Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

31 Temmuz 2022 Pazar

İktibas: Virüsler Yoksa Bulaşma Nasıl Oluyor?

 

Virüsler Yoksa Bulaşma Nasıl Oluyor? | Moleküler Biyolog Dr. Stefan Lanka Yanıtlıyor...

Dr. Stefan Lanka

link: Virüsler Yoksa Bulaşma Nasıl Oluyor? | Moleküler Biyolog Dr. Stefan Lanka Yanıtlıyor... (coronagercegi.com)

Moleküler Biyolog ve Deniz Biyoloğu 2012'de başlayan ve 2017'de sonuçlanan "Kızamık Virüsü Davası"nı kazanarak virüsün olmadığını kanıtlamıştır.

Dr. Stefan Lanka :

Bu soru, böyle maddi bir şeyin olduğunu VARSAYMAKTADIR.

Ve aslında, fiziğin 2.500 yıl önceki ön kabulüyle zihnimize yerleştirdiği, her şeyin yalnızca maddi mekanik etkileşimlerle gerçekleştiğine dair düşünce sebebiyle (bu zorunlu bir mantıktır) bizi dengeden çıkaranın, hasta edenin, mekanik bir şey, maddi bir şey olduğunu varsaymak zorunda kalıyoruz. Yani var olmayan bir hastalık zehirini...

Alex Quint :

Yani yaygın görüşe göre bir hastalık ancak maddi bir şey tarafından tetiklenebilir... ve sadece onu bulup onla savaşmalıyım.

Dr. Stefan Lanka :

Ve bu (ön kabul), zorunlu bir mantığa sebep olmakta, sürekli olarak yeni fikirler ortaya atılmakta ve tarih boyunca hastalık zehirlerine, neye benzediklerine dair vs. inanılmaz derecede farklı görüşler öne sürülmüştür.

Ve bu konuyla ilgili tarih incelendiğinde, söz konusu görüşlerin birbiriyle TAMAMEN ÇELİŞKİLİ olduğu görülür.

Ve hepsinden önemlisi, bulaştırılabilir bir şey olduğu varsayımı HER SEFERİNDE ÇÜRÜTÜLMÜŞTÜR ! Tüm tarih boyunca...

İnsanlar üzerinde bulaşma girişimlerine yönelik deneyler yaptılar.

Ve HİÇBİR ZAMAN aynı hastalık belirtisi bir başkasına BULAŞTIRILAMADI.

Alex Quint :

Evet, bunu defalarca okudum ve duydum. Fakat şimdi şöyle ki, bazen bilinen belirtilerde bir artış oluyor. Ne bileyim, soğuk algınlığı dalgası ya da yakın zamanda arkadaş çevremde bile sayısız, birbirinden bağımsız, mide-bağırsak sorunlarıyla ilgili bir dalga oldu. Bunu nasıl açıklayabilirsin?

Dr. Stefan Lanka :

Biyolojiye bakarak, biyolojinin gerçekte nasıl çalıştığını anlayarak.

Ben buna beden-ruh biyolojisi diyorum. Dr. (Ryke Geerd) Hamer'in tanı-sistemine dayalıdır. Bir kelime seni öldürebilir, bir kelime seni iyileştirebilir. Bir kelime de iliklerine kadar vurabilir.

Öfke (sıkıntı), başka yolla kurtulamayacağın bir şeyi sindirmen için tümör oluşumuna yol açabilir vb.

Bu, bireysel olarak başına gelebildiği gibi özellikle korku tetiklendiğinde elbette toplum içinde de gelebilir.

Ve eğer bu korku gerçekten ciddiye alınırsa yani varlığımı tehdit edici bir etkisi olursa, işte o zaman beni vurur. O andan itibaren hastalık diye tanımladığımız değişiklikler başlar.

İşte bu da 2500 yıldır zihnimize işlenen mekaniksel (maddi) tablo ile daha öncesinde var olmuş, birçok kültürde (vedik kültürü vb.) hep var olmuş ve Dr. Hamer ile tekrar gün yüzüne çıkan anlayış arasındaki temel farktır.

Yani hastalık dediğimiz süreçlerin, varlığımızı tehdit eden bu gibi durumlarda bizi hayatta tutmak için gelişen anlamlı süreçler olduğu anlayışı.

Alex Quint :

Yani hastalık belirtileri aslında iyileşme sürecidir... Ve biz de bu travmaya, bu tepkiye yol açtığı HİÇ KANITLANMAMIŞ olan maddi bir şeyle savaşıyoruz !

Dr. Stefan Lanka :

Evet, çoğu durumda aslında komplikasyonlarla vs. acı verici olabilen iyileşme süreçleriyle savaşıyoruz çünkü bunu tanımıyoruz.

Tamamen maddi kusurlar olduğunu VARSAYIYORSUZ ve aslında bir ruhun etki ettiğini, içimizdeki ruhun etki ettiğini, bilincimizi ortaya çıkardığını anlamıyoruz.

İşte belirleyici olan budur.

Alex Quint :

Bu da prensipte plasebonun neden işe yaradığının da bir açıklamasını sağlar.

Dr. Stefan Lanka :

Kesinlikle !

Alex Quint :

Evet.

Plasebonun neden işe yaradığını da çok kısa açıklamak ister misin?

Dr. Stefan Lanka :

Evet, sanırım çoğu kişi bunu biliyor. Yani bilimsel bir çalışma yapılır. Bir grup, belirli bir etkiye sahip bir ilaç aldığına inanır. Sonra diğer grup da buna inanır ama aynı ilaç verilmez.

Ve hatta öyle plasebo çalışmaları yapıldı ki, ilacı aldılar ve sonra asıl ilacın verilmediği söylendi. Ve asıl ilacın verildiği gruba göre çok daha iyi iyileşme gösterdiler.

Etki edenin MADDE OLMADIĞI KANITLANMIŞTIR.

Tekrar iyileşeceğime, beni öldürmeyeceğine veya bana zarar vermeyeceğine, yani kötülüğün bende olduğuna dair farkındalık, güven ve inanç etki ediyor. Hepsi bununla ilgili...

Eğer mekanik yaşam modeliyle... moleküllerin birbirine dokunduğu, tesadüfen oluştuğu ve daha güçlü olanın üstün geldiği... bu bakış açısıyla, travmaların atlatılmasında, hayati durumlarda başıma gelen her şeyi, bana yardımcı olan anlamlı bir süreç olarak değil de maddesel bir kusur olarak gördüğümde zihinsel bir tuzağa düşerim.

Virüsün varlığını SORGULAYIP SİSTEMATİK OLARAK İNCELEYEN herkes bunu fark etmek için büyük bir şans elde edecektir.

Böylece bireysel olarak bundan (bu korkudan) kurtulabilirim. Ve toplumsal olarak bunu çok önemsiyorum çünkü bugün barışı sağlayabilecek şey, gerçekte biyolojide (virüsün) bir temeli olmamasına rağmen,

KORKUYLA KASTEN MANİPÜLE EDİLDİĞİMİZİN bilincine varmamızdır.

Kaynak :

Stefan Lanka: Sommerinterview 2022 (dk 09:00 - 15:00)

İlişkili Kaynaklar :

26 Temmuz 2022 Salı

Namaz Kılmayana ve Namazı Sünnete Göre Kılmayan Taklitçilere İnfak Yapılmaz!

 Bazı kimseler, sırf görünüşte namaz kılıyor diye Hanefi mezhebine uyanları taklid ederek namaz kılan ve Maturidilerin küfür akidelerini benimsemiş kimselere sadaka, zekat vb. veriyor, yardımlar yapıyorlar. Yahut dünyanın çeşitli yerlerinde coğrafi bölge ve siyasi hüküm olarak Müslüman sayılan fakat hakikatte küfür ve şirk akidelerinin pisliğine batmış münafık kimselere yardım toplayan kuruluşlara bağışta bulunuluyor!

 Şüphesiz bu bilinçsiz bir davranıştır ve malı zayi edip asıl hak sahipleri olan tevhid ve sünnet ehlinin hakkını başkalarına vermektir. Allah yolunda tevhid davetinin neşri için infak edilmesi gereken malı çarçur etmektir! Akidesi hakkında hüsnüzan etmeye hiçbir yol bulunmayan, bilakis şirk akideleri ve bid'at amellerini izhar etmiş olan Suriye'lilere veya Afrikalılara yahut Asyalılara yardım toplayan kuruluşlara zekat vb. bağışında bulunmak Allah yolunda bir harcama değildir!  Duygusallık ancak heva ile hareket etmeye sebep olmaktadır. Müslümana düşen ise apaçık deliller ışığında, ilimle hareket etmektir. Her amelde ilim ve ihlas şart olduğu gibi, infakta da ilim ve ihlas şarttır. Harcamanın yalnızca ihlas üzere yapılması yeterli değildir. Bilakis infak amelinin hem ihlas üzere olması hem de kitap ve sünnetin delillerine uygun olması şarttır.

Farz olan zekâtın, fıtır sadakasının kâfirlere, namaz kılmayanlara verilmesi caiz değildir. Müslüman sayılmak için Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in namaz kıldığı gibi namaz kılmak şarttır:

Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَنْ صَلَّى صَلاَتَنَا وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا وَأَكَلَ ذَبِيحَتَنَا فَذَلِكَ المُسْلِمُ الَّذِي لَهُ ذِمَّةُ اللَّهِ وَذِمَّةُ رَسُولِهِ فَلاَ تُخْفِرُوا اللَّهَ فِي ذِمَّتِهِ

Kim bizim namazımızla namaz kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi yerse o, Allah’ın ve rasulünün zimmetinde olan Müslümandır. Allah’a zimmeti hususunda hainlik etmeyin.”[1]

Hanefiler ve onları taklid eden avam ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in namazından çok uzak bir namaz kılarlar. Ta’dili erkanı da vacip saymazlar:

Huzeyfe radıyallahu anh’den:

رَأَى رَجُلًا لاَ يُتِمُّ رُكُوعَهُ وَلاَ سُجُودَهُ فَلَمَّا قَضَى صَلاَتَهُ قَالَ لَهُ حُذَيْفَةُ مَا صَلَّيْتَ؟ قَالَ وَأَحْسِبُهُ قَالَ لَوْ مُتَّ مُتَّ عَلَى غَيْرِ سُنَّةِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

“Huzeyfe radıyallahu anh bir adamın rükû ve secdelerini tam yapmadığını gördü. Adam namazını bitirince ona dedi ki:

“Namaz kılmadın!” Zannederim şunu da söyledi:

“Şayet ölsen Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden başkası üzere ölürdün.”[2]

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

Allah’ın sizin için kıyam sebebi kıldığı mallarınızı sefihlere vermeyin” (Nisa 5)

De ki: “İsteyerek veya istemeyerek infak edin; sizden asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz bir fasıklar topluluğu oldunuz.” İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah’ı ve rasulünü tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.” (Tevbe 53-54)

“(Sadaka ve Zekat) Allah yoluna bağlanmış fakirler içindir ki, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. Bilmeyenler onları iffetlerinden dolayı zengin sanır. Onları simalarından tanırsın, ısrarla insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, muhakkak ki Allah onu hakkıyla bilir.” (Bakara 273)

Katade dedi ki: “Allah yoluna bağlanmış fakirler; kendilerini Allah yolunda savaşmaya adayanlar ve ticaret yapamayanlardır.”[3]

Yani zekatın kendilerine verilmesiyle Allah yolunda infak edilmiş olunacak fakirler; Allah yolunda mücadele eden fakirlerdir.

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَيْسَ المِسْكِينُ الَّذِي تَرُدُّهُ التَّمْرَةُ وَالتَّمْرَتَانِ وَلاَ اللُّقْمَةُ وَلاَ اللُّقْمَتَانِ، إِنَّمَا المِسْكِينُ الَّذِي يَتَعَفَّفُ

“Miskin; insanları dolaşıp kendisine bir iki lokma veya bir iki hurma verilen kimseler değildir. Miskin; ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan, insanlardan bir şey beklemezken, dilenmediği halde kendisine sadaka verilen kimsedir.”[4]

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: “Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabının yanına tepenin başından bir adam yaklaştı. Ashab:

“Ey Allah’ın rasulü! Bu adam ne kadar kuvvetli, keşke bu kuvvetini Allah yolunda kullansaydı” deyince Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

وَمَا سَبِيلُ اللَّهِ إِلَّا مِنْ قَتْلٍ؟ مَنْ سَعَى عَلَى وَالِدَيْهِ فَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَنْ سَعَى عَلَى عِيَالِهِ فَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَنْ سَعَى مُكَاثِرًا فَفِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ

“Allah yolunda olmak için illa bu yolda öldürülmek mi gerek? Anne babası için çalışan kişi Allah yolundadır. Ailesi için çalışan kişi Allah yolundadır. Malını çoğaltmak için çalışan kişi ise tagut (şeytan) yolundadır.”[5]

Tevhid ve sünnet üzere yaşayan kimse ailesi için çalışsa da Allah yolundadır. Şirk ve bid’at üzere yaşayan kimse ise görünüşte Allah’ın yolunda savaşıyor zannedilse bile tagut yolundadır.

Tevhid ve sünnet davetini reddetmemiş olup kalpleri İslam’a ısındırılan müellefeye de (Yani İslam'a zahiren girmiş olan münafıklara) infak meşrudur. Lakin Tevhid ve sünnet davetini hiç umursamayan, hatta yüz çevirip reddeden kimselere, sünnete uyanlara düşmanlık eden kimselere, maske takmayı savunanlara, sakala ve tesettüre dil uzatan kimselere infak meşru değildir!



[1] Sahih. Buhârî (391)

[2] Sahih. Buhârî (389)

[3] Sahih. Abdurrazzak Tefsir (1/109) Taberi (5/24) İbnu’l-Munzir Tefsir (9) İbn Ebi Hatim (2867)

[4] Sahih. Buhârî (4539)

[5] Sahih ligayrihi. Taberani Evsat (4/284-85) Abdurrazzak (9578) Beyhaki (9/25) Kab b. Ucre’den şahidi: Taberani (19/129) Enes b. Malik’ten şahidi: Taberani Evsat (8/278)

21 Temmuz 2022 Perşembe

Namazda ve Namaz Dışında Kıyafetin İman Zaafıyla Alakası

 

Namazda ve Namaz Dışında Kıyafetin İman Zaafıyla Alakası

Ebu Muaz el-Çubukâbâdî

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın kulu ve rasûlüdür.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ

Ey iman edenler! Allah'tan nasıl sakınmak gerekirse öyle sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran; 102)

يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا

“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا * يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا

“Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)

Bundan sonra. Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.

Said b. El-Haris rahimehullah dedi ki:

سَأَلْنَا جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ عَنِ الصَّلاَةِ فِي الثَّوْبِ الوَاحِدِ فَقَالَ خَرَجْتُ مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي بَعْضِ أَسْفَارِهِ فَجِئْتُ لَيْلَةً لِبَعْضِ أَمْرِي فَوَجَدْتُهُ يُصَلِّي وَعَلَيَّ ثَوْبٌ وَاحِدٌ فَاشْتَمَلْتُ بِهِ وَصَلَّيْتُ إِلَى جَانِبِهِ فَلَمَّا انْصَرَفَ قَالَ مَا السُّرَى يَا جَابِرُ فَأَخْبَرْتُهُ بِحَاجَتِي فَلَمَّا فَرَغْتُ قَالَ مَا هَذَا الِاشْتِمَالُ الَّذِي رَأَيْتُ قُلْتُ كَانَ ثَوْبٌ - يَعْنِي ضَاقَ - قَالَ فَإِنْ كَانَ وَاسِعًا فَالْتَحِفْ بِهِ وَإِنْ كَانَ ضَيِّقًا فَاتَّزِرْ بِهِ

“Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’ya tek elbiseyle namaz hakkında sorduk. Dedi ki:

“Yolculuklarından birinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber çıktım. Bir işim için gece geldim ve onu namaz kılarken buldum. Üzerimde tek elbise vardı. Hemen ona sarındım ve yanında namaz kıldım. Namazı bitirince buyurdu ki:

Gece gelişinin sebebi nedir ey Cabir?” Ben de ona hacetimi haber verdim. Bittiğinde buyurdu ki:

Gördüğüm bu sarınma şeklin nedir?” Ben de: “Bir elbise vardı - yani o da dardı -” dedim.  Buyurdu ki:

Eğer elbise genişse ona sarınırsın. Eğer dar ise onu (belden aşağı sararak) izar edinirsin.”[1]

Hadisten Çıkarılacak Faidelerden:

Namaz dışında erkeğin tesettürü şart olduğu gibi namazda bu şart ayrıca önem taşımaktadır. Kişi namazda rabbinin huzurunda durduğunun şuurunda olduğu müddetçe namazı namaz olur. Günde beş vakit namazla bu şuuru hissetmek farz kılınmıştır. Kul, nafile namazları da artırdığında bu şuuru daha fazla elde edecek ve Allah’a yakınlığını artıracaktır.

Bu şuur halini devamlı kılarsa ihsanı elde etmiş olur ki ihsan: sen O’nu görmesen de her an Allah’ın seni gördüğünün şuurunda olmandır. Yani ihsanı elde etmek, nefsin namazla terbiyesindeki gayelerdendir.

Bu gayeye ulaşmada insanın zahirdeki görüntüsünün, giyiminin önemi mevzu bahis hadisten anlaşılmaktadır. Bu hadiste namazdaki giyimin asgarisine dikkat çekilmiştir ki erkeğin dar elbiseyle namaz kılması sahih değildir. Pantolonla veya dar şalvarla namazı sahih değildir! Şayet sadece tek parça kumaştan başka bir şeyi yoksa onu izar edinerek belden aşağısını etek gibi bağlamalı, beli ile diz kapakları arasını bolca kapatacak şekilde tesettürü sağlamalıdır. Bundan fazlası ise Allah’ın huzurunda olma şuuruyla süslenmektir ve matluptur:

İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ فَلْيَلْبَسْ ثَوْبَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ أَحَقُّ مَنْ تُزِيِّنَ لَهُ وَزَادَ فُضَيْلٌ عَن مُوسَى عَن نافعٍ عَن ابْنِ عُمَر فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لأَحَدِكُمْ ثَوْبَيْنِ فَلْيُصَلِّ فِي ثَوْبٍ ولاَ يَشْتَمِلْ أَحَدُكُمْ فِي صَلاتِهِ اشْتِمَالَ الْيَهُودِ

Biriniz namaz kıldığı zaman iki elbisesini giysin. Zira Allah kendisi için süslenilmeye en layık olandır. Eğer biriniz iki elbiseyi bulamazsa tek elbiseyle (izar edinerek) namaz kılsın. Namazında Yahudilerin sarınması gibi sarınmasın.”[2]

Nafi rahimehullah’tan:

رَآنِى ابْنُ عُمَرَ وَأَنَا أُصَلِّى فِى ثَوْبٍ وَاحِدٍ فَقَالَ أَلَمْ أَكْسُكَ؟ قُلْتُ بَلَى قَالَ فَلَوْ بَعَثْتُكَ كُنْتَ تَذْهَبُ هَكَذَا؟ قُلْتُ لاَ قَالَ فَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَزَيَّنَ لَهُ ثُمَّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ فِى ثَوْبٍ فَلْيَشُدَّهُ عَلَى حِقْوِهِ وَلاَ تَشْتَمِلُوا كَاشْتِمَالِ الْيَهُودِ

“Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma beni tek elbise içinde namaz kılarken gördü ve şöyle dedi:

“Sana elbise vermedim mi?” Ben: “Evet” dedim. Dedi ki: “Şayet seni göndersem bu halde çıkar mıydın?” Ben: “Hayır” dedim. O da şöyle dedi:

“Allah kendisi için süslenilmeye daha layıktır” Sonra şöyle dedi: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Sizden biriniz üst elbiseyle namaz kılarsa düğmelerini iyice pekiştirsin. Yahudiler gibi sarınmayın.”[3]

Ebu Nadra rahimehullah’tan: “Ubey b. Ka’b radiyallahu anh dedi ki:

الصَّلَاةُ فِي الثَّوْبِ الْوَاحِدِ سُنَّةٌ كُنَّا نَفْعَلُهُ مَعَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَا يُعَابُ عَلَيْنَا فَقَالَ ابْنُ مَسْعُودٍ إِنَّمَا كَانَ ذَاكَ إِذْ كَانَ فِي الثِّيَابِ قِلَّةٌ فَأَمَّا إِذْ وَسَّعَ اللهُ فَالصَّلَاةُ فِي الثَّوْبَيْنِ أَزْكَى

“Tek elbiseyle namaz kılmak sünnettir. Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bunu yapardık ve kınanmazdık.” Bunun üzerine İbn Mes’ud radiyallahu anh dedi ki:

“Bu ancak elbiselerin az bulunduğu zaman söz konusuydu. Ama Allah bolluk verince iki elbise ile namaz kılmak daha temizdir.”[4]

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den:

أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم نَهَى عَنِ السَّدْلِ فِي الصَّلاةِ وَأَنْ يُغَطِّي الرَّجُلَ فَاهُ

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem namazda (saçı ve elbiseyi) sarkıtmaktan ve kişinin ağzını örtmesinden yasakladı.”[5]

Bu hadiste namazda ve namaz dışında maske takmanın yasaklandığı da anlaşılmaktadır. Bazı satılmış zındık hoca(!)ların “hastalık bulaşması” gibi cahiliye inancı olan bir gerekçeyse namazda maske takmaya cevaz vermelerine aldanma! Allah ve rasulünün sözleri mü’minlere yeter!

 

İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ فَلْيَتَّزِرْ وَلْيَرْتَدِ

Biriniz namaz kıldığı zaman izar ve rida giysin[6]

* İzar; belden aşağısını örten etekli giysidir. Ridâ; belden yukarısını örten atkı, gömlek gibi giysilerdir.

Burayde b. Husayb radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لا تُصَلِّ فِي سَرَاوِيلَ لَيْسَ عَلَيْكَ رِدَاءٌ

Üzerinde rida (cübbe gibi uzun elbise) olmadan şalvar ile namaz kılma.”[7]

Bu hadiste şalvar ile kastedilen, cellabiye altına giyilen ve dar olan iç donlardır. Şalvar eğer bol ise ve ağ kısmı diz kapaklarına kadar inerek veya ağ kısmı uyluğun yarısına kadar olup bacak kısımları bol ise, izar hükmündedir. Bu durumda bazı yerlerde moda olan: şalvarın ağ kısmının ayak bileklerine kadar inmesi erkeklere yasaklanan sarkıtma kapsamında olur.

Kadınların namazdaki kıyafetleri hakkında da şu rivayetler gelmiştir:

Aişe radiyallahu anha dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا تُقْبَلُ صَلَاةُ امْرَأَةٍ قَدْ حَاضَتْ إِلَّا بِخِمَارٍ

Hayız görmüş bir kadının namazı, başörtüsü olmadan kabul edilmez.”[8]

Amra bt. Abdirrahman rahimehallah’tan: “Aişe radiyallahu anha dedi ki:

لاَبُدَّ لِلمَرأَة مِن ثَلاَثَة أَثوابٍ تُصَلّي فيهنَّ دِرعٌ وجِلبابٌ وخِمارٌ وكانَت عائِشَةُ تَحُلُّ إِزارَها فَتَجَلبَبُ بِه

“Kadının namazda üç elbisesi olmak zorundadır: Kollu elbise, boydan elbise ve başörtüsü.” Aişe radiyallahu anha izarını giyer ve onunla boydan boya örtünürdü.”[9]

Meymune radiyallahu anha’nın üvey oğlu Ubeydullah el-Havlanî rahimehullah dedi ki:

رَأَيْتُ مَيْمُونَةَ زَوْجَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تُصَلِّي فِي دِرْعٍ سَابِغٍ ضَيِّقٍ وَخِمَارٍ لَيْسَ عَلَيْهَا إزار

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımı Meymune radiyallahu anha’yı sık dokunmuş uzun entari ve başörtüsü ile üzerinde izar olmadan namaz kılarken gördüm.”[10]

Benzeri Umm Seleme radiyallahu anha’dan rivayet edilmiştir.[11]

Bunlardan anlaşıldığı üzere kişinin namazda iken tesettüre riayet edip de, namaz dışında buna riayet etmemesi, büyük bir iman zayıflığıdır ve hal diliyle: “Allah beni sadece namazda görüyor, namaz dışında görmüyor” der gibidir!

Muaviye b. Hayde radıyallahu anh’den:

قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ عَوْرَاتُنَا مَا نَأْتِي مِنْهَا وَمَا نَذَرُ؟ قَالَ احْفَظْ عَوْرَتَكَ إِلَّا مِنْ زَوْجَتِكَ أَوْ مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِذَا كَانَ الْقَوْمُ بَعْضُهُمْ فِي بَعْضٍ؟ قَالَ إِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ لَا يَرَيَنَّهَا أَحَدٌ فَلَا يَرَيَنَّهَا قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِذَا كَانَ أَحَدُنَا خَالِيًا؟ قَالَ اللَّهُ أَحَقُّ أَنْ يُسْتَحْيَا مِنْهُ مِنَ النَّاسِ

“Dedim ki: “Ey Allah’ın rasulü! Avretlerimiz konusunda nelerden sakınalım?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Eşin ve sağ elinin sahip oldukları (cariyelerin) dışında herkesten avretini koru.” Dedim ki: “Birbirimiz (erkekler) arasında nasıl olur?” Buyurdu ki:

Gücün yettiği kadarıyla avretini kimseye gösterme” Dedim ki: “Birimiz yalnız başına olduğunda?” Buyurdu ki:

Allah Tebarek ve Teâlâ kendisinden hayâ edilmeye en layık olandır.”[12]

Bu şekilde imanı zayıf olan kimseler iş, sosyal çevre gibi bahanelerle İslam’ın farz ve mustehap olarak emri olan tesettürüne bürünmüyorlar, sakal bırakmak, şalvar ya da izar yahut cübbe giymek gibi farzları yerine getirmiyor,  sarık sarmak gibi müstehaplarla da küfür ve bid'at ehlinden teberri edemiyorlarsa ahiretlerini tehlikeden kurtarmak için ya buna mani olan işlerini, sosyal çevrelerini vb. terk etmek zorundadırlar yahut da bir an önce imanlarını kuvvetlendirip İslam’ın şeklinde bürünmek, İslam ile izzet bulmak zorundadırlar.

İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَا تَرَكَ عَبْدُ للهِ أَمْراً لاَ يَتْرُكُهُ إِلاَّ لَهُ إِلاَّ عَوَضَهُ اللهُ مَا هُوَ خَيْرٌ لَهُ

Kim bir şeyi Allah için terk ederse, Allah ona ondan daha hayırlısını verir.[13]

Aynısını Ubey b. Ka’b radiyallahu anh rivayet etmiştir.[14]

Humeyd b. Hilal rahimehullah’tan: “Ebu Katade ve Ebu’d-Dehmâ radiyallahu anhuma dediler ki:

أَتَيْنَا عَلَى رَجُلٍ مِنْ أَهْلِ الْبَادِيَةِ فَقَالَ الْبَدَوِيُّ أَخَذَ بِيَدِير َسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَجَعَلَ يُعَلِّمُنِي مِمَّا عَلَّمَهُ اللَّهُ فَكَانَ مِمَّا حَفِظْتُ عَنْهُ أنه قَالَ إِنَّكَ لَنْ تَدَعَ شَيْئًا إتِّقَاءً الله عَزَّ وَجَلَّ إِلَّا أَعْطَاكَ اللَّهُ خَيْرًا مِنْهُ

“Bedevilerden bir adama gittik. Bedevî dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elimi tuttu ve Allah Tebarek ve Teâlâ’nın kendisine öğrettiği şeylerden bana öğretmeye başladı. O’ndan ezberlediklerim arasında şu da vardı:

Muhakkak ki sen Allah Azze ve Celle’den sakınarak bir şeyi terk ettiğinde mutlaka Allah sana ondan daha hayırlısını verir.”[15]



[1] Sahih. Buhârî (361)

[2] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Bezzar (12/211) Taberânî Evsat (9/144) Tahavi Şerhu Meani’l-Asar (1/377) İbnu’l-Munzir el-Evsat (2379) Beyhaki (2/236) el-Elbani es-Sahiha (1369)

[3] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Beyhaki (2/236) İbn Huzeyme (766) Hâkim (1/383) Abdurrazzak (1/358) Tahavî Şerhu Meâni'l-Âsâr (1/377) Ebu Tahir es-Silefi, Mecmu’un Fihi Musannefati Ebi’l-Abbas el-Asam ve İsmail es-Saffar (619)

[4] Muslim'in şartına göre sahih. Ahmed (5/141) İbn Ebî Şeybe (1/313) Abdurrazzak (1/356) Taberânî (9/348) Beyhakî (2/238)

[5] Buhârî'nin şartına göre sahih. Ebu Muhammed eş-Şirazi, Hadisu Bekr b. Ahmed eş-Şirazi (el yazma no: 5) Hâkim (1/384) İbn Huzeyme (772, 918) İbn Hibbân (6/117) Ahmed (2/295, 345) Ebû Dâvûd (643) İbn Mâce (966) Begavi Şerhu’s-Sunne (519) Taberânî Evsat (2/70) Bezzar (16/186) İbnu’l-Munzir el-Evsat (1629, 2382) Abdulhalık b. Esed el-Hanefi Mu’cem (457) Beyhakî (2/242) Hâkim, rivayetinde Suleyman el-Ahvel’den rivayet eden ravinin ismini el-Huseyn b. Zekvan el-Muallim olarak zikretmiştir. Bu durumda hadis Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre olur.

[6] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.  Tahavi Şerhu Meani’l-Asar (1/378) İbn Hibbân (4/613) Ahmed (2/148) Beyhakî el-Adab (584, 724)

[7] Hasen. Hâkim (4/303) Ebu Davud (636) Beyhaki (2/236)

[8] Muslim'in şartına göre sahih. İbnu’l-Ca’d Musned (3308) İbn Huzeyme (775) İbn Hibbân (4/612) Hâkim (1/380) İbnu’l-Carud el-Munteka (173) Ahmed (6/150, 218, 259) Ebû Dâvûd (641) Tirmizî (377) İbn Mâce (655) Begavi Şerhu’s-Sunne (527) İbn Ebî Şeybe (2/40) İshak b. Rahuye (1284) İbnu’l-A’rabi Mu’cem (1994) İbn Hazm el-Muhalla (1/90, 3/219) İbnu’l-Munzir el-Evsat (2403) Beyhakî (2/233, 6/57) el-Elbani İrvau’l-Galil (196)

[9] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Sa’d Tabakat (8/71) el-Elbani Cilbabu’l-Mer’e (s.135)

[10] Sahih. Haris b. Ebi Usame (134) Beyhakî (2/233) İbnu’l-Munzir (2406) Fesevi Marife (2/440)

[11] Sahih. Mâlik Muvatta (1/142) Ebû Dâvud, (639-640) Darekutni (2/62) Beyhakî (2/233)

[12] Hasen. Ahmed (5/3) Ebu Davud (4017) İbn Mace (1920) Tirmizi (2769)

[13] Sahih. Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (2/196) Ebu Bekr ez-Zekvani Emali (el yazma no: 146) Ebu Tahir es-Silefi Tuyuriyyat (971) İbn Asakir Tarih (10/374, 52/153) Deylemi (6206)

[14] Hasen. Ebû Dâvûd Zühd (201) İbnu’l-Mubarek Zühd (36) Şecerî Emali (2468) Dineveri Mucalese (2583) el-Esbehani et-Tergib ve’t-Terhib (715) İbn Ebi’d-Dunya Kitabu’l-İlm (42) isnadında Muslim b. Şeddad vardır. Onun hakkında İbn Hibban ve el-İcli sika demişlerdir.

[15] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellam el-Huteb ve’l-Mevaiz (7) Ahmed (5/78, 79, 363) Veki Zühd (2/635) İbnu’l-Mubarek Zühd (1168) Haris b. Ebi Usame Musned (1101) el-Esbehani et-Tergib (705) Kudai Musnedu’ş-Şihab (1135) Beyhakî (5/335) Beyhakî el-Adab (1011) Mizzi Tehzibu’l-Kemal (23/570) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1489)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)