Maksatlar Bid'at Olan Vesileleri Meşrulaştırır mı?
İnsanlardan birçoğu
amel etmiş olduğu bir bid'at ya da bulaşmış olduğu muhdes bir şey
reddedildiğinde, yapmış olduğu fiilin meşru olduğunu ispat etmek için
hemencecik sana der ki:
"Bu bir vesiledir. Maksat Allah'a ibadet
etmektir. Vesileler için gayelerin ya da maksatların hükmü geçerlidir."
Peki vesileler için
maksatların hükmü geçerlidir kaidesi genel bir kaide midir?
Mesela şer'î ilimlerin
tahsili ve vaazu nasihat için mescid dışında; medrese, okul, üniversite
gibi tahsis edilen binalar yapmak göz yumulan bir
bid'attir.
Şatıbî rahimehullah el-İ'tisam adlı eserinde Sûfilerin dergah ve
zaviyelerinin bid'at olduğunu, onların Ashab-ı Suffe'ye benzeterek bunları
ihdas ettiklerini reddiye vererek açıklar. Çünkü Sufiler Allah'ı zikretmek için mescid dışında bir mekanı delilsiz olarak tahsis etmişlerdir. Halbuki Allah'ı her yerde zikretmek meşrudur, fakat bunun belli bir mekana tahsisi özel delil gerektirir.
Lakin Şatıbî, garip bir tutum
sergileyerek medreselerin bid'at olmayacağını, çünkü ilmi meclislerin çarşıda,
dükkanlarda, evlerde vs. kurulduğunu zikreder. Fakat şer'i ilimler ve vaazu
nasihat için tahsis edilen mescid haricinde bir bina için sünnetten herhangi
bir delil getirmemiştir! Belki de bu, Şatibi'nin farkında olmadan iltizam
ettiği bir çifte standarttır!
Bazıları dernek ve medreseler için mekan tahsisine karşı çıkmamızın; "ilim ve zikrin yalnızca mescide tahsis edildiğini" zannederek; tıpkı Şatibi rahimehullahın dediği gibi, "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem her yerde ashabına sohbet edip ders verdi, Daru'l-Erkam'da da ders verdi..." gibi itirazlar getirmektedir.
Burada kastettiğimiz mana; ilmin mescide tahsis edilmesi değil, ilim dersi için mescid dışında mekan tayin etmenin delilsiz bir tahsis olduğudur. Bu iki husus birbirine karıştırılmamalıdır! Anlaşılması için örnek vermek gerekirse; bir topluluk Ka'beden başka bir mekanı tavaf ibadeti için belirlese, bu; ibadet için delilsiz bir mekan tahsisi olduğundan bid'attir. Bu mesele de bu şekilde anlaşılmalıdır.
Daru'l-Erkam'a gelince, Erkam radıyallahu anh'ın evi medrese olması için tahsis edilmiş bir ev değildi. Bilakis Erkam radıyallahu anh'ın eviydi ve gerek Mekke döneminde, gerekse Medine döneminde sahabeler evlerinde mescidler edinmişlerdir. Mekke dönemi hakkındaki delil; Buhari'nin Sahih'inde uzunca rivayet edilen hicret kıssasında Ebu Bekir radıyallahu anh'ın İbnu'd-Dugunne'den eman aldıktan sonra evinde mescid edinmesi ve insanlara orada davette bulunmasıdır. Medine dönemindeki uygulama için de yine Buhari'nin Sahihi'nde Bera b. Azib radıyallahu anh'ın evini mescid edinmesi ve Itban b. Malik'in evinde mescid edinmesi örnek verilebilir. Nitekim Aişe radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Evlerde mescidler edinin" buyurduğunu rivayet etmiştir.
Evet, evlerde mescid veya musalla edinmekte bir sorun yoktur. Lakin sorun; mescid ve musalla olmayan dernek, Kuran Kursu veya medrese binalarının yalnız ilim için tahsis edilip, bunların; ilim dersi ve zikr fonksiyonları hususunda mescide alternatif kılınmalarındadır.
Bu bid'at dile getirildiği zaman "hangi alim buna bid'at demiş" diyenler görürüz! Üstelik "delil ancak kitap ve sünnettir" diyenler dahi böyle söyler! Selefî menhece sahip Ehl-i Hadis için durum gayet açıktır: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Her kim emrimiz olmayan bir amelde bulunursa reddolunur" buyurmuştur ve
"Her ihdas edilen şey bid'attir ve her bid'at sapıklıktır."
İbn Ömer radıyallahu anhuma'nın dediği gibi; "İnsanlar güzel görseler dahi her bid'at sapıklıktır."
Bununla beraber, geçmişte medreselerin kötülüğüne ve sonradan çıkma muhdes bir uygulama olduğuna işaret eden alimler olmuştur:
Sahihayn ve başka kaynaklarda rivayet edilen hadislere göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Yahudilerin havra dışında toplanıp ders yaptıkları "Beytu'l-Midras: ders evi" denilen yere giderek Yahudiler'i İslam'a çağırmıştır.
Bu rivayetler beytu'l-midras: ders evi, diğer adıyla medreselerin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında ancak Yahudilerde mevcut olduğunu göstermektedir. Müslümanlar ne asrı saadette, ne de tabiin ve tebau't-tabiin asırlarında böyle bir bina edinmemişlerdir.
Kazvinî'nin
Âsâru'l-Bilad adlı kitabında zikrettiğine göre İslam tarihinde ilk medrese
Sultan Alparslan zamanında Nizâmu'l-Mülk tarafından yapılmış ve bu adet
Nizamiye medreseleri ile başlamıştır.
el-Makrizî, el-Mevaiz
ve'l-İtibar'da (4/199) şöyle der: "Medreseler İslam'da sonradan ihdas
edilmiştir. Sahabe ve tabiin zamanında yoktu. Ancak hicretin 400. yıllarından
sonra ortaya çıktı. İslam'da ilk medrese bina eden Nisabur halkıdır."
İbnu'l-Cevzi,
Saydu'l-Hatır adlı eserinde (s.373) şöyle der: "Bugün medreseler
tehlikeli hale gelmiştir. Fakih geçinenlerin çoğu cedel ilmine dalmışlar, şer'î
ilimlerden yüz çevirip mescidlere gidip gelmeyi terk etmişler, medreseler
ve ünvanlarla yetinmişlerdir."
İbnu'l-Cevzi
rahimehullah'ın bahsettiği bu tehlike bütün zamanlar için söz konusudur. Nitekim ilahiyat fakülteleri bunun şahididir. Şüphesiz
bütün hayırlar sünnete uymakta, bütün şerler ise bid'at çıkarmadadır.
Bu konuda sünnete
muhalefet edenler: "Medrese ve dernek binaları meşru bir amel olan
davetin vesilesidir" şüphesini dile getirirler.
İbn Kayyım
Medaricu's-Salikin'de (1/116) şöyle der: "Bir şey mubah, hatta vacip
olabilir. Bununla birlikte vesilesi mekruh olur. Taat için yapılan adağa vefa
göstermek böyledir. Böyle bir adağa vefa göstermek vacip olmakla beraber,
vesilesi olan adak adamak mekruhtur, yasaklanmıştır... Yine aynı şekilde
ihtiyaç anında mahlukattan istemek mekruhtur. Bununla beraber isteme
neticesinde elde ettiği şeyden faydalanmak mubahtır. Bunun örnekleri
çoktur..."
Selefi Salihin'in
uygulamasına bakan kimse, onların ibadetle alakalı olan şeylerde sonradan ortaya
çıkan vesileler ya da maksat olarak isimlendirilen ayırıma bakmaksızın son
derece titiz ve dikkatli davrandıklarını görür.
Mesela Abdullah b.
Mes'ud radıyallahu anh küçük çakıl taşları ile Allah'ı zikreden bir topluluğa
karşı çıkmıştır.
Onlar Allah'ı
zikretmek gibi meşru bir ibadette tekbir ve tesbihi sayabilmek için küçük çakıl
taşlarını vesile olarak kullandılar. Bu yaptıklarında niyetleri de güzel idi.
Bununla birlikte İbn Mes'ud radıyallahu anh, söz konusu vesileyi içeren
amellerine karşı çıkıp kabul etmemiştir. Çünkü böyle bir şey, zamanında
gerekçeli sebebi olmasına rağmen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den
bilinmeyen bir şeydir. Sünnete muhalefet etmeleri ve bid'atte vuku bulmaları
sebebiyle onların muhdes olan amellerine böylesi bir günah takdir etmiştir.
İbn Mes'ud radıyallahu
anh onların güzel niyetleri sebebiyle yapmış oldukları amellerini görmezden
gelmemiş ya da onu yapmış oldukları şeyin sıhhatine bir delil olarak kabul
etmemiştir. zira iyi niyet ne bir bid'ati sünnet, ne de çirkin bir şeyi güzel
yapamaz. bilakis iyi niyet ve ihlasla birlikte sünnete uygunluk ve selefe
mutabaat olması gerekir.
Bizler şayet şer'î
maksatlar için bid'at vesileler ihdasına imkan veren kapıyı açarsak o zaman din
başka bir dine, şeriat başka bir şeriate dönüşür. zira Allah'a sadece
kendisinin meşru kıldığı bir fiille ve meşru kıldığı bir şekilde
yaklaşılabilir.
Kendisine yakınlaşma
vesilesi olarak meşru kılmadığı şeyler ise; Allah bunlara sevap vermez. Bilakis
ihdas eden, bu fiilinden dolayı günah kazanır.
Mescid dışındaki mekânlarda;
şer'î ilim tahsili veya vaaz için tahsis edilen binalarda,
medreselerde, Kur'an kurslarında, okullarda, üniversitelerde, derneklerde sohbet, konferans gibi
düzenlemelerde bid'at şaibesi olan husus: bahsedilen mekanların şer'î ilim ve
sohbetler için tahsis edilmesidir.
Sünnet olan ise bu meclislerin mescidlerde
akdedilmesidir. Allah bize de, size de sünnetleri ve sünnet ehlini sevdirsin,
bid'atlerden ve bid'at ehlinden tiksindirsin.
Şer’î ilmin tahsili için toplanmak şüphesiz bir ibadettir.
İlim tahsili ibadetinin icra edileceği yer ise sünnette mescid olarak varid
olmuştur. Bunun fazileti hakkında da
“Bir topluluk Allah’ın evlerinden bir
evde (yani mescidlerden birinde) toplanır ve Allah’ın kitabından ders
yaparlarsa….” buyrulmuştur.
Allah Azze ve Celle mescidler hakkında şöyle buyurmuştur:
فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ
“Allah’ın, yüceltilip, içinde isminin zikredilmesine izin
verdiği evler” (Nur 36)
Peki derneklerde ilim meclisi için toplanarak Allah’ın zikredilmesine
izin veren kimdir?
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ
يَأْذَنْ بِهِ اللَّهُ
“Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği şeyleri dinde
meşru kılan ortakları mı var?” (Şura 21)
Ebû Hureyre
radıyallahu anh'den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ
دَخَلَ مَسْجِدَنَا هَذَا لِيَتَعَلَّمَ
خَيْرًا أَوْ يُعَلِّمَهُ كَانَ كَالْمُجَاهِدِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ، وَمَنْ
دَخَلَهُ بِغَيْرِ ذَلِكَ كَانَ كَالنَّاظِرِ إِلَى
مَا لَيْسَ لَهُ
"Bu mescidimize bir hayır öğrenmek veya öğretmek
üzere giren kimse Allah yolunda cihad eden gibidir. Başka bir şey için giren
kimse ise, kendisinin olmayan bir şeye bakan kişi gibidir." (Sahih. Ahmed (2/350, 418, 526) İbn Mace (227) Taberani (6/175) İbn Hibban
(1/287) Hâkim (1/169)
Evet, mescide hayır öğrenmek veya öğretmek için gidenin alacağı ecir bu hadiste belirtilmiştir. Peki ya dernek veya medreseler için bu ecri kim vaad edebilir?
Enes b. Malik
radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إنَّ اللهَ تعالى يُنادي يومَ القيامةِ
أينَ جِيراني؟ أينَ جِيراني؟ فتقولُ الملائكةُ: ربَّنا ومَن يَنبغي له أَن
يُجاورَكَ؟ فيقولُ: أينَ عُمارِ المساجدِ
“Muhakkak ki Allah
Teâlâ kıyamet gününde:
“Komşularım nerede?
Komşularım nerede?” diye seslenir. Melekler:
“Ey rabbimiz? Senin
komşun olmaya layık olanlar kimlerdir?” derler. O da:
“Mescidleri imar
edenler nerede?” buyurur.” (Sahih. Ebu Bekr eş-Şafii,
Gaylaniyyat (1095) Min Hadisi İbn Zeyyat (el yazma s.8) Haris b. Ebi Usame
Musned (Bugyetu’l-Bahis 126) el-Elbani, es-Sahiha (2728)
Mescid Dışındaki Binalar İçin Yapılan Harcamadan Ecir Ummak Bid'attir
Enes b. Malik
radıyallahu anh'den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem birgün dışarı çıkıp
yüksek bir kubbe gördü ve:
“Bu da ne böyle?” dedi. (Orada bulunan)
sahâbîler de kendisine:
“Bu kubbe ensardan falanca kişiye aittir” dediler,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hoşlanmadığı bu işi içinde saklayarak
sükût etti. Nihayet bu kubbenin sahibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e
gelip halkın içinde selâm verdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de
ondan yüz çevirdi. Adam selamının alınmadığını anlayınca bu selam verme işini
defalarca tekrarladı. Nihayet adam her defasında da selamının alınmadığını görünce
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’deki öfkeyi ve kendinden yüz çevirdiğini sezdi
ve durumu arkadaşlarına açarak dert yandı:
“Vallahi ben
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bu davranışını yadırgadım” dedi.
Onlar da: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dışarı çıktı, senin bu
kubbeni gördü” dediler. Bunun üzerine adam hemen kubbesini dönüp yıktı, yerle
bir etti. Derken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem birgün yine dışarı
çıktı. Bu kubbeyi göremeyince (oradakilere):
“Kubbeye ne oldu?” diye sordu.
Onlar da:
“Onun sahibi bize senin kendisinden yüz çevirdiğinden sızlandı. Gidip
onu yıktı” dediler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de:
أَمَا إِنَّ كُلَّ بِنَاءٍ وَبَالٌ
عَلَى صَاحِبِهِ إِلَّا مَا لَا، إِلَّا مَا لَا يَعْنِي مَا لَا بُدَّ مِنْهُ
“İhtiyaç fazlası
her bina sahibi üzerine bir vebaldir” buyurdu.Bir rivayette:
“Ancak mescid hariç” şeklindedir. (Sahih ligayrihi. Ebu
Davud (5237) Bezzar (14/42) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (7/291) İbn Mace (4161)
Buhari Tarih (9/45) Ebu Ya’la (7/308) Tahavî Muşkilu’l-Asar (956) Beyhaki Şuab
(7/390) İbn Ebi’d-Dunya Kasru’l-Emel (240, 284) İbn Ebi Ömer el-Adeni’nin
Müsned’inden naklen: Metalibu’l-Aliye (3269) el-Elbani, Sahihu’t-Tergib (1874)
es-Sahiha (2830)
Bu rivayette Allah ve
rasulüne isyan edenlerden selamı kesmenin ve onlardan selam almamanın sünnetten
olduğuna delil vardır ve bunu "tekfir etmek" olarak yorumlayanların
hata ettiğine işarettir.
Enes radıyallahu
anh’den gelen diğer rivayet şu şekildedir:
مَرَرْتُ مَعَ رَسُولِ
اللهِ صَلى الله عَلَيه وَسَلم فِي طَرِيقٍ مِنْ طُرُقِ الْمَدِينَةِ، قَالَ:
فَرَأَى قُبَّةً مِنْ لَبِنٍ، فَقَالَ: لِمَنْ هَذِهِ؟ قِيلَ: لِفُلاَنٍ، فَقَالَ:
أَمَا إِنَّ كُلَّ بِنَاءٍ وَبَالٌ عَلَى صَاحِبِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ, إِلاَّ
مَا كَانَ فِي مَسْجِدٍ، أَوْ بِنَاءِ مَسْجِدٍ, أَوْ قَالَ: ثُمَّ مَرَّ فَلَمْ
يَرَهَا، فَقَالَ: مَا فَعَلَتِ الْقُبَّةُ؟ قَالَ: قُلْتُ: بَلَغَ صَاحِبَهَا مَا
قُلْتَ, فَهَدَمَهَا, فَقَالَ: رَحِمَهُ اللهُ
“Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem ile beraber Medine yollarından birinden geçiyordum. Kerpiçten
bir kubbe gördü ve:
“Bu kimin?” dedi.
“Falanın” dediler.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir mescid veya
mescid binası için olanlar dışında her bina kıyamet gününde sahibi için bir
vebaldir.” Sonra o kubbeyi göremedi.
“Kubbeye ne oldu?”
dedi. Ben:
“Söylediğin sözler kubbenin sahibine ulaşınca onu yıktı” dedim.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Allah ona rahmet
etsin” buyurdu. (Hasen. Ahmed (3/220) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare
(4/370) Ebu Nuaym Tarihu İsbehan (2/186, 276) Taberani Evsat (3/258) İbn
Ebi’d-Dunya Kasru’l-Emel (235) Darekutni İlel (12/216) Esbehani et-Tergib
(2/206) Beyhaki Şuabu’l-İman (7/390-391)
İbrahim en-Nehâî’den:
Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh şöyle demiştir:
نَفَقَةُ الرَّجُلِ عَلَى نَفْسِهِ
وَأَهْلِهِ وَصَدِيقِهِ وَبَهِيمَتِهِ لَهُ مِنْهَا أَجْرٌ، إِلَّا نَفَقَتَهُ فِي
بِنَاءٍ، إِلَّا أَنْ يَكُونَ مَسْجِدًا» ، فَقِيلَ لَهُ: فَإِنْ كَانَ بِنَاءً
كَفَافًا؟، قَالَ: «فَذَلِكَ لَا لَهُ وَلَا عَلَيْهِ» . فَقِيلَ لَهُ: فَإِنْ
كَانَ فَوْقَ الْكَفَافِ؟، قَالَ: «عَلَيْهِ وِزْرُهُ، وَلَا أَجْرَ لَهُ فِيهِ»
“Kişinin nefsi,
ailesi, arkadaşı ve hayvanı için yaptığı harcamadan dolayı ecir vardır. Ancak
mescid dışındaki bir bina için yaptığı harcamadan ecir yoktur.” Ona denildi ki:
“Kişinin kendisine yetecek kadar bina yapmasına ne dersin?” Şöyle dedi:
“Bu ne
lehine, ne de aleyhinedir.” Ona denildi ki:
“Peki ya kendisine yeten miktarın
üstünde bir bina için yaptığı harcamaya ne dersin?” Şöyle dedi:
“Bundan dolayı
ona günah vardır. Bundan dolayı ona ecir yoktur.” (Mevkuf. İbn
Ebi’d-Dunya Kasru’l-Emel (302) Beyhaki Şuabu’l-İman (7/391)
Aynısını İbrahim
en-Nehâi mürsel olarak merfuan rivayet etmiştir: İbn Ebi’d-Dunya Kasru’l-Emel
(285) Beyhaki Şuabu’l-İman (7/391)
Bu rivayetlerden
anlaşılmaktadır ki; Mescid dışında binalar olan; medrese, dernek, Kur'ân kursu, dergâh gibi
ibadete tahsis yapılan binalar için yapılan harcamalardan ecir ummak
bid’attir.