Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

29 Aralık 2017 Cuma

Meleklerle İstigasenin Hükmü

Soru:Sufiler, İmam Ahmed’in tevessül ve istigaseye inandığını iddia ediyorlar. Beyhaki Şuabu’l-İman’da (6/128, no:7697) Ebu Abdillah el-Hafız – Ahmed b. Selman el-Fakih – Abdullah b. Ahmed b. Hanbel isnadıyla rivayet ediyor:
“Babamın şöyle dediğini işittim: “İkisi binekli, üçü yaya olmak üzere veya üçü binekli, ikisi yaya olmak üzere beş defa hac yaptım. Hac yolunda yolu kaybettim. Yaya idim. Bunun üzerine:
“Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin” demeye başladım. Çok geçmeden yolu buldum.” Veya babam buna benzer bir şey söyledi.” İmam Ahmed’in Şuabu’l-İman’da geçen bu rivayetine ve İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan gelen şu hadise dayanıyorlar: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Muhakkak Allah Azze ve Celle’nin hafaza melekleri dışında bazı melekleri vardır. Ağaçtan düşen yaprakları dahi yazarlar. Biriniz ıssız bir arazide kaybolursa: “Ey Allah’ın kulları bana yardım edin, Allah size merhamet etsin” diye seslensin.” Bunu Bezzar; Hatim b. İsmail – Usame b. Zeyd – Eban b. Salih – Mucahid – İbn Abbas radiyallahu anhuma isnadıyla rivayet etmiştir. Bundan dolayı İmam Ahmed’in kavline göre duada Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile tevessül etmek mustehaptır diyorlar. En yakın zamanda cevabınızı bekliyorum.”
Cevap: Hamd Allah’adır.
Birincisi: Bezzar (4922); Usame b. Zeyd el-Leysî – Eban b. Salih – Mucahid – İbn Abbas radiyallahu anhuma isnadıyla merfu olarak rivayet ediyor (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki):
إِنَّ لِلَّهِ مَلائِكَةً فِي الأَرْضِ سِوَى الْحَفَظَةِ ، يَكْتُبُونَ مَا سَقَطَ مِنْ وَرَقِ الشَّجَرِ ، فَإِذَا أَصَابَ أَحَدَكُمْ عَرْجَةٌ بِأَرْضٍ فَلاةٍ فَلْيُنَادِ : أَعِينُوا عِبَادَ اللَّهِ
Muhakkak ki Allah yeryüzünde hafaza dışında melekleri vardır, ağaçtan düşen her yaprağı yazarlar. Biriniz ıssız bir arazide kaybolursa “Bana yardım edin Allah’ın kulları!” desin.”
Bezzar dedi ki: “Bu sözü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den bu lafızla ancak bu yoldan ve bu isnad ile biliyoruz.” Musnedu’l-Bezzar (11/181)
Bu hadis iki illet ile illetlendirilmiştir:
Birincisi: İsnadı Usame b. Zeyd el-Leysî etrafında dönmektedir. O, cerh ve ta’dil âlimlerinin kendisi hakkında ihtilaf ettikleri bir ravidir. Kimisi sika derken kimisi zayıf der. Her halukarda hıfzı eleştirilmiştir.  İmam Ahmed dedi ki: “Onun rivayetlerini düşünürsen kendisindeki münkerliği anlarsın.” (İbn Adiy, el-Kamil Fi’d-Duafa 2/76) Hafız Zehebî Usame b. Zeyd el-Leysi hakkında şöyle demiştir: “Saduktur, bazen yanılır. Yahya el-Kattan’ın onun hakkındaki sözleri ihtilaflıdır. Ahmed: “Bir şey değildir” dedi. Nesai: “Kuvvetli değil” dedi. İbn Adiy: “Onda bir sakınca yoktur” dedi.” (el-Mugni Fi’d-Duafa 1/66) Hafız İbn Hacer de et-Takrib’de (s.98): “Saduktur, yanılır” dedi.
İkincisi: Usame b. Zeyd’den rivayet edenler de bu hadiste ihtilaf etmişlerdir. Kimisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözü olarak merfuan, kimisi de İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın sözü olarak mevkufen rivayet etmiştir. Nitekim merfuan rivayetinde Hatim b. İsmail tek kalmıştır. Bunu Bezzar, Musned’inde (4922) rivayet etmiştir. Şu dört ravi ise ona muhalefet ederek mevkuf rivayet etmişlerdir:
1- Abdullah b. Ferruh. Beyhakî Şuabu’l-İman (1/325)
2- Ravh b. Ubade. Beyhakî Şuabu’l-İman (10/140)
3- Cafer b. Avn. Beyhakî Şuabu’l-İman (10/140)
4- Ebu Halid el-Ahmer. İbn Ebî Şeybe Musannef (6/91)
Bunların hepsi de Usame b. Zeyd el-Leysî tarikiyle İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın kendi sözü olarak rivayet etmişlerdir. Şüphe yok ki mevkuf olarak rivayeti tercihe şayandır. Çünkü ravileri sayı bakımından daha çok ve ezberleri daha kuvvetli, hata ve yanılmadan daha uzaktırlar. İmam Şafii şöyle demiştir: “Çok sayıdaki kimsenin rivayeti, ezber bakımından tek kişinin rivayetinden önceliklidir.” (İhtilafu’l-Hadis s.177)
Hafız Şemsuddin ez-Zehebî şöyle demiştir: “Hadisi sağlam bir ravi bir isnadla rivayet eder, veya mevkuf olarak ya da mürsel olarak rivayet eder de, onunla beraber aynı hadisi rivayet eden diğer sağlam raviler ona muhalefet ederlerse, sikaların sözbirliği ettiği rivayete itibar edilir. Zira tek kişi yanılabilir. Burada illetlendirme söz konusu olmaksızın onun hatası ortaya çıkar. Cemaatin rivayetine itibar edilir.” (el-Mukiza s.52)
Bu hadisin kabulüne hülmedersek tercih edileni, İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın kavli olmasıdır. Bu hadis, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sözü değildir.
Beyhakî dedi ki: “Bu, İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan mevkuftur. Bunun doğruluğu tecrübe edildiğinden İlim ehlinden olan salihler katında bu hadisle amel edilmektedir.” Beyhakî, el-Adab (s.269)
Bu hadisle amel edenlerden birisi de İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah’tır. Abdullah b. İmam Ahmed dedi ki: “Babamın şöyle dediğini işittim:
حججْت خمس حجج ، منها ثنتين راكبًا ، وثلاثة ماشياً أو ثِنْتَيْنِ ماشياً وثلاثة راكبًا ، فضللت الطَّرِيق في حجَّة ، وكنت مَاشِيا ، فجعلت أقول : يا عباد الله دلوني على الطَّرِيق ، فلم أزل أقول ذلك حتى وقفتُ على الطريق
“Beş defa hac yaptım. Bunlardan ikisini binekli, üçünü yürüyerek veya ikisini yürüyerek, üçünü binekli olarak yaptım. Yürüyerek hac yaptığımda yolu kaybettim ve: “Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin” demeye başladım. Çok geçmeden yolu buldum.” Abdullah b. Ahmed, Mesailu’l-İmam Ahmed’de (s.245) rivayet etmiştir. Bkz.: İbn Asakir Tarihu Dimeşk (5/298)
İkincisi: Uyarıda bulunulması gereken önemli hususlardan birisi, istigasenin şirk olmasında şu kayıt vardır: Allah’tan başkasından sadece Allah’ın gücü yeten bir şeyi istemek şirktir.
Ama mahlûkun güçlerinin yettiği konuda istigase yapmak/yardım istemek hiçbir şekilde şirk değildir. Yukarıda zikredilen rivayette meleklerden bir sınıfın bulunduğu bildirilmiştir. Onlar diridirler. Tabiî hayatları kendilerine göredir. Allah onları arazilerde kaybolanlara yardım etmeleri ve onlara yolu göstermeleri için görevlendirmiştir. Kim onlardan yardım talep ederse, mahlûktan onların güçlerinin yettiği bir şeyi talep etmiş olur. Allah onları bu iş için görevlendirmiştir.
Bu, ölü olan veya gaip olan mahlûktan hastaya şifa talep etmekten, çocukla rızıklandırılmayı istemekten, eşinin doğumunun kolaylaştırılmasını istemekten, merhamet veya afiyet vermesini istemekten veya sadece Allah’ın gücünün yettiği benzer şeyleri talep etmekten tamamen farklıdır.
Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “İstigase; gavs talep etmektir. Bu da zorluğun giderilmesi demektir. İstinsar; destek talep etmek, istiâne; yardım istemek demektir. Mahlûktan, onların güçlerinin yettiği konularda bunlar talep edilebilir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Eğer dinde sizden destek isterlerse size düşen onlara destek olmaktır.” (Enfal 72) Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Birbirinize iyilik ve takva hususunda yardım edin.” (Maide 2) Ama yalnızca Allah’ın gücü yeten konularda bu, sadece Allah’tan talep edilebilir.” (Mecmuu’l-Fetava 1/103)
Yine İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Sadece Allah Teâlâ’nın gücü yeten konulara gelince, bunun Allah Subhanehu’dan başkasından talep edilmesi caiz değildir. Bu, ne meleklerden, ne nebilerden, ne de başkalarından istenebilir. Allah’tan başkasına: “Beni bağışla”, “Bize yağmur yağdır”, “Kâfir topluluklara karşı bize destek ol” veya “Kalplerimizi hidayet et” demek caiz değildir. Ama beşerin gücü yeten konuda yardım istemek bu babdan değildir.” (Mecmuu’l-Fetava 1/329)
Yine şöyle demiştir: “Sünnet şöyle devam edegelmiştir: Hayatta olan kimseden, onun gücünün yettiği başka şeyler talep edilebildiği gibi, dua etmesi de talep edilebilir. Ama gaip olan ve ölü olan mahlûka gelince, ondan bir şey istenmez.” (Mecmuu’l-Fetava 1/344)
Yine şöyle demiştir: “Allah’tan başkasının gücünün yetmediği ve başkasından istenemeyecek şeylere örnek. Yağmuru indirmek, bitki bitirmek, sıkıntıları gidermek, sapıklıktan hidayet etmek, günahların bağışlanması gibi hususlardır. Şüphesiz bütün mahlûkattan hiçbiri bunlara güç yetiremez. Bunlara ancak Allah güç yetirir.” (Mecmuu’l-Fetava 1/370)
Şeyhulislam’dan bu konuda birçok nakiller yaptık. Çünkü heva ve bid’at ehlinin bu konularda karıştırmaları çoktur.
Şeyh Salih Âlu’ş-Şeyh şöyle demiştir: “Hadis, batıl ehlinin iddia ettikleri gibi ölülerden ve benzerlerinden yardım istemeye delalet etmemektedir. Bilakis açık bir şekilde yolu kaybeden kimselerin sesleneceği muhatapların melekler olduğu belirtilmektedir. Onlar kendilerine sesleneni işitirler ve rablerinin izniyle onlara cevap vermeye güç yetirirler. Çünkü onlar onlar yolu kaybetmiş kimselere yol göstermeye imkânları olan dirilerdir. Onlar Allah’ın kullarıdır. Hayattadırlar ve işitirler. Rablerinin kendilerine verdiği imkân ile cevap vermeye güç yetirirler. Bu da ıssız arazide yolu göstermedir. Bu rivayetlerden belli bir şahsa ismiyle seslenmeye delil getiren kimse Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adına yalan söylemiş olur. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü iyi düşünüp anlamamıştır. Bu tavır ise hevâ ehlinin özelliğidir. Bu durum anlaşıldıysa;
Bu rivayet, zayıflığına rağmen kendisiyle amel edilmesi konusunda gevşeklik gösterilen zikirlerdendir. Çünkü dini esaslara uygundur, Kur’an naslarına ve nebevî hadislere aykırı değildir. Sonra, bu konu hakkında delil gelen konuya özeldir. Çünkü bu kıyasın caiz olmadığı bir konudur. Zira akideler ancak tevkif üzeredir. (Sadece vahyin naslarıyla belirlenir.)” (Hazihi Mefahimuna s.56)
Özetle: Yalnızca Allah’ın gücü yeten konular; ölüleri diriltmek, rızık vermek gibi Allah’ın rububiyetine dair özelliklerdir. Bütün bunlar Allah Subhanehu’dan başkasından istenemez. Kim bunlardan bir şeyi Allah’tan başkasından istigase yaparak isterse şirk koşmuş olur.
Mahlûkatın güçlerinin yettiği şeylere gelince, bunları, gücü yeten kimseden istemekte bir sakınca yoktur. Mahlûktan istigasede iki şart vardır: kendisinden istigase yapılan/yardım istenen kimsenin hayatta olması, hazır (orada) olması ve bunu yapmaya kâdir (gücü/imkânı) bulunmasıdır.
Allah en iyi bilendir.
Tercüme: Ebu Muaz
Ebu Muaz’ın notu: Usame b. Zeyd el-Leysî Muslim’in ricalindendir. Buhârî ta’likan ondan rivayette bulunmuştur. Hadisi hasen derecesinden aşağı kalmaz. Bu yüzden el-Elbanî rahimehullah, ed-Daife’de (2/111) yukarıda zikredilen İbn Abbas radiyallahu anhuma rivayeti hakkında; mevkuf olarak isnadı hasendir demiştir. Hafız İbn Hacer Netaicu’l-Efkâr’da merfu rivayeti hakkında hasen demiştir. (Futuhatu’r-Rabbaniye 5/151) es-Sehavî, el-İbtihac’da merfu rivayete hasen demiştir. Heysemi de Mecmau’z-Zevaid’de (no: 17104) “Ricali sikadır” demiştir. Doğrusu, fetvada da zikredildiği gibi mevkuf olarak hasen olmasıdır. Lakin hükmen merfudur. El-Elbani rahimehullah, İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın bunu ehli kitaptan almış olabileceği gibi mücerret bir ihtimal ortaya atarak hükmen merfu sayılmayacağını söylese de, bu iddianın muteber olamayacağı ortadadır. Nitekim bu konuda sahih delil de sabit olmuştur. Bu önemli delil, yukarıda tercüme ettiğim fetvada zikredilmemiştir. Buhârî’nin uzunca rivayet ettiği İbrahim aleyhi's-selâm kıssasında Hacer aleyha's-selâm bir ses işitince:
أَغِثْ إِنْ كَانَ عِنْدَكَ خَيْرٌ
Ey sesin sahibi! Yardım edebilecek güçteysen bana yardım et” diye seslenerek Cibril aleyhi's-selâm’dan yardım istemiştir. (Buhârî 3365)
Fetvada zikredilen rivayet ve benzerleri hakkında el-Elbani rahimehullah şu açıklamayı yapmıştır:
1- İbn Mes’ud radıyallahu anh’den rivayet edilir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Sizden biriniz boş bir arazideyken hayvanı kaçacak olursa: “Ey Allah’ın kulları! Benim için onu tutun, Ey Allah’ın kulları! Benim için onu tutun” diye seslensin. Zira Allah’ın yeryüzünde onu sizin için yakalamaya hazır kulları vardır” Zayıftır. Bkz.: Ed-Daife (655)
Açıklama:
Hafız Sehavi, el-İbtihac Biezkari’l-Musafiri ve’l-Hac” adlı kitabında (s.39) şöyle demiştir: “İsnadı zayıftır. Lakin Nevevi şöyle dedi: “Büyük şeyhlerimizden biri bunu tecrübe etmiştir.”
Derim ki: ibadetler tecrübelerden alınamaz. Özellikle de bu hadiste olduğu gibi gaybî olan konularda!.. Bu hadisin sahih olduğunu tespit için tecrübeye meyletmek caiz değildir! Bu nasıl olsun ki, nitekim bazıları sıkıntılı anlarda ölülerden istigase (yardım isteme) yapmanın caiz olduğu konusunda bu hadise dayanmaktadırlar. Hâlbuki bu katışıksız bir şirktir! Allah yardımcımız olsun.
El-Herevî’nin Zemmu’l-Kelam’da (4/68/1) şu rivayeti en güzel rivayetlerdendir:
“Abdullah b. Mubarek yolculuklarından birinde yolda kayboldu. Ona “zorda kalanın yahut yolunu kaybedenin korktuğu zaman: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin” diye seslenirse yardım görür” haberi ulaşmıştı. Bunun üzerine bu rivayetin isnadına bakmak için bu rivayetin yazılı olduğu cüzü aramaya başladı.” El-Herevî dedi ki: “İsnadını görmeden böyle bir dua yapmayı caiz görmemişti”
Derim ki: İttiba’nın işte böyle olması gerekir.
Güzellikte bunun bir benzeri, Allame Şevkanî’nin Tuhfetu’z-Zakirin’de (s.140) bu konuyla ilgili söylediği şu sözlerdir:
“Diyorum ki: Sünnet sırf tecrübe ile sabit olmaz. Bir kimsenin bir şeyi sünnet olduğuna inanarak işlemesi, o kimseyi bidatçilikten çıkarmaz. Duanın kabul edilmiş olması, kabul sebebinin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olduğunu göstermez. Nitekim Allah sünnete tevessül etmeden dua edenin duasına da icabet etmektedir. O merhametlilerin en merhametlisidir. Bir istidrac olarak (yani kulun derece derece sapması için) duasına icabet etmiş olabilir.”
2- Utbe b. Gazvan radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Sizden biriniz bir şey kaybeder de, kimsenin olmadığı bir yerde yardıma ihtiyacı olursa şöyle desin: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin, ey Allah’ın kulları bana yardım edin” Zira Allah’ın göremediğimiz bazı kulları vardır.” Zayıftır. Bkz.: ed-Daife (656)
Açıklama:
Bu hadis, önceki gibi zayıf olmakla beraber, ölmüş olan Salihlerden ve velilerden yardım istemenin caiz olduğuna dair bir delil bu hadislerde mevcut değildir. Zira her ikisinde de “Allah’ın kulları” ile kastedilenler insan dışındaki varlıklardır. Bunun delili, ilk hadiste geçen: “Zira Allah’ın sizin için onları yakalamaya hazır kulları vardır” sözüdür. Bu hadiste de onlar: “Zira Allah’ın göremediğimiz kulları vardır” sözüyle anlatılmıştır.
Bu nitelik ancak cinlere veya meleklere uyar. Çünkü adeten onları görmeyiz. Nitekim diğer bir hadiste onların meleklerden bir grup oldukları açıklanmıştır. Bezzar, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şu lafızla rivayet ediyor:
Muhakkak ki Allah Teâla’nın yeryüzünde hafaza melekleri dışında, yere düşen her bir ağaç yaprağını dahi yazan melekleri vardır. Issız bir arazide biriniz bir sıkıntıya düşerse: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin” diye seslensin.”
…Eğer sahihse – bu hadis, ilk hadiste “Allah’ın kulları” sözüyle kastedilenin melekler olduğunu tayin etmektedir. Buna ister diri, ister ölü olsunlar, “Gayb erenleri” denilen veliler, Salihler gibi insanlardan veya cinlerden olan Müslümanları katmak caiz değildir. Zira onlarla istigâse (onlardan manevi yardım istemek) ve onlardan yardım talep etmek açık bir şirktir. Çünkü onlar duayı işitmezler, işitseler de buna cevap vermeye ve istekleri yerine getirmeye güç yetiremezler. Bu husus birçok ayetlerde açıkça belirtilmiştir. Bu ayetlerden birisi de Allah Azze ve Celle’nin şu buyruğudur:
O'ndan başka yalvardıklarınız, bir çekirdek lifine bile sahip değildirler. Eğer onlara duâ ederseniz, duanızı işitmezler; işitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet günü sizin ortak koşmanızı inkâr ederler. Her şeyden haberdâr olan Allah gibi hiç kimse sana haber veremez.” (Fâtır 13-14)
Hafız İbn Hacer’in hasen dediği İbn Abbas radıyallahu anhuma hadisini İmam Ahmed kuvvetli görmüş, bununla amel etmiştir. İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, el-Mesail’de (217) şöyle demiştir:
“Babamın şöyle dediğini işittim: “İki defa binekli, üç defa da yaya olmak üzere veya iki defa yaya, üç defa binekli olarak beş defa hac yaptım. Yaya olarak yaptığım haclardan birinde yolu kaybettim. “Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin!” demeye başladım. Ben böyle demeye devam ederken yolu buluverdim.” Veya babam buna yakın bir şey söyledi.” Bunu Beyhaki eş-Şuab’da (2/455/2), İbn Asakir (3/72/1) Abdullah b. Ahmed yoluyla, sahih bir isnad ile rivayet etmişlerdir…”

27 Aralık 2017 Çarşamba

Akidemiz ve Davetimiz

İşte Akidemiz ve İşte Davetimiz
Telif: Şeyh Mukbil b. Hâdî el-Vadiî rahimehullah
Tercüme ve Şerh: Ebû Muâz el-Çubukâbâdî

Kitabı indirmek veya okumak için buraya tıklayın

25 Aralık 2017 Pazartesi

Re’y ve Kıyas Ashabı Bid’at Ehlidir


Hicri 280 yılında vefat eden, İmam Ahmed’in öğrencilerinden Harb b. İsmail el-Kirmani rahimehullah es-Sunne’de (no: 87-88) şöyle demiştir:
“Din ancak; Allah Azze ve Celle’nin kitabı, eserler, sünnetler ve sika kimselerden gelen sahih, kuvvetli ve meşhur haberler ve sahih rivayetlerdir. Sika ve meşhur kimse, sika ve meşhur kimseden rivayet ederek, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e veya ashaba yahut tabiine veya etba’ut-tabiîne yahut sonraki meşhur, kendilerine uyulan, sünnete tutunan, rivayetleri akleden, bid’at ile bilinmeyen, yalanla eleştirilmeyen ve muhalefetle suçlanmayan imamlara ulaşana kadar birbirini tasdik ederek gelmiştir. Onlar kıyas ve re’y ashabı değillerdir. Çünkü dinde kıyas batıldır. Re’y de öyledir, ondan daha batıldır. Dinde re’y ve kıyas ashabı bid’atçi, sapık cahillerdir. Ancak bu konuda güvenilir imamlardan olan seleften rivayet varsa, o rivayeti almak evlâdır.”
Hicri 241 yılında vefat etmiş olan Muhammed b. Abdilaziz rahimehullah şöyle demiştir: “Dinde re’y ve kıyas ashabı sapık bid’atçilerdir. Ümmetin dininden çıkmışlardır. Çünkü dinde re’y ve kıyas ashabı bununla kitabı ve sünneti batıl saymak, ilmi ve rivayeti iptal etmek, kendi görüş ve kıyaslarında teferrüt etmek isterler.” (er-Risaletu'l-Vadıha (2/269)
İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle demiştir: “Re’y (dinde şahsi görüşlere) bakıp da kalbinde fesat oluşmayan neredeyse hiç kimse yoktur.”
Yine şöyle demiştir: “İnsanlara düşen ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen rivayetlere tabi olmak, sahihini sakiminden ayırmak, bundan sonra aralarından ihtilaf yoksa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabının sözlerine bakmak, eğer ashab ihtilaf etmişlerse kitaba bakıp hangisinin sözü kitaba veya Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sözüne uygunsa onu almak, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den veya ashabından gelen bir şey yoksa tabiinin sözlerine bakmak, hangisinin sözü kitap ve sünnete uygunsa onu almak, onlardan sonra gelen insanların çıkardıkları şeyleri terk etmektir.” (Bedaiu’l-Fevaid (5/1428)
Yine Harb b. İsmail el-Kirmani rahimehullah, es-Sunne (no:109) şöyle demiştir: “Re’y ashabı bidatçi ve sapıklardır. Sünnetin ve eserin (seleften gelenlerin) düşmanıdırlar. Onlar dinde re’y, kıyas ve istihsan yapılmasını caiz görürler. Onlar seleften gelen rivayetlere muhaliftirler. Hadisi iptal ederler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisini reddederler ve Ebu Hanife ve onun görüşünde olanları imam edinirler, onların dinini din edinir ve onların görüşüne uyarlar. Hangi sapıklık bundan daha açıktır veya bunun gibidir? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının sözlerini terk edip Ebu Hanife ve ashabının re’ylerine tabi oluyorlar! Sapıklık ve tuğyan olarak bu yeter!”
Taklid ve İttiba Terimleri Hakkında Uyarı: Önceki muhaddisler ve sünnet imamları taklid ile Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından ve onlara uyan selef âlimlerinden gelen eserlere tabi olmayı kastediyorlardı. Şüphesiz bu övülen bir durumdur. Sonrakiler ise taklid kelimesiyle, delilini bilmeden ve seleften rivayet söz konusu olmadan, sözü hüccet olmayan kimsenin sözünü almak manasında kullanmışlardır. Bu ittifakla kınanmıştır. Nitekim İbn Abdilberr rahimehullah gibi bazı âlimler, öncekilerle sonrakilerin taklid kelimesini farklı manada kullanmalarından dolayı karışıklığı kaldırmak için, öncekilerin taklid dedikleri şeye “ittiba” demişler, sonrakilerin taklid tanımını da kınanmış taklid olarak nitelemişlerdir.
Harb b. İsmail el-Kirmani rahimehullah es-Sunne’de (no:89) şöyle demiştir: “Taklidi uygun görmediğini ve dininde kimseyi taklid etmediğini iddia etmek fasık bid’atçinin sözüdür. Allah’ın, rasulünün, dininin, kitabının ve nebisi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin düşmanıdır. Bu sözüyle ancak rivayetleri batıl saymak, ilmi iptal etmek, sünneti söndürmek, re’y, kelam, bid’at ve muhalefet ile tek kalmak ister. Bu görüşte olana Allah, melekler ve bütün insanlar lanet etsin. Bu, bid’atçilerin en pis sözüdür. Çirkinlik ve sapıklığa en yakın olanıdır, hatta sapıklığın kendisidir. Taklidi uygun görmediğini iddia eder, fakat dininde Ebu Hanife, Bişr el-Merisi ve ashabını taklid eder! Allah’ın dininin düşmanlarından hangisi sünnetleri söndürmek, rivayetleri iptal etmek isteyerek taklidi uygun görmediğini iddia eden, fakat dininde ismini verdiğim sapıklık imamları, bid’atlerin öncüleri ve muhaliflerin önderleri olan kimseleri taklid eden kimseden daha çok düşmandır? Bu görüşe Allah gazap eder.”
İmam İshak b. Rahuye rahimehullah şöyle demiştir: “Biz ittiba ashabıyız. Önceki imamlarımızı taklid ederiz. Allah onlara rahmet etsin. Allah’ın kitabında ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde bulunmayan, hiçbir imamın söylemediği bir sözü nakletmeyiz.” Hallal, es-Sunne’de (9712) rivayet etmiştir.
İmam el-Berbehari rahimehullah, Şerhu’s-Sunne’de (no:93) şöyle demiştir: “Şunu iyi bil ki din ancak takliddir. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabını taklid etmektir.”
Yine Şerhu’s-Sunne (no:144)’te şöyle demiştir: “Nefsin hakkında Allah’tan sakın! Sana gereken şey seleften gelen rivayetler, eser ashabı ve takliddir. Zira din ancak takliddir. Yani Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i, ashabı radiyallahu anhum’u ve bizden öncekileri taklid etmektir. Onlar bir karışıklık bırakmamışlardır. Onları taklid et ve rahata kavuş. Eseri ve eser ehlini (seleften gelen rivayetleri) aşma!”
Ed-Darimi rahimehullah, en-Nakz’da (s.298) şöyle demiştir: “Şureyh ve İbn Sirin şöyle demişlerdir: “Esere (seleften gelen rivayetlere) tutunduğumuz sürece sapmayız.” İbrahim (en-Nehai) dedi ki: “İş tamamen önceki duruma uymaktır. Şayet bize onlardan sadece tırnağı yıkadıkları ulaşsaydı onları aşmazdık. Bir kavmi hakir görmek olarak, onların amellerine muhalefet yeterlidir.” Rivayetlere uymak takliddir. Şayet Bişr el-Merisi’nin iddia ettiği gibi kişinin kendisinden önceki fakihlere uyması caiz olmasa, Allah Teâlâ’nın şu ayette zikrettiği ittibanın yeri nedir?: “Onlara güzellikle ittiba edenler” (Tevbe 100) Sahabe, tabiin ve onlardan sonrakilerden gelen rivayetleri ne yapardı? Kişi bunlarla amel etmezse bu rivayetlerin hilafına olarak aklıyla istinbat etmeye kalkmaz mı? O zaman da rivayetler boşa çıkar, haberler gider ve ilim ehlinden ilim talebinden mahrum kalınır, insanlar el-Merisi ve ashabının küfür olan aklî ürünlerine ve imkânsız tefsirlerine sarılırdı…”
İşte önceki ehl-i sünnet muhaddislerin taklid kelimesiyle kastettikleri ancak sözü hüccet olanın sözüne ittibadır. Bu, ehl-i sünnet ile bid’at ehli arasındaki ayrımdır.
Sünnet ehli, seleften rivayet edilen istinbatlara, hangi delilden istinbat edildiğini bilerek uyar, ittiba eder.
Bid’at ehli ise; “Onlar rical ise biz de ricaliz” der ve kendi görüşleriyle istinbat ederek selefe muhalefet ederler yahut re'y ehli olan Ebu Hanife gibi Selef'e muhalefet etmiş sapıkları imam edinerek, delillere aykırı istinbatları taklit ederler.
Ehl-i Sünnetin İmamı Ahmed b. Hanbel rahimehullah kitap ve sünnetten istinbat edilen hükümler hakkında: “Seni senden önce bir imamın bulunmayan meselede konuşmaktan sakındırırım” demiştir. Asrımızdaki bozuk menhec sahipleri İmam Ahmed'in bu sözünü, kendisine hadis ile hüccet getirildiğinde hevâlarına alet ederek kullanmakta ve hadise karşı: "Bu hadisle hangi alim amel etmiş, imamın var mı?" şekllinde sözler söyleyerek sapık bid'atçi Re'y ashabının yolunu tutmaktadırlar!

24 Aralık 2017 Pazar

Sigaranın 7 Faydası daha

1- Zayıflamaya faydası
Sigara içenlerin, içmeyenlere göre kiloları daha azdır. Yeme ve sigaradaki nikotin arasında ters ilişki vardır. Beyindeki doyma merkezini etkilemektedir.
2- Depresyona faydası
Sigara içen birçok kimse, sigaranın mutsuzluğa iyi geldiğini kabul etmiyorlar ve sigaradan kurtulmak gerektiğini düşünüyorlar. Lakin sigaranın mutsuzluğu giderdiği ortaya çıkmıştır. Psikolojik rahatsızlıklara ve depresyona iyi etkileri olduğu ve tedavinin yan etkilerinin atılmasına yardım ettiği açıklandı. Nikotinin beyin kimyasında değişikliklere neden olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır.
3- Unutkanlığa faydası
Sigaranın uzun sürede hafızayı etkilemesi bekleniyor. Lakin tuhaf bir biçimde nikotin beyni koruyor ve kısa sürede hafızayı iyileştiriyor.
4- Kolon iltihabına faydası
Sigara içmek apseli kolon iltihabından koruyor. Sigaranın kolonda diğer bir soruna sebep olması mümkündür. Lakin araştırmalar sigaradaki nikotinin hastalığın seyrini etkilediğini ve bu hastalığın sigara içenlerde görülmesini engellediğini göstermiştir. Yine günlük olarak içilen sigaradaki artışa göre bu koruma da artmaktadır. Sigara içmeyen kimseler de bunun yerine nikotin tabletleri kullanabilirler.
5- Parkinson hastalığına faydası
Parkinson hastalığı yaşlılar arasında yaygın bir hastalıktır ve sigara içmeyen insanlarda daha çok görülür. Çalışmalar, sigara içen yaşlıların parkinson hastalığından %75 oranında daha fazla korunduğunu, sigara içtikten sonra bırakanlar ise bu hastalıktan %50 oranında korunduğunu ortaya koymuştur. Avustralya’da hastalığın ilerleyen aşamalarındaki insanlarda test edilmiş ve sonuç alınmıştır. Ancak bu sonuçların sigarada bulunan nikotin sebebiyle mi, yoksa sigarada bulunan başka bir madde sebebiyle mi olduğunu bilememişlerdir.
6- Kanser hastalığına faydası
Sigara içenlerin menopozdan sonra miyom veya rahim kanserlerinden %30 daha fazla korundukları ortaya çıkmıştır. Bunun sebebi sigarada, hastalık nedeni olan östrojen hormonu karşısında aktif olan bir madde olabilir. Yine sigara cilt kanseri ve tiroitten de korumaktadır.
7- Gebelik zehirlenmesine faydası
Yüksek gebelik basıncı, ya da gebelik zehirlenmesi denilen preeklampsi sorunu gebeler için, doğum esnasında birçok problemlere sebeb olan en önemli sorunlardan biridir. Bununla beraber sigara, normal bir kimsenin basıncını artırır. Hamilelerdeki kan basıncını ise azaltmaktadır. Yani sigara içen bir gebenin basıncı %30 oranındadır. Bu konuda birçok araştırmalar vardır ve söz birliğine ihtiyaç yoktur.
Terüme: Ebu Muaz
 

23 Aralık 2017 Cumartesi

Sigaranın Çok Bilinmeyen Beş Faydası


Bilim adamları sigaranın beş faydasının bulunduğunu tespit etmişlerdir:
Birincisi: Sigara içmek diz ameliyatları ihtimalini düşürür. Bu hususta yapılan son araştırmalar sigara içen erkeklerin diz ameliyatlarına maruz kalmasının, hiç içmeyenlerden çok daha az olduğunu ortaya koymuştur.
Avustralya’da Adelaide Üniversite’sinde yapılan çalışmaya göre; sigara içenler nadiren koşu yapıyorlar. Dizin değiştirilmesine sebep olan ağır obezite gelişmesi ihtimali daha az.
Ayrıca sigara içmek, nikotinin eklem ve kıkırdağın bozulmasını azaltma kabiliyeti sebebiyle osteoporoz/kemik erimesi riskini de azaltmaktadır.
İkincisi: Sigara içmek parkinson hastalığına yakalanma riskini düşürür. Sigara içenlerle parkinson hastalığı arasında garip bir ters ilişki vardır. Sigara içen şahıslar her sigara ile parkinsona yakalanmaktan korunmaktadırlar. Harvard Üniversitesi sorumluları bunun sebebini bilememişlerdir.
Üçüncüsü: Sigara içmek obezite riskini azaltmaktadır. Tütünde mevcut olan nikotin, iştah engelleyicilerden sayılmaktadır. Kilo almak için verilen kurslarda sigarayı bırakmak tavsiye edilmekte, fakat içeriğinde mevcut olan toksik maddeler sebebiyle, zayıflamak isteyenlere tabipler sigarayı tavsiye etmemektedirler!
Dördüncüsü: Sigara içmek, kalp krizi sonra ölüm riskini azaltmaktadır. Sigara içenler, sigarada mevcut olan zehirli tahriş edici maddeler sebebiyle büyük oranda kalp rahatsızlıklarına maruz kalırlar.  Çünkü damarların iç duvarları yağ ve plaklar ile kaplanmaya ve daralmaya müsait olmaktadır. Sigara içenlerin ölüme daha az maruz olmalarını ve kalp hastalığına yakalandıktan sonra tedaviye daha çok cevap vermelerini bu durum açıklamaktadır. Çünkü sigara içenler, içmeyenlerden yaklaşık on sene daha erken bir şekilde kalbin ilk basıncından yardım almaktadırlar.
Beşincisi: Sigara içmek clopidogrel[1] maddesinin artmasına yardım eder. Günlük olarak içilen sigara en azından Clopidogrel etkinliğini artırmaktadır. Zira sigara bileşimindeki maddelerden biri, proteinlerden “Cytochromes” denilen belirli bir türü harekete geçirmekte ve Clopidogrel maddesinin etkinliğini artırmaktadır.

Kaynak: Times, Şam Haber Ajansı

Tercüme: Ebu Muaz
Link: http://www.alalam.ir/news/2012071/%D9%84%D8%A7-%D9%8A%D8%B5%D8%AF%D9%82------5-%D9%81%D9%88%D8%A7%D8%A6%D8%AF-%D9%84%D9%84%D8%AA%D8%AF%D8%AE%D9%8A%D9%86---%D8%AA%D8%B9%D8%B1%D9%81-%D8%B9%D9%84%D9%8A%D9%87%D8%A7---


[1] Klopidogrel Tienopridin grubu olan ve trombositlerin yüzeyindeki ADP reseptörlerini spesifik ve irreversibl (geri dönüşümsüz) olarak bloke eden bir antiagregan (Kan sulandırıcı) ilaç etken maddesidir

Sigaranın Genetik Anemi Hastalığına Faydası


Alman bilim adamları sigara içmenin, bir kişinin nadir bir kan hastalığının belirtilerinden kurtulmasına yardımcı olduğunu doğruladı.

وقال العلماء: “هذه المرة الوحيدة التي ساعد التدخين أحد المرضى على التخلص من أعراض المرض، لقد ساعد التدخين مريضا مصابا بفقر الدم الوراثي من التخلص من أعراض نقص الأوكسيجين في جسمه”. Bilim adamları dediler ki: "Sigara içilmesinin hastalardan birinin hastalığın semptomlarından bir seferde kurtulmasına yardım etti. Sigara içilmesi genetik anemisi olan bir hastanın vücudundaki oksijen eksikliğinin belirtilerinden kurtulmasına yardımcı oldu.”

Bilim adamları şöyle açıkladılar:وأوضح العلماء: “لقد قمنا بمعاينة رجل وابنته مصابان بنوع نادر من فقر الدم الوراثي الذي تسببت به طفرة وراثية معينة، منعت الهيموغلوبين الموجود في كريات دمهم الحمراء من تحرير الأوكسيجين لخلايا الجسم، ومع أن الأب والبنت مصابان بنفس المرض، إلا أن الأعراض كانت أخف بكثير منها عند الفتاة”. "Nadir görülen genetik bir anemisi olan bir erkeği ve kızını muayene ettik. Belirli genler, kırmızı kan hücrelerinde bulunan hemoglobinin, vücut hücrelerindeki oksijeni bırakmasını engelliyordu. Baba da, kız da aynı hastalığa yakalanmışlardı. Ancak babada görülen belirtiler genç kızda olanlardan çok daha hafifti.”

Bilim adamları şunu da eklediler: “Baba ve kızının tıbbî dosyalarını inceledikten sonra babanın uzun süredir sigara içtiğini fark ettik ve sigara dumanıyla vücuduna giren karbondioksitin, kırmızı kan hücrelerindeki hemoglobin ile birlikte kimyasal bir formül oluşturduğunu keşfettik. Bu formül hastalığın bazı semptomlarından kurtulmaya yardım ediyordu.  Dolayısıyla babanın vücudundaki oksijen miktarı, kızının vücudundaki oksijen miktarından yüksekti.”

Sigaranın bu hastaya nasıl yardım ettiğini açıklamış olmalarına rağmen, sigaranın insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini vurgulamışlar, onun sebep olduğu hastalıklar yüzünden yılda milyonlarca insanın öldüğünü, kanser, akciğer hastalıkları, kalp ve damar hastalıklarının ana sebeplerinden biri olduğunu(!) söylemişlerdir.”

Kaynak: Rusya Today sitesi

Link: http://maktaba-amma.com/?p=8091

Tercüme: Ebu Muaz


Uyarı. Bazı videolar çekerek bir şişe içinde sigara dumanı körüklenen pamuğun görüntüsü veya akciğer kadavralarına pompalanan dumanın yaptığı etkiler ile insanların zihinleri bulandırılmaktadır. Allah Azze ve Celle insan vücudunu, kendi bağışıklık sistemini geliştirebilecek kabiliyette yaratmıştır. Bu sebeple sigara tiryakileri, sigaranın dumanını çekmekle bir zarar görmemekte, vücut ihtiyacı olan oksijeni de daha fazla içeri almaktadır. Ölü organlar veya cansız maddeler üzerinde yapılan testleri canlı organa kıyaslamak abestir. Nitekim birçok tiryakilerin akciğer filimlerinde, akciğerlerinin sigara içenlerden dahi daha temiz olduğu gözlemlenmiştir.
 
 

22 Aralık 2017 Cuma

Bid'atçiliğe Hükmetme İle Tekfirin Ayrımı, Abdullah Azzam'ın Durumu


Soru: “İnsanlardan birisi bana senin Abdullah Azzam’ı tekfir ettiğini söyledi. Bu söz doğru mudur, cevabın nedir?

Şeyh Mukbil b. Hadi rahimehullah’ın cevabı: “Tekfire gelince Ehl-i sünnet bundan insanların en uzak olanıdır. Lakin ben onun bid’atçi olduğunu söyledim. Bunu da onun: “Namazı Afgan’lıların kıldığı gibi kılın” dediği bana ulaştığı zaman söyledim ve dedim ki: “Böyle bir söz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine önem vermeyen bir kimsenin sözüdür.” Bu çerçevede ona yüklendim. Lakin Ehl-i Sünnet, müslümanları tekfir etmez. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Kim kardeşine: “Ey kâfir” derse, o kişi dediği gibi değilse bu söz kendisine döner” buyurmuştur.
Ben, tebdî (bid’atçi sayma) ile tekfîr (kâfir sayma) arasında ayrım yapmadığı için bu sözün sahibinin durumuna üzüldüm. Cehaletin bu boyuta varmasına üzüldüm!
Sonra da onlar Allah’a davet edenlerin insanlara meseleyi karışık gösterdiğini iddia ediyorlar! Ben onun (Abdullah Azzam’ın) bid’atçi olduğunu söylüyorum! Yine onun sünnete önem vermeyen birisi olduğunu söylüyorum. Çünkü o koyu bir hizipçidir!
Ama tekfire gelince, hayır! Ben, az önce bahsettiğim gibi, onda bulunan bid’ate rağmen, Allah ona rahmet etsin diyorum.”

Kaynak: Mukbil b. Hadi, Kam’u’l-Muânid, 2/324

Tercüme: Ebu Muaz

21 Aralık 2017 Perşembe

Alimlere Delil Sormak ve Taklid/Şeyh Muqbil b. Hâdi

Soru: Güvendiği bir âlimi taklid eden kimse hakkında İslam’In hükmü nedir? Lakin fetva verdiği konuda ondan delili talep etmiyor ve bu âlimin delilini bilmeden onun görüşüyle amel ediyor. Şayet delili haber verse onun Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olup olmadığını bilemeyeceğini iddia ediyor. Delili sorması gerekir mi, yoksa bu kimse mazur mudur?
Şeyh Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah’ın cevabı: “Ona gereken Allah’ın kitabından veya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sabit olan sünnetinden delili sormaktır. Çünkü Allah Azze ve Celle’nin şu ayetlerinin kapsamına avam da dahildir:
Rabbinizden size indirilene uyun. O’nun dışında dostlar edinip de onlara uymayın. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!” (A’raf 3)
Bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Zira kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra 36)
Taklid cehalettir. Taklid, insanların Allah’ın kitabından ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden uzaklaşmalarının sebebidir.
Rabbu’l-İzzet, Kerim Kitab’ında şöyle buyurur: Hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyin hükmü Allah’a aittir.” (Şura 10)
Herhangi bir şeyde çekişirseniz eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onu Allah’a ve rasulüne döndürün.” (Nisa 59)
Bizler, isabet eden veya hata eden âlim, bilen veya bilmeyen olarak, hakkında ihtilaf ettiğimiz şeyleri Allah’ın kitabına ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine döndürmekle emrolunduk. Başkalarına müdahale ettiği gibi, şeytan âlime de müdahale eder. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini de oku. Bu kimse, kendisini onlardan sıyırıp çıkarmış, bunun üzerine şeytan da onu peşine takmış ve böylece azgınlardan olmuştu. Eğer dileseydik o âyetlerle onu yükseltirdik. Fakat o dünyaya meyletmiş, heva ve hevesine kapılmış. Tıpkı köpek gibi: üzerine varsan da dilini çıkarıp solur: onu bıraksan da dilini çıkarıp solur.” (A’raf 175-176)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kalpler Rahman’ın parmaklarından iki parmağı arasındadır, dilediği evirip çevirir.” Evet, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem böyle buyuruyor, nereden bileceğiz ki o âlim belki tembellik etti veya gevşeklik gösterdi!
Âlimlerin gevşek davranmaları sebebiyle müslümanlara büyük bir belâ girmiştir. Namaz kılan salih Müslümanlardan birçoğu televizyon fitnesine düşmüştür. Zira âlimlerin evlerinde onu görmüşlerdir.[1]
Salih müslümanlardan birçoğu sakal traşı fitnesine düşmüşlerdir. Bunun sebebi bazı Ezher’lilerin sakallarını traş ettiklerini görmeleridir.
Salih müslümanlardan birçoğu hiçbir sebep olmadan öğleyle ikindiyi, akşamla yatsıyı cem ederek kılmaktadır. Bunun yegâne sebebi insanların namazları cem ettiklerini görmeleridir.[2] Bu, taklid sebebiyle muhalefetlere düşmeye engel olmayan bir kapıdır.
O kişi diyor ki: “Avam Allah’ın kitabını ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini anlamaz
Biz de ona diyoruz ki: “Avam Allah Azze ve Celle’nin şu kavlini anlamıyor mu:
Kendiniz için hayırdan neyi takdim ederseniz Allah katında onu hayır olarak ve daha büyük ecir olarak bulursunuz.” Evet, avam şu hadisi anlamıyor mu?:
Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa gecenin yarısını kıyamla geçirmiş gibidir. Kim sabah namazını cemaatle kılarsa bütün geceyi kıyamla geçirmiş gibidir.” Evet, avam şu hadisi anlamıyor mu:?
Cemaatle namazın, tek başına kılınan namazdan üstünlüğü yirmi yedi derecedir.” Avam bunları elbette anlıyor!
Avam arasında sanatkârlıkta uzman olan, arabayı parça parça söküp takan, ziraat işlerinde parmakla gösterilen, mühendis olan kimseler görürsün. Yanımızda ziraat konusunda ziraat bakanından daha uzman olan bazı gençler vardır.
Böylece ancak din hususunda ihmalkârlık ve gevşeklik gösterirler. Bu durum bizi, dinimizi, ona ehil olmayan kimselerden alır hale getirmiştir.
Bedevi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geliyor ve: “Ey Muhammed! Sana soracağım ve sorumun şiddetinden dolayı gönlüne bir şey gelmesin” diyor. Bir diğeri: “Allah için söyle, bunu sana Allah mı emretti?” diyor. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Allah için söyle, bunu sana Allah mı emretti?” diyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Evet” diyordu.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Ensar’dan, Kureyş ile beraber savaşa çıkıp, kâfir ordusu içinde kendilerine gelen bedevilere, hurmadan bir şeyler vermelerini talep edince, Ensardan birisi:
“Ey Allah’ın rasulü! Bu kendi görüşün mü, yoksa Allah katından mı?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Bu ancak benim tarafımdan, size şefkat etmemden dolayı” buyurmuştur. Dediler ki:
“Hayır, vallahi bizler kâfirler iken tek bir hurma dahi vermezdik. Allah bize İslam’ı lütfettikten sonra olmaz.”
Yine onlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Ey Allah’ın rasulü! Muhakkak ki Allah haktan hayâ etmez. Kadın ihtilam olduğu zaman gusletmeli midir?” diyorlardı.
Tabiun da aynı şekilde sahabeye soruyorlardı. Şayet durum, kavmimizin istediği gibi olsaydı bu hayra asla ulaşamazdık. Buhari, Muslim, Ahmed’in Müsned’i bize ulaşmazdı. Şayet: “Dört rekât namaz kıl, şöyle ve şöyle yap” diyorlarsa sermayeden harcıyorlar.
Kişiye delil ile fetva verildiğinde bu tatmin eder ve Allah onu ilmiyle mübarek kılar.
Bir kimsenin sözünü: “Suretler haramdır” diye ezberlediğinde, onun haram olduğunun delili nedir? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Muhakkak ki melekler içinde köpek veya suret bulunan bir eve girmezler” buyurdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah suret yapanlara lanet etsin” buyurdu şeklinde hadisleri ezberlesen fayda ile dönersin. Ama sana: “Suret haramdır” dese, sonra bir diğerine gidersin, o da sana: “Bu hatalı görüştür, o  cahildir, haram olan suretler taştan yontulmuş putlardır, bu resimlere ise suret denilmez” der!
Yine ibadet konusunda sana: “Şöyle ve şöyle yap” derim.
Siz sünnet ehlisiniz! Size fetva sorduğunuz kimseden delili istemekte hırslı olmanızı ve: “Allah Teâlâ şöyle buyurdu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu” diye bir delil olmadan kimseye fetva vermemenizi nasihat ediyorum.”
Kaynak: Kurratu’l-Ayn Fi Ecvibeti Kaidi’l-Alâbî ve Sahibi’l-Adîn (s.13 vd.)
Tercüme: Ebu Muaz


[1] Şeyh Mukbil b. Hadi rahimehullah, Televizyonun haram olduğu görüşünde olduğu için böyle söylemektedir. Lakin doğrusu, televizyon cihazının kendisinin haramlığına dair açık bir nas yoktur. Ancak suret, müzik, erkeklerle kadınların birbirlerini seyretmeleri, yayınların içeriğindeki ifsad edici unsurlar gibi illetler sebebiyle televizyon cihazı dolaylı yollardan haram görülmektedir.
[2] Hiçbir sebep olmadan namazları cem etme hakkında ruhsat sabit olmuştur. Şeyh Mukbil’in burada bu karşı çıkmasında iki ihtimal söz konusudur:,
1- Ya bunun sürekli hale getirilerek ruhsatın bir asıl haline getirilmesi endişesi. Zira asıl olan, her namazın kendi vaktinde kılınmasıdır ve en faziletli olan budur. Nitekim bütün namazları cem ederek kılan bazı gevşek kimseler “Çay deminden, selefî ceminden belli olur” şeklindeki deyimi kullanarak, sanki namazların cem edilmesi ruhsat değil de, daha faziletli imiş gibi bir intibaya sebebiyet vermektedirler. Bu, namazın kendi vaktinde kılınmasındaki fazileti bildiren nasları hafife almaya götürdüğü için tehlikeli bir düşüncedir.
2- Yahut bu konuda delili bilmeden sırf sünnet ehlinden hüsnü zan beslediği kimseleri taklidle bu amele devam edilmesi. Zira delili bilmeden taklid haramdır.
Şeyhin her iki ihtimali de kastetmiş olması münkündür. Allah en iyi bilendir.

17 Aralık 2017 Pazar

Hayvanların ruhu var mıdır?

Cevap: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنْفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي
Hani iznimle çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıyordun, ona üfürüyordun da iznimle bir kuş oluveriyordu.” (Maide 110)
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hayvanları, ruh sahibi olmakla nitelemiştir. Sahihu Muslim’de İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan gelen rivayette Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لا تتخذوا شيئا فيه الروح غرضا
“İçinde ruh olan bir şeyi hedef edinmeyin.”
İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan:
إن رسول الله صلى الله عليه وسلم لعن من اتخذ شيئا فيه الرّوح غرضا
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ruhu olan bir şeyi hedef edinene lanet etti.” Muslim rivayet etmiştir.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ruhu olan canlıların resimlerini yapmaktan yasaklamıştır. Bu yasak, ruhu olan kuş, vahşi hayvanlar, haşerat gibi bütün mahlukları kapsar. Nitekim bir adam İbn Abbas radiyallahu anhuma gelip:
يا أبا عباس إني إنسان إنما معيشتي من صنعة يدي ، وإني أصنع هذه التصاوير ، فقال بن عباس : لا أحدثك إلا ما سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول ، سمعته يقول : مَنْ صَوّر صورة فإن الله مُعَذِّبه حتى ينفخ فيها الروح وليس بنافخ فيها أبدا . فَرَبَـا الرجل ربوة شديدة ، واصفرّ وجهه . فقال : ويحك إن أَبَيْتَ إلا أن تصنع فعليك بهذا الشجر ، كل شيء ليس فيه روح
“Ey Ebu Abbas! Ben geçimimi elimin yaptıklarıyla sağlıyorum ve şu resimleri yapıyorum” dedi. İbn Abbas radiyallahu anhuma dedi ki:
“Sana ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittiğim bir şeyi söyleyeceğim. O’nun şöyle buyurduğunu işittim:
“Kim bir suret yaparsa muhakkak Allah ona ruh üfleyinceye kadar azap eder. Ona da asla ruh üfleyebilecek değildir.” Bunun üzerine adam şiddetli bir şekilde ürktü, yüzü sarardı. İbn Abbas radiyallahu anhuma dedi ki:
“Yazık sana! Mutlaka yapacaksan şu ağaçların ve ruhu olmayan her bir şeyin resmini yap!” Buhârî ve Muslim rivayet etmişlerdir.
Hafız İbn Hacer şöyle demiştir: “Bu hadisten ruhu olmayan ağaç, güneş ve ay gibi şeylerin resmini yapmanın caiz olduğuna delil getirilmiştir.”
Alimler ruhu olanlarla olmayanları şöyle ayırmışlardır:
Ruhu olanlar iki kısımdır.
Bir kısmının akıcı ruhu vardır ki, bununla akıcı kanı olan hayvanları kastederler.
Diğeri akıcı olmayan ruhtur. Bununla da akıcı kanı olmayan sinek, sivrisinek ve benzerlerini kastederler.
Ruhu olmayanlar ise ölülerdir. Kurtubi dedi ki: “Ölülerin, tıpkı odun ve taş gibi, ruhları yoktur.” Elimizde ehli sünnetin imamı İmam Ahmed rahimehullah’ın zikrettiği büyük bir kaide vardır. O şöyle der: “İmamın olmayan bir meselede konuşmaktan sakın!”
Allah en iyi bilendir.

7 Aralık 2017 Perşembe

Deyyus Kime Denir?

Soru: “Kızlarının İslamî olmayan giyimini serbet bırakan kimseye Deyyus ismi verilebilir mi? Kardeşlerimizden birinden şöyle işittik: “Deyyus; sadece hanımını, kızkardeşini zina ederken gören kimse değildir.” Bu kardeş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in münker iş hakkında; “Ailesinde çirkin iş görüp de buna sükût eden deyyustur” hadisini, kadının güzelliklerini ortaya koymasına sükut etmesiyle açıklıyor. Ailesinin zina ettiğini gören kimse hakkında değil diyor. Deyyus kimdir? Ailesinin zina ettiğini gören midir? Nebevî hadiste zikredilen münker nedir?”
Cevap: Ahmed (2/69, 128), İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
ثلاثة قد حرم الله- تبارك وتعالى- عليهم الجنة‏:‏ مدمن الخمر، والعاق، والديوث الذي يقر في أهله الخبث
Allah Tebarek ve Teâlâ cenneti üç kişiye haram kılmıştır: Sarhoş edici içkiye devam eden, ana babasına isyan eden ve ailesindeki kötülüğü kabullenen deyyus.” Heysemi, Mecmau’z-Zevaid’de dedi ki: “İsnadında ismi verilmeyen bir ravi vardır. Diğer ravileri güvenilirdir.”
Taberânî (Mecmau’z-Zevaid 4/327), Ammar b. Yasir radiyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
‏ثلاثة لا يدخلون الجنة أبدا‏:‏ الديوث، والرجلة من النساء، والمدمن الخمر، قالوا‏:‏ يا رسول الله‏:‏ أما المدمن الخمر فقد عرفناه، فما الديوث‏؟‏ قال‏:‏ الذي لا يبالي من دخل على أهله قلنا‏:‏ فما الرجلة‏؟‏ قال‏:‏ ‏التي تتشبه بالرجال
Üç kişi cennete asla giremez: Deyyus, erkekleşen kadın ve sarhoş edici içkiye devam eden kimse.” Dediler ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Sarhoş edici içkiye devam edeni bildik de, deyyus nedir?” Buyurdu ki:
Ailesinin yanına girenlere aldırmayan kimsedir.” Biz:
“Erkekleşen kadın nedir?” dedik. Buyurdu ki:
Kendisini erkeklere benzeten kadındır.” Heysemi Mecmau’z-Zevaid’de dedi ki: “İsnadında mestur raviler vardır. Aralarında zayıf olduğu söylenen kimse yoktur.”
Bezzar ve Taberânî, Malik b. Uhaymir radiyallahu anh’den rivayet ediyorlar: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
لا يقبل الله من الصقور يوم القيامة صرفا ولا عدلا، قلنا‏:‏ يا رسول الله‏:‏ وما الصقور‏؟‏ قال‏:‏ الذي يدخل على أهله الرجال
Allah kıyamet gününde sukur’un ne farzını ne de nafilesini kabul eder!” Dedik ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Sukûr nedir?” Buyurdu ki:
Ailesinin yanına erkekleri sokan kimsedir.” Bunu Buhârî Tarihu’l-Kebir’de (7/304 no:1292) Taberânî (19/294 no:654) Bezzar (Keşfu’l-Estar (2/187 no:1489) rivayet etmişlerdir. Heysemi dedi ki: “İsnadında Ebu Rezin el-Bahilî’yi tanımıyorum. Diğer ravileri güvenilirdir.”
Buna göre, ilk rivayeti düşünen kimse, deyyus kelimesinin, velayetini üstlendiği; eşi, kızı, kızkardeşi ve benzeri kimselerin işlediği kötülüklere göz yuman herkes hakkında kullanıldığını görür. Bu kötülüğün zina veya yabancı erkeklerin önünde avreti açmak, yabancı erkeklerle yalnız kalmak, dışarı çıkarken koku sürünmek ve benzerleri gibi fitneye sürükleyen zina vesileleri hakkında olması fark etmez. Görülüyor ki, bu konuda gelen hadislerin genel kapsamına bunlar öncelikli olarak dâhil olmaktadır. Lakin bu hadislerde açıklaması geçen eleştiriler vardır. Bununla beraber ister ailesinde olsun, ister başkalarında olsun, kişinin bir kötülüğe sükût etmesinin haram olduğu malumdur. Şayet velayetini üstlendiği kimseler hakkında sükût ediyorsa bunun kötülüğü daha şiddetli ve günahı daha büyüktür. Zira özel olarak onların velisidir. Bu sükûtun deyyusluk olarak isimlendirilmesi veya isimlendirilmemesi fark etmez, her halukarda bir münkerdir. Çünkü buna delalet eden âyet ve hadislerin genel ifadeleri vardır. Başarı Allah’tandır. Allah’ın salât ve selamı nebimiz Muhammed’e, âline ve ashabı üzerine olsun.”
El-Lecnetu’d-Daime Li’l-Buhusi’l-İlmiyye ve’l-İftâ Fetva No: 3246
Başkan: Abdulaziz b. Abdillah b. Baz, Başkan vekili: Abdurrazzak Afifî, Üye: Abdullah b. Kuud
Ebu Muaz’ın notu: Lecnetu’d-Daime üyeleri hadis ilmini iyi bilmedikleri için deyyus hakkındaki hadisin tariklerinin eleştirilere uğramış olduğuna vurgu yaparak, Heysemi’nin değerlendirmeleri sebebiyle, hadisin sıhhati hakkında bir şüphe intibaı vermişlerdir. Bu fetva kurulunun üyeleri hadisin tariklerine de hâkim değillerdir. Bu sebeple bu konudaki hadisleri ve isnad değerlendirmelerini aktarıyorum:
Ömer radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
ثَلاثَةٌ لَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ الْعَاقُّ بِوَالِدَيْهِ وَالدَّيُّوثُ وَرَجْلَةُ النِّسَاءِ
Şu üçü cennete giremez: ana babasına isyan eden, deyyus ve erkeklere benzeyen kadın.Bunu Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare’de (1/308) Hakim (1/144) İbn Huzeyme et-Tevhid (761) Taberi Tehzibu’l-Asar’da (1554) Haraiti Mesaviu’l-Ahlak (411) ve Deylemi (2506) hasen bir isnadla rivayet etmişlerdir.
Aynısını İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan: Deylemî (7621) isnad zinciri olmaksızın zikretmiştir.
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
ثَلَاثَةٌ لَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ، وَلَا يَنْظُرُ اللَّهُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ: الْعَاقُّ لِوَالِدَيْهِ، وَالْمَرْأَةُ الْمُتَرَجِّلَةُ -الْمُتَشَبِّهَةُ بِالرِّجَالِ -وَالدَّيُّوثُ. وَثَلَاثَةٌ لَا يَنْظُرُ اللَّهُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ: الْعَاقُّ لِوَالِدَيْهِ، ومُدْمِن الْخَمْرَ، والمنَّان بِمَا أَعْطَى
Şu üçü cennete giremez ve kıyamet gününde Allah onlara bakmaz: ana babasına isyan eden, erkeklere benzeyen kadın ve deyyus. Şu üçüne de Allah kıyamet gününde bakmaz: ana babasına isyan eden, içkiye devam eden ve verdiğini başa kakan.” Bunu Ahmed (2/134) Nesai (2562) Ebu Ya’la (9/408) Bezzar (12/269, 270) İbn Huzeyme et-Tevhid (764-65) Taberani (12/302) Taberânî Evsat (3/51) Ru'yani (1400)Beyhaki (10/226) Beyhaki Şuab (7/412) sahih isnadla rivayet etmişlerdir. Bkz.: Elbani Sahihu’t-Tergib (2366) es-Sahiha (674, 1397, 3099)
 
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
ثَلَاثَةٌ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِمُ الْجَنَّةَ: مُدْمِنُ الْخَمْرِ، وَالْعَاقُّ، والدَّيُّوث الَّذِي يُقِرُّ فِي أَهْلِهِ الْخَبَثَ
Allah şu üçüne cenneti haram kıldı: içkiye devam eden, ana babasına isyan eden ve ailesinin işlediği kötülükleri kabullenen deyyus. Bunu Ahmed (2/69, 128) rivayet etmiştir. Yukarıdaki fetvada zikredilen rivayet budur.
İsnadında ismi belirtilmeyen ravi olsa da, bir önceki rivayetin isnadlarından, burada ismi belirtilmeyen ravinin; İbn Ömer radiyallahu anhuma’nın azatlısı Abdullah b. Yesar el-A’rac olduğu ortaya çıkmıştır. Böylece hadisin isnadı hasendir.
 
Ammar b. Yasir radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ الدَّيُّوثُ وَالرَّجُلَةُ مِنَ النِّسَاءِ وَالْمُدْمِنُ الْخَمْرَ قيل يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا الدَّيُّوثُ؟ قَالَ الَّذِي لَا يُبَالِي مَنْ دَخَلَ عَلَى أَهْلِهِ
Deyyus, erkeklere benzeyen kadın ve içki bağımlısı cennete giremez.” Denildi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Deyyus nedir?” Şöyle buyurdu:
Ailesinin yanına girene aldırmayan kimsedir.” Bunu Tayalisi (642) Beyhaki Şuab (7/412) İbn Huzeyme et-Tevhid (770) İbrahim el-Harbi Garibu’l-Hadis (3/1087) Ebu Nuaym Marife (5219) rivayet etmişlerdir. Sehavî el-Ecvibetu’l-Mardiyye’de (111) zikretmiştir. Hadis sahih ligayrihidir. Bkz.: Elbani Sahihu’l-Cami (3062) Sahihu’t-Tergib (2071, 2367) el-Elbani Cilbabu’l-Mer’e’de (s.146) Ebu Amr b. Muhenned’in el-Muntehab’ından (2/268) nakletmiştir.
El-Lecne’nin fetvasında bu hadis zikredilmiş ve Heysemi’nin: “İsnadında mestur raviler vardır. Aralarında zayıf olduğu söylenen kimse yoktur” sözü geçmiştir. Bahsettiği mestur raviler: Urve b. Muhammed b. Ammar b. Yasir ile babası Muhammed b. Ammar’dır. Tayalisi, İbn Huzeyme, İbrahim el-Harbi ve Ebu Nuaym’ın rivayetlerinde Sehl b. Huneyf’in ailesinden biri – Ebu Ubeyde b. Muhammed b. Ammar – Ammar b. Yasir isnadıyla mutabaat gelmiştir. Ma’mer b. Raşid, Cami’de (1051) Kureyş’ten bir adam yoluyla rivayet etmiştir. Diğer rivayetlerle birlikte hadis sahih mertebesine çıkmaktadır.
Malik b. Uhamir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
لَا يَقْبَلُ اللَّهُ مِنَ الصُّقُورِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ صَرْفًا، وَلَا عَدْلًا قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الصُّقُورُ؟ قَالَ: الَّذِي يُدْخِلُ عَلَى أَهْلِهِ الرِّجَالَ
Allah kıyamet günü “sukûr”un iyiliğini kabul etmez.” Dedik ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Sukûr nedir?” buyurdu ki:
Hanımının yanına erkekleri sokan kimsedir.” Bunu Buhari Tarih (7/304) Haraiti Mesaviu’l-Ahlak (408) Taberani (19/294) Bezzar Keşfu’l-Estar (1489) İbn Ebi Asım, el-Ahad ve’l-Mesani (2639) Ebu Nuaym Marife (6016) Beyhaki Şuab (7/412) İbn Asakir (56/519) rivayet etmişlerdir. Sehavî el-Ecvibetu’l-Mardiyye’de (111) zikretmiştir.
Yukarıdaki fetvada bu hadis de zikredilmiş ve Heysemi’nin: “İsnadında Ebu Rezin el-Bahilî’yi tanımıyorum. Diğer ravileri güvenilirdir” dediği nakledilmiştir. Ebu Rezin el-Bahilî hakkında cerh ve ta’dile dair bilgi zikredilmemiştir. Hadis, diğer rivayetlerle birlikte hasen derecesine çıkmaktadır.
Ebu Said el-Hudrî radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
الْغَيْرَةُ مِنَ الْإِيمَانِ وَالْمِذَاءُ مِنَ النِّفَاقِ قَالَ: قُلْتُ: مَا الْمِذَاءُ؟ قَالَ: الَّذِي لَا يَغَارُ
Kıskançlık imandan, mizâ ise nifaktandır.” Ben:
“Mizâ nedir?” dedim. Buyurdu ki:
Kıskanmayandır.” Diğer rivayette: “Mezâ; deyyustur” şeklindedir. Bunu Bezzar (Keşfu’l-Estar 1490) Abdulhak el-İşbilî Ahkamu’s-Sugra (2/635) İbn Batta el-İbane (925) Deylemi (4326) Kudâi (154) Mervezî Tazimu Kadri’s-Salat (490-492) Ebu Nuaym Sifatu’n-Nifak (180) rivayet etmişlerdir. İsnadındaki Ebu Merhum hakkında ihtilaf vardır. Zeyd b. Eslem’den mursel olarak şahidini: Ma’mer b. Raşid el-Cami (111) Beyhaki (10/225) Beyhaki Şuab (10797) rivayet etmişlerdir. Ravileri güvenilirdir.
El-Haris b. Nevfel radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى خَلَقَ ثَلَاثَةَ أَشْيَاءَ بِيَدِهِ: خَلَقَ آدَمَ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِيَدِهِ، وَكَتَبَ التَّوْرَاةَ بِيَدِهِ، وَغَرَسَ الْفِرْدَوْسَ بِيَدِهِ، وَقَالَ: وَعِزَّتِي، لَا يَسْكُنُهَا مُدْمِنُ خَمْرٍ، وَلَا دَيُّوثٌ. قَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ، قَدْ عَرَفْنَا مُدْمِنَ الْخَمْرِ، فَمَا الدَّيُّوثُ؟ قَالَ: مَنْ يُقِرُّ السُّوءَ لِأَهْلِهِ
Muhakkak ki Allah Tebârek ve Teâlâ üç şeyi eliyle yaratmıştır: Âdem aleyhi's-selâm’ı eliyle yaratmış, Tevrat’ı eliyle yazmış, Firdevsi eliyle dikmiş ve şöyle buyurmuştur:
“İzzetime yemin olsun ki bunda içkiye devam edeni ve deyyûsu yerleştirmem.” Dediler ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Deyyûs nedir?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Ailesinin işlediği kötülükleri onaylayan kişidir.” Bunu İbn Ebi’d-Dunya Sıfatu’l-Cenne (39) Ziyau’l-Makdisi, Sıfatu’l-Cenne (33) Haraiti Mesaviu’l-Ahlak (410) Beyhaki el-Esma ve’s-Sifat (692) rivayet etmişlerdir. Ali radıyallahu anh’den zayıf isnadla şahidini: Deylemi (675) İbn Hacer, Garaibu’l-Multekita (el yazma no: 717) rivayet etmiştir. Ebu Said el-Hudrî radiyallahu anh’den zayıf isnadla şahidini: Darekutni el-Mu’telef ve’l-Muhtelef (2/30) Hatib Muvazzahu Evham (1/539) rivayet etmişlerdir. Bu isnadda Cisr b. Ferkad çok zayıftır.
Netice olarak: Ömer ve İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan gelen rivayetler sahih yollarla gelmiştir. Ammar b. Yasir, Malik b. Uhamir, Ebu Said el-Hudrî ve el-Haris b. Nevfel radiyallahu anhum’den gelen rivayetlerin isnadlarında şiddetli olmayan eleştiriler bulunsa da, sahih yolla gelen tarikler sebebiyle sahih ligayrihi mertebesine çıkmaktadır. Allah en iyi bilendir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)