Buhârî ve Muslim’in Sahih Şartları
Aynıdır
Esasen Buhârî ve Muslim’in sıhhat şartları birbirinden farklı değildir
ve bu şartlar aynı zamanda bütün muhaddislerin üzerinde ittifak ettikleri
şartlardır. Bir hadisin Buhârî’nin şartına göre veya Muslim’in şartına göre
olduğunu söylemenin manası; Buhârî’nin veya Muslim’in Sahih’lerinde
kendileriyle ihticacda bulunduğu raviler yoluyla rivayet edildiğinin
belirtilmesi demektir.
İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Buhari ve Müslim’in şartına gelince:
Onların ravilerinden her birinden onlardan rivayette bulunmakla meşhur olmuş
kişiler rivayette bulunmuştur ve bunlar da diğer ravilerden rivayette
bulunmakla müşterek olmuşlardır. İşte Buhari ve Müslim bu tür ravilerden hadis
almakta ittifak etmişlerdir ve onların hadisleri hep bu ravilerden gelmiştir.
Nitekim onlardan biri, birisinden rivayetin aslı dışında mutabaat ve şahitlerle
rivayet etmiştir. Ondan da tek kaldığı rivayeti değil, başka bir yoldan
bilineni rivayet etmiştir. Güvenilir de olsa, o kişinin o hadiste hata yaptığı
anlaşılmışsa hadisi terk edilmiştir. Meselenin iç yüzünü bilmeyen kimseler,
Sahih adlı kitapların sahiplerinin rivayette bulunduğu her şahsı hüccet
zannederler. Hâlbuki durum böyle değildir. Şüphesiz hadis illetlerini tanımak
şerefli bir ilimdir. Yahya b. Said el-Kattan, Ali b. el-Medinî, Ahmed b.
Hanbel, es-Sahih sahibi Buhari ve Darekutni gibi imamlar bu fenni iyi
bilirlerdi. Bu ilimleri onun ashabı bilir. Vallahu a’lem.”[1]
Buhari ve Muslim’in sıhhat şartları arasında fark olduğunu iddia
edenler, en çok mu’an’an rivayet üzerinde bu farka dikkat çekerler.
Mu’an’an hadis;
ravinin şeydinden “an” kelimesiyle rivayet ettiği hadis demektir. Bazıları
tarafından “an” kelimesinin lügatte ittisale (isnadın kesintisiz olduğuna)
delalet etmediği gerekçesiyle mu’an’an hadisin kabulü konusunda ihtilaf nakledilmiştir.
Bilindiği gibi ittisal yani isnadın kesintisiz olması, rivayetlerin sıhhati
için en önemli şartlardan birisidir.
Bu meseleden ilk
bahsedilen yer İmam Muslimin Sahih’inin mukaddimesidir. Bu mesele için özel bir
bölüm ayırmıştır. Muslim rahimehullah bu bölümde zikrin yüklenicilerinden bir
cahilin mu’an’an hadisin kabulü için hadis ehlinin üzerinde bulundukları şarta
şunu eklediğini zikreder: “Ravinin, muasırı olduğu şeyhinden bir defa dahi
olsa işittiğini veya karşılaştığını bilmek gerekir.” İmam Muslim bu
iddianın icmaya aykırı olduğunu söyleyerek sonradan çıkma bir bid’at olduğunu
belirtmiştir.
İmam Muslim’den
sonra âlimler, Kadı Iyad (vefatı 544 hicri) gelinceye kadar bu ihtilaftan
bahsetmemişler, Kadı Iyad, Muslim’in bid’at olarak değerlendirip icmaya aykırı
olduğunu belirttiği bu şartı İmam Buhârî’ye, O’nun hocası Ali b. el-Medini’ye
ve başkalarına nispet etmiştir!
Bundan dolayı bu
mesele tehlikeli bir gelişme göstermiş, İbnu’s-Salah (vefatı 643 hicri)
Buhârî’ye nispet edilen bu görüşü benimsemiştir. Bu asra gelinceye kadar da âlimler
buna tabi olmuşlardır.
Hatta âlimlerden
biri Buhârî’ye nispet edilen bu metodu Muslim’in metodu üzerine tercih eden
özel bir kitap yazmıştır. O; İbnu Ruşeyd es-Sebtî diye meşhur olan Ebu Abdillah
Muhammed b. Ömer b. Muhammed el-Fihrî’dir (vefatı 721 hicri). Bahsi geçen
kitabının adı da: “es-Sunenu’l-Ebyen ve’l-Mevridi’l-Em’an Fi’l-Muhakemeti
Beyne’l-İmameyn Fi’s-Senedi’l-Muan’an”dır.
Kadı Iyad’dan sonra
ilim ehlinin geneli Kadı Iyad’a uyarak; Muslim’in muan’an hadis hususunda
Buhârî’ye muhalif olduğu, zira Buhârî’nin Muslim’in Sahih’inde beyan ettiği
şartla yetinmediği, bilakis fazladan bir şart daha eklediği şeklinde bir görüş
nispet etmişlerdir.