Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Nebevî Sünnet Karşısında Hadis İnkarcıları ile Re'y Ehlinin Ortak Konumu


Re'y ve kıyas hakkında Muaz radiyallahu anh'ın "Kitap ve sünnette hüküm bulamadığım konuda re'yimle (görüşümle) içtihat ederim" dediği ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in de bunu onayladığına dair meşhur olan bâtıl bir hadis delil getirilmektedir. Bu rivayet gerek metin olarak ve gerekse isnad olarak münkerdir.
Buhârî, İbn Hazm, Ebû Alî el-Cubbâî, Zehebî, İbnu'l-Cevzî ve daha birçok alimler bu hadisi reddetmişlerdir. el-Elbânî de ed-Daife'de gerek isnad olarak ve gerek metin olarak münker oluşunu açıklamış, Ali b. Hasen el-Halebî "el-İynâs" adını verdiği bir risalede bu konuyu genişçe ele alarak sözkonusu rivayetin sahih olmadığını ayrıntılarıyla açıklamıştır. Burada kısaca şunları nakledebiliriz:
İmam Buhârî rahimehullah Tarihu'l-Kebir'de ve Tarihu'l-Evsat'ta bu rivayet hakkında şöyle der: "(Râvilerinden) Hâris (b. Amr) sadece bu hadis ile biliniyor, sahih değildir."
İbn Hazm rahimehullah şöyle der: "Senedindeki düşüklükten dolayı Muaz hadisini delil getirmek helâl değildir. Zira Hâris b. Amr tariki dışında bir rivayet yolundan gelmemiştir. Haris ise kimse tarafından tanınmayan meçhul bir ravidir. Ayrıca o (Haris b. Amr) bu hadisi kim oldukları bilinmeyen Humus'lu bir topluluktan rivayet etmiştir... Bu rivayet sahabe devrinde bilinmediği gibi, hiçbir sahabi tarafından rivayet edilmeyen, tabiîn devrinde de bilinmeyen bir sözdür."
Ebû Ali el-Cubbâî, Muaz hadisini zayıf bulmuştur.
İmam Tirmizi rahimehullah: "Bu hadisi sadece bu vecihten biliyoruz. İsnadı muttasıl (kesintisiz) değildir" demiştir.
İmam Zehebî, Siyeru A'lami'n-Nubela'da, İmamu'l-Harameyn el-Cuveyni'nin hal tercemesini zikrederken şöyle demiştir: "Bu İmam (el-Cuveynî) fevkalade zekâsına, mezhebinin usûl ve fürû'undaki imamlığına ve münazaradaki kuvvetine rağmen hadîs ilmini metin ve isnad olarak gerektiği şekliyle bilmezdi. Kitabu'l-Burhan'da kıyas konusunda Muaz hadisini delil gösteriyor ve "Bu hadis, sahih kitaplarda mevcuttur ve sıhhatinde ittifak edilmiştir" diyor! Bu hadis nereden sahih oluyormuş?!! O, el-Haris b. Amr isimli meçhul bir râvî'den gelmektedir. O da bunu kim oldukları bilinmeyen bir grup Humus'ludan nakletmektedir"
Her ne kadar bazı fıkıh ehlinin "telakki bi'l-kabul görmüştür" iddiasıyla bu hadisin sahih olduğunu iddia ettikleri vaki olmuşsa da, telakki bi'l-kabul meselesi, rivayetlerin sıhhat değerlendirmesinde geçerli bir metod değildir. Rivayetler, hadis ehlinin usulü ile değerlendirmeye tâbî tutulur. Mezkur rivayetin isnadındaki şiddetli zayıflık ortadadır. Aşağıda metin olarak da din usulüne aykırılığını açıklayacağım. Kaldı ki, isimleri sayılan ve burada saymadığımız birçok âlim bu rivayeti reddetmişken, telakki bi'l-kabul iddiası da bâtıldır.
Metin olarak münkerliğine gelince, söz konusu rivayetin baş tarafında Muaz radıyallahu anh'ın bir meseleyle karşılaştığı zaman Kur'an'a bakacağı, Kur'ân'da bulamazsa Sünnet'e bakacağı... şeklinde ifadeler yer almıştır. Böyle bir metod ise bâtıldır. Zira Kur'an ve sünnete birlikte bakılması zorunludur. Şayet böyle yapılmazsa, mesela; kişi kan ile ilgili bir meselede Kur'an'a baktığında bütün kanların haram kılındığını görür. Hükmü Kur'ân'da bulduğu için de artık sünnete müracaat etmesi gerekmediğini düşünür. Halbuki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bize kanlardan iki şey ve ölülerden iki şey helal kılındı. Kanlar; karaciğer ve dalak, ölüler ise balık ve çekirgedir" buyurmuştur. Bu konuda bir çok örnekler zikredilebilir. Mesela her namaz için ayrıca abdest gerekip gerekmediği hususunda Kur'an'a bakan kişi, Maide 6. ayetinde "namaza kalktığınız zaman..." ifadesini gördüğünde abdesti olsa dahi, her namaz için ayrıca bir abdest alması gerektiği hükmünü bulmuş olur ve artık sünnete müracaat etmesi gerekmediğini düşünebilir. Halbuki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetinde, kişi abdestli olduğu sürece birçok namazı kılabileceği hükmü gelmiştir. Dolayısıyle sünnete müracaat etmeden yalnız Kur'an'da bulduğu hükümlerle hükmeden kişi Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmetmiş olur. Yahut da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Allah'ın indirdiğinden başkasıyla hükmettiğini iddia ederek küfre sapmış olur.
Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmedenler; yani sünnetten yüz çevirmek ve böylece Kur'ân'ı beyan edicisinden ayırmak suretiyle "sadece Kur'ân" diyenler ile vahyin nasları ile yetinmeyip, re'y ve kıyasla da hüküm îcâd edenler, Allah Teâlâ'nın buyurduğu gibi:
Zâlimler,
Fâsıklar,
Ya da kâfirlerin ta kendileridirler...

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Siz Onları Görseydiniz


Alkame b. Mersed rahimehullah dedi ki: “İnsanlar içinde hüznü Hasen el-Basrî'den daha fazla kimse görmedik. Biz onu sanki yeni bir musibet içindeymiş gibi görürdük. (Hasen el-Basrî) Şöyle dedi:
“Biz gülüyoruz, lakin belki de Allah bizim amellerimize muttali olup: “Sizden hiç bir şey kabul etmiyorum” diyor olabilir. Yazık sana ey Âdemoğlu! Senin Allah ile harp etmeye gücün yeter mi? Kim Allah’a isyan ederse O’na harp açmış olur. Ben Bedir ashabından yetmiş kişiye yetiştim. Çoğunun elbiseleri yünden idi. Şayet siz onları görseydiniz
“Mecnunlar (cinliler/deliler) derdiniz. Şayet onlar sizin hayırlılarınızı görselerdi elbette:
“Bunlar nasipsiz kimseler” derlerdi. Şayet sizin şerlilerinizi görselerdi:
“Bunlar hesap gününe iman etmiyorlar” derlerdi. Ben dünyanın kendilerine ayakları altındaki topraktan daha değersiz geldiği kimseleri gördüm. Onlardan biri yanında o günlük yiyeceği dışında bir şey bulunmadan akşamlıyor ve:
“Bunun hepsini karnıma doldurmayacağım, bilakis bir kısmını Allah Azze ve Celle için ayıracağım” diyor, kendisi sadaka verilmeye daha muhtaç olduğu halde onu sadaka veriyordu.”

Sahih maktu. Ebû Nuaym Hilye (2/134)

4 Ağustos 2015 Salı

Menhecin Özü: Velâ ve Berâ

Şeyh Muhammed b. Abdillatif b. Abdirrahman rahimehullah, ed-Dureru’s-Seniyye (8/447-450) şöyle demiştir:
“Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Kâfirler birbirlerinin dostlarıdırlar. Bunu ancak yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olması için yaparlar.” (Enfal 73)
Bazı fazilet sahibi âlimler şöyle demişlerdir: “Yeryüzünde fitne ile kastedilen şirktir. Büyük bir fesat ile kastedilen ise Müslümanın kâfirle, itaatkârın isyankâr ile beraber bulunmasıdır. İşte o zaman İslam’ın düzeni bozulur, tevhidin hakikati gider, en iyi Allah’ın bildiği kötülükler meydana gelir. İslâm istikamet üzere olmaz. İyiliği emir ve kötülükten yasaklama ve cihad sancağının yükselmesi ancak Allah için sevmek ve Allah için buğz etmekle, Allah’ın dostlarına yakınlık göstermek ve düşmanlarına düşmanlık etmekle ikame edilebilir. Buna delalet eden ayetler sınırlanamayacak kadar çoktur. Hadislere gelince, zikredilmesine gerek kalmayacak kadar meşhurdur. Bunlardan bazıları:
Bera b. Azib radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
أَوْثَقُ عُرَى الْإِيمَانِ الْحَبُّ فِي اللَّهِ وَالْبُغْضُ فِي اللَّهِ
İmanın en sağlam kulpu; Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.”[1]
Ebu Zerr radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
أفضل الإيمان: الحب في الله والبغض فيه
İmanın en üstünü Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.”[2]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
اللهم لا تجعل لفاجر عندي يداً، ولا نعمة فيودّه قلبي، فإني وجدت فيما أوحيته إليَّ: {لا تجد قوماً يؤمنون بالله واليوم الآخر يوادون من حاد الله ورسوله} [المجادلة/22]
Allah’ım! Bana bir günahkârın yardım ve nimetini nasip etme ki kalbim onu sevmesin. Zira bana vahyettiklerin içinde şunu buluyorum: “Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş hiçbir kavmi Allah ve rasulünden yüz çevirenlere sevgi besler bulamazsın…” (Mucadele 22)[3]
Buhârî ve Muslim, İbn Mes’ud radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
المرء مع من أحب
Kişi sevdiğiyle beraberdir.”[4]
Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
الْمَرْءُ عَلَى دِينِ خَلِيلِهِ فَلْيَنْظُرْ أَحَدُكُمْ مَنْ يُخَالِلُ
Kişi dostunun dini üzeredir. Biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.”[5]
Ebu Mes’ud el-Bedrî radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا تُصَاحِبْ إِلَّا مُؤْمِنًا وَلَا يأكل طعامك إلا تقي
Mü’min kimseden başkasıyla arkadaşlık etme ve yemeğini takva sahibinden başkası yemesin.”[6]
Ali radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
وَلَا يُحِبُّ رَجُلٌ قَوْمًا إِلَّا حُشِرَ مَعَهُمْ
Kişi bir kavmi sevdiği zaman mutlaka onlarla beraber haşredilir.”[7]
Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
تقربوا إلى الله ببغض أهل المعاصي، والقوهم بوجوه مُكفهرّة، والتمسوا رضا الله بسخطهم، وتقربوا إلى الله بالتباعد منهم
İsyankârlara buğz etmekle Allah’a yakınlaşın. Onları asık suratla karşılayın. Onları öfkelendirmekle Allah’ın rızasını arayın. Onlardan uzaklaşmakla Allah’a yakınlaşın.”[8]
İsa aleyhi's-selâm şöyle demiştir:
تحببوا إلى الله ببغض أهل المعاصي، وتقرَّبوا إلى الله بالبعد عنهم، واطلبوا رضا الله بسخطهم
İsyankârlara buğz etmekle Allah’ın sevgisini kazanın. Onlardan uzaklaşmakla Allah’a yakınlaşın. Allah’ın rızasını, onları öfkelendirmekle arayın.”[9]
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan:
أَحِبَّ فِي اللهِ وَأَبْغِضْ فِي اللهِ وَوَالِ فِي اللهِ , وَعَادِ فِي اللهِ، فَإِنَّهُ لَا تُنَالُ وِلَايَةُ اللهِ إِلَّا بِذَلِكَ، وَلَا يَجِدُ رَجُلٌ طَعْمَ الْإِيمَانِ - وَإِنْ كَثُرَتْ صَلَاتُهُ وَصِيَامُهُ - حَتَّى يَكُونَ كَذَلِكَ، وَصَارَتْ مُؤَاخَاةُ النَّاسِ فِي أَمْرِ الدُّنْيَا، وَإِنَّ ذَلِكَ لَا يَجْزِي عَنْ أَهْلِهِ شَيْئًا
Kim Allah için sever ve Allah için buğz ederse, Allah için yakınlık gösterir ve Allah için düşmanlık gösterirse bununla ancak Allah’In dostluğuna ulaşır. Bir kul, namazı ve orucu çok olsa dahi bu şekilde davranmadıkça imanın tadını bulamaz. İnsanların kardeşliklerinin çoğu dünya işi üzerine olmaya başladı. Bu yüzden bu kimseler bir şey bulamazlar[10]
Yani sevgisi ve dostluğu Allah için, buğzu ve düşmanlığı Allah için olmadıkça... Allah ondan razı olsun nesillerin en hayırlısında bulunan İbn Abbas radıyallahu anhuma bunu söylüyorsa, ondan sonra ancak durumun şiddeti ve hayırdan uzaklaşma artmıştır. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لَا يَأْتِي عَلَيْكُمْ زَمَانٌ إِلَّا وَالَّذِي بَعْدَهُ شَرٌّ مِنْهُ
Üzerinize hiçbir zaman gelmez ki, ondan sonra gelen zaman daha şerli olmasın.”[11]
Hatta bugün insanların dostlukları, sevgileri, arkadaşlıkları küfür, şirk ve günah üzeredir. Kul, Allah’ın düşmanlarıyla birlikte olmaktan, onlara genişlik göstermekten, onlara karşı gaflette olmaktan, onları sırdaş edinmekten, yönetici edinmekten ve onlarla samimi olmaktan alabildiğine sakınmalıdır. Çünkü bu Allah’ın öfkesini ve gazabını gerektirir.
Kurtubî rahimehullah “Kendinizden başkalarını sırdaş edinmeyin” (Al-i İmran 118) ayetinin tefsirinde şöyle demiştir: “Allah Teâlâ, kâfirleri, Yahudileri, hevâ ve bid’at ehlini arkadaş ve dost edinmekten, onlarla görüş alışverişinde bulunmaktan, onlara görev vermekten mümin kullarını sakındırmaktadır.” Er-Rubeyyi’den şöyle dediği rivayet edildi: “Onları sırdaş edinmeyin.” Yani münafıkları müdahale ettirmeyin ve müminlerden başkasını görev sahibi kılmayın.”
Denildiğine göre, senin itikat ve dinine muha­lif olan hiçbir kimse ile karşılıklı konuşmaman gerekir ki ona meyletmeyesin.”
 Tercüme ve dipnotlar: Ebu Muaz


[1] Sahih ligayrihi. Tayalisî (783) Ahmed (4/286) İbn Ebi Şeybe (8/130)
[2] Hasen. Begavî, Şerhu’s-Sunne (3468) Beyhaki Şuab (9068) Ebû Dâvûd (4599) bunu “Amellerin en üstünü…” lafzıyla rivayet etmiştir.
[3] Zayıf. Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Herevî Zemmu’l-Kelam (1344) isnadında Musa b. Ubeyde vardır.
* Muaz radıyallahu anh’den: Deylemî (2011) İbn Hacer Garaibu’l-Multekita (el yazma no:636) Hasen el-Basri, Muaz radıyallahu anh’den işitmemiştir.
[4] Sahih. Buhari (6169) Muslim (2640)
[5] Hasen. Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Ahmed (2/303, 334); Ebû Dâvûd (4833); Tirmizî (2378) Hâkim (4/188) el-Elbani, es-Sahiha (927)
[6] Hasen. Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh’den: İbn Hibbân (2/314, 315, 320) Ahmed (3/38) Ebû Dâvûd (4832) Tirmizî (2395) Dârimî (2101)
[7] Sahih. Taberânî Evsat (6450) Taberânî Sagir (874) Bkz.: Hakim (4/426) Ahmed (6/145)
[8] Hasen ligayrihi. İbn Şahin et-Tergib (482) Deylemi (2320) İbn Hacer, Garaibu’l-Multekita (el yazma no: 1234)
[9] Malik b. Migvel bunu İsa aleyhi's-selâm’ın sözü olarak nakletmiştir: İbnu’l-Mubarek, ez-Zuhd (355) Ahmed, Zühd (299)
[10] Taberânî (12/417) İbn Ebi Şeybe (8/196) Ebû Nuaym Hilye (1/312) İbnu’l-Mubarek Zuhd (353) Lalekâî (1691) isnadına Leys b. Ebi Suleym vardır. Aynı isnad ile İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan da rivayet edilmiştir. Muhtemelen bu Leys b. Ebi Suleym’in hatasıdır. Zira o ömrünün sonlarında hafıza karışıklığına uğramıştı.
[11] Sahih. İbn Hibbân (13/282) Tirmizî (2206)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)