Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

23 Kasım 2009 Pazartesi

Müslüman Her Durumda Temizdir ve Her Durumda Mushafı Eline Alarak Okuyabilir

Kur’an’a dokunmadan abdestsiz olarak okumanın caiz olduğunda alimler ittifak etmişlerdir. Mushafa abdestsiz olarak dokunmak hususunda ihtilaf edilmiştir.(Bkz.: İbni Ebi Şeybe (1/125vd.) Abdurrazzak (1/265)
Bunun haram olduğunu söylemek için mutlaka Kitap veya sahih sünnetten delil bulunması gerekir. Lakin buna dair sahih bir delil varid olmamıştır. Cünüp veya hayızlının Kuran okumasına gelince, bu konuda da ihtilaf edilmiştir. Yine bu hususta Kitap ve sünnetten açık bir delil bulunmadığı için haram olduğu söylenemez. Bilakis müslüman kişi, abdestsiz halinde, cünüp veya hayızlı halinde dahi temiz olduğu için bunun caiz olması doğruya daha yakındır. Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in müşrik devlet başkanlarına gönderdiği mektuplarda tam ayet yazdırması, bunun caiz olduğunu gösteren hususlardır. Ancak mushafa taharet üzere okumanın müstehap olduğuna işaret eden deliller de varid olmuştur:

وَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ أَخْبَرَنِى أَبُو سُفْيَانَ أَنَّ هِرَقْلَ دَعَا بِكِتَابِ النَّبِىِّ - صلى الله عليه وسلم - فَقَرَأَ فَإِذَا فِيهِ « بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ وَ ( يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ ) » . الآيَةَ


İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki; Bana Ebu Sufyan haber verdi ki; Hirakl, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in mektubunu getirtti ve okuduğunda şunların yazılı olduğunu gördü: “Bismillahirrahmanirrahim. Ey ehl-i kitab! Ortak kelimeye geliniz…” Ayetin tamamını okudu (Buhari (1/78, 6/128, 8/186) Buhari Halku Ef’ali’l-İbad (496-500) İbn Hazm el-Muhalla’da (1/82)



İbn Hazm el-Muhalla’da (1/82); Bunu isnadıyla İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet etmiş ve arkasından şöyle demiştir: “İşte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem içinde bu ayetin yazılı olduğu mektubu hristiyan birine göndermiştir.”


وَكَانَ النَّبِىُّ - صلى الله عليه وسلم - يَذْكُرُ اللَّهَ عَلَى كُلِّ أَحْيَانِهِ

İmam Buhari ve başkalarının Aişe radıyallahu anha’dan rivayetine göre “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem her durumda Allah’ı zikrederdi” demiştir. Kuran okumak, Allah’ı zikretmenin en kâmil şekillerindendir. Bu hadiste “her durumda zikrederdi” ifadesi genel olup bunu tahsis eden bir ibare gelmemiştir.

وَقَالَ إِبْرَاهِيمُ لاَ بَأْسَ أَنْ تَقْرَأَ الآيَةَ

İbrahim en-Nehaî; “Hayızlı kadının ayet okumasında sakınca yoktur” demiştir (Buhari (Hayız 7) İbn Hacer’in Fethul Bari’de belirttiğine göre bunun benzeri İmam Malik’ten de rivayet edilmiştir.
 
Said Bin Cübeyr , İkrime, Said b. El-Museyyeb , Davud, İbn Hazm , Buhari , Taberi, İbnul Münzir ve başka âlimler cünübün Kur’an okumasında sakınca görmemişlerdir. (İbn Ebi Şeybe (1/126) Abdurrazzak (1/261 no: 1310) İbn Hazm el-Muhalla (1/82) Buhari (Hayz 7) El-Evsat (1/313) El-Begavi Şethus Sünne (2/43) Elbani Temamul Minneh (s.118) İrvaul Galil (2/245) Fetaval Ezher (8/88, 419)

حدثنا محمد بن إسماعيل ، ثنا زياد بن أيوب ، ثنا أبو عبيدة ، ثنا عبيد بن عبيدة ، من بني عباب الناجي قال : قرأ ابن عباس شيئا من القرآن وهو جنب فقيل له في ذلك فقال : ما في جوفي أكثر من ذلك
 
İbn Munzir el-Evsat no: 601; Ubeyd b. Ubeyde dedi ki: “İbn Abbas radıyallahu anhuma cünüp iken Kurandan bir şey okudu. Ona bu konuda sorulunca şöyle dedi: “Benim ezberimde bundan fazlası vardır.”

حدثنا موسى بن هارون ، أنا إسحاق بن راهويه ، أنا بقية ، عن شعيب ، عن الزهري ، عن عبد الرحمن بن مكمل ، عن ابن عباس ، قال : لا بأس أن يقرأ الجنب الآية ونحوها

İbn Munzir el-Evsat no: 602; İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki: “Cünübün bir ayet veya bunun gibisini okumasında sakınca yoktur”

قَرَأت عَلَى فَاطِمَة بنت مُحَمَّد الْهَادِي أخْبركُم أَبُو نصر بن الشِّيرَازِيّ فِي كِتَابه عَن شيخ الْإِسْلَام أبي حَفْص السهروردي أَنا أَبُو زرْعَة الْمَقْدِسِي أَنا عَبدُوس بن عبد الله أَنا أَبُو بكر الطوسي ثَنَا أَبُو الْعَبَّاس الْأَصَم ثَنَا أَبُو عتبَة ثَنَا بَقِيَّة ثَنَا شُعَيْب عَن الزُّهْرِيّ عَن عبد الله بن عبد الرَّحْمَن بن مكمل ((أَنه سمع ابْن عَبَّاس يَقُول لَا بَأْس أَن يقْرَأ الْجنب الْآيَة وَنَحْوهَا))

İbn Hacer Tağliku’t-Ta’lik’te isnadıyla Abdullah b. Abdirrahman b. Mükemil’den rivayet ediyor; İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki: “Cünübün bir ayet veya benzer miktarda okumasında sakınca yoktur. (Tağliku’t-Ta’lik (2/171)
وحدثونا عن محمود بن آدم ، ثنا الفضل بن موسى ، ثنا الحسين يعني ابن واقد ، عن يزيد النحوي ، عن عكرمة ، عن ابن عباس ، أنه كان يقرأ ورده وهو جنب

İbn Munzir el-Evsat no: 603; İkrime dedi ki: “İbn Abbas cünüp olduğu halde virdlerini (hergün okumayı adet edindiği ayetleri ve zikirleri) okurdu” İbn Hacer Tağliku’t-Ta’likte isnadının sahih olduğunu söylemiştir.

وَأما قَول ابْن عَبَّاس فَقَالَ ابْن أبي شيبَة فِي المُصَنّف حَدثنَا الثَّقَفِيّ عَن خَالِد عَن عِكْرِمَة عَن ابْن عَبَّاس ((أَنه كَانَ لَا يرَى بَأْسا أَن يقْرَأ الْجنب الْآيَة والآيتين))

İbn Hacer Tağliku’t-Ta’lik’te; İkrime’den: “İbn Abbas radıyallahu anhuma cünübün bir veya iki ayet okumasında sakınca görmezdi.” Tağliku’t-Ta’lik (2/171)

حدثنا عثمان بن نمير ، ثنا عتبة بن عبد الله ، أنا أبو غانم وهو يونس بن نافع ، عن أبي مجلز ، قال : دخلت على ابن عباس فقلت له : أيقرأ الجنب القرآن ؟ قال : دخلت علي وقد قرأت سبع القرآن وأنا جنب وكان عكرمة لا يرى بأسا للجنب أن يقرأ القرآن ، وقيل لسعيد بن المسيب : أيقرأ الجنب القرآن ؟ قال : نعم أليس في جوفه

İbn Munzir el-Evsat no: 604; Ebu Miclez’den; “İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın yanına girdim ve ona; “Cünüp Kur’an okuyabilir mi?” diye sordum. Dedi ki; “Sen girdiğinde ben cünüp olduğum halde Kur’anın yedide birini okumuştum.” İkrime de cünübün Kur’an okumasında sakınca görmezdi. Said b. El-Museyyeb’e: “Cünüp Kur’an okuyabilir mi?” diye soruldu. Dedi ki: “Evet, zaten ezberinde bulunmuyor mu?”

عَنْ نَصْرٍ الْبَاهِلِيِّ. قَالَ: كَانَ ابْنُ عَبَّاسٍ يَقْرَأُ الْبَقَرَةَ وَهُوَ جُنُبٌ

İbn Hazm el-Muhalla’da (1/79) Nasr el-Bahili’den rivayet ediyor: “İbn Abbas radıyallahu anhuma cünüp iken Bakara suresini okudu”

Abdestsiz olarak Mushaf’a dokunulamayacağını söyleyen âlimler şu hadisleri delil getirirler;

1- Amr Bin Hazm radıyallahu anh’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kur’an’a ancak temiz olan kimse dokunabilir.” (Darekutni (1/121) Beyhaki (1/87) Elbani el-İrva (122) Busayri İthaf (726) Metalibul Aliye (91) sahihtir.)

Ancak bu hadiste geçen “temiz” kelimesi, şu üç sınıf arasında ortak bir tabirdir:

a- Cünüp olmayan kimse: Bu anlamda olmasının delili; “Eğer cünüp iseniz temizlenin”(Maide 6) ayetidir.

b- Abdestli olan kimse: Bu anlamda oluşunun delili de; Mugire radıyallahu anh’ın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mestlerini çıkarmaya davranması üzerine; “Onları bırak, zira ben onları temiz (abdestli) iken giydim buyurmasıdır.

c- Bedeninde necaset olmayan kimse ve mü’min kişi: Bu anlamda olmasının delili; “Müşrikler ancak bir pisliktir.”(Tevbe 28) ayeti ile “Mümin necis olmaz” hadisidir.

Aşağıda geleceği üzere bu hadiste necislikle vasfedilen kafir kastedilmektedir. Allahu a’lem. Bu sebeple abdestsiz olarak Kur’ana dokunulmayacağına bu hadiste bir delil yoktur. Bununla birlikte sahih rivayette Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem; “Ben ancak namaz kılacağım zaman abdest almakla emrolundum” buyurmuştur. (Müslim (374) Tirmizi (1847) Ebu Davud (3760) Nesai (1/85) Ahmed (1/282, 359) İbni Huzeyme (1/23, 109) Taberani (11/122) Ebu Avane (1/229) İbni Ebi Şeybe (5/130) Beyhaki (7/276) Darimi (1/216) Tahavi Şerhu Maanil Âsâr (1/128)

2- Abdullah bin Seleme dedi ki; “Ali bin Ebi Talib’in yanına girdim. Bana dedi ki; “Cünüplük dışında hiçbir şey Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Kuran okumaktan perdelemezdi (veya şöyle dedi; alıkoymazdı).” (Zayıftır. İsnadında Abdullah bin Selime tek kalmış olup o ihtiyarlayınca aklı karışmış ve bunu ancak aklı karıştıktan sonra rivayet etmiştir. Bkz.: İbni Hibban (3/79) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (2/214) Ebu Ya’la (1/288, 327, 400, 436) Taberani Evsat (7/9, 121) Darekutni (1/119) Darekutni İlel (3/248-250) İbnul Ca’d Müsned (59) Beyhaki Şuab (2/379) Rafii et-Tedvin (2/495) Fethul Bari (1/408) Zeylai Nasbur Raye (1/196) Elbani Daifu Süneni Ebi Davud (30)

Hadis âlimlerimizin açık beyanlarına göre isnadında Abdullah bin Selime tek kalmış olup o ihtiyarlayınca aklı karışmış ve bunu ancak aklı karıştıktan sonra rivayet etmiştir. Bu rivayette zayıflık olmakla beraber Hafız İbn Hacer gibi bazı âlimler hasen saymışlardır. İbn Hacer; “Delil olarak kullanılmaya müsaittir ancak bu tartışmaya açıktır” demiştir. Rivayetin bir lafzında “Cünüp iken bir ayet dahi okumazdı” (Ahmed (1/110 no:830) Ziyaul Makdisi el-Muhtare (621) ziyadesi gelmiş ise de sabit olmamıştır, Allame el-Elbani bu ziyadenin zayıf, mevkuf ve münker olduğunu belirtmiştir. (Bu konuda detaylı bilgi için bkz.: Elbani el-İrvaul Galil (2/243) Zayıf olmasının sebebi Ebul Gurayf adlı ravidir. Ravileri güvenilir saymada gevşek oluşu bilinen İbn Hibban’dan başkası onu güvenilir saymamıştır. Muhaddisler İbn Hibban rahimehullah’ın ta’dilde tek kalmasına itibar etmemişlerdir. Fakat Ebul Gurayf hakkında Ebu Hatem er-Razi; “Hakkında eleştiriler vardır, rivayette meşhur değildir” demiştir. Neticede bu ravinin durumu meçhullükten kurtulmadığı gibi, hakkında eleştiriler olduğu da belirtildiğinden zayıftır. Darekutni bu rivayetin mevkuf olduğu illetini belirtmiştir. Münker olmasına gelince bu ziyade sadece Aiz Bin Habib’in rivayeti olarak gelmiştir. Bu hadisi nakleden diğer raviler bu ziyadeyi zikretmemişlerdir. Aiz Bin Habib ise, İbn Adiy’in de dediği gibi münker rivayetlerde bulunur.

Fakat sahih olduğu kabul edilse bile bu fiîlî bir hadistir ve bundan yasaklama söz konusu olmadığı için ancak müstehaplık ifade eder. İbn Huzeyme dedi ki; “Bu hadis cünübün Kuran okumasına engel değildir. Zira burada yasaklama olmayıp yalnızca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in fiili nakledilmektedir.” (İbn Hacer Telhisul Habir (s.15)

İmam Buhari ve başkalarının Aişe radıyallahu anha’dan rivayetine göre “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem her durumda Allah’ı zikrederdi” demiştir. Kuran okumak, Allah’ı zikretmenin en kâmil şekillerindendir. Bu hadiste “her durumda zikrederdi” ifadesi genel olup bunu tahsis eden bir ibare gelmemiştir.

Cünüp olarak Kur’an’a dokunulmayacağını söyleyen alimler; “Doğrusu bu Kitap, sadece temiz olanların dokunabileceği, saklı bir Kitap'da (Levhi mahfuz’da) mevcutken alemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'dir.”(Vakıa 77-80) ayetini de delil getirirler. Lakin bu ayetteki zamir, ayetlerin siyakından da anlaşılacağı üzere Levh-i Mahfuz’a aittir ve temiz olanlar ile kastedilen de meleklerdir. Ayrıca cünüp olan mümin, Ebu Hureyre radıyallahu anh hadisinde de geçtiği gibi, necis değil, temizdir.
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den dedi ki; “Medine yollarından birinde, ben cünüp iken Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana rastladı. Gizlendim, gidip yıkandım ve geldim. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

Nerede kaldın Ya Eba Hureyre?” dedi. Ben:

“Cünüp idim, temizlenmeden seninle beraber oturmayı doğru bulmadım.” dedim. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

Subhanallah, müslüman necis olmaz.” (Buhari, Gusl: 23(285) Müslim (371) Ebu Davud (231) Tirmizi (121) Ahmed b. Hanbel (2/235, 382, 471) Nesai (1/145) Beyhaki (1/189)

Mü’min ister cünüp veya hayızlı, ister abdestsiz olsun temizdir. Ona ne hakiki anlamda ne de mecazi anlamda “necis” denilemez. Düşman topraklarına Mushaf ile sefer edilmesini yasaklayan hadis (Buhârî, (Cihâd 129) Müslim, (İmâre 92–94) Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, (Cihâd 81); İbni Mâce, (Cihâd 45) Mushaf’ın, necis olmakla vasfedilen müşriklerin eline geçmemesi içindir. Lakin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hirakl’e gönderdiği mektupta ayetler yazılı idi. (Bkz.: Buhari (hayız 7) ayrıca imam Buhari’nin Halku Ef’alil İbad adlı eserine bakınız.) Bu rivayet, kâfirin ayetler yazılı olan kâğıda dokunup okumasında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sakınca görmediğini gösterir. Ama cünübün Mushaf’a dokunmasının caiz olması hususunda açık değildir. Bazı âlimler üzerinde ayet yazılı olan kâğıt ile Mushaf arasında ayrım yaparak ayet yazılı olan kâğıda veya tefsirlere cünüp yahut Hayızlı olanın dokunabilse de Mushaf’a dokunamayacağını söylemişlerdir. Ancak bu yorumun delili yoktur. Zira Kur’anın Mushaf olarak cem edilmesi de Ebu Bekir radıyallahu anh zamanında gerçekleştirilmiştir. Bu da Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in böyle bir ayırım yapmış olmasının imkânsız olduğunu gösterir. Sahabelerden de bu şekilde bir yorum nakledilmemiştir. Allahu a’lem.

Netice olarak diyebiliriz ki; abdestsizin, cünüp veya hayız olanın Mushaf’a dokunmasını, Kur’an okumasını yasaklayan bir delil sabit olmamıştır. Ehli sünnet âlimleri bu konuda icma etmemişlerdir. Bu konuda yasak ifade eden bazı hadisler rivayet edilmişse de bunların hiçbirinin sahih olmadığı hadis uzmanlarınca tespit edilmiştir.
Lakin daha önce de belirttiğimiz gibi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine verilen selamı abdestsiz olarak cevaplamamış, (Ebu Davud (1/4) Nesai (1/16) Darimi (2/287) İbn Mace (1/145) Hakim (1/167) Beyhaki (1/90) Ahmed (5/80) Bkz.: Elbani Silsiletul Ehadisis-Sahiha (834), Allah’ın “es-Selam” ismini abdestsiz olarak anmaktan hoşlanmadığını belirtmiştir. Bu da abdestsiz ve cünüp olarak zikir veya kıraatin caiz olmakla beraber mekruh olduğunu gösterir. Şeyh Elbani de bu görüştedir.
– Ebu Muaz -

16 Kasım 2009 Pazartesi

Aşıların Koruyucu Olduğu Hurafesi

Domuz Gribi Aşısında neler var?

AŞI HAKKINDAKİ GERÇEKLER

(Zorunlu tutulan veya kullanılması için baskı oluşturulan aşılar hakkında)

Ağustos 2009'da İngiltere ve Fransa'da Domuz Gribi aşısı, hayvanlardan sonra az sayıda insan üzerinde, ABD'de ise 2 bin kişinin üzerinde denenmiştir. Ancak sonuçlar en fazla 2 aylık verilerle sınırlıdır.

Büyük ihtimalle, domuz gribi aşısı Türkiye’de aşıyı satan firmanın kendi personeli vasıtasıyla uygulanacaktır. Böylece Faz-1 deneyi Türkiye'de 28 milyon kişi üzerinde yapılmış olacaktır. Önceden hiçbir olumlu verisi olmayan, tehlikesi büyük olan bir aşının 6-36 aylık bebeklere, çocuklara, sağlık çalışanlarına ve savunma mensuplarına uygulanması bugüne kadar Türkiye'nin göreceği en büyük tehlike olabilir.

Aşılar Zararlı mı?

Grip aşıları dahil tüm aşıların, aşılanan kişiyi ömür boyu etkileyecek derin zararları vardır. Yeni üretilen bir aşının yan etkilerine yönelik araştırmalar kısa vadeli sonuçlar verir. Dolayısıyla yan etkilerinin 2-10 yıl sonra ortaya çıkabileceği gözardı edilmektedir. Çocuklarımıza yapılacak bir aşı eğer kısırlığa yol açıyorsa, bu, 15-20 yıl sonra çok acı bir şekilde anlaşılacaktır. AIDS virüsü çocuk felci aşılamasından 10-12 yıl sonra, otizm 2-4 yıl sonra, kas-kemik ve bağ dokusu hastalıkları 4-6 yıl sonra; sinir sistemi hastalıkları 2-10 yıl sonra ve Guillain-Barre sendromu hemen veya birkaç yıl sonra ortaya çıkmıştı. Aşının yan etkileri aşıdan hemen sonra ortaya çıkmayabilir. Aşının sebep olacağı bir hastalık 20-30 ve hatta 50 yıl sonra ortaya çıkabilmektedir.

Her ilacın kutusunda hangi maddeleri içerdiğine dair bir prospektüs bulundurma zorunluluğu vardır. Fakat uygulanan bir aşı partiler halinde gönderilmekte ve tek bir prospektüs taşımaktadır. Dolayısıyla hastanın prospektüsü inceleme imkanı yoktur.

Grip aşılarının Bilinen İçeriği

1-Alüminyum hydroxide, alüminyum fosfat, amonyum sülfat, amphotericin B

2-Domuz dokuları, At kanı, Tavşan beyni, Köpek böbreği, Maymun böbreği.

3-Civciv embriosu, Tavuk-Kaz yumurtası, Sığır serumu, Betapropiolacton

4-Doğmamış sığır serumu, Formaldehyde, Formalin jelatin, Köpekbalığı karaciğeri yağı.

5-İnsan fetusu ( Üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadarki devre içinde ana rahmindeki canlıya verilen ad)

6-Maymun böbrek hücreleri

7-Yıkanmış Koyun kanı

8- Monosodyum Glukomat

9- Polioksidonyum (Sentetik proteinler ve nano materyaller içerir. Bunlar gende değişiklik yaptığı gibi fenotipte de değişmeler yapmaktadır)

10- İnsan spermi

11- Etilen gliserol (antifriz)

12- Antibiyotikler

13- Skualen

Tüm aşılarda etki arttırıcı ve koruyucu olarak kullanılan maddeler bellidir ve hemen hemen aynıdır. Çoğunun özellikleri araştırılmamıştır ve etkileri tam olarak bilinmemektedir. Bu maddelerin deride kabarcıklar, beyin zarı iltihabı, kan yapısında bozulma, sinir iltihabı gibi rahatsızlıklara sebep olduğu tespit edilmiştir.

İmmünolojist Hugh Fudenburg'un ifade ettiğine göre son 10 yılda art arda 5 grip aşısı olan kişilerin alzheimer olma ihtimalleri 10 kat artıyor. Bunun sebebi ise kullanılan aluminyum ve civadır. (thimerosal)

Formaldehid kanserojen olma özelliğinden dolayı mobilya üretiminde bile yasaklanmıştır.

Thimoresal, çocuklarda konsantrasyon problemi, öğrenme zorluğu, konuşma bozukluğu, havale, epilepsi, hiperaktivite, sürekli ve yüksek sesle ağlama ve daha bilinmeyen bir çok probleme yol açmaktadır.

Alüminyum hidroksit kas ve kemik gelişimi bozuklukları ve felçlere sebep olabilir.

Skualen, Körfez Savaşı sırasında Amerikan askerlerine verilen şarbon ilaçlarında mevcuttu ve ALS gibi immün sistemi tahrip eden çok ağır hastalıklara yol açtığı tespit edilmiştir.

Dr. J. f. Graetz aşının yanetkileri nedeniyle hastalananların hemen hemen hepsinde farklı derecede beyin tahribatı olduğunu tespit etmiştir.

Aşılar ve içerdiği katkılar sebebiyle ölümle sonlanabilen şiddetli alerji, tansiyonda ani düşme, ateş, havale, eklem iltihabı, kas ağrıları, deri döküntüleri, lenf bezlerinde büyüme, kronik yorgunluk, kronik baş ağrıları, bütün vücut kıllarında dökülme, kapanmayan yaralar, hafıza kaybı, sara nöbetleri, felç, kansızlık, ruhsal ve sinirsel problemler, nefes darlığı, kronik ishal, gece terlemesi ve daha pek çok rahatsızlık ortaya çıkmaktadır.

Aşı Denen Şey Korur mu?

Dr. G. Buckwald'a göre: Herhangi bir aşının (domuz gribi aşısı da dahil) hastalıklara karşı koruyucu olduğunu ispat eden herhangi bir veri yoktur. Yani hiçbir aşı korumaz. Aksine her aşı bağışıklık sistemine karşı açılan bir savaş, büyük hastalıklara hatta ölüme açılan bir kapıdır.

Peki Bu Israrın Sebebi Ne?

Tüm bunlar karşısında neden aşılama üzerinde bu kadar ısrar edilmektedir sorusu akla geliyor.

Günümüzde bütün aşıların üretiminde genetik klonlama ve rekombinant DNA teknolojisi kullanılmaktadır. Kullanılacak DNA parçası, maymun ve domuz da dahil olmak üzere herhangi bir organizmadan alınabilir. DNA parçasında genleri manipüle edilir ve bu şekilde rekombine edilmiş DNA parçası aşılarda kullanılır. Aşılardaki Rekombinant DNA insan DNA’sına 'sıçramakta’ ve kalıcı olarak yerleşmekte, özelliklerini değiştirmekte ve bozmaktadır.

Ayrıca aşı üretiminde, tavuk embriyosu, tavşan beyin hücresi, maymun böbrek hücresi, buzağı ve domuz doku hücresi kullanılmakta ve bu dokuların hücre ve proteinleri aşının içeriğinde kalmaktadır. Bu doku kalıntıları çeşitli virüsler ve kanser hücreleri taşıyabilir. Bu şekilde kanser ve benzeri ağır hastalıklar aşılar vasıtasıyla yayılabilir.

Maymunlaşmak ve Domuzlaşmak!

Aşı, enjeksiyon, ağız, burun, vajina mukozası veya genetiği degiştirilmiş besinler yolu ile hücre çekirdeğine ulaşmakta, yumurta ve sperm hücreleri dahil hücre genomuna yerleşmektedir. Tavuk, buzağı, tavşan, maymun ve domuz DNA’sı aşı ile kalıcı olarak insan genomuna karışmaktadır. Bu demektir ki insan, tavuklaşacak, sığırlaşacak, tavşanlaşacak, maymunlaşacak veya domuzlaşacak ve gelecek nesilde bu hayvanların fiziksel ve ruhsal özellikleri gibi fenotipik değişiklikler görünür hale gelecektir. Kur-an'ı Kerim'de Maide Suresi 60. ayette bu durum şu şekilde bildirilmiştir:

De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lanetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.”

Yakın zamanda domuz endometrimundan (rahim iç zarı) insanda kullanılabilecek özellikte kök hücre elde edildi. Bu, ilaç üreticileri için çok sevindirici bir buluştu. Çünkü ilaç üretimindeki zorluklar ve maliyetler bir anda ortadan kalkmış oluyordu. Domuz rahmini kürtaj ederek hemen hemen bedava, istendiği kadar kök hücre elde edilebilir.

Ancak kök hücrenin hedef hücrelere nasıl aktarılacağı araştırma konusuydu. Öyle görünüyor ki en kolay ve en etkili yol bulunmuştur: Domuz gribi aşısı burun mukozası yoluyla, yani hipofize giden en kısa yol ile verilmektedir. Hipofiz, bütün iç salgı bezlerini yöneten, bütün hormonların üretiminde ve hormonlar vasıtasıyla bütün süreçlerde rol alan en önemli salgı bezidir. Bu yolla fenotipik değişimler çok kısa zamanda gerçekleşmektedir.

Genetik Yapıyı Değiştirmek... Ne Demek?

Bu komplo teorisi gibi görünebilirdi. Ancak modern tıpta ve biyoteknolojide “Bugün hastalıkları ve belirtilerini ilaçlarla tedavi etmek yerine hastaların Genetik Yapısının Değiştirilmesi ya da eksik olan genin verilmesi tercih edilir” temel prensibine karşı her teori zayıf kalır.

Halbuki Kur'an-ı Kerim'de sadece aşılarda bulunan Genetik Müdahalelere değil genetik yapının değiştirilmesine dair her türlü müdahaleye karşı Nisa suresi 118 ve 119. ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:

“Allah o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” dedi. Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür.”

Hastalık Üreten de İlaç Üreten de Aynı

İlaç şirketleri, 20. yüzyılda keşfettikleri “Hasta olanlara zaten ilaç satılıyor. Yeni hedef kitlemiz hasta olmayanlar” prensibi ile 'koruyucu hekimlik' adı altında sağlıklı bireylere aşı, biyolojik aktif maddeler ve vitaminler satıyor. İlginç olan şu ki, her ilaç firması sadece ilaç değil, GM tohumlar, tarım ilaçları, aromalar ve katkı maddeleri de üretiyor. Yani hastalık üreten maddeler de “tedavi” için sunulan maddeler de aynı şirketler tarafından üretiliyor. Ancak daha ilginci şu ki, milyarlarca insan şifa umuduyla hastalık üreticilerinden “ilaç” satın almaya devam ediyor.

İçeriğinde domuz hücrelerinin bulunması fıkhi olarak aşının durumunu ortaya koymaktadır. Fakat bazı din adamları 'zaruret' halini ileri sürerek, henüz ortaya çıkmamış, hatta belki hiçbir zaman da oluşmayacak bir salgını ‘zaruret’ kabul etmektedir. Hatta bu zaruret halini belirlemede Dünya Sağlık Örgütü gibi İslam dışı otoritelerin, İslam kaynaklı olmayan görüşlerini temel almaktadır.

Korunmak İçin Ne Yapmalı?

Prof. Dr. A. Rasim Küçükusta aşı hakkında şöyle diyor: “Domuz gribi ağır bir hastalık değildir. Belirtileri diğer grip türlerine göre daha hafiftir. Hastaların ateş düşene kadar evde istirahat etmeleri yeterlidir. Hastalık kendiliğinden geçer”

Ayrıca hastaların, iştahı gelene kadar yemek yememesi, bol miktarda limon suyu, greyfurt suyu içmesi, sarımsak ve soğan yemesi daha kısa zamanda iyileşmelerini sağlar.

Aşıların Etkili Olma İhtimali Var mı?

Bugüne kadar 863 tür grip virüsü belirlenmiştir. Bu 863 türden sadece 3 zincire karşı aşı geliştirilmiştir. İlaç şirketleri tarafından her yıl bu 863 türden biri için aşı geliştirildiği ve bu aşının da o türe karşı ortalama olarak %30 oranında koruma sağlayabileceği biliniyor. Ancak bu yıl 863 grip türünden hangisinin aktif olacağını doğal olarak kimse bilemiyor. Üstelik her sene başında tesadüfen seçilen türün, aşı üretildikten sonra mutasyon geçirmiş olma olasılığı yüksektir. Dolayısıyla aşı büyük ihtimalle hiçbir olumlu etki göstermeyecektir. Çünkü bu durumda aşı tamamen başka bir virüse karşı üretilmiş olacaktır.

Bu durum çok komik olabilirdi, trajik olmasaydı. Öyle görünüyor ki birisi insanlarla açıkça alay ediyor.

Ünlü Amerikalı çocuk doktoru Henry Bieler’e göre “Aşıların hastalıklar üzerinde hiçbir olumlu etkisi yoktur çünkü hastalıkların asıl sebebi mikroplar değildir. Hastalıkların sebebi toxemia (vücutta toksik madde toplanması) ve toxemia’nın hücre düzeyinde sebep olduğu bozulma ile mikropların çoğalması ve aktifleşmesine uygun ortam oluşmasıdır.” Toxemia’nın sebepleri arasında ise işlenmiş et ürünlerini, pastörize sütü, gıda katkı maddelerini, aşıları, ilaç ve deterjan tüketimini, tarım ilaçlarını sayabiliriz.

Dr. G. Buchwald 40 yılı aşan araştırmaları sonunda aşının bir faydası olmadığını ama pek çok zararı olduğunu tespit etmiştir. O şöyle diyor: “Aşı korumaz, Aşı yardım etmez, Aşı tahrip eder.”

Dünya, Aşılara Karşı Mesafeli

2 Kasım 2000’de Amerikalı Doktorlar ve Cerrahlar Birliği (AAPS) St. Louis’deki 57. toplantılarında çocuk aşılarının zorunlu olmasının kaldırılması için oy birliği ile karar aldı. Bu karara bir tane bile hayır diyen çıkmadı.

ABD Kongresi üyesi Dr. Ron Paul'un ifade ettiği üzere “1997'de geliştirilen Domuz Gribi aşısından ölenlerin sayısı 25, gripten ölenlerin sayısı sadece 1 idi.”

İngiltere’deki doktorlar şu anda ciddi bir korku içindeler. Tahminlerine göre bugün kullanılan grip aşısı Amerika’da 1976 yılında yaşanan grip salgınında kullanılan aşının analogudur (eşi).

Aşılar Birçok Derin Hastalığa Sebep Oluyor

1976’da Amerika’da kullanılan grip aşısının sonuçları:

• Aşıdan ölenlerin sayısı gripten ölenlerin sayısından daha fazlaydı.

• 500 kişide Guillain-Barre sendromu tesbit edildi.

• Guillain-Barre sendromuna yakalanma riski 8 kat arttı.

• Grip aşısının Guillain-Barre sendromuna sebep oldugu ispat edildikten 10 gün sonra aşılama durduruldu.

• Amerikan hükümeti tazminatlar için milyonlarca dolar ödemek zorunda kaldı.

Aşıların sebep olduğu belirtilen bazı rahatsızlıklar şöyledir:

Çocuk Felci Aşısı: AIDS’e

Tetanos: Beyin iltihabı’na

Hepatit B: Multiple Skleroz’a (MS)

Kızamık: Kalın bağırsak iltihabı, Beyin iltihabı’na

Kabakulak: Şeker hastalığı, Kramplı hastalıklar, Nörölöjik hastalıklar’a

Karma Aşılar: Ani çocuk ölümleri’ne

Grip Aşısı: Guillain-Barre sendrom’una, genetik ve fenotipik değişimlere sebep olmaktadır

Düşünün ve Karar Verin

Kendinize ve ailenize yaptırılacak her aşı için geniş bilgi toplayın. İçindekileri ve etkilerini öğrenin. Aşı olup olmamak konusunda SADECE SİZ karar verebilirsiniz. Unutmayın; aşıların sonuçları karşısından TEK SORUMLU SİZ OLACAKSINIZ.

Ne ilaç üreticileri, ne doktorlar, ne de devlet birimleri aşı ile oluşacak zararlar karşısında sorumluluk kabul etmezler.

 Dr. Aidin SALİH

6 Kasım 2009 Cuma

Muska Asmak ve Koruyucu Tedavide Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Temime ve Tedavi İle Alakası
 
Ebu Muaz el-Çubukâbâdî
Bismillah.
Abdullah b. Vehb, el-Cami Fi'l-Hadis adlı cüzünde (no:675) İbn Lehia ve Amr b. el-Haris - Bukeyr b. el-Eşecc - el-Kasım b. Muhammed - Aişe radıyallahu anha isnadıyla şu hadisi rivayet etmiştir:
Aişe radıyallahu anha dedi ki:
ليس بتميمة ما علق بعد أن يقع البلاء
"Belanın gerçekleşmesinden sonra asılan şey temime değildir"
İsnad:
İsnadı sahihtir. Bütün ravileri güvenilirdir. İbn Lehia kitapları yandıktan sonra ezberinden rivayet etmeye başlamış ve rivayetleri karıştırmıştır. Lakin Abadile (yani Abdullahlardan biri) ondan rivayette bulunduğu zaman hüccettir. Çünkü sözü edilen Abdullahlar, İbn Lehia'nın kitapları yanmadan önce ondan rivayette bulunmuşlar, ezberinden rivayet etmeye başlayınca da onun rivayetlerini almamışlardır.ayrıca bu rivayette İbn Lehia tek kalmamış, İbn Vehb bunu Amr b el-Haris'den de rivayet etmiştir.
Hadis mevkuftur, lakin hükmen merfudur.
Tahric:
 İbn Abdilberr et-Temhid (17/163) Tahavi Şerhu Meani'l-Asar (4/325) Beyhaki (9/350) Nevevi el-Mecmu (9/66)
Şerh:
Temime; Arapların çocukları nazar gibi şeylerden koruması için astıkları şeylerdir. Bunun takdir edilen şeyi def edeceğini iddia etmeleri şirk olur. (İbnu'l-Cevzi Garibu'l-Hadis 1/112) Munavi bu izahı İbn Abdilberr'den nakletmiştir: Feyzu'l-Kadir (6/234)
İbn Faris'in Mucemu'l-Mekayisi'l-Luga adlı esesinde (1/313) şöyle denilmektedir: "Temime kelimesiyle tedavinin tamamlanmasını ve şifa talebini kastederler." bkz.: Lisanu'l-Arab (12/67)
İbnu'l-Esir, en-Nihaye'de (1/536) İbn Faris'in izahına şunu ekler: "Onlar bununla ancak şirk işliyorlardı. Çünkü onlar bununla haklarında yazılmış takdiri, Allah'tan başkasının def edebileceğine inanıyorlardı."
Tahavi de şöyle demiştir: "Bize göre bunlar, belayı önlemek için, beladan önce asılan şeylerdi. Böyle bir şeye ise Allah Azze ve Celle'den başkasının gücü yetmez. Bundan dolayı temime yasaklanmıştır. Çünkü bu bir şirktir. Belanın gelmesinden sonra olanlarda ise sakınca yoktur. Çünkü bu bir tedavidir." (Şerhu Maani'l-Asar 4/325)
Kadı Ebu Bekr İbnu'l-A'rabi, Tirmizi şerhinde şöyle demiştir: "Kuran ayetlerini asmak sünnete uygun değildir. Sünnete uygun olan sadece asmaksızın okumaktır."
İbn Abdilberr, Temhid'de (17/163) "Kim temime asarsa Allah onun işini tamama erdirmesin" hadisinin izahında şöyle demiştir: "Bu hadisin anlamı; bir belanın gelip gelmeme ihtimalinden korkarak, belanın vuku bulmasından önce temime asanın sıhhat ve afiyetini  Allah tamamlamasın demektir... Bütün bunlar, cahiliye halkının yaptıkları gibi, beladan koruyacağını veya geri çevireceğini zannederek temime ve kolyeler asmaktan sakındırmak içindir. Bunları Allah'tan başkası geri çeviremez. Afiyet veren de, belayı veren de, O'dur, O'nun ortağı yoktur. işte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onların yaptıkları bu cahilliklerden yasaklamıştır." 
Diğer bazı hadislerde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, temime'nin yani muska, nazar boncuğu , cevşen, iğde dalı gibi şeyler asmanın şirk olduğunu, bir şey asanın Allah ile alakası kalmayıp o şeye havale edileceğini (Tirmizi 4/403, Nesai 7/112, Ahmed 4/310, 311, İbn Ebi Şeybe 7/375, Beyhaki 9/351) bildirmiştir.
Bu rivayet dikkate alındığında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, belanın gelmesinden önce, Allah'ın takdirini savacağı düşüncesiyle bir şey asmayı yahut günümüzde koruyucu tedavi adına yapılan asılsız bazı tedavileri kastettiği anlaşılır. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, İmran b. Husayn radıyallahu anh'ın kolunda zayıflığı giderdiği düşüncesiyle asılan bir halka görünce buna şiddetle karşı çıkmıştır. Bela veya hastalık vuku bulmadan önce korunmak için muska, nazarlık gibi şeyler asmak caiz değildir, bu şirke götüren bir vesiledir. Bir ara "bio sağlık bileziği" adıyla mıknatıslı bilezikler yaygın olmuştu. sonra bunun faydasız bir şey olduğu ilan edildi ve bir çok kimse bu bilezikleri kullanmayı terk ettiler, bazıları da kullanmaya devam etti. Sözkonusu bilezikler ile, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in İmran b. Husayn'ı sakındırdığı halkaya beslenen asılsız itikad birbirine benzemektedir.
Bela vuku bulduktan sonra ise ancak Kur'an ve sünnette meşru oluşu  belirtilen rukyeleri yapmak ve tedavi olmak meşrudur. Nitekim başka bir hadiste: "Tedavi olunuz, zira Allah şifasını indirmediği bir hastalık vermemiştir" (Ahmed 4/315 Ebu Davud tıb 1) buyrulmuş, ancak bu konuda da haram ile tedavi yasaklanmıştır.
Tahavi, konumuz olan hadisle ilgili olarak şöyle demiştir: "İşte bu sebeple dağlama tedavisinin hastalığın inmesinden önce yapılması yasaklanmış, belanın gelmesinden sonra yapılmasının da mubah kılınmış olması ihtimali vardır. Çünkü belanın gelmesinden sonra yapılan iş ancak bir tedavi olur."
Dünya sağlık örgütü (WHO) bütün ülkelerde bazı aşıların 0-5 yaş arası çocuklara uygulanmasını ısrarla devam ettirmekte, bunun hakkında Armagedon ile ilişkilendirilen çeşitli teoriler gündeme gelmektedir. Bunların komplo teorisi olup olmadığı şimdilik bizi çok da ilgilendirmiyor, lakin şurası bir gerçektir ki, hastalığın vaki olmasından önce "koruyucu tedavi" olarak, hastalıklara karşı koruyucu olduğu ispatlanamayan ve hatta faydadan çok zarar verdiği bildirilen aşıları yaptırmanın meşru oluşuna delalet eden açık bir nas yoktur ve bu tevekkül inancını sarsıcı şüpheler taşımaktadır. Bunun Allah'ın takdirini def edeceğine inanmak ise bir çeşit şirktir.
Zehirlenmeye karşı Acve hurması gibi gıdalar, sahih hadislerle meşru bir sebep olduğu bildirilen hakiki sebeplerdir. Nazarlık, muska, faydası ispatlanmamış aşılar gibi sebepler ise, hakiki değil, vehmî (zannî) sebeplerdir.  Sebeplere sarılma konusunda hakiki sebepler ile vehmî sebepleri Hafız İbn Receb, Şeyh İbn Useymin ve Şeyh Sa'dî kaide olarak zikretmişlerdir. İbn Teymiyye, İbn Kayyım ve diğer imamların zikrettikleri diğer bir kaideye göre de; "Tevekküle dayanarak meşru sebepleri terk etmek; akıl için bir lekedir.  Sebeplere dayanarak tevekkülü terk etmek ise din için bir lekedir."
Herhangi bir şey asılmadan, okumak şeklindeki rukye ise, hastalık veya belanın başa gelmesinden önce de sonra da, içeriği sakıncasız olduğu sürece meşrudur. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Bana yaptığınız rukyeleri söyleyin, çünkü şirk olmadığı sürece rukye yapmakta sakınca yoktur." (Müslim selam 64)
Konumuz olan temime ise, rukyeden yani okuma suretiyle yapılandan farklıdır. Çünkü temime, muska, iğde dalı, nazar boncuğu gibi asılan şeyleri ifade etmektedir. Temime, muska ve nazarlık anlamlarına geldiği gibi, tedavi amacıyla asılan maddeleri de kapsamı içine alır.
İşte konumuz olan Aişe radıyallahu anha rivayetinin önemi burada devreye girmektedir. "Belanın vuku bulmasından sonra asılan şey temime değildir" sözünde kastedilenin, yukarıda zikrettiklerime uygun olarak, doğru anlaşılması için şunları düşünmek durumundayız;
Salih selefimiz, herhangi bir kimsenin boynunda ip, kolye, muska, nazarlık gibi şeyler görünce bunu koparmanın, o kimseyi azat etmek gibi olacağını belirtmişlerdir. Demek ki hastalık veya bela başa geldikten sonra olsa dahi, içeriği Kuran'dan olsa bile muska, ip, nazarlık gibi şeyler asılamaz. Zira bunların meşru kılınan tedaviden olmadığı gibi, tıbben de bir faydası olmadığı bilinen bir husustur. Ancak tedavi edici özelliği sebebiyle bağlanan maddelerin - az sonra zikredeceğim hadiste geçen Ud-i Hindî gibi - belanın vuku bulmasından sonra asılmasının temime'den sayılmayacağı Aişe radıyallahu anha hadisinde zikredilen husus olmalıdır.
Bu gibi maddeler tedavi olarak kullanılabilirse de, belanın vuku bulmasından önce bunları asmanın da aynı şekilde diğer temime unsurları kapsamında olacağı anlaşılmaktadır. Şüphesiz bu da tevekkülü zedeleyici bir anlam taşımaktadır. Zira bu gibi maddelerin faydası ancak hastalığın vuku bulmasından sonra sözkonusudur. hastalıktann önce kullanılarak, koruyacağı düşüncesiyle bunların asılması, bağlanması, kuruntudan ibarettir.
İbn Abdilberr el-İstizkar'da (8/397) İshak b. Rahuye'den, İmam Ahmed'in, "Belanın vuku bulmasından sonra asılan şey mubahtır" dediğini nakletmiştir.
Bu blogda yayınladığım diğer yazıda müslüman, araştırmacı bir tabip olan Dr. Aidin Salih hanımefendinin, koruyucu tedavi adına yapılan aşıların hiçbir şekilde faydalı olmadığı, bilakis ciddi zararlar verici mahiyette olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca bazı aşıların içeriğinde de gayri meşru maddelerin bulunduğu ifade edilmektedir. Şer'î maslahatların gözetilmesi açısından elbette bu gibi konularda kafir tabiplerin değil, müslüman tabiplerin değerlendirmeleri bizim için önemlidir.
Sebeplere sarılmak meşrudur, lakin tutunulan sebebin, meşru bir sebep olduğu bilinmelidir. Belanın gelmesinden sonra temime asmak meşru diyerek nazar boncuğu veya içinde ne olduğu bilinmeyen muskalar yahut içinde bidat terkipler olduğu bilinen şiaların uydurduğu ve sonra da taptıkları, üzerine hurafeler bina ederek - hiçbir ameli olmasa da - cennete götürücü vesile saydıkları,  kendilerine nurcular denilen gafil kimselerin de sahiplendikleri cevşen gibi şeyler asılamaz. Zira bunlar yasaklanmıştır. Ne koruyucu olması amacıyla ne de tedavi amacıyla asılamaz.
Ümm Kays bt. Mihsan radıyallahu anha şöyle demiştir: "Bir oğlum ile Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gittim, üzerine boğazındaki ağrıdan dolayı uzre (burnuna bezden tampon ile birlikte nazar boncuğu gibi şeyler) asmıştım. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Bu astığınız şeylerle çocuklarınızı neden korkutuyorsunuz? size ûd-i Hindî'yi tavsiye ederim. Onda yedi hastalığa şifa vardır. Bunlardan birisi zatulcenb'dir. Boğaz ağrısında burna çekilir, zatulcenbden dolayı da ağıza damlatılır." (Buhari tıb 21, Müslim selam 86-87)
Bu hadiste görüldüğü gibi, hastalıktan sonra dahi nazar boncuğu gibi şeylere tevessül etmek yasaklanmış, meşru olan tedavi tarif edilmiştir.
Allah en iyi bilendir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)