Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

31 Ocak 2023 Salı

Yeni Çıkan Kitaplar

 

Tevessül, Teberrük ve Kabir Ziyaretleri

Te'lif: Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî

3 renk baskı, ithal kağıt, karton kapak 288 sayfa


Susma ve Konuşma Edepleri

(Sahihu Kitabi's-Samt Li İbn Ebi'd-Dunya)

İbn Ebi'd-Dunya'nın es-Samt ve Adabu'l-Lisan kitabındaki rivayetlerin sahihlerini çıkararak tercüme ve tahkik eden: Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî

Kitabın ekinde Hafız Ebu Nuaym'ın eserlerinden sohbet edepleri ile ilgili 40 hadis terceme ve tahkiki yer almaktadır. İthal kağıt, karton kapak 384 sayfa


Kur'ân-ı Kerîm ve Sahîh Meâl

Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî

2. Baskı, şamua kağıt, parlak selefon cilt

Sipariş için http://sahihkitap.com


29 Ocak 2023 Pazar

Yerin Dışarı Attığı Kimseler ve Sünnet İnkârcılarının Ahmak Yorumları

 

İbn Mace’de (No:3930) geçen bir rivayette şöyle denmektedir:

İmran b. Husayn radıyallahu anhuma şöyle demiştir:

أَتَى نَافِعُ بْنُ الْأَزْرَقِ وَأَصْحَابُهُ فَقَالُوا هَلَكْتَ يَا عِمْرَانُ ‍ قَالَ مَا هَلَكْتُ قَالُوا بَلَى قَالَ مَا الَّذِي أَهْلَكَنِي؟ قَالُوا قَالَ اللَّهُ {وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ} قَالَ قَدْ قَاتَلْنَاهُمْ حَتَّى نَفَيْنَاهُمْ فَكَانَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ إِنْ شِئْتُمْ حَدَّثْتُكُمْ حَدِيثًا سَمِعْتُهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالُوا وَأَنْتَ سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ قَالَ نَعَمْ شَهِدْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَدْ بَعَثَ جَيْشًا مِنَ الْمُسْلِمِينَ إِلَى الْمُشْرِكِينَ فَلَمَّا لَقُوهُمْ قَاتَلُوهُمْ قِتَالًا شَدِيدًا فَمَنَحُوهُمْ أَكْتَافَهُمْ فَحَمَلَ رَجُلٌ مِنْ لُحْمَتِي عَلَى رَجُلٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ بِالرُّمْحِ فَلَمَّا غَشِيَهُ قَالَ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ إِنِّي مُسْلِمٌ فَطَعَنَهُ فَقَتَلَهُ فَأَتَى رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلَكْتُ قَالَ وَمَا الَّذِي صَنَعْتَ؟ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ فَأَخْبَرَهُ بِالَّذِي صَنَعَ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَهَلَّا شَقَقْتَ عَنْ بَطْنِهِ فَعَلِمْتَ مَا فِي قَلْبِهِ؟ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ شَقَقْتُ بَطْنَهُ لَكُنْتُ أَعْلَمُ مَا فِي قَلْبِهِ قَالَ فَلَا أَنْتَ قَبِلْتَ مَا تَكَلَّمَ بِهِ وَلَا أَنْتَ تَعْلَمُ مَا فِي قَلْبِهِ قَالَ فَسَكَتَ عَنْهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَمْ يَلْبَثْ إِلَّا يَسِيرًا حَتَّى مَاتَ فَدَفَنَّاهُ فَأَصْبَحَ عَلَى ظَهْرِ الْأَرْضِ فَقَالُوا لَعَلَّ عَدُوًّا نَبَشَهُ فَدَفَنَّاهُ ثُمَّ أَمَرْنَا غِلْمَانَنَا يَحْرُسُونَهُ فَأَصْبَحَ عَلَى ظَهْرِ الْأَرْضِ فَقُلْنَا لَعَلَّ الْغِلْمَانَ نَعَسُوا فَدَفَنَّاهُ ثُمَّ حَرَسْنَاهُ بِأَنْفُسِنَا فَأَصْبَحَ عَلَى ظَهْرِ الْأَرْضِ فَأَلْقَيْنَاهُ فِي بَعْضِ تِلْكَ الشِّعَابِ

“Nafi b. el-Ezrak (ki Haricilerin Ezrakiler kolunun başıdır) ve arkadaşları gelerek

“Sen helak oldun ey İmran!” dediler. İmran radıyallahu anh:

“Ben helak olmadım.” diye cevap verdi. Onlar:

“Bilakis helak oldun” dediler. İmran radıyallahu anh:

“Beni helak eden şey nedir?” diye sordu. Onlar:

Allah “Bir fitne kalmayıp din tamamen Allah’a ait olana kadar onlarla savaşın” (Enfal 39) buyurmuştur” dediler. İmran radıyallahu anh:

“Biz, müşrikleri bertaraf edinceye kadar savaştık ve din tamamiyle Allah’ın oldu. Dilerseniz size Resulullah’tan işittiğim bir hadisi rivayet edeyim.” dedi. Onlar:

“O hadisi Resulullah’tan sen (mi) işittin?” diye sordular. İmran: “Evet, şu olaya şahid oldum” dedi:

“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem müşriklere Müslümanlardan bir askeri kuvvet gönderdi. Giden Müslüman askerler müşriklere rastlayınca onlarla şiddetli bir savaş yaptılar. Neticede müşrikler mağlûp oldu. Sonra benim yakınlarımdan bir adam, müşriklerden bir adama mızrakla hücum ederek yanına varınca müşrik adam “Allah’tan başka hak ilah olmadığına şehadet ederim. Ben şüphesiz Müslümanım” dedi. Fakat (buna rağmen) yakınım olan adam mızrakla vurup onu öldürdü. Sonra Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldi ve “Ey Allah’ın rasulü! Ben helak oldum” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir veya iki defa

İşlediğin nedir?” buyurdu. Adam da yaptığı işi ona arz etti. Bunun üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem adama:

O halde karnını yarıp da kalbindekini bilmeliydin?” buyurdu. Adam:

“Ey Allah’ın rasulü! Karnını yarsaydım kalbindekini bilmiş olumuydum?” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

O halde sen ne onun konuştuğu sözünü kabul ettin, ne de kalbindekini bilirsin” buyurdu. İmran radıyallahu anh dedi ki:

“Sonra Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem adam hakkında bir şey söylemedi. Adam da az bir zaman yaşadı. Nihayet öldü. Biz onu defnettik. Ertesi günü sabahı cesedi yeryüzünde görüldü. Halk “Bir düşman bunun cesedini toprağın altından çıkarmış olabilir.” dedi. Biz onu (tekrar) defnettik. Sonra gençlerimize mezarı başında nöbet beklemelerini emrettik. Ertesi günü sabahı cesed (yine) yeryüzünde oldu. Bu kere biz:

“Gençlerimiz uyumuş (bu arada ceset düşman tarafından çıkarılmış) olabilir” dedik ve (tekrar) defnettikten sonra bu defa biz kendimiz onun nöbetini tuttuk. Yine ertesi günü sabahı ceset yeryüzünde oldu. Artık (toprağa gömmekten vazgeçip) cesedi o dağlar arasındaki yollardan birisine attık.”

...İmran bin el-Husayn bu rivayete şunu da ilaveten söyledi:

فَنَبَذَتْهُ الْأَرْضُ فَأُخْبِرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَالَ إِنَّ الْأَرْضَ لَتَقْبَلُ مَنْ هُوَ شَرٌّ مِنْهُ وَلَكِنَّ اللَّهَ أَحَبَّ أَنْ يُرِيَكُمْ تَعْظِيمَ حُرْمَةِ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ

“(Biz cenazeyi defnettikten) sonra yer cesedi dışarı attı. Bunun üzerine durum Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e arz edildi. O da şöyle buyurdu.

Yer, o adamdan daha şer kimseyi de şüphesiz kabul eder. Lakin Allah -La ilahe illallah- kelimesinin hürmetinin tazimini size göstermeyi istedi” dedi.”

Bu hadisi İman ve Tevhid Akidesi 5. Derste zikretmiş olduğum için sıhhati hakkında soruldu ve hadis inkârcısı zındıklardan İbrahim Sarmış’ın şu zırvaları yaptığı nakledildi:

“….Zaten rivayetteki çelişkiler kendini açıkça göstermektedir. Sözgelimi ravi İmran gençlerin uyuyakalacaklarından endişe ederek üç gün sabaha kadar cesedi beklediklerini söyler, ancak cesedin nasıl olup da yer dışına atıldığını teferruatıyla vermez. Bütün bunların yanında rivayetin ravileriyle ilgili problemler bir yana, bu rivayet ile Hz. Peygamber dönemi meydana gelen bir olay kullanılarak ters bir sonuca varılmaktadır. Hz. Peygamber döneminde meydana gelen meşhur olayda, Hz. Usame b. Zeyd bir şahsı, Kelime-i Şehadet getirdiği halde korktuğu için bu kelimeyi söylediğini düşünerek öldürmüş ve Hz. Peygamber buna çok sert tepki ile “Kalbini mi yardın?” demişti. Ancak İslam tarihi kaynakları Usame için öldükten sonra kabrinden atıldığı, toprağın onu kabul etmediği şeklinde bir bilgi vermezler. Sonuçta eğer bu olay Hz. Peygamber döneminde olduysa, Usame’ye de aynı ilahi ceza (!) verilmeliydi. Anlaşılan şudur ki; yukarıdaki rivayet inşai-kurgulanmış bir rivayettir.”

Diğer bir hadis inkârcısı zındık İsmail Hakkı Ünal’ın da şöyle dediği aktarıldı:

Muhtemelen dönemin siyasileri, sahabenin dilinden, Hz. Peygamber dönemindeki bir olayı alıp biraz da ilavelerle rakipleri olan Haricilere karşı kullanmaktan çekinmemişlerdir. Tabii ki burada “Toprak bundan daha kötüleri neden kabul etmiştir?” şeklindeki muhtemel bir soruyu önlemek için de yine Hz. Peygamber dilinden “Yer, o adamdan daha şer kimseyi de şüphesiz kabul eder. Lakin Allah - La ilahe illallah- kelimesinin hürmetinin ta’zimini size göstermeyi sevdi.” şeklinde bir ilavenin eklenmesi de unutulmamıştır. Tarihte kötülükleriyle ön plana çıkmış kişilerin cesetlerinin kabir dışına atılması olayı ne görülmüş ne de tespit edilmiştir. Böyle bir durum akla ve sünnetullah dediğimiz  yasalara aykırıdır. Gerek Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem den önce gerek ondan sonra günümüze kadar nice gaddar, zalim, din düşmanı, müfteri gelip geçmiştir, ancak hiçbirinin cesedini toprak dışarı atmamıştır. Hadis kaynaklarında geçen bu rivayet, gerek ravileri gerek tarihsel bağlama oturmaması açısından problemdir ve sonradan kurgulanmıştır…

Cevap:

Öncelikle belirteyim ki bu rivayetin isnadı hakkında Sunenu İbn Mace üzerine Misbahu’z-Zucace adlı çalışmayı yapan Busayrî ve el-Elbani “İsnadı hasen” hükmü vermiş oldukları için yıllar önce bir sohbette bu rivayeti zikretmişim. Nitekim İbn Mace’nin bu kıssaya dair peşpeşe yaptığı iki rivayetin isnadları birbirini takviye eder görünmektedir. Lakin İbn Mace’nin isnadı: Sumayt’ın İmran b. Husayn radıyallahu anhuma’dan rivayeti şeklinde görünmektedir. İmam Ahmed, Ru’yanî, Taberanî (18/226) Tahavî Şerhu Muşkili’l-Asar’da (8/277) ve başkalarının rivayetlerinde ise Sumayt’ın bunu doğrudan İmran radıyallahu anh’den işitmediği görünmekte, Sumayt Ebu’l-A’la (b. Şihhir) ‘den, o kabileden bir genç’ten, o da İmran radıyallahu anh’den şeklinde gelmektedir. Bu durumda bu isnadda ismi belirtilmeyen bir ravi vardır. Yani isnadda bir zayıflık vardır. Lakin metnine şahitlik edecek rivayetler Buhârî ve Muslim’in rivayetlerinde gelmiştir. Bu durumda hadisin “hasen ligayrihi” olduğu anlaşılmaktadır:

Hadisin Şahitleri

1- Buhârî (6865) ve Muslim (95) Mikdad b. Esved radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar:

يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي لَقِيتُ كَافِرًا فَاقْتَتَلْنَا فَضَرَبَ يَدِي بِالسَّيْفِ فَقَطَعَهَا ثُمَّ لاَذَ مِنِّي بِشَجَرَةٍ وَقَالَ أَسْلَمْتُ لِلَّهِ آقْتُلُهُ بَعْدَ أَنْ قَالَهَا؟ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لاَ تَقْتُلْهُ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَإِنَّهُ طَرَحَ إِحْدَى يَدَيَّ ثُمَّ قَالَ ذَلِكَ بَعْدَ مَا قَطَعَهَا آقْتُلُهُ؟ قَالَ لاَ تَقْتُلْهُ فَإِنْ قَتَلْتَهُ فَإِنَّهُ بِمَنْزِلَتِكَ قَبْلَ أَنْ تَقْتُلَهُ وَأَنْتَ بِمَنْزِلَتِهِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ كَلِمَتَهُ الَّتِي قَالَ

“Ey Allah’ın rasulü! Müşriklerden biri ile vuruşsak, adam kılıçla vurup benim elimi kesse, sonra benden bir ağaca sığınsa ve: “Allah’a teslim oldum” dese ben de onu bunu söyledikten sonra öldürebilir miyim?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Onu öldüremezsin” buyurdu. Ona: “Ey Allah’ın rasulü! Ama o benim iki elimden birini kesti, kestikten sonra da bunu söyledi. Yine de mi öldüremem?” dediğimde:

Onu öldüremezsin. Şayet bunu dedikten sonra onu öldürecek olursan adam onu öldürmeden önceki halin (Müslüman), sen ise adam bu sözü söylemeden önceki hali gibi (kâfir) olursun” buyurdu.

2- Buhârî (6872) ve Muslim (96, 159) Usame b. Zeyd b. Harise radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyorlar:

بَعَثَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى الحُرَقَةِ مِنْ جُهَيْنَةَ قَالَ فَصَبَّحْنَا القَوْمَ فَهَزَمْنَاهُمْ قَالَ وَلَحِقْتُ أَنَا وَرَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ رَجُلًا مِنْهُمْ قَالَ فَلَمَّا غَشِينَاهُ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ قَالَ فَكَفَّ عَنْهُ الأَنْصَارِيُّ فَطَعَنْتُهُ بِرُمْحِي حَتَّى قَتَلْتُهُ قَالَ فَلَمَّا قَدِمْنَا بَلَغَ ذَلِكَ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ فَقَالَ لِي يَا أُسَامَةُ أَقَتَلْتَهُ بَعْدَ مَا قَالَ لاَ إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّمَا كَانَ مُتَعَوِّذًا قَالَ أَقَتَلْتَهُ بَعْدَ مَا قَالَ لاَ إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ قَالَ فَمَا زَالَ يُكَرِّرُهَا عَلَيَّ حَتَّى تَمَنَّيْتُ أَنِّي لَمْ أَكُنْ أَسْلَمْتُ قَبْلَ ذَلِكَ اليَوْمِ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi Cuheyne kabilesinden olan Huraka üzerine gönderdi. Bunlara bir sabah baskını yaparak ken­dilerini bozguna uğrattık. Ensârdan bir zâtla ben, onlardan bir adama ye­tiştik. Kendisini kuşattığımız vakit:

“Lâ ilahe illallah” dedi. Bunun üzeri­ne Ensârî onu bıraktı. Ben kendisini süngümle sapladım; nihayet öldürdüm. (Medine'ye) geldiğimizde bu hadise Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kulağına gitmiş. Bana:

Ey Usame! O adamı: lâ ilahe illallah dedikten sonra öldürdün mü?” dedi. Ben:

“Ey Allah’ın rasulü! O ancak (bu kelimeye sığınan) bir mülteci idi” de­dim. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yine:

Onu: lâ ilahe illallah dedikten sonra öldürdün mü?” dedi. Artık bunu bana o kadar tekrarladı durdu ki, keşke o günden önce müslüman olma­mış olsaydım diye temenni ettim.”

3-İmran b. Husyan hadisinin en kuvvetli şahitlerinden biri de şu rivayettir: İbn Ebi'd-Dunyâ el-Ukubat kitabında (337) hasen bir isnad ile Cabir radıyallahu anh’den rivayet ediyor:

أَنَّ رَجُلًا مِنَ الْأَنْصَارِ تُوُفِّيَ فَدُفِنَ فَأَصْبَحُوا وَقَدْ لَفِظَتْهُ الْأَرْضُ فَأَتَوْا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرُوا ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ الْأَرْضَ لَتُوَارِي مَنْ هُوَ شَرٌّ مِنْهُ وَلَكِنَّهُ جُعِلَ لَكُمْ عِبْرَةً ثُمَّ قَالَ ارْجِعُوا فَوَارُوهُ فَوَارَوْهُ فَلَمْ تَلْتَفِظْهُ الْأَرْضُ

“Ensar’dan bir adam vefat etti ve defnedildi. Sabah olduğunda onu yer dışarı atmıştı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldiler ve bunu anlattılar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Muhakkak ki yer ondan daha şerlilerini içine almıştır. Lakin bu size bir ibret kılındı.” Sonra: “Onu geri götürün ve gömün” buyurdu. Bundan sonra yer onu dışarı atmadı.”

Muhtemelen bu rivayette geçen şahıs ile İmran radıyallahu anh hadisindeki şahıs aynı kişidir.

4- Diğer bir şahidi şu şekildedir: İbn Ebi'd-Dunyâ el-Ukubat’ta (339) Ebu Ya’lâ Musned’inde (3/91) Ru’yani Musned’inde (971) ve Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr’de (2/176) hasen bir isnadla rivayet Cundub b. Sufyan el-Becelî radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar:

بَعَثَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَرِيَّةً فَحَمَلَ رَجُلٌ عَلَى رَجُلٍ فَقَالَ إِنِّي مُسْلِمٌ فَقَتَلَهُ فَبَلَغَ ذَلِكَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ قَتَلْتَهُ وَهُوَ يَقُولُ إِنِّي مُسْلِمٌ؟ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّمَا قَالَ ذَلِكَ بِلِسَانِهِ وَلَمْ يَكُنْ فِي قَلْبِهِ قَالَ لَهُ ذَلِكَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَهَلَّا شَقَقْتَ عَنْ قَلْبِهِ فَنَظَرْتَ مَا فِيهِ؟ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَرَأَيْتَ لَوْ أَنِّي شَقَقْتُ عَنْ قَلْبِهِ مَا عِلْمِي بِمَا فِيهِ؟ هَلْ هِيَ إِلَّا مُضْغَةٌ؟ قَالَ وَمَا عِلْمُكَ بِمَا كَانَ فِي قَلْبِهِ حَتَّى قَتَلْتَهُ؟ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ اسْتَغْفِرْ لِي قَالَ لَا ثَلَاثَ مَرَّاتٍ فَمَاتَ فَدَفَنَهُ قَوْمُهُ فَأَمَرَ اللَّهُ تَعَالَى الْأَرْضَ فَلَفَظَتْهُ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ فَلَمَّا رَأَى ذَلِكَ قَوْمُهُ حَمَلُوهُ فَطَرَحُوهُ بَيْنَ الْجِبَالِ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir seriyye gönderdi. Bir adam bir adama saldırdı, o adam: “Ben müslümanım” dedi. Buna rağmen onu öldürdü. Bu haber Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşınca buyurdu ki:

“O kendisinin müslüman olduğunu söylemesine rağmen onu öldürdün mü?” Adam: “Ey Allah’ın rasulü! Bunu yalnızca diliyle söyledi. Kalbinde bu yoktu.” Adam bu sözünü üç defa yineledi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Bari kalbini yarıp da içindekine baksaydın!” Adam: “Ey Allah’ın rasulü! Onun kalbini yarsaydım onda olanı bilebilir miydim. O yalnızca bir et parçası değil mi?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“O halde kalbinde olanı bilemeden onu nasıl öldürürsün?” Adam dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Benim için bağışlanma dile.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem üç defa: “Hayır” dedi. Sonra adam öldü ve kavmi onu defnetti. Allah Teâlâ yere emretti ve yer onu üç defa dışarı attı. Kavmi bunu görünce onu taşıyıp dağların arasına attılar.”

5- Diğer bir şahidini Abdurrazzak (10/173) ve Beyhakî Delail’de (4/309) hasen bir isnad ile Kabisa b. Zueyb radıyallahu anh’den aynı şekilde rivayet etmişlerdir.

 “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bir adam bir seriyyede görevlendirildi ve ordu yenilince müşriklerden bir adamı yakaladı. Onu kılıcıyla öldürecekken adam: “La ilahe illallah” dedi.

6- Ahmed, Ebû Dâvûd, Taberani, İbnu’l-Carud ve başkalarının birbirini destekleyen zayıf tariklerle yaptıkları bir rivayete göre de, İmran radıyallahu anh’ın rivayetinde geçen kişinin Muhallim b. Cessame olması muhtemeldir. Taberî Tefsir’inde (7/353) İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan şöyle rivayet etmiştir:

بَعَثَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مُحَلِّمَ بْنَ جَثَّامَةَ مَبْعَثًا فَلَقِيَهُمْ عَامِرُ بْنُ الْأَضْبَطِ فَحَيَّاهُمْ بِتَحِيَّةِ الْإِسْلَامِ وَكَانَتْ بَيْنَهُمْ إِحْنَةٌ فِي الْجَاهِلِيَّةِ فَرَمَاهُ مُحَلِّمٌ بِسَهْمٍ فَقَتَلَهُ فَجَاءَ الْخَبَرُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَتَكَلَّمَ فِيهِ عُيَيْنَةُ وَالْأَقْرَعُ فَجَاءَ مُحَلِّمٌ فِي بُرْدَيْنِ فَجَلَسَ بَيْنَ يَدَيْ رَسُولِ اللَّهِ لَيَسْتَغْفِرَ لَهُ فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا غَفَرَ اللَّهُ لَكَ فَقَامَ وَهُوَ يَتَلَقَّى دُمُوعَهُ بِبُرْدَيْهِ فَمَا مَضَتْ بِهِ سَابِعَةٌ حَتَّى مَاتَ وَدَفَنُوهُ فَلَفَظَتْهُ الْأَرْضُ فَجَاءُوا إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرُوا ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ إِنَّ الْأَرْضَ تَقْبَلُ مَنْ هُوَ شَرٌّ مِنْ صَاحِبِكُمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ جَلَّ وَعَزَّ أَرَادَ أَنْ يَعِظَكُمْ ثُمَّ طَرَحُوهُ بَيْنَ صَدَفَيْ جَبَلٍ وَأَلْقَوْا عَلَيْهِ مِنَ الْحِجَارَةِ وَنَزَلَتْ {يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَتَبَيَّنُوا} الْآيَةُ

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Muhallim b. Cessame’nin de içinde bulunduğu bir seriyye gönderdi. Yolda Amir b. Adbat adında bir kimse gelip onları İslam selamıyla selamladı. Aralarında Cahiliyye döneminden kalan bir husumet sebebiyle, Muhallim ona bir ok attı ve öldürdü. Yanında bulunan mallarını da ganimet olarak aldı. Bu konuda Uyeyne (b. Hısn) ve el-Akra (b. Hâbis) ile konuştu… Nihayet, Muhallim iki bürde içinde kendisi için Allah’tan bağışlama dileyeceği ümidiyle Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna oturdu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: 

“Allah seni bağışlamasın!” diyerek beddua etti. Bunun üzerine Muhallim, iki bürdesini ıslatacak kadar ağlayarak dışarı çıktı ve bir hafta sonra öldü. Kabre koydular, toprak onu dışarı attı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip bunu anlattılar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Muhakkak ki yer, bu arkadaşınızdan daha kötü insanları da kabul etmiştir. Fakat Allah Azze ve Celle size öğüt vermeyi murad etti.” Sonra onun cesedini iki dağın arasına attılar, üzerine de taşlar atarak sabitleştirdiler. Bunun üzerine Nisa 94. Ayeti nazil oldu.”

Netice olarak bu hadis rivayet yolları ile sabit olmuştur.

İbrahim Sarmış ve İsmail Hakkı Ünal’a Cevap

İbrahim Sarmış ve İsmail Hakkı Ünal gibi zındıkların yukarıda nakledilen zırva dolu şüphelerine gelince:

1- Sarmış’ın “Sözgelimi ravi İmran gençlerin uyuyakalacaklarından endişe ederek üç gün sabaha kadar cesedi beklediklerini söyler, ancak cesedin nasıl olup da yer dışına atıldığını teferruatıyla vermez.” Şeklindeki sözlerinde, yerin cesedi nasıl olup da dışarı attığının ayrıntılı anlatılmamış olmasının herhangi bir çelişkiyle alakası yoktur.

2- Sapmış diyor ki: “Sonuçta eğer bu olay Hz. Peygamber döneminde olduysa, Usame’ye de aynı ilahi ceza (!) verilmeliydi. Anlaşılan şudur ki; yukarıdaki rivayet inşai-kurgulanmış bir rivayettir.”

Usame radıyallahu anh’ın kıssasında Usame radıyallahu anh ilk defa böyle bir olayla karşılaşmış ve sırf canını kurtarmak için müslüman olduğunu iddia eden birinin öldürülemeyeceği hükmünü bilememiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisine yaptığı şeyin yanlış olduğunu bildirmesinden sonra ise tevbe etmiştir. Bâtıl bir akide üzerine de ölmemiştir ki, Sarmış’ın saçmaladığı gibi, yer onu neden dışarı atsın? İmran radıyallahu anh’ın rivayet ettiği kıssada geçen adam ise – ki münafıklardan olduğu anlaşılıyor - böyle bir yasaktan haberdadır ve bu yüzden Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldiğinde “Helak oldum” diyerek yaptığının çirkinliğinden haberdar olduğunu gösteren bir ifade kullanmıştır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de onun için bağışlanma dilememiş, bilakis “Allah seni bağışlamasın” diye beddua etmiştir. Bu adam nifağı üzere öldüğü için de Allah Azze ve Celle onu bu şekilde cezalandırarak insanlara ibret kılmayı takdir etmiştir.

3- İsmail Hakkı Ünal denen zındık ise “Tarihte kötülükleriyle ön plana çıkmış kişilerin cesetlerinin kabir dışına atılması olayı ne görülmüş ne de tespit edilmiştir. Böyle bir durum akla ve sünnetullah dediğimiz  yasalara aykırıdır” diye bir sallama yapıyor.

Tarihi bilgileri aktaranların güvenilirliği sabit bile değilken, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ve ashabından aktarılan rivayetler, birbirlerini görmüş, işitmiş, her birinin durumları bilinen ravi zincirleriyle rivayet edilmektedir. Yani zayıf isnadla gelmiş bir hadis dahi, tarihi nakillerden daha fazla güven ihsas ettirirler. Yerin bazı kimseleri dışarı atması hadiseleri ise sahih isnadlarla rivayet edilmiştir.

Buhârî (3617) ve Muslim (2781) Enes radiyallahu anh’den rivayet ediyorlar:

كَانَ رَجُلٌ نَصْرَانِيًّا فَأَسْلَمَ وَقَرَأَ البَقَرَةَ وَآلَ عِمْرَانَ فَكَانَ يَكْتُبُ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَعَادَ نَصْرَانِيًّا فَكَانَ يَقُولُ مَا يَدْرِي مُحَمَّدٌ إِلَّا مَا كَتَبْتُ لَهُ فَأَمَاتَهُ اللَّهُ فَدَفَنُوهُ فَأَصْبَحَ وَقَدْ لَفَظَتْهُ الأَرْضُ فَقَالُوا هَذَا فِعْلُ مُحَمَّدٍ وَأَصْحَابِهِ لَمَّا هَرَبَ مِنْهُمْ نَبَشُوا عَنْ صَاحِبِنَا فَأَلْقَوْهُ فَحَفَرُوا لَهُ فَأَعْمَقُوا فَأَصْبَحَ وَقَدْ لَفَظَتْهُ الأَرْضُ فَقَالُوا هَذَا فِعْلُ مُحَمَّدٍ وَأَصْحَابِهِ نَبَشُوا عَنْ صَاحِبِنَا لَمَّا هَرَبَ مِنْهُمْ فَأَلْقَوْهُ فَحَفَرُوا لَهُ وَأَعْمَقُوا لَهُ فِي الأَرْضِ مَا اسْتَطَاعُوا فَأَصْبَحَ وَقَدْ لَفَظَتْهُ الأَرْضُ فَعَلِمُوا أَنَّهُ لَيْسَ مِنَ النَّاسِ فَأَلْقَوْهُ

Hristiyan bir adam vardı. Müslüman ol­muştu. Bakara ve Âl-i İmran sûrelerini oku­yup ezberlemişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelen vahiyleri yazardı. Sonra tekrar Hristiyan oldu ve şöyle demeye başladı:

“Muhammed bir şey bilmiyor. Ancak ben ona ne yazdımsa onları biliyor.” Hemen Allah onu öldürdü. Onu defnetti­ler, sabah olunca toprağın onu dışarıya atıp fırlattığını gördüler. Hristiyanlar:

“Bunu yapsa yapsa, Muhammed ve arka­daşları yapmıştır. Onların arasından çıkıp kaçtığı için, bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu meydanda bıraktı­lar” dediler. Daha derin kazıp toprağın derini­ne gömdüler. Sabah olunca yer tekrar onu dı­şarıya fırlatıp attı. Yine:

“Bunu Muhammed ve arkadaşları yapmıştır. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsün­den kefenini soyup, onu kabrin dışına bıraktı­lar” dediler. Eskisinden daha derin kazıp tek­rar gömdüler. Fakat sabah olunca yer onu tek­rar dışarıya fırlatıp attı. Yine aynı şeyi söyle­diler, daha da derin kazıp gömdüler. Üçüncü kez yine dışarıya fırlatınca, bunun insan işi olmadığının farkına vardılar. Bunun üzerine onu öylece attılar.”

* Muslim’in lafzı şöyledir:

كَانَ مِنَّا رَجُلٌ مِنْ بَنِي النَّجَّارِ قَدْ قَرَأَ الْبَقَرَةَ وَآلَ عِمْرَانَ وَكَانَ يَكْتُبُ لِرَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَانْطَلَقَ هَارِبًا حَتَّى لَحِقَ بِأَهْلِ الْكِتَابِ قَالَ فَرَفَعُوهُ قَالُوا هَذَا قَدْ كَانَ يَكْتُبُ لِمُحَمَّدٍ فَأُعْجِبُوا بِهِ فَمَا لَبِثَ أَنْ قَصَمَ اللهُ عُنُقَهُ فِيهِمْ فَحَفَرُوا لَهُ فَوَارَوْهُ فَأَصْبَحَتِ الْأَرْضُ قَدْ نَبَذَتْهُ عَلَى وَجْهِهَا ثُمَّ عَادُوا فَحَفَرُوا لَهُ فَوَارَوْهُ فَأَصْبَحَتِ الْأَرْضُ قَدْ نَبَذَتْهُ عَلَى وَجْهِهَا ثُمَّ عَادُوا فَحَفَرُوا لَهُ فَوَارَوْهُ فَأَصْبَحَتِ الْأَرْضُ قَدْ نَبَذَتْهُ عَلَى وَجْهِهَا فَتَرَكُوهُ مَنْبُوذًا

Bizden (yâni) Benî Neccâr'dan bir adam vardı ki, Bakara ile Âl-i İmrân sûrelerini okumuştu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e kâtip­lik yapıyordu. Derken kaçarak savuştu gitti ve ehl-i kitaba katıldı. On­lar kendisini yükselttiler:

“Bu adam Muhammed'e kâtiplik yapıyordu” de­diler ve onu beğendiler. Fakat çok geçmeden aralarında Allah onun boynunu helak etti. Kendisine bir hendek kazarak, onu içine gömdüler. Ama yer onu dışarı atmış olarak sabahladı. Sonra döndüler, ona tekrar bir çukur kazarak gömdüler. Yer yine onu dışarı atmış olarak sabah­ladı. Sonra döndüler ona tekrar bir çukur kazarak gömdüler. Fakat yer yine onu dışarı atmış olarak sabahladı. Nihayet onu atılmış olarak bı­raktılar.”

4- İsmail Hakkı Ünal şöyle demişti: “Gerek Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem den önce gerek ondan sonra günümüze kadar nice gaddar, zalim, din düşmanı, müfteri gelip geçmiştir, ancak hiçbirinin cesedini toprak dışarı atmamıştır.”

Bu itiraz da saçmadır. Zira yerin dışarı attığı bu kimselerle ilgili hadiseler adetin dışında gerçekleşen olaylardandır. “Neden hala kötü insanları yerin dışarı attığını görmüyoruz” diye sormak saçmadır. Gerçi hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Yer daha kötü kimseleri de kabul etmiştir, lakin Allah size öğüt vermeyi diledi” buyurarak bu sıradışı durumu açıklamıştır ama bu ahmak hadis inkârcıları bu hadise iman etmek istemedikleri için inat ettilerinden şöyle diyelim:

Allah Azze ve Celle Kur’an-ı Kerim’inde ölçü ve tartıda hile yapanları, cinsel sapkınlıkları hayat tarzı haline getirenleri ve daha pekçok isyanda bulunan bazı kavimleri helak ettiğini haber vermiştir. Şimdi bazıları çıkıp da: “Halen ölçü ve tartıda hile yapanlar var onlar neden helak edilmiyor? Livata ve lezbiyenlik yapanlar var onlar neden helak edilmiyor? Kur’ân’a ve dini değerlere alenen hakaret edenler neden yerin dibine geçirilmiyor” diyerek Kur’ân’ın haber verdiği gerçekleri inkâr etseler, böylesine ahmakça itiraza hak verilebilir mi? Allah dilediği kulları için, dilediği zaman sıradışı yardımlarla destekte bulunur, dilediği kullarını da kendisinin dilediği zaman helak eder.

Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.” (Enbiya 23)

Nasıl ki Kur’ân’ın verdiği haberlere böyle saçma itirazlarda bulunmak yersizse, İsmail Hakkı Ünal gibi kıt anlayışlı zındıkların böylesi itirazları da aynı şekilde yersizdir.

7 Ocak 2023 Cumartesi

Namazda Kıraatin Sesli veya Sessiz Yapılmasının Hükmü

 

Soru: Farz veya nafile namaz kılan kimse, sesini yükselttiğinde daha fazla huşu duyuyorsa, bu namazları sesini yükselterek kılmasının hükmü nedir?

Cevap: Hamd Allah’a, selam Allah’ın rasulüne, âline ve ve ashabının üzerine olsun. Bundan sonra:

Sahih olan görüşe göre sabahın iki rekatinde, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rekatlerinde, cuma namazında, bayram namazında ve kusuf namazında sesli okumak, bunların dışında ise gizli okumak sünnettir.

Nevevi Şerhu’l-Muhezzeb’de şöyle demiştir: “Sabahın iki rekatinde, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rekatlerinde ve Cuma namazında sesli okumak sünnettir. Öğle ve ikindi namazlarında, akşamın üçüncü rekatinde, yatsının üç ve dördüncü rekatlerinde ise gizli okumak sünnettir. Bütün bunlar müslümanların icma’ı iledir ve bu konuda sahih hadisler boldur. Bu, imamın kıraatinin hükmüdür. Yalnız başına kılana gelince bize göre ve cumhura göre bu sünnettir.”

Nafile namazlara gelince Nevevi, Şerhu’l-Muhezzeb’de bu namazlarda sesli ve sessiz okunmasını şöyle açıklamıştır: “Gündüz nafilelerine gelince, bunların gizli okunacağı hususunda ihtilaf yoktur. Teravih dışında gece nafilelerinde ise et-Tetimme sahibi: “Sesli okunur” dedi. Kadı Huseyn ve et-Tehzib sahibi: “Yüksek ses ile alçak ses arasında orta bir yol tutar” dediler. Farzlarla kılınan ratibe sünnetlerde ise, ashabımızın tamamına göre gizli okunur.”

İbn Kudame, Teheccüd namazı kılan hakkında şöyle demiştir: “Kıraati açıktan veya gizli yapmak konusunda muhayyerdir. Eğer açıktan okumakla daha dinç olacaksa veya yakınında kıraatini dinleyip faydalanacak kimseler varsa açıktan okumak daha faziletlidir. Eğer yakınında gece namazı kılan başkaları varsa veya açıktan okuması birilerini rahatsız edecekse gizli okuması daha iyidir. Böyle bir durum söz konusu değilse dilediğini yapar…”

Nitekim Ebû Dâvûd Sünen’inde, Nevevi’nin dediğine göre sahih bir isnadla şöyle rivayet etmiştir: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Bekr radıyallahu anh’e gece namazında sesini biraz yükseltmesini söyledi. O sesini çok kısıyordu. Ömer radıyallahu anh’e de sesini biraz alçaltmasını söyledi. O da sesini çok yükseltiyordu.”

Sünnet olan budur ve bu orta yoldur. Müslümanın sünnete tabi olması, mümkün mertebe sünnetle amel etmeye hırs göstermelidir. Sonra bilmeli ki huşuyu elde etmenin en kâmil yolu sünnete ittiba etmektir. Sünneti terk etmek ve yüz çevirmek ise huşuyu kaybettiren sebeplerdendir. Çünkü insanların en çok huşu sahibi olanı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Namazın en kamil şekli de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hırs gösterdiği şekildir.

Lakin gizli okunacak yerde açıktan okuyan veya açıktan okunacak yerde gizli okuyan kimsenin namazı sahih olsa da sünnete muhalefet etmiş olur. Nevevi Şerhu’l-Muhezzeb’de şöyle demiştir:

“Şayet gizli okunacak yerde açıktan okunursa veya bunun aksi yapılırsa namazı bâtıl olmaz ve sehiv secdesi yapmaz. Lakin mekruh iişlemiş olur. Bu bizim (Şafiilerin) mezhebidir. El-Evzai ve iki rivayetten sahih olana göre İmam Ahmed’in görüşü de budur.”

Allah en iyi bilendir.

Link: حكم الجهر في الفرض والنفل لزيادة الخشوع - إسلام ويب - مركز الفتوى (islamweb.net)

Tercüme: Ebu Muaz

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)