Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

4 Şubat 2023 Cumartesi

İslamdan Çıkanları Tekfir Etmemek, Müslümanı Tekfir Kadar Büyük Bir Suçtur!

 

Cemaatle namazı korona bahanesiyle yasaklayan herkes, “Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmedenler” oldukları için kâfirdirler ve tekfir edilmeleri vaciptir.

Maske takmadan sokağa çıkmanın haram olduğunu, camiye maskesiz girmenin haram olduğunu ve namaz safları arasına mesafe konulmasının vacip olduğunu söyleyen herkes kâfirdir ve tekfir edilmeleri dinî bir zorunluluktur.

Çünkü bu zikredilen hususlarda Allah’ın dininde, Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmişler, dine dinde olmayan hükümler uydurarak ekleme ve çıkarma yapmışlar, cemaatle namaz şiarını yasaklamışlar, safları birleştirme emrini ters yüz etmişler, maskeyle namaz yasaklanmış olduğu halde bu hükmü değiştirmişler, Allah’tan ve rasulünden gelmeyen bir farz uydurarak maske takmayı dini bir emir gibi sokuşturmuşlardır.

Muasır Haricî köpeği, İhvanı Müflisin meşrepli sapık Suleyman b. Nasır el-Ulvan denen video artisti kara cahil ve Türkiye’deki tufeyliyatından M. Emin Akın ve benzerleri gibileri, plandemiden önce “Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmettikleri” gerekçesiyle yöneticileri tekfir ediyorlardı.

Hâlbuki böyle bir tekfir selefin menhecine aykırıdır. Çünkü Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmenin dinden çıkaran küfür olan kısmı; Allah’ın dini hakkında, helal, haram gibi şer’î hükümlerde kitap ve sünnetten başkasıyla hüküm vermek hakkındadır. Ve bu küfür mezhep taklidine cevaz veren herkesin içinde olduğu bir küfür türüdür. Ulvan ve tufeyliyatı da mezhep taklidine karşı çıkmayan, bilakis teşvik eden kimselerdir. Yani tekfir edilmesinin zorunlu olduğunu iddia ettikleri meselenin bir numaralı muhatapları, yöneticilerden önce kendileriydi.

Re’y ve kıyas ile Allah’ın dinine müdahalede bulunmayı meşru sayan bu zihniyetin sonucu olarak münafık devlet başkanları ve devlet kurumlarının yalaka din adamları da Allah’ın hükümlerine müdahalede bulunmaya cesaret bulmuşlar, uyduruk salgın bahanesiyle cemaatle namaz kılınmasını yasaklamış, safların arasına mesafe konulmasını emretmiş, maske takmayı dini bir zorunluluk gibi lanse etmişlerdir.

Kısacası plandemi bahanesiyle söz konusu bu küfürler ortaya çıkmadan önce yöneticileri şer’i had cezalarını vb. uygulamadıkları için tekfir edenler ne kadar sapık idiyseler, plandemiyle birlikte cemaat namazlarını ve haccı yasaklayan yöneticileri, maske takmaya vacip diyen soytarı hocaları vb. tekfir etmeyenler de aynı şekilde sapıklardır ve hatta daha da sapıklardır. Zira buradaki dinden çıkaran küfür alim ya da cahil her müslümanın kolayca anlayabileceği kadar açık bir meseledir. Plandemi öncesinde yöneticilerin tekfiri meselesi ise cahillere kapalı ve karışık görünen bir meseleydi.

Lakin bırakın müslümanların cahillerini, gayri müslimler dahi Allah’ın müslümanlara emri olan cemaatle namazın ve haccın yasaklanmasının Allah’ın hükümlerine karşı kafa tutmak olduğunu bilirler.

Bu konuda hastalık şüphesini öne sürerek felsefe yapanların sözlerinin hiçbir değeri yoktur ve bu kimselerin tekfirinde mazeret değildir. Çünkü hastalık olgusu ilk defa ortaya çıkmış değildir, eskiden de hastalıklar vardı ve cemaatle namazın farz bir şiar oluşu gerçeğine bir etkisi olmamıştır. Can tehlikesi de yeni ortaya çıkmış değildir. Can tehlikesinin en uç noktada olduğu sıcak savaş halinde dahi cemaatle namazın terkine müsaade edilmemiş, cemaat halinde kılınan korku namazı meşru kılınmıştır.

Kadim bir cahiliye hurafesi olan “hastalık bulaşması” inancı çeşitli kılıf ve yorumlarla tekrar müslümanlar arasına sokuşturulduktan sonra dahi, bu asra kadar hiçbir müslüman salgın gerekçesiyle cemaatle namazın yasaklanmasına ve mescidlerin kapatılmasına asla cevaz vermemiştir! Sapıkça te’viller sebebiyle bulaşıcı hastalık salgın olabileceği hurafesine aldanmış kimseler dahi böyle bir şeye karşı çıkmışlar, en fazla hastalık riski olan kimsenin ferdî olarak cemaatle namaza gelmeyebileceğine fetva vermişlerdir. Bu başka, mescidlere kilit vurup insanları cemaatle namazdan yasaklamak çok başka bir şeydir.

Satanist Allah düşmanı Dünya Sağlık Örgütü ve onun yerli işbirlikçisi kâfir sağlık bakanları Allah’ın dinine müdahale cesaretini, sapıtmış kıyasçı, re’y ehli mezhepçi ahmak din mensuplarından almış ve dinde, şeytanın fetvaları ile amel edilir olmuştur! Geçmiş yıllarda medya marifetiyle “domuz gribi” uydurması, “kuş gribi” uydurması gibi saçmalıklarla aldattıkları halklar arasında İbn Useymin ve benzeri alimlerin dili üzerinden şeytanın ne fetvalar verdirdiği malumdur. Sahih hadiste açıkça namazda ağzı örtmek yasaklanmış olduğu halde bulaşıcı(!) hastalık bahane edilerek sapıkça tevillerle buna fetva verilmiş, ihramda maske takmanın caiz olduğu fetvası yayınlanmıştır! Evet, Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmenin en habisini sözde kıyasa ve re’ye cevaz veren ilim ehli irtikap etmektedir ve münafık yöneticiler ancak bu sapıtmış ilim ehlinin ayak kaymalarından cesaret bulmaktadırlar! Şayet taklid edilen ve re’yleri, kıyasları din edinilen bu sözde alimlerin çakma fetvaları olmasaydı, münafık yöneticiler apaçık küfürlerini icra etmeye güç yetirebilirler miydi?

Daha devlet yasaklamadan önce haccın ve cemaatle namazın yasaklanmasını teklif eden Cübbeli kâfir Ahmed’i unuttunuz mu? Diyanet bu kararı onaylayınca, derhal bu karardan dolayı diyaneti kutlayan ve bu fetvanın arkasında olduğunu ilan eden kâfir Ebu Said Yarbuzi’yi, buna destek veren yolsuz Abdullah Yolcu’yu, Nureddin Yıldız’ı, Ubeydullah Aslan’ı, bilcümle sünnet inkarcısı taifenin elebaşlarını unuttunuz mu?

Ancak dinini dünya karşılığında satmış olanlar ve hevâlarını ilah edinmiş olanlar bunda (cemaatle namazın yasaklanmasında, haccın iptal edilmesinde, maskeyle namaz kılıp saflar arasında boşluk koyarak namaz kılınmasında) bir sakınca görmezler veya bu konunun mücrimlerini tekfir etme konusunda duraksarlar. Şayet kalpleri küfür içinde olmasaydı bu şekilde duraksamazlardı!

Nübüvvet Minhacı Üzere 12 Halife


Cabir b. Semura radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

يَكُونُ اثْنَا عَشَرَ أَمِيرًا فَقَالَ كَلِمَةً لَمْ أَسْمَعْهَا فَقَالَ أَبِي إِنَّهُ قَالَ كُلُّهُمْ مِنْ قُرَيْشٍ

On iki emîr olacak.” İşitemediğim bir söz daha söyledi. Babam dedi ki: Şöyle buyurdu:

Hepsi de Kureyş’ten olacak.”[1]

* Muslim’in bir rivayetinde şöyledir:

لَا يَزَالُ أَمْرُ النَّاسِ مَاضِيًا مَا وَلِيَهُمُ اثْنَا عَشَرَ رَجُلًا ثُمَّ تَكَلَّمَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِكَلِمَةٍ خَفِيَتْ عَلَيَّ فَسَأَلْتُ أَبِي مَاذَا قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ فَقَالَ كُلُّهُمْ مِنْ قُرَيْشٍ

İnsanların işi, on iki kişi onların yönetimini üstlendiği sürece devam edecek.” Sonra Nebî sallallahu aleyhi ve sellem benim işitemediğim bir şey söyledi. Babama Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ne dediğini sordum. Dedi ki:

Hepsi de Kureyş’ten olacak.”[2]

* Muslim’in diğer rivayetinde şu şekildedir:

لَا يَزَالُ الْإِسْلَامُ عَزِيزًا إِلَى اثْنَيْ عَشَرَ خَلِيفَةً ثُمَّ قَالَ كَلِمَةً لَمْ أَفْهَمْهَا فَقُلْتُ لِأَبِي مَا قَالَ؟ فَقَالَ كُلُّهُمْ مِنْ قُرَيْشٍ

On iki halifeye kadar İslâm aziz olarak devam edecek.” Sonra anlayamadığım bir söz söyledi. Babama ne dediğini sordum. Dedi ki:

Hepsi de Kureyş’ten olacak” buyurdu.”[3]

* Diğer rivayette şöyledir:

لَا يَزَالُ هَذَا الْأَمْرُ عَزِيزًا

Bu iş aziz olarak devam eder…”[4]

* Diğer bir rivayette şöyledir:

لَا يَزَالُ هَذَا الدِّينُ عَزِيزًا مَنِيعًا

Bu iş aziz ve yardım görmüş olarak devam eder…”[5]

Cabir b. Semura radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا تَزَالُ أُمَّتِي عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ حَتَّى يَكُونَ عَلَيْهِمِ اثْنَا عَشَرَ أَمِيرًا كُلُّهُمْ مِنْ قُرَيْشٍ

Ümmetim üzerine hepsi Kureyş’ten olan on iki emîr bulundukça hak üzere zahir olmaya devam eder.”[6]

Cabir b. Semura radıyallahu anh’den diğer lafzı şöyledir:

إِنَّ هَذَا الْأَمْرَ لَا يَزَالُ ظَاهِرًا لَا يَضُرُّهُ مَنْ خَالَفَهُ حَتَّى يَقُومَ اثْنَا عَشَرَ أَمِيرًا كُلُّهُمْ مِنْ قُرَيْشٍ

Muhakkak ki bu iş, hepsi de Kureyş’ten olan on iki emir emir kaim olana kadar zahir olmaya devam edecek, muhalefet eden ona bir zarar veremeyecektir.”[7]

Cabir b. Semura radıyallahu anh’den diğer lafzı şöyledir:

لَا تَزَالُ هَذِهِ الْأُمَّةُ مُسْتَقِيمٌ أَمْرُهَا ظَاهِرَةٌ عَلَى عَدُوِّهَا حَتَّى يَمْضِيَ مِنْهُمُ اثْنَا عَشَرَ خَلِيفَةً كُلُّهُمْ مِنْ قُرَيْشٍ» فَلَمَّا رَجَعَ إِلَى مَنْزِلِهِ أَتَتْهُ قُرَيْشٌ، قَالُوا: ثُمَّ يَكُونُ مَاذَا؟ قَالَ: «ثُمَّ يَكُونُ الْهَرْجُ

Bu ümmet, hepsi de Kureyş’ten olan on iki kişi geçinceye kadar istikamet üzere olmaya ve düşmanlarına galip gelmeye devam edecektir.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem evine döndüğü zaman Kureyş’liler O’na gittiler ve: “Sonra ne olacak?” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Sonra herc (kargaşa) olacaktır.”[8]

Irakî Mahaccetu’l-Kurab’da (83) bu hadisi rivayet ettikten sonra şöyle demiştir:

“Derim ki: Ebu Davud bu hadisi Mehdî babına dahil etmiştir. Çünkü Ebû Dâvûd’un rivayetlerinin başında: “Hepsi üzerinde de ümmet söz birliği eder” lafzı geçmiştir. Ümmetin kendisi hakkında söz birliği etmediği Yezid b. Muaviye gibiler bu halifelerden değildir. Zira Hicaz’da Abdullah b. Ez-Zubeyr’e biat edilmiştir. Bu durumda Yezid’in onlardan sayılmaması uygundur. Evet, Ömer b. Abdilaziz rahimehullah raşid halifelerden sayılmaktadır. On iki halifenin yalnızca yönetime gelenler olmadıkları ortaya çıktığına göre, onların sonuncusu el-Mehdi’dir. Burada bu ümmet için bu zamanlarda dinin aziz olacağına dair müjde vardır. Hamd Allah’adır. Ancak bazı beldelerde dinin izzeti azalsa da, beldeler dinin ikamesi ile mamur olur. Şeyhlerimizin şeyhi allame kadıyu!-kudat Alauddin Ali b. İsmail Kunevî diyordu ki: “Muhakkak ki Mısır ve şam yeryüzünün mescididir.” O yedinci asrın sonlarında bu beldelere gelmişti ve orada meydana gelen bozulma ve münkeratı görmüştü. On iki halife ile kastedilenin yalnızca yönetim başına gelenler olmadığına Huzeyfe radıyallahu anh hadisi de delalet eder:

84- (Iraki en-Nu’man b. Beşir’e ulaşan isnadını zikreder) ve der ki: Nu’man b. Beşir radıyallahu anh dedi ki:

كُنَّا قُعُودًا فِي الْمَسْجِدِ مَعَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَكَانَ بَشِيرٌ رَجُلًا يَكُفُّ حَدِيثَهُ فَجَاءَ أَبُو ثَعْلَبَةَ الْخُشَنِيُّ فَقَالَ يَا بَشِيرُ بْنَ سَعْدٍ أَتَحْفَظُ حَدِيثَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فِي الْأُمَرَاءِ؟ فَقَالَ حُذَيْفَةُ: أَنَا أَحْفَظُ خُطْبَتَهُ، فَجَلَسَ أَبُو ثَعْلَبَةَ، فَقَالَ حُذَيْفَةُ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا، فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ نُبُوَّةٍ ثُمَّ سَكَتَ قَالَ حَبِيبٌ فَلَمَّا قَامَ عُمَرُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ، وَكَانَ يَزِيدُ بْنُ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ فِي صَحَابَتِهِ، فَكَتَبْتُ إِلَيْهِ بِهَذَا الْحَدِيثِ أُذَكِّرُهُ إِيَّاهُ، فَقُلْتُ لَهُ: إِنِّي أَرْجُو أَنْ يَكُونَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ، يَعْنِي عُمَرَ، بَعْدَ الْمُلْكِ الْعَاضِّ وَالْجَبْرِيَّةِ، فَأُدْخِلَ كِتَابِي عَلَى عُمَرَ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ فَسُرَّ بِهِ وَأَعْجَبَهُ

 “Biz Mescidde oturuyorduk. Beşir’in konuşmasını bir adam kesti. Ebu Sa’lebe el-Huşeni radıyallahu anh geldi ve dedi ki:

“Ey Beşir b. Sa’d! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emirler hakkındaki hadisini kim ezberledi?” Huzeyfe radıyallahu anh:

“O hutbesini ben ezberledim” dedi. Bunun üzerine Ebu Sa’lebe radıyallahu anh oturdu. Huzeyfe radıyallahu anh dedi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Aranızda nübüvvet Allah’ın dilediği kadar kalır. Sonra Allah onu kaldırmayı dilediği zaman kaldırır. Sonra nübüvvet minhacı üzere halifelik olur. Allah’ın kalmasını dilediği kadar kalır, sonra kaldırmayı dilediği zaman kaldırır. Sonra ısırıcı krallık olur. Allah’ın dilediği kadar kalır. Sonra kaldırmayı dilediği zaman kaldırır. Sonra nübüvvet minhacı üzere halifelik olur.” Sonra sükût etti.” Habib dedi ki: “Ömer b. Abdilaziz başa geçtiği zaman Yezid b. En-Nu’man b. Beşir onun arkadaşlarından idi. Ona bu hadisi yazarak hatırlattım ve dedim ki:

“Ben mü’minlerinin emirinin – yani Abdulmelik’in ısırıcı ve zorba yönetiminden sonra gelen Ömer b. Abdilaziz’in – bu olduğunu (hadiste müjdelenen nübüvvet minhacı üzere halifelik) umuyorum.” O da mektubumu Ömer b. Abdilaziz’e götürdü, o da buna sevinip beğendi.”[9]

(el-Irakî dedi ki) bu hadis sahihtir. Ahmed Musned’inde böylece rivayet etmiştir…

Yine adaletli yöneticiler arasında zalim yöneticiler olacağına Ma’kil b. Yesar hadisi de delalet eder:

85- (el-Irakî Ma’kil b. Yesar radıyallahu anh’e ulaşan isnadını zikrettikten sonra dedi ki:) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا يَلْبَثُ الْجَوْرُ بَعْدِي إِلَّا قَلِيلًا حَتَّى يَطْلُعَ، فَكُلَّمَا طَلَعَ مِنَ الْجَوْرِ شَيْءٌ ذَهَبَ مِنَ الْعَدْلِ مِثْلُهُ، حَتَّى يُولَدَ فِي الْجَوْرِ مَنْ لَا يَعْرِفُ غَيْرَهُ، ثُمَّ يَأْتِي اللهُ بِالْعَدْلِ، فَكُلَّمَا جَاءَ مِنَ الْعَدْلِ شَيْءٌ، ذَهَبَ مِنَ الْجَوْرِ مِثْلُهُ، حَتَّى يُولَدَ فِي الْعَدْلِ مَنْ لَا يَعْرِفُ غَيْرَهُ

Benden sonra zulüm çok az kalır, sonra açılır. Zulümden bir şey geldikçe onun misli kadar adalet gider. Ta ki zulümden başkasını bilmeyenler onun içinde doğar. Sonra Allah Tebarek ve Teâlâ adalet getirir. Adaletten bir şey geldikçe onun misli kadar zulüm gider. Ta ki adaletten başkasını bilmeyen kimseler adalet içinde doğar.”[10]

(Zeynuddin el-Irakî dedi ki) bu hadis hasendir. İmam Ahmed Musned’inde bu şekilde rivayet etmiştir…

86- Sefine radıyallahu anh hadisine gelince: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

الْخِلَافَةُ فِي أُمَّتِي ثَلَاثُونَ سَنَةً ثُمَّ مُلْكًا

Nübüvvet halifeliği otuz senedir. Sonra krallık olur.”[11] Bunu Ebû Dâvûd ve hasen kaydıyla Tirmizî rivayet etmişlerdir.

Bununla kastedilen ilk nübüvvet halifeliğidir. Böylece bu hadis ile az önce geçen Huzeyfe radıyallahu anh hadisinin araları bulunur. Zira Huzeyfe radıyallahu anh hadisi bu Sefine radıyallahu anh hadisinden daha sahihtir. Aralarını bulmak, rivayetlerden birini atmaktan önceliklidir.

Buna göre burada kastedilen dört halifenin dönemidir. Bu dönem hicretin kırkıncı yılında sona etmiştir. Allah en iyi bilendir.

Nitekim Abdullah b. Amr b. El-As radıyallahu anhuma hadisi on iki halifeliği kimlerin üstleneceklerini belirlemektedir:

87- (isnadıyla) Rebia b. Seyf dedi ki:

كُنَّا عِنْدَ شَفِيٍّ الأَصْبَحِيِّ، فَقَالَ سَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَمْرٍو يَقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يَقُولُ يَكُونُ خَلْفِي اثْنَا عَشَرَ خَلِيفَةً أَبُو بَكْرٍ لا يَلْبَثُ خَلْفِي إِلا قَلِيلا، وَصَاحِبُ دَارَةِ الْعَرَبِ يَعِيشُ حَمِيدًا وَيَمُوتُ شَهِيدًا قَالُوا: فَمَنْ هُوَ؟ قَالَ: عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ، قَالَ ثُمَّ الْتَفَتَ إِلَى عُثْمَانَ فَقَالَ: يَا عُثْمَانُ إِنْ كَسَاكَ اللَّهِ قَمِيصًا فَأَرَادَكَ النَّاسُ عَلَى خَلْعِهِ فَلا تَخْلَعْهُ،.. الحديث.

“Biz Şufey el-Asbahî’nin yanında oturuyorduk. Dedi ki: “Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’yı şöyle derken işittim: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

Benden sonra on iki halife olacak. Ebu Bekr benden sonra çok az kalacak. Sonra araplarının çarkının sahibi övülmüş olarak yaşayacak, şehid olarak ölecektir.” Dediler ki: “O kimdir?” Buyurdu ki:

Ömer’dir.” Sonra Osman radıyallahu anh’e yöneldi ve buyurdu ki:

Allah sana bir gömlek giydirirse insanlar onu çıkarmaya çalıştıklarında sakın çıkarma…”[12]

Hadisu Yahya b. Main Cüz’ünde böylece rivayet ettik. Bunu Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr’de ve el-Evsat’ta rivayet etti. Orada dedi ki: “Bunu bu isnad ile yalnız el-Leys rivayet etmekle tek kaldı.” İbn Adiy el-Kamil’de Leys’in kâtibi Abdullah b. Salih’in hal tercemesinde rivayet etti ve dedi ki: “Bana göre onun hadisleri düzgündür. Ancak isnadlarında ve metinlerinde itimad edilmeyecek yanlışlar meydana gelmiştir.” Zehebi de el-Mizan’da bu hadisi bizim sevk ettiğimiz isnad ile zikrettikten sonra dedi ki: “Ben Yahya b. Main’in celaleti ve uzmanlığına rağmen böyle bâtıl bir hadisi rivayet etmesine ve sükût etmesine hayret ettim! Rebia münker ve tuhaf rivayetleri olan biridir!”

Ben derim ki: Rebia b. Seyf hakkında Nesâî et-Temyiz’de: “Onda sakınca yoktur” demiştir. El-İclî: “Sika bir tâbîî’dir” dedi. Darekutni: “Mısırlı, salih bir kimsedir” dedi. İbn Hibban onu es-Sikat’ta zikretti ve: “Çok hata eder” dedi. Hakim el-Mustedrek’te onun bir rivayetini sahihledi. Evet, Buhârî onun hakkında: “Münker rivayetleri var” demiştir.

Abdullah b. Salih’e gelince, Buhârî Sahih’inde ondan rivayette bulunmuştur. Nitekim İbn Hammuye’nin rivayetinde kendisi bunu açıkça söylemiştir. Ama el-Kuşmiyheni ve el-Mustemlî’nin rivayetleri olan (Buhârî nüshasında) yalnızca muallak olarak rivayetini zikretmiştir.

Yahya b. Main onu sika görmüştir. Abdulmelik b. Şuayb b. El-Leys: “Sika, me’mundur. Nitekim dedemden hadisini işitmiştir” dedi. Ebu Hâtim: “Saduk, emîn” dedi. Ebu Zur’a: “Hasenu’l-hadis” dedi. İbn Hibban dedi ki: “Kendisi saduktur. Onun münker rivayetleri ise bir komşusu tarafından meydana gelmiştir.” Nitekim Ahmed b. Hanbel, Salih Cezera ve Nesâî onun hakkında eleştiride bulunmuşlardır.

Zehebi el-Mizan’da dedi ki: “Sonuç olarak o (Abdullah b. Salih) Nuaym b. Hammad’dan, İsmail b. Ebi Uveys’ten ve Suveyd b. Said’den aşağı mertebede değildir. Bunların her birinin münker rivayetleri vardır ama rivayetlerinin çoğunluğu bu bazı münker rivayetlerin kusurunu örter. Bu rivayetlerin bazısı garibdir (tek kaldıkları rivayetlerdir), bazısı muhtemildir (kusuru diğer rivayet yollarıyla giderilebilecek rivayetlerdir).

Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem dedi ki: “Babamı sayamayacağım kadar çok defa: “Abdullah diyor ki” derken işittim. Kendisine: “Yahya b. Bukeyr Ebu Salih (Abdullah b. Salih) hakkında bir şeyler diyor” denilince dedi ki: “Ona de ki: “Senin el-Leys’ten rivayet ettiğin hiçbir hadis yoktur ki Ebu Salih’te de o rivayet bulunmasın. Nitekim O, el-Leys ile beraber yolculuklara çıkan kâtibi idi. Başkalarında bulunmayan rivayetlerin onun yanında bulunmasına mı karşı çıkıyorsun?”

Iraki bundan sonra yöneticiliğin Kureyş’te olacağına dair rivayetler zikreder ve kritiklerini yapar.

Sonuç

Nübüvvet minhacı üzere hilafet dört raşid halifeyle sınırlı değildir. El-Hasen b. Ali radıyallahu anhuma’nın kısa süreli hilafeti, otuz senelik ilk nübüvvet minhacı üzere hilafet süresini tamamlamaktadır. Ömer b. Abdilaziz rahimehullah’ın hilafeti de zulümden sonra gelen nübüvvet minhacı üzere bir hilafet olmuştur. Yine Harun er-Reşid, el-Mehdi el-Abbasî dönemleri de bu şekilde kabul edilebilir. Yine Abbasiler döneminde adaletle hükmeden, nübüvvet minhacı üzere kaim olan birkaç Kureyş’li halife daha bu sayıya dahil edilirse, on ikinci halife ahir zaman Mehdi’si olacaktır Allahu a’lem.

Şiaların on iki halifeyi, Ehli Beyt’in on iki imamı olarak yorumlamaları ise hakikatten uzaktır. Zira hem onların çoğu ümmetin sözbirliği ile halife olmamışlardır, hem de onların çoğunun dönemlerinde ümmetin işleri yolunda gitmemiş, bilakis fitnelerle çalkalanmıştır.



[1] Sahih. Buhârî (7222) Muslim (1821)

[2] Sahih. Muslim (1821)

[3] Sahih. Muslim (1821)

[4] Sahih. Muslim (1821)

[5] Sahih. Muslim (1821)

[6] Sahih. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (2/253)

[7] Hasen. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (2/216)

[8] Hasen. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (2/253) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (6382) İbn Hibban (15/43) Ebû Dâvûd (4280-81) İbnu’l-Ca’d Musned (2662) Begavi Şerhu’s-Sunne “sahih” kaydıyla (4236) Bezzar (10/194) el-Elbani es-Sahiha (1075)

[9] Hasen. Ahmed (4/273) Bezzar (7/223) Mustagfiri Delailu’n-Nubuvve (48) el-Elbani es-Sahiha (5)

[10] Hasen. Ahmed (5/26)

[11] Hasen. Ahmed (5/220) Ebû Dâvûd (4646) Tirmizî (2226) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (8155) Tayalisi (1203) İbn Hibbân (15/393) Ru’yani (668) İbn Ebî Âsım el-Âhad ve'l-Mesânî (140) İbn Ebi Asım es-Sunne (1185) Taberânî (1/89) Acurri eş-Şeria (1178-79) Beyhakî Delail (6/342) İbn Asakir Tarih (4/267, 39/251) el-Elbani es-Sahiha (439, 1534-35) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (2269, 2553, 3150, 3720)

[12] Hasen. Yahya b. Main Cuz’ul-Evvel (38) Hasen b. Şazan Cüz (36) Acurri eş-Şeria (1182) İbn Bişran Emali (1393) Ebu Ya’la el-Ferra Sittetu Mecalis (51) İbn Asakir Tarih (39/183)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)