Kafirlere Nasıl Selam Verilir?
El-Elbani’nin es-Sahiha’da 704 No’lu hadise yaptığı açıklama
Terceme: Ebu Muaz
" لا تبدءوا اليهود و النصارى بالسلام و إذا لقيتم أحدهم في طريق ، فاضطروهم إلى أضيقه " .
704- “Yahudi ve Hristiyanlara selama siz başlamayın. Onlardan biriyle yolda karşılaşırsanız onları yolun dar yerine sıkıştırın.”
Bunu Müslim, Edebu’l-Mufred’de Buhari, Ahmed ve başkaları Ebu Hureyre radıyallahu anh hadisinden merfu olarak rivayet ettiler. Bu hadisin tahrici İrvau’l-Galil (no:1271)’de yapılmıştır ve bu kitapta no:1411’de gelecektir.[1]
Burada bu hadisi zikretmemizin sebebi şudur: hadis ehlinden arkadaşlarımızla bir mecliste bir araya gelmiştik. Gayr-i Müslim birine selam ile başlamanın caiz olup olmadığı şeklinde bir soru geldi. Cevabımda bu hadisi delil getirerek caiz olmadığını söyledim. Onlardan biri hadisten anlaşılanın “şayet onlardan biri ile yolda karşılaşılırsa selama başlamanın yasak olduğunu” ama dükkanına veya evine gidildiğinde selamla başlamaya engel bulunmadığını iddia etti. Sonra bu mesele etrafında uzun münakaşalar oldu. Herkes kendi görüşüne delil getirdi. O gün benim görüşüm: “Onlardan biriyle yolda karşılaşırsanız…” ifadesinin, sadece yolda karşılaşılması halinde değil, mutlak olarak onlara selamla başlamayı yasakladığı, burada kayıtlama değil, bir cümlenin diğerine atfedilmiş olduğu şeklinde idi. Bu konuda bu cümlenin gerektirdiği manaya dayanmıştım. Bu mana; onların yolun dar yerine sıkıştırılması ile ancak küfürlerinden dolayı onlara ikram edilmemesine işaret edilmesidir. Bundan dolayı onlara selama başlanmaması bu anlama uygun düşer. Bu da hükmün genel oluşunun gerektirdiğidir.
Bu görüş, o gün söylediğim şey idi. Sonra bunu kuvvetlendiren ve şahitlik eden bir çok rivayet buldum:
Birincisi: Hadisin ravisi Suheyl b. Ebi Salih’in şu sözüdür:
“Babamla beraber Şam’a gitmiştim. Şam’lılar savma’a ehline (rahiplere) uğruyor ve onlara selam veriyorlardı. Babamın şöyle dediğini işittim:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu..” diyerek hadisi zikretti. Bunu Ahmed (2/346) ve Ebu Davud Müslim’in şartına göre sahih bir isnad ile rivayet etmişlerdir.
Bu, hadisin ravisi olan güvenilir tabii Ebu Salih Zekvan’ın ifadesi olup, yasağın, sadece yolda değil, evinde dahi olsa her iki kitap ehlini kapsadığını göstermektedir. Hadisin ravisi, rivayet ettiği hadisin anlamını başkalarından daha iyi bilir. Bundan yararlanmanın en az derecesi bu sözün tercihe daha uygun olmasıdır.
Buhari’nin Edebu’l-Mufred’de (1111) ve Ahmed’in Musned’inde (2/444) hadisin şu şekilde geçen metninde işkal (karışıklık) yoktur:
“Yolda müşriklerle karşılaşırsanız selama siz başlamayın. Onları yolun dar kısmına sıkıştırın” zira bu lafız şazdır.
Nitekim yine Buhari (1103) Müslim, Ahmed (2/266, 459) ve başkaları, Suheyl b. Ebi Salih yoluyla, ilk lafızla rivayet etmişlerdir.
İkincisi: Ebu Osman en-Nehdi şöyle demiştir:
“Ebu Musa (radıyallahu anh) bir lidere mektup yazarken selam yazdı. Ona:
“Kafir olduğu halde ona selam mı veriyorsun?” denildi. Dedi ki:
“Muhakkak ki o bana mektup yazdı ve selam verdi. Ben de onun selamını cevaplıyorum.”
Buhari Edebu’l-Mufred’de (1101) ceyyid (iyi) bir isnad ile rivayet etmiştir.
Bunun delil çıkarılan yönü: “Kafir olduğu halde ona selam mı veriyorsun?” diyen kimsenin sözüdür. Bu söz, sadece yolda karşılaşmaya mahsus değil, genel olarak kafirlere selam vermenin onlara göre caiz olmadığının bilindiğini düşündürüyor. Bu yüzden bunu söyleyen kimse Ebu Musa radıyallahu anh’e karşı çıkmış, o da bunu ikrar etmiş, inkar etmemiştir. Hatta selama başlayanın kendisi olmadığını, verilen selamı cevapladığını söyleyerek mazeretini söylemiştir. Böylece neyi kastettiği sabit olmuştur.
Üçüncüsü: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Rum kralı Hirakl’e yazdığı mektupta – o sırada Şam’da idi – selam ile başlamamış sadece şöyle yazmıştır:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ın kulu ve rasulü Muhammed’den Rum büyüğü Hirakl’e… Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun…”
Bunu Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Bu hadis Buhari’nin Edebu’l-Mufred (no:1109)’da mevcuttur.
Şayet bahsedilen yasak sadece yolda karşılaşmaya mahsus olsaydı, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem elbette İslami selam ile başlar ve “Selam hidayete tabi olanlara” demezdi.
Dördüncüsü: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Yahudi çocuğu ziyaretinde “Müslüman ol..” demiş, selamla başlamamıştır.
Bu sahih hadisi Buhari ve başkaları rivayet etmiş olup, el-İrva’da (1272) tahrici yapılmıştır.
Şayet selama başlama yasağı sadece yolda karşılaşma hususunda olsaydı, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem elbette selamla başlardı. Zira Yahudi çocuğun yolda bulunmadığı açıktır.
Beşincisi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem amcası Ebu Talib’in vefat hastalığında onun yanına geldiğinde yine selamla başlamamıştır. Sadece: “Ey amca! La ilahe illallah de…” demiştir.
Bunu Buhari ve Müslim rivayet etmiş, el-İrva’da (1273) tahrici yapılmıştır.
Bu rivayetlerden, iki kitap ehline selamla başlamanın mutlak olarak caiz olmadığı sabit olmaktadır. Yolda, evde veya başka yerde olması eşittir.
Şayet: “Selam dışında başka bir şeyle mesela “İyi sabahlar”, “iyi akşamlar” yahut “Nasılsın” gibi sözlerle başlamak caiz midir?” diye sorulursa derim ki:
Allah en iyi bilendir ya, benim anladığım kadarıyla bu caizdir. Zira hadiste zikredilen yasak sadece selam hakkındadır. Bundan da mutlak olarak Allah Azze ve Celle’nin ismini ihtiva eden İslami selam kastedilir. Nitekim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“es-Selâm Allah’ın yere koyduğu isimlerinden bir ismidir. Aranızda selamı yaygınlaştırınız.”
Bunu Buhari Edebu’l-Mufred (989)’da rivayet etmiştir. Nitekim bu kitabın (es-Sahiha’nın) 184 nolu hadisi olarak daha önce geçmişti. 1894 nolu hadiste de buna işaret edilecektir.
Bu anlattıklarımızı Alkame’nin şu sözü desteklemektedir: “Abdullah (ibn Mes’ud) radıyallahu anh gayri Müslimlere işaretle selam verirdi.”
Bunu Buhari (1104) “Zımmî’ye işaretle selam veren kimse” başlığıyla açıklayarak rivayet etmiştir. İsnadı sahihtir.
İbn Mesud radıyallahu anh onlara işaretle selam vererek başlamayı caiz görmüştür. Zira bu Müslümanlara has selam değildir. Bundan dolayı onlara yukarıda bahsedilen sözlerle selam verilebilir.
Hanbeli mezhebine ait “ed-Delil” gibi bazı kitaplarda onlara “Nasıl sabahladın? Akşamın nasıl geçti?” veya “Nasılsın, durumun nasıl?” gibi sözlerle başlamanın da haram olduğu geçmektedir. Buna dair sünnetten bir delil bilmiyorum. Hatta bu kitabın şerhi olan Menaru’s-Sebil’de bu hükme selama kıyaslanarak varıldığı açıklanmıştır!
Derim ki: Açıkça görüldüğü gibi; selamda bulunup bahsedilen diğer sözlerde bulunmayan faziletlerden dolayı bu uzak bir kıyastır. Allah en iyi bilendir.
Diğer bir mesele; işaretle bahsettiğim mecliste geçen başka bir konudadır. Bu da: “Gayri Müslimlerin selamına cevap verirken “ve aleykum selam” demenin caiz olup olmadığıdır.
Selamın fasih ve açık olması, Yahudilerin Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e yaptıkları gibi dillerini bükerek “es-Samu aleykum (ölüm üzerine olsun)” denilmemesi şartıyla bunun caiz olduğunu söyleyerek cevap vermiştim. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu şekilde verilen selama sadece “ve aleykum” diye cevap verilmesini emretmiştir. Nitekim bu Sahihayn’da ve başka eserlerde Aişe radıyallahu anha’dan sabit olmuştur.
Derim ki: Bu meşru kılmanın sebebine bakıldığında zikredilen şartın tahakkuk etmesi halinde verilen selamın aynısıyla cevap vermenin caiz olması gerekir. Bu meseleyi şu iki husus destekler:
Birincisi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Muhakkak ki Yahudiler sizden birine selam verdiklerinde ancak: “es-Samu aleyke (ölüm üzerine olsun)” derler. Siz de “ve aleyke (senin de üzerine olsun)” deyin” sözüdür.
Bunu Buhari ile Müslim rivayet etmiştir. Yine Buhari Edebu’l-Mufred’de (1106) rivayet etmiş, el-İrva’da (5/112) tahrici yapılmıştır.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: “Siz de: “ve aleyke” deyin” buyururken bunun illetini, onların “es-Samu aleyke” demelerine bağlamıştır. Bu illetlendirme onların “es-Selamu aleyke” demeleri halinde “ve aleyke’s-Selam” diye aynısıyla karşılık vermeyi gerektirir. Aşağıdaki husus da bunu destekler:
İkincisi: Allah Teala’nın: “Bir selamla selamlandığınız vakit ondan daha güzeliyle veya aynısıyla karşılık verin” ayetinin umumi oluşudur. Zira bu umumilik müslüman olmayanları da kapsamaktadır.
O mecliste söylediklerim bunlar idi. Şu an ekleme yaparak şunları da söylüyorum:
Ayetin umumi oluşunu şu iki mesele pekiştirmektedir:
Birincisi: Buhari Edebu’l-Mufred’de (1107) – metin akışı ona aittir – ve İbn Cerir et-Taberi Tefsir’inde (10039) iki rivayet yoluyla; Simak – İkrime – İbn Abbas radıyallahu anhuma tariki ile rivayet ediyorlar: İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki:
“Yahudi, Nasrani (hristiyan) veya mecusinin selamına cevap veriniz. Zira Allah Teala: “Bir selamla selamlandığınız vakit…” buyuruyor” dedi.
Derim ki: isnadı sahihtir. Şayet Simak’ın İkrime’den rivayeti ile olmasaydı ondan rivayeti özellikle muzdariptir. Bunun merfu olması halinde böyle olması muhtemeldir. Görüldüğü gibi burada rivayet mevkuf gelmiştir. Said b. Cubeyr’in İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şu rivayeti de bunu destekler: İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki:
“Şayet bana Firavun dahi “Allah sana mubarek kılsın” dese, ben: “Sana da” derim. Fakat Firavun öldü.”
Buhari Edebu’l-Mufred’de (1113) Müslim’in şartına göre sahih bir isnad ile rivayet etmiştir.
İkincisi: Allah Teala’nın: “Allah sizinle din konusunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve adaletli davranmanızı yasaklamaz. Muhakkak ki Allah adaletli davrananları sever.” Ayetidir.Bu ayet, müminlerle barışık olup yurtlarında barındıran, eziyet etmeyen kafirlere iyiliği emretmesi ve onlara karşı adaletli olunması konusunda açıktır. Şüphe yok ki onlardan biri açıkça “es-Selamu aleykum” diyerek selam verse ve biz onu “ve aleyke” diyerek cevaplasak bu ne adalete uyar ne de ona iyiliğe. Zira bizler bu durumda onunla “es-Samu aleykum” diyen kimse arasında eşit davranmamış oluruz. Bu da açıkça zulümdür. Allah en iyi bilendir.
[1] Şeyh Elbani es-Sahiha (1411)’de bu hadisin tahricini şu şekilde yapmıştır: Muslim (7/5) Ebu Davud (2/642) Ahmed (2/346, 459) İbn Sunni Amelu’l-Yevme ve’l-Leyle (337)