Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

12 Kasım 2013 Salı

Âzâları da, Kalpleri de Benzedi!

Yazacağım bu cüz, dört mezhepten birinin mutaassıpları hakkında değil,
* te’villeriyle Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden alıkoyan,
* velâ ve berâ rüknünü iptal eden,
* bâtıl ehlinden ayrılma ve giyim şeklinde dahi olsa onlara benzememe farzını inkar eden,
* Allah için kılınması gereken namazları dahi bid’at ehline kurban etmekten hiç hayâ etmeyen,
* Kitap ve Sünnet esaslarına uygun mescid açılmasına Allah’tan hiç korkmadan karşı çıkan,
* Allah’ın mescidlerinde Allah ile beraber başka ilahlara seslenilmesinden ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti dışında yolların sünnet edinilmesinden razı olan,
* Önce Tevhid sözünü, sünnetlerle ameli savsaklamak için kullanan (bu söz şüphesiz haktır. lakin bu söz davet hakkındadır, dinin emirleriyle amel hakkında değildir. Saptırıcı bir hatip Ankara'da: "Bizimkiler gerçi camilerde daveti de beceremez, bid'at diye tesbihe takılırlar" demiştir! Bu bozuk menhec sahipleri "önce tevhid" sözünü kısır bir döngü için malzeme edinmişlerdir. Zira tevhid daveti bereketli bir davettir, sürekli devam edecektir. Lakin tevhidin anlaşılmasına mani olmasın düşüncesiyle sünnetle amel edilmesini engellemek şeytani bir davettir. Allah bu habis davetin arkasındaki kalpazanları ortaya çıkarmıştır, lakin hala göremeyen safdiller var! Şurası bilinmelidir ki, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den sabit olarak kendisine ulaşan bir sünnetle gerektiği şekilde amel etmek de tevhidin dışında değildir. Muhakkak ki insanlar "ittibâ tevhidi" konusunda bilinçli bir şekilde gaflete sürüklenmektedirler!)  
* bid’atlere karşı gevşemiş,
* bid’at ehline karşı yılışık,
* sünnet ehline karşı çehresi karışık,
* münafıklarla barışık,
* hak hususunda dilleri dolaşık,
* münkerlere alışık tabiatli,
* kadınları hatip edinme bid’atini destekleyen,
* haremlik/selamlığı iptal eden
* şeytanın vesveselerini dilleriyle tadıp, kalpleriyle içen neo-mu’tezilî sapıkları hakkındadır.
Hakkın kendilerine apaçık belirmesinden sonra hevâlarına uymanın kendilerine sevdirildiği, batılı süslemekten zevk alan güruha şeytanın söylettiği yeni bir söz var.
Diyorlar ki: “Biz camilerde bid’at ehliyle beraber namaz kılsak da, sizin gibi yüksek sesle âmin diyerek insanları tiksindirmiyoruz, kısık sesle amin diyerek sünneti de yerine getirmiş oluyoruz!
Ey ne şiş yansın ne kebapçılar! Becerebiliyorsanız şu ellerinizi de secdelerde gizleyerek kaldırın! Zira sünnete uymanız insanları uzaklaştırabilir(!)
Yoksa bu sünneti terk eden bazıları; “Biz ellerimizi gizlice kaldırıyor, hem sünneti yerine getiriyor, hem de insanları tiksindirmiyoruz” mu diyorlar!!
Bu mantığınıza şu da uysa gerek: sağ elinizi göğsünüz üzerine, sol elinizi göbeğiniz üzerine koyun! Bir elinizle sünneti yerine getirirken, diğer elinizle Hanefileri razı edersiniz! Nitekim bazıları: “Secdeye giderken ilk rekatta önce elleri koyarız, ikinci rekatte önce dizleri koyarız, böylece her iki görüşe de muhalefet etmemiş oluruz(!)” diyorlar!
Rabbim! İçimizden bir takım beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin? Oysa bu hâdise, senin imtihanlarından başka bir şey değildir: bununla sen, dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete eriştirirsin. Sen bizim velimizsin. Bizi bağışla; bize merhamet eyle. Sen bağışlayıcıların en hayırlısısın” (A’raf 155)
(* Abdullah Yolcu gibi sapıkları reddetmemi üslupsuz bulan çözünmüş zihniyet, sünnetin gerektirdiği bu tavrı takınmadıklarından, o sapıkların sünnete tutunmaya “fitne çıkarmak” gibi kitap ve sünnete aykırı sözler kullanmalarına; kendilerince “üslüplu” ama bize göre “kaypak” bir cevap verdiklerinden, bugün kalpleri gitgide onlara benzemiş ve onların sözünden daha tehlikelilerini dillendirir olmuşlardır. Münkere gerektiği şekilde karşı çıkmayan, en azından kalbiyle buğzedip kin tutmayan her kafa, ister istemez münkerin safında yer almaktan kendini alamayacak ve münkere karşı çıkan herkesi elbette “aşırı” ve “üslupsuz” bulacaktır. Bu kibarlık budalalarını taassupla takip eden zihniyetin gözlerinde bulunan gözlüğün bir adı var ve körce yaptıkları düşmanlıkların da elbette meâdı var!)
Şüphesiz daha önemli olan mesele; namazda âmîn’i yüksek sesle söyleyip söylememe meselesi değildir. Asıl önemli olan bu iğrenç iddiadaki akide bozukluğu ve şirk tehlikesidir! Gayelerinde Allah’a yakınlaşma ve yalnızca O’na kulluk dışında başka hazlar taşıyan her nasipsiz buna benzer vartalara düşmüştür: “İnsanları tiksindirmemek!” Halbuki Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden tiksinen bir kimseyi daha da tiksindirip uzaklaştırmak sağlam dinin önemli bir rüknüdür. Bu dinin sahibiymiş gibi davranan, parça başı pirim alacak kelle avcısı gibi sayı artırmaya çalışan bu aylaklar gölge etmeseler başka ihsan istemez!
Salih selefin menheci üzere Kitap ve sünnete sarılmak isteyen müslümanlar üzerine kurulan dernekler tuzağı, birçoklarının akıllarını başından aldığından sahih akideye taban tabana zıt olan bu gibi düşüncelere çabucak aldanır hale gelmişlerdir.
Bu sapmış ve saptırıcı fikirlere daha önce sesli ve yazılı olarak cevap vermiş olduğumdan, yüksek sesle âmin deme meselesinin hakikatini ve bu konuda sünnete muhalefet ederek kalpleri başkalarına benzeyenlerin foyasını çıkaralım:
‘Â’işe radıyallahu anha şöyle dedi: “Nebî r buyurdu ki:
إِنَّ الْيَهُودَ قَوْمٌ حُسَّدٌ، وَهُمْ لَا يَحْسُدُونَا عَلَى شَيْءٍ كَمَا يَحْسُدُونَا عَلَى السَّلَامِ، وَعَلَى آمِينَ
Şüphesiz Yahûdîler hasetçi bir kavimdir. Onlar bizim hiç bir şeyimize selâm ve âmin sözüne haset ettikleri gibi haset etmezler.”[1]
İmam İbn Huzeyme Sahih’inde şöyle bab başlığı açmıştır: “Yahudilerin “âmin” sözünde müminlere hased etmeleri, bazı cahil namaz imamlarının, imam Fatiha okuduğunda cemaatin amin demelerinden sakındırmalarının, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olanlara haset eden yahudilerin fiillerinden bir şube olduğunun zikri bâbı”[2]
İmam Ahmed’in rivayet lafzı şu şekildedir:
أن رسول الله - صلى الله عليه وسلم - ذكرت عنده اليهود فقال: إنهم لم يحسدوننا على شيء كما يحسدوننا على الجمعة التي هدانا الله لها، وضلوا عنها، وعن القبلة التي هدانا الله لها وضلوا عنها، وعلى قولنا خلف الإمام: آمين
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında Yahudilerden bahsedildi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Muhakkak ki onlar bize, Allah’ın bizi Cuma’ya hidayet edip de onları bundan saptırmasına, kıbleye bizi hidayet edip de onları bundan saptırmasına ve imamın arkasında amin dememize haset ettikleri kadar başka bir şeye haset etmezler.”[3]
Taberani’nin Muaz radıyallahu anh’den rivayetinde şu şekildedir:
وهم قوم حُسَّد، ولم يحسدوا المسلمين على أفضل من ثلاث: السلام، وإقامة الصفوف، وقولهم خلف إمامهم في المكتوبة: آمين
Onlar hasetçi bir kavimdir. Müslümanlara şu üç şeyden faziletlisiyle haset etmezler: selam, safları düzeltmek ve farz namazlarda imamlarının arkasında âmîn demeleri.”[4]
Vâ’il b. Hucr t şöyle dedi:
كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا قَرَأَ {وَلَا الضَّالِّينَ}، قَالَ: «آمِينَ»، وَرَفَعَ بِهَا صَوْتَهُ
“Rasûlüllâh r: “Vele’d-dâllîn”i okuduktan sonra ‘âmin’ der ve sesini de yükseltirdi" bir rivayette: "sesini  uzatırdı.” şeklindedir[5]
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den:
كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا فَرَغَ مِنْ قِرَاءَةِ أُمِّ الْقُرْآنِ رَفَعَ صَوْتَهُ قَالَ: «آمِينَ»
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kıraati bitirdiğinde sesini yükselterek “âmîn” derdi.”[6]
Şeyh el-Elbânî, ed-Daife’de (2/368) bu hadisin isnadında çokça yanılan saduk bir ravi olan İshak b. İbrahim ez-Zubeydî bulunduğunu belirttikten sonra şöyle demiştir: “Bu hadisin manası sahihtir. Zira Vail b. Hucr’den sahih isnadla şahidi vardır” demiştir. Ayrıca bkz.: es-Sahiha (464) Sıfatu Salati’n-Nebi (s.82) İmam Darekutni (1/335): bu isnad hasendir demiştir. İmam Beyhaki de “Hasen, sahih” demiştir.
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan:
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ " كَانَ إِذَا قَالَ: {وَلَا الضَّالِّينَ}" , قَالَ: «آمِينَ» وَرَفَعَ بِهَا صَوْتَهُ.
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “vele’d-dâllîn” dediğinde “âmîn” der ve bununla sesini yükseltirdi.”[7]
Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle demiştir:
تَرَكَ النَّاسُ التَّأْمِينَ، وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - إِذَا قَالَ: {غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ} قَالَ: آمِينَ حَتَّى يَسْمَعَهَا أَهْلُ الصَّفِّ الْأَوَّلِ، فَيَرْتَجُّ بِهَا الْمَسْجِدُ
“İnsanlar âmin demeyi terk ettiler! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “gayri’l-magdubi aleyhim vele’d-dâllîn” dediği zaman "âmîn" der, ilk saftakiler işitir, bunun üzerine mescid inlerdi.”[8]
İbn Cureyc, ‘Atâ’dan (rivayet ediyor:) ‘Atâ’ya dedim ki:
أَكَانَ ابْنُ الزُّبَيْرِ يُؤَمِّنُ عَلَى إِثْرِ أُمِّ الْقُرْآنِ؟ قَالَ: «نَعَمْ، وَيُؤَمِّنُ مَنْ وَرَاءَهُ حَتَّى أَنَّ لِلْمَسْجِدِ لَلَجَّةً»، ثُمَّ قَالَ: «إِنَّمَا آمِينَ دُعَاءٌ» وَكَانَ أَبُو هُرَيْرَةَ يَدْخُلُ الْمَسْجِدَ وَقَدْ قَامَ الْإِمَامُ قَبْلَهُ، فِيَقُولُ: «لَا تَسْبِقْنِي بِآمِينَ»
“İbn Zubeyr t Fatihâ’dan sonra ‘Amîn’ der miydi? ‘Atâ’ dedi ki: ‘Evet derdi. Arkasında olanlar da derdi. Hatta Amîn sesinden mescit inlerdi’ dedi. Ve sonra: ‘Şüphesiz Amîn duadır’ dedi. Ebû Hureyre t, imâm kendisinden evvel kalkmış olarak mescide girdiğinde, (imâma seslenerek): ‘Beni Amîn’de geçme’ derdi.”[9]


[1] Sahih. İbn Huzeyme (574) Buhârî, Kıraatu Halfe’l-İmam (988); Ahmed, (6/135) İbn Mâce, (856)
[2] Sahihu İbn Huzeyme (1/287)
[3] Sahih. Ahmed (6/134) Beyhaki (2/56)
[4] Hasen ligayrihi. Taberani Evsat (5/146)
[5] Sahih. Ebû Dâvud, (932); Tirmizî, (248); Ahmed, (4/316); İbn Mâce, (855)
[6] Sahih. İbn Hibban (5/111) İbn Huzeyme (571) Hakim (1/345) Darekutni (1/235)
[7] Hasen ligarihi. Darekutni (1272)
[8] Sahih. İbn Mace (853) Ebu Davud (934)
[9] Sahih. Abdurrezzâk (2640) Şafîî (1/76) Beyhakî, (2/59)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)