Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

28 Ocak 2022 Cuma

el-Elbani: Yöneticilerin Mescidlerde Cemaatle Namazı Yasaklamaları Sarih Küfürdür

 Şeyh Muhammed Nasiruddin el-Elbanî rahimehullah’a şöyle soruldu: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Namazı ikame ettikleri sürece” hadisinde geçen namazı ikamenin manası nedir?

El-Elbani rahimehullah dedi ki: “Yani namazın ikamesini emretmeleri ve ikamesine mani olmamaları demektir. Hadisten benim anladığım budur. Namaza izin vermelerinde bu cevaba aykırı bir durum var mı?

Soru sahibi dedi ki: “Yani bize göre de böyledir. Hamd Allah’adır. İnşaallah namazı kılıyorlar. Birisi kendisine sorduğumuz veya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Namazı ikame ettikleri sürece…” hadisini yöneticilere karşı ayaklanmanın caiz olmayışına delil getirdiğimiz zaman, diyor ki: “Kendileri bizzat namaz kılıyorlar mı ki?” Sonra sükut edip duraklıyor. Zannediyorum ki maksat başkadır.

El-Elbani rahimehullah dedi ki: “Allah sana bereket versin. Öncelikle maksat (yöneticiler) namaz kılmadıkları için ayaklanmak olursa bir bu yığının arkasından başka bir şey anlarız. “Namazı ikame ettikleri sürece…” sözü sarih küfrün zıddıdır. Namazı ikame etmelerinin manası şayet az önce anlattığım şekilde olurda, bu mana, onlardan sarih küfrü nefyetmiş olur.  O zaman da hadisler birbirini açıklamış olur. Zira Sahihu Muslim’deki hadislerden birinde: “Onlarla savaşmayalım mı?” diye sorulunca: “Namazı ikame ettikleri sürece hayır” buyrulmuştur. Diğer rivayette ise: “Küfrü bevah (apaçık küfür)lerini görmedikçe” şeklindedir. O halde bevah (apaçık) küfür, namazı ikame etmekle bir araya gelmez. Mescidler ve cemaat ve daha başka şeyler alenidir. Sonra ben senin söylediğin şeyden hareketle bir şey diyeceğim. Eğer “namazı ikame etmeleri” ifadesini bu yöneticilerin kendilerinin namaz kılmaları olarak yorumlarlarsa bu durumda onların, yöneticilere karşı ayaklanmayı caiz görmek için, onlardan sarih küfür görülmesini şart koşmaları gerekir. O zaman meselenin sonucuna gelebiliriz. Biz sarih küfrü, şu an birçok beldelerde meydana geldiği gibi yöneticilerin namazı yasaklamaları olarak görüyoruz. Birçok defa Cezayir’den bana soruldu. Cuma günü namazdan sonra, Cezayir’deki Müslümanların yöneticilerinden sonra Gazzetu’l-Yehud’dan da bana soru geldi. Onlar Müslümanlarla beraber Müslümanların yöneticilerine karşı yürüyüş yaptılar. Cezayir’de aylardır gece sabah beşe kadar dışarı çıkmaktan yasaklayan kararın uygulandığını söylüyorlar. Bana birçok kimse telefon ederek: “Ey şeyh! – onlar bu kelimeyi çok kullanıyorlar - ey şeyh, ey şeyh! Mutlaka sen de işitmişsindir ki sabah beşe kadar çıkmak yasak. Lakin bizim şu anki durumumuzda bir problem var. Güneşin doğuşu ile saat 5 arasında çeyrek saat var. Yani güneş 5’i çeyrek geçe doğuyor. Biz şunu soruyoruz: Sabah namazını evlerimizde alaca karanlıkta mı kılalım yoksa gün aydınlanınca o on beş dakikalık vakitte mescidlerde mi kılalım?” ben de şöyle cevap verdim:

“Sizler ortalık aydınlanınca müslümanların cemaatiyle mescidde kılın. Cemaatle isfirar vaktinde (gün aydınlanınca) kılmanız, alaca karanlıkta evlerinizde ferdi kılmanızdan hayırlıdır.” Aynı problem Gazzetu’l-Yehud’daki müslümanların da başına gelmiştir. Lakin onlarınki akşam ve yatsı vakti hakkındadır. Diyorlar ki: 

Akşam dokuzdan sonra çıkmak yasak. Yatsı vakti ise saat dokuzdan sonra giriyor. Akşam ile yatsıyı cem edip kılmamız mı yoksa akşamı cemaatle kılıp yatsıyı evlerimizde ferdi olarak kılmamız mı dahai iydir?” Ben namazı cem edip Allah Azze ve Celle’nin evinde cemaatle kılmalarının yatsıyı evlerde ferdi olarak kılmalarından daha hayırlı olduğu görüşündeyim. Allah, mescidlerde namaza mani olan Cezayir’deki yöneticilerin ve diğerlerinin bu tuğyanına musamaha göstermesin! Meselemize gelirsek, eğer burada o yöneticilerin namazı kıldıklarını tereddütsüz ve şüphesiz kesin olarak bilsek, bizim onlarda sarih bir küfür görmemiz gerekecekti. Bu durumda cevap ortaya çıktı mı? Sizler ayaklanmak için ruhî ve manevî olarak hazırlıklı mısınız? Ben diyorum ki: Bu iki sebep yerine gelmediğinde kâfir yöneticiye karşı ayaklanmak isteyenlerin ayaklanmaları ve kan dökmeleri caiz değildir. Müslümanların arasında kan dökülmesinden sakınmak gerekir.Şayet yöneticilerde sarih ve bevah (apaçık) küfür görsek onların emri altında olanlar ile aramızda kıtal meydana gelir. sonra galip zannımıza göre ancak davetimiz hususunda geriye döneriz! 

Başkalarından ibret alacak olan Cuheyman’ın Mescidu’l-Haram’daki ayaklanmasından ibret alsın! Bizler içerisinde davetin Allah’ın dilediği şekilde devam ettiği ülkenizde böyle bir ayaklanmayı daha zararlı görüyoruz.  Yaya olarak adım adım gelişen ilerleme bir çok seneler miktarınca geriler. Allah Azze ve Celle’den suları yataklarına döndürmesini, durumları öncekinden daha güzel hale çevirmesini dileriz. Hamd alemlerin rabbi Allah’adır. 

Gayesini gerçekleştirememiş olan cemaatin ayaklanmaması gerektiği anlaşıldığına göre, fertlerin de ayaklanmaması gerektiği anlaşılmıştır. Bu ancak kendi canını tehlikeye atmaktır ki caiz değildir. 

Allah’ım! Seni tesbih eder ve sana hamd ederim. Şehadet ederim ki Senden başka ibadete layık hak ilah yoktur. Senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederim.”

Kaynak: Silsiletu'l-Hedyi ve'n-Nur kaseti no 782

25 Ocak 2022 Salı

Kadere Razı Olmak - Şeyh Abdulkadir el-Geylani Rahimehullah

 

Şeyh Abdulkadir el-Geylani rahimehullah’ın kadere rıza hakkında bir meclisi (Fethu'r-Rabbani'den)

Konuşma tarihi: Hicrî 3 Şevval 545, Milâdî 1150.

Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutmak, inancı öldü­rür, tevhid nurunu söndürür, tevekkül ve ihlâsı yok eder.

Îman sahibinin kalbi, “niçin ve neden oldu” gibi sözleri bilmez. Belki “şundan veya bundan oldu” gibi yersiz lafları da dile getir­mez. Bildiği tek şey vardır, o da;

“Baş üstüne, hoş geldi, sefalar getirdi!” diye karşılamaktır.

Nefis, tümüyle muhalefet safında durur. Durmadan niza çıka­rır, daima karışıklık ister. Onun ıslahını dileyen, cihad ehli olsun. Ta şerrinden emin oluncaya kadar. O nefis, şer içinde şerdir. Onun­la cihad edersen emin olabilirsin. Neticede göreceksin ki, hayır için­de hayır oluyor. Cihad devam ettiği müddetçe, onu her iyiliğe uyar bulursun. İbadetleri hoşlukla yapmaya koyulur. Ve bu uyarlık mü­kâfatı olarak şu ilâhî hitap ona gelir:

“Ey mutmainne nefis, Rabb’ine dön! O, senden razı; sen de O’ndan hoşnut olarak!” (el-Fecr, 89/27-29)

Bu cihad sonunda, nefse itimat caiz olur. Çünkü şerli yönü ıs­lah olmuştur. Nefsi halkın eline bırakma! Ta ki, manevî pederi İb­rahim'e (a.s) nispeti yerinde olsun.

O ki, nefsi bir yana atmıştı. Ve herkesten ayrı tutmuştu. Şahsî hevesini söndürmüştü. Boşlukta uçuyordu. Bütün varlığı ile sakin­di. Her şey onu ateşten korumaya geliyordu. Ama onun bunlara al­dırış ettiği yoktu. Allah'tan başka kimseden talebi yoktu.

“O’nun hâlimi bilmesi, bana yeter!” diyordu.

Çünkü tam teslim olmuştu. Hakkiyle tevekkül etmiş, Rabb’ın za­tına sığınmıştı. İşte bu sığınmadır ki;

“Biz ateşe, ‘İbrahim'e yakıcı olma, serin ve selâmet üzere ol!' dedik.” (el-Enbiyâ, 21/69) mealinde gelen ilâhî fermanın inzaline sebep oldu.

Sabırlı kullara, Allah'ın bu dünyada hesapsız yardımı olur. Âhirette ise sayısız nimetleri… Şu âyet-i kerime sözümüze şahittir: “Sabırlı kulların mükâfatı bol ve hesapsız verilir.” (ez-Zümer, 39/10)

Sabırlı kulların bu âlemde çektiği cefa, O’nun gözünden kaçmaz.

Siz, bir an olsun O’nun uğruna sabır yolunu tutun; yıllarca ecrini alırsınız. Zaten ömür boyunca “Kahraman” lakabıyla gezen, onu, bir anlık cesaret sonunda almıştır.

“Allah sabırlı kişilerle olur.” (el-Bakara, 2/153) Bu oluş, maddî bir terim değildir, manevîdir. Sabırlıyı Allah zafere ulaştırır, yardımını bol eder. Siz sabra devam ettikçe her an yardımcınız O olur. Yeter ki, O'na bağlanmayı ve O'nun varlığına sığınmayı bilesiniz. O'nunla sabredin, O'nunla ayık olun; gaflet uykusundan uyanın.

Uyanmayı, ölüm anına bırakmayın; önceden uyanın. Biliniz ki, o anda uyanmanız sizi felâketin kucağından çeviremez. O'nun huzu­runa varmadan uyanın. O'nun şedit emirlerini duymadan gözleri­nizi açın. Sonra pişman olursunuz; ama ne çare ki, faydasız olur.

Kalplerinizi ıslâh etmeye çalışın. Çünkü onun salâh bulması, bütün varlığın salâha ermesi sayılır. Bu mevzuda, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadîs-i şerifini anlatmak yerinde olur:

“Ayık olun, insanda bir et parçası vardır. O iyi olunca, bü­tün duygular güzelleşir. O fesada uğrarsa bütün duygular iyiliğini kaybeder. İşte o et parçası ‘kalp’tir.”

Kalbin salâhı; takva, tevekkül ve bütün işlerde ihlâs sahibi ol­makla mümkündür. Fesadı ise; bunların yokluğu ile olur.

Kalp, şu bünye kafesinde bir kuş gibidir. Ve bir şişe içinde sak­lı inciye benzer; hazinede gizli, muteber bir meta gibidir. Bakıla­cak şey, kafes değil, içindeki kuştur. İçindeki inciye bakılmalıdır, şi­şeye değil. Hazinedeki muteber nesne dururken, duvarına, kerpicine bakmak neye yarar.

Allah’ım, duygularımızı itaatinde kullan. Kalplerimizi marifet nurunla doldur. Hayatımız boyunca yolunda kalmak için bizlere ba­şarı ihsan eyle! Bizleri geçmişteki iyilere kat. Onlara verdiğini bi­ze de nasip et. Onlara zatını vermiştin; bize de ver! Âmin!

Ey cemaat! Allah yolunda olun. Sâlihler böyle yaptı da erdi. Siz Allah yolunda olursanız, O da size yardımcı olur. Sâlih kişiler, hak yolda böylece erdiler; bir an bile ilâhi yardım onlardan kesilmedi.

Hak katından çıkacak kararların lehinize olmasını arzu ediyor­sanız, O'nun itaatine koşun. O'nun yolunda sabırla devam edin. Yap­tığı işlere boyun eğin. Hakk'ın hükmü ne olursa olsun, razı olun. Gerek size, gerekse başkasına bu yolda her ne ki geldi, uhdenize dü­şen razı olmaktır, teslim olmaktır.

Allah yolcuları dünyayı bir yana attılar. Kısmetlerini alırken takva eli ile aldılar. Bu arada verâ hâlini de bir yana atmadılar. Bu hâli benliklerine sindirdikten sonra öbür âlemi istediler. Bu işleri bitince, âhiret yolculuğuna hazırlık yapmaya koyuldular. Nefislerine karşı isyan bayrağını çektiler. Yaratanları önünde boynu bükük ve itaat ehli oldular. Onların vazifesi, önce ne­fislerini yola getirmek, sonra başkalarını. Önce özlerine öğüt verdi­ler; sonra da başkalarına.

Ey evlat! Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir; sonra da başka­larını. Sana nefsin özelliklerini bulmak başlıca vazifedir. Bunu yap­madan başkasına gitme. Senin, henüz ıslaha muhtaç hâllerin vardır. Bunu sen de biliyorsun. Yazıktır; bunu bildiğin hâlde, gayrın ıslahı sana nice nasip olur? Gözlerin bir adım öteyi görmüyor. Körleri ne­yinle yola getirmek sevdasındasın? İnsanları, ancak ileri görüşlü ve basiret sahibi olanlar yola getirebilir. Daimî dalgalarla kabaran de­nizden ancak Mahmûd sallallahu aleyhi ve sellem kurtarabilir. Ve onun hakiki vârisleri... İnsanları Allah'a, Allah'ın irfan ve tam îman nasip ettiği kimseler götürebilir. Ama onun hakikî ilminden ve irfanından nasibi olmayanlar, öncü olamazlar.

Hak tasarrufundan sana laf açmak düşmez. Sana gereken; O'nu sevmek ve O'ndan gayrı kimseden korkmamak. Ve bütün işleri O'nun uğruna görmek… Bunlar kalple olur. Dil gürültüsüne getirip söze boğ­makla olmaz. Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın. Herkesin için­de iddia etmek yakışmaz. Kuru davaya kimse inanmaz. Halk arasın­da söylediğin sözleri, yalnız kaldığın zaman da söylüyor musun? Ay­nı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman kabil oluyor mu? İşte, en önemli iş, bu oluyorsa mesele yok! Kapı önünde tevhid, içeri girince de şirk! Yakışır mı? Bu, nifak alametidir. İçi bozuk olma­nın ta kendisidir.

Acırım sana. Sözün ittikâ -kötülükten sakınma- dan açılıyor, kalbin ise fitne çıkarmaya meyyal. Şükrü dilinden bıraktığın yok; ama kalbin daima itiraz hâlinde. Allah Teâlâ bir kudsî hadiste şöyle bu­yurur:

“Ey insanoğlu, iyiliğim sana daima inmekte; ama senin de kö­tülüklerin bana gelmekte... Bu nasıl oluyor?”

Tehlikede olduğunu görüyorum; acıyorum. Allah'a kul olduğunu iddia ediyorsun, ibadet ederken de kalbinde başkasını saklıyorsun. Hakiki mânada O'na kulluk etseydin, O'nda yok olurdun. O'nun var­lığında erir, kaybolurdun.

Tam îmana sahip olan, nefis şeytanına boyun eğmez. Şahsî arzu­larına uymaz. Aslında îman sahibi, nefis denen bir şeye hak tanımaz. Hakkı tanınmayan ve bilinmeyen bir varlığa nasıl boyun eğilir ki? Hele kötülüğü herkesçe müsellem olunca... Îman sahibi, Rabb’inden başkasına inanmaz ve varlık tanımaz, O’nun gayrını bir yana atmış­tır. Hele dünyalık şeylerden hiç hoşlanmaz, öbür âlemi arzular. Bu hâle eren, elbette ki Mevlâsı ile olur. Bütün kulluğunu O'nun uğruna yapar. Cümle vaktini O'nun yolunda geçirir.

Îman sahibi, can kulağı ile şu ilâhî hitabı işitmiştir:

“Onlar yalnız Allah'a kullukla emrolunmuşlardır. Din yolun­da pak ve ihlâs sahibi olarak.” (el-Beyyine, 98/5)

Varlığında beslenen halkı, Hakk’a eş etmekten sakın. Allah'ı tevhid et. Çünkü bütün eşyanın yaratıcısı O'dur. Her ne varsa hepsi O'nun elindedir. Ey O'nsuz şey arayan adam, başta aklını ara! Sen aklını yitirmişsin. O'nun hazinesi dışında bir şey var mı? Şu âyet-i kerimeyi iyi dinle:

“Bize göre, saklı hiçbir şey yoktur. Her şey bize malûmdur.” (el-Hicr, 15/21)

Ey evlat! Kader oluğu altında uyu. Uyurken sabra yaslan, önce uyur görün, sonra tam uykuya dalar, hakikate erersin. Kurtuluş yo­lunu gözeterek kulluğa devam et. Böyle devam ettikçe, iyilikler akar, gelir. Yazılandan gayri gelmez. Bu arada iyi olmayacağını sandığın şeyler de gelebilir. Tam arzu ettiğin de gelir; hepsini hoş gör.

Ey cemaat! Kadere uyun. Bu yolda hayli emek sarf eden Abdulkâdir'e dönün. Onun tuttuğu yolu siz de benimseyin. Kader, yolun­da boynu eğiklerden olduğum için beni Kâdir'e -Allah'a- ulaştırdı.

Geliniz, varlığımızı bir yana atarak O'na koşalım. Bu yolda biraz da perişanlık çekelim. Halk bizi rezil (!) görsün. Ne çıkar! Biraz zah­met çeksen, O'na vardıktan sonra hepsi geçip gider. İçimize ve dışı­mıza sultan kesilen nefsimizi Hak yoluna çevirelim. Cihan Şahı'nın elçisine başvuralım. Onu gönderenin hatırı için elini eteğini bırakma­yalım. Tazim bizi kü­çültmez. Bilakis yükseltir. Size bir elçi gelse sözlerini dinlemeden ka­pıya mı koyarsınız? Tecrübe etmeden itimatsızlık mı beyan edersi­niz? Onu sevin ve ona bağlanın. Bunu yaparsanız, Hakk'ın sohbeti­ne erer, iyilik kaynağını bulursunuz.

İşte, dediklerimi dinle, göreceksin ki velayet derecesi kapıda se­ni bekliyor. Sen onu aramasan dahi o seni bulur. İlâhî ilim denizin­den doya doya içmen böylece kabil olur.

O’nun fazilet kapısına anlattığımız yoldan gidilir. Başka yol yok­tur. Fazilet sofrasına böyle oturmak kabil olur. O’nun rahmeti, kade­re uyana gelir. Bu hâlin sahipleri teklerdir. Milyonda bir çıkar. Her soyda ve her kabilede bir tane ancak çıkar. Belki de çıkmaz.

Takva hâli sana gerekli iştir. Allah yolunun gerçek erlerine uy. Nefsine uyar olma. Şeytan ve kötü arkadaşlarından kaç! Îman sahibi, bunların cihadından fariğ olmaz. Bunların elinden kurtulup başını dışa çeviremez. Nefisle cihad etmekten alnının teri kurumaz. Onun üzerinden ne zırhı çıkar, ne de atının eğeri sökülür.

O büyükler, uykuyu yenmek için uyurlar. Nefse karşı çarpış­mak için yerler. Zaruret olmadan konuşmazlar. Onlara âdet, sus­maktır. Ancak Rabb’lerinin kaderi onları konuşturur. İlâhî fiiller onları konuşturur; onlar bunun farkına varmazlar. Benlikleri ölmüş­tür. Yarın kıyamet olduğunda duyular nasıl konuşursa, burada on­lar öyle konuşur. Onları Allah konuşturur, Allah herkesi konuştur­maya güçlüdür. Sebepler yaratılır; onlar da konuşurlar. Herhangi bir iş için onların kullanılması gerekince, sebepler hazır olur.

Allah'ın dileği üstündür. Arzu ettiği şeyi yapar. O büyüklerin bu şekilde konuşmaları bir hikmete dayanır. Peygamberlerin vefatı sonunda, yerlerini bu büyükler aldı. Bir hüccet olarak konuşurlar. Her konuşmaları bir hükme dayanır. Yarın kıyamet günü olunca, halkın özrü kalmaz. Çünkü müjde ve çekinme mevzuunda, her sö­zü bu büyükler beyan etmiştir.

Peygamberlerden sonra halk, yararını onlardan öğrenecektir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Alimler, nebilerin vârisleridir.” buyuruyor.

Asıl veraset, yukarıda anlattığımız ve daha anlatacağımız huy­ları benimsedikten sonra başlar.

Ey cemaat! Allah'ın nimetlerine şükredin. Sizde bulunan nimet­leri O'ndan görün. Çünkü yaratanımız buyurdu:

“Sizde bir nimet varsa, o Allah'tandır.” (en-Nahl, 16/53)

Hani O'nun nimetlerine şükrünüz? Hâlbuki O'nun iyilikleri si­zi sarmıştır. Nimetleri içinde dönüp duruyorsunuz.

Hâlin nicedir, iyiliği başkasından gören çaresiz! Bir taraftan iyiliği Allah'tan başkasına mal edersin, beri yana döner, nimeti az bulursun! Size gerekmeyeni, yaramazı neden beklersiniz? Allah'ın verdiği kuvvet ve kudreti O'na isyanda harcamanıza sebep ne?

Ey evlat! Yalnız kaldığın zaman, seni kötü işten koruyacak duyguya muhtaçsın. Ayak kaymasını önleyecek tedbirin olmalı. Hak­k’ın her an seni kontrol ettiğini içinden sezmelisin. Bu düşünceler varlığını sarmalı. Anlattıklarımıza şiddetle ihtiyacın vardır. Benliği­ni bu öğütlerle donattıktan sonra nefisle cenge çıkman kabil olur.

Halk arasında büyük olarak tanınan kimseleri ufak bir hata yıkabilir; zahidleri şehvetler perişan eder. Ebdâlleri, maddî varlı­ğını manevî varlığa katmak isteyenleri, yersiz düşünce süründürür. Bilhassa yalnızlık hâllerinde, kötü fikirlerden kendilerini korumala­rı gerektir.

Doğruların yıkılışı bir an işidir. Çünkü bunlar şahın kapısın­da beklerler. Tek tek halkı Hakk'a çağırmaya memur edilmişlerdir. Onlar, mahlûkata şöyle hitap ederler:

“Ey kalpler! Ey Ruhlar! Ey insanlar ve cinler! Hak yolunu isti­yorsanız bana gelin! Gelişiniz kalp adımı ile olsun. Takva ve vera' caddesinden aşın, gelin. Dünyayı bırakın. Âhireti bir yana atın. Mevlâ’nızdan başkasını düşünmeyin. Bana bu duygularla dolarak gelin!

İşte, bize uyanlar böyle olur. Gayretleri sayesinde yerle gök arasındaki boşluk dolar.

Ey evlat! Nefsi bir yana at. Şahsî arzularından geç. Yukarı­da, azıcık vasıflarını anlattığımız er kişilerin ayakları altında toz ol, toprak ol! Onlar ellerini birbirine vurduğu zaman gözden kaybolacak kadar küçül!

Hak, hem Aziz, hem de Yüce’dir, ölüyü diriltir. Dilediği an di­rileri de öldürür.

İbrahim (aleyhi's-selâm)’ın ana, babası küfürle gitmişti. O, iki ölüden diri çıkardı. Onlardan koca bir İbrahim aleyhi's-selâm doğ­du. Îman sahibi diridir. Küfür ehli ölü sayılır. Allah'ı tevhid nuru ile bilen diri; müşrik ise ölüdür. Allah Teâlâ, geçmişteki peygam­berlerine indirdiği bazı kitaplarda şöyle buyurdu:

“İlk defa şeytan öldü; çünkü bana karşı geldi. Bu yanlış iş, onun sonsuz yıkılışına sebep oldu.”

Artık yaşadığımız zaman, son demlerini geçirmektedir. Ortalığı yalan, nifak tohumlan kapladı. İçi dışına uymayan kimselere ya­naşmayın. Yalancı ve insanları doğru yoldan saptıran kişilerden uzak durun. Onların kılığı deccal kılığıdır. Tipleri şeytana benzer. Bu vasfı onların, yalnız dış cephelerinde aramayın. İçlerini biraz se­zecek olursanız, onların fenalığını hemen anlarsınız. Kendi iç bün­yende de bulabilirsin. Nefsin de şeytan kılığına girip seni azdırabilir. Onun da bir vasfı, deccal'dır. Onları da ıslaha çalış. Kötü arzu­larını da yenmeye gayret et. Nefsin fenalığını düşünmeden başka­sını kötülersen, “sana yazıklar olsun!”, derim. Varlığında her cins kö­tülük saklı; münafıklık, aldatıcılık, daha birçok fenalık onda var­ken başkasına sataşman ne gerek? O ayrıca Allah'a şirk de koşu­yor; bunu bildiğin hâlde neden göz yumuyorsun?

Nefsine muhalif ol. Ona uyma. Onu kuvvetle bağla, çözme. Onu hapset. Yalnız hakkı kadar ver. Fazla verme, sonra azar, baş ede­mezsin. Her zaman onunla mücadele et ve onu yenmeye çabala.

Şahsî arzularına bin. Onlar sana yük olmasınlar; işte buna meydan verme. Tabiî hevâyı yık, yeniden yap. Onun aklı yoktur. Küçücük çocuğa benzer. Gözleri de kördür. Gideceği yolu sen göster. Ondan bir şey de öğrenmen mümkün değildir; kendi bildikle­rinden ona belki öğretebilirsin. Öğrenmek istemez, ama hissen iyiye yanaşabilir. Aksi hâlde ondan kabul edeceğin her hareket, senin ebedî yıkılıp gitmene sebep olur.

Şeytana nasıl yakın oluyorsun? O, senin düşmanındır. Aranı­za bir kan davası girmiştir. Babanı öldürdü. Anneni kandırdı. Âdem Baba ile Havva Ana'ya neler etti. Bilirsin, ama yine ondan ayrı ol­muyorsun. Kork, sonra onlara yaptığını, sana da yapar.

Elindeki silah takva ve tevhid olsun. Yalnız hâlinde şüpheli iş tutma. Allah'tan yardım dile. Doğru olmak ve yardım dilemek, se­nin askerlerindir, işte silâh, işte asker, kumanda edebilirsen ne âlâ; yoksa yanarsın. Bunlar sana yeter. Gayret et, şeytanı da, nef­si de, kötü duyguları da yenebilirsin. Hak’tan yardım diledikçe, O seninledir. Bu olduktan sonra nasıl başarı elde edemezsin ki?

Ey evlat! Bir eline dünyayı, öbür eline de âhireti al. İkisini yan yana getir. Bir yere yerleştir. Aralarından çık. Mevlâ’na yönel. Tek olarak Hakk’a yönel. Kalbin çıplak olsun; onda ne dünya; ne de âhiret bulunsun. Hiç biri olmamalı.

Mevlâ’ya yöneldiğinde, sivâdan -Hak’tan gayrı işlerden- so­yun. Yaratan ile yaratılmışları karıştırma. Hâlık'ı bırakıp halk ile olma. Bütün sebeplerden kesil. Yaratıcılık iddia edenleri yere vur. Bunları yap, sonra dünya ile âhireti bıraktığın yere git; dün­yayı nefsine ver. Âhireti kalbine koy, Mevlâ’yı da sırrında sakla.

Ey evlat! Nefisle olma. Kötü arzuyla olma. Dünya ile olma. Âhireti de bırak. Hakk'ın gayrı bildiğin her şeyden sıyrıl. Bunları yapabildiğin an, tükenmez hazineye erersin, sonsuz hazine dedikle­ri budur. Hidayet bu yolda olur; oraya erersen ölmek senin için muhal sayılır.

Günahtan dön. Koşar adımla efendine git. Tevbe edeceğin za­man dışını ve içini temizle. Tevbe ilk defa kalple olur.

Tam ve pürüzsüz dönüşle Mevlâ'na sarıl; günah libasından çık. Mecazî mânada değil, hakikî mânada Allah'tan utan. Bunlar kalp işidir; olması için kalbin temiz olması şarttır. Peygamber’in göster­miş olduğu yola girmek gerekir.

Kalıbın kendine has işi vardır. Kalbe de has olan bazı işler bu­lunur. Sebep kisvesinden soyunmak, kullara dayanmamak, kalbin yapması gereken şeydir. Kalp, tevekkül denizinde yüzer. Allah bilgi­sini varlığına sindirir. O’nun sonsuz ilim denizine dalar. Sebebi bıra­kır. Sebebin asıl sahibini arar. Bu durumda vasat hâlde bulununca­ya kadar zahmet çeker. Sonra içine döner ve şöyle der:

“Bizi yaratan, doğru yolu gösterir.” (eş-Şuârâ, 26/78)

Sonra yoluna devam eder. Yerleri aşar. Sahilleri dolaşır. Sonra... Sonra, doğruyu bulur. Yolunu aydınlık kaplar. Allah'a hakiki mânasıyla inanır. Yolunu kesen engeller yok olur.

Hakk'ı arayanın kalbi, mesafeleri aşar. Her adımda görüşü ötelere geçer. Yürüdüğü yolda korkulu bir şey gelse, îman kalkanı onu sak­lar; ona şecaat duygusu verir. Korku buharı kalmaz, ateş korları yok olur, emniyet nuru gelir; yakınlık sevgisini benliğinde bulur.

Ey evlat! Başına bir iş gelecek olursa, sabır eli ile karşıla. Şi­fa buluncaya kadar dur. Bağırma, çağırma. Şifa gelirse, şükür eli ile al. Bu hâle geldiğin zaman, en güzel şeyi bulmuş olursun.

Cehennem korkusu, îman sahiplerinin ciğerlerini parçalar. Renk­lerini değiştirir. Kalpleri mahzun olur. Bu duygu sonunda Allah'ın rah­met suyu üzerlerine saçılır. Lütuf hoşluğuna kavuşurlar. Âhiret kapısı onlar için açık olur; sevdikleri makamı görür ve sonunda oraya yerleşirler. Bir zaman rahat edip huzur bulduktan sonra, bu defa Celâl per­desi açılır. İlk korkudan daha büyük bir ürperme hâsıl olur. Kalpleri Hakk’a doğru uçmaya başlar. Bu devir de biterse, Cemâl kapısına yol açılır. Artık bulacaklarını bundan sonra bulurlar. Sakin ve emin olur­lar; fakat bu emniyet ilk defadan çok üstün ve hoş olur. Dereceler bir bir artar, perdeler arka arkaya açılmaya başlar. Duyguları yeni yeni şeyler sezmeye koyulur, çünkü Hakk’ın tam yakını olmuş olurlar.

Ey evlat! Gayretin yemek, içmek ve evlenmek olmasın. Bunların tümünü gönlünden çıkar. Gayen bunlar olmasın. Çünkü hepsi nefsin arzularıdır. Tabiatın gereği sayılır. İlâhî kuvvet, bunlarla seni bula­maz. Bunlara kapılırsan kalbin hakikî isteği nerede kalır? Onlar, Hakk’ı ararlar. Sana da iç âlemin isteği gerek. Bütün gayretin en çok lâzım olana olmalı. O en lüzumlu olan ise Allah'tır. O'nu ara. Allah ve O’nun katında olan sana yeter.

Her şeyin bir karşılığı olur. Dünyaya âhiret, yaratılmışlara ise Yaratan bedeldir. Dünyayı kalbinden atarsan yerini âhiret alır; halk bir yana bırakılırsa onun yerini Hak alır.

Şu günün, ömrün için son olduğunu bil. İşlerini ona göre ayarla. Bu duygu sana yeter. Öbür âleme hazırlık yap. Ölüm meleğini can­dan bekle. Onun gelişi seni sevindirmeli.

Îman sahiplerine dünya, pişme ocağıdır. Âhiret onları hazır bek­ler. Hakk'ın gayreti onların kapalı perdesini açar. Onlarda Tekvin -istediğini yapabilmek- sıfatı tecelli eder. Bu, öbür âlemde olma­sı gereken bir vasıftır. Ama onların dünyası da bir âhiret olur. Dün­ya ile âhiretin onlara bir değişik hâl getirmediği de, ayrıca iddiası gerekmez bir gerçektir.

Yalancı! Allah'ı sevdiğini belirtiyorsun. Nimet hâlinde “Allah!” de; sonra da kaç, kaybol; bu yakışır mı? Belâ geldi mi, sanki ilâhî duyguların sönüyor ve sen çırpınıyorsun. Allah'ı yalnız iyilik içinde mi anacaksın? Belâ karşısında dağ gibi olmalısın. Allah sevgisi o zaman belli olur. Bu duygudan mahrumsan hiçsin. Bu yol, içi bozuk­ları hemen açığa çıkarır. En ufak bir değişik hâl, iç âlemi perişan etmeye yeter.

Bir adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi: “Seni seviyorum, yâ Rasûlallah!” dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“O hâlde fakirlik hâline razı ol!” Bir kişi yine geldi:

“Ben Allah'ı seviyorum!” dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buna da şunları söyledi:

“O hâlde, belâ gömleğini giy. Allah ve Peygamber sevgisini fakirlik hâli ve belâ takip eder.”

Bundandır ki, birçok iyiler şöyle derler:

“Belâ velilere gelir. Ta ki, bir iddia pe­şinde koşmayalar. Böyle olmasaydı herkes velilik iddiasında bulunurdu.”

Allah, belâ anında dimdik durmayı iyilere verdi. Fakirlik ve ihti­yaç hâli ise bu sevginin gereğidir.

“Yâ Rabbi, bizi ateşten koru. Dünyada iyilik, âhirette yine iyi­lik ver.” (el-Bakara, 2/201)

20 Ocak 2022 Perşembe

İspanyol Gribi Düzmecesi ve Covid 19 Yalanlarının Arkasındaki Dolaplar - İktibas

 

İspanyol & COVİD-19 ile 100 yıldır devam ediyor!

Muammer Karabulut

Cola’nın sırrı Cochineal böceğinin larvasını kanı, gribin sırrı ise elektromanyetik alanlara maruz kalmaktır.  Her ikisi de “ticari sır” olduğu için açıklanmıyor!..

Bu dünyadaki,  “ticari sır”  kavramını, iğrençliği ile birlikte Coca Cola’nın 20 Kasım 2006  tarihinde Antalya’da Tüketici Mahkemesine verdiği 47 sayfa savunmasında öğrendim. Cola’nın özütü 6mm büyüklükte, yaklaşık 0.6 gram ağırlığın sahip  Cochinel (Coccus cacti ve Dactylopius coccus) böceğinin dişisi ile larvasının ezilerek elde edilen kanından oluşuyordu. EC (European Community) kodu ise 120’dir. Buna da Coca-Cola, “ticari sır” diyordu. Burada gizlenen mahkemede açıkladığı formülü değil, tabii ki Cochinel böceği ve kanıydı.

 Coca-Cola’nın mahkemeye verdiği özütüne ilişkin savunmasında, “…100 yılı aşkın bir süredir saklanmış, dünyanın hiçbir yerinde hiç kimseye açıklanmamıştır… Bu nitelikte bir ticari bilginin, “Ticari Sır” niteliğinde olduğu dünya kamuoyu tarafından da TARTIŞILMAZ olarak” kabul edilir diyordu.  Bu bilginin “Ticari Sır”  olması çok doğaldı. Çünkü açıklarlarsa, Cochinel böceği Yahudi ve Müslüman inancına göre yenilmesi günah olan hayvan sınıfındaydı ve bir de işin için de kan olduğu için büyük bir pazarı kaybedecekti. Şimdi sanırım cola tüketen ve vejetaryenler de  isyan edecektir. Açıkçası bu şartlarda colayı satamazlar ve dünya içeceği de olmazdı.

İşte gribin de böyle bir, “ticari sırrı” var.   

Cola’da Cochinel ile başlayan ticari sır, gripte, İspanyol gribi ile başladı.“İspanyol Gribi” ilk radyo frekanslarının dünyaya yayıldığı zaman, “Covid-19 Gribi”  ise çok yüksek frekanslı radyo dalgaları üzerinde çalışan 5G teknolojisi ile ortaya çıkartıldı.

İnsanlar kendilerini sakat bırakacak, hasta edecek ve öldürecek  teknolojik bir ürünü satın almazdı. Hükümetler açıkça ilan edilen böylesi ürünü satılmasına izin vermezdi. Onun için bir kılıf bulunması gerekiyordu,  o da griple oldu ve ticari sır olarak kaldı.

 İspanya Gribinden sonra yeni, “Covid-19 Gribi” yalanı arasındaki fark yalnızca  hızdan kaynaklanıyordu.

Bizlere ise bu üç satırlık yalın gerçek varken, adına “COVİD-19” koydukları, insanların aklını alan,  korku ve yalan dolu dizi filmi seyrettiriyorlar. Filmde ilk önce Whuan’da yolda ölen insanları gösterdiler, sonra da İspanyol Gribi’ni örnek verip, o dönemin resimleri eşliğinde, “milyonlarca kişi ölecek” diyerek, büyük yalanla sarmalanmış korkuyu verdiler.  

Anlattıkları İspanyol Grip masalı ise bugün yaşattıkları Covid-19 operasyonu  ile birebir aynıdır.

 Şimdi de her seferinde korkutmak adına ölü sayısı hakkında, 20 ile 100 milyon arasında orantısız  rakam verdikleri, nedenlerini ve arkasındaki gerçekleri sıkıca gizledikleri İspanyol Gribi’ne, Covid-19 ile birlikte bakalım;

Yüksek frekanslı dalgaların iletişimde kullanılmaya başlaması bu yüzyılın başında, ilk kablosuz telgraf bağlantısı ise 1916 yılında uzun dalga alanında gerçekleşti. Frekansları 100kHz ve dalga boyları birkaç km boyutundaki dalgalara, “uzun dalga” denildi. Uzun menzil ise yerden 250 km yukarıdaki iyonosfer tabakasının iletken kısımlarından kısa dalgaların yansıyıp geri dönmesi ile gerçekleşti.

Frekans değerlerinin yükselmesi ile birlikte taşınan bilginin miktarının yükselmesi nedeniyle haberleşme teknolojisi hep daha yüksek frekansları talep etti. Radyo yayıncılığının en yüksek değer vericileri 100 MHz’i buldu. Televizyon yayıncılığında hem ses hem görüntü transferi gerçekleştiği için bu değerler 200 MHz ile 800 MHz arasında değişmektedir. 

HASTALIK ZEHİRLENMEDİR

Son 150 yıldaki her salgın, Dünya'nın elektrifikasyonunda (*) bir kalite sıçramasına karşılık gelir.

O zaman 1918'de ne oldu?

1917 sonbaharının sonunda, dünya çapında radyo dalgalarının tanıtımı yapıldı. Tabii ki bu tanıtımda, -radyodan uzak durun siz öldürür- diyemediler.

Ve 1918'de “sözde İspanyol gribi” oldu…

Böylelikle Amerika Birleşik Devletleri Mart 1918'de Birinci Dünya Savaşı için seferber olurken, bu salgın, kablosuz bağlantıların kurulduğu Funston Kampı'nda (Kansas) 1.127 askere hızla yayıldı. Fort Riley'deki Camp Funston'daki askerler burun kanamsı, ağrılar, solunum sıkıntısı, titreme, öksürük ve yüksek ateş semptomları bildirmeye başladı. Sadece bir ay sonra 1100'den fazla erkek bu hastalığa yakalanmıştı; Bunlardan 46'sı öldü.

The Sun ve diğer tüm gazeteler hastalığı ve ölümü grip olarak duyurdu. Gazeteler Ekim ortasına kadar ABD Ordusu kamplarında 7.000 genç askerin gripten öldüğünü tahmin ederken, tüm yıl boyunca çatışmada askerlerin savaş ölümlerinin sayısı 9.500'ün biraz üzerindeydi. Haberlere göre İspanyol Gribi’nde doktorların ilgisini çeken asıl  hadiselerden birisi de, donanmanın % 40'ı,  sivil nüfusun% 15'inin burun kanamasından muzdarip olmasıydı.  Yüksek ölüm oranlarının çoğu, haberleşme için yoğun olarak radyo frekanslarının kullanıldığı askeri kamplar ve kentsel çevrelerdeki kalabalığın yoğun olduğu yerlerdi.  

 Felaket  ABD'de başlamasına rağmen, İspanyol Gribi olarak anıldı. Avrupa çapına yayıldıkça 600.000'den fazla Amerikalı dahil olmak üzere, 1918-1919 salgını dünya çapında -kesin olmadığını bildiğim-  21 milyon kişi hayatını kaybetti. Ama İspanyol gribi, 1918'yılında dünya çapında “radyo trafiğinin” ortaya çıkmasıyla meydana geldiği bilgisi, salgın tarihinin hiçbir yerinde yer almadı.

1918 İspanyol Gribi salgını sonrasında Avusturyalı filozof Rudolf Joseph Lorenz Steiner  sormuşlar;

- Tüm bunlar neydi?

Steiner: Evet, virüsler toksik(**) bir hücrenin boşalımıdır. Virüsler, birkaç protein ile birlikte DNA ve RNA parçalarıdır, hücreler zehirlenince hücrelerden ayrışırlar. Hiçbir şeyin sebebi değillerdir.

HASTALIKLAR ZEHİRLEYCİDİR

- Peki 1918’de ne oldu?

Son 150 senedeki her global salgında dünyanın elektriklenmesinde bir kuantum sıçrama olmuştur.

1917 sonbaharında dünyaya, “radyo dalgaları” tanıtıldı. Ne zaman, “yeni bir elektromanyetik alana herhangi bir biyolojik sisteme maruz bırakırsanız” onu zehirlersiniz, bazısını yok edersiniz ve kalanı da ertelenmiş bir şekilde biraz daha uzun ve hastalıklı bir yaşama terk edersiniz.

 Yakın bir zaman olan II. Dünya savaşında, insanlar ilk defa maruz kaldığı, tüm dünyayı çevreleyen radar ekipmanı tanıtıldı ve hemen yeni bir salgın başladı.

1968 senesinde Hong Kong grip salgını yaşandı. Van Allen kuşağında koruyucu bir kalkan vardır ki bu bizi güneş, ay, Jupiterden gelen kozmik alanları toplar ve dünya canlılarına dağıtır.  Bizler bu Van Allen kuşağına radyoaktif frekanslar yayan uydular koyduk, 6 ay içinde yeni bir virüs salgını yaşadık. Sonra insan sağlığına etkisi değil de statik elektrikli uydu içindeki aletlerin bozulmasına neden olduğu için tercih edilmemeye başlandı.

Neden viral?

Çünkü insanlar zehirlendiler, toksin salgıladılar, virüse benzediler, insanlar grip salgını zannetti.

Boston Sağlık departmanı 1918’de  İspanyol Gribi salgının bulaşıcılığını incelemeye karar verdi. Yüzlerce kişiyi topladılar, burunlarındaki sümükleri aldılar ve sağlıklı insanlara enjekte ettiler.

Bir kişi bile hastalanmadı…

Üst üste bu deneyi tekrarladılar, ancak bulaşıcılığı hakkında bir sonuca ulaşamadılar.

Deneyi grip bulaşan atlara da yaptıklarını söylediler. Ancak hiçbir sağlıklı at hastalanmadı.

Dünya çapında tartışmalı isimi ile İspanya Gribi tarihe en büyük salgın olarak geçti. “Yaygın aşılama salgını sona erdirdi.” denildi.  Ama bugün bildiğimiz haliyle gribe karşı aşılma hiç uygulanmadı ve sona ermesinde de dolayısı ile etkisi olmadı.

Sürekli gündeme getirdikleri, İspanyol Gribine neden olan virüsün asla izole edilmediğini veya tanımlanmadığını da unutmayın! Göründüğü kadar hızlı bir şekilde ortadan kayboldu. Sonsuza kadar mı kayboldu, mutasyona mı uğradı yoksa yeraltına mı gitti? Tüm öfkesiyle geri dönebilir mi? Bilinmiyor!

 Bu arada bugünkü gibi gerçeğin üstünü örtmek için, bir denizaltından karaya çıkarılmış Alman ajanlarının,  ABD'ye mikropları yaydığı haberini dolaştırdılar. Ama gribin kaynağı, o dönemlerde ve hiçbir zaman belirlenemediği de yazıldı.

Bu konuyu Arthur Firstenberg’in yazmış olduğu, “The Invisible Rainbow” (Görünmez Gökkuşağı) kitabından da okuyabilirsiniz. Firstenberg kitabında dünyanın elektriklenmesini ve 6 ay içinde yaşanan yepyeni grip salgının anlatmaktadır.

İspanyol Gribinin iki haftada tüm dünyada aynı belirtiler ile Kansas’tan Güney Afrika’ya nasıl yayıldığına dair normal açıklamaları dinlerseniz. Ama ulaşım şekli bugünkü kadar yaygın ve hızlı olmaması ve de gizledikleri ticari sırdan dolayı  açıklamalar; “Bunun nasıl olduğunu bilmiyoruz.” olur.

NEDEN YÜKSEK DÜZEYDE RADYASYON

Aslında nasıl olduğu biliniyordu, yerkürenin doğal elektromanyetik alanına hızla artan şekilde insan yapımı elektromanyetik alanların eklenmesi ile canlılar geçmişe göre çok daha yüksek düzeyde radyasyon ile birlikte yaşamaya başlamıştır. Sağlık etkilerinin uzun yıllar sonra görülmesi beklenen elektromanyetik alanların olumsuz sağlık etkilerine yönelik kanıtlar her geçen gün artmaktadır. İşte bu artış  son 6 ayda dünyanın elektriklenmesinde dramatik olarak bir kuantum sıçraması yaşatmıştır. Eminim ki bunun ne olduğunu birçoğumuz biliyoruz; İsmi 5G.

Öncelikli olarak 5G teknolojisi, çevremizdeki mikrodalga ve milimetrik dalga radyasyonu aşırı derecede artıracak olmasıdır. 5G’nin kullandığı frekanslar 20-60GHz olup milimetrik dalga diye adlandırılır.  Evimizin, okullarımızın, iş yerimizin yanı başında, hatta içinde çok tehlikeli radyasyon yayıcı olacaktır. Bu konuda ilk bilimsel çalışmalar, İspanyol Gribini de açığa çıkartacak olan bilimsel çalışmalar Rus Bilim insanı (Kiev) VRACHEBNOYE DELO’nun 3 Ağustos 1977 tarihinde yayınlanan  “MİLİMETRİK RADYO DALGALARININ BİYOLOJİK ETKİSİ” isimli eserinde yer almıştır. VRACHEBNOYE DELO’nun deneye dayalı araştırma makalesi ise 10 Mayıs 2012 tarihinde CIA kayıtlarına girmiştir.

 VRACHEBNOYE DELO eserinde, radyo dalgalarının, radyo yayıncılığının ve televizyonun her zaman her yerde olan yayılımı, yeni bir fiziksel faktörün - radyo frekansı aralığının elektromanyetik dalgalarının - ortaya çıkmasına katkıda bulunmaktadır. Son yıllarda, farklı aralıklardaki radyo dalgalarının organizma üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olduğu tespit edildiğini yazmıştır. 

Yine bugün sıkça İspanyol Gribi ve Covi-19 Gribi ile birlikte konuştuğumuz milimetrik dalgaların 1977 yılında VRACHEBNOYE DELO, immünobiyolojik reaktivite ve kan sisteminin göstergelerinde bozukluklar tespit edildiğini söylemiş… ve dolayısıyla yapılan araştırmalar, yüksek biyolojik aktiviteyi ve milimetrik radyo dalgalarının organizma üzerindeki olumsuz etki gösterdiği deneyler ile tespit edilmiştir.

Bu bilgiler demek ki Rusya’da var ve bu bilgileri 2012 yılında çevirisini yaparak arşivini koyan CIA’da da var. Ama bizler 2020 yılında 5G teknolojilerinin yaydığı milimetrik dalgaların bırakın zararını,  hala ne olduğunu bilmiyoruz!.. Bu dalgaların İspanyol Gribi’ndeki belirleyici etkisini ise görmüyoruz.

Şimdi tüm bunların üstüne atmosferimizde yaklaşık 2.700 adet  radyasyon yayan uydu bulunurken, bu sayının 30 bini geçeceği tahmin ediliyor, bu aynı sürekli kullandığınız cebinizde ve kolunuzda radyasyon yayan şeyler olduğu gibi, gökyüzünden de doğal olmayan radyasyon yağacak..  

Bunlar sağlığa uygun değildir!

Bunlar suyu parçalayan cihazlardır. Evet ama biz elektriksel varlıklar değiliz, fiziksel varlıklarız diyenleriniz için, o zaman EKG veya EEG veya sinir iletim testi yaptırmaya zahmet etmeyin, çünkü biz elektriksel varlıklarız ve kimyasallar ise elektriksel dürtülerin yan ürünleridir.

Dünyadaki ilk 5G ile kaplı şehri neresidir? Sorusunu sorarsak; “WUHAN” deriz.

Tarihi de göz önüne getirerek, 5G ile Whuan’ı  birlikte düşünmeye başlarsanız burada insanoğlunun var olma konusunda  daha önce görmediği bir krizi yaşadığına tanıklık ederiz. Bu eşi görülmemiş bir şeydir. Ve bir de dünyanın çevresine on binlerce uydu yerleştirmek!..

Şimdi tüm bunların vücudumuza etkisinin olmadığını söylemek, insanın dünyada ki varlığını inkarından başka bir şey değildir.  Örneğin mıknatıslanma vücudunuzda ne kadar metal olduğu ve aynı zamanda hücrelerinizdeki suyun kalitesi ile ilgilidir. İnsanlara alüminyum enjekte etmeye başlarsanız elektromanyetik alanları emici bir hale gelir ve türlerin bozulması için ideal bir fırtına koparır.

Covid-19’un ise 2019 yılında Çin'in 100.000'den fazla 5G kulesine sahip ilk ülke olduğu ve Wuhan'ın ilk zamanlarda,“yeni koronavirüs” ile ilk ortaya çıktığı yer olarak ilan edildi veya öyle bilinmesi istendi. ABD Başkanı Trump  İspanyol Gribi’nde olduğu gibi, gribin ülke adı ile anılarak,  “Çin Gribi” olarak anılmasını istese de etkili olamadı. 

5G'nin tanıtıldığı diğer yerler arasında ise İran, ABD, Fransa, İtalya ve 5G haberleşme uydularına açık Diamond Princess isimli kurvazi gemisi ise virüsü bir Hong Konglu’dan değil bir uydudan aldı ve liste uzayıp gitti. Şimdi acaba uzaydan gelen elektro manyetik dalgalardan korunmak için nasıl bir maske takmamız gerekecek?

Yeni, güçlü ve yaygın  bir elektrik teknolojisi biyolojik bir şok dalgası meydana getirdiğinden dolayı vücut organizmamız, farklı stresli bir durum karşısında hemen ne yapacağını bilemiyor. Başta bağışıklık sistemi zayıf veya kronik hastalıkları olan pek çok insan, hayvan ve canlı ölüyor. Geri kalanda ise bir hastalık etkisi bırakıyor.

Böylelikle daha önce kapalı kapılar ardında başlayan veya az bilen, bilenin bir şekilde susturulduğu elektrik teknolojisindeki gelişmeler,  bu sefer 5G teknolojisi ile “yeni koronavirüs” salgını arasındaki bağlantı olduğuna ilişkin kuvvetli tartışılmaları da başlatmış oldu. Ama bilim çevreleri 5G ile “yeni koronavirüs” arasında bağlantı kurarken, aynı olayın İspanyol gribinde de yaşandığını fazlaca gündeme getirmedi.  Tam tersi olayın farkında olan üst akıl, İspanyol Gribi’nde olmayan virüsü, Covid-19’da peydahlamış, her ikisinin de pandemi olduğu yönünde vazgeçilmezleri olan  korkuyu da İspanyol Gribi üzerinden yaratmıştır.

Aslında tartışmamız gereken, maske, sosyal mesafe, ev kapanma ve diğer tedbirler değil, yeni elektrik teknolojileri ve korunma yöntemleri olması gerekirken, “üst akıl” bizleri geri zekalı gördüğü için tartışmıyordu.   

İlk zamanlarda enfeksiyon yaşlı bireylerde influenzadan daha agresif görünürken, henüz anlaşılmayan bu virüste gelişmiş bir virülans (***),  yani hastalığa neden olma yeteneği bulunduğundan söz edildi. Mevcut en güçlü teori ise elektromanyetik alanlarda oluşan frekans ve dalga boyları, iyonlaşabilen elektromanyetik radyasyonlar ve yeni 5G'nin hızlı dalgalarının bir etkisi olabileceği yönündedir.

ELEKTRİFİKASYON VE GLOBAL HASTALIK           

Hoyer, Dr. Arthur Firstenberg'in, “Görünmez Gökkuşağı” kitabından bir alıntı yapıyor; İnternette 5G'ye olası bağlantı hakkında atıfta bulunulan en büyük şey, İspanyol gribinin dünyada yayıldığı 1918'e dönerseniz, ilk radyo telgraflarının (radyo dalgaları ile telgraf sinyallerinin iletilmesi) daha yaygın kullanıldığı zamandır.

Bugün olduğu gibi, İspanyol gribi kişiden kişiye geçmeden radyo dalgalarının hızı ile kişilere geçiyor ve dünyanın her yerinde çok hızlı görünmeye başlıyor. Şu an muhtemelen insanlık tarihinin en sağlıksız nüfusuna sahibiz. Kronik hastalıklar ve kısırlık olguları çok daha fazla… Ve bu gerçeği gören, üst akılın en akıllısı gibi gösterilen Bill Gates’de şu kadar kişi ölecek gibisinden açıklamalar ve toplantılar yapıyor. Bu kadar basit bir konu, kocaman paniğe dönüşüyor. İnsanlar, toplumlar ve devletler hiçte hak etmedikleri bir kriz ile mücadele etmek zorunda kalıyor.

PANDEMİLER EMF MARUZİYETİNDE ARTIŞLARLA ÇAKIŞIYOR            

Dr. Arthur Firstenberg kitabında, EMF ve grip arasında bir bağlantı olduğu fikrini ortaya koyuyor. Ve bu bağlantı, muhtemelen 18. yüzyılın sonlarında çok küçük miktarlarda meydana gelen insan yapımı EMF'lerin gelişinden ve tanıtımından çok daha önce de vardı.

Ancak, 1645'den 1715'e kadar süren asgari güneş lekesi adı verilen bir şeyi de tanımlar. Aslında, bu, güneşin çok sessiz olduğu ve çok az güneş lekesinin olduğu veya hiç olmadığı bir dönemdi.

Daha sonra 1727'de güneş lekelerinin sayısı bir yüzyılın üzerinde ilk kez 100'ün üzerine çıktı. Bu çok geride kalan bir tarih ancak 1728'de influenza'nın tüm gezegene dalgalar halinde geldiğini ve neredeyse 150 yılda ilk grip salgını olduğunu anlamak daha da önemlidir.

Bu en azından tarihsel olarak, EMF ve viral hastalık arasında bir bağlantı olabileceğine dair ilk ipucudur. Çünkü güneş patlaması artan radyasyon sonrasında ortaya çıkmıştır. Bir sonraki büyük salgın ise 1889'daydı. Hoyer'in bahsettiği en ilginç kısım, bu enfeksiyonda hemen hemen her yere yayılmıştır.

1889 salgını bugün kü ulaşım şartları olmadığından dolayı,  Covid-19 Wuhan’dan yola çıktı, oradan ABD’ya, oradan da İtalya, yolda geçerken gemiyi de bulaştı gibi bir durum da yoktu. 1889 salgını, çok hızlı ya da çok uzaklara seyahat etme yeteneğimizin olmadığı bir zamanda gerçekleşti.  

Bununla birlikte, pandemi dünyadaki yaygın dağınık bölgelerde çok hızlı bir şekilde ortaya çıktı. Tarihe Asya-Rus gribi olarak geçerken, Buhara, Kanada ve Grönland’da hemen hemen aynı zamanda görüldüğünü söylendi!..  1889 yılında ilginç bir şekilde Firstenberg'in, “güç hattı harmonikleri” (****)  olarak adlandırdığı şeyin ortaya çıktığını gördük.

Firstenberg'e göre, bu dünyanın manyetik alanını değiştirdi ve1889 grip salgınını başlattı.

Daha sonra, 1918'deki İspanyol gribi var; bu da seyahat yoluyla yayılabileceğini düşünürsek olması gerektiğinden çok daha hızlı yayıldığını görebiliriz.

1918'de radyo yeni gelişen teknolojiydi. Firstenberg, bunun revize edilmiş versiyonunun 5G teknolojisi olduğunu söylüyor.

Özetle, doğal (Güneş) veya insan yapımı EMF'lerde artışların bizi viral hastalıklara karşı daha duyarlı hale getirebileceği teorisi için bir açıklama ortaya koyuyor. Doğal EMF’ye maruz kalmamızın biyolojimizi etkileme yeteneği varsa, insan yapımı maruziyetlerin daha da fazla bir etki yaratabileceğini hayal etmek hiçte zor değildir.

Hoyer ekliyor: Şimdi daha önce hiç olmamış şeyler oluyor. Elektro-hassas  olan birçok insanımız var. Bildirdikleri şeylerden biri de… şimşekli fırtınalarda kendilerini grip tipi semptomlarla hasta hissetmeleridir. Şimşek çakmaları radyo frekansı oluşturur. Literatürde buna, “mikrodalga hastalığı” (*****) denir.

Birçok insan buna elektromanyetik aşırı duyarlılık veya elektrosensitivite (******) diyor, ancak literatürün çoğunda mikrodalga hastalığına bakmalısınız… Sonra bu fırtınalar geldiğinde, güneş patlamaları aktif olduğunda, insanlar daha fazla EMF alıp daha fazla semptom göstermektedir.

Depresyon, daha fazla güneş radyasyonu olduğunda ve hatta dolunay sırasında bile meydana gelen büyük bir şeydir. Yani, gerçekleşen birçok doğal elektromanyetik radyasyon var. Bunların çoğu kademelidir, ancak radyo frekansı (RF) yıldırım darbeleriyle, bunlar kesinlikle kilohertz aralığında darbeli bir fenomendir.... Değişir ama asla aynı frekansta değildir, daima farklıdır.

Gerçekten hassas bir ölçüm cihazınız varsa şimşek çaktığında, ışık anahtarlarını açıp kapadığınızda gerçekten arkları ve bu arktan kına radyo frekanslarını görebilirsiniz. Güneş patlamaları tüm elektronik türlerini etkileyebilir ve elektromanyetik parazite neden olabilir. Bu teknik olarak kilohertz ila megahertz aralığındadır.

5G UYGULAMSI İLE COVİD-19’UN ETKİN NOKTALARI ARASINDAKİ BAĞLANTI             

Aradan 100 yıl geçtikten sonra,  kanser, kalp ve aşılar üzerine 3 kitap yazmış Dr. Thomas Cowan’da  koronavirüsü ile 5G bağlantısını gördü. Ama Cowan’un ilgili bağlantıyı   anlattığı konuşma görüntüleri hemen kaldırıldı. https://www.youtube.com/watch?v=KUw1Rzbde5U Konuşmaların yayınladığı  ilgili metin ise İspanyol Gribi konusunda da insanları düşünmeye sevk etti. Araştırmaları sosyal medya da hızla yayılmaya başladı.

Doktor ve antroposofist Thomas Cowan, DSÖ’nün pandemi ilan ettiği 12 Mart 2020 tarihinde Tucson, Arizona'daki Sağlık ve İnsan Hakları Zirvesi'nde kaydedilen bir videoda, her seferinde bir salgın hastalık olarak tanıtılanın temelinde veya tetikleyicisi, yeni bir elektrik teknolojisinin tanıtıldığına tanıklık ettiğimizi söylüyordu.

Dr.Thomas Cowan, 5G ve COVID-19 arasında potansiyel bir bağlantı kurarak, daha önce başlatılması gereken tartışmayı da başlattı.

Ama tartışmaya tanıklık edemedik. Çünkü yaygın medya, üst akılın reklamlarına muhtaç veya onun tekelinde olmasaydı, bugün TV’lerde göbek atan, her gün başka telden çalan bilim insanları vardı. Gerçeklerin konuşulduğu ve insanları korkutmak yerine aydınlığa çıkartmaya çalışan bilim insanları bu tartışma programlarına çıkartılmadığı için de  Cowan başlattığı bu tartışma gündemlerine gelmedi.

Genel olarak, COVID-19 tarafından en çok vurulan alanların birçoğu yakın zamanda 5G'yi kullanmaya başlamışlardır, bu da en azından teorik olarak, insanların bağışıklık işlevlerini düşürerek ciddi enfeksiyonlara daha yatkın hale getirebileceğini düşündürmektedir.

Cowan ayrıca, COVID-19 ve diğer grip salgınlarının kişiden kişiye bulaşmadığı, bunun yerine EMF'nin neden olduğu hücresel toksisite sonucu olduğu teorisini ortaya koymaktadır.

Açıkça söylemek gerekirse, 5G'nin enfeksiyonu yaydığını veya bir enfeksiyon vektörü olduğunu söylemiyoruz. Ancak doğal bağışıklık savunmamızı azaltarak ve kronik iltihaplanmaya neden olarak, doğuştan gelen bağışıklık sisteminizin koronavirüs ile savaşma yeteneğini bozuyor olabileceğini söylüyoruz. Doğal olarak, hastalığa karşı bu artan duyarlılık hem akut hem de kronik tüm hastalıklar için geçerli olacak ve “COVID-19” ile sınırlı kalmayacaktır!

Abartılı EMF maruziyeti, birçok insanın belirli bölgelerde hastalanma nedenine katkıda bulunabilecek gizli bir değişken olabilir. Yoğun EMF maruziyeti, bağışıklık sistemini kıran en büyük faktördür.

Wuhan 5G'nin Çin'de ilk kez uygulandığı ve 5G'nin test alanlarından biri olarak görülmektedir. İtalya hakkında ilginç olan ise  Milan'ın - İtalya'nın Lombardi bölgesi - vakaların üçte ikisinin olduğu bölge - burası büyük 5G sağlayıcısı olan Vodafone'a göre, Avrupa Birliği'nin 5G başkentididir.

Vodafone'un web sitesine giderseniz, 5G haritasında, oradaki Milano ve Lombardi’deki durumu görebilirsiniz. Buna bir de uyduları ekleyelim…

Bu kesinlikle İspanyol Gribi’nin yaşandığı 1918’li yılardan daha yoğun bir alan. Tüm bu ilaçların etkileşime girme şekli, 5G stresi ve elektromanyetik stresle birleştiğinde, herkesin bağışıklık sisteminin baskılanması ve çok hassas olmaları şaşırtıcı değil.

SORUN OLAN ORTAM, ÇEVRESEL STRES

Aslında kendimizi kontrol edebiliyoruz. Telefonlarımızdan çıkmak ve çevremizi korumak için çaba göstermemiz bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye yardımcı olacaktır. Sonra bazı takviyeleri almak bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye yardımcı olabilir…

Bu yazıyı okuyan bazı insanlar,  “Hadi canım boş versene, EMF her şeyin sebebi mi olacak” diyecektir. Yaptığımız araştırmalar öyle demiyor. Bedenimizin ne kadar elektriksel araç ve gereçler ile haşır neşir olursa, o kadar da bağışıklık sistemlerimiz zayıflıyor. Bilim bu gerçeği kesinlikle tartışmıyor. Ama tüm varını yoğunu teknolojiler yaratan küresel oyuncular, kiralık bilim adamları ile bu gerçeğin üstünü örtmeye çalışıyor. 

Demek istediğimiz, kalp beyinle elektromanyetik bir nabızla iletişim kurar, bu Heart Math (*******) çalışmaları ile kanıtlanmıştır.

Ünlü antrofozist Rudolf Steiner'e 1918'de İspanyol gribinin milyonlarca kurbanını sorduklarında, o cevapladı: "Virüslerin bununla hiçbir ilgisi yoktur. Virüsler, zehirin kendisine karşı savunmada hücrenin hayatta kalmasını sağlamak için virüsleri salgılayan zehirli hücrenin reaksiyonlarıdır. Virüsler bu nedenle insan hücrelerinin atık ürünleridir ve bu nedenle kendileri hiçbir şey yapmazlar. " dedi.

İnsanların çeşitli şekillerde zehirlendiği düşünüldüğünde, antibiyotikler, radyasyon, böcek öldürücüler, radyoaktivite, ilaçlar, kirli su, hava ve diğer zararlı maddeler, bağışıklık sistemini ve dolayısı ile hücreleri yok ediyordu.

İspanyol gribi  ilk radyo frekanslarının dünyaya yayıldığı zamanlarda çıkarken,  5G teknolojisi ise  milimetre dalgası adı verilen bir versiyondan ibaret olup, çok yüksek frekanslı radyo dalgaları üzerinde çalışıyordu. Aradaki fark yalnızca  hızdan kaynaklanıyordu.

5G'nin, 4G mobil ağların mevcut hızından 100 kat daha hıza erişebilecek.

Onun için sinyallerin daha  uzun mesafelere daha hızlı gitmesi için, 5G kulelerinin  birbirine yakın yerleştirilmesi ve daha fazla yere kurulması zorunluydu.

Ayrıca  5G radyo dalgalarının – karadan olduğu gibi  uzaydan da  yayılması endişeleri iyice artırdı. Çünkü  manyetik enerji zararlı radyasyon üreterek beyin kanserine, doğurganlığın azalmasına, baş ağrılarına ve diğer hastalıklara neden olması da kaçınılmazdı.

Dünyanın hemen hemen her yerinde bir çok bilim adamı bir birinden habersiz olarak, 5G teknolojileri karşısında,  insan sağlığının birçok düzeyde tehdit altında olacağını söylemeye başladı. Kablosuz teknolojilerin (mikrodalgalar), sayısız hakemli çalışmalar da örnek olarak gösterilerek, hücre sağlığı üzerinde küçük, güçten düşürücü veya şiddetli olumsuz etkileri olduğu gösterildi. 5G şimdi neredeyse her yerde son derece yüksek frekanslı, kısa menzilli antenlerle daha da zayıf kontrol edilen bir potansiyel tehdit oluşturuyor. Bu tehdit, 5G’ye geçiş konusunda bu kararlıkla devam edip, gerçekleri gizlenirse insanlığın sonu dahil olabilir. 

Diğer tarafta ise dünya yeni insan sağlığını hiçe sayarak bir teknolojik devrim yaşıyor, bu yarışta olmayan ülkeler ise sanki tarihten silinecek havası, estiriliyordu. Diğer tarafta ise yoğun bir şekilde, “yeni koronavirüs”  pandemisi  gündemde tutularak, şüpheli bir aciliyet ile tüm dünyada 5G  yaygınlaştırılıyor.

Hükümetler yapılan itirazlar karşısında söz konusu insan sağlığı  olmasına rağmen,  şirketlerin yasal dokunulmazlıkları ve çıkarları ön plana çıkartıyordu. Sanki o karar vericiler Elon Musk’un robotlar  idi.

Açıkçası 5G’nin  yeni standartları,  gerçek canlı hücreler üzerinde test ediliyor, yani kobay olarak  insan kullanılıyordu. Önde ki kalkan ise “yeni koronavirüs” ve bu bağlamda gelen maske, sosyal mesafe ve kapanma  tedbirleri ve bu tedbirleri kurala dönüşecek olan, dijital yaşama hazırlıktı.

Son 20 yılda yapılan tüm araştırmalar, "Şimdiye kadar birçok kez, iyonlaştırıcı radyasyonun / ısıtmanın hücreler üzerinde kayda değer bir etkiye sahip olmadığını ama iyonlaştırıcı olmayan radyasyonun ise birçok etkisinin olduğu gösterilmiştir."

Hout Bay yerel Angie Curtis, "5G Truva Atının şehirlerimize girmesine izin verirsek, kendimizi 5G ve ötesine eşlik edecek zararlı kablosuz radyasyona maruz kalmanın sürekli artan bir geleceğine mahkum olacağız." diyordu.

Western Cape Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü başkanı Profesör Antoine Bagula, geçen yıl Kasım ayında  (2019) şunları söyledi: “5G'nin diğer teknolojilerden farkı yüksek frekanslar kullanmasıdır. Çok daha güçlü radyasyon olacak.” 

Yayınlanan bir çok makaledeki yüksek düzeydeki sağlık uyarılarında bağışıklık sistemini zayıflatan 5G'ye maruz kalma semptomlarının mide bulantısı, saç dökülmesi ve kemik iliği hasarı, nefes darlığı ile ağrıları, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, boğaz ağrısı ve ishal olarak yer alıyordu.

Vücut zararlı bir şey hastalık / saldırı ile savaşmak için bir virüs oluşturmaya tepki veriyordu. Örneğin ırmağı kirletirseniz, doğal yaşam zarar görecek ve  denizdeki  balıklar da ölümler görülecektir. Bazı canlılar ise hayatta kalıp, evrim geçirerek büyümelerine devam edecektir. 

Kule radyasyonunun etkisi vücutta hastalığa neden oluyor. Vücut hastalıkla savaşmak için bir virüs yaratır. Eksozom, hücre üzerindeki etki açısından bir Virüse benzer. Eksozom, zehirli hücreleri öldürerek iyileşmeyi kolaylaştırır.

Zehirli bir şey ile saldırmak / savaşmak / yok etmek için vücutta bir virüs yaratılır - işgalcilere saldırmak için kişisel ordunuz - ordunuzun kötü olduğunu iddia edebilirsiniz - kötü şeyler yapmak zorunda oldukları için - davetsiz misafirleri öldürürler ve vücudu korumak için enfekte olmuş hücreleri ayıracaktır. (öldürecek) Solunum sistemine 5G 60mhz zarar verir - vücudun saldırıya karşı savaşmak için bir virüs oluşturmasına neden olur. Koronovirüs her zaman var olmuştur ve hem ölümcül hem de olmayan sayısız rutin viral solunum yolu enfeksiyonu da ortak bir faktördür. Çin'den başlayarak yaptıkları şey, “COVID19”'u tek başına almışlar ve ona, aslında hiç olmadığı halde (çok düşük bir ölüm oranına sahip olduğu için) büyük kötü ölümcül virüs olduğu imajını vermiş olmalarıdır.

TEHLİKELİ OLAN RADYASYON

-5G'nin neden olduğu büyük olasılıkla radyasyon zehirlenmesidir.

5. Nesil (5G) teknolojisinin tehlikeli olmasının nedeni, sinyalinin RF Radyasyonu olmasıdır. RF Radyasyonunu DNA hasarına ve kansere bağlayan yüzlerce bilimsel çalışma vardır.

5 Eylül 2019 (1 Eylül 2020'de güncellendi) Bugün itibariyle 47 ülkeden 403 bilim insanı ve doktor, beşinci nesil hücresel teknoloji olan 5G'nin konuşlandırılması için bir moratoryum talep eden 5G Temyizini imzaladı. Temyiz, "5G'nin halihazırda yürürlükte olan telekomünikasyon için 2G, 3G, 4G, Wi-Fi, vb. Üzerindeki radyofrekans elektromanyetik alanlarına (RF-EMF) maruziyeti önemli ölçüde artıracağını iddia ediyor. RF-EMF'nin olduğu kanıtlanmıştır. insanlara ve çevreye zararlı."

2011'de Dünya Sağlık Örgütü RF Radyasyonunu, "muhtemelen kanserojen" olarak sınıflandırdı, yani "kansere neden oluyor" (bkz. IARC ). Ama Antalya Tüketici Mahkmesi’nde 5G’nin insan sağlığına zararlarına ilişkin açılan davada, Huawei yaptığı savunmada DSÖ’nün böyle bir zarardan bahsetmediğini söylüyordu. 

2G, 3G ve 4G, 1 GHz ile 5 GHz frekansları kullanır. 5G daha da tehlikelidir. Çünkü 20 GHz ila 90 GHz arasında çok daha yüksek frekanslar kullanır.

100 yıl önce başlayan ve ölen kişi sayında dahi anlaşamadıkları, daha önce de belirttiğimiz üzere İspanyol Gribi ile Covid-19 Gribi arasında ki fark, yalnızca  elektro manyetik dalgaların hızdan kaynaklanıyor.

“ELEKTROMANYATİK TIP VE BİYOELEKTROMANYATİK TIP”

Tüm bu yaşananlardan sonra biyolojik olarak tamamen yeni bir bilgi alanı ortaya çıktı. O da elektriğin insanlar, bitkiler ve hayvanlar üzerindeki etkileriydi. Zamanla elektriğin çok daha fazla hayatımıza girmesi ile hastalık çeşitleri de arttı.  Çağdaş hekimlerimiz, bu hastalıkları daha kapsamlı ne olduklarını ve genel olarak nasıl oluştuğu konusunda elektriğin etkilerini  fark etmedikleri için habersiz kaldı. Bu alanda çözümlerden birisi de, elektromanyetik alanlar maruz kalmanın sonucu oluşacak hastalıkları tedavi etmek ve önlem almak üzere tıbbi çalışmalar yaparak bilime yeni bir kapı açmaktır. Çünkü insanın sağlığına zararlı  etki ve hücre çoğalmasını engellemek için, elektromanyetik sinyallerden dolayısı ile RF radyasyonundan mutlaka korunması gerekiyor.

Bilimde yeni gelişen, Elektromanyetik Tıp (EM-TIP) ile  Biyoelektromanyetik Tıp (BEM-TIP) , canlı organizmaların elektromanyetik (EM) alanlar ile nasıl etkileşime girdiğini bütün detaylar ile ortaya çıkartacak ve birlikte gelişecektir.  

İşte o zaman Bill Gates DSÖ ile kimseyi kandıramayacak, pandemi ilanları ile insanları ve ülkeleri kilitleyemeyecek, aşı yalanına da kimse inanmayacaktır. Bu gerçekte, başta susturulan ve kamuoyunun önüne çıkartılmayan bilim insanları ve  “üst akıl” dediğimiz sapkınlar tarafında bütün ayrıntısı ile biliniyor.

Neden bizleri, böyle yalan ve korku ile idare ediyorlar?

Eğer bu, “üst akılı” taşıyan küresel sapkınlar gerçekleri anlatırlarsa korku ortadan kalkar, düşman yaratamazlar, insanları, toplumları, inançları bölemezler, ekonomik büyümeleri duraksar, teknolojik gelişmeleri yavaşlar, sanayi tesisleri rekabet edemez, kontrollerinde olan ilaç ve silah sanayii ise kar edemez kapanır, kurdukları uluslararası  kuruluşlara kimse itibar etmez, mali piyasaları karşılığı olmayan para ve borsadaki kağıtlar  ile idare edemezler, atom bombası atamazlar, insanları öldüremez ve çocukların kanını içemezlerdi.

Bunların hepsini ve dahasını kendi gerçeklerini göstermemek üzere, sürekli İspanyol Gribi’nde olduğu gibi, uydurdukları yalanları kalkan yaparak yaşamlarını devam ettiriyorlar.

Not: İlgili çalışmada yüzlerce kaynak taraması yapılarak özet çıkartıldığından dolayı belirtilmeyen alıntıların kaynakları belirtilmemiştir.

(*) Elektrifikasyon : Elektrik enerjisini endüstri, ulaşım ve gündelik yaşama uygulama, elektrik enerjisini her alanda kullanılır duruma getirme.

(**) Toksik : Hücreler ve yaşayan dokulara kimyasal, biyokimyasal ya da radyoaktif nitelikte zarar veren her türlü maddeye verilen isim olan toksik, öldürücü etkisi ile biliniyor.  

(***) Virülans; Bir mikrobun patojenliği, yani onun hastalığa neden olma yeteneğidir.

(****) Harmonik; Yarı iletken elemanların tabiatı gereği ve sanayide kullanılan bazı nonlineer yüklerin (transformatör, ark fırınları v.b.) etkisiyle, akım ve gerilim dalga biçimleri, periyodik olmakla birlikte sinüsoidal dalga ile frekans ve genliği farklı diğer sinüsoidal dalgaların toplamından meydana gelmektedir. Temel dalga dışındaki sinüsoidal dalgalara harmonik denir.

(*****) https://www.kuvvetvekondisyon.com/mikrodalga-firinlar/2/

Mikrodalga fırınların zararları ile ilgili değişik araştırmalar yapılmıştır. Dr. Hans Ulnich Hertel ile arkadaşlarının 1991 yılında İsviçre de yaptığı araştırmadan çıkan sonuçlara göre, mikrodalga fırından çıkan yiyecekleri tüketen insanların kanlarında belirgin değişiklikler olduğu tespit edilmiştir. Hemoglobin seviyeleri düşmüş. Toplam beyaz hücreler ile kolesterol seviyeleri yükselmiştir. Ayrıca lenfositler de düşmüştür. Ayrıca kandaki enerji ile ilgili değişimleri tespit edebilmek için ışık yayan bakteriler kullanılmıştır. Mikrodalgada işlem görmüş yiyecek tüketiminden sonra ki deneklerden elde edilen kan serumuyla karşılaşan bakterilerin yaydığı ışınlarda belirgin artış gözlemlenmiştir.

Rusya da yapılan mikrodalga araştırmaları sonucu mikrodalga hastalığı tespit edilmiştir. Araştırma sonuçları doğrultusunda 1976 yılında mikrodalga fırınların kullanımı devlet tarafından yasaklanmıştır. Mikrodalga hastalığının ilk belirtileri düşük kan basıncı ve düşük nabızdır. Daha sonra sempatik sinir sisteminin kronik olarak uyarılmasıyla beraber yüksek kan basıncı ortaya çıkar. Bunu takip eden süreçte baş ağrısı, baş dönmesi, huzursuzluk, endişe, uykusuzluk, mide ağrısı, göz ağrısı, sinirsel gerilim, konsantrasyon bozukluğu ve ayrıca apandisit, katarakt, üreme organlarıyla ilgili sorunlar ve de kanser türleri görülür.

Bunların yanı sıra; kronik semptonlardan sonra adrenalin fazlalığı, koroner damarların bloke olması ve kalp krizleri ortaya çıkar. Ayrıca lenfatik sorunlar yaratarak, bedenin ihtiyacı olan gücün azalmasına yol açmaktadır. Bunlarla beraber sindirim sisteminde daha fazla sorun, idrar ve dışkılama sisteminde bozulmalar meydana gelmektedir.

Mikrodalga fırınlar o kadar yüksek radyasyon yayar ki, bırakın pişen yemeği yemeyi; çalışırken mutfakta bulunmanız bile çok çok zararlıdır. Mikrodalga fırının çok çalıştığı mutfakta bulunmak da yukarıda yazılan zararlara maruz kalma riskinizi arttırır.

Bunların hiç biri kulağa hoş gelmiyor öyle değil mi? Ayrıca insanı fazlasıyla ürkütüyor. Hepimizin bildiği gibi, sağlık paha biçilmez bir hazinedir. lütfen mikrodalga fırınları almayın, varsa da eliniz titremeden atın, kimseye de vermeyin.

(******) Elektromanyetik aşırı duyarlılık: Wi-Fi olan alanlarda baş ağrısı, mide bulantısı, uykusuzluk, yorgunluk.

(*******) Heart Math; Optimum stres direnci ve zihinsel performans için beyninizi ve kalbinizi senkronize etmenize yardımcı olan bir stres yönetimi sistemidir. Kalp atışınızı normalde yalnızca belirli meditasyon veya yoga ile mümkün olan seviyelere optimize etmeniz için sizi eğitir.

Kaynaklar

Prof. Dr. Selim ŞEKER, 5G Nesnlerin İnterneti ve Sağlığımız.

Yrd. Doç. Dr. Alpaslan TÜRKKAN (Editör), Yazarlar Prof. Dr. Osman ÇEREZCİ, Zerrin KARTAL Çevre Mühendisi,  Prof. Dr. Kayıhan PALA, Mayıs 2012 ELEKTROMANYETİK ALAN VE SAĞLIK ETKİLERİ,

Arthur Firstenberg, The Invisible Rainbow, A History of Elektricity and Life

https://www.cia.gov/library/readingroom/document/cia-rdp88b01125r000300120005-6

https://www.baltimoresun.com/news/bs-xpm-1993-12-13-1993347167-story.html

https://www.gatesnotes.com/Books/The-Great-Influenza

https://www.nytimes.com/2020/03/09/health/coronavirus-is-very-different-from-the-spanish-flu-of-1918-heres-how.html?searchResultPosition=15

https://www.nytimes.com/1997/03/21/us/genetic-material-of-virus-from-1918-flu-is-found.html?searchResultPosition=27

https://www.nytimes.com/2020/03/17/opinion/coronavirus-1918-spanish-flu.html?searchResultPosition=2

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52473039

https://tr.euronews.com/2020/03/19/netfilx-ve-bill-gates-de-ongormustu-covid-19-salgini-kimi-sasirtti

https://www.cdc.gov/flu/pandemic-resources/reconstruction-1918-virus.htm

http://www.wabiz.org/Home/news/pressneedstobeheldaccountableforhurtingpeople/conspire-corona-or-5g/rf/other/on-corona-the-media-and-propaganda/rampant-lies-fake-cures-of-spanish-flu

https://kikasworld.com/2020/03/20/dr-thomas-cowan-corona-virusu-ve-5g-baglantisi/

https://www.radiationhealthrisks.com/scientific-studies/ 

 https://www.saferemr.com/2017/09/5G-moratorium12.html

https://www.saferemr.com/2017/09/

https://www.theeducationmagazine.com/education-now/severe-connection-5g-coronavirus/

https://curiosity.lib.harvard.edu/contagion/feature/spanish-influenza-in-north-america-1918-1919

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)