Dünyanın Döndüğüne İnanmak Kadere İmana Aykırıdır!
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî
Not: Bu yazı Dünya ve Kubbesi/Modern Hurafelere Reddiye kitabıma yeni eklediğim bir bölümdür. Bu konudaki delillerin tamamı için lütfen kitabın tam metnine bakınız.
Dünyanın döndüğüne inananların bilginlerinden Einstein, bir kimsenin dünyanın etrafında ondan daha hızlı dönmeyi başarması halinde zamanda yolculuk yapabileceğini Relativite teorisinde zikretmiştir. Şayet bu kimse dünyanın aksi istikamette dönebilirse geçmiş zamana gidebilecek, dünya ile aynı istikamette ondan daha hızlı dönebilirse de gelecek zamana gidebilecektir. Şayet dünya dönseydi buna inanmak gerekirdi ki, böyle bir inanç Allah Azze ve Celle’nin kaderini ve ayetlerini yalanlamaktır.
Bu yalanlamanın nasıl olduğunu daha iyi anlamak isteyenler için internette gördüğüm bir yazıdan bir kısım aktarıyorum:
“…Zamanda geleceğe yolculuk ise einstein'ın izafiyet kuramı üzerine temellidir. Işık hızı ile giden bir maddenin maddesel dönüşümü yani diğer üç boyuttaki hareketi yavaşlamaktadır. Dördüncü boyutun diğer üç boyutla açık bir etkileşimi mevcuttur. Zaman akıyor olduğu halde siz değişmezseniz normal şartlarda gelecekte ölmüş olacağınız bir zamana hala genç olarak erişebilirsiniz. Bu sizin aradaki zamanı atladığınız değil hızlı yaşadığınız anlamına gelir. Geçmiş ile geleceğe seyahat arasındaki en önemli fark budur.
Geleceğe seyahat bizim içinde yer aldığımız zaman koşulları dahilinde de mümkündür. Zamanda atlama ve zamanda seyahat bu yüzden ayırt edilmelidir.
Zamanda yolculuk son derece tehlikeli bir kavramdır. Ama yine de buna rağmen herkesin hayalidir. Olayın tehlikesini şöyle özetleyebiliriz.
Zamanda yolculuk son derece tehlikeli bir kavramdır. Ama yine de buna rağmen herkesin hayalidir. Olayın tehlikesini şöyle özetleyebiliriz.
Varolduğumuz zamanda bizimle aynı şehirde yaşayan adamın birini akrep sokup öldürüyor. Bundan haberimiz yok. Zamanda yolculuk tartışıla dudurken 15 yıl geçiyor ve zaman makinesi bulunuyor ve zaman yolculuğu yapıyoruz. Işınlandığımız yer geniş bir arazi. Orada yürürken akrebin birini ezip geçiyoruz. Tesadüf bu ki ezip öldürdüğümüz akrep bir adamın ölümüne yol açan akrep. Doğal olarak bu adam ölmüyor. Günlük yaşantısına devam ediyor. Her gün işten eve evden işe. Fakat bir gün arabayla evine dönerken yolda birine çarpıp çarptığı kişinin ölmesine sebep oluyor. Fakat o da ne birden kayboldunuz. (tabi bunu anlayamıyorsunuz) meğer çarptığı insan sizin 15yıl önceki halinizmiş. Böylece akrebi ezerek başlayan bitmek bilmez bir paradoksun kurbanı oluyorsunuz.
Burda bitti mi? Hayır. Siz öldüğünüz için ileride zaman yolculuğuna gidecek birisi olmuyor ve akrebe kimse basmıyor. Doğal olarak akrep ölmediği için adamı akrep öldürüyor. Adam ölmediği için de sizin gelecekten 15 yıl önceki halinizi arabayla ezmiyor. Siz de ileride zaman yolculuğu yapıyorsunuz ve akrebi eziyorsunuz. Akrep ezildiği için de... işte böyle döner durursunuz sonsuz boşlukta.
“Zamanda yolculuk” kelimesinden ziyade uzay-zamanda yolculuk kelimesinin daha uygun olduğu kavram. Şöyle ki ; zamanda yolculuk derken mesela dünyadaki herhangi bir mekana -diyelimki 500 yıl önceki istanbul'a gitmek- kastediliyorsa ve siz zaman makinenizi 2004 yılında istanbul'a kurduysanız, 500 sene önceki istanbul'a gitmeniz olanaksızdır. Çünkü 500 sene önce dünya sizin şu anda bulunduğunuz uzay koordinatında değildir. Dünya güneşin etrafinda saatte yüz elli bin kilometreden fazla bir hızla dönmekte, güneş te yine büyük bir hızla samanyolu galaksisinin merkezi etrafinda dönmektedir. Samanyolu galaksisi de bir şekilde birşeylerin etrafinda dönmekte olduğundan, bırakın 500 yılı bir saat öncesine bile gitseniz nerede olacağınızı Allah bilir.
Dolayısıyla sadece zaman boyutunda hareket etmenin pratik bir faydası yok. Aynı zamanda uzayın ilk üç boyutunda da istenilen yöne gidilebilecek bir yöntem geliştirilmek zorundadır.
Zaman yolculuğu için aynı anda hem şimdi hem de geleceğin var olması lazım fikrimce. Başka bir deyişle de tüm senaryo çoktan yazılmış biz rollerimizi doğru yanlış oynamaktayız. Eğer geçmişe dönmek mümkün olsaydı biz (geçmişte yaşayanlar) herhalde çoktan gelecekten gelenleri görürdük. Diyelim ki egoist bilim adamları keşfetti bunu o zaman hiç haberimiz olamayacak. Zaman yolculuğu için geçmiş ve geleceğin aynı anda varolması gerektiğinden eğer böyle bir şey mümkünse hikâyenin başlangıcından beri keşfedilmişti o zaman... Bu da benim zaman yolculuğuna dair az çok anlatmaya çalıştığım fikrim.”[1]
Zaman yolculuğu için aynı anda hem şimdi hem de geleceğin var olması lazım fikrimce. Başka bir deyişle de tüm senaryo çoktan yazılmış biz rollerimizi doğru yanlış oynamaktayız. Eğer geçmişe dönmek mümkün olsaydı biz (geçmişte yaşayanlar) herhalde çoktan gelecekten gelenleri görürdük. Diyelim ki egoist bilim adamları keşfetti bunu o zaman hiç haberimiz olamayacak. Zaman yolculuğu için geçmiş ve geleceğin aynı anda varolması gerektiğinden eğer böyle bir şey mümkünse hikâyenin başlangıcından beri keşfedilmişti o zaman... Bu da benim zaman yolculuğuna dair az çok anlatmaya çalıştığım fikrim.”[1]
Şüphesiz böyle bir inanç, “Bizi ancak zaman helak eder” diyen Dehrî’lerin modern sunumudur. Dünyanın döndüğüne inanmak, zamanda yolculuğun mümkün olduğuna inanmayı gerektirir. Buna inanmak da kulun kaderini değiştirebileceğine inanmaktır.
Allah Azze ve Celle Dehrîler hakkında şöyle bildiriyor: “Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.” Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.” (Casiye 24)
Bu ayetin devamında Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:
“Onlara açıkça ayetlerimiz okunduğu zaman: “Doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin” demelerinden başka delilleri yoktur. De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Casiye 25-26)
Dehrî’lerin “Doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin” teklifleri, onların eskiden beri böyle bir inançta olduklarını göstermektedir.
Ecellerin ileri ya da geri alınamayacağını ise şu ayet açıkça ifade etmektedir:
“Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.” (Nahl 61)
Yine şöyle buyrulmuştur:
“Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat ettirecek. Daha önce bilgili iken hiçbirşeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrünün en kötü çağına kadar yaşatılacak. Şüphesiz ki Allah bilgilidir, kudretlidir.” (Nahl 70)
Kainat olaylarını anlamak için inançları bir kenara bırakıp serbest düşünmek gerektiğini şart koştukları için böylesi gülünç durumlara düşecek ve düşmeye de devam edeceklerdir. Çünkü kainat olayları, bunların üzerinde düşünenler arasında ancak kesin inanç sahibi olanlar için delil ifade edecektir:
“Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için birçok ayetler vardır.
Sizin yaratılışınızda ve Allahın yeryüzünde yaydığı canlılarda kesin olarak inanan bir toplum için ibret verici işaretler vardır.
Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah’ın gökten indirmiş olduğu rızıkta ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgarları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.
İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar, Allah’ın ayetleridir. Onun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
Vay haline her yalancı ve günahkâr kişinin!
O, Allah’ın kendisine okunan ayetlerini işitir de sonra büyüklük taslayarak sanki onu hiç duymamış gibi küfründe direnir. İşte onu acı azapla müjdele!
O, ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onlarla alay eder. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (Casiye 2-9)
Evet, akledenler ancak iman edenlerdir. Muhakkak ki gece ve gündüz, Allah’ın birer mahlukudurlar, haşa dünyanın dönmesiyle oluşmazlar:
“Biz geceyi ve gündüzü birer ayet (delil) olarak yarattık. Nitekim Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca yılların sayılarını ve hesabı bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine eşyayı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz herşeyi açık açık anlattık” (İsra 12)