Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

29 Nisan 2020 Çarşamba

Cuma ve Cemaatleri Yasaklayanların Tekfirindeki İcmâ

Cuma ve cemaat namazlarının iptaline ve yasaklanmasına fetva vermek, dinde bilinmesi zorunlu ve mütevatir bir hükmün inkarıdır. Cuma namazını mazeretsiz olarak terk etmek ve bu terki helal saymak apaçık küfürlerdendir. Bu konuda yöneticilere itaat etmek, küfür olan hususta taguta itaat demektir. 
Yöneticilere yaltaklık için dinin hükümlerini savsaklayanlar ancak Bel'am'laşmış kimselerdir. Dinde bilinmesi zorunlu esaslardan birini, bir ayeti, sahih bir hadisi, farzlardan birini, haramlardan birini inkar, yahut haramlığında icma olan bir şeyi helal saymak, helalliğinde icma olan bir şeyi haram saymak, bu fiil sahibinin durumuna göre irtidatına hükmetmeyi gerektiren bir durumdur ve bu konuda hiçbir alim ihtilaf etmemiştir. 
Kıble ehlinden muayyen şahısların tekfirinden sakınmak meselesi ise günah sebebiyle tekfirden veya sahibinin mazeret sahibi olabileceği konular hakkındadır. Nitekim ashab, kıble ehlinden oldukları, namaz kıldıkları, şehadet kelimelerini söyledikleri halde Museylemetu'l-Kezzaba tabi olan ve zekatı inkar eden Hanife oğullarını tekfir etmek konusunda icma etmişlerdir. Yine kendi fikrinden ve kitap ehlinden aldığı hükümleri Allah'ın dinine nispet ederek Yasık kanunnamesi çıkaran Cengiz Han'ın ve ona tabi olanların tekfiri hususunda da icma edilmiştir.

İbn Batta rahimehullah el-İbane'de (s.211) şöyle demiştir: "Şayet bir kimse rasulle gelen herşeye iman etse ve bunlardan sadece bir şeyi reddetse bütün alimlere göre o kâfirdir."

Alimler, dinde bilinmesi zorunlu olan şeylerden (yani alimlerin de, avamın da bilme imkanına eşit seviyede sahip oldukları) bir hükmü inkar edenin mürted bir kâfir olacağı hususunda icma etmişlerdir.
Bu icmayı nakleden alimlerden bazıları: 
İbn Abdilber et-Temhid (1/142, 4/226)
Kadı Iyad eş-Şifa (2/1073)
İbn Hazm Meratibu'l-İcma (s.177)
Ebu Ya'la el-Mu'temed (s.271)
İbn Kudame el-Mugni (8/131)
İbn Teymiyye Mecmuu'l-Fetava (3/267, 11/404)
İbnu'l-Vezir İsaru'l-Hak (s.116, 121, 138, 415)
Aliyyu'l-Kari Şerhu Fıkhi'l-Ekber (s.242)
İmam Ahmed'den naklen: Tabakatu'l-Hanabile (1/344)
Berbehari Şerhu's-Sunne (s.31)
İbn Nuceym Bahru'r-Raik (5/132)
Fetava'l-Bezzaziye (3/321)
ed-Derdir Şerhu's-Sagir (6/148)
Nevevi Ravdatu't-Talibin (10/64)
Hatib Şerbini Ravdatu't-Talibin (10/65)
Kalyubi Haşiye (4/175)
Mer'i el-Kermî Gayetu'l-Munteha (3/335)
Behuti Keşşafu'l-Kına (6/139)
Lekkani Şerhu Cevhereti't-Tevhid (s.199)
Şevkani ed-Devau'l-Acil (s.34)
es-Sa'dî el-İrşad (s.206) 
Muhammed b. İbrahim Tahkimu'l-Kavanin (s.14)
Muhammed Sultan Ma'sumî ve başkaları... 

Bid'at Ehline Hecr Uygulanmasına Karşı Çıkanın Durumu


Soru: “İdris el-Etyubî, bidat sahiplerine hecir uygulanmasının bidat olduğunu ve onlardan sakındıranın Allah’a isyan etmiş olduğunu iddia ediyor.”

Yahya el-Hacuri’nin cevabı: “Bu adam cehalet ve heva ile sapmıştır. Ne kitaba, ne sünnete ne de selefin anlayışına dayanmaktadır! Bu durumda olan kimseden ve fikirlerinden sakınmak ve sakındırmak vaciptir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Kendilerine tabi olunanlar tabi olanlardan uzaklaştıkları zaman azabı görmüşlerdir, bağlar da onlardan kopmuştur. Uyanlar da: “Keşke bizim için bir dönüş olsaydı da, bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!” diyeceklerdir. İşte böylece Allah kendilerine yaptıklarını hasretler halinde gösterecektir; onlar ateşten çıkıcı değillerdir!..” (Bakara 166-167)

Kâfir olanlar dediler ki: “Biz hiçbir zaman bu Kur'ân'a ve bundan önce gelen kitaplara inanmayacağız.” Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanlara: “Siz olmasaydınız, elbette biz iman eden kimseler olurduk” derler. Büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara: “Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç işliyordunuz” derler.” (Sebe 31-32)

İşte o zaman, birbirlerine dönerek soracaklar. İçlerinden biri: “Benim, bir arkadaşım vardı” der. Derdi ki: “Sen de tasdik edenlerden misin?” “Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman hesaba çekilecek miyiz?” Dedi ki: “Siz onu bilir misiniz?” İşte o zaman baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü. Dedi ki: “Yemin ederim ki, sen az daha beni de helâk edecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de getirilenlerden olurdum.” (Saffat 50-57)

Sünnet Ehli ve Bid’at Ehli Hakkında – Yahya el-Hacuri




Soru: “Bazı sıfatlar hakkında muhalefet edip bidatçilerin yolunu tutan, diğer akide meselelerinde de selefe uyum gösteren bir insanın selefin mezhebinden çıktığı konuda bidatçi olması mümkün müdür? Bu asırda bazı büyük selefî davetçler böyle söylüyorlar.”

Şeyh Yahya el-Hacuri’nin cevabı: “Eğer sünnî biri olup hata etmişse hatası reddedilir ve “şu meselede hata etmiştir” denilir. Temel esaslarda muhalefet eden ve hakka karşı inad eden hakkında da: “Bidatçi” denilir. Böyle bir kimse hakkında: “Şu meselede bidatçi, şu meselede sünnet ehlidir” denilmez. Heva ehlinden olmaya devam ettiği sürece o onlardandır.” (El-Ecvibe Ale’l-Mesaili’l-Fıkhiye ve’l-Akdiyye tarih 3 Muharrem 1423 Damac, Daru’l-Hadis)

Soru: “Sapmış olduğuna dair bir delil gelmedikçe her müslüman selefîdir” sözü nasıl bir sözdür?

Şeyh Yahya el-Hacuri’nin cevabı: “Bu sözde doğru olandan sapma vardır. Bilindiği üzere Zeydiyye kafir olmamışlardır, onlar müslümanlardır. Sufiyyenin gulat olmayanları müslümanlardır. Hatta mürcie müslümanlardır. Bunlar müslümandır. Sapık müslümanlar sınıflarından sayılırlar. Muaviye radiyallahu anh ve başkalarından gelen hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bu ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılacak, biri dışında hepsi de ateştedir.” Bu hadiste işaret edilen fırkaların hepsi sapmış müslümanların fırkalarıdır. Bu fırkaların kafir olmadığı hususunda ihtilaf yoktur. Hepsi de Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmetindendir. Ya davet ümmetinden, ya icabet ümmetindendirler. Onlar sapmışlardır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim emrimiz olmayan bir şey ortaya çıkarırsa reddolunur” buyurmuştur. Yine: “Muhakkak ki Allah bidat sahibi, bidatini terk edinceye kadar onun tevbesini kabul etmez” buyurmuştur. Yine: “Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir” buyurmuştur. Bundan dolayı soruda zikredilen söze göre yeryüzünde bid’atçi yoktur! Her müslüman selefî değildir, bilakis bazıları selefiliğin düşmanıdır. Her müslüman selefî veya sünnî değildir! Bilakis bazıları sünnetlerin düşmanıdırlar. Ehl-i sünnetten olduğunu iddia edenler çoktur, ama onlar yalancıdırlar! Bizler İhvanu’l-Muslimun’un Ehl-i Sünnet olduklarını kabul etmeyiz. Tebliğ cemaatinin Ehl-i Sünnet’ten olduğunu kabul edemeyiz. Onlar bazı fırkalara yakındırlar. Her iddiaya inanma! Her söylenene kanma! Bu iddialara itibar edilmez. Sünnet ehli; salih selefin anlayışıyla kitap ve sünnetle amel eden kimsedir. Şu insanların durumuna bir bak! Onlar selefin anlayışıyla kitap ve sünnetle mi amel ediyorlar, yoksa kitaba, sünnete ve selefin anlayışına muhalefet mi ediyorlar? Onların muhalefet ettiklerini görürsün. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “ “İş, sizin kuruntularınıza ve ehli kitabın kuruntularına göre değildir. Her kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır ve kendisi için Allah’tan başka bir veli de bulamaz yardımcı da.” (Nisa 123)

“Sapmış olduğuna delil gelmedikçe” sözü bütün bidatçileri Ehl-i Sünnet dairesine sokmak isteyenlerin sözüdür. Lakin herkese hak ettiğine göre hüküm verilir. Kim söz ve amel olarak sünnetle amel ediyorsa o sünnet ehlidir. Kim de böyle değilse, onda asıl olan sünnet değildir ve bu durumda olana güzel zanda bulunmak da yoktur.” (Şezerat ve Fevaid Min Evaili’d-Durusi’l-Âmme, Damac, Daru’l-Hadis)

27 Nisan 2020 Pazartesi

Korona Sahte Bir Salgın İddiasıdır

https://youtu.be/_EmPOxaOIDs 


● Bu, ölüm sayısını yüksek göstermek için kullandıkları bir strateji.
● Aşı olduğunuz zaman, bildiğiniz grip aşısını olduğunuz zaman bu aşının içeriği senin vücudunun içerisinde dolaştığı sürece yapılan teste covid-19 pozitif çıkartma ihtimali çok yüksek.
● Korku, korku, korku. Bu kadar korku adrenalin miktarını yükseltiyor vücutta. Vücuttaki stresi yükseltiyor. E bu kadar korku stresi yükselttiği zaman bilin bakalım ne oluyor. Vücudun bağışıklık sistemi zayıflamaya başlıyor. Bağışıklık sistemimiz zayıfladığı zaman her türlü virüse, her türlü bakteriye daha savunmasız hale geliyoruz.
● Ama beni asıl kızdıran, asıl sinirlendiren ne biliyor musunuz?
Piyasada 10 binlerce doktor var ve bunun bir düzenbazlık, bir sahtekarlık olduğunu biliyorlar.
Ama hiçbir şey söylemiyorlar. Yani bunlar ya tıp camiasından aforoz edilmekten, dışlanmaktan korkuyorlar, ya da hükumet bunların lisanslarını iptal edecek diye korkuyorlar.
--------------------------------------------------------------------------------
[ Gary S Franchi ] :
Bir acil servis doktoru Bill Gates'i ve bu sahte salgının arkasındaki bilgileri sorguluyor.
Bu günkü konuğumuz Dr.Rashid Buttar Washington Üni. İlahiyat ve Biyoloji bölümlerinden mezun oldu. Daha sonra osteopatik tıp okudu. Genel cerrahi ve acil vakalar üzerinde uzmanlaştı.
Daha sonra da askeri birlik doktoru olarak Amerikan ordusunda görev aldı.
Kendisi metal zehirlenmeleri konusunda uzman. 3 ayrı tıp derneğinin üyesi.
Şu anda California'daki İleri Tıp Kurumu'nun müdürü olarak çalışmakta.
Şu anda bulunduğu klinikte ise "bağışıklık bozuklukları ve zehirlenme" konularında çalışıyor.
Kanser, otizm ve kalp hastalarıyla çalışıyor.

Son 20 senedir Amerika'nın en iyi 50 doktorundan birisi olma ünvanına layık görülüyor.
(Bilgi tam olarak yanlış olmasa da yaptığımız araştırmaya göre, sadece zamanında ünlü bir doktor tarafından kendi fikri olarak bir söylem şeklinde bu ünvana layık görülmüş. Ulaşabildiğimiz resmi bir listede yer almıyor)

"Evinizden Doktoru Uzakta Tutmanın 9 Yolu" 2010 yılında en çok satan kitaplar listesinde 1 numara olmuştu.
("Şu anda" değil, kitabın çıktığı 2010 yılında "En Çok Satan (Best Seller)" olmuştur.
https://www.amazon.com/Rashid-A.-Butt...)

...

[ Dr. Rashid Buttar ] :
...
2014 yılında bir grup toksikoloji, virüs uzmanı danışman bu işin tehlikeli olduğunu, hasara yol açabileceğini, dolayısıyla durdurulması gerektiğini söylediler.
...
2015 yılında kuzey Carolina Üniversitesi’nde yapılan ve “Nature” dergisinde yayınlanan bir çalışmadan bahsediyorum. (Doğa Dergisi = NATURE Dergisi)
00:04:00
....
Amerika hükumeti de bunun üzerine bu çalışmanın durdurulmasını emretti. Bir salgına sebebiyet verebilir gerekçesiyle bunu durdurdular. Fakat buna rağmen Fauci (Dr.Anthony Fauci) bu araştırmada kullanılması için önerilen bütçeyi onayladı. Bu adam sadece kanunları çiğnemedi, içinde yaşadığımız bu çığ gibi büyüyen problemi bu adam yarattı. 2015 yılında kanunları deldi. Bu araştırmanın devam etmesi için fon yarattı ve bu araştırmanın sonucunda bu covid-19 sıkıntısı çıktı.
...

Şimdi deniyor ki 1,5 metre ara vermeniz lazım. 1,5 m seyahat edecek bir virüs yok. Tamamen yanlış bilgi. Böyle bir saçmalık yok. Bu bir yalan. Dünya üzerindeki hiçbir bakteri, hiçbir virüs 1,5 m zıplayamaz. Lütfen tıbbın, bilim dalının makul prensiplerine bakarak konuşalım.

Ama beni asıl kızdıran, asıl sinirlendiren ne biliyor musunuz?
Piyasada 10 binlerce doktor var ve bunun bir düzenbazlık, bir sahtekarlık olduğunu biliyorlar.
Ama hiçbir şey söylemiyorlar. Yani bunlar ya tıp camiasından aforoz edilmekten, dışlanmaktan korkuyorlar, ya da hükumet bunların lisanslarını iptal edecek diye korkuyorlar.
...

Bunun üzerine testler yapılıyor. Biz bu testlerin doğru olmadığını biliyoruz. Bu testlerde mikrobu taşımayan insanlar pozitif çıkıyor.
...

Ve şimdi bakın, ortada bir ilüzyon geziyor. İnsanlar covid-19 sebebiyle ölüyorlar diye. Fakat şu ana kadar 1 kişi ölmüş değil covid-19 yüzünden. Tıbbi literatürde bir virüsün bir insanın ölümüne sebep olmasının adım adım izlenen bir metodu, bir yöntemi var. Tamamen birebir, sadece covid-19 yüzünden ölmüş 1 tane hasta yok. Bu tıbbi olarak kanıtlanmamış henüz.

Deccale Zemin Hazırlamak İçin Düğmeye Bastılar!


Allah şahittir ki bizler namaz kılanları tekfir etmekten hep kaçındık. Lakin durum o halde gelmiştir ki Allah Azze ve Celle iman edenlerle kâfir olanların açıkça ayrılmasını dilediğinden insanları ahir zamanın tuhaf hadiseleriyle iptila etmektedir.

Şeytanların lideri olan İblis ile doğrudan irtibat halinde olan uşakları; Rockefeller vakfı, Rostchild hanedani, Bill Gates ve Melinda Gates vakfı ve diğer illuminati yapılanmaları 2020 yılını fiili olarak harekete geçtikleri bir yıl olarak ilan etmişler, üçüncü dünya savaşı dijital planda fiilî olarak başlamıştır. Deccal için ortam hazırlanmaktadır. Deccal’in ortadoğudan, Hariciler arasından çıkacağını hatırlatmama gerek yok.

Facebook, Twitter, İnstagram gibi sosyal medya ağları Deccal’in sanal devletidir! Bu ağlara üye olanlar Deccal’in devletinin vatandaşı oluyorlar! Bu yüzden bu azim yanlışın içinde olan müslümanların derhal bu ortamları terk etmeleri gerekir. Hatta whatsapp’ı facebook satın aldıktan sonra whatsapp da tehlikeli duruma gelmiştir.
Evinde çocukları olanların televizyon, bilgisayar, tablet, cep telefonu gibi cihazlardan yapılan yayınlar konusunda onları kesinlikle başıboş bırakmamalı, aile fertlerine kendilerinin kontrolü dışında kesinlikle tv yayınları izlemelerini serbest bırakmamalıdırlar. Çocukların suretli bilgisayar oyunları oynamalarına müsaade etmemelidir. Filimlerde, çizgi filmlerde, Call Of Duty ve benzeri oyunlarda bilinçaltı mesajlarla nesiller cinsel sapmalara, satanizme, ateizme, deizme, türlü kâfirliklere ve sapıklıklara itilmektedir.

Türkiye’de pilot uygulama olarak dijital çipli kimlik uygulaması başlatılmıştır. Bu uygulamaya karşı direnilmelidir. Çipli kimlik kartlarını, Rockefeller, Bill Gates, Dünya Sağlık Örgütü gibi paganist kurumlar tarafından üretilen, vücuda enjekte edilecek olan çipler takip edecektir.

Korona diye bir virüs olduğu ve salgın hastalık olduğu yalanına inandırdıkları yığınları ahmak yerine koyarak maske gibi saçma sapan bir şeyi taktırmayı ve insanları evlerine tıktırmayı başardılar!

Nitekim daha öncesinde de Nasa ve diğer uzay araştırma şirketleri yoluyla ürettikleri yalanlarla insanların çoğunu dünyanın küre olduğuna inandırdıkları için, insanların ne kadar aptal olduklarını test etmişlerdi.

İnsan bağışıklığını yerle bir eden aşıların bebeklere ve hamilelere, hiçbir itiraz ve sorgulama olmaksızın uygulatılmasını başarmışlardı. Yine bebeklerin topuklarından zorla kan alarak DNA data bankasını kurmuşlar, bu DNA’ları inceleyerek her ülke halkının durumlarına göre virüs komploları planlamışlardır. Ama bu dataları da Fenilketanüri testi için topladıklarına inandırmışlardır!

Mikro boyutta üretmiş oldukları çipleri sözde “korona aşısı” içeriğinde enjekte etmeyi planlamaktadırlar. Bu konu bir komplo teorisi değil, ID2020 projesinde alından kararlardandır ve birçok deneme çalışmaları da yapılmıştır. Masum ve faydalı olarak lanse etmeye çalıştıkları bu mikroçipli aşılarla, insanların her türlü duygularını elektromanyetik dalgalarla yönetmek, tercihlerini etkilemek ve hatta gerekirse diledikleri kimseyi öldürmek imkanına sahip olacaklardır.

İnsanların çoğunluğu Allah’ı ve rasulünü yalanlamış, deccale ve deccalin sistemine iman edip tabi olmuşlardır. Cuma ve cemaat namazları gibi en cahil bir müslümanın dahi bildiği farzları, salgın bahanesiyle inkâr ederek iptal etmişler, insanlar da bu küfrü onaylayarak İslam’dan ok gibi çıkmışlardır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in haber verdiği durum gerçekleşmektedir:

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nasr suresini okudu ve şöyle buyurdu:

  لَيُخْرِجَنَّ مِنْهُ أفْوَاجا كَمَا دَخَلُوا فِيهِ  أفْوَاجا

İnsanlar bu dine bölük bölük girdikleri gibi, bölük bölük dinden çıkacaklardır.”[1]

Ebu Ammar rahimehullah’tan: “Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma’nın komşusu dedi ki: “Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma bana geldi ve selam verdi. Ona insanların fırkalaşmalarından ve çıkardıkları şeylerden bahsetmeye başladım. Cabir radiyallahu anh ağladı ve sonra dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

 إِنَّ النَّاسَ دَخَلُوا فِي دِينِ اللِّه أفْوَاجا، وَسَيَخْرُجُونَ مِنْهُ أفْوَاجا

İnsanlar bu dine bölük bölük girdiler ve bölük bölük de çıkacaklardır.”[2]

Tarık b. Şihab radiyallahu anh’den: “Huzeyfe radiyallahu anh’e denildi ki:

أتَرَكَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ دِينَهَا فِي يَوْم؟ قَ الَ: لَا وَلَكِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا أمِرُوا بِشَيْء تَرَكُوهُ، وَإِذَا نهُوا عَنْ شَيْء رَكِبُوهُ، حَتَّى انْسَلَخُوا مِنْ دِينِهِمْ كَمَا يَنْسَلِخُ الرَّجُلُ مِنْ قَمِيصِهِ

“İsrailoğulları dinlerini bir günde mi terk ettiler?” Huzeyfe radiyallahu anh şöyle dedi:

“Hayır, lakin onlar bir şeyle emrolundukları zaman terk ettiler, bir şeyden yasaklandıkları zaman onu işlediler. Sonunda tıpkı kişinin gömleğini çıkarması gibi dinlerinden sıyrıldılar.”[3]

Abdurrahman b. Avf radiyallahu anh dedi ki: “Ömer radiyallahu anh’ın yanına girdim. Dedi ki:

يَا عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَوْف، أتَخْشَى أنْ  يَتْرُكَ النَّاسُ الِاسْلَامَ وَيَخْرُجُونَ مِنْهُ؟ قُلْتُ: لَا، إِنْ شَاءَ اللُّه، وَكَيْفَ يَتْرُكُونَهُ وَفِيهِمْ كِتَابُ اللِّه وَسُنَنُ رَسُولِ اللِّه صَلَّى اللُّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ فَقَالَ: لَئِنْ كَانَ مِنْ ذَلِكَ شَيْءٌ لَيَكُونَنَّ بَنُو فُلَان

“Ey Abdurrahman b. Avf! İnsanların İslam’ı terk edip ondan çıkacaklarından korkuyor musun?” Ben dedim ki:

“Hayır, Allah dilerse. Allah’ın kitabı ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti aralarında iken nasıl onu terk ederler?” Ömer radiyallahu anh dedi ki: “Eğer böyle bir şey olursa mutlaka falan oğullarında olacaktır.”[4]

Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ka’b b. Ucra radıyallahu anh’e dedi ki:

أَعَاذَكَ اللَّهُ يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ مِنْ إِمَارَةِ السُّفَهَاءِ قَالَ: وَمَا إِمَارَةُ السُّفَهَاءِ؟ قَالَ: أُمَرَاءُ يَكُونُونَ بَعْدِي لَا يَهْدُونَ بِهَدْيِي وَلَا يَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِي فَمَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ لَيْسُوا مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُمْ وَلَا يَرِدُونَ عَلَى حَوْضِي وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُمْ وَسَيَرِدُونَ عَلَى حَوْضِي، يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ لَحْمٌ نَبَتَ مِنْ سُحْتٍ أَبَدًا النَّارُ أَوْلَى بِهِ يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ النَّاسُ غَادِيَانِ: فَمُبْتَاعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أَوْ بَائِعُهَا فَمُوبِقُهَا

Ey Ka’b b. Ucra! Ben seni sefihlerin idareciliğinden Allah’a sığındırırım.” Ka’b radiyallahu anh: 

“Sefihlerin idareciliği nedir?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 

Benden sonra gelecek bazı idarecilerdir. Benim hidayetime uymazlar ve sünnetlerime tabi olmazlar. Onların yalanlarını tasdik eden ve zulümlerinde onlara yardım eden benden değildir, ben de ondan değilim. O havzıma gelemez. Kim onların yalanlarını tasdiklemez ve onlara zulümlerinde yardım etmezse onlar bendendir, ben de onlardanım. Onlar havzıma geleceklerdir. Ey Ka’b b. Ucra! Haramdan beslenmiş bir beden cennete asla gitmeyecektir, cehennem ona daha layıktır. Ey Ka’b b. Ucra! İnsanlar sabah çıktıklarında canını ya kendilerini azat edecek olana ya da cezalandıracak olana satarlar.”[5]



[1] Sahih. Hâkim (4/496) Dârimî (91) Ebu Amr ed-Dani Sunenu’l-Varide Fi’l-Fiten (417)
[2] Hasen ligayrihi. Ahmed (3/343) İbn Batta el-İbane (137)
[3] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Batta el-İbane (1/173) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/278) Hallal es-Sunne (1307) Beyhaki Şuabu’l-İman (5/442)
[4] Muslim'in şartına göre sahih. Taberânî Evsat (2/303)
[5] Muslim’in şartına göre sahih. El-Hattabi el-Uzlet (224) Bezzar (Keşfu’l-Estar 1609) İbn Hibban (5/11, 10/372) Hâkim (1/152, 3/546, 4/141, 469) Ahmed (3/321, 399) Taberani (19/142, 145, 146, 156, 161) Haris b. Ebi Usame Musned (618) Ma’mer b. Raşid Cami (1330) Begavi Şerhu’s-Sunne (2029) Begavi Mu’cem (2833) Abd b. Humeyd (1138) Tahavi Şerhu Muşkili’lAsar (1345) el-Esbehani et-Tergib (2106) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/247)
* Ka’b b. Ucra radiyallahu anh’den: Nesai (4207) İbn Hibban (1/519) Ahmed (4/243) Tayalisi (1064) İbn Ebi Asım el-Ahad ve’l-Mesani (2064-65) Taberani (19/141, 160)  Taberani Evsat (5/206) Beyhaki (8/165)
* Huzeyfe radiyallahu anh’den: Ahmed (5/384) Taberani (3/167) Bezzar (7/255)
* Ebu Said el-Hudrai radiyallahu anh’den: İbn Hibban (1/519) Tayalisi (2337) Ebu Ya’la (2/404, 465) Ahmed (3/24, 92) Ebu Muhammed el-Fakihi el-Fevaid (197)
* İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: Ahmed (2/95) isnadında İbrahim b. Kuays zayıftır

26 Nisan 2020 Pazar

İktibas: Sokağa Çıkma Yasağının ve Cezalarının Hukuksuzluğu


Sokağa Çıkma Yasağının Anayasaya Uygunluğu ve Bu Kapsamında Verilen İdari Para Cezalarının İptali Hakkında Değerlendirme


İçişleri Bakanlığı’nın 16.04.2020 tarihinde yayınladığı “17-19 Nisan Tarihleri Arasında 30 Büyükşehir ve Zonguldak İl Sınırları İçerisinde Sokağa Çıkma Yasağı” başlıklı genelge ile 17.04.2020 tarihi saat 24.00 ile 19.04.2020 tarihi saat 24.00 arasında ilgili İllerde bulunan vatandaşların sokağa çıkmaları yine yasaklanmıştır.

İki haftadır Genelge ile uygulanan sokağa çıkma yasağının hukuki dayanağının ne olduğunun aslında araştırılması gerektiği ve uygulanacaksa bile her ne koşulda olursa olsun salt hukuk kuralları içerisinde uygulanması gerektiği kanaatinde olduğumdan “Genelge” ile verilen bu nevi temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan kararların -şu aşamada korona virüsü sebebiyle bulaşıyı azaltmak amaçlı olsa da- maalesef ki Anayasaya aykırı olduğu kanaatindeyim.

Temel hak ve özgürlüklerden bahsetmek gerekirse; genel anlamda Anayasanın 17. Maddesinden itibaren düzenlenen seyahat hakkı, kişi hürriyeti ve özgürlüğü hakkı, haberleşme hakkı, özel hayatın gizliliği hakkı gibi maddelerle koruma altına alınan haklardır. İşbu yazı açısından özellikle sokağa çıkma yasağı “seyahat hakkı” açısından değerlendirilecektir.

1. Genelge İle Yasağa Dayanak Gösterilen Kanunlar Hangileridir?

Bakanlık tarafından Genelge ile verilen sokağa çıkma yasağının gerekçesi olarak İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi ile Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 27 ve 72. maddeleri gösterilmektedir.

a. İl İdaresi Kanunu

Madde 11-C; “İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.” hükmünü düzenlemektedir.

İl İdaresi Kanunu açık şekilde valilere bazı konularda karar ve tedbir alma yetkisi sağlasa da bu kanuna dayanarak sokağa çıkma yasağı verilmesi Anayasa’nın 2. Maddesi kapsamında düzenlenen “hukuk devletinin belirlilik ilkesine” aykırılık teşkil edecektir.

Anayasa Mahkemesi’nin 07.04.2016 tarihli ve 2015/94 E. 2016/27 K. sayılı kararında belirlilik ilkesi; “…Bu ilkeye göre kanun düzenlemelerinin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir tereddüde ve şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu tedbirler içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuki güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya hangi hukuki müeyyidenin veya neticenin bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir.  Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. şeklinde tanımlanmıştır.

Görüldüğü üzere İl İdaresi Kanunu’na göre verilecek “sokağa çıkma yasağı” hukuk devleti ve belirlilik ilkesine aykırı şekilde ve Anayasaca korunan temel hak ve hürriyetlerin sınırsız olabilecek şekilde kısıtlanmasına sebebiyet verebilecektir.

Kanaatimce bu kapsamda verilen “sokağa çıkma yasağı” Anayasa Hukuku anlamında bir geçerlilik ifade etmeyecektir.

b. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27. Maddesi ile 72. Maddesi incelendiğinde ise; hastalara ve şüpheli vakalara yönelik ev veya hastanelerde belirli süre karantinaya alınması, seyahat eden kişilere yönelik muayene uygulanması, belirli bir mahalde bulunan salgınlara ilişkin karantina uygulanması gibi yetkiler yer almaktadır.

Dolayısıyla gerek İl İdare Kanunu gerekse de Umumi Hıfzıssıhha Kanunu kapsamında Anayasanın 2. Maddesinde altı çizilen “belirlilik ilkesine” uygun şekilde bir sokağa çıkma yasağı verilebileceği yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bu kapsamda İçişleri Bakanlığı tarafından ilgili Valiliklere gönderilerek verilen “Sokağa Çıkma Yasağı’nın” hukuka aykırı olduğu kanaatindeyim.

2. Anayasal Anlamda Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması

Nitekim Anayasa’nın “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması” başlıklı 13. Maddesi; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmünü düzenlemektedir.

Peki Anayasa’da temel hak ve hürriyetlerin sınırlanabileceğine dair sebeplerin bulunduğu madde hangisidir?

Anayasa’nın “Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Durdurulması” Başlıklı 15. Maddesi; “Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Görüldüğü üzere; Anayasa’nın 15. Maddesi gereğince kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılması ‘savaş, seferberlik veya olağanüstü hal’ durumunda öngörülmüştür. Dolayısıyla günümüzde ilan edilen bir “savaş, seferberlik veya olağanüstü hal” olmadığı gözetildiğinde Genelge ile verilen sokağa çıkma yasağı kararı Anayasa’nın 13. Maddesine aykırı olacaktır.

Tüm anlatılanlar ışığında Anayasa’nın 13. Maddesi kapsamında temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması Anayasanın 15. Maddesi ile 119. Maddesi kapsamında ve hakkın özüne dokunulmadan yalnızca kanunla sınırlandırılabileceği sabittir. Bu doğrultuda İl İdare Kanunu ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na dayanılarak “Genelge” ile sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi Anayasaya aykırılık teşkil etmektedir.

3. Sokağa Çıkma Yasağı İhlalinin Sonuçları Nedir?

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu Madde 282; “Bu Kanunda yazılı olan yasaklara aykırı hareket edenler veya zorunluluklara uymayanlara, fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde, 250-TL’dan 1.000-TL’na kadar idarî para cezası verilir.” hükmünü düzenlemektedir.

Dolayısıyla Genelge kapsamında sokağa çıkma yasağına uymayan vatandaşlara idari para cezası uygulanmaktadır. En son 2008 yılında değişikliğe uğrayan kanun maddesinde her ne kadar 250-TL ile 1.000-TL idari para cezası verileceği düzenlense de; 2019 yılı itibariyle Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. Maddesinin B fıkrasına göre uygulanacak %22.58 Yeniden Değerleme Oranına göre bu miktarın alt haddi 789 TL üst haddi ise 3.180-TL olarak güncellenmiştir.

Sokağa çıkma yasağı kapsamında üst hadden idari para cezası uygulanmakta olup sokağa çıkma yasağına uymayan vatandaşlara 3.180-TL idari para cezası uygulanmaktadır.

4. Bu Kapsamda Verilen İdari Para Cezası İptal Ettirilebilir Mi?

Üst başlıklarda detaylıca anlattığım üzere; Anayasa’nın 13. Maddesine aykırı şekilde yalnızca bir Genelge ile sokağa çıkma yasağı verilemeyeceği ve temel hak ve hürriyetlerin bu şekilde kısıtlanamayacağını belirtmiştim.

Dolayısıyla Anayasa’ya aykırı şekilde Genelge ile sokağa çıkma yasağı kararı verilmesi ve bu kapsamda da vatandaşlara idari para cezası verilmesinin; suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırılık teşkil edeceğinden “idari para cezasına itiraz doğrultusunda iptaline” imkân vereceği görüşündeyim.

5. İdari Para Cezasına Karşı Nasıl İtiraz Etmeliyim?

Vatandaşlar; idarî para cezası kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç 15 Gün içinde, Sulh Ceza Hakimliği’ne başvurmalıdır.

Aksi halde bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.

Av. Kerem KÜÇÜKKARA

Prof. Titr'li Cuhelanın Acizliği!


Prof. Dr. titrine sahip cahillerden biri yukarıdaki gibi bir tweet atmış. Şirk ve hurafeler üzerine kurulu itikadlarına aykırı her ses hakkında, - delille mukabele edebilmekten aciz kaldığı için - "Vahhabi" diye iftira çamuru atmakla, içinde bulunduğu keşmekeşi bertaraf ettiğini zanneden tam bir acziyet hali! 
"Yapı bozucu" gördüğü yönelime "ilmi ve siyasi tedbirler" dediği; iftira ve çamur atarak sürklase etme çabası mıdır? 

İslam'da sonradan çıkma olan "Eş'arî" ve "Maturidî" isimlerinin avam nezdinde gördüğü ta'zimin arkasına sığınıvermekle bu iki mezhep hak çizgiye mi giriverdi? 
Sâhi, Allah rasulü ve ashabı Eş'arîler gibi mi inanıyordu, yoksa Maturidiler gibi mi?!

Büyük bir taraftar kitlesi olan "Sufiler'i" araya katarak medet umması ve gösterdiği hedef için "İlahlarınıza bağlılıkta direnin" (Sad 6) çağrısı yapması mıdır kastettiği siyasi tedbir?

Tribünlerin adamı olmayı isteyenler "ilim"den, "hak"tan bahsedemezler, bu yüzden sermayeleri bâtıl iftiralar, çamur atma politikası ve manipülasyonlardır. 
Bu yüzdendir ki muşarun ileyh, TV24'de katıldığı bir programda bütün semavî din mensuplarının Korona komplosu karşısında Allah'tan yardım istenmesi şeklindeki eğilimlerini eleştirmiş ve "bilim" olarak lanse edilen hurafe putuna râm olmaya destek vermiştir. Çünkü hakkı itiraf etse, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: "Hastalık bulaşması yoktur" hadisinin arkasında dursa fıstık atılmasını umduğu tribünlerden kendisine taşlar geleceğini iyi bilmekte! 

Bizden (Allah'tan, rasulünden ve ümmetin selefinden taraf)olmamak, bazılarının elbette zoruna gidecek! 

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, afete uğramış birini görünce söylememizi tavsiye ettiği şeyi söylüyorum: "Sendeki bu musibetten beni afiyette kılan Allah'a hamd olsun."
* Not: Alıntı yapılan tweet'te dinimizde şiddetle yasaklanan suret bulunduğu için o kısım silinmiştir. Başka bir manaya yorumlanmasın! 

24 Nisan 2020 Cuma

30 Şa’bân 1441 Cuma Hutbesi



Şeytanın İnsanı Saptırma Mertebeleri


Bismillahirrahmanirrahîm. Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın kulu ve rasûlüdür.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
Ey iman edenler! Allah'tan nasıl sakınmak gerekirse öyle sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran; 102)
يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا * يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
“Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)
Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.

İbnu’l-Kayyim rahimehullah, şeytanın insanı saptırma mertebelerini şöyle sıraladı:

Birinci Mertebe: Şeytan, küfür, şirk, Allah ve Rasulü’ne düşmanlıkla, âdemoğluna üstünlük sağlarsa, inlemesi hafifler ve onunla birlikte yorulan kimseler de rahatlar. Bu, kuldan istediği ilk şeydir. Onu ele geçirinceye kadar, devamlı onunla birlikte olur. Bunu gerçekleştirdiğinde onu, askerlerinden yapar ve onu akranlarının başına vekil olarak tayin eder. Böylece o kul da, İblis’in davetçilerinden ve vekillerinden olur.

İkinci Mertebe: Bu, bid’attir. Şeytan bunu, günah işlemek ve asilikten daha çok sever. Çünkü onun zararı, dinin kendisinedir. Bu, başkalarına geçen zarardır. Tövbe edilmeyen günahtır. Peygamberin davetine muhalefettir. Onların getirdiklerinin aksine davettir. Bu, küfür ve şirk kapısıdır. Bid’at onu ele geçirdiği ve kendilerinden yaptığında, artık o da onun vekili ve davetçilerin birisi olarak kalır. Eğer onu bu dereceye getirmezse ve sapıklara düşman olanlardan yaptığı kimselerdense, onu üçüncü mertebeye aktarır.

Üçüncü Mertebe: Bunlar, farklı türleriyle büyük günahlardır. Şeytan, insana büyük günah yaptırmaya çok meraklıdır. Özelikle o kişi peşinden gidilen bir âlimse, insanları ondan nefret ettirmek için bunu çok ister. Sonra onun günahlarını halk arasında yayar. Onların arasından bunları yayacak birisini bulur. O, aklınca, dinî bir görev olarak ve Allah’a kulluk için onun günahlarını yayar. Artık o, farkına varmadan iblis’in vekilidir.

“İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur 19.)

Onları yaymayı arzuladıklarında durum böyleyse, yayma işini üzerine aldıklarında durum nasıl olur, acaba? Onlar öğüt vermezler, ama iblise itaat edip ona vekillik yaparlar.

Bunların hepsi, insanları âlimden ve ilimden faydalanmaktan tiksindirmek içindir. Bunun günahları ufka ulaşsaydı. Allah katında daha hafif olurdu. Çünkü o tövbe ettiğinde, Allah onun tövbesini kabul eder, işlediği kötülükleri iyiliklerle değiştirir. Bunların günahları ise, müminlere haksızlık etme, onların namuslarına dil uzatma ve ayıplarını ortaya çıkarmadır. Allah Teâlâ, kullarını gözetmektedir. Kalplerde gizli olanlar ona gizli kalmaz. Şeytan bu mertebeden aciz kalırsa, onu dördüncü mertebeye aktarır:

Dördüncü Mertebe: Bunlar, bir araya gelince, belki sahiplerini helak edecek olan küçük günahlardır. İmam Ahmed, Sehl b. Sa’d radıyallahu anh’den, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‘in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Küçümsenen günahlardan sakının. Çünkü küçümsenen günahların durumu, bir vadiye inip de, birinin odun, diğerinde de bir odun getirdiği topluluğun duruma benzer. Böylece onlar, ekmeklerini pişirecek kadar odun toplar. Ne zaman küçümsenen günahlar işlenirse, onlar sahibi helak ederler.”[1] Hafız İbn Hacer; isnadı hasen demiştir.

Darimî ve İbn Mâce Aişe radıyallahu anha’dan, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kendisine şöyle buyurduğunu rivayet ettiler:

“Küçümsenen günahlardan sakın! Çünkü onlar içinde Allah tarafından bir araştırıcı (melek) vardır.”[2]

Esed b. Musa, Zühd’de, Ebu Eyyub el-Ensari radıyallahu anh’ın şu sözünü nakletti: “Kişi, bir iyilik işler, ona güvenir ve küçümsenenleri unutur. Onlar kendisini çepeçevre sarmış olarak, Allah ile karşılaşır. Yine kişi bir kötülüğü işler, bundan dolayı korkar da, emin bir halde Allah ile karşılaşır.”[3]

İbnu’l-Kayyim sözlerine şöyle devam eder: Kul, şeytanı bu mertebeden aciz bırakırsa, onu, beşinci mertebeye aktarır:

Beşinci Mertebe: Bu derece, sevap da ceza da olmayan, ancak, akibeti, onlarla meşgul olması sebebiyle, onda bulunan sevabı kaçırmak olan mubahlarla meşgul olmaktır.

Bu mübahlar, çok uyumak, çok yiyip içmek, lüks giyinmek ve faydasız şeyler yüzünden uykusuz kalmak gibi işlerdir.

Kul, şeytanı bu dereceden aciz bırakır, nefeslerinin miktarını, onların kesileceğini ve onların karşılığında, ahiret saadeti ve azap olduğunu bilerek vakti konusunda cimri davranır ve vaktini harcamazsa, onu altıncı mertebeye nakleder:

Altıncı Mertebe: Kulu, fazileti daha üstün olan şey yerine, fazileti düşük olan amelle meşgul etmesidir. Ona, fazileti düşük olan hayrı işlemesini emreder. Kulu, ona teşvik eder ve güzel gösterir. Bu meydana gelince, ondan, daha faziletli ve daha üstün olanı terk eder. İnsanlardan buna dikkat eden azdır. O, taat ve yakınlık olduğunda şüphe edilmeyen taat türlerinden birine çağıran, güçlü ve hareketli bir davetçi gördüğünde, şöyle düşünür: “Bu davetçi şeytandan olamaz. Çünkü şeytan iyiliği emretmez” Böyle der ve bunu bir hayır olarak görerek onun Allah’tan bir davetçi olduğunu söyler. Bu kimse mazurdur. Çünkü bu kimse, şeytanın kötülükten bir kapıya ulaşmak için yetmiş iyilik kapısı emredeceğini veya bu yetmiş kapı ile kendisine daha büyük hayrı ve daha üstün olanı elden kaçırmaya çalıştığını bilmemektedir.

Onu tanımak ancak, Allah Azze ve Celle’nin kulun kalbine attığı nur ile mümkündür. Bunun vasıtası sadece Rasul sallallahu aleyhi ve sellem‘e uymak ve Allah Teâlâ katında amellerin derecelerini gözetmektir. Amellerin Allah’a en sevimli olanı, en çok razı edeni ve kula en faydalı olanı; Allah’a, Rasulüne, kitabına ve mümin kullarına - havassına ve avamına – nasihat etmek/samimi olmaktır. Bunu ancak, peygamberlerin varislerinden ümmet içindeki vekillerinden ve yeryüzündeki halifelerinden olan kimse bilir. İnsanların çoğu bundan mahrumdurlar. Bu onların akıllarına gelmez. Allah, kullarından dilediklerine lütfeder.

Kul şeytanı bu altı mertebeden aciz ve çaresiz bırakırsa, kafasını karıştırmak, açtığı savaşla fikrini meşgul etmek ve insanların ondan faydalanmasını engellemek için, çeşitli kötülükler, düşündürmek, şaşırtmak, ondan sakındırmak ve söndürmek suretiyle insan ve cinlerden olan taraftarlarını ona musallat eder. Bozguncu insan ve cin şeytanlarını bırakıp usanmadan ona musallat etmeye çalışır.”[4]  

Bu, toplumumuzda açıkça görülen bir durumdur. Dinine, peygamberlerinin sünnetine sarılan ve onun metoduna takip eden bir kul yoktur ki, yüz çevirme, ters davranış, akraba olanın ve olmayanın dost ve düşmanların alayıyla karşılaşmasın. O kişinin Allah’tan başka sığınacak yeri yoktur. Bu açık ve gizli olarak, islam’a sarılanların halidir. Bunlar, Nebî sallallahu aleyhi ve sellemin “Gariplere ne mutlu” sözüyle müjdelediği gariplerdir.[5]






[1] Fethu’l-Bari, (11/329)

[2] Darimi, (2/303), İbn Mace, (2/1417), el-Elbani, Silsiletu’l-Ehadisi’s-Sahiha’da (513) sahih demiştir..

[3] Fethu’l-Bari (11/330)

[4] Et-Tefsiru’l-Kayyim. (614)

[5] Müslim, (2/176, Nevevi).

23 Nisan 2020 Perşembe

İslamdaki Karantina İle Modern Hurafecilerin Karantinasının Alakası Yoktur!


Ebu’l-Velid el-Bâcî rahimehullah, el-Munteka’da (7/263) şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Hastalığın bulaşması yoktur” hadisi hakkında İsa b. Dinar rahimehullah dedi ki: “Bunun manası bir şey bir şeye bulaştırmaz” demektir. Yani Hastalıktan bir şeyi başkasına taşımaz demektir. İbn Vehb rahimehullah’ın şöyle dediğini işittim: “Bana göre bunun manası şudur: Araplar sağlıklı kimsenin hastanın yakınında durduğu zaman ona hastalığını bulaştıracağına inanırlardı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bunu yalanlamış ve bunların hepsinin Allah Tebarek ve Teâlâ tarafından olduğunu açıklamıştır…
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Hastalığın bulaşması yoktur” hadisinin manası bana göre hasta kimseyle yakın olan sağlıklı kimsenin bu sebeple hastalanmayacağıdır. Eğer sağlıklı kimse hasta olursa bu hastalığın etkisiyle değil, Allah Azze ve Celle’nin ilk hastaya olan takdirindeki gibi bir takdiriyle olur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Hastalıklı olan sağlıklı olanın yanına sokulmasın” hadisi ise bu manada değildir. Allah en iyi bilendir, bu iki manaya ihtimal taşır:
 Birincisi: Hadisin zahirinde ifade edildiği gibi sağlıklı kimsenin sıkıntı hissetmemesi içindir. Yahya b. Yahya bu görüşü tercih etmiştir.
İkincisi: el-Bârî Tebarek ve Teâlâ’nın bu konudaki âdeti sebebiyledir. Hastalığı ve sıhhati yaratan Allah Azze ve Celle olsa da, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Hastalığın bulaşması yoktur” sözüyle, hastalanmanın Allah Azze ve Celle’nin fiiliyle değil de, hastaya yakın olmak sebebiyle olduğuna inanan kimsenin inancını reddetmiştir. Burası açık değildir. Çünkü bizler adeten hastaya yakın duran sağlıklı kimsenin hastalanmadığına da şahit oluyoruz.  Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den: “Cüzzamlıdan aslandan kaçışın gibi kaç” buyurduğu rivayet edilmiştir. Bu hadisin zahiri, ondan zarar göreceği manasına gelir. Sadece ona yakın durmaktan hoşlanmamak sebebiyle değildir. Çünkü eğer ona yakın durmaya sabredebilen bir kimseyse, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yasaklamasının manası olmazdı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yasağı ancak onun kokusundan zarar görmek ve yakın durmaktan tiksinmek sebebiyledir. Bu durumda aslandan kaçar gibi ondan kaçman mubah olur. Allah en iyi bilendir…”
Ebu Muaz’ın notu: Ebu’l-Velid el-Baci’nin “Hadisin zahirinde ifade edildiği gibi…” derken kastettiği hadis şudur: Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا عَدْوَى وَلَا يَحِلُّ الْمُمْرِضُ عَلَى الْمُصِحِّ وَلْيَحِلَّ الْمُصِحُّ حَيْثُ شَاءَ قِيلَ مَا بَالُ ذَلِكَ يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ إِنَّهُ أَذًى

Hastalığın bulaşması yoktur. Hastalıklının sağlıklı yanına girmesine izin verilmez, sağlıklıya ise dilediği gibi girmesine izin verilir.” Denildi ki: “Neden ey Allah’ın rasulü!” Buyurdu ki: “Çünkü hasta olan eziyet verir.”[1]
İbnu’l-A’rabî rahimehullah, el-Kabes’te (s.1134) Taun hastalığının bulunduğu yere girmemek ve orada bulunanların çıkmaması hakkındaki hadisi hastalığın bulaşmasına delil getirenlere cevap olarak şöyle demiştir: “Şüphesiz ki bazen kişi oraya girer de kader gereği ona hastalık isabet eder veya orada bulunan oradan çıkar da hastalığa yakalanmaz. Böylece giriş veya çıkışın etkisi olduğuna inanır ve Allah Teâlâ’nın hükmünü unutur. Bazen de oradan çıkmış olmasına rağmen hastalık kendisini yakalar.”





[1] Hasen. Beyhakî (7/217)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)