَمْرَ أُنُفٌ قَالَ فَإِذَا لَقِيتَ أُولَئِكَ فَأَخْبِرْهُمْ أَنِّي بَرِيءٌ مِنْهُمْ وَأَنَّهُمْ بُرَآءُ مِنِّي وَالَّذِي يَحْلِفُ بِهِ عَبْدُ اللهِ بْنُ عُمَرَ لَوْ أَنَّ لِأَحَدِهِمْ مِثْلَ أُحُدٍ ذَهَبًا فَأَنْفَقَهُ مَا قَبِلَ اللهُ مِنْهُ حَتَّى يُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ

“Kader hakkında Basra’da ilk konuşan kimse Ma’bed el-Cuhenî oldu. Ben ve Humeyd b. Abdirrahman el-Himyeri hac veya umre için çıktık, dedik ki:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından biriyle karşılaşsak da şunların kader hakkında söylediklerini bir sorsak ne iyi olur!” Mescidin içinde Abdullah b. Ömer b. el-Hattab radıyallahu anhuma ile tevafuk ettik. Ben ve arkadaşım birimiz sağına, birimiz soluna geçtik. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını düşünerek dedim ki:

“Ey Ebu Abdirrahman! Bizim o taraflarda bazı insanlar ortaya çıktı, Kur’ân okuyorlar, ilme heves duyuyorlar, kader olmadığını, herşeyin yeni meydana geldiğini iddia ediyorlar.” İbn Ömer radıyallahu anhuma dedi ki:

“Onlarla karşılaştığın zaman benim onlardan, onların da benden berî olduklarını haber ver! Abdullah b. Ömer’in yemin ettiği kimseye yemin olsun ki, onlardan biri Uhud dağı kadar altın infak etse kadere iman etmediği sürece Allah ondan bunu kabul etmez!”

İşte İbn Ömer radıyallahu anhuma, onların inkarı hakkında kesin emin olmadığı halde onlardan ve onların sözlerinden teberrî etmiştir ey Ali el-Halebî!

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)