Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

24 Nisan 2022 Pazar

İmam Buhârî İndinde “Fihi Nazar”ın Manası:

 Hafız el-Iraki’nin iddiasının aksine, İmam Buhârî katında “fihi nazar” terimi “seketû anh” menzilesinde değildir. El-Irakî İmam Buhârî’nin “seketû anh” ve “fihi nazar” sözlerini hadisi terk edilen raviler hakkında kullandığını iddia etmiştir.[1] Yine es-Suyutî de aynısını söylemiştir.[2]

Buhârî, ed-Duafau’s-Sagir kitabında üç yerde; Abdurrahman b. Selman el-Hacrî er-Ruaynî, Amr b. Dinar el-Basrî ve Kutbe b. el-A’lâ b. el-Minhal el-Kufî hakkında “fihi nazar” tabirini kullanmıştır. Muhammed b. Abdillah b. İnsan es-Sekafî hakkında: “Fi hadisihi nazar” demiştir.

Abdurrahman b. Selman el-Hacrî er-Ruaynî’ye gelince, Muslim ve Nesâî ondan rivayet etmişler, İbn Hacer onun hakkında: “Sakınca yok” demiştir.[3]

Amr b. Dinar el-Basrî’ye gelince Tirmizî ve İbn Mâce ondan rivayet etmişlerdir.

Tirmizî dedi ki: “Amr b. Dinar Kahrumani Âli’z-Zubeyr basralı bir şeyhtir. Hadiste kuvvetli değildir. Salim b. Abdillah b. Ömer’den tek kaldığı hadisler rivayet etmiştir.”[4]

Bezzar dedi ki: “O leyyindir. Rivayetlerine başkası iştirak etmemiştir. Nitekim bir topluluk ondan rivayet etmiştir.”[5]

Kutbe b. el-A’lâ b. el-Minhal el-Kûfî’ye gelince el-Iclî onun hakkında dedi ki: “Babasından deve kıssasına dair uzun bir hadis rivayet etti. Gönül ondan hadis yazmaya yatışmaz..”[6]

Görüldüğü gibi bu üç raviden hiçbirisi metruk değildir. Buhârî’nin haklarında “fihi nazar” dediği diğer bazı raviler de şu şekildedir:

1- İshak b. İbrahim b. Nestas: Buhârî bunun hakkında: “fihi nazar”, “fî hadisihi nazar” ve yine “munkeru’l-hadis” dedi.

2- İshak b. el-Haris el-Kûfî: Buhârî bunun hakkında: “fihi nazar” ve “hakkında konuştular” dedi.

3- el-Huseyn b. el-Hasen el-Eşkar el-Fezarî el-Kûfî: Buhârî bunun hakkında: “fihi nazar”, “münker rivayetleri var” ve “mukaribu’l-hadis” dedi.

4- Huyey b. Abdillah b. Şureyh el-Muafiri: Buhârî bunun hakkında: “fihi nazar” ve “fi hadisihi nazar” dedi.

5- Ruşdeyn b. Kurayb b. Ebi Muslim: Buhârî dedi ki: “Muhammed b. Kurayb, Ruşdeyn’in kardeşidir. Fihima nazar.” Yine: “Münker rivayetleri var” ve: “İkisinden de kitaplar yazdım ve onların durumlarını araştırıyorum. (ene nâzirun fi emrihima)” dedi.

6- Zerbiyyu b. Abdillah el-Ezdî: Buhârî bunun hakkında: “fihi nazar” ve “mukaribu’l-hadis” dedi.

7- Seleme b. el-Fadl el-Ebraş el-Ensarî: Buhârî bunun hakkında: “fihi nazar”, “münker rivayetleri var”, “bana zayıf gibi geliyor” dedi. Yine dedi ki: “Bu Seleme’yi bilmiyorum. İshak onu eleştirirdi. Ondan rivayet etmedim.”

Görüldüğü gibi Buhârî bu ravilerden bazısı hakkında hadisi itibar için yazılanlar hakkında söylediği “mukaribu’l-hadis” hükmünü vermiş, bazısı hakkında da hadisi takviye olmayan şiddetli zayıf olduğuna işaret etmiştir. Böylece el-Irakî ve es-Suyuti’nin “Buhârî “fihi nazar” tabirini hadisi terk edilen kimseler hakkında kullanmıştır” şeklindeki iddialarının isabetli olmadığı ortaya çıkmıştır.

Hafız ez-Zehebî, Abdullah b. Davud el-Vasitî et-Temmar’ın hal tercemesinde dedi ki: “Buhârî onun hakkında: “fihi nazar” dedi. O bunu genellikle itham ettiği kimseler hakkında söyler.”[7]

Zehebi’nin “gâliben (genellikle)” sözü, Buhârî’nin bu terimi mutlak olarak yalnızca metruk raviler hakkında kullanmadığını gösteriyor. Demek ki Buhârî bir ravi hakkında: “fihi nazar” demişse bunun anlamı, el-Irakî ve Suyuti’nin iddia ettikleri gibi o ravinin metruk olduğu demek değildir. Nitekim bizzat Buhârî Tarihu’l-Kebir’de (2/318) “Habib b. Salim” hakkında “fihi nazar” dediği halde onun hadisini sahihlemiştir.

Tirmizî dedi ki: “Bize Kuteybe tahdis etti, dedi ki: bize Ebu Avane tahdis etti, o İbrahim b. Muhammed b. el-Munteşir’den, o babasından, o Habib b. Salim’den, o en-Nu’man b. Beşir radiyallahu anh’den şöyle dediğini rivayet etti:

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem iki bayram namazında ve Cuma namazında A’lâ ve Gaşiye surelerini okurdu. Bazen bayram ile Cuma aynı güne geldiğinde bu iki sureyi okurdu.” Muhammed’e (yani İmam el-Buhârî’ye) bu hadisi sorduğumda dedi ki: “Bu sahih bir hadistir.”[8]



[1] Bkz.: et-Takyid ve’l-İzah (s.163)

[2] Bkz.: Tedribu’r-Ravi (1/349)

[3] Takribu’t-Tehzib (s.341)

[4] Camiu’t-Tirmizî (3431)

[5] Keşfu’l-Estar (2/52)

[6] Tarihu’s-Sikat (1389)

[7] Mizanu’l-İtidal (2/416)

[8] Tirmizî İlelu’l-Kebir (1/285, 286)

18 Nisan 2022 Pazartesi

İmsak Vakti Hakkında Muteşabihlere Tutunan Bid’atçiler

 Muhakkak ki namaz vakitlerini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen muhkem hadisler açıklamaktadır. Bu muhkem rivayetlere göre sabah namazının vakti doğu ufkunda enlemesine yayılan fecri sadık ile girer. Bu aynı zamanda oruç tutacak olan kimse için de imsak vaktidir. Sabah namazının vakti ve imsak vakti hakkında sitede birçok yazılar yayınladım ve ilgili rivayetleri çokça zikrettim. Lakin muhkem naslarda sabah namazı ve imsak vakti bütün açıklığıyla ortaya konmuş olmasına rağmen insanlara kör karanlıkta sabah namazı kıldıran ve vaktinden önce imsaka başlatan taguti yönetimler ve onlara uyan işe yaramaz ayak takımı çoğunluk adına nasları eğip büken, bâtıl ehli kalabalıklardan nasip arayan iblis uşakları, meseleyle ilgili açık naslar karşısında ezilince vakit tayini için asla ölçü olmayacak müteşabihlere tutunarak kendilerine uyan hevâ ehli nezdinde “delil üzerelermiş” gibi bir intibâ vermeye çalışarak saptırıyorlar. Aşağıda zikredeceğim bu müteşabihi geberik deccal Ebu Sait Yarbuzi ve sapık akidesini ondan takliden aldıklarıyla besleyen Ebu Emre Hüseyin Alıcı adlı sapıklar da öne sürerek bendelerini kandırmaya yeltenirlerdi. Sabahın vaktini tayin eden apaçık nasların karşısında böylesine cılız bir şüphenin itibar edilecek, ciddiye alınacak hiçbir tarafı olmadığı için buna değinme gereği bile duymamıştım. Lakin bir başka deccal askeri İhsan Şenocak adlı şarlatanın, rivayetin metnine de giydirmeler yapıp hiç alakasız şekilde delil getirmeye çabaladığını görünce hadisin metninin hiç de onun çarpıttığı şekilde olmadığına uyarmak için söz konusu rivayetin metnini ve içerdiği müteşabihliği zikretmek gerekli oldu. Gerçi Şenocak bu sohbeti geçen sene yapmış lakin ben yeni haberdar oldum.

İhsan Şenocak diyor ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabahın sünnetini kıldıktan sonra elli ayet okuyacak kadar bekledikten sonra sabahın farzını kılıyordu…” Sonra Ebu Berze radiyallahu anh’den Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sabah namazında 60 ila 100 ayet arasında okuduğuna dair rivayeti zikrediyor. Sonra İshak Daniş adlı kârîye yüz ayeti ne kadar zamanda okuduğunu sorduğunu ve onun da 40 dakikada okuduğunu söylediğini zikrediyor. Bütün bu zorlamaları, fecir ile güneşin doğuşu arasındaki zamanın çok az olduğunu, bu sebeple insanların ufukta gördükleri fecrin çok geç bir vakitte ortaya çıktığını, dolayısıyla buna itibar edilemeyeceğini iddia etmeye çalışıyor! Böylece konuyla ilgili ayete de (Bakara 187) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının uygulamalarına da açıkça muhalefet ediyor!

Önce zikredilen hadisin metnine bir bakalım:

Enes radiyallahu anh’den: Zeyd b. Sabit radiyallahu anh dedi ki:

تَسَحَّرْنَا مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، ثُمَّ قَامَ إِلَى الصَّلاَةِ»، قُلْتُ: كَمْ كَانَ بَيْنَ الأَذَانِ وَالسَّحُورِ؟ " قَالَ: «قَدْرُ خَمْسِينَ آيَةً»

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sahur yaptık, sonra namaza kalktı.” Dedim ki: “Ezan ile sahur arasında ne kadar zaman vardı?” Dedi ki: “Elli ayet okuyacak kadar.” (Buhârî 1921 Muslim 1097)

Buhârî’nin diğer rivayet lafzı (no 576 ve 1134) şöyledir:

أَنَّ نَبِيَّ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَزَيْدَ بْنَ ثَابِتٍ تَسَحَّرَا فَلَمَّا فَرَغَا مِنْ سَحُورِهِمَا، قَامَ نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى الصَّلاَةِ، فَصَلَّى»، قُلْنَا لِأَنَسٍ: كَمْ كَانَ بَيْنَ فَرَاغِهِمَا مِنْ سَحُورِهِمَا وَدُخُولِهِمَا فِي الصَّلاَةِ؟ قَالَ: «قَدْرُ مَا يَقْرَأُ الرَّجُلُ خَمْسِينَ آيَةً»

“Nebiyullah sallallahu aleyhi ve sellem ve Zeyd b. Sabit radiyallahu anh sahur yaptılar. Sahurlarını bitirdiklerinde Nebiyullah sallallahu aleyhi ve sellem namaza kalktı ve namazı kıldı.” Biz Enes radiyallahu anh’e: “Sahurlarını bitirmeleri ile namaza başlamaları arasında ne kadar zaman vardı?” dedi ki: “Kişinin elli ayet okuyabileceği kadar”

Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr’de (5/116) sahihayn ricaliyle şu lafızla rivayet etmiştir:

تَسَحَّرْنَا مَعَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، ثُمَّ خَرَجْنَا إِلَى الصَّلَاةِ» قُلْتُ: كَمْ كَانَ بَيْنَ الْأَذَانِ وَالْإِقَامَةِ وَالسَّحُورِ قَالَ: قَدْرُ خَمْسِينَ آيَةً

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sahur yaptık sonra namaza çıktık.” Dedim ki: “Ezan, kamet ve sahur arasında ne kadar zaman vardı?” dedi ki: “Elli ayet (okuyacak) kadar.”

Görüldüğü gibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahuru bitirmesi ile ezan yani fecir vaktinin girişi arasındaki zamanın elli ayet okuyacak kadar olduğu ifade edilmektedir. İhsan Şenocak’ın iddia ettiği gibi, sabahın sünnetini kıldıktan sonra elli ayet okuyacak kadar beklemek söz konusu değildir. 

Nitekim bu hadis sahuru geciktirmek ve sabah namazını erken kılmak konusunda delil getirilen hadislerdendir. Bu yüzden el-Begavi rahimehullah Şerhu’s-Sunne’de (2/198) dedi ki: “Bu hadiste oruç için sahuru ertelemenin ve sabah namazını ilk vaktinde kılmakta acele etmenin müstahap olduğuna delil vardır.” 

Bu hadisten sabahın sünnetini kıldıktan sonraki zamanı anlasak da hiçbir önemi yoktur. aşağıda açıklanacak.

Şenocak’ın tutunduğu diğer bir muteşabihlik de “elli ayet okuyacak kadar” zamanı uzun bir zaman gibi anlatmaya çalışmasıdır. Günümüzdeki münafık kârîlerin haram ve bid’at olan, musiki makamlarıyla okuyuşlarına göre vakit belirlemeye çalışıyor! Halbuki bu bid’at okuyuşların söz konusu olmadığı sahabe asrında insanlar bir günden az bir zamanda Kur’ân’ın tamamını hatmedebiliyorlardı. Bu şekilde hızlı okuyuş tedebbür ile okumaya mani olduğu için üç günden az bir zamanda Kur’ân’ı hatmetmek mekruh görülürdü.

Hem bu elli ayetin uzun ayetler mi kısa ayetler mi olduğu da kapalıdır. Mesela Fatiha suresi 7 ayettir, normal ve tecvide uygun bir okuyuşla iki dakika içerisinde Fatiha suresini kişi 8 defa okur. Yani iki dakikada 7x8: 56 ayet okumuş olur!

Böylesine kapalılıklar içeren bir müteşabihi, hem de yeri dışında, hiç alakasız yerde kullanarak, konuyla ilgili apaçık muhkem nasları terk etmeye kendilerini zorlayan şey ahmaklık değilse, hevâya uymaktan başka bir şey değildir!


İbn Receb, Fethu’l-Bari adlı Buhârî şerhinde 576 nolu hadisin şerhinde (4/423 vd.) şöyle demiştir:

Nesâî hadisi Enes radiyallahu anh’den şu lafızla rivayet etti:

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَذَلِكَ عِنْدَ السُّحُورِ: «يَا أَنَسُ إِنِّي أُرِيدُ الصِّيَامَ، أَطْعِمْنِي شَيْئًا»، فَأَتَيْتُهُ بِتَمْرٍ وَإِنَاءٍ فِيهِ مَاءٌ، وَذَلِكَ بَعْدَ مَا أَذَّنَ بِلَالٌ، فَقَالَ: «يَا أَنَسُ، انْظُرْ رَجُلًا يَأْكُلْ مَعِي»، فَدَعَوْتُ زَيْدَ بْنَ ثَابِتٍ، فَجَاءَ، فَقَالَ: إِنِّي قَدْ شَرِبْتُ شَرْبَةَ سَوِيقٍ وَأَنَا أُرِيدُ الصِّيَامَ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «وَأَنَا أُرِيدُ الصِّيَامَ»، فَتَسَحَّرَ مَعَهُ، ثُمَّ قَامَ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ، ثُمَّ خَرَجَ إِلَى الصَّلَاةِ

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahur anında buyurdu ki: “Ey Enes! Ben oruç tutmak istiyorum. Bana bir şeyler yedir.” Bunun üzerine ona hurma ve içinde su bulunan bir kap getirdim. Bu Bilal radiyallahu anh’ın okuduğu ezandan sonra idi. Buyurdu ki: “Ey Enes! Benimle beraber yiyecek birine bak.” Bunun üzerine Zeyd b. Sabit radiyallahu anh’ı çağırdım, o da geldi ve dedi ki: “Ben sevik çorbası içtim ve oruç tutmak istiyorum.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Ben de oruç tutmak istiyorum.” Bunun üzerine beraber sahur yaptılar. Sonra kalktı ve iki rekat namaz kıldı. Sonra namaza çıktı.” (Nesâî 2167)

Buhârî’nin hadisi bu bölümde zikretmesinin sebebi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sabah namazını fecrin alaca karanlığında kıldığına delil getirmektir. Zira sahur yapmış, sonra namaza kalkmıştır ve sahuru ile namazı arasında ancak elli ayet okuyacak kadar zaman vardır. Rivayetlerin çoğunluğu sahur ile namaz arasında ancak bu kadar vakit olduğunu göstermektedir. Buhârî’nin sıyam bölümünde tahric ettiği rivayette; ezan ile sahur arasında bu kadar zaman olduğu geçmektedir. Bu da sahurun Bilal radiyallahu anh’ın okuduğu ezandan elli ayet okuyacak kadar zaman sonra yapıldığını açıkça ifade etmektedir. Ma’mer’in rivayetinde: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahuru ile mescide sabah namazı için çıkması arasında sabahın iki rekat sünneti dışında bir şey yoktu” şeklindedir. Bu da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in o gün sabah namazını fecir doğduğu zaman kıldığına delalet eden şeylerdendir. Nitekim Huzeyfe radiyallahu anh Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den Zeyd radiyallahu anh hadisinin benzerini rivayet etmiştir. Lakin bu rivayet sahurun geciktirilmesine delil getirilmiştir. Çünkü o fecirden sonradır. Asım, Zirr b. Hubeyş’ten şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Sahur yaptım, sonra mescide gittim. Giderken Huzeyfe b. el-Yeman radiyallahu anh’ın evine uğradım ve yanına girdim. Bana süt sağmamı emretti, ben de bir tabağa süt sağıp getirdim. Sonra: “Yaklaş ve ye” dedi. Ben de: “Ben oruç tutmak istiyorum” dedim. O da: “Ben de oruç tutmak istiyorum” dedi. Bunun üzerine yedik, içtik ve mescide geldik, namaz için kamet okundu. Huzeyfe radiyallahu anh dedi ki: “Bütün bu yaptıklarımı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de yaptı.” Ben: “Sabah olduktan sonra mı?” dedim. Dedi ki: “Evet, sabah olmuştu ancak güneş doğmamıştı.” Bunu İmam Ahmed rivayet etmiştir. Nesâî ve İbn Mâce Huzeyfe radiyallahu anh’ın şöyle dediğini rivayet ettiler: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sahur yaptığımda gündüz idi ancak güneş doğmamıştı.”

Nitekim bu Huzeyfe radiyallahu anh’den başka bir yoldan da rivayet edilmiştir. El-Cuzecanî dedi ki: “Bu hadis ilim ehlinin anlamakta zorlandıkları bir hadistir.” Nitekim aralarında en-Nehaî ve başkalarının da bulunduğu Kufe’lilerden bir topluluk bu hadisi semada fecir doğduktan sonra aydınlık yeryüzüne yayılıncaya kadar sahur yapmanın cevazına yorumlamışlardır. İbn Abbas radiyallahu anhuma ve başkalarından aydınlık dağ başları üzerine yayılıncaya kadar sahur yapmanın cevazı rivayet edilmiştir. Onlardan bunu rivayet edenler güneş doğuncaya kadar sahur yapmanın mubah olduğunu söyleyerek hata etmişlerdir. Bir taife Huzeyfe radiyallahu anh hadisinin İslam’ın ilk zamanlarında olduğunu, sonra nesh edildiğini iddia etti. Sonrakilerden bazıları Huzeyfe radiyallahu anh hadisini fecrin doğuşuna dair galip zan ile yetinilmeyip bundan kesin emin oluncaya kadar yemeye devam etmenin caiz olduğuna yorumladılar. Nitekim Ahmed ve başkaları bunu ifade etmişlerdir. Zira yemenin haram olması fecrin açıkça ortaya çıkmasıyla olur. Nitekim Ali radiyallahu anh sabah namazını kıldıktan sonra: “İşte şimdi beyaz iplik siyah iplikten fecr ile ayrıldı” demiştir. Çünkü kendisi fecrin doğup sabah namazı vaktinin girdiğine dair galip zannıyla namaza başlamıştı. Alimlerin çoğunluğunun görüşü açıklandığı gibidir. Buna göre fecrin doğduğuna dair kesin kanaat olmayıp galip zan oluşursa sabah namazını kılmanın caiz olduğu vakitte sahur yapmak caizdir.

Huzeyfe radiyallahu anh hadisini bu şekilde yorumlarsak onlar fecrin doğduğundan emin olmadıklarından yemeye devam etmişlerdir. Namaza başlamaları ise fecrin doğduğuna kesin kanaat ettikleri zaman olmuştur. Allah en iyi bilendir.

Hanbel (b. İshak), İmam Ahmed’den şöyle dediğini rivayet etti: “Fecir aydınlanır ve doğduğu açıkça belli olursa namaz helal olur ve oruç tutacak kimseye yeme içme haram olur.”

Bu da dolaylı olarak gösteriyor ki, vaktin girdiğinden emin olmadıkça namaza başlamak caiz olmaz. Nitekim İbn Abbas radiyallahu anhuma ve seleften daha başkalarından sabah namazının vaktinin oruçluya yeme içmeyi haram kılmayı gerektirdiğini söyledikleri rivayet edilmiştir.

İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan merfu (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e dayandırılan) hadiste Cibril aleyhi's-selâm’ın Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e (Namaz vakitlerini öğretmek üzere geldiği) ilk gün sabah namazı vaktini; oruçluya yemenin haram olduğu vakit olarak açıklamıştır.

Buhârî Hac bölümünde İbn Mes’ud radiyallahu anh’den, Müzdelife’de fecir doğduğu zaman şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Muhakkak ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu vakitte bu namazı ancak bu mekanda ve ancak bu gün kıldı.”


14 Nisan 2022 Perşembe

Sahih Hadisler Kulliyatı Çıktı

 


8 Cilt şamua kağıt olarak 250 takım baskısı tamamlanmıştır. Hamd ve minnet Allah'adır. Kitabın basılmasında ve hadisle amel eden müslümanlara ulaştırılmasında katkısı geçen kardeşlere Allah hayırlı karşılık versin.

12 Nisan 2022 Salı

iktibas: KORONANIN ASIL AMACI BU ÇİPLER Mİ?

 


“Erkekliği yok eden korona, çipli ilaç ve aşılar!”

5gvirusnews haber Merkezi İstanbul / 12 Nisan 2022

Bazı yazılar vardır, yazıldıkları zamanda değil de sonraki zamanda çok daha iyi anlaşılır. İşte o yazılardan birisini de Gerçek Hayat Genel Yayın Yönetmeni Can Kemal ÖZER tarafından  23 Mart 2020 tarihinde  yani plandemiden 12 gün sonra yazılmış bir yazısı olduğunu söyleyebiliriz. ÖZER’in yazısının başlığı, “Erkekliği yok eden korona, çipli ilaç ve aşılar!”

Yazısı ise;

Davos’un Türkçe propagandisti Cüneyt Zapsu’nun Bloomberg’e verdiği mülakatın sosyal medyadaki dolaşımını siz de görmüşsünüzdür. “Filmlerde gördüğünüz şeylerin hepsi gerçek olacak” diyen Zapsu’nun büyük bir heyecanla Türklere anlattığı yahut pazarladığı şey, işte gerçek oldu.

Aslına bakarsanız Zapsu’nun söylediklerini sadece filmleri değil genetik mühendislik yahut biyo-teknoloji ile ilgili gelişmeleri takip edenler biliyordu. 2010’da Tapınakçılar’ın kurduğu şeytanilerin merkez üssü İsviçre’de büyük baronların kontrolündeki Novartis, ‘Sensor Based Drugs’ adını verdiği sensörlü/çipli ilaç ve aşılar geliştirdiğini duyurmuştu. Bir yıl kadar sonra ise tıp çevrelerinin Vatikan’ı FDA, ‘Sensor Based Drugs’ adıyla Novartis ilaçlarını ruhsatlandırdı.

Yutturulan bu sözde ilaçlar, mide asidi ile aktive oluyor ve ardından kablosuz haberleşme başlıyor. ‘Strategic Program Director, Data42’ adı verilen Microsoft’un da işin içine dâhil olduğu yeni proje/ler çok büyük medikal buluş veya devrim olarak takdim ediliyor. Erken teşhiste kolaylık gibi pazarlanan iş, uzun zamandır Pentagon’un da gündeminde. ABD, askerlerini bir robot gibi uzaktan kontrol edip yönlendirmeye çalışıyor. Aynı meseleyle Çin’in de ilgilendiği bir sır değil.

Vücuda yerleştirilen bu çipler, herkesin kimliği yerine geçecek, herkes böylece kontrol altında tutulacak, çip takılmayı reddedenlere sağlık sigortası yapılmayacak, bankada hesap açılmayacak. Yani bütün dert insanın robotlaştırma usulleriyle kontrolü. Ya gönüllü teslim olacağız, ya genetiği değiştirilmiş virüsler aracılığıyla teslim alacaklar yahut da direnip özgür kalacağız.

‘Taş devrinden sonra nasıl bizim cinsimiz yaşayabildi?’ diyerek evrime inancını izhar eden Zapsu, “Çok değil 15-20 sene sonra insanların bambaşka bir cins haline gelme durumu var. Bu, şu anda yaşadığımız son normal insan jenerasyonu…” diyor ve son yılların şişirilen Yahudi’si Yuval Noah Harari’den örnekler veriyordu. Belli ki vicdansız teröristlerin fikirlerini yayacaklardan biri de Harari’nin kitapları olacaktı ve öyle olmaya devam ediyor.

Davos’ta yaygınlaştırılması kararlaştırılan ID2020 adlı proje ise, insanı insanlıktan çıkarıp ID’si üzerinden güdecekleri robot insan olmanın başlangıcı olan dijital kimlikmiş.

Silikon ve metal karışımından oluşan, kablosuz haberleşme sağlayan yani RF / Wi-Fi özelliğine sahip ilaç ve aşılar ise geleceğin hırsızı bir teknoloji. Kılıçtan keskin bu sözde ilaç, daha gerçekçi ifadeyle biyo-nanogenetik silah, bir saç kılından 10 kat daha ince. Yani bir saç kılı 50 mikro milimetre iken, bunlar 5 mikro milimetre. Bu yüzden çıplak gözle görülmesi mümkün değil.

İnternetin IP ve cep telefonlarının IMEI numarası gibi her biri özel bir ID/IP’ye sahip. Bunu yutan kişilerin bedenleri ve muhtemelen beyinleri, cep telefonu teknolojisi ile uzaktan yönetilebilir hâle getiriliyor. Kimse bunun üzerine kafa yormuyor. Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ, bu teknolojinin Türkiye’de uygulanması gerektiğini söylemişti. Türkiye’de süreç ne aşamada bilmiyoruz.

İlk olarak organ nakli olan ve organ yetmezliği yaşayanlar için kullanılacağı duyurulan bu teknoloji, artık herkes için geçerli. Hatta hasta olmanıza bile gerek yok. Bebeğinize aşı yaptırdığınızda yahut yarın korona aşısı diye önünüze konulacak olan yeni biyo-nanogenetik ilaç/aşı/silah, haberiniz bile olmadan size de enjekte edilebilir.

Sonrası basit…

Cep telefonunuza bir mobil uygulama yükleyeceksiniz. Cihazınıza, size enjekte edilen ‘Sensor Based Drug’un ID numarasını girdiğinizde işlem tamam. Projenin sahiplerinin sizi izlemesi için buna da gerek yok. Size ait ID zaten düşmanınızca biliniyor ve bu yeni düşman 5G teknolojisi ile hücrelerimize kadar girecek internet sayesinde. Artık sizi birileri uzaktan izleyip dilediğinde müdahale edecek. Pazarlama bahaneleri ise “Hastaneye gitmeyeceksiniz, kan ve diğer değerlerinizin kontrolü, ilaçlarınızın dozu otomatik ayarlanacak” vs.

Bu hususla ilgili 2012 yılında Popular Science dergisinde yer alan bir haberde, David H. Koch Enstitüsü Başkanı Prof. Robert Langer’ın geliştirdiği küçük silikon çiplerden oluşan bir ilaç kaynağı cihaz duyurulur. Haberde “İlk olarak kemik erimesi hastalığı olan kadınları kapsayan çalışmada, kablosuz mikroçipler başarılı bir şekilde hastalara günlük ilaçlarını verdi. Gelecekte herkesin vücuduna yerleştirilecek olan bilgisayarlı dispanserler, eczane ve doktorun yerini alacak. Vücudunuzdaki bu cihaz, kanınıza uygun dozda ilaçları otomatik olarak dağıtacak. Bu küçük kablosuz çipler, ağrıyı ve rahatsızlığı azaltacak ve butona basılmasıyla hastalar ihtiyacı olan ilacı tam olarak uygun dozda alacaklar. Gerektiğinde uzaktan aşılanabilecekler” deniliyordu.

Dikkat edin, bilim kurgu filminden değil, başlamış bir uygulamadan söz ediliyor!

‘İSRAİL ASKERLERİNİN DERİSİNDE ÇİP VAR’

HAMAS’ın askeri kanadı İzzettin El Kassam Tugayları, 2014’de benzer bir teknoloji ile ilgili açıklama yapmış ve bir de görüntü paylaşmıştı. Açıklamaya göre Hamas, rehin alınan İsrail askerlerinin derilerinin altında elektronik çip tespit eder. İsrail, kaçırılan veya esir alınan askerlerinin yerini bu çipler sayesinde biliyor. Hamas, çipleri deri altından çıkarınca İsrail çaresiz kalır. Ancak bu teknoloji çok gerilerde kaldı. Şimdi kanınızda dolaşan ancak kimsenin yerini tespit edemediği internete bağlı gözle görülmesi imkânsız aygıtlar var.

KORONANIN ASIL AMACI BU ÇİPLER Mİ?

Dünya Sağlık Teşkilatı’nın eski uzmanlarından Peter Koenig’e göre, bu salgının bir amacı da çipli ilaç ve aşıları yaygınlaştırmak. Yani Davos’ta kararlaştırılan ID2020’yi hayata geçirmek. Ona göre, bu son pandemi harekete geçmek için süper bir katalizör görevi görecek. Bütün bunlar afaki şeyler değil. Hepsi resmi siteleri id2020.org’da zaten anlatılıyor. Mühim olan olup biteni doğru tahlil edebilmek, devlet ve millet olarak gereken tedbiri alabilmek.

Koenig’e göre, korona virüsü aşısı tüm ülkelerde zorunlu tutulacak ve herkes bu aşıda bulunan nano teknoloji ürünü kimlik çipleriyle kayıt altına alınacak. Yani Sensor Based Drug ile… Köşeye sıkışan devletler de çareyi bunda arayacak… Hatta ‘önce bize ver’ diye yalvar yakar olacak.

Dahası bu uygulama, Türkiye’nin birkaç katı nüfusa sahip ve Hasan Sabbah geleneğinin devamı olan Thug terör örgütünün yönetimindeki Bangladeş’te başlamak üzere. Peter’in yazısında göreceğiniz üzere, 2020 Ocak ayındaki Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nda alınan karar gereği, Bill Gates’in başkanlık ettiği “Küresel Aşı Birliği” ve destekçilerinin öncülüğünde ID2020’nin yani “Dijital Kimlik Programı Projesi” ilk olarak Bangladeş’te uygulanacak.

İNSANLAR NASIL İKNA EDİLİYOR?

İkna etmenin en kolay yolu korkutmak! Kimini sağlıkla, kimini ölümle, kimini makamla, kimini de parayla.

“Bu hapı yutarsanız koronadan kurtulacaksınız, bu aşıyı olursanız korona olmayacaksınız, olsanız bile doktorunuz anında haberdar olacağı için acil müdahale ile kurtulacaksınız” denilince kaç kişi itiraz edecek? Çok az öyle değil mi? Çokları zaten bunu bekliyor.

Kimileriyse Bitcoin gibi sanal varlıklarının, banka hesaplarının hacklenmesinin derdinde. Onlar için de çare var. “Güvenilir bir kimlik oluşturma: Blockchain ID” adlı çalışmada “Kimsin” diye sorulup, “İster uçağa biniyor, ister banka bakiyemizi kontrol ediyor, isterse bir kamu hizmeti faturası ödüyor olsak da, düzenli olarak kim olduğumuzu ispatlamamız gerekiyor. Ancak, dünya genelinde 1 milyardan fazla insan kim olduklarını kesin olarak ispat edemez. Ayrıca her yıl sadece 15 milyondan fazlası kimlik hırsızlığının kurbanı oluyor. Bunu akılda tutarak, kuruluşlar ve bireyler için kimlik yönetimini modernize etmek maksadıyla benzersiz bir dijital kimlik prototipi geliştirdik. Blockchain ve biyometri gücünden yararlanan sistem, dijital kimliklerin oluşturulmasını, izlenmesini ve korunmasını daha verimli, kullanıcı dostu, güvenli ve dolandırıcılığa daha kapalı hâle getiriyor” diye cevaplanıyor bu suâl.

Damarlarınızda dolaşacak internete bağlı bu nano teknoloji ürünü ile parmak izleriniz, ses, yüz ve iris verileriniz üzerinde bir ID oluşturuluyor. Sonrasında hesaplarınız güvenli(!). Peki ya siz?

Hesaplarınızı güvenlik altına aldırırken beyninizin hacklenmesi için tüm kapıları ardına kadar aralayıp, anahtarı da hırsıza veriyorsunuz. O hırsızın kim olduğunu söylemeye gerek yok değil mi?

BU PATRONLARI KİM YEDİ?

Medyaya yansıyan bilgilere göre dünya korona ile korkutulurken, Davos sürecinde SAP CEO’su Bill McDermott 10 Ekimde, Renault’un CEO’su Thierry Bollore’nin 11 Ekimde, McDonald’s CEO’su Steve Easterbrook 4 Kasımda, T-Mobile’ın CEO’su John Legere 19 Kasımda, Circle CEO’su Sean Neville 5 Aralıkta, Turvo CEO’su Eric Gilmore 14 Aralıkta, BMW Group’un CEO’su Harald Krueger 31 Aralıkta, Google’ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin 3 Ocakta, Seat’ın CEO’su Luca Meo 8 Ocakta, Boeing CEO’su Dennis Muilenburg 13 Ocakta, IBM CEO’su Ginni Rometty 31 Ocakta, Linkedln CEO’su Jeff Weiner 6 Şubatta, Credit Suisse’in CEO’su Tidjane Thiam 7 Şubatta, Tendermint Labs’ın başkanı Zaki Manian 19 Şubatta, Walt Disney’in CEO’su Bob Iger 26 Şubatta, Harley Davidson’un CEO’su Matthew Levatich 2 Martta, Nokia’nın CEO’su Rajeev Suri 3 Martta olmak üzere yaklaşık 1700 büyük şirketin genel müdürü veya yönetim kurulu başkanı görevlerinden “kendi istekleri” ile el çektiriliyor.

Görevlerinden el çektirilenlerden biri de, Microsoft’un Yönetim Kurulu Başkanı, dünyanın en zengini diye pazarlanan Bill Gates’miş. LSD (Lizerjik asit dietilamidi) bağımlısı Gates istifasından sonra “zamanının tümünü aşı çalışmalarına ayırmak” istediğini açıklamış.

Norveç’teki milyonlarca tohumun saklandığı depoyu da yönetmekte olan şeytanîlerin Gates’i, Çin’deki korona salgınından sadece 2 ay önce de Davos Dünya Ekonomik Forumunda ilaç şirketleri ile düzenlediği salgın tatbikatında, dünyada 65 milyon kişinin yakında ortaya çıkacak bir hastalıktan öleceğini dile getirmiş.

O halde şimdi soralım…

Bu büyük şirketlerin yöneticilerinin birkaç ay içinde görevlerinden el çektirilmelerinin sebebi ne olabilir? Hangileri hangi stratejik görevlere getirilecekler?

Bill Gates, Çin’de korona görülmeden, koronadan 65 milyon kişinin öleceğini niçin söyledi? Bu virüsü yayan kuruluş Bill Gates Vakfı mı? Bu suâllerin cevabı için zamana ihtiyaç var gibi gözükse de, görebilen için belli…

ERKEKLİĞİ YOK EDEN VİRÜS

Kissinger, Bill Gates, David Rockefeller, Waren Buffed gibi isimlerle, Harvard rektörünün evinde yaptıkları toplantı sonrasında açıklama yapan CNN’in patronu Ted Turner, “225 milyon insandan oluşan bir dünya kurguluyoruz / arzuluyoruz” demişti.

Turner’in cümlesini akılda tutarak, Çin rejiminin resmi yayın organı China Daily gazetesinin Wuhan Tongji Hastanesi yetkililerinin yaptığı testlerle ilgili haberini okuyalım şimdi de. Gazete, covid19’un da kabakulak gibi erkeklerde kısırlığa yol açtığı sonucuna vardıklarını yazdı. Habere göre Çinli doktorlar, virüsün erkek üreme organlarında hasar oluşturabileceğini, virüsün bulaşıp da iyileşen hastaların sperm kalitesinin ölçülmesi gerektiği ikazında bulunuyor.

Nüfusun çokluğundan dert yanan iblislerin fizikî ve aklî engeli olanlar, yaşlılar ve doğurgan kadınların ortadan kaldırılması fikrini söyleyip sahnelemeye başlamalarının üzerinden tam iki asır geçti.

Bu soysuzluğun yeni fikir babası Yahudi Henry Kissinger’in yetiştirmeleri çok daha ötesini yapıyor. Bugün dünyada üç veya dört evli çiftten biri çocuk sahibi olamıyor. Sizce sebebi ne? Unutmayın, satanist baronlar insanlıktan kurtulmak için her türlü kötülüğe hazır.

Bill Gates liderliğinde yürüttükleri aşılama bundan sonra yeni laboratuvar yapımı virüs salgınları ile sürecek. Kendi tedbirlerini alamayan devletlerin işi çok zor.

Dünya Sağlık Teşkilatına göbekten bağlı mevcut sağlık politikaları, tıpçılar ve bilim kurulları ile bu iş daha ileri taşınamaz ve kalıcı tedbirler alınamaz. Türkiye ivedi olarak ilaç ve aşı politikalarını değiştirmek, geleneğe dönmek, Osmanlı usulü aşı ve serum üretmek, bitki tabanlı ilaçlara geri dönmek zorunda. Aksi halde ne bu soyguna para yeter, ne de başkasından medet umarak salgınlardan korunulabilir.

Meselelerin sadece tıbbî olmadığı; ilmin, siyasetin, aklın ve tıbbın bir arada çalışmak mecburiyetinde olduğunu görmek zorundayız.

DSÖ’YE GÜVENEBİLİR MİYİZ?

14 Ocak 2020’de virüsün insandan insana bulaştığının bir delili olmadığı yönünde twit atan DSÖ, bir ay sonra kendi koyduğu kâideleri yok sayarak, pandemi ilan edecek kadar çılgın bir taşeron. Şeytanîlerin maskarası bu kurum, şimdi de aşıların hazır olduğunu söylüyor.

“Kılavuzu karga olanın…” diye meşhur bir sözümüz vardır. İşte DSÖ’ye güvenmek de böyle bir iş. 2009’da domuz gribi palavrası piyasaya sürüldüğünde DSÖ Başkanı Dr. Margaret Chan, ABD nüfusunun yüzde 40’ının domuz gribinden etkilenebileceğini, dünyada ise yüzbinlerce hatta milyonlarca insanın öleceğini söylemişti.

Devreye giren Dünya Bankası domuz gribinin maliyetinin 3 ila 4,4 trilyon dolar arasında olduğunu, beklentide 142 milyon, iyimser rakama göre ise 70 milyon kişinin öleceğini söylüyordu. Türkiye’de ise dönemin Sağlık Bakanı, “Eğer domuz gribi aşısı yapılmazsa 21 milyon kişi hastalanacak ve 5 bin 300 kişi hayatını kaybedecek” demişti. Eski bir sağlık bakanı ise görevdeki bakan için “İzlediği strateji doğru değil; Azrail’in Türkiye temsilcisi gibi konuşuyor” diye göstermişti tepkisini. Hırçınlaşan bakan, politikalarını eleştiren eski bakanı dövmeye bile kalkışmıştı. TBMM kürsüsünden bu fakirin adı da zikredilerek halk sağlığını tehdit ettiğimiz ilan edilip hakkımızda suç duyurusu yapılacağını söylemişti.

Neticede ne oldu?

Nihayetinde domuz gribi salgınının bir yalan olduğu ortaya çıktı. O gün de okullar tatil edilmiş, insanlar evlerine kapatılmış, ekonomi büyük hasar almıştı. Bugün ile o gün arasında hiçbir fark yok. Yani film 2005’de kuş gribi, 2009’da domuz gribi olarak vizyona girmişti. 2020’de ise yeniden gişe yapmaya başladı ve bu kez eski tecrübeden hareketle daha profesyonelce ilerliyorlar. Erdoğan o gün “Ben aşı olmayacağım” dedi. DSÖ Başkanı da aşı olmadığını ve olmayacağını ağzından kaçırınca oyun bozuldu.

BİYOLOJİK SİLAHLAR NİÇİN KULLANILIR?

Medya, finans kaynakları, yeraltı ve yerüstü zenginlikler, ilaç, aşı, tohum gibi alanların hâkimi, çoğunluğu satanist baronların çok sayıda gizli ajandası var. Ne yazık ki, günümüzde biyo-nanogenetik silahların riskleri konusu yeterince ve doğru bir şekilde gündem yapılmadığı için toplum, bürokrat ve siyasetçiler bu gerçeklerden yeterli düzeyde haberdar değil.

Bu gizli ajandaları detaylandırdığımızda manzaranın korkunçluğu daha iyi anlaşılacaktır.

Bu satanist kişi ve yapılar, büyük kitleleri siyaset, ticaret, kültür, sanat ve dinî hayat gibi alanlardan uzak tutmak istiyor. Bunun için de insanlığın sıhhatinin bozulması en öncelikli hedeflerdendi ve büyük nispette muvaffak oldular. Bir diğer hedefleri, nüfusun azaltılması için kitle ölümlerine yol açmak.

PROGRAMLANABİLEN GENLER DEVRİ

Biyo-nanogenetik ilminin geldiği nokta, tarihte benzeri belki de hiç görülmemiş bir silah ve harp biçimi ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Büyük çoğunluk ve üniversiteler, mevzunun tehlikeli yönünden ziyade, bize anlatılan ‘hastalıkların önlenmesi’ şeklindeki maske boyutu ile ilgililer. Hoş, önlenen bir hastalık şöyle dursun, aksine kartopu gibi artan ve büyüyen hastalıklar ortada iken, kimse şer amaçları maskeleme için kullanılan bilim ve bilimsel yalanlardan söz etmiyor ya da umursamıyor.

Bu gerçeği Lancet Dergisi editörü Richard Horton, Chatham House’un ağzından şu birkaç cümle ile özetliyor: “Bilimsel yayınların çoğu yalan. Sağlam olmayan yöntemlerle sonuçlara varılıyor. Tıp Dünyasında işler çığırından çıktı. Literatür, istatistikî peri masallarıyla kirletildi.”

Artık şartlara bağlı olarak ‘kendini yok eden genler’ adı verilen gelişme ile organizmalar belirli bir çevrede önceden belirlenen miktarlarda kopyalandıktan sonra tamamen yok olacak biçimde programlanabiliyor. Rekombinant DNA teknolojisi ile de ilaç ve aşılar saatli bombalar gibi programlanan zamanlarda aktif olabiliyor.

Bu sayede enfekte olmuş arazi, belirli bir zaman sonra güvenli bir biçimde işgal edilebilecek ve yahut kodlanmış ilaçlarla hapı yutanlar -yani ilaç şeklinde verilen genetik saatli bombanın devreye girmesi ile- yok edile(bile)cektir.

Bundan sonra ya daha karanlık bir çağa gireceğiz yahut da kurtuluşa ramak kaldı. Karanlığa doğru sürüklendiğimiz kesin. Ama ümitsiz hiç değiliz. Korkmaya gerek yok. Çünkü yeryüzünde tek söz sahibi bu haydutlar değil. İyilik ölmedi, iyiler ise tümden sahadan çekilmiş değil. Yeter ki, bu iblislerin bilim dinini sorgulamayı öğrenin, gerisi çorap söküğü gibi gelir.

İstikbal İslam’ındır! Vesselam!

 

11 Nisan 2022 Pazartesi

Çocukların Mescide Getirilmeleri Hakkında

 

Ali Mahfuz el-İbda’da (s.182) dedi ki:

ومن البدع المكروهة تمكين الأطفال من المسجد، ففى الحديث عنه صلى الله عليه وآله وسلم: "جنبوا مساجدكم صبيانكم ومجانينكم وخصوماتكم وبيعكم وشراءكم وسل سيوفكم ورفع أصواتكم وإقامة حدودكم وجمروها أيام جمعكم واجعلوا مطاهركم على أبواب مساجدكم" أخرجه المنذرى. جمروها: كبخروها وزنًا ومعنى، والمطاهر: جمع مِطْهرة بالكسر والفتح لغة: وهو كل إناء يتطهر به، وذلك لما فيه من الامتهان وعدم صيانته لاسيما إذا كان لتعليم القرآن فيه؛ لأن عدم الصيانة محقق كما هو مشاهد، فخير مافعلت الرياسة الدينية، من تطهير الجامع الأزهر الشريف بإخراج مكاتب الصبيان منه، ومن الحديث يؤخذ كراهة رفع الأصوات في المساجد وكثرة اللغط، وقد أصبحت المساجد الشهيرة اليوم بالأسواق أشبه فلا حول ولا قوة إلَّا بالله

Çirkin bid’atlerden birisi de çocukların mescide getirilmesidir. Bu konuda Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Mescidlerinizi çocuklarınızdan, delilerinizden, tartışmalarınızdan, alım satımlarınızdan, kılıçlarınızı kınından sıyırmaktan, seslerinizi yükseltmenizden, had cezalarınızı uygulamaktan uzak tutun. Toplandığınız günlerde mescidi tütsüleyin ve mescidlerinizin kapılarına temizlik kapları koyun.” Cemmiruha kavli: vezin ve mana olarak buhurlamak/tütsülemek demektir. Metahir: mitheranın çoğuludur. Kendisiyle temizlik yapılan kaplar demektir. Çocukların mescide getirilmesinde mescidleri önemsememek ve korumamak söz konusudur. Özellikle Kur’an öğrenimi için getirildiklerinde şahit olunduğu gibi bu koruma gerçekleşmemektedir. Din işleri riyasetinin Ezher Camii Şerif’ini temiz tutmak için çocukların mekteplerini oradan çıkarması hayırlı olmuştur. Zikredilen hadisten yine mescidlere sesleri yükseltmenin ve boş konuşmaların mekruhluğu da çıkarılır. Bugün mescidler bu konuda çarşılardan bile daha meşhur hale gelmiştir. Hareket ve kuvvet ancak Allah iledir!”

Açıklama:

 Ali Mahfuz'un delil olarak zikrettiği hadis zayıftır.

Çocukların mescidlerden uzak tutulması hakkında Vasile b. el-Eska, Ebu Umame, Ebu’d-Derda, Muaz b. Cebel, İbn Mes’ud ve Ebu Hureyre radiyallahu anhum’den hadisler rivayet edilmiş, muhakkikler bu hadisin zayıf oluşunda ittifak etmişler, lakin fakihler bu hadisi dikkate almaktan geri durmamışlardır. Yalnız, Halid b. Ma’dan rahimehullah’ın Muaz b. Cebel radiyallahu anh’den bir rivayeti daha vardır ki muhakkiklerden hiçbirinin bu tarik hakkında konuştuklarını göremedim. Muhtemelen vâkıf olmadılar. Bu tarik şudur:

İbnu’l-Murecca el-Makdisi Fadailu Beyti’l-Makdis’te (1/417-418) dedi ki: bize Ebu’l-Ferac haber verdi, dedi ki: bize İsa bildirdi, dedi ki: bize Ali bildirdi, dedi ki: bize Ebu Osman Said b. Haşim b. Mersed et-Taberani tahdis etti, dedi ki: bize Ebu Abdillah Ahmed b. İbrahim tahdis etti, dedi ki: bize Ahmed b. Abdillah tahdis etti, dedi ki: bize Yahya b. Sellam tahdis etti, o Sevr b. Yezid’den, o Halid b. Ma’dan’dan, o Muaz b. Cebel radiyallahu anh’den rivayet etti, dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

جنبوا مساجدكم صبيانكم، ومجانينكم، وكلابكم، ورفع أصواتكم، وسل سيوفكم، وبيعكم، وشراءكم، وأجمروها يوم جمعكم

Çocuklarınızı, delilerinizi, köpeklerinizi, seslerinizi yükseltmeyi, kılıçlarınızı sıyırmayı, alım ve satımlarınızı mescidlerinizden uzak tutun. Toplandığınız günde mescidi tütsüleyin.”

Munkatı. Halid b. Ma’dan, Muaz radiyallahu anh’den işitmemiştir. Ravileri sakıncasızdır.

Muaz radiyallahu anh’den gelen diğer zayıf tariki ve diğer sahabelerden gelen tarikleri aşağıda değerlendireceğim. Bu tariklerin zikrine geçmeden önce şu hususları belirtmek gerekir:

1- Enes radiyallahu anh’den gelen rivayette Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Muhakkak ki ben çocuk ağlaması işitirim de annesine endişe verir korkusuyla namazı hafif tutarım” buyurduğu sabit olmuştur. Bu hadis çocukların mescide getirilmesi hususunda cevaz ifade etmektedir. Yine erkeklerin safları arkasında çocukların, sonra kadınların saf tutmaları hakkındaki hadisler de meşhurdur. Yine Hasen ve Huseyn radiyallahu anhuma çocuk iken mescide giriyorlardı. Yine Buhari ve Muslim'in Ebu Katade radıyallahu anh'den rivayetlerinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin mescidde cemaate namazı kıldırırken Umame bt. Zeyneb'i kucağına ve omuzuna aldığı sabittir.

2- Çocukların mescidlerden uzak tutulmalarını emreden hadis şayet sabit olursa bu emrin mendupluk ifade etmesine yorumlanır. Nitekim el-Irakî Sunenu’t-Tirmizî şerhinde böyle demiştir. Yahut bu yasak hadisi, mescidlerin temiz tutulması konusunda emin olunamayan çocuklara hamledilir. Şevkani Neylu’l-Evtar’da (2/222) bu şekilde ifade eder. 

Şeyh Abdulmuhsin Abbad Ebû Dâvûd şerhinde şöyle demiştir: “Bu konudaki hadis zayıftır. Lakin zarar vermeleri söz konusu olursa bu matluptur. Aksi halde çocukların mescide getirilmesi sünnette gelmiştir…” 

Şeyh İbn Baz ise şöyle demiştir: “Yedi ve daha büyük yaştaki çocukların mescide getirilmeleri meşrudur. Böylece namaza alıştırılırlar ve namazı öğrenirler. Buluğa erdiğinde ise namazı öğrenmiş olarak müslüman kardeşleriyle namaza devam ederler. Yedi yaşından küçüklerin ise getirilmemeleri daha uygundur. Çünkü onlar cemaate eziyet verirler, oyun oynarlar. Onların mescide getirilmemeleri daha uygundur. Zira onlara namaz meşru değildir…”

Faide: İmam Ahmed (2/483) hasen isnadla Ebu Eyyub rahimehullah’tan rivayet ediyor:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ دَخَلْتُ مَعَهُ الْمَسْجِدَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ، فَرَأَى غُلَامًا، فَقَالَ لَهُ: يَا غُلَامُ اذْهَبِ الْعَبْ، قَالَ: إِنَّمَا جِئْتُ إِلَى الْمَسْجِدِ، قَالَ: يَا غُلَامُ اذْهَبِ الْعَبْ، قَالَ: إِنَّمَا جِئْتُ إِلَى الْمَسْجِدِ، قَالَ: فَتَقْعُدُ حَتَّى يَخْرُجَ الْإِمَامُ، قَالَ: نَعَمْ، قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: إِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَجِيءُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ، فَتَقْعُدُ عَلَى أَبْوَابِ الْمَسْجِدِ، فَيَكْتُبُونَ السَّابِقَ، وَالثَّانِيَ، وَالثَّالِثَ، وَالنَّاسَ عَلَى مَنَازِلِهِمْ حَتَّى يَخْرُجَ الْإِمَامُ، فَإِذَا خَرَجَ الْإِمَامُ طُوِيَتْ الصُّحُفُ

“Ebu Hureyre radiyallahu anh ile beraber Cuma günü mescide girdim. Bir çocuk görünce ona dedi ki:  “Ey çocuk! Git oyna” O da: “Ben ancak mescide geldim” dedi. Ebu Hureyre radiyallahu anh: “Ey çocuk! Git oyna” dedi. O da: “Ben ancak mescide geldim” dedi. Bunun üzerine: “imam çıkıncaya kadar oturacak mısın?” dedi. O da “Evet” dedi. Ebu Hureyre radiyallahu anh dedi ki: “Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Muhakkak ki melekler Cuma günü gelirler ve mescidin kapılarına otururlar, imam çıkıncaya kadar ilk, ikinci ve üçüncü gelenleri yazarlar. İnsanlar bu menzilleri üzeredir. İmam çıkınca sahifeleri dürerler.”

3- Çocukların mescidlerden uzak tutulması hakkındaki merfu hadisler zayıf tariklerle gelmiş olsa da selefin çocukların mescidde oynamalarını çirkin gördükleri sabit olmuştur. Şu halde çocuklara mescidde oynamanın caiz olmadığı öğretilmeden getirilmemelidir.

İbn Ebi'd-Dunyâ el-Ukubat’ta (no:75), dedi ki: bana İbrahim b. Said tahdis etti, dedi ki: bana Musa b. Eyyub tahdis etti, dedi ki: bize Damra tahdis etti, o el-Evzaî rahimehullah’tan şöyle dediğini rivayet etti:

إِنَّ أَوَّلَ مَا اسْتَنْكَرَ النَّاسُ مِنْ أَمْرِ دِينِهِمْ لَعِبُ الصِّبْيَانِ فِي الْمَسَاجِدِ

“Muhakkak ki insanların dinlerinden ilk çirkin gördükleri şey çocukların mescidlerde oynamalarıdır.” Bu isnad sahihtir ve el-Evzaî rahimehullah, bunu ilahî bir cezalandırma olarak değerlendirmiştir.

İbn Kesir Tefsirinde (6/64) isnad zikretmeden şöyle der:

كان عمر بن الخطاب رضي الله عنه إذا رأى صبياناً يلعبون في المسجد ضربهم بالمِخْفَقَة -وهي الدُّرَّة

“Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh mescidde çocukların oynadıklarını gördüğü zaman onları kamçısıyla döverdi.”

Bunu Buhârî Tarih’te (4/251) ve İbn Ebî Hâtim el-Cerh ve’t-Ta’dil’de (4/339) şöyle rivayet ettiler: Bana İbrahim b. Hamze dedi ki: bize Talha b. Salih tahdis etti, dedi ki: bana Şurahbil tahdis etti, dedi ki:

رأيت عمر بن الخطاب ونحن غلمان نلعب في المسجد فضربنا بالمخفقة فخرجنا من المسجد

“Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh’ı gördüm. Biz mescidde oynayan çocuklar idik. Bize kamçısıyla vurdu ve bizi mescidden çıkardı.” Bu isnadda Talha b. Salih meçhuldür. Ebu Hatim onun meçhul olduğunu söylemiştir. 

İbnu’l-Kasım el-Mudevvene’de (1/106) dedi ki: “Malik rahimehullah’a çocukların mescide getirilmesi hakkında sorulunca dedi ki:

إن كان لا يعبث لصغره ويُكفُّ إذا نُهيَ فلا أرى بهذا بأساً. قال: وإن كان يعبث لصغره، فلا أرى أن يُؤتى به إلى المسجد

“Eğer küçük olduğu için oyalanmıyor ve uyarıldığında söz dinliyorsa bunda sakınca görmem.” Yine dedi ki: “Eğer küçük olduğundan dolayı abesle oyalanıyorsa onun mescide getirilmesini uygun görmem.”

Mervezi Kıyamu’l-Leyl’de (243) dedi ki: “İshak b. Rahuye rahimehullah dedi ki:

فإذا كان صبياً لم يبلغ سبع سنين فمُنِع دخول المسجد لم يكن بذلك بأس، وأما الصفّ الأول فيُمنعون، ولا يجوز إخراج صبيّ بلغ سبعاً من المسجد وقد أَمره رسول الله صلى الله عليه وسلم أن يُصلي. وأما مُجانبة الصبيان المساجد إذا كانوا في غير صلاة، فسُنّة مسنونة بلغوا سبعاً أو أقلَّ أو أكثر لما يُخشى من لغطهم ولعبهم, فأما إذا جاؤوا بحضور الصلاة فلا يُمنعوا.

“Çocuk eğer yedi yaşına gelmemişse mescide girmekten engellenmesinde sakınca yoktur. İlk safa durmaktan da engellenirler. Yedi yaşına gelmiş çocuğun mescidden çıkarılması caiz olmaz. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun namaz kılmasını emretmiştir. Çocukların mescidlerden uzaklaştırılması ise namaz dışındaki vakitler içindir. Sünnet olan aşağı yukarı yedi yaşına ulaşmış olanlar hakkındadır. Çünkü onların boş şeyler yapmaları ve oyun oynamalarından korkulur. Ama namaza katılmak için gelirlerse engellenmezler.”

İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava’da (22/204) dedi ki:

يُصانُ المسجد عما يؤذيه ويؤذي المصلين فيه من رفع الصبيان أصواتهم فيه، وكذلك توسيخهم لِحُصُرِه، ونحو ذلك لاسيما إن كان وقت صلاة، فإن ذلك من عظيم المنكرات

“Mescid çocukların özellikle namaz vaktinde seslerini yükseltmeleri, mescidi kirletmeleri gibi eza veren şeylerden ve namaz kılanlara eziyet veren şeylerden korunmalıdır. Zira bu büyük münkerlerdendir.”

İbn Receb, Fethu’l-Bari’de (3/386) şöyle zikreder: “Cafer b. Muhammed dedi ki: Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel) rahimehullah’a mescidlerin kapılarının kilitlenmesi hakkında sorulunca şöyle dediğini işittim:

إذا خاف أن يدخله كلب او صبيان.

“Mescide köpek veya çocukların girmelerinden korkulursa kilitlenebilir.”

Muhenna’nın rivayetinde ise İmam Ahmed rahimehullah şöyle dedi:

ينبغي أن تجنب الصبيان المساجد

“Çocukların mescidlerden uzak tutulmaları gerekir.”

Şia ulemasından Şeyh Saduk, el-Hisal’de (1/312) dedi ki: bize Muhammed b. el-Hasen b. Ahmed b. el-Velid tahdis etti, dedi ki: bize Muhammed b. el-Hasen es-Saffar tahdis etti, o el-Hasen b. Musa el-Haşşab’dan, o Ali b. Esbat’tan, o bazı ricalinden Ebu Abdillah (Cafer es-Sadık) rahimehullah’ın şöyle dediğini rivayet etti:

جنبوا مساجدكم الشراء والبيع والمجانين والصبيان والضالة والاحكام والحدود ورفع الصوت

“Satım ve alımı, delileri, çocukları, yitik aramayı, hüküm ve had cezalarını uygulamayı ve ses yükseltmeyi mescidlerinizden uzak tutun.” İsnadı şia imamiyye ravilerden oluşmaktadır.

Bu konuda zayıf rivayetler:

Muaz b. Cebel Radiyallahu anh Hadisi

Yukarıda Muaz radiyallahu anh’den gelen en kuvvetli tarikin Halid b. Ma’dan yoluyla geldiğini ve onun da munkatı olduğunu zikretmiştim.

Abdurrazzak (no:1726) – Muhammed b. Muslim – Abdurabbih b. Abdillah - Mekhûl – Muaz b. Cebel radiyallahu anh isnadıyla: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

‌جَنِّبُوا ‌مَسَاجِدَكُمْ مَجَانِينَكُمْ، وَصِبْيَانَكُمْ، وَرَفْعَ أَصْوَاتِكُمْ، وَسَلَّ سُيُوفِكُمْ، وَبَيْعَكُمْ، وَشِرَاءَكُمْ، وَإقَامَةَ حُدُودِكُمْ، وَخُصُومَتَكُمْ، وَجَمِّرُوهَا يَوْمَ جَمْعِكُمْ، وَاجْعَلُوا مَطَاهِرَكُمْ عَلَى أَبْوَابِهَا

Mescidlerinizi delilerinizden, çocuklarınızdan, seslerinizi yükseltmenizden, kılıçlarınızı sıyırmanızdan, alım satımlarınızdan, had cezalarınızı uygulamaktan ve tartışmalarınızdan uzak tutun. Toplandığınız günlerde mescidi tütsüleyin ve mescidlerinizin kapılarına temizlik kapları koyun.”

Zayıf. Mekhul Muaz radiyallahu anh’den işitmemiştir. Abdurabbih b. Abdillah eş-Şami meçhuldür. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr’de (20/173) dedi ki: Bize Ebu Habib Yahya b. Nafi el-Mısri tahdis etti, dedi ki: bize Said b. Ebi Meryem tahdis etti, dedi ki: bize Muhammed b. Muslim et-Taifi tahdis etti, o Abdurabbih b. Abdillah eş-Şami’den, o Yahya b. el-A’lâ’dan, o Mekhul’den, o Muza b. Cebel radiyallahu anh’den Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

‌جَنِّبُوا ‌مَسَاجِدَكُمْ صِبْيَانَكُمْ، وَخُصُومَاتِكُمْ وَحُدُودَكُمْ وَشِرَاءَكُمْ وَبَيْعَكُمْ وَجَمِّرُوهَا يَوْمَ جَمْعِكُمْ، وَاجْعَلُوا عَلَى أَبْوَابِهَا مَطَاهِرَكُمْ

Çocuklarınızı, tartışmalarınızı, had cezalarınızı, alım satımlarınızı mescidlerinizden uzak tutun. Toplandığınız zaman mescidi tütsüleyin ve mescidin kapılarına temizlik için taslar koyun.” Bu isnaddaki Yahya b. el-A’la şayet el-Beceli ise o metruktur. Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin’de (3591): el-Huseyn b. İshak - Ahmed b. Abdirrahman – Muhammed b. Muslim et-Taifi – Abdurabbih b. Abdillah eş-Şami – Mekhul – Yahya b. el-A’la – Muaz b. Cebel radiyallahu anh isnadıyla rivayet etmiştir.

Mekhul rahimehullah’tan Mürsel

Abdurrazzak (no:1727) – Abdulkuddus b. Habib’den: dedi ki: Mekhul rahimehullah’ı şöyle derken işittim: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

‌جَنِّبُوا ‌مَسَاجِدَكُمُ الصِّبْيَانَ، وَالْمَجَانِينَ

“Mescidlerinizi çocuklardan ve delilerden uzak tutun.”

Şiddetli zayıf. Mürseldir. Abdulkuddus b. Habib Ebu Said eş-Şami metruktur.

Ebu Hureyre radiyallahu anh hadisi

Abdurrazzak (no:1728) Abdullah b. Muharrar – Yezid b. el-Asam’dan: o Ebu Hureyre radiyallahu anh’ı şöyle derken işitmiş: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

‌جَنِّبُوا ‌مَسَاجِدَكُمُ الصِّبْيَانَ، وَالْمَجَانِينَ

“Çocukları ve delileri mescidlerinizden uzak tutun.”

Şiddetli zayıf. Abdullah b. Muharrar metruktur.

Abdurrazzak aynısını (1729) Sevrî’den, o Sevr’den, o kendisiyle Nebî sallallahu aleyhi ve sellem arasında iki adam yoluyla Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etti.

Zayıf. Bunun ravileri güvenilirdir ancak isnad mu’daldir.

Vasile b. el-Eska radiyallahu anh hadisi

İbn Mâce (no: 750) dedi ki: bize Ahmed b. Yusuf es-Sulemî tahdis etti, dedi ki: bize Muslim b. İbrahim tahdis etti, dedi ki: bize el-Haris b. Nebhan tahdis etti, dedi ki: bize Ukbe b. Yakzan tahdis etti, o Ebu Said’den, o Mekhul’den o Vasile b. el-Eska radiyallahu anh’den Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

‌جَنِّبُوا ‌مَسَاجِدَكُمْ صِبْيَانَكُمْ، وَمَجَانِينَكُمْ، وَشِرَاءَكُمْ، وَبَيْعَكُمْ، وَخُصُومَاتِكُمْ، وَرَفْعَ أَصْوَاتِكُمْ، وَإِقَامَةَ حُدُودِكُمْ، وَسَلَّ سُيُوفِكُمْ، وَاتَّخِذُوا عَلَى أَبْوَابِهَا الْمَطَاهِرَ، وَجَمِّرُوهَا فِي الْجُمَعِ

“Çocuklarınızı, delilerinizi, satımlarınızı, alımlarınızı, tartışmalarınızı, seslerinizi yükseltmeyi, had cezalarınızı uygulamayı, kılıçlarınızı sıyırmayı mescidlerinizden uzak tutun. Mescidlerin kapılarına temizlik için taslar koyun ve toplantılarda tütsüleyin.”

Şiddetli zayıf. İsnadında el-Haris b. Nebhan’ın zayıflığında ittifak edilmiştir. Ukbe b. Yakzan zayıftır. Şayet Ebu Said eş-Şami Abdulkuddus b. Habib ise o metruktur. El-Elbani de hadis hakkında zayıf demiştir.

Vasile b. el-Eska, Ebu’d-Derda ve Ebu Umame radiyallahu anhum’den

Ukayli ed-Duafa’da (3/346-347) dedi ki: bize Muhammed b. İsmail tahdis etti, dedi ki: bize Ebu Nuaym Abdurrahman b. Hani tahdis etti, dedi ki: bize el-A’lâ b. Kesir tahdis etti, o Mekhul’den, o Ebu’d-Derda, Vasile b. el-Eska ve Ebu Umame radiyallahu anhum’den, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet ettiler:

‌جَنِّبُوا ‌مَسَاجِدَكُمْ صِبْيَانَكُمْ وَمَجَانِينَكُمْ وَخُصُومَاتِكُمْ وَرَفْعَ أَصْوَاتِكُمْ وَسَلَّ سُيُوفِكُمْ، وَإِقَامَةَ حُدُودِكُمْ، وَجَمِّرُوهَا فِي الْجُمَعِ وَاتَّخِذُوا عَلَى أَبْوَابِهَا مَطَاهِرَ

“Çocuklarınızı, delilerinizi, tartışmalarınızı, ses yükseltmelerinizi, kılıçlarınızı sıyırmayı, had cezalarınızı uygulamayı mescidlerinizden uzak tutun. Toplantılarınızda tütsüleyin ve mescidin kapılarına temizlik için taslar koyun.” Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (8/132) aynı tarikle rivayet etti.

Şiddetli zayıf. Ukayli dedi ki: el-A’la b. Kesir hakkında Ahmed b. Hanbel: “Hadisi bir şey değildir” dedi. Buhârî: “Munkeru’l-Hadis” dedi. Beyhakî el-Hilafiyyat’ta (7/433) dedi ki: “Osman b. Abdirrahman – Mekhul – Ebu Umame radiyallahu anh yoluyla hadisin bazı lafızlarına mutabaat gelmiştir.” Lakin Osman b. Abdirrahman da metruktur.

Katade rahimehullah’tan mürsel

İbn Moğultay Şerhu Suneni İbn Mace’de (s.1251) şöyle zikrediyor: “Ebu Nuaym’ın kitabında Abdullah b. Darar b. Amr el-Malati babasından, o da Katade’den merfuan rivayet etti:

‌جنبوا ‌مساجدكم صبيانكم ومجانينكم ورفع أصواتكم

“Çocuklarınızı, delilerinizi ve ses yükseltmelerinizi mescidlerinizden uzak tutun.”

Çok zayıf. Bu isnadda Darar b. Amr metruktur.

İbn Mes’ud Radiyallahu anh hadisi

Abdulhak el-İşbili Ahkamu’l-Vusta’da (1/296) dedi ki: Bezzar, Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh’den Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

جنِّبُوا مساجدَكُمْ صبيانَكُمْ ومجانينَكُمْ

“Çocuklarınızı ve delilerinizi mescidlerinizden uzak tutun.” Bunu Musa b. Ömer rivayet etti. Bezzar dedi ki: “Bu hadisin Abdullah radiyallahu anh’den aslı yoktur.”

Çok zayıf. Musa b. Ömer zayıftır. İbn Kattan, Beyanu’l-Vehm’de dedi ki: “Bezzar’ın kitabında Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh müsnedinde yoktur. Belki de imla ettirenlerden biri meclislerden birinde işitip kitabın nüshalarından birine eklemiştir.”

İbnu’l-Muvaffak bunu araştırmış ve Musnedu’l-Bezzar’da bulduğunu müjdelemiştir. Bezzar bunu müsnedin sonunda, az rivayette bulunan şeyhler kısmında Vabisa bt. Ma’bed hadisinin ardından zikrederek imla ettirmiştir.”

Hulasa:

1- Çocukların mescidden uzak tutulmasını emreden merfu hadis sabit olmamıştır. Bilakis çocukların mescide getirilmesinin meşru olduğunu gösteren deliller sabittir.

2- Selef imamlardan mescidde çocukların oynamalarını ve seslerini yükseltmelerini çirkin gördükleri sabit olmuştur.

3- Çocuk hareketli değilse mescidde sesini yükseltmez ve oyun oynayarak namaz kılanları meşgul etmezse mescide girmekten alıkonulmaz. El-Hasen ve el-Huseyn radiyallahu anhuma’nın mescide girmeleri buna yorumlanır.

4- Çocuk mescidde çok oyun oynaması, sesini yükseltmesi, büyüklerden çekinmemesi, uyarıldığında oyundan geri durmaması ile bilinirse, kötülüğünün büyüklüğü ve namaz kılanlara eziyet vermesinden dolayı ilim ehli böyle çocukların mescide getirilmesini yasaklamışlardır.  


Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)