Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

8 Ekim 2024 Salı

Mütevatir Olmasa Dahi Sahih Hadisi İnkâr Edenin Tekfiri

 Ebu Hâmid el-Gazalî Faysalu’t-Tefrika’da (s.84) şöyle demiştir:

واعلم أنه لا تكفير في الفروع أصلاً إلا في مسألة واحدة وهي أن ينكر أصلاً دينياً علم من الرسول صلى الله عليه وسلم بالتواتر

“Bil ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den mütevatir olarak geldiği bilinen dinî bir esası inkâr söz konusu olmadıkça fer’î bir meseleden dolayı tekfir edilmez.”

Abdulaziz Âlu Abdillatif, Nevakizu’l-İmani’l-Kavliyye ve’l-İlmiyye kitabında bu sözü naklediyor! Bu söz kelâmcıların bir bid’atidir!

Bilakis doğrusu, mütevatir veya âhad olması fark etmeksizin sabit bir nassı inkâr eden kimse hüccet ikamesinden sonra tekfir edilir.

İbn Hacer, Fethu’l-Bari’de (13/407) şöyle demiştir: “İbn Ebi Hatim, Menakibu’ş-Şafii kitabında Yunus b. Abdila’lâ’dan şöyle dediğini rivayet etti: “Şafiî rahimehullah’ı şöyle derken işittim:

لِلَّهِ أَسْمَاء وَصِفَات لَا يَسَعُ أَحَدًا رَدُّهَا وَمَنْ خَالَفَ بَعْد ثُبُوت الْحُجَّة عَلَيْهِ فَقَدْ كَفَرَ وَأَمَّا قَبْل قِيَام الْحُجَّة فَإِنَّهُ يُعْذَر بِالْجَهْلِ لِأَنَّ عِلْم ذَلِكَ لَا يُدْرَك بِالْعَقْلِ وَلَا الرُّؤْيَة وَالْفِكْر

“Allah’ın isimleri ve sıfatları vardır ki hiçkimse bunları reddedemez. Hüccetin sabit olmasından sonra buna muhalefet eden kâfir olur. Ama hüccetin ikamesinden önce cehalet sebebiyle mazur görülür. Çünkü bunun bilgisine akıl, görme veya tefekkür yoluyla ulaşılamaz.”

İmam Şafii’nin bu sözünü Bedruddin İbn Cemaa da İzahu’d-Delil adlı eserinde (s.35) İbn Ebi Hatim’in kitbaından naklederek zikretmiştir.

İmam Şafii’nin: “Hüccetin sabit olmasından sonra buna muhalefet eden kâfir olur” sözünü iyi düşün! İmam Şafii rahimehullah’ın sözünde hüccet; âhad ya da mütevatir olarak kitap ve sünnetin tamamıdır.

El-Hallal rahimehullah es-Sunne’de (1734) dedi ki: “Bize Muhammed b. Ali el-Verrak haber verdi, dedi ki: bize Muhammed b. İsmail et-Tirmizî tahdis etti, dedi ki: el-Hasen b. el-Bezzar’ı şöyle derken işittim:

جَاءَ رَجُلٌ إِلَى الْمِرِّيسِيِّ فَقَالَ يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ أُذَاكِرُ أَصْحَابَ الْحَدِيثِ فَكُلَّمَا ذَكَرُوا الْحَدِيثَ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَدَدْتُهُ قَالَ  يَقُولُونَ أَنْتَ كَافِرٌ قَالَ صَدَقُوا إِذَا ذَكَرُوا الْحَدِيثَ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَرَدَدْتَهُ يَقُولُونَ أَنْتَ
كَافِرٌ قَالَ فَكَيْفَ أَصْنَعُ قَالَ إِذَا ذَكَرُوا حَدِيثَ النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قُلْ صَدَقْتَ ثُمَّ اضْرِبْهُ بِعِلَّةٍ فَقُلْ لَهُ عِلَّةٌ

“Bir adam el-Merisî’ye geldi ve dedi ki: “Ey Ebu Abdirrahman! Sana hadis ashabını anlatayım. Onlar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den her hadis zikrettiğinde ben reddettim, onlar: “Sen kâfirsin” dediler.” Dedi ki:

“Doğru söylüyorlar. Onlar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den hadis zikrettiklerinde sen onu reddedersen tabii ki: “Sen kâfirsin” derler.” Dedi ki:

“Peki, ne yapayım?” el-Merisî dedi ki:

“Onlar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den hadis zikrettiklerinde sen: “Doğru söyledin” dersin. Sonra illetini öne sürerek “Bunun illeti var” dersin.”

Bu rivayet gösteriyor ki, El-Merisî’nin zamanındaki hadis ehli âhad haberleri reddedenleri tekfir ediyorlarmış. Hatta sapık Bişr el-Merisî dahi bunu onaylamıştır!

İbn Hazm, el-İhkâm’da (1/89) şöyle demiştir:

وقد ذكرنا محمد بن نصر المروزي أن إسحاق بن راهويه كان يقول من بلغه عن رسول الله (ص) خبر يقر بصحته ثم رده بغير تقية فهو كافر ولم نحتج في هذا بإسحاق وإنما أوردناه لئلا يظن جاهل أننا منفردون بهذا القول وإنما احتججنا في تكفيرنا من استحل خلاف ما صح عنده عن رسول الله (ص) بقول الله تعالى مخاطبا لنبيه (ص) فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

Nitekim Muhammed b. Nasr el-Mervezî’den şöyle dediğini zikretmiştik: “İshâk b. Rahuye şöyle derdi:

“Kendisine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir haber ulaşıp da katında sahih olan, sonra takiyye yapmadan onu reddeden kimse bir kâfirdir.” Bu konuda İshâk’ın sözüyle hüccet getirmedik. Ancak bunu câhilin bizleri bu görüşte tek kalan kimseler olarak zannetmemesi için zikrettik. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sahih olarak geldiğini kabul ettiği bir rivâyetin aksine göre hareketi helâl sayanı tekfir etmemizde hüccet getirdiğimiz delil, Allah Teâlâ’nın Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e hitaben şu âyetidir:

Fakat hayır; Rabbine yeminler olsun ki onlar, aralarında çekiştikleri şeyler hakkında seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet göstermedikçe îmân etmiş olmazlar” (Nisa 65)”

İshak b. Rahuye rahimehullah: “Katında sahih olan…” sözüyle hadis ehlinin kâidelerini kastediyor. Yoksa herhangi bir zındık kendi nefsinden sıhhat ve zayıflığa hükmetme kaideleri uydurur ve “Benim kaideme göre sahih değildir” diye iddia eder. Hadisleri Kur’ân’a arz ederek sıhhatini tespit edeceklerini iddia eden zındıkların yaptıkları gibi!

Şeyhulislam İbn Teymiyye Der’u’t-Tearuz’da (5/297) şöyle demiştir:

“Malumdur ki bu risaletin doğruluğunu ikrar değildir. Zira rasulün haktan bir şeye muhalefet etmesi ve aklen imkânsız bir şeyi haber vermesi mümkün değildir. Lakin aklen imkânsız olmadığı halde aklın anlamaktan aciz kaldığı bir şeyi haber verebilir. Bu yüzden İmam Ahmed rahimehullah, Abdus b. Malik el-Attar’ın rivayet ettiği es-Sunne risalesinde şöyle demiştir:

“Sünnette kıyas yoktur, ona misal getirilmez ve akıllarla idrak edilmez.” Bu, müslümanların diğer imamlarının da görüşüdür. Zira onlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenleri bütün insanların akıllarıyla idrak edemeyeceklerinde ittifak etmişlerdir. Şayet herkes akıllarıyla idrak edebilselerdi elbette rasule gerek olmazdı. Ona misaller vererek itiraz etmek caiz değildir. Akıllarıyla idrak edemeyen insanların ona akıllarıyla itiraz etmeleri caiz değildir. Rasule karşı kimse: “Söylediklerin aklıma uyarsa seni tasdik ederim” veya: “Aklî bir delile aykırı düşmediğin takdirde sen doğru söylüyorsun” diyemez! Şayet rasulün sahih bir aklî delile muhalif olması mümkün olsaydı, ona iman sahih olmazdı. Ona iman eden kimsenin de bu şartla beraber rasul sallallahu aleyhi ve sellem’e imanını doğrulaması mümkün olmazdı.”

Hüccet ikamesi meselesine gelince, bu da yine mütevatir ile alakalıdır. Bunu inkâr eden kimse onun mütevatir olduğunu bilmiyor olabilir. Böylece anlaşılır ki, onu inkâr eden kişi ilimsiz olarak buna cür’et etmiştir. Onun cahilliği sürekli olarak kendisine mazeret olmaz. Bilakis bilmediği konu kendisine açıklanarak sorumlu tutulur. Bu zamanda ve önceki zamanlarda sünnet hadislerini inkâr edenlerin genelinin hâli budur.

Mazeret olan cehalet; giderilmesinden aciz kalınan cehalettir. Cehalet giderildiği zaman sorumluluk başlar. Cehaleti gidermekten yüzçeviren de sorumludur.

Yine bilinmesi gerekir ki, el-Gazali aslen bu konularda kendisine itimad edilecek birisi değildir. Bazı yazarlar Ehl-i Sünnetin sözleriyle beraber Eş’arî’lerin görüşlerini de bu tehlikeli konularda aynı konumdayımış gibi zikretme hatasına düşüyorlar!

 El-Gazali’nin tekfiri terk etmenin daha ihtiyatlı ve selametli olduğuna dair sözlerini nakledip duruyorlar! Bu söz mutlak değildir! Bilakis delil ve burhana dayalı olan tekfir, Haricîlerin şuurşuzca öne atıldıkları tekfir gibi değildir! 

Hatta tekfiri hak edeni tekfir etmemekte birçok kötülükler vardır. Bunların en önemlileri; kâfirleri müslümanların hükmüne katmak, haram bir kadını ona helal saymak, layık olmadığı halde onu müslümanların kabristanına gömmek, hak etmediği halde müslümana gösterilmesi gereken hürmeti ona göstermek ve daha başka birçok kötülükler vardır!

Aşağılanıp hakaret edilmesi gereken nice müşrik ihtiyar, sakallı piri faniler vardır ki, ömürlerini boş şeylerle geçirmişlerdir, Allah’ın rasulüyle gönderdiği dini hiç araştırmamıştır, taklid ederek kalabalığıa uymuştur, sapık Mürcie akidesinin yol işaretlerinden biri haline gelmiştir, gençlere sapıkça yönlendirmeler yapmaktadır, camiye gidip geliyor diye, yaşlıdır diye hürmet görüyor!

Yine mutemed biri olmayan el-Cuveyni’nin, kendisine Haricilerin tekfiri hakkında sorulunca söylediği şu manadaki söz, Gazali’nin sözünden daha iyidir: “Müslümanın kafir olduğuna hükmetmek şiddetli olduğu gibi, kâfirin müslüman olduğuna hükmetmek de aynı şekilde şiddetlidir.” Böylece tevakkufu tercih etmiştir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)