Soru: Cehaletin akide
konusunda mazeret olması meselesinde görüşünüz nedir? Bize bunu açıklayın,
Allah size hayırlı karşılık versin.
Şeyh Abdulaziz b. Baz’ın
cevabı:
Akide en önemli
meselelerden ve en büyük vaciptir. Bunun hakikati: Allah’a, meleklerine,
kitaplarına, rasullerine, ahiret gününe, hayrı ve şerriyle kadere iman
etmektir. Allah Subhanehu’nun ibadet edilmeye hak sahibi olduğuna iman etmek ve
buna şahitlik etmek de böyledir. Bu da Allah’tan başka ibadete layık hak ilah
olmadığına şahitlik sözüdür. Mü’min bununla Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan
başkasının hak ma’bûd olmadığına şahitlik etmektedir. Yine Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem’in cinlere ve insanlara gönderilmiş rasul olduğuna ve
nebilerin sonuncusu olduğuna şahitlik eder. Bütün bunlar olmazsa olmazlardır ve
bu, akidenin bel kemiğidir. Erkek ve kadın herkes için bu iman zorunludur.
Dinin esası budur.
Aynı şekilde Allah ve
rasulünün haber vermiş oldukları kıyamet, cennet, cehennem, hesap, amellerin
karşılıklarının verilmesi, amel defterlerinin dağıtılması, insanların bu amel
defterlerini sağlarından ve sollarından almaları, amellerin tartılması gibi Kur’ân
ayetleri ve nebevî hadislerde gelenlere de iman etmek gerekir.
Bu konularda cehalet
mazeret olmaz. Bilakis bunlar öğrenilip basiret sahibi olunması gereken
konulardır. Müslümanlar arasında yaşayan bir kimsenin bu konularda “Ben
bilmiyorum” sözü mazeret olmaz. Nitekim kendisine Allah’ın kitabı ve Nebisi sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünneti ulaşmıştır. Bu önemli konulardan cahil kalan kişi ilimden
yüz çevirmiş sayılır ve “Gafil” ve “Mutecahil” (cahilliği kendi isteğiyle
tercih etmiş) diye adlandırılır. Bu kimse mazur olmaz. Nitekim Allah Subhanehu
ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten dinleyeceğini
yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar
yolca daha da sapıktırlar.” (Furkan 44)
“And olsun,
cinlerden ve insanlardan pek çoğunu cehennem için yarattık ki onların kalpleri
vardır onunla anlamazlar, gözleri vardır fakat onlarla görmezler; kulakları
vardır ama onlarla işitmezler. Bunlar hayvan gibidirler, hatta daha da
şaşkındırlar. İşte onlar gafillerin ta kendileridir.” (A’raf 179)
Böyleleri hakkında
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“O, kimini
hidayete erdirdi kimi de sapıklığı hak etti. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp
şeytanları veliler edindiler. Buna rağmen kendilerini doğru yolda sanırlar.” (A’raf 30)
Bunun gibi Allah
Subhanehu’nun zalimleri cehaletleri, yüz çevirmeleri ve gafletleri sebebiyle
mazur görmediği birçok ayetler vardır.
Müslümanlardan uzak
olan, müslümanların bulunmadığı, Kur’ân ve sünnetin kendilerine ulaşmadığı
beldelerde yaşayanlara gelince bu kimse mazurdur. Onun hükmü - eğer bu halde
ölürse - kıyamet gününde imtihan edilecek olan fetret ehlinin hükmüdür. (Kıyamet
günündeki bu imtihanda) İcabet eden ve emre itaat edenler cennete girerler,
isyan edenler ise cehenneme girerler.
Bazı zamanlar bazı
insanlara kapalı kalan; namazın bazı hükümleri, zekatın bazı hükümleri, haccın
bazı hükümleri gibi meselelere gelince kişi bunlarda mazur olabilir. Bunda bir
sıkıntı yok. Çünkü insanların çoğuna bu meseleler kapalı kalabilir. Herkes bu
konuların fıkhını elde edemeyebilir. Bu konularda durum kolaydır. Mü’minin
dininde fıkıh öğrenmesi ve ilim ehlinden sorması gerekir. Nitekim Allah
Subhanehu şöyle buyurmuştur:
“Bilmiyorsanız zikr
ehline sorun.” (Nahl 43)
Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in ilimsiz olarak fetva veren kimseler hakkında şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Bilmiyorlarsa
sormaları gerekmez miydi? Cahilliğin çaresi ancak sormaktır.” (Ahmed 1/330)
Dârimî (752) Ebû Dâvûd (336, 337) Hâkim (1/178) el-Elbani hasen demiştir.
Yine Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Allah kimin
hayrını murad ederse onu dinde fakih (ilim ve kavrayış sahibi) kılar.” (Buhârî
(69) Muslim (1719)
Müslümanların
erkeklerine ve kadınlarına vacip olan şey, dinde fıkıh öğrenmek, kendilerine
problemli gelen konuları sormak, cahillik üzere sükut etmemek, (ilimden) yüz
çevirmemek ve gaflet etmemektir. Çünkü onlar Allah’a kulluk edip itaat etmeleri
için yaratılmışlardır. Bunun yolu da ancak ilimledir. İlim ise gafletle ve
yüzçevirmeyle elde edilemez. Bilakis cahilin ikim öğrenmesi için ilmi talep
etmesi zorunludur, ilim ehline sorması zorunludur.”
Abdulaziz b. Baz Mecmu’u
Fetava ve Makalatu’l-Mutenevvia (9/398)