İbn Mace’de (No:3930) geçen bir rivayette şöyle denmektedir:
İmran b. Husayn radıyallahu anhuma şöyle demiştir:
أَتَى نَافِعُ بْنُ الْأَزْرَقِ وَأَصْحَابُهُ فَقَالُوا هَلَكْتَ يَا عِمْرَانُ
قَالَ مَا هَلَكْتُ قَالُوا بَلَى قَالَ مَا الَّذِي أَهْلَكَنِي؟ قَالُوا قَالَ
اللَّهُ {وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ}
قَالَ قَدْ قَاتَلْنَاهُمْ حَتَّى نَفَيْنَاهُمْ فَكَانَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ
إِنْ شِئْتُمْ حَدَّثْتُكُمْ حَدِيثًا سَمِعْتُهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالُوا وَأَنْتَ سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ قَالَ نَعَمْ شَهِدْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ وَقَدْ بَعَثَ جَيْشًا مِنَ الْمُسْلِمِينَ إِلَى الْمُشْرِكِينَ فَلَمَّا
لَقُوهُمْ قَاتَلُوهُمْ قِتَالًا شَدِيدًا فَمَنَحُوهُمْ أَكْتَافَهُمْ فَحَمَلَ رَجُلٌ
مِنْ لُحْمَتِي عَلَى رَجُلٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ بِالرُّمْحِ فَلَمَّا غَشِيَهُ قَالَ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا
اللَّهُ إِنِّي مُسْلِمٌ فَطَعَنَهُ فَقَتَلَهُ فَأَتَى رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلَكْتُ قَالَ وَمَا الَّذِي صَنَعْتَ؟
مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ فَأَخْبَرَهُ بِالَّذِي صَنَعَ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَهَلَّا شَقَقْتَ عَنْ بَطْنِهِ فَعَلِمْتَ مَا فِي
قَلْبِهِ؟ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ شَقَقْتُ بَطْنَهُ لَكُنْتُ أَعْلَمُ مَا
فِي قَلْبِهِ قَالَ فَلَا أَنْتَ قَبِلْتَ مَا تَكَلَّمَ بِهِ وَلَا أَنْتَ تَعْلَمُ
مَا فِي قَلْبِهِ قَالَ فَسَكَتَ عَنْهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَلَمْ يَلْبَثْ إِلَّا يَسِيرًا حَتَّى مَاتَ فَدَفَنَّاهُ فَأَصْبَحَ عَلَى ظَهْرِ
الْأَرْضِ فَقَالُوا لَعَلَّ عَدُوًّا نَبَشَهُ فَدَفَنَّاهُ ثُمَّ أَمَرْنَا غِلْمَانَنَا
يَحْرُسُونَهُ فَأَصْبَحَ عَلَى ظَهْرِ الْأَرْضِ فَقُلْنَا لَعَلَّ الْغِلْمَانَ نَعَسُوا
فَدَفَنَّاهُ ثُمَّ حَرَسْنَاهُ بِأَنْفُسِنَا فَأَصْبَحَ عَلَى ظَهْرِ الْأَرْضِ فَأَلْقَيْنَاهُ
فِي بَعْضِ تِلْكَ الشِّعَابِ
“Nafi b. el-Ezrak (ki Haricilerin Ezrakiler kolunun başıdır)
ve arkadaşları gelerek
“Sen helak oldun ey İmran!” dediler. İmran radıyallahu anh:
“Ben helak olmadım.” diye cevap verdi. Onlar:
“Bilakis helak oldun” dediler. İmran radıyallahu anh:
“Beni helak eden şey nedir?” diye sordu. Onlar:
“Allah “Bir fitne kalmayıp din tamamen Allah’a ait olana
kadar onlarla savaşın” (Enfal 39) buyurmuştur” dediler. İmran radıyallahu
anh:
“Biz, müşrikleri bertaraf edinceye kadar savaştık ve din
tamamiyle Allah’ın oldu. Dilerseniz size Resulullah’tan işittiğim bir hadisi
rivayet edeyim.” dedi. Onlar:
“O hadisi Resulullah’tan sen (mi) işittin?” diye sordular.
İmran: “Evet, şu olaya şahid oldum” dedi:
“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem müşriklere
Müslümanlardan bir askeri kuvvet gönderdi. Giden Müslüman askerler müşriklere
rastlayınca onlarla şiddetli bir savaş yaptılar. Neticede müşrikler mağlûp
oldu. Sonra benim yakınlarımdan bir adam, müşriklerden bir adama mızrakla hücum
ederek yanına varınca müşrik adam “Allah’tan başka hak ilah olmadığına şehadet
ederim. Ben şüphesiz Müslümanım” dedi. Fakat (buna rağmen) yakınım olan adam
mızrakla vurup onu öldürdü. Sonra Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
yanına geldi ve “Ey Allah’ın rasulü! Ben helak oldum” dedi. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem bir veya iki defa
“İşlediğin nedir?” buyurdu. Adam da yaptığı işi ona
arz etti. Bunun üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem adama:
“O halde karnını yarıp da kalbindekini bilmeliydin?”
buyurdu. Adam:
“Ey Allah’ın rasulü! Karnını yarsaydım kalbindekini bilmiş
olumuydum?” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“O halde sen ne onun konuştuğu sözünü kabul ettin, ne de
kalbindekini bilirsin” buyurdu. İmran radıyallahu anh dedi ki:
“Sonra Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem adam hakkında
bir şey söylemedi. Adam da az bir zaman yaşadı. Nihayet öldü. Biz onu
defnettik. Ertesi günü sabahı cesedi yeryüzünde görüldü. Halk “Bir düşman bunun
cesedini toprağın altından çıkarmış olabilir.” dedi. Biz onu (tekrar)
defnettik. Sonra gençlerimize mezarı başında nöbet beklemelerini emrettik.
Ertesi günü sabahı cesed (yine) yeryüzünde oldu. Bu kere biz:
“Gençlerimiz uyumuş (bu arada ceset düşman tarafından
çıkarılmış) olabilir” dedik ve (tekrar) defnettikten sonra bu defa biz kendimiz
onun nöbetini tuttuk. Yine ertesi günü sabahı ceset yeryüzünde oldu. Artık
(toprağa gömmekten vazgeçip) cesedi o dağlar arasındaki yollardan birisine
attık.”
...İmran bin el-Husayn bu rivayete şunu da ilaveten söyledi:
فَنَبَذَتْهُ
الْأَرْضُ فَأُخْبِرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَالَ إِنَّ الْأَرْضَ
لَتَقْبَلُ مَنْ هُوَ شَرٌّ مِنْهُ وَلَكِنَّ اللَّهَ أَحَبَّ أَنْ يُرِيَكُمْ تَعْظِيمَ
حُرْمَةِ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ
“(Biz cenazeyi defnettikten) sonra yer cesedi dışarı attı.
Bunun üzerine durum Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e arz edildi. O da şöyle
buyurdu.
“Yer, o adamdan daha şer kimseyi de şüphesiz kabul eder.
Lakin Allah -La ilahe illallah- kelimesinin hürmetinin tazimini size göstermeyi
istedi” dedi.”
Bu hadisi İman ve Tevhid Akidesi 5. Derste zikretmiş olduğum
için sıhhati hakkında soruldu ve hadis inkârcısı zındıklardan İbrahim Sarmış’ın
şu zırvaları yaptığı nakledildi:
“….Zaten rivayetteki çelişkiler kendini açıkça
göstermektedir. Sözgelimi ravi İmran gençlerin uyuyakalacaklarından endişe
ederek üç gün sabaha kadar cesedi beklediklerini söyler, ancak cesedin nasıl
olup da yer dışına atıldığını teferruatıyla vermez. Bütün bunların yanında
rivayetin ravileriyle ilgili problemler bir yana, bu rivayet ile Hz. Peygamber
dönemi meydana gelen bir olay kullanılarak ters bir sonuca varılmaktadır. Hz.
Peygamber döneminde meydana gelen meşhur olayda, Hz. Usame b. Zeyd bir şahsı,
Kelime-i Şehadet getirdiği halde korktuğu için bu kelimeyi söylediğini
düşünerek öldürmüş ve Hz. Peygamber buna çok sert tepki ile “Kalbini mi
yardın?” demişti. Ancak İslam tarihi kaynakları Usame için öldükten sonra
kabrinden atıldığı, toprağın onu kabul etmediği şeklinde bir bilgi vermezler. Sonuçta
eğer bu olay Hz. Peygamber döneminde olduysa, Usame’ye de aynı ilahi ceza (!)
verilmeliydi. Anlaşılan şudur ki; yukarıdaki rivayet inşai-kurgulanmış bir
rivayettir.”
Diğer bir hadis inkârcısı zındık İsmail Hakkı Ünal’ın da
şöyle dediği aktarıldı:
“Muhtemelen dönemin siyasileri, sahabenin dilinden, Hz.
Peygamber dönemindeki bir olayı alıp biraz da ilavelerle rakipleri olan
Haricilere karşı kullanmaktan çekinmemişlerdir. Tabii ki burada “Toprak bundan
daha kötüleri neden kabul etmiştir?” şeklindeki muhtemel bir soruyu önlemek
için de yine Hz. Peygamber dilinden “Yer, o adamdan daha şer kimseyi de
şüphesiz kabul eder. Lakin Allah - La ilahe illallah- kelimesinin hürmetinin
ta’zimini size göstermeyi sevdi.” şeklinde bir ilavenin eklenmesi de
unutulmamıştır. Tarihte kötülükleriyle ön plana çıkmış kişilerin cesetlerinin
kabir dışına atılması olayı ne görülmüş ne de tespit edilmiştir. Böyle bir
durum akla ve sünnetullah dediğimiz yasalara aykırıdır. Gerek Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem den önce gerek ondan sonra günümüze kadar nice
gaddar, zalim, din düşmanı, müfteri gelip geçmiştir, ancak hiçbirinin cesedini
toprak dışarı atmamıştır. Hadis kaynaklarında geçen bu rivayet, gerek ravileri
gerek tarihsel bağlama oturmaması açısından problemdir ve sonradan kurgulanmıştır…”
Cevap:
Öncelikle belirteyim ki bu rivayetin isnadı hakkında Sunenu
İbn Mace üzerine Misbahu’z-Zucace adlı çalışmayı yapan Busayrî ve el-Elbani
“İsnadı hasen” hükmü vermiş oldukları için yıllar önce bir sohbette bu rivayeti
zikretmişim. Nitekim İbn Mace’nin bu kıssaya dair peşpeşe yaptığı iki rivayetin
isnadları birbirini takviye eder görünmektedir. Lakin İbn Mace’nin isnadı:
Sumayt’ın İmran b. Husayn radıyallahu anhuma’dan rivayeti şeklinde görünmektedir.
İmam Ahmed, Ru’yanî, Taberanî (18/226) Tahavî Şerhu Muşkili’l-Asar’da (8/277)
ve başkalarının rivayetlerinde ise Sumayt’ın bunu doğrudan İmran radıyallahu
anh’den işitmediği görünmekte, Sumayt Ebu’l-A’la (b. Şihhir) ‘den, o kabileden
bir genç’ten, o da İmran radıyallahu anh’den şeklinde gelmektedir. Bu durumda
bu isnadda ismi belirtilmeyen bir ravi vardır. Yani isnadda bir zayıflık
vardır. Lakin metnine şahitlik edecek rivayetler Buhârî ve Muslim’in
rivayetlerinde gelmiştir. Bu durumda hadisin “hasen ligayrihi” olduğu
anlaşılmaktadır:
Hadisin Şahitleri
1- Buhârî (6865) ve Muslim (95) Mikdad b. Esved
radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar:
يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي لَقِيتُ كَافِرًا
فَاقْتَتَلْنَا فَضَرَبَ يَدِي بِالسَّيْفِ فَقَطَعَهَا ثُمَّ لاَذَ مِنِّي بِشَجَرَةٍ
وَقَالَ أَسْلَمْتُ لِلَّهِ آقْتُلُهُ بَعْدَ أَنْ قَالَهَا؟ قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لاَ تَقْتُلْهُ قَالَ يَا رَسُولَ
اللَّهِ فَإِنَّهُ طَرَحَ إِحْدَى يَدَيَّ ثُمَّ قَالَ ذَلِكَ بَعْدَ مَا
قَطَعَهَا آقْتُلُهُ؟ قَالَ لاَ تَقْتُلْهُ فَإِنْ قَتَلْتَهُ فَإِنَّهُ بِمَنْزِلَتِكَ
قَبْلَ أَنْ تَقْتُلَهُ وَأَنْتَ بِمَنْزِلَتِهِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ كَلِمَتَهُ
الَّتِي قَالَ
“Ey Allah’ın rasulü! Müşriklerden biri ile
vuruşsak, adam kılıçla vurup benim elimi kesse, sonra benden bir ağaca sığınsa
ve: “Allah’a teslim oldum” dese ben de onu bunu söyledikten sonra öldürebilir
miyim?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Onu öldüremezsin” buyurdu. Ona: “Ey
Allah’ın rasulü! Ama o benim iki elimden birini kesti, kestikten sonra da bunu
söyledi. Yine de mi öldüremem?” dediğimde:
“Onu öldüremezsin. Şayet bunu dedikten sonra onu
öldürecek olursan adam onu öldürmeden önceki halin (Müslüman), sen ise adam bu
sözü söylemeden önceki hali gibi (kâfir) olursun” buyurdu.
2- Buhârî
(6872) ve Muslim (96, 159) Usame b. Zeyd b. Harise radıyallahu anhuma’dan
rivayet ediyorlar:
بَعَثَنَا
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى الحُرَقَةِ مِنْ
جُهَيْنَةَ قَالَ فَصَبَّحْنَا القَوْمَ فَهَزَمْنَاهُمْ قَالَ وَلَحِقْتُ أَنَا
وَرَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ رَجُلًا مِنْهُمْ قَالَ فَلَمَّا غَشِينَاهُ قَالَ لاَ
إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ قَالَ فَكَفَّ عَنْهُ الأَنْصَارِيُّ فَطَعَنْتُهُ بِرُمْحِي
حَتَّى قَتَلْتُهُ قَالَ فَلَمَّا قَدِمْنَا بَلَغَ ذَلِكَ النَّبِيَّ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ فَقَالَ لِي يَا أُسَامَةُ أَقَتَلْتَهُ بَعْدَ
مَا قَالَ لاَ إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّمَا
كَانَ مُتَعَوِّذًا قَالَ أَقَتَلْتَهُ بَعْدَ مَا قَالَ لاَ إِلَهَ إِلَّا
اللَّهُ قَالَ فَمَا زَالَ يُكَرِّرُهَا عَلَيَّ حَتَّى تَمَنَّيْتُ أَنِّي لَمْ
أَكُنْ أَسْلَمْتُ قَبْلَ ذَلِكَ اليَوْمِ
“Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem bizi Cuheyne kabilesinden olan Huraka üzerine
gönderdi. Bunlara bir sabah baskını yaparak kendilerini bozguna uğrattık.
Ensârdan bir zâtla ben, onlardan bir adama yetiştik. Kendisini kuşattığımız
vakit:
“Lâ ilahe illallah” dedi. Bunun üzerine Ensârî onu bıraktı. Ben kendisini
süngümle sapladım; nihayet öldürdüm. (Medine'ye) geldiğimizde bu hadise Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in kulağına gitmiş. Bana:
“Ey Usame! O adamı: lâ ilahe illallah dedikten sonra öldürdün mü?”
dedi. Ben:
“Ey Allah’ın rasulü! O ancak (bu kelimeye sığınan) bir mülteci idi” dedim.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yine:
“Onu: lâ ilahe illallah dedikten sonra öldürdün mü?” dedi. Artık
bunu bana o kadar tekrarladı durdu ki, keşke o günden önce müslüman olmamış
olsaydım diye temenni ettim.”
3-İmran
b. Husyan hadisinin en kuvvetli şahitlerinden biri de şu rivayettir: İbn Ebi'd-Dunyâ el-Ukubat kitabında (337)
hasen bir isnad ile Cabir radıyallahu anh’den rivayet ediyor:
أَنَّ رَجُلًا مِنَ
الْأَنْصَارِ تُوُفِّيَ فَدُفِنَ فَأَصْبَحُوا وَقَدْ لَفِظَتْهُ الْأَرْضُ فَأَتَوْا
رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرُوا ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ الْأَرْضَ لَتُوَارِي مَنْ
هُوَ شَرٌّ مِنْهُ وَلَكِنَّهُ جُعِلَ لَكُمْ عِبْرَةً ثُمَّ قَالَ ارْجِعُوا فَوَارُوهُ
فَوَارَوْهُ فَلَمْ تَلْتَفِظْهُ الْأَرْضُ
“Ensar’dan bir adam vefat etti ve defnedildi. Sabah olduğunda onu yer
dışarı atmıştı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldiler ve bunu
anlattılar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Muhakkak ki yer ondan daha şerlilerini içine almıştır. Lakin bu size
bir ibret kılındı.” Sonra: “Onu geri götürün ve gömün” buyurdu. Bundan
sonra yer onu dışarı atmadı.”
Muhtemelen bu rivayette geçen şahıs ile İmran radıyallahu
anh hadisindeki şahıs aynı kişidir.
4- Diğer bir şahidi şu şekildedir: İbn Ebi'd-Dunyâ
el-Ukubat’ta (339) Ebu Ya’lâ Musned’inde (3/91) Ru’yani Musned’inde (971) ve Taberânî
Mu'cemu'l-Kebîr’de (2/176) hasen bir isnadla rivayet Cundub b. Sufyan el-Becelî
radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar:
بَعَثَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ سَرِيَّةً فَحَمَلَ رَجُلٌ عَلَى رَجُلٍ فَقَالَ إِنِّي مُسْلِمٌ فَقَتَلَهُ
فَبَلَغَ ذَلِكَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ قَتَلْتَهُ
وَهُوَ يَقُولُ إِنِّي مُسْلِمٌ؟ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّمَا قَالَ ذَلِكَ
بِلِسَانِهِ وَلَمْ يَكُنْ فِي قَلْبِهِ قَالَ لَهُ ذَلِكَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ فَقَالَ
لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَهَلَّا شَقَقْتَ عَنْ قَلْبِهِ
فَنَظَرْتَ مَا فِيهِ؟ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَرَأَيْتَ لَوْ أَنِّي شَقَقْتُ
عَنْ قَلْبِهِ مَا عِلْمِي بِمَا فِيهِ؟ هَلْ هِيَ إِلَّا مُضْغَةٌ؟ قَالَ وَمَا عِلْمُكَ
بِمَا كَانَ فِي قَلْبِهِ حَتَّى قَتَلْتَهُ؟ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ اسْتَغْفِرْ
لِي قَالَ لَا ثَلَاثَ مَرَّاتٍ فَمَاتَ فَدَفَنَهُ قَوْمُهُ فَأَمَرَ اللَّهُ تَعَالَى
الْأَرْضَ فَلَفَظَتْهُ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ فَلَمَّا رَأَى ذَلِكَ قَوْمُهُ حَمَلُوهُ
فَطَرَحُوهُ بَيْنَ الْجِبَالِ
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir seriyye
gönderdi. Bir adam bir adama saldırdı, o adam: “Ben müslümanım” dedi. Buna
rağmen onu öldürdü. Bu haber Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşınca
buyurdu ki:
“O kendisinin müslüman olduğunu söylemesine rağmen onu
öldürdün mü?” Adam: “Ey Allah’ın rasulü! Bunu yalnızca diliyle söyledi.
Kalbinde bu yoktu.” Adam bu sözünü üç defa yineledi. Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Bari kalbini yarıp da içindekine baksaydın!” Adam: “Ey
Allah’ın rasulü! Onun kalbini yarsaydım onda olanı bilebilir miydim. O yalnızca
bir et parçası değil mi?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“O halde kalbinde olanı bilemeden onu nasıl öldürürsün?”
Adam dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Benim için bağışlanma dile.” Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem üç defa: “Hayır” dedi. Sonra adam öldü ve kavmi onu
defnetti. Allah Teâlâ yere emretti ve yer onu üç defa dışarı attı. Kavmi bunu
görünce onu taşıyıp dağların arasına attılar.”
5- Diğer bir şahidini Abdurrazzak (10/173) ve Beyhakî Delail’de
(4/309) hasen bir isnad ile Kabisa b. Zueyb radıyallahu anh’den aynı şekilde
rivayet etmişlerdir.
“Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bir adam bir seriyyede
görevlendirildi ve ordu yenilince müşriklerden bir adamı yakaladı. Onu
kılıcıyla öldürecekken adam: “La ilahe illallah” dedi.
6- Ahmed, Ebû Dâvûd, Taberani, İbnu’l-Carud ve başkalarının
birbirini destekleyen zayıf tariklerle yaptıkları bir rivayete göre de, İmran
radıyallahu anh’ın rivayetinde geçen kişinin Muhallim b. Cessame olması
muhtemeldir. Taberî Tefsir’inde (7/353) İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan şöyle
rivayet etmiştir:
بَعَثَ النَّبِيُّ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مُحَلِّمَ بْنَ جَثَّامَةَ مَبْعَثًا فَلَقِيَهُمْ عَامِرُ
بْنُ الْأَضْبَطِ فَحَيَّاهُمْ بِتَحِيَّةِ الْإِسْلَامِ وَكَانَتْ بَيْنَهُمْ إِحْنَةٌ
فِي الْجَاهِلِيَّةِ فَرَمَاهُ مُحَلِّمٌ بِسَهْمٍ فَقَتَلَهُ فَجَاءَ الْخَبَرُ إِلَى
رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَتَكَلَّمَ فِيهِ عُيَيْنَةُ وَالْأَقْرَعُ
…فَجَاءَ مُحَلِّمٌ فِي بُرْدَيْنِ فَجَلَسَ
بَيْنَ يَدَيْ رَسُولِ اللَّهِ لَيَسْتَغْفِرَ لَهُ فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا غَفَرَ اللَّهُ لَكَ فَقَامَ وَهُوَ يَتَلَقَّى دُمُوعَهُ
بِبُرْدَيْهِ فَمَا مَضَتْ بِهِ سَابِعَةٌ حَتَّى مَاتَ وَدَفَنُوهُ فَلَفَظَتْهُ الْأَرْضُ
فَجَاءُوا إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرُوا ذَلِكَ لَهُ
فَقَالَ إِنَّ الْأَرْضَ تَقْبَلُ مَنْ هُوَ شَرٌّ مِنْ صَاحِبِكُمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ
جَلَّ وَعَزَّ أَرَادَ أَنْ يَعِظَكُمْ ثُمَّ طَرَحُوهُ بَيْنَ صَدَفَيْ جَبَلٍ وَأَلْقَوْا
عَلَيْهِ مِنَ الْحِجَارَةِ وَنَزَلَتْ {يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ
فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَتَبَيَّنُوا} الْآيَةُ
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Muhallim b. Cessame’nin de
içinde bulunduğu bir seriyye gönderdi. Yolda Amir b. Adbat adında bir kimse gelip
onları İslam selamıyla selamladı. Aralarında Cahiliyye döneminden kalan bir
husumet sebebiyle, Muhallim ona bir ok attı ve öldürdü. Yanında bulunan
mallarını da ganimet olarak aldı. Bu konuda Uyeyne (b. Hısn) ve el-Akra (b.
Hâbis) ile konuştu… Nihayet, Muhallim iki bürde içinde kendisi için Allah’tan
bağışlama dileyeceği ümidiyle Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna
oturdu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
“Allah seni bağışlamasın!” diyerek
beddua etti. Bunun üzerine Muhallim, iki bürdesini ıslatacak kadar ağlayarak
dışarı çıktı ve bir hafta sonra öldü. Kabre koydular, toprak onu dışarı attı. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip bunu anlattılar. Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem buyurdu ki:
“Muhakkak ki yer, bu arkadaşınızdan daha kötü insanları
da kabul etmiştir. Fakat Allah Azze ve Celle size öğüt vermeyi murad etti.” Sonra
onun cesedini iki dağın arasına attılar, üzerine de taşlar atarak
sabitleştirdiler. Bunun üzerine Nisa 94. Ayeti nazil oldu.”
Netice olarak bu hadis rivayet yolları ile sabit olmuştur.
İbrahim Sarmış ve İsmail
Hakkı Ünal’a Cevap
İbrahim Sarmış ve İsmail Hakkı Ünal gibi zındıkların
yukarıda nakledilen zırva dolu şüphelerine gelince:
1- Sarmış’ın “Sözgelimi ravi İmran gençlerin uyuyakalacaklarından
endişe ederek üç gün sabaha kadar cesedi beklediklerini söyler, ancak cesedin
nasıl olup da yer dışına atıldığını teferruatıyla vermez.” Şeklindeki sözlerinde,
yerin cesedi nasıl olup da dışarı attığının ayrıntılı anlatılmamış olmasının
herhangi bir çelişkiyle alakası yoktur.
2- Sapmış diyor ki: “Sonuçta eğer bu olay Hz. Peygamber
döneminde olduysa, Usame’ye de aynı ilahi ceza (!) verilmeliydi. Anlaşılan
şudur ki; yukarıdaki rivayet inşai-kurgulanmış bir rivayettir.”
Usame radıyallahu anh’ın kıssasında Usame radıyallahu anh
ilk defa böyle bir olayla karşılaşmış ve sırf canını kurtarmak için müslüman
olduğunu iddia eden birinin öldürülemeyeceği hükmünü bilememiştir. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem kendisine yaptığı şeyin yanlış olduğunu bildirmesinden
sonra ise tevbe etmiştir. Bâtıl bir akide üzerine de ölmemiştir ki, Sarmış’ın
saçmaladığı gibi, yer onu neden dışarı atsın? İmran radıyallahu anh’ın rivayet
ettiği kıssada geçen adam ise – ki münafıklardan olduğu anlaşılıyor - böyle bir
yasaktan haberdadır ve bu yüzden Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e
geldiğinde “Helak oldum” diyerek yaptığının çirkinliğinden haberdar olduğunu
gösteren bir ifade kullanmıştır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de onun
için bağışlanma dilememiş, bilakis “Allah seni bağışlamasın” diye beddua
etmiştir. Bu adam nifağı üzere öldüğü için de Allah Azze ve Celle onu bu
şekilde cezalandırarak insanlara ibret kılmayı takdir etmiştir.
3- İsmail Hakkı Ünal denen zındık ise “Tarihte
kötülükleriyle ön plana çıkmış kişilerin cesetlerinin kabir dışına atılması
olayı ne görülmüş ne de tespit edilmiştir. Böyle bir durum akla ve sünnetullah
dediğimiz yasalara aykırıdır” diye bir sallama yapıyor.
Tarihi bilgileri aktaranların güvenilirliği sabit bile
değilken, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ve ashabından aktarılan
rivayetler, birbirlerini görmüş, işitmiş, her birinin durumları bilinen ravi
zincirleriyle rivayet edilmektedir. Yani zayıf isnadla gelmiş bir hadis dahi,
tarihi nakillerden daha fazla güven ihsas ettirirler. Yerin bazı kimseleri
dışarı atması hadiseleri ise sahih isnadlarla rivayet edilmiştir.
Buhârî (3617) ve Muslim (2781) Enes radiyallahu
anh’den rivayet ediyorlar:
كَانَ
رَجُلٌ نَصْرَانِيًّا فَأَسْلَمَ وَقَرَأَ البَقَرَةَ وَآلَ عِمْرَانَ فَكَانَ يَكْتُبُ
لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَعَادَ نَصْرَانِيًّا فَكَانَ يَقُولُ
مَا يَدْرِي مُحَمَّدٌ إِلَّا مَا كَتَبْتُ لَهُ فَأَمَاتَهُ اللَّهُ فَدَفَنُوهُ فَأَصْبَحَ
وَقَدْ لَفَظَتْهُ الأَرْضُ فَقَالُوا هَذَا فِعْلُ مُحَمَّدٍ وَأَصْحَابِهِ لَمَّا
هَرَبَ مِنْهُمْ نَبَشُوا عَنْ صَاحِبِنَا فَأَلْقَوْهُ فَحَفَرُوا لَهُ فَأَعْمَقُوا
فَأَصْبَحَ وَقَدْ لَفَظَتْهُ الأَرْضُ فَقَالُوا هَذَا فِعْلُ مُحَمَّدٍ وَأَصْحَابِهِ
نَبَشُوا عَنْ صَاحِبِنَا لَمَّا هَرَبَ مِنْهُمْ فَأَلْقَوْهُ فَحَفَرُوا لَهُ وَأَعْمَقُوا
لَهُ فِي الأَرْضِ مَا اسْتَطَاعُوا فَأَصْبَحَ وَقَدْ لَفَظَتْهُ الأَرْضُ فَعَلِمُوا
أَنَّهُ لَيْسَ مِنَ النَّاسِ فَأَلْقَوْهُ
“Hristiyan bir adam vardı. Müslüman olmuştu. Bakara
ve Âl-i İmran sûrelerini okuyup ezberlemişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem'e gelen vahiyleri yazardı. Sonra tekrar Hristiyan oldu ve şöyle demeye
başladı:
“Muhammed bir şey bilmiyor. Ancak ben ona ne
yazdımsa onları biliyor.” Hemen Allah onu öldürdü. Onu defnettiler, sabah
olunca toprağın onu dışarıya atıp fırlattığını gördüler. Hristiyanlar:
“Bunu yapsa yapsa, Muhammed ve arkadaşları yapmıştır. Onların arasından
çıkıp kaçtığı için, bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu meydanda
bıraktılar” dediler. Daha derin kazıp toprağın derinine gömdüler. Sabah
olunca yer tekrar onu dışarıya fırlatıp attı. Yine:
“Bunu Muhammed ve arkadaşları yapmıştır. Onların
arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soyup, onu
kabrin dışına bıraktılar” dediler. Eskisinden daha derin kazıp tekrar
gömdüler. Fakat sabah olunca yer onu tekrar dışarıya fırlatıp attı. Yine aynı
şeyi söylediler, daha da derin kazıp gömdüler. Üçüncü kez yine dışarıya
fırlatınca, bunun insan işi olmadığının farkına vardılar. Bunun üzerine onu
öylece attılar.”
* Muslim’in lafzı şöyledir:
كَانَ
مِنَّا رَجُلٌ مِنْ بَنِي النَّجَّارِ قَدْ قَرَأَ الْبَقَرَةَ وَآلَ عِمْرَانَ
وَكَانَ يَكْتُبُ لِرَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَانْطَلَقَ
هَارِبًا حَتَّى لَحِقَ بِأَهْلِ الْكِتَابِ قَالَ فَرَفَعُوهُ قَالُوا هَذَا قَدْ
كَانَ يَكْتُبُ لِمُحَمَّدٍ فَأُعْجِبُوا بِهِ فَمَا لَبِثَ أَنْ قَصَمَ اللهُ
عُنُقَهُ فِيهِمْ فَحَفَرُوا لَهُ فَوَارَوْهُ فَأَصْبَحَتِ الْأَرْضُ قَدْ
نَبَذَتْهُ عَلَى وَجْهِهَا ثُمَّ عَادُوا فَحَفَرُوا لَهُ فَوَارَوْهُ
فَأَصْبَحَتِ الْأَرْضُ قَدْ نَبَذَتْهُ عَلَى وَجْهِهَا ثُمَّ عَادُوا فَحَفَرُوا
لَهُ فَوَارَوْهُ فَأَصْبَحَتِ الْأَرْضُ قَدْ نَبَذَتْهُ عَلَى وَجْهِهَا
فَتَرَكُوهُ مَنْبُوذًا
“Bizden (yâni) Benî Neccâr'dan bir adam vardı ki, Bakara ile Âl-i İmrân
sûrelerini okumuştu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e kâtiplik yapıyordu.
Derken kaçarak savuştu gitti ve ehl-i kitaba katıldı. Onlar kendisini
yükselttiler:
“Bu adam Muhammed'e kâtiplik yapıyordu” dediler ve onu beğendiler.
Fakat çok geçmeden aralarında Allah onun boynunu helak etti. Kendisine bir
hendek kazarak, onu içine gömdüler. Ama yer onu dışarı atmış olarak sabahladı.
Sonra döndüler, ona tekrar bir çukur kazarak gömdüler. Yer yine onu dışarı
atmış olarak sabahladı. Sonra döndüler ona tekrar bir çukur kazarak gömdüler.
Fakat yer yine onu dışarı atmış olarak sabahladı. Nihayet onu atılmış olarak bıraktılar.”
4- İsmail Hakkı Ünal şöyle demişti: “Gerek Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem den önce gerek ondan sonra günümüze kadar nice
gaddar, zalim, din düşmanı, müfteri gelip geçmiştir, ancak hiçbirinin cesedini
toprak dışarı atmamıştır.”
Bu itiraz da saçmadır. Zira yerin dışarı attığı bu
kimselerle ilgili hadiseler adetin dışında gerçekleşen olaylardandır. “Neden
hala kötü insanları yerin dışarı attığını görmüyoruz” diye sormak saçmadır.
Gerçi hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Yer daha kötü
kimseleri de kabul etmiştir, lakin Allah size öğüt vermeyi diledi”
buyurarak bu sıradışı durumu açıklamıştır ama bu ahmak hadis inkârcıları bu
hadise iman etmek istemedikleri için inat ettilerinden şöyle diyelim:
Allah Azze ve Celle Kur’an-ı Kerim’inde ölçü ve tartıda hile
yapanları, cinsel sapkınlıkları hayat tarzı haline getirenleri ve daha pekçok isyanda
bulunan bazı kavimleri helak ettiğini haber vermiştir. Şimdi bazıları çıkıp da:
“Halen ölçü ve tartıda hile yapanlar var onlar neden helak edilmiyor? Livata
ve lezbiyenlik yapanlar var onlar neden helak edilmiyor? Kur’ân’a ve dini
değerlere alenen hakaret edenler neden yerin dibine geçirilmiyor” diyerek
Kur’ân’ın haber verdiği gerçekleri inkâr etseler, böylesine ahmakça itiraza hak
verilebilir mi? Allah dilediği kulları için, dilediği zaman sıradışı
yardımlarla destekte bulunur, dilediği kullarını da kendisinin dilediği zaman
helak eder.
“Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.” (Enbiya 23)
Nasıl ki Kur’ân’ın verdiği haberlere böyle saçma itirazlarda
bulunmak yersizse, İsmail Hakkı Ünal gibi kıt anlayışlı zındıkların böylesi
itirazları da aynı şekilde yersizdir.