Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

21 Ekim 2024 Pazartesi

Mut'a Nikahı Hakkında Bir Şüphenin Giderilmesi

 Malumdur ki mut’a evliliği haramdır ve bu konuda savaş halindeki zarurete dayalı olarak verilen ruhsat da nesh edilmiştir.

Lakin mut’anın haram kılınmasından önce bunun ne şekilde yapıldığı, şahitsiz ve veli izni olmadan mı yapıldığı sorgulanmakta, şayet bu bir zina ise nasıl bir dönem buna ruhsat verildiği hakkında şüpheler ortaya atılmaktadır.

Ebu Bekr el-Cassas rahimehullah şöyle demiştir: “Şayet: “Mut’a’ya zina denilmesi caiz değildir. Çünkü nakil ehli, mutanın bir dönem mubah olduğu hususunda ihtilaf etmemişlerdir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’ın hiçbir zaman mubah kılmadığı zinayı mubah kılmamıştır” denilirse, denilir ki:

Mut’a mubah olduğu zamanda zina değildi. Allah Teâlâ onu haram kılınca ona zina denilmesi caiz oldu…

Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gözler zina edeler, ayaklar zina ederler, gözün zinası bakmak, ayakların zinası yürümektir. Cinsel organ bunları ya tasdik eder, ya da yalanlar.”

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bunlara, haram oldukları için zina ismini mecaz yoluyla kullanmıştır. Aynı şekilde mut’a hakkında da haramlığını ifade için mecac yoluyla zina ismi kullanılır.” (Ahkamu’l-Kur’ân 3/96)

Mut’a nikâhı, kolaylaştırma türünden idi. Bu yüzden şehirlerde değil, ancak savaş ortamında mubah kılınmıştı.

Ebu Bekr el-Hazimî rahimehullah dedi ki: “Kays b. Ebi Hazım dedi ki: İbn Mes’ud radıyallahu anh’ı şöyle derken işittim: “Biz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber savaşıyorduk, yanımızda kadınlar yoktu. Hadım olmak istedik, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi bundan yasakladı. Sonra bize bir şey karşılığında belli bir süreye kadar kadını nikâhlamaya ruhsat verdi.” Bu tarik hasen sahihtir. İslam’ın ilk yıllarında bu hüküm mubah ve meşru idi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ancak İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın zikrettiği sebeple bunu mubah kılmıştı. Bu ancak savaşlarda olmuştu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şehirlerde bunu mubah kıldığına dair bir şey bize ulaşmamıştır.” Hazimi, en-Nasih ve’l-Mensuh (s.176)

Bu kolaylaştırmadan dolayı mut’a nikâhında, örfi nikahtaki şartlar koşulmamıştır. Sebra b. Ma’bed radıyallahu anh hadisi buna işaret etmektedir:

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Mekke Fethi yılında ashabına kadınlarla mut’a yapmalarını emretmişti. Ben ve Suleymoğullarından bir arkadaşım çıktık, Amiroğularından bakire bir cariye bulduk, onu kendisinden isteyerek talip olduk ve bürdelerimizi teklif ettik. Bana baktı ve benim arkadaşımdan daha yakışıklı olduğumu gördü. Arkadaşımın ise bürdesi benimkinden daha güzeldi. Bir süre düşündü ve beni arkadaşıma tercih etti. Onunla üç gün beraber oldum. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize onlardan (mut’a yaptığımız kadınlardan) ayrılmamızı emretti.” (Muslim 1406)

Bu rivayet, mut’a nikâhının şahitsiz ve veli izni olmadan yapıldığını göstermektedir.

İbn Abdilber rahimehullah dedi ki: “Mut’a nikâhının şahitsiz ve veli izni olmadan yapıldığında icma ettiler. O belli bir süreye kadar olan nikâhtır. (Süre bitince) talak söz konusu olmaksızın ayrılık gerçekleşir. Eşler arasında miras söz konusu olmaz. Bu ise Allah’ın kitabında ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetindeki evlilik hükümlerinden değildir!” (et-Temhid 10/116)

Şekil bakımından mut’a, meşru olan nikâha benzememektedir. Ancak mut’a, zinadan ayrıntılarda ayrılır: nesebin korunması ve akrabalık mut’a ile sabit olur. Zina da ise nesebin karışması söz konusudur. Yine mut’a’da istibrâ vardır.

El-Mevsuatu’l-Fikhiyeti’l-Kuveytiye’de (14/341) şöyle denilir: “Fakihler mut’a nikâhıyla hamile kalan kadın hakkında, çocuğun ilişkiye girmiş olduğu kimsenin nesebine katılacağı hususunda ittifak ettiler. Nikâh akdinin sahih olup olmaması fark etmez. Nikâh akdinde şüphe olsa bile, kadın, döşek sahibidir…

Yine mut’a nikâhında meydana gelen ilişki sebebiyle erkek ile kadının akrabaları arasında hurmetu musaharet (evlilik akrabalığı) meydana geleceğinde ittifak ettiler.”

Bu açıklamalardan sonra anlaşılmıştır ki, Ömer radıyallahu anh’ın mut’a nikâhı ile ilgili uyguladığı yasak, mut’a’nın şehirlerde uygulanması hakkındadır. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in mut’a hakkında daha önce vermiş olduğu ruhsat da şehirlerdekiler hakkında değil, ancak savaş anındaki zaruret halinde idi. Bazı sahabeler bu ruhsatı genel anlamış ve şehirlerde uygulamışlar, bunun üzerine Ömer radıyallahu anh, bu yanlış anlamaya dayalı uygulamayı iptal etmiştir.

İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın mut’a hakkında verdiği cevaz da ancak savaştaki zaruret hali ile ilgilidir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in savaş ortamında ruhsat verdiği mut’ayı daha sonra yasaklamasını, İbn Abbas radıyallahu anhuma yalnız şehir ortamı hakkında geçerli bir yasak olarak yorumlamış ve savaş ortamındaki zaruret halinde ruhsatın devam ettiği görüşünde olmuştur. Ancak sahabenin çoğunluğu, savaş ortamında dahi mut’anın nesh edilmiş olduğu kanaatindedirler.

Özetle, şehirlerde mut’a yapmanın haram olduğu hususunda hiçbir ihtilaf veya şüphe yoktur. İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya nispet edilen mut’aya cevaz verdiği görüşü ise yine kendisinden sabit olduğuna göre savaş ortamındaki zaruret haliyle kayıtlıdır. Ehl-i Sünnetin geneli, savaş halindeki zaruret halinde de olsa mut’anın mutlak olarak yasaklandığı, bu konudaki ruhsatın nesh edildiği görüşündedirler.

Şia’nın şehirlerde uygulamakta olduğu mut’a ise haram oluşunda hiçbir şüphe bulunmayan bir uygulamadır. İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın görüşü de onlara bir delil değildir!   

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)